Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa Ve Unutulmaz Medine Müdafaası
Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa Ve Unutulmaz Medine Müdafaası
Tarihçi Mahmut Şener
Fahrettin Paşa Rahmetullahi Aleyh Kimdir?
Medine
müdafaası sırasında karşı karşıya geldiği İngiliz ajanı Lawrence tarafından
“Çöl Kaplanı” olarak tanımlanan Fahrettin Paşa’ya, İngiliz yarbayı Bassett
“Kaburgalarına kadar tam bir askerdir.” diyor. Bizim kanaatimizce de
vatanperver, dürüst, cesur ve yüreği Peygamber sevgisiyle dolu bir Osmanlı
Paşası’dır. Bu sevgisini Medine’de kaldığı sürece Hz. Peygamber’in Sallallahü
Aleyhi Vesellem kabrini sık sık ziyaret ederek gösteren Paşa, adeta bir
türbedar gibi çalışmıştır. O, tevazu sahibi bir komutandır. Nitekim isyancılara
karşı düzenlenen askeri bir harekât esnasında, güçlükle yürüyen çelimsiz bir
askeri görünce devesinden inmiş “Kardeşlerim! Sıkıntıda da bollukta da her şeyi
paylaşacağız.” diyerek o askeri kendi devesine bindirmek suretiyle yolculuğa yaya
olarak devam etmiştir. Medine’de isyanların arttığı bir dönemde Cemal Paşa’nın
“İstersen tecrübeli alman pilotlardan gönderelim.” teklifini geri çevirmiş; bir
İslam beldesi olan Medine’yi savunurken yalnızca Müslüman askerlerle bu işi
yapmak istediğini söyleyerek bu konudaki hassasiyetini ortaya koymuştur.
Medine’de kaldığı sürece şehri savunmanın dışında imar faaliyetleriyle de
uğraşan Paşa, Hz. Peygamber’in Sallallahü Aleyhi Vesellem kabrine giden yolları
genişletmiş, Osmanlı askerlerinin defnedildiği Medine’deki Cennetü’l Baki
mezarlığını düzenlemiştir. O’nun bu yaklaşımı, kutsal toprakları
sahiplendiğinin en açık göstergesidir…
Günümüzde pek çoğumuzun hatırlamadığı bu unutulmaz Paşa’nın asıl adı Ömer Fahrettin Türkkan’dır. 4 Şubat 1868’de Tuna Nehri kenarındaki küçük bir kasaba olan Rusçuk’ta doğmuştur. Babası Nizam-ı Cedid Topçubaşısı Ömer Ağa’dır. Annesi Mohaç kahramanı Akıncı Beyi Bali Bey’in soyundan gelen Fatma Adile Hanım’dır. Henüz on yaşındayken yaşadığı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi), Ömer Fahrettin’de asker olma isteği uyandırmıştı. Zira bu savaşta binlerce Müslüman hayatını kaybetmiş binlercesi de göçe zorlanmıştır.
Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nin Balkanları İslamlaştırma ideali doğrultusunda 14. yüzyıldan itibaren bölgeye yerleştirilen Türkler, 19. yüzyıldan itibaren bölgenin kaybedilmesi üzerine “tersine göç” ile karşı karşıya kalmışlardı. Sahip olunan pek çok kıymetin terki anlamına gelen bu hüzünlü vedayı yaşayanlardan biri de Ömer Fahrettin olmuştur. Osmanlı-Rus Harbi sonrasında ailesiyle İstanbul’a gelen Ömer Fahrettin, Harp Okulu’nu ve Harp Akademisi’ni başarıyla bitirdikten sonra 1891’de kurmay yüzbaşı olarak Osmanlı ordusuna katıldı. 1908’e kadar merkezi Erzincan’da bulunan 4. Kolordu’da görev yaptı. Meşrutiyet’in ilanından sonra Yarbaylığa terfi edip İstanbul Selimiye 1. Nizamiye Tümeni Kurmay Başkanı olarak atandı. Balkan Savaşları’ndaki başarılı hizmetlerinin ardından I. Dünya Savaşı’nda 4. Ordu Komutanlığına bağlı 12. Kolordu Komutanlığı’na atandı. Bu vazifede iken Musul ve havalisinde başarılı hizmetler yürüttü. 1915’te 4. Kolordu Komutanlığı Vekilliğine tayin edilen Fahrettin Paşa bölgedeki Ermeni isyanları ile uğraştı. 23 Mayıs 1916’da Medine’ye gönderildi. Medine’yi ele geçirmek isteyen İngilizlere karşı tüm imkânsızlıklara rağmen bu kutsal beldeyi 2 yıl 7 ay savundu. Bu sırada şehrin yağmalanması ihtimaline karşı 100 parçaya yakın kutsal emaneti İstanbul’a naklederek, belki de Kutsal Emanetleri British Museum’da sergilenmekten kurtardı ve İslam Tarihi Kültürüne önemli bir katkıda bulundu. Uzun süre Medine’yi teslim etmeyen Fahrettin Paşa, devlet merkeziyle bağlantının kopması, erzak ve ilaç sıkıntısının had safhaya ulaşması üzerine 7 Ocak 1919’da Medine’yi İngilizlere teslim etmek zorunda kaldı.
Bu beklenmedik durum karşısında önce İngiliz kontrolündeki Mısır’a götürülen Fahrettin Paşa daha sonra savaş esiri olarak Malta’ya sevk edildi. Buradaki esaret hayatından 30 Nisan 1921’de kurtularak Milli Mücadeleye katılmak üzere Ankara’ya gelen Paşa, Kabil Büyükelçiliği’ne atandı. Afganistan ve havalisinden Milli Mücadele için toplanan yardımların Ankara’ya gönderilmesinde önemli payı olmuştur. 1926’da İstanbul’a dönüp sonra çeşitli görevlerde bulunduktan sonra 5 Şubat 1936’da Tümgeneral rütbesiyle TSK’dan emekliye ayrıldı. 22 Kasım 1948’de bir Ankara seyahati sırasında Eskişehir yakınlarında kalp krizi geçirerek vefat eden Fahrettin Paşa İstanbul’da toprağa verildi. Rumelihisarı kabristanında medfundur.
Fahrettin Paşa’nın Unutulmaz Medine Müdafaası
Medine
savunması, askeriyle tek vücut olmuş bir Osmanlı paşasının vatan ve Peygamber Sallallahü
Aleyhi Vesellem sevgisinin yansımasıdır. Medine Muhafızı Fahrettin Paşa,
Medine’de bulunduğu sırada resmi yazışmalarda askerleri için “Mehmetçik”
tabirini kullanmakta ve onları Peygamber’in askerleri olarak
nitelendirmektedir. İngiliz oyunlarıyla, bedevilerin isyanlarıyla, açlıkla,
susuzlukla, 50 dereceyi aşan kavurucu sıcakla, başta İspanyol Nezlesi ve
askerin dişlerini ve çenesini düşüren İskorpit olmak üzere türlü hastalıklarla
ve ağır çöl koşullarıyla canla başla mücadele ederek Medine-i Münevvere’yi, Hz.
Peygamber’inSallallahü Aleyhi Vesellem kabrini son ana kadar savunan, teslim
çağrılarını geri çeviren Fahrettin Paşa’nın bu dik duruşunu ancak ve ancak
Peygamber sevgisiyle izah edebiliriz. Zira Fahrettin Paşa Medine’yi “bütün
İslam’ın sırtını dayadığı yer, manevi gücünün desteği” diye tanımlamak
suretiyle bu kutsal şehre özel bir önem vermektedir.
İngiltere bölgedeki petrol kaynaklarını kullanabilmek için gözünü Osmanlı Devleti’nin Arap topraklarına çevirmiş, bunun için de her türlü oyuna başvurmaktaydı.Birinci Dünya Savaşı işte böyle bir ortamda başlamıştı. Bu arada İngiliz ajanı olan Lawrence de bölgede bulunuyor ve “Osmanlı, Müslüman olmayan Almanya ile ittifak yapıyor, yakında Almanlar Mekke ve Medine’ye de girecektir.” diyerek Arapları Osmanlı Devleti aleyhinde kışkırtıyordu. Bu karışık ortamda Peygamber Efendimiz’in kabrinin bulunduğu Medine’yi savunmak üzere Fahrettin Paşa 23 Mayıs 1916’da Medine’ye görevlendirildi.
Can Verir, Canan’ı Sallallahü Aleyhi Vesellem Veremez Türkler
İşte tarihe altın harflerle kazınan, Türk milletinin Hz. Muhammed’e Sallallahü Aleyhi Vesellem bağlılığını ortaya koyan, “Can Verir, Cananı Sallallahü Aleyhi Vesellem veremez Türkler” diye adına şiirler yazılan, başından sonuna bir destan olan “MEDİNE MÜDAFAASI” böylece başlıyordu. Fahrettin Paşa ve askerlerinin yazdığı bu destan Temmuz 1916’dan Ocak 1919’a kadar sürecek, Peygamber Efendimiz’in kabrini düşmana bırakmamak için isyancılara karşı mücadele edilecektir. İsyancıların baskınları, pusuları, Hicaz Demiryolu’nun bombalanması gibi pek çok olayın yaşandığı bu mücadele esnasında en temel sorun açlık ve susuzluk olmuştur. Lawrence ve adamları tarafından su kaynaklarının zehirlendiği bir ortamda Medine’ye gelen tren seferlerindeki aksamalar hem askeri hem de halkı yiyecek sıkıntısı ile karşı karşıya getirmiş, halkın önemli bir kısmı şehri terk etmek zorunda kalmıştır. Medine’deki direnişi kırmak isteyen İngilizlerin I. Dünya Savaşı sonlarında Hicaz Demiryollarını bombalaması üzerine Medine’nin dış dünya ile bağlantısı tamamen kesilmiş ve sıkıntılar daha da artmıştı. Buna rağmen Hz. Peygamber’in Sallallahü Aleyhi Vesellem kabrini düşmana bırakmamakta kararlı olan Osmanlı askeri un stokları azalınca hurma çorbası içmiş, hurma çekirdeklerini öğüterek elde ettikleri undan ekmek üreterek yemişlerdi…
Mehmetçiklerin Kumanyası Kavurma Niyetine Çekirge
Büyük komutan Fahrettin Paşa, bir taraftan Medine’nin geleceğini düşünürken diğer taraftan gıda sıkıntısına karşı çözüm yolları arıyordu… Hicaz Demiryolu’nun Medine’ye yakın istasyonlarının düşman eline geçmesi nedeniyle şehre erzak girişinin kesilmesi ve isyancıların Medine Kalesi’ni muhasara etmesi üzerine direnişin en zor günleri başlamıştı. Medine açlıkla boğuşurken çok ilginç bir olay yaşanır. Şehir çekirgeler tarafından istila edilmiştir. Herkes durumu endişe ile karşılarken Fahrettin Paşa, askerlerini toplayarak; Peygamber Efendimiz döneminde de Hicaz’da çekirge istilasının yaşandığını ve sahabenin çekirge yediğini söyleyerek durumu bir fırsata dönüştürmek istemiştir. Askerlerine, Hz. Peygamber’in Sallallahü Aleyhi Vesellem “İki ölünün ve iki kanlının yenmesi bize helal oldu.” şeklindeki hadisini hatırlatan; “iki ölü balık ve çekirge, iki kanlı dalak ve karaciğerdir.” diyen Fahrettin Paşa, çekirge yemenin sünnet olduğunun altını çizerek askerlerini buna alıştırmak için şu bildiriyi yayınlamıştı: “Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Uçar, yeşilliklerle beslenir, temiz ve taze olan yiyecekleri yer… Hicaz, Yemen, Asir Araplarının başlıca gıdası çekirgedir. Bedeviler sağlamlık ve çevikliklerini çekirgelere borçludurlar… Hekimlerimiz de çekirgenin şifa verici ve besleyici olduğundan bahsediyorlar…” diyerek Peygamber Efendimiz’inSallallahü Aleyhi Vesellem kabrini düşmana teslim etmemek için yaşadıkları bu sıkıntı karşısında Allah’ın kendilerine bir lütufta bulunduğunu ifade etmiştir. Fahrettin Paşa’nın bu açıklamalarıyla askerimiz kavurma niyetine çekirge yemiş, çekirge unundan ekmek yapmış, çekirge kurusunu da çerez gibi yiyerek bir süre bu şekilde beslenmiştir.
“Son Ere, Son Mermiye Ve De Son Damla Kana Dek…” Mücadele!
Yüzyıllardır
İslam’ın bayraktarlığını yapan, İslam düşmanlarına karşı canını ortaya koyan
bir milletin evladı olan Fahrettin Paşa, yaşanan tüm bu sıkıntılara rağmen
askerleriyle birlikte Hz. Peygamber’in kabrinin önünden ayrılmıyor; kendisinin
deyimiyle “son ere, son mermiye ve de son damla kana dek…” mücadeleye devam
edileceğini adeta haykırıyordu.
Bu sıkıntılı
günlerde ortaya konulan direniş, Fahrettin Paşa’nın subaylarından İdris Bey
tarafından şöyle dile getiriliyordu:
Yapamaz
Ertuğrul evladı sensiz,
Can verir,
Canan’ı Sallallahü Aleyhi Vesellem veremez Türkler.
Ebedi
hâdimu’l haremeyniniz,
Ölsek de
Ravzanı ruhumuz bekler.
Peygamber Efendimiz’e bağlılığın bir göstergesi olan bu şiir İdris Bey tarafından yazılmış olmakla beraber Medine’yi savunan Müslüman Türk askerinin ruhundan fışkırıyordu. İdris Bey askerimizdeki Peygamber sevgisini ortaya koymuştu bu dizelerinde…
Bütün İslam’ın Sırtını Dayadığı Yer, Manevi Gücünün Desteği: Medine-İ Münevvere
Fahrettin Paşa ve askerleri böyle bir ruh hali içerisinde iken Osmanlı Devleti İtilaf devletleriyle 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Antlaşması’nı imzalamış ve I. Dünya Savaşı’nda yenilgiyi kabul etmişti. Bu antlaşma uyarınca Fahrettin Paşa’nın en yakın İtilaf Kuvvetleri komutanlarından birine teslim olarak Medine’den çekilmesi gerekiyordu. Ancak Paşa, teslim teklifleri karşısında Mehmetçiğin Medine’yi savunmakta kararlı olduğunu bir Cuma günü Harem-i Şerif’in minberinden şu sözlerle bir kez daha ortaya koymuştu: “… Ey Nas! Malumunuz olsun ki kahraman askerlerim bütün İslam’ın sırtını dayadığı yer, manevi gücünün desteği, Hilafetin göz bebeği olan Medine’yi son fişengine, son damla kanına ve son nefesine dek muhafazaya ve müdafaaya memurdur. Buna Müslümanca, askerce azmetmiştir. Bu asker Medine’nin enkazı ve nihayet Ravza-ı Mutahhara’nın yeşil türbesi altında kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe, Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınmayacaktır! Allahu Teala bizimle beraberdir. Şefaatçiniz O’nun Resulü Peygamber Efendimiz’dir…”
Fahrettin Paşa “Teslim Ol” Emrini Dinlemiyor!
