Gıyabında Dua
Gıyabında Dua
Bismillahirrahmanirrahim
Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
“Bir Müslümanın din kardeşinin
arkasından ettiği hayır dua kabul olur. O dua edince, bir melek, “Âmin,
kardeşin için istediğinin aynısı sana da verilsin” der.” (Müslim, Tirmizi, İbni
Mace)
“Bir kimse, gıyabında birine
dua ederse, melekler, aynı şekilde ona dua ederler.” (Müslim)
“En çabuk kabul olunan dua,
kişinin din kardeşi gıyabında ettiği duadır.” (Buhari)
“Gizli (yani gıyabda) yapılan
dua, âşikârenin yetmiş misline eşittir.” (Ebuşşeyh)
“Allah teâlâ ile arasında perde
bulunmayan iki dua vardır. Biri mazlumun duası, diğeri de kişinin din
kardeşinin gıyabında yaptığı duadır.” (Taberani)
“En makbul dua, gaibin gaibe
yaptığı duadır.” (Tirmizi)
“Bir kimsenin, arkadaşının gıyabında
yaptığı dua reddedilmez.” (Harâiti)
Evet, bir müminin diğer din
kardeşi hakkında gıyabında yani arkasından yaptığı duayı Allahü teâlâ kabul
ediyor. Buna gıyabda dua deniyor. Yüze karşı duaya riya karışabilir, ama
arkadan olunca sırf Allah rızası için dua edilmiş olur. Allah rızası için
yapılan duaları da Allahü teâlâ kabul eder. Din kardeşinin gıyabında dua
edince, Allahü teâlâ onun için istediğimiz şeyi önce bize verir.
Din Kardeşine Edilen Dua
Fahr-i Kâinât Efendimiz, bir
mü’minin din kardeşine gerek huzûrunda gerekse gıyâbında duâ etmesini tavsiye
etmiştir. Umre için kendisinden izin isteyen Hazret-i Ömer’e:
“- Kardeşim, bizi de duâna
dâhil et, bizleri unutma!” buyurmuştur. (Tirmizî, Deavât, 109/3562)
Hazret-i Ömer Radıyallâhu Anh,
bu iltifatkâr talep karşısındaki hâlini:
“- Rasûlullâh Salllallahü
Aleyhi Vesellem’in bu sözüne karşılık bana dünyâyı verselerdi bu kadar
sevinmezdim.” diyerek ifâde etmiştir. (Ebû Dâvûd, Vitir, 23/1498)
Şu hâlde biz, hem Müslüman
kardeşlerimiz için duâ etmeli, hem de onlardan duâ talebinde bulunmalıyız.
En Çok Muhtaç Olduğumuz Haslet
Şu fânî âlemde en çok muhtaç
olduğumuz haslet takvâ olduğundan, duâlarımızda ekseriyetle takvâ hâlini talep
etmeliyiz. Bir kimse Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’a gelerek:
“- Yâ Rasûlâllah! Yolculuğa
çıkıyorum, benim için duâ ediniz.” dedi.
Rasûl-i Ekrem de:
“- Allâh sana takvâ nasîb
etsin.” buyurdu. O kişi:
“- Biraz daha yâ Rasûlâllah!”
deyince:
“- Allâh günâhını bağışlasın.”
buyurdu. Sahâbî:
“- Biraz daha, anam babam Sana
fedâ olsun yâ Rasûlâllah!” dedi.
Fahr-i Kâinât Salllallahü
Aleyhi Vesellem:
“- Allah Teâlâ, bulunduğun her
yerde, kolayca hayır yapmanı sağlasın.” buyurdu. (Tirmizî, Deavât, 44/3444)
Mü’minin Duası Nasıl Olur
Makbul dualardan biri de
mü’minin, mü’mine gıyabında yaptığı duadır. Çünkü dua yapan insanın, yaptığı
duada bir menfaati veya bir beklentisi yoktur. Bu sebeple kişi ihlaslı ve
samimi olur. Herhangi bir beklenti olmadan, sırf mümin kardeşini düşündüğü ve
onun ihtiyaçlarının giderilmesi için yapılan dua kabul edilir. Çünkü Peygamber
Efendimiz (sas) “Bir Müslümanın, yanında bulunmayan din kardeşine yapacağı dua
kabul olunur. Bir kimse din kardeşine hayır dua ettikçe, yanında bulunan
görevli bir melek ona, ‘Duan kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin.’ diye
dua eder.” (Müslim, Zikir 87, 88; İbni Mâce, Menâsik 5) buyurmuştur.
