Devrim: İlk Ve Tek Türk Otomobili
Devrim: İlk Ve Tek Türk
Otomobili
Yeryüzündeki hiçbir otomobil onun kadar yanlış
tanıtılmadı, onun kadar aşağılanmadı. 40 yıla yakın bir süre boyunca 27 Mayıs
darbesinin simgesi gibi görüldü ve gösterildi. Kimileri "modeli
çalıntı" dedi, kimileri ise "Türk mühendislerinin yetersizliğinin
simgesi" olduğunu ileri sürdü. Ancak gerçek o kadar farklıydı ki..
İşte "Devrim", bundan tam tamına 42 yıl
önce, hayal kurması şiddetle yasaklanmış olan böyle bir toplumda doğdu. Türkiye’nin
ilk gerçek yerli otomobil prototipiydi o. Koç topluluğunun resmi tarihe göre
"ilk" sayılan "Anadol’undan daha önce doğmuştu. Ancak, dedik ya,
bu sıkıştırılmış toplum için haddi fazlasıyla aşan bir çabanın, cüretkâr bir
hayal gücünün ürünüydü "Devrim". Nitekim, anında cezalandırıldı. Bir
daha da yıllar boyunca kimseler adını bile anmayacaktı. Anmamak söyle dursun,
üretilmiş olan üç tane gıcır gıcır "Devrim"den ikisinin karanlık
güçler tarafından preslenerek yok edildiğini biliyoruz bugün. Sonuncu prototip
otomobili ise ona emek veren Eskişehirli yurtsever işçiler güç bela kurtardılar
hayal düşmanlarının ellerinden...
"Bana bir otomobil yapın"
Yıl 1961... Cemal Gürsel cuntası işbaşındadır ve
Menderes idam edileli kısa süre olmuştur. Çeşitli firmalarda çalışan 23
tecrübeli Türk mühendisi, kendilerine gönderilen ayrı ayrı mektuplarla
"mühim bir konuyu istişare etmek üzere" Ulaştırma Bakanlığı’na davet
edilirler. Bu insanların bazıları yurt dışında görev yapmaktadır; ancak mesajı
alan herkes "devletin isteği başımız üstüne" diyerek isini gücünü
bırakıp Ankara ya gelir.
O yılın 16 Haziran’ında bakanlıkta bir araya gelen
mühendislere, bizzat Cemal Gürsel den gelen "çok gizli" damgalı bir
emir okunacaktır: "Bu yılın Cumhuriyet Bayramı törenlerinde halkımızın
görüş ve takdirlerine sunulmak üzere, hem tasarımı hem de malzeme olarak
tamamen yerli mali bir otomobil üretmenizi istiyorum."
O gün orada bulunan 23 mühendis bu emri "Türk insanının
makûs talihine karşı bir meydan okuma" olarak algılarlar. En küçük bir
tereddüt ya da endişe sergilenmeksizin derhal ise başlanır. Çalışma mekânı
olarak Devlet Demiryollarının Eskişehir’deki Cer Atölyesi seçilir. Zaman müthiş
dardır, Cumhuriyet Bayramı’na kadar yalnızca 129 günü vardır ekibin...
Günde
bir kaç saat uyuyarak ve bu süre zarfında tesislerden hiç ayrılmaksızın, modeli
tümüyle kendilerine ait olan, tüm parçaları el işçiliğiyle üretilmiş, 4
silindirli ve direksiyondan vitesli harika bir "aile otomobili"
yaparlar kahramanlarımız. Hem de bir tane değil, tam üç tane!
Üç
araç da insanüstü bir çabanın sonucunda 28 Ekim aksam saatlerinde
tamamlanmıştır. Araçlara "Devrim 1", "Devrim 2" ve
"Devrim 3" adi verilir. Mühendislerden biri Cumhurbaşkanı’nın
alternatif bir renk isteyebileceğini düşünerek, araçlardan birinin siyah
olmasını teklif eder. Böylelikle, iki araç krem rengi kalırken, üçüncüsü ise
onu 29 Ekim gece yarısı Ankara ya götüren "Karakurt" treninde binbir
güçlük içinde siyaha boyanır.
Depolarında,
trendeki güvenlik kuralları gereği hiç benzin bulunmayan "Devrim’ler",
29 Ekim törenlerinde Cemal Gürsel e hipodrom önünde kıl payı yetiştirilir.
Çevresinde yarattığı panik ortamıyla araçlara doğru düzgün bir benzin ikmali
yapılma şansı dahi tanımayan Milli şef, bindiği krem renkli "Devrim’den"
inip siyah "Devrim’e" geçince, aracın zaten az miktarda olan benzini
de biraz sonra biter. Ve siyah "Devrim" durur.
Gürsel’in,
şoför koltuğundaki mühendise sorusu kısa ve nettir: "Ne oldu?"
