100- Hadis-İ Şerif 2
100- Hadis-İ Şerif 2
١- أقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ
مِنْ رَبِّهِ وَهُوَ سَاجِدٌ، فأكْثِرُوا الدُّعَاءَ
“Kul Rabbine en ziyade secdede iken yakın
olur, öyle ise (secdede) duayı çok yapın.” [Müslim, Salât ٢١٥, (٤٨٢);
Ebû Dâvud, Salât ١٥٢, (٨٨٥)
٢- مَا منْ دَعْوَةٍ أسْرَعُ
إجَابَةً مِنْ دَعْوَةِ غَائِبٍ لِغَائِبٍ
“İcâbete mazhar olmada gâib kimsenin gâib
kimse hakkında yaptığı duadan daha sür’atli olanı yoktur.” [Tirmizî, Birr ٥٠,
(١٩٨١), Ebû Dâvud, Salât ٣٦٤, (١٥٣٥);
Müslim, Zikr ٨٨, (٢٨٣٣)
٣- مَنْ لَمْ يَسْألِ اللّه يَغْضِبْ
عَلَيْهِ
“Allah Teâla Hazretleri kendisinden istemeyene
gadap eder.” [Tirmizî, Daavât ٣, (٣٣٨٠); İbnu Mâce, Dua ١,
(٣٨٢٨)
٤- أَحَبُّ اسْمَاءِ إلى اللّهِ
تعالَى عبدُاللّهِ وعبدُ الرحمنِ
“Allah’ın en ziyade sevdiği isimler Abdullah
ve Abdurrahman’dır.” [Müslim,Ebu Davud,Tirmizi]
٥- رضى الربِّ في رضى الْوَالِدِ،
وسخطُ الربِّ في سخطِ الوَالِدِ
“Allah’ın rızası babanın rızasından geçer.
Allah’ın memnuniyetsizliği de babanın memnuniyetsizliğinden geçer.” [Tirmizi]
٦- كلُّ مَعْرُوفٍ صَدَقَةٌ
“Her bir ma’ruf sadakadır” [Nesei,Tirmizi]
٧- لَيْسَ الشَّدِىدُ بِالصُّرْعَةِ،
إنَّمَا الشَّدِىدُ الَّذِى يَمْلِكُ نَفْسَهُ عِنْدَ الْغَضَبِ
“Kuvvetli kimse, (güreşte hasmını yenen)
pehlivan değildir. Hakiki kuvvetli, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir.”
[Buhârî, Edeb ٨٦; Müslim, Birr ١٠٨, (٢٨٦٠);
Muvatta, Hüsnü’lhalk ١٢
٨- إنَّ الْغَضَبَ مِنَ
الشَّيْطَانِ، وَإنَّ الشَّيْطَانَ خُلِقَ مِنَ النَّارِ، وَإنَّمَا تُطْفَأُ
النَّارُ بِالْمَاءِ فَإذَا غَضِبَ أحَدُكُمْ فَلْيَتَوَضَّأ
“Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten
yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülmektedir; öyleyse biriniz öfkelenince
hemen kalkıp abdest alsın.” [Ebû Dâvud, Edeb ٤, (٤٨٨٤).]
٩- إِذَا دَخَلَ رَمَضَانُ فُتِّحَتْ
أَبْوَابُ الجَنَّةِ، وَغُلِّقَتْ أَبْوَابُ النَّارِ، وَسُلْسِلَتِ الشَّيَاطِينُ
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)
buyurdular ki: “Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin
kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.” [Ebu Davud]
١٠- مَنْ نَسِيَ وَهُوَ صَائِمٌ
فَأكَلَ، أَوْ شَرِبَ فَلْيُتِمَّ صَوْمَهُ، فَإِنَّمَا أَطْعَمَهُ اللّهُ
وَسَقَاهُ
“Kim oruçlu olduğu halde unutur ve yerse veya
içerse orucunu tamamlasın. Çünkü ona Allah yedirip içirmiştir.” [Nesei]
١١- مَنْ
صَامَ رَمَضَانَ، وَأتْبَعَهُ بِسِتِّ مِنْ شَوَّالٍ كَانَ كَصِيَامِ الدَّهْرِ
“Kim Ramazan orucunu tutar ve ona şevval
ayından altı gün ilave ederse, sanki yıl orucu tutmuş olur.” [Tirmizi]
١٢- صِيَامُ يَومِ عَرَفَةَ إِنِّى
أَحْتَسِبُ عَلَى اللّهِ تَعَالَى يُكَفِّرَ السَّنَةَ الَّتِى قَبْلُهُ، الَّتِى
بَعْدَهُ
“Arafat günü tutulan orucun, geçen yılın ve
gelecek yılın günahlarına kefâret olacağına Allah’ın rahmetinden ümidim var.” [Tirmizi]
١٣-اَلْغَنِيمَةُ
الْبَارِدَةُ الصَّوْمُ فِي الشِّتَاءِ
“Zahmetsiz
ganimet kışta tutulan oruçtur.” [Tirmizi]
١٤- يَزَالُ النَّاسُ بِخَيْرٍ
ماَ عَجَّلُوا الفِطْرَ
“İnsanlar iftarda ta’cile yer verdikleri
müddetçe hayır üzere devam ederler.” [Tirmizi]
١٥- مَنْ
لَمْ يَدَعْ قَوْلَ الزُّورِ وَالْعَمَلَ بِهِ، فَلَيْسَ للّهِ تَعَالَى حَاجَةٌ
فِي أَنْ يَدَعَ طَعَامَهُ وَشَرَابَهُ
“Kim yalanı ve onunla ameli terketmezse
(bilsin ki) onun yiyip içmesini bırakmasına Allah’ın ihtiyacı yoktur.” [Buhari,Ebu
Davud,Tirmizi]
١٦- مَنْ
لَعِبَ بِالنَّرْدَشِيرِ فَكَأنَّمَا صَبغَ يَدَهُ في دَمِ خِنْزِيرٍ
“Kim tavla
oyunu oynarsa elini domuz kanına bulamış gibi olur.” [Müslim, Şi’r ١٠,
(٢٢٦٠); Ebu Davud, Edeb ٦٤, (٤٩٣٩).]
١٨- لَيْسَ
الْمُؤْمِنُ بِطَعَّانٍ، وَلَعّانٍ، وَفَاحِشٍ، وَبَذِيءٍ
“Mü”min ne ta’n
edici, ne lanet edici, ne kaba ve çirkin sözlü, ne de hayâsızdır.” [Tirmizî,
Birr ٤٨, (١٩٨٨).]
١٨- تسُبُّوا
امْوَاتَ فإنَّهُمْ قَدْ أفْضَوْا الى مَا قَدّمُوا
“Ölülere
sövmeyin. Çünkü onlar (sağken hayırdan ve şerden) gönderdiklerine kavuştular.”
[Buhari, Ebu Davud, Nesei]
١٩- اذْكُروُا
محَاسِنَ مَوْتَاكُمْ، وَكُفُّوا عَنْ مَسَاوِيهِمْ
“Ölülerinizin
iyiliklerini zikredin, kötülüklerini zikretmeyin.” [Ebu Dâvud, Edeb ٥٠,
(٤٩٠٠); Tirmizî, Cenâiz ٣٤, (١٠١٩).]
٢٠- لَوْ
أنّ أهْلَ السّمَاءِ وَأهْلَ ارْضِ اشْتَرَكُوا في دَمِ مُؤْمِنٍ كَبْهُمُ اللّهُ
تَعالى في النَّارِ
“Eğer semâ ve arz ehli bir mü’minin kanına
(haksız yere dökmede) iştirak etselerdi, Allah her ikisini birden cehenneme
atardı.” [Tirmizî, Diyat ٨, (١٣٩٨).]
٢١- قَتْلُ
الْمُؤْمِنِ أعْظَمُ عِنْدَ اللّهِ مِنْ زَوَالِ الدُّنْيَا
“Mü’minin öldürülmesi, Allah katında dünyanın
zevalinden daha büyük (bir hâdise)dir.” [Nesâî, Tahrim ٢, (٨, ٨٣).]
٢٢- مَنْ
تَرَكَ الْحَيّاتِ مَخَافَةَ طَلَبِهِنّ فَلَيْسَ مِنّا. مَا سَالَمْنَاهُنّ
مُنْذُ حَارَبْنَاهُنّ
“Kim, yılanı
(intikam) arar diye (öldürmez) bırakırsa bizden değildir. Biz onlarla
harbettiğimiz günden beri onlarla sulh yapmadık.” [Ebu Davud, Edeb ١٨٤,
(٥٢٥٠).]
٢٣- أرْبَعٌ
مِنْ سُنَنِ الْمُرْسَلِينَ: الْحَيَاءُ، وَالتَّعَطُّرُ، وَالنِّكَاحُ،
وَالسِّوَاكُ
“Dört şey
vardır, bunlar geçmiş peygamberlerin sünnetlerindendir: Haya, koku sürünme,
evlenme, misvak kullanma.” [Tirmizî, Nikah ١, (١٠٨٠).]
٢٤- مَنْ
مَاتَ وَهُوَ بَرِئٌ مِنْ ثَثٍ: الْكِبْرِ، وَالْغُلُولِ، وَالدَّيْنِ دَخَلَ
الْجَنَّةَ
“Kim şu üç şeyden berî olarak ölürse cennete
girer: Kibir, Gulûl, Borç [Tirmizî, Siyer ٢١]
٢٥- يُلْدَغُ الْمُؤْمِنُ
مِنْ جُحْرٍ مَرَّتَيْنِ
“Mü’min, bir (yılanın) deliğinden iki defa
sokulmaz.” [Buharî, Edeb ٨٣; Müslim, Zühd ٦٣, (٢٩٩٨);
Ebu Davud, Edeb ٣٤, (٤٨٦٢).]
٢٦- مَنْ
َ يَرْحَمِ النَّاسَ َ يَرْحَمُهُ اللّهُ تَعالى
“İnsanlara merhametli olmayana Allah Teala
merhamet etmez.” [Tirmizî, Birr ١٦, (١٩٢٣).]
٢٨- شَرُّ
مَا فِي الرَّجُلِ شُحٌّ هَالِعٌ، وَجُبْنٌ خَالِعٌ
“İnsanda bulunan en şerli şey aşırı cimrilik
ve şiddetli korkudur.” [Ebu Davud, ٢٢, (٢٥١١).]
٢٨- مَلْعُونٌ
مَنْ ضَارَّ مُؤْمِناً أوْ مَكَرَ بِهِ
“Mü’mine zarar veren veya hile yapan
mel’undur.” [Tirmizî, Birr ٢٨, (١٩٤٢).]
٢٩- مَنْ
ضَارَّ مُؤْمِناً ضَارَّ اللّهُ تَعالى بِهِ، وَمَنْ شَاقَّ مُؤْمِناً شَاقَّ
اللّهُ تَعالى عَلَيْهِ
“Kim mü’mine zarar verirse Allah da onu zarara
uğratır. Kim de mü’mine meşakkat verirse, Allah da ona meşakkat verir.” [Tirmizî,
Birr ٢٨, (١٩٤١).]
٣٠- إنَّ
اللّهَ أوْحَى إليَّ أنْ تَوَاضَعُوا حَتّى َ يَبْغِي أحَدٌ عَلى أحَدٍ وَيَفْخُرُ
أحَدٌ عَلى أحَدٍ
“Allah Teala hazretleri, bana: “Mütevazi olun,
öyle ki, kimse kimseye zulmetmesin, kimse kimseye karşı böbürlenmesin” diye
vahyetti.” [Ebu Davud, Edeb ٤٨, (٤٨٩٥)
٣١- كُلُوا
وَتَصَدَّقُوا وَالْبَسُوا في غَيْرِ إسْرَافٍ وَمَخِيلَةٍ
“Yiyiniz, tasadduk ediniz, giyiniz. Fakat
bunları yaparken israfa ve tekebbüre kaçmayınız.” [Nesaî, Zekat ٦٦]
٣٢- حُبُّكَ
الشَّىْءَ يُعْمِي وَيُصِمُّ
“Bir şeye karşı sevgin seni kör ve sağır eder
(de onun eksiklerini görmez, kusurlarını işitmez olursun” [Ebu Davud, Edeb ١٢٥,
(٥١٣٠).]
٣٣- مَنْ
صَمَتَ نَجَا
“Kim susarsa kurtulur” [Tirmizi]
٣٤- تَقُولُوا
لِلْمُنَافِقِ سَيِّدٌ فإنَّهُ إنْ يَكُ سَيِّداً فَقَدْ أسْخَطْتُمُ اللّهَ
تَعالى
“Münafığa “efendi” demeyin. Zira eğer o,
seyyid olursa Allah’ı kızdırırsınız.” [Ebu Davud, Edeb ٨٣, (٤٩٨٨).]
٣٥- كُلُّ
كَمِ اِبْنِ آدَمَ عَلَيْهِ َ لَهُ، إَّ أمْرٌ بِمَعْرُوفٍ، أوْ نَهْىٌ عَنْ
مُنْكَر، أوْ ذِكْرُ اللّهِ تَعالى
“Ademoğlunun,
emr-i bi’lma’ruf veya nehy-i ani’lmünker veya Allah Teala hazretlerine zikir
hariç bütün sözleri lehine değil, aleyhinedir.” [Tirmizî,]
٣٦- أملُّوا
الخُرُوجَ بَعْدَ هَدْأةِ الرِّجْلِ فإنَّ للّهِ دَوَابَّ يَبُثُّهُنَّ في ارْضِ
في تِلْكَ السَّاعَةِ
“Ayaklar
çekildikten sonra (evlerden dışarı) çıkmayı azaltın. Çünkü Allah Teala
hazretlerinin birkısım hayvanatı vardır, bu saatten sonra (yuvalarından çıkıp)
ortalığa yayılırlar.” [Ebu Davud Edeb ١١٥, (٥١٠٣).]
٣٨- إذَا
سَمِعْتُمْ نُبَاحَ الْكِبِ وَنَهِيقَ الْحَمِيرِ بِاللَّيْلِ فَتَعَوَّذُوا
بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ فإنَّهُمْ يَرَوْنَ مَاَ تَرَوْنَ
“Geceleyin köpeklerin havlamasını ve
merkeplerin anırmasını işittiğiniz zaman, şeytandan Allah’a sığının. Çünkü
onlar, sizlerin görmediklerinizi görürler.” [Tirmizi]
٣٨- تَجِدُونَ
النَّاسَ كِابِلٍ مِائَةٍ َ تُوجَدُ فِيهَا رَاحِلَةٌ
“İnsanları, içinde binmeye mahsus tek hayvan
olmayan yüz develik bir sürü gibi bulursun.” [Buharî, Rikak, ٣٥;
Müslim, Fedailu’s-Sahabe ٢٣٢, (٢٥٤٨); Tirmizî, Emsal ٨,
(٢٨٨٦).]
٣٩- مَا
أُعْطِيكُمْ مِنْ شَىْءٍ وَأمْنَعُكُموهُ، إنْ أنَا إَّ مَأمُورٌ، وفي رواية: أنَا
قَاسِمٌ أضَعُ حَيْثُ أُمِرْتُ
“Ben size (kendiliğinden) ne bir şey veriyor,
ne de sizi bir şeyden menediyorum. Ben sadece bir memurum (Allah’ın emrine göre
veriyorum). [Buhari]
٤٠- نِعْمَتَانِ
مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ: الصِّحَةُ وَالْفَرَاغُ
“İki (büyük) nimet vardır. İnsanların çoğu
onlar hususunda aldanmıştır: Sıhhat, Ve boş vakit!” [Buharî, Rikak ١;
Tirmizî, Zühd ١, (٢٣٠٥).]
٤١- يَخْرُجُ
مِن النَّارِ مَنْ كَان في قَلْبهِ مِثقالَ ذَرَّةٍ مِن إيمانٍ
“Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse
ateşten çıkacaktır.” [Tirmizi]
٤٢- كُلُّ
ذَنْبٍ عَسَى اللّهُ أنْ يَغْفِرَهُ إَّ مَنْ مَاتَ مُشْرِكاً، أوْ مُؤْمِنٌ
قَتَلَ مُؤْمناً مُتَعَمِّداً
“Müşrik olarak ölenle, bir Müslümanı haksız
yere öldüren hariç, Allah bütün günahları affedebilir.” [Ebu Dâvud, Fiten ٦,
(٤٢٨٠).]
٤٣- التّاجِرُ
امِينُ الصَّدُوقُ مَعَ النَّبِييِّنَ والصِّدِّقِينَ والشُّهَدَاءِ
والصَّالِحِينَ
“Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli
(ayette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddikler,
şehidler ve sâlihlerle beraberdir.” [Tirmizi]
٤٤- إنَّ أحَبَّ البِدِ
إلى اللّهِ تعالى المساجِدُ، وأبغضَ البدِ إلى اللّهِ تعالى ا‘سواقُ
“Allah’ın en çok sevdiği yerler mescidlerdir.
Allah’ın en ziyade nefret ettiği yerler de çarşı ve pazarlardır.” [Müslim]
٤٥- الناجِشُ
أكِلُ الرِّبَا خائنٌ، وهوَ خِدَاعٌ باطلٌ يَحِلُّ
“Müşteri kızıştıran, ribâ yemiş hâindir. Bu
iş, bâtıl bir aldatmadır, helâl değildir.” [Buhari]
٤٦- يَبِيعُ
الرجلُ على بَيْعِ أخِيهِ حتَّى يَبْتَاعَ أوْ يَذَرَ
“Kişi, kardeşi,
satın alma işini kesinliğe kavuşturuncaya veya tamamen vazgeçinceye kadar araya
girip alışverişte bulunmasın.” [Nesei]
لَعَنَ رسُولُ اللّهِ # آكِلَ
الرِّبَا وَمُوكِلهُ -٤٨
“Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ribâyı
(fâizi) yiyene de, yedirene de lânet etti.” [Müslim,Ebu Davud]]
٤٨- لَيَأتِيَنَّ
على الناسِ زَمانٌ يَبْقَى أحَدٌ إَّ أكَلَ الرِّبَا، فَمَنْ لَمْ يَأكُلْهُ
أصَابَهُ مِنْ بُخَارِهِ
“İnsanlar öyle bir devre ulaşacak ki, o
zamanda ribâ yemeyen kalmayacak. Öyle ki, (doğrudan) yemeyene buharı ulaşacak.”
[Ebu Davud, Nesei]
٤٩- المِرَاءُ
في الْقُرآنِ كُفرٌ
“Kur’an
hakkında münâkaşa küfürdür” [Ebu Davud, Sünnet ٥, (٤٦٠٣).]
٥٠- إنَّ
أبْغَضَ الرِّجَالِ إلى اللّهِ تَعالى الدُّ الخَصِمُ
“Allah’ın en ziyade buğzettiği erkek, şiddetli
düşmanlık yapan hasımdır.” [Buharî,]
٥١- رِبَاطُ
يَوْمٍ في سَبِيلِ اللّهِ خَيْرٌ مِنْ ألْفِ يَوْمٍ فيمَا سِوَاهُ مِنَ
المَنَازِلِ
“Allah yolunda bir günlük ribât, diğer
menzillerde (Allah yolunda geçirilen) bin günden daha hayırlıdır.” [Tirmizî,
Fedâilu’l-Cihâd ٢٦;]
٥٢- المُجَاهِدُ
مَنْ جَاهَدَ نَفْسَهُ
“Gerçek mücâhid, nefsiyle cihad edendir.” [Tirmizi
Fedâilu’l-Cihad ٢, (١٦٢١).]
٥٣- لَغَدْوَةٌ
في سَبِيلِ اللّهِ أوْ رَوْحةٌ خَيْرٌ مِنَ الدُّنْيَا وَمَا فِيهَا
“Öğleden evvel veya öğleden sonra bir kerecik
Allah yolunda yola çıkış, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlıdır.” [Buharî,
Cihad]
٥٤- سِيَاحَةُ
أمَّتِى الْجِهَادُ في سَبِيلِ اللّهِ
“Ümmetimin seyahati Allah yolunda cihaddır.” [Ebu
Dâvud, Cihad ٦, (٢٤٨٦).]
٥٥- مَا
يَجِدُ الشّهِيدُ مِنْ مَسِّ القَتْلِ إَّ كَمَا يَجِدُ أحَدُكُمْ مِنْ مَسِّ
الْقَرْصَةِ
“Şehidin ölüm (darbesinden) duyduğu ızdırab
sizden birinin çimdikten duyduğu ızdırap kadardır.” [Tirmizî, Fedâilu’l-Cihâd ٢٦,
(١٦٦٨).]
٥٦- مَنْ
سَألَ اللّهَ الشَّهَادَةَ بِصِدْقٍ بَلّغَهُ اللّه مَنَازِلَ للشُّهَدَاءِ، وَإنْ
مَاتَ عَلى فِراشِهِ
“Kim sıdk ile Allah’tan şehid olmayı taleb
ederse, Allah onu şehidlerin derecesine ulaştırır, yatağında ölmüş bile olsa” buyurdu.”
[Müslim]
٥٨- مَنْ
مَاتَ وَلَمْ يَغْزُ وَلَمْ يُحَدِّثْ نَفْسَهُ بِغَزْوٍ مَاتَ عَلى شُعْبَةٍ مِنَ
النِّفَاقِ
“Kim gazve
yapmadan ve gaza yapmayı temenni etmeden ölürse nifaktan bir şube üzerine ölmüş
olur.” [Müslim, Ebu Davud]
٥٨- الْحَرْبُ
خِدْعَةٌ
“Harb bir hiledir” [Ebu Dâvud, Cihad ١٠١,
(٢٦٣٨); Buharî, Cihad ١٥٨;]
٥٩- بَشِّرُوا
وَتُنَفِّرُوا، وَيَسِّرُوا وَتُعَسِّرُوا
“Müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın
zorlaştırmayın.” [Müslim, Cihâd, (١٨٣٢).]
٦٠- إذَا
قَاتَلَ أحدُكُمْ فَلْيَجْتَنِبِ الْوَجْهَ
“Sizden iki kişi kavga edecek olursa, yüze
vurmaktan kaçınsınlar” buyurdu.” [Buharî, Itk ٢٠; Müslim Birr ١١٨,
(٢٦١٣).]
٦١- أعَفُّ
النَّاسِ قِتْلَةً أهْلُ ايمَانِ
“Öldürme hususunda insanların en iffetlisi
iman ehlidir.” [Ebu Dâvud, Cihâd ١٢٠, (٢٦٦٦).]
٦٢- إنَّمَا
امَام جَنَّةٌ يُقَاتَلُ بِهِ
: “İmam bir
perdedir, onunla birlikte (düşmana karşı) savaş yapılır.” [Buhârî, Cihâd, ١٠٩]
٦٣- إيَّاكُمْ
والشُّحَّ فإنَّمَا هلكَ مَنْ كانَ قَبلَكُمْ بِالشُّحِّ، أمَرَهُمْ فَبَخِلُوا،
وَأمرَهُمْ بِالْفُجُورِ فَفَجَرُوا
“Sıkılık
huyundan kaçının. Zira sizden önce gelip geçenler bu huy yüzünden helâk
oldular. Şöyle ki: Bu huy onlara cimrilik emretti, onlar hemen
cimrileşiverdiler, sıla-ı rahmi kesmelerini emretti, hemen sıla-ı rahmi
kestiler, doğru yoldan çıkmayı (fücur) emretti, hemen doğru yoldan çıktılar [Ebu
Davud]
٦٤- خَصْلَتَانِ
َ تَجْتَمِعاَنِ في مُؤْمِنٍ: الْبُخْلُ، وَسُوءُ الخُلْقِ
“İki haslet vardır ki bir mü’minde asla
bulunmazlar: Cimrilik ve kötü ahlâk.” [Tirmizi]
٦٥- إنَّ
لِكُلِّ أمَّةٍ فِتْنَةً، وَإنَّ فِتْنَةَ أمَّتِى الْمَالُ
“Her ümmet için bir fitne vardır, benim
ümmetimin fitnesi de maldır.” [Tirmizi]
٦٦- تَتَّخِذُوا
الضَّيْعَةَ فَتَرْغَبُوا في الدُّنْيَا
“Çiftlik edinmeyin, dünyaya bağlanır
kalırsınız.” [Tirmizi]
٦٨- لُعِنَ
عَبْدُ الدِّينَارِ، لُعِنَ عَبْدُ الدِّرْهَمِ
“Altına tapanlar mel’undur, gümüşe tapanlar
mel’undur.” [Tirmizi]
٦٨- سَاعَتَانِ
يُفْتَحُ لَهُمَا اَبْوَابُ السَّمَاءِ وَقَلَّ دَاعٍ تُرَدُّ عَلَيْهِ دَعْوَتُهُ،
حَضْرَةُ النِّدَاءِ لِلصَّةِ وَالصَّفُّ في سَبِيلِ اللّهِ
“İki vakit vardır, onlarda sema kapıları
açılır,dua edenlerden pek azının duası kabul edilmeyip geri çevrilir: Namaz
için ezan okunma vakti, Allah yolunda (cihad için) saf tutma ânı.” [Tirmizi]
٦٩- كُنْ
فِي الدُّنْيَا كَأَنَّكَ غَرِيبٌ أو عَابِرُ سَبِيلٍ
“Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol”
[Buhari]
٨٠- إذا
ضُيِّعْتِ اَمَانَةُ فَانتَظِرِ السّاعةَ. قيل: وَكَيْفَ إضَاعَتُهَا؟ قال: إذا
وُسِّدَ امرُ إلى غيرِ أهلهِ
“Emanet kaybedilince kıyameti bekleyin.”
“Emanet nasıl kaybolur?” diye sordular “İşler ehil olmayanlara teslim edilince!”
diye cevapladı. [Buhari]
٨١- المُؤمِنُ
لِلمؤمنِ كَالبُنْيَانُ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضاً
“Mü’min kişi, diğer mümine karşı duvar
gibidir, birbirlerini takviye ederler. [Nesei]
٨٢- إنَّ
منْ أعظمِ الْجهَادِ كلمةَ عدلٍ عندَ سُلطانٍ جائرٍ
“Zâlim sultanın
yanında gerçeği söylemek en büyük cihaddandır.” [Ebu Davud, Tirmizi]
٨٣- إذَا
كَانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ كُنْتُ أنَا إمَامَ النَّبِيِّينَ وَخَطِيبَهُمْ،
وَصَاحِبَ شَفَاعَتِهِمْ غَيْرَ فَخْرٍ
“Kıyamet günü
geldi mi, ben peygamberlerin imamı, hatibi ve (onlar arasında) şefaat (etmeye
yetki) sahibi olacağım. Bunda övünme yok.” [Tirmizî]
٨٤- تَمَسُّ النَّارُ
مُسْلِماً رَأنِى أوْ رَأى مَنْ رَآنِي
“Beni gören
veya beni göreni gören bir Müslümana ateş değmeyecektir.” [Tirmizî, Menâkıb, (٣٨٥٨).]