Fahrettin
Paşa, Hükümet’in ve Harbiye Nezareti’nin “direnişe son verme ve teslim olma”
yönündeki emirlerini dinlemiyor, bu konuda üstün bir kararlılık örneği
sergiliyordu: “Hükümet, Medine’nin anahtarlarını bir İngiliz yüzbaşısına teslim
et, diyor. Böyle bir şey yapmaktansa silahlarımızla dövüşerek ölmek evladır.
Buranın teslimi için yalnız harbiye nazırının ve hükümetin emri yetmez, mutlaka
Hilafet ve Padişahın bir iradesi olmalıdır.” diyerek direnişe devam ediyordu.
Bu arada başta İngilizler olmak üzere İtilaf Devletleri Mondros Ateşkes Antlaşması’nı bahane ederek Osmanlı topraklarını işgal etmişlerdi. İstanbul da İngiliz işgali altına girmişti. Zor durumda kalan Osmanlı Padişahı, İngiliz baskısıyla, Medine’nin Osmanlı askeri tarafından boşaltılmasını öngören bir irade yayınlayarak Fahrettin Paşa’ya göndermiştir. Ancak Medine’yi bırakmamakta kararlı olan Paşa, “Halife/Padişahın baskı altında kaldığı için böyle bir irade yayınladığını söyleyerek” bu emri de yerine getirmemiştir.
Medine’yi Gönülsüz Teslim
Gelinen
noktada mesele içinden çıkılamaz bir hal almıştı. Zira Medine’nin Osmanlı
Devleti ile kara ve demiryolu ulaşımı kesilmiş, askerin cephanesi ve erzağı
tükenmişti. Bununla beraber Osmanlı toprakları da İtilaf Devletleri’nce işgal
edilmişti. Bu nazik durum karşısında Fahrettin Paşa’ya, “Eğer Medine
boşaltılmazsa İstanbul’un da İtilaf Devletleri tarafından işgal edileceği”
söylenerek Paşa güçlükle ikna edilmiş, Medine’nin teslimini öngören antlaşma
gönülsüzce imza edilmişti. Yani devletin elde kalan menfaatleri göz önünde
bulundurularak Medine’deki direnişe son verilmişti. Ancak Fahrettin Paşa’nın Medine’den
ayrılış sahnesi de üzerinde durulması gereken bir konudur: İslam toplumu için
son derece büyük bir öneme haiz olan Medine’yi İngilizlere bırakmamak için her
türlü sıkıntıya katlanan, hastalıktan pek çok askerini kaybeden Fahrettin Paşa,
gözyaşları içinde son kez Peygamberimiz’in kabrini ziyaret ederek dua etmiştir.
Kılıcını İngilizlere teslim etmeyip Peygamber Efendimiz’in kabrinin başına
bırakmış ve oradan ayrılmamıştır. Bayrağımı burçlardan indirtmem, Efendimiz’i
bırakmam, diye haykıran ve İngilizlere teslim olmayan Çöl Kaplanı Fahrettin
Paşa, sonunda, kendi subaylarının ani bir baskınıyla Hz. Peygamber’inSallallahü
Aleyhi Vesellem kabrinden cebren çıkarılabilmiştir.
Başta, kutsal toprakları sonuna kadar savunan Fahrettin Paşa olmak üzere asırlarca Din-i İslam’ın bayraktarlığını yapan tüm ecdadımızı rahmet ve minnetle anıyoruz. Onlar Çanakkale ve Kut’ül Ammare’den sonra unutulmaz bir destan daha yazmışlar, son kalenin nasıl savunulacağını göstermişlerdir Medine’de… Mekânları cennet olsun…
Gençliğimizin
ve gelecek nesillerimizin Fahrettin Paşa ve diğer kahramanlarımızı daha
yakından tanıması ve onlara layık bir hayat yaşaması temennisiyle…
Yorumlar
Yorum Gönder