Şoför,
"Benzin bitti Paşam!" der korkarak. Bunun üzerine "Batı
kafasıyla araba yapıyorsunuz, ama doğulu olduğunuz için benzin koymayı
unutuyorsunuz!" diyerek hışımla aracı terk eder, Gürsel. Oysa o aracı
yapmayı başaranlar deposuna benzin koymayı da bilmektedirler elbette. Fakat
kimse aksiliğin yaşanan panikten kaynaklandığını cunta liderine anlatamaz ve
"Devrim’ler" daha doğdukları gün bizzat devlet eliyle öldürülürler.
Arkalarında, kendilerine doğru düzgün bir teşekkür bile edilmemiş 23 tane gözü
pek mühendisi bırakarak...
"Ve
"Devrim" koruma altında...
Aradan
geçen yıllarda Eskişehir DDY tesislerinin, hem yurt içi hem de yurt dışı
pazarlara vagon ve makine üreten bir dev bir devlet şirketine dönüştüğünü
görüyoruz. "Tülomsas" adını alan şirketin bahçesindeki bir depoda,
tamamen orada çalışan insanların özverisiyle korunmaya çalışılan "Devrim
1", kendi hakkında sarf edilen onca hakaret cümlesine inat, adeta akıllı
bir varlık gibi yok oluşa direndi. Zaman zaman test sürüşleri için
çalıştırılması dışında, işçiler bu eşsiz yadigârı yıpratmamaya azami özen
gösterdiler. Ancak, ben geçtiğimiz yıllarda bu aracı gördüğümde sağında solunda
zamanın yıkıcı tesirleri yine de kendisini ufak ufak belli etmeye başlamıştı.
"Bunu büyük kentlerde daha geniş kitlelerin görebilmesi için herhangi bir
müzeye, mesela şu anlı şanlı sanayi müzesine vermeyi hiç düşünmediniz mi?"
diye sorduğum bir yetkili, "Asla!" diye cevap vermişti o zaman
soruma, "Asla vermeyeceğiz. Bundan önce iki Devrim i acımasızca yok
ettiler. Arabaların ikisi Ankara ya gitti ve bir daha onları gören olmadı. Oysa
hepsi gıcır gıcırdı ve kusursuz biçimde çalışıyorlardı. Duyduğumuza göre
ikisini de metal presinde ezmişler. Sonuncuyu hiç bir yere vermeyeceğiz. Zaten
bugün ulusal otomotiv sanayini yöneten çevreler de bu aracı ilk Türk otomobili
olarak kabul etmiyorlar. Ama biz Eskişehirliler neyin ne olduğunu biliyoruz ya,
bu yeter!"
O
gün saatlerce "Devrim’i" inceledim. Bir isçinin refakatinde araca
bindim, Tülomsas in bahçesinde bu essiz otomobil ile turlar attık. Evet, motoru
biraz zorlanmakla birlikte hala çalışıyordu. Sağındaki solundaki bir kaç kırığı
sorduğumda "Yapılacak bir şey yok" dedi isçi arkadaş, "Bütün
parçalar el yapımı ve orijinal, kırılan bir parçayı yerine koyamıyoruz. Tek
yapabildiğimiz şey, bundan sonra daha fazla zarar görmesini engellemek."
Müthiş
bir şeydi doğrusu. El yapımı orijinal jantların göbeklerinde "Devrim"
yazıyordu, aynı şekilde aracın ön kaputunda da. Ama beni en çok
"Devrim"in ön paneli etkilemişti o zaman. Kadranlarındaki bütün
ibareler Türkçe’ydi. "Hararet", "benzin", "yağ"
gibi sözcükleri görünce kendimi bir an için Alman gibi hissettim. Diyeceksiniz ki
bu ne demek simdi? Hani Almanların yüzde yüz kendi üretimleri olan BMW,
Mercedes, Opel, Volkswagen gibi dünya markası olmuş otomobillerine
bindiklerinde yüzlerine yayılan mağrur bir ifade vardır ya,
"Devrim"in milliyetçi kadranı da bana bir an için ona benzer bir
gurur duygusu vermişti iste. Bu karşılaşmadan önce ve sonra bir daha hiç
yaşayamadığım türden bir gurur...
2002
Nisanında Tülomsas Genel Müdürü Dilaver Zeki Daloğlu’nun direktifleriyle
tesisin bahçesinde bir "mini müze" oluşturulmuş ve "Devrim"
bu müzede yıpratıcı iklim koşullardan etkilenmeyeceği camekânlı bir bölüme
konulmuş. Yalnız "Devrim" de değil, "Devrim’i" 29 Ekim 1961
de Ankara ya taşıyan ünlü "Karakurt" lokomotifi ve diğer bazı
tarihsel değeri olan araçlar da orada toplanmış.
"Devrim’i",
bu ülkede toplu iğne bile üretilemediği bir dönemde Türk mühendisleri yaptı. Ve
birçoğu o günlerde henüz otomobil kullanmayı dahi bilmiyordu. (Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder