Abdülkâdir Geylânî Kuddise Sirrûh Sevgi Hakkında, Buyurur:


Abdülkâdir Geylânî Kuddise Sirrûh Sevgi Hakkında, Buyurur:

- Zahitler cennette yerler. Arifler, kendileri dünyada bulundukları halde yerler.

Allah'ü Teâlâ’yı sevenler ise dünyada da yemezler, ahirette de. Onların yiyecekleri de, içecekleri de, Rabları ile olan ünsiyetleri, ona yakınlıkları ve onun cemaline nazarlarıdır, bakışlarıdır. Onlar, önce ahiret karşılığında, dünyayı satmışlardır. Allah'a olan sevgide sadakat gösterenler dünyayı da ahireti de satmışlardır. Onlar yalnız Allah'ü Teâlâ’yı isterler. Ondan gayrı hiç bir şeyi istemezler. Alışveriş işi tamamlandığı zaman, Allah'ü Teâlâ’nın keremi galip gelir. Bunun üzerine, sırf bir mevhibe olarak dünyayı da ahireti de, onlara tekrar verir ve almalarını ister. Onlar da dünyayı da, Ahireti de, dolgun olmalarıyla beraber, hatta her ikisinden de müstağni bulundukları halde, sırf Allah'ü Teâlâ’nın emrinden dolayı bu ikisini de alırlar. Bunu sırf kadere uymak ve ona karşı hüsn-ü edeble hareket etmek için yaparlar. Allah'ü Teâlâ’nın emri üzerine dünyayı da, ahireti de kabul edip, bu esnada şöyle derler:

- Biz bunları kabul ediyoruz. Hiç şüphe yok ki, sen, bunları alırken neyi murad ettiğimizi biliyorsun. Ey rabbimiz sen biliyorsun ki, biz senden razıyız, yalnız seninle tatmin oluruz. Senden gayrısı ile hiç bir rabıtamız yoktur.

Biz açlığa, susuzluğa çıplak kalmağa hor ve hakir görülmeğe razıyız... Senin kapında atılmış olmağa da razıyız.

Onlar, bütün bunlara razı oldukları ve nefisleri ile beraber, Allah'ın huzurunda sükûnete erdikleri zaman, Allah’ü Teâlâ onlara, rahmet nazarı ile bakar. Kendilerini zilletten sonra aziz kılar. Fakirlikten sonra zengin yapar. Onlara dünya ve ahiret kendi zatının yakınlığını bahşeder.

Bunlar azın da azıdır. Kemalatın zirvesine ulaşmış, Mürşid-i kâmillerdir.

Abdülkadir Geylani kuddise sirruh hazretleri buyurur:

- Allah'ü Teâlâ’yı sevmek de cidden sadık ve samimî olan bir mürid, önceleri insanları gördüğünde, onlardan her hangi bir söz işittiğinde veya bir dünyalığa nail olduğunda, daralır, sıkılır. Öyle ki, mahlûkattan hiç bir şey görmek istemez. Kalbi şaşalar, aklı gaip olur. Gözü kayar, o derecede ki, kalbinin basma rahmet eli gelip de, kendisine sükûnet getirinceye kadar, bu hal üzere devam eder. İzzet ve celâl sahibi rabbine yakınlık kokusunu koklayıncaya kadar esriklikden kurtulamaz. Allah'ü Teâlâ’ya yakınlık esansını kokladığı an ise derhal ifakat bulur, ayılır, manevi sarhoşluk ve vecd halinden kurtulur. Tevhide de, ihlâsta, rabbini tanımada, O'nu bilmede ve O'na olan muhabbette iyice istikrar kesp ettiği zaman ise kendisine sebat gelir. Halka karşı geniş olma ve onlara tahammül etme duygusu hâsıl olur. Allah’ü Teâlâ’dan kendisine bir kuvvet gelir. Böylece hiç bir külfet duymadan, halkın ağırlıklarına katlanır, onlara yaklaşır, kendilerini arar, bütün meşgalesi halkın hizmetlerini görmek olur. Bu esnada Allah zül celal vel kemal hazretleri ile beraber olmaktan da bir an dahî geri durmaz.
(Fethü'r-Rabbanî, 20. meclis)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis