İllâ Edep! İllâ Edep!
İllâ Edep! İllâ Edep!
Edep rûhun süsüdür.
Edep her işin usûlüdür. Usulsüz vusûl (maksada ulaşmak) mümkün olmadığından
edep eksikliği ile de gerçek insanlık seviyesine ulaşmak mümkün değildir. Çünkü
insan rûhuyla insandır, cesediyle değil.
Hâdimî’nin tâbiriyle
edep, aklın dıştan görünüşüdür. Hz. Ali’ye göre de, dîn, edep ve mürüvvet aklın
netîceleridir. Edep ve ahlâkı en güzel olan kimse îmânı en güçlü olan bir
mü’mindir. (Ebû Dâvûd, Sünnet, 15) O hâlde edep, îmânın aynasıdır.
Edep insanla hayvan
arasındaki farktır. Edep muhabbeti celbeder. Edep, insana hayatı ve içinde
yaşadığı toplumu sevdiren zarif, kibar ve nezîh bir alışkanlıktır. Buna binâen
büyükler, “Kişinin edebi altınından hayırlıdır” buyurmuşlardır.
Edep şeytanın
kâtilidir. Evlâdına edep öğretmeyen baba düşmanlarını sevindirir. Edebin efdali
kişinin haddini bilerek sınırı aşmaktan sakınmasıdır. Bu sebeple “Ulemânın
yanında diline, evliyânın yanında kalbine, sofrada eline, misâfirlikte gözüne
sâhip ol!” denilmiştir.
Her hususta edep baş
tâcıdır. Enes bin Mâlik (r.a), “Amelde edep, onun kabulüne işarettir” demiştir.
Yine Allâh dostları, “İbadet insanı cennete götürür, ibadette edep ve tâzim ise
Allâh’a götürür, Hakk’a yaklaştırır” demişlerdir. Dolayısıyla ahlâkın en
mükemmeli, edebin en üstünü dinde edep, Allâh’a karşı gösterilen edeptir.
En büyük şeref güzel
ahlâktır. Kâdı İyâz güzel ahlâkı; insanlarla güzel geçinmek, onlara kendini
sevdirmek, merhamet etmek, verdikleri sıkıntılara katlanmak, yaptıkları
kötülüklere sabretmek, kibirlenmemek, şiddet göstermemek, öfkelenmemek ve
kimseyi azarlamamak şeklinde târif etmiştir. İnsanın mürüvveti, arkadaşlarının
verdiği bazı sıkıntılara tahammül etmesidir. Hasan-ı Basrî hazretleri de şöyle
der: “Güzel ahlâkın esası, iyiliği yaygınlaştırmak, kimseyi rahatsız etmemek ve
güler yüzlü olmaktır.”
Allah’ın bir kimseye
verdiği en hayırlı ve en değerli şey güzel ahlâktır. (İbn Mâce, Tıb, 1) Kıyâmet
günü mîzânda en ağır gelecek sevap güzel ahlâktır. (Ebû Dâvûd, Edep, 7) Allâh
ve Rasûlü’nün en çok sevdiği ve âhirette Peygamber Efendimiz’e en yakın olacak
kimseler de yine âhlâkı güzel, edepli kimselerdir. (Tirmizî, Birr, 71/2018) O
hâlde güzel ahlâk cennet vizesidir. (Tirmizî, Birr, 62/2004)
Allâh Rasûlü (s.a.v,
insanların en nâziği, en iyi huylusu ve en mütebessimi idi. (İbn-i Sa’d, I,
365) Çiçekten iffetli, gülden hayâlı idi. Sözlerinde ve hareketlerinde hiçbir
çirkinlik bulunmadığı gibi O, çirkin olan hiçbir şeye de îtibâr etmezdi.
Çarşıda pazarda bağırıp çağırmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermezdi. Tam aksine
kusurları bağışlar, hatta yüzünü çevirip hatayı görmezden gelirdi. (Tirmizî,
Birr 69) “Allah’ın hoşnut olacağı güzel
bir yol izlemek, ağırbaşlı ve vakar sahibi olmak, ifrat ve tefritten uzak
durmak nübüvvetin yirmi dört cüzünden biridir” buyururdu. (Tirmizî, Birr 66)
“İnsanlar arasında, yüzdeki güzelliğin timsâli olan «ben» gibi” olmamızı
isterdi. (Ebû Dâvûd, Libâs, 25)
Rasûlullâh’ın güzel
ahlâkına bir misâl:
Enes (r.a) anlatıyor:
Allâh Rasûlü (s.a.v) ile beraber yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından yapılmış,
kenarları sert ve kalın bir hırka vardı. Bir bedevî Rasûl-i Ekrem’e yetişerek
hırkasını sertçe çekti. Hırkanın boynuna gelen kısmına baktım, bedevînin sertçe
çekmesinden dolayı hırkanın kenarı boynuna oturmuştu. Daha sonra bedevî:
“–Ey Muhammed! Elinde
bulunan Allâh’a ait mallardan bana da verilmesini söyle” dedi. Rasûlullah
(s.a.v) bedevîye dönüp güldü. Sonra da ona bir şeyler verilmesini emretti.
(Buhârî, Humüs 19, Libâs 18, Edeb 68; Müslim, Zekât 128)
Diğer bir rivâyette
bedevînin kabalıkları artınca ashâb-ı kirâm ayağa fırladılar. Sahâbîlerin
bedevîyi yaka paça etmesinden endişelenen Peygamber Efendimiz:
“–Sözümü duyanların,
ben izin verene kadar yerinden ayrılmamasını istiyorum” buyurdu. Orada bulunan
bir sahâbîye, develerden birine arpa, ötekine hurma yüklemesini emretti. Sonra
da sahâbîlerine dağılmalarını söyledi. (Ebû Dâvûd, Edeb 1; Nesâî, Kasâme, 24)
Kendisine yapılan
kabalığı affettiği gibi bir de onu ashâbının elinden kurtarması, sonra da
istediğini fazlasıyla vermesi ne ulvî bir ahlâktır.
Ahlâkı kötü olan ise
ancak kendisine azâb eder. Edebin ikiz kardeşi olan hayânın bir insandan
alınması onun helâki demektir.
Sevgili
Peygamberimiz’in (s.a.v) bildirdiğine göre, “Allah Teâlâ çirkin hareketler
yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder.” (Tirmizî, Birr 62/2002)
Allâh muhâfaza buyursun!
Ravzat’l-Îmân isimli
manzum ilmihâlin sâhibi Halîl şöyle der:
“Hiç yetîm olmaz
yetîm-i ümm ü eb,
Bil yetîm oldur ki düştü
bî-edeb!”
“Anne-babadan mahrûm
kalan kimse yetîm olmaz. Asıl yetim edep mahrûmu olan kimsedir.”
www.kuranvesunnetyolunda.com
Yorumlar
Yorum Gönder