٨٥- مَا
مِنْ أحَدٍ يَمُوتُ مِنْ أصْحَابِى بِأرْضٍ إَّ بُعِثَ لَهُمْ نُوراً وَقَائِداً
يَوْمَ الْقِيَامَةِ
“Bir yerde ölen Ashabımdan hiçbirisi yoktur
ki, kıyamet günü oranın ahalisine bir nur ve onlara (cennete sevkte) bir rehber
olmasın.” [Tirmizî,]
٨٦- اِقْتَدُوا
بِالَّذَيْنِ مِنْ بَعْدِي: أبِي بَكْرٍ وَعُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما
“Benden sonra şu ikiye iktida edin: Ebu Bekr
ve Ömer (radıyallahu anhümâ).” [Tirmizî, Menâkıb, (٣٦٦٣, ٣٦٦٤).]
٨٨- الْعِبَادَةُ
في الْهَرْجِ كَهَجْرَةِ اليَّ
“Herc (fitne) zamanında
ibadet, tıpkı bana hicret gibidir.” [Müslim, Fiten ١٣٠, (٢٩٤٨);
Tirmizî, Fiten ٣١, (٢٢٠٢).]
٨٨- مَنْ
سَلَّ عَلَيْنَا السَّيْفَ فَلَيْسَ مِنَّا
“Kim bize kılıç kaldırırsa bizden değildir.” [Müslim,
İman ١٦٢, (٩٩).]
٨٩- سِبَابُ
الْمُسْلِمِ فسُوقٌ، وَقِتَالُهُ كُفْرٌ
“Müslümana
sövmek fısktır, onunla çarpışmak da küfürdür.” [Buharî, Fiten ٨]
٨٠- جِهَادُ
الصَّغِيرِ وَالْكَبِيرِ وَالضَّعِيفِ وَالْمَرْأةِ: الحَجُّ وَالْعُمْرَةُ
“Küçüğün, büyüğün, zayıfın, kadının cihadı
hacc ve umredir.” [Nesâî,]
٨١- إيَّاكُمْ
وَالحَسَدَ، فإنَّهُ يَأْكُلُ الحَسَنَاتِ كَمَا تَأكُلُ النَّارُ الحَطَبَ،
“Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular
ki: “Hasedden kaçının. Çünkü o, ateşin odunu yiyip tükettiği gibi, bütün
hayırları yer tüketir.” [Ebu Dâvud, Edeb ٥٢, (٤٩٠٣).]
٨٢- الّذِي
يَرْجِعُ في عَطِيَّتِهِ أوْ هِبَتِهِ كَالْكَلْبِ يَعُودُ فِي قَيْئِهِ
Atiyye veya
hibesinden dönen, kusmuğuna dönen köpek, gibidir”. [Ebu Davud],
٨٣- لَنْ
تَنْقَطِعَ الْهِجْرَةُ مَا قُوتِلَ الْكُفَّارُ
“Küffarla kıtal
edildiği müddetçe, hicret sona ermeyecektir!” buyurdu.” [Nesâî, Bey’at ١٥,
(٨, ١٤٦).]
٨٤- النَّاسُ
تَبَعٌ لِقُرَيْشٍ في الخَيْرِ والشَّرِّ
“İnsanlar hayırda da şerde de Kureyş’e
tâbidir.” [Müslim, İmâret ٣, (١٨١٩).]
٨٥- يَزَالُ
هَذَا ا‘مْرُ في قُرَيْشٍ مَا بَقَى مِنْهُمُ اثْنَانِ
“Bu iş
(emîrlik) insanlardan iki kişi bâki kaldıkça Kureyş’te olmaya devam edecektir.”
[Buhârî,]
٨٦- مَنْ
أهَانَ سُلْطَانَ اللّهِ في ارْضِ أهَانَهُ اللّهُ تَعالى
“Kim Allah’ın yeryüzündeki sultanını
alçaltırsa, Allah da onu alçaltır.” [Tirmizî, Fiten ٤٨, (٢٢٢٥).]