Müʼmin, kulluk hayatında duânın
vazgeçilmez bir yeri olduğunun idrâkiyle, dâimâ:
“Allah’tan âfiyet dileyiniz.”
(Buhârî, Cihâd, 112) emri mûcibince hareket etmelidir.
Zira Hazret-i Ebû Bekir Radiyallahü
Anh’ın buyurduğu gibi:
“Allah’tan af ve âfiyet
isteyiniz! Hiç kimseye, yakînden (kat’î bir îmandan) sonra âfiyetten daha
fazîletli bir şey verilmemiştir.” (Tirmizî, Deavât, 105/3558)
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Kullarım Sana Ben’i
sorduklarında, (bilsinler ki) Ben onlara çok yakınım. Bana duâ edenlerin
duâlarını kabûl ederim…” (Bakara, 186)
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem buyurdular:
“Bir mü’minin diğer bir mü’mine
gıyâbında yaptığı duâdan daha çabuk kabul edilen hiçbir duâ yoktur.” (Tirmizî,
Birr, 50/1980)
Fahr-i Kâinât Efendimiz Sallallahü
Aleyhi Vesellem:
“- Bir kul günah olan veya
akrabâsı ile darılmasına yol açan bir şeyi dilemedikçe yahut acele etmedikçe
duâsı kabûl olunur.” buyurmuştu.
“- Yâ Rasûlallâh! Acele etmek
ne demektir?” diye sordular.
Allâh Rasûlü Sallallahü Aleyhi
Vesellem:
“- Kul; “Nice defâlar hep duâ
ediyorum da Rabbim duâmı kabûl etmiyor.” der. Duâsının hemen kabûl edilmemesi
sebebiyle bıkar ve duâyı bırakır. (İşte o zaman acele etmiş olur.)” cevâbını
verdi. (Müslim, Zikir, 92)
Peygamber Efendimizin Duası
Bir gün Allah Rasûlü, İbrâhim Aleyhisselâm’ın:
“Rabbim, putlar insanlardan
birçoğunun sapmasına sebep oldular. Şimdi kim bana uyarsa o bendendir...”
(İbrâhim, 36) sözünü ve Îsâ Aleyhisselâm’ın:
“Eğer kendilerine azâb edersen,
şüphesiz onlar Sen’in kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, şüphesiz Sen izzet
ve hikmet sâhibisin.” (el-Mâide, 118) duâsını okudu. Akabinde ellerini kaldırdı
ve:
“Allâh’ım, ümmetimi koru,
ümmetime merhamet et!” diye yalvararak ağladı. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak:
“- Ey Cebrâîl! -Rabbin herşeyi
daha iyi bilir ya- (insanlar da bilsin diye) git, Muhammed’e niçin ağladığını
sor.” buyurdu.
Cebrâîl Aleyhisselâm geldi.
Rasûlullâh Efendimiz ona, ümmeti için duyduğu endişe sebebiyle ağladığını
bildirdi. (Hazret-i Cebrâîl’in dönüp durumu haber vermesi üzerine) Allah Teâlâ:
“- Ey Cebrâîl! Muhammed’e git
ve O’na: “Ümmetin husûsunda Sen’i râzı edeceğiz ve Sen’i asla üzmeyeceğiz.”
müjdemizi ulaştır.” buyurdu. (Müslim, Îmân, 346)
İşte Peygamber Efendimiz,
ümmetine böylesine düşkün ve merhametli idi. Bu hadîs-i şerîfi iyice tefekkür
ederek, bizim O’na ne kadar muhabbet beslediğimizi ve bu muhabbetimizin delîli
olarak O’nun Sünnet-i Seniyye’sini davranışlarımıza ne kadar yansıtabildiğimizi,
O’nun ahlâkına ne derece yaklaşabildiğimizi muhâsebe etmek durumundayız.
Yorumlar
Yorum Gönder