٨٨- يَهْرَمُ
ابْنُ آدَمَ وَيَشِبُّ فِيهِ اثْنَتَانِ: الحِرْصُ عَلى المَالِ، وَالْحِرْصُ عَلى
العُمُرِ
“Âdemoğlu ihtiyarladıkça onda iki şey
gençleşir: Mala karşı hırs ve hayata karşı hırs”. [Buharî, Rikâk ٥;
Müslim, Zekât]
٨٨- مَنْ
بَدَّلَ دِينَهُ فَاقْتُلُوهُ
“Kim dinini değiştirirse öldürün” [Nesei, Ebu
Davud]
٨٩- أكْمَلُ
المُؤمِنِينَ إيمَاناً أحْسَنُهُمْ خُلُقاً، وَخِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ ‘هْلِهِ
“Mü’minler arasında imanca en kâmil olanı,
ahlâkça en güzel olanıdır. En hayırlınız da ailesine hayırlı olandır.” [Tirmizî,]
٩٠- الْحَسَنُ
وَالْحُسَيْنُ سَيِّدَا شَبَابِ أهْلِ الْجَنَّةِ. وَأبُوهُمَا خَيْرٌ مِنْهُمَا
“Hasan ve Hüseyin cennet ehlinin gençlerinin
efendileridir. Babaları onlardan daha hayırlıdırlar.” [Tirmizi, Nesei]
٩١- مَنْ أحَبَّ الْحَسَنَ وَالْحُسَيْنَ فَقَدْ
أحَبَّنِي، وَمَنْ أبْغَضَهُمَا فَقَدْ أبْغَضَنِي
“Hasan ve
Hüseyin’i kim severse mutlaka beni de sevmiştir. Kim de onlara buğzetmişse
mutlaka bana da buğzetmiştir.” [Zevaid]
٩٢- خِيَارُكُمْ
مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرآنَ وَعَلَّمَهُ
“En hayırlılarınız Kur’an’ı öğrenen ve
öğretenlerdir.” [Zevaid]
٩٣- مَنْ
يُرِدِ اللّهُ بِهِ خَيْراً يُفَقِّهْهُ فِي الدِّينِ
“Allah kimin hakkında hayır murad ederse, onu
dinde âlim kılar. [Tirmizi]
٩٤- مَنْ
تَعَلَّمَ الْعِلْمَ لِيُبَاهِيَ بِهِ الْعُلَمَاءَ، وَيَجَارِيَ بِهِ
الْسُّفَهَاءَ، وَيَصْرِفَ بِهِ وُجُوهَ النَّاسِ إلَيْهِ؛ أدْخَلَهُ اللّهُ جَهَنَّمَ
“Kim âlimlere karşı böbürlenmek, cahillerle
münakaşa etmek ve halkın dikkatini üzerine çekmek maksadıyla ilim öğrenirse
Allah onu cehenneme sokar.” [Zevaid]
٩٥- مَنْ
كَتَمَ عِلْماً مِمَّا يَنْفَعُ اللّهُ بِهِ فِي أمْرِ النّاسِ، أمْرِ الدِّينِ؛
ألْجَمَهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ بِلِجَامٍ مِنَ النَّارِ
“Kim insanların dinî işlerinde Allah’ın
faydalı kıldığı bir ilmi gizlerse, Allah, kıyamet günü onu ateşten bir gem ile
gemler.” [İbni Mace]
٩٦- أكْثَرُ
عَذَابِ الْقَبْرِ مِنَ الْبَوْلِ
“Kabir azabının çoğu sidik sebebiyledir. [İbni
Mace]
٩٨- وُضُوءَ
لِمَنْ لَمْ يَذْكُرِ اسْمَ اللّهِ عَلَيْهِ
“Üzerine besmele çekmeyenin abdesti yoktur.” [İbni
Mace]
٩٨- مَنْ
أدْرَكَهُ اذَانُ فِى الْمَسْجِدِ، ثُمَّ خَرَجَ، لَمْ يَخْرُجْ لِحَاجَةٍ، وَهُوَ
َ يُرِيدُ الرَّجْعَةَ، فَهُوَ مُنَافِقٌ
“Kim mescidde iken ezan okunmaya başladığı
halde, bir ihtiyaç olmadan ve tekrar mescide dönme gayesinde bulunmadan mescidi
terk ederse o kimse münafıktır.” [İbni Mace]
٩٩- مَا
سَاءَ عَمَلُ قَوْمٍ قَطُّ إَّ زَخْرَفوا مَسَاجِدَهُمْ
“Ameli bozulan her kavim mescidlerini süslemeye
yönelmiştir.” [İbni Mace]
١٠٠- بَشِّرِ
الْمَشَّائِينَ فِي الظُّلَمِ إلى الْمَسَاجِدِ بِالنُّورِ التَّامِّ يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
Karanlık
gecelerde mescidlere müdavim olanların, kıyamette tam bir nura kavuşacaklarını
müjdele!” [İbni Mace]
Yorumlar
Yorum Gönder