Allah Teâlâ Sevdiği Kullarına Belâ Verir
Allah Teâlâ Sevdiği Kullarına Belâ Verir
Allah Teâlâ sevdiği kuluna
hastalık verir. Allah Teâlâ sevdiği kuluna dert verir.
Başımıza bir dert geldiğinde
veya hastalandığımızda hemen; “Niye ben? Niye benim başıma geldi?” diye isyan
ederiz... Ama çok yanlış yapıyoruz. Çünkü Allah Teâlâ sevdiği kullarına dert
verirmiş...
İbni Abbas Radıyallahu Anh’dan
gelen bir rivayette şöyle geçmektedir: “Peygamberlerden biri Allah’ü Zülcelâl’e
dedi ki: “Allah’ım mümin kulun sana itaat ediyor ve günahlardan uzak kalıyor.
Böyleyken dünya nimetlerinden mahrum oluyor ve çeşitli belâlara uğruyor. Buna
karşılık sana itaat etmediği halde hep günah işleyen kulunun dünya ayakları
altına seriliyor?”
Allah’ü Zülcelâl vahiy yolu ile
bu Peygambere şöyle buyurdu:
“Kullar da belâlar da benimdir.
Her ikisi de bana hamd ederek beni noksan sıfatlardan tenzih eder. Mümin arada
bir günah işleyince; bu günahına kefaret olsun diye dünyada onu mahrumiyete
düşürür ve başına belâ veririm ki huzuruma geldiğinde kendisine iyiliklerin
mükâfatını vereyim. Kâfir kötülük işleyince; huzuruma geldiğinde işlediği
kötülüklerin cezasını kendisine vermek için belâları üzerinden savar ve
dünyalığını bol veririm.”
Allah Teâlâ niçin
sevdiği kuluna belâ verir?
Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi
Vesellem bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur:
“Allah’ü Teâlâ bir kulunu
severse ona belâ verir.” (Taberani)
Bu hadis-i şerifin manası
açıktır. Allah’ü Zülcelâl bir kulunu sevmek isteyince onu dener. Yani onun
sevgiye layık olup olmadığını ortaya çıkarmak için onu çeşitli belâ ve
musibetlerle imtihan eder.
Allah’ü Zülcelâl kulunun
samimiyetini ortaya çıkarmak için onu imtihan ettiği şeyler belâ olabileceği
gibi nimet de olabilir. Belâ imtihanı sabırla; nimet imtihanı ise şükürle
kazanılır.
Bu zamanda insanların büyük bir
çoğunluğu belâ ve musibete sabretmeye karşı zayıftırlar. Olabilir ki insan bir
musibete belâya sabredemez. Onun için belâsız ve musibetsiz bir sevgiyi Allah’ü
Zülcelâl’in fazlından isteyelim. O'nun hazineleri çoktur. Kalben ve ruhen
isteyen kuluna mutlaka verir.
İbni Mübarek Rahmetullahi Aleyh'in
şöyle dediği anlatılır: “Musibet önce birdir ağlayıp sızlama sonunda iki olur.
Şöyle ki birinci musibet başa gelen neyse odur. İkinci musibet ise sabretmeyip
ağlama sızlama sonunda o musibetin neticesi olarak verilecek olan mükâfatın
elden gitmesidir. En büyük musibet de bu mükâfatın elden gitmesidir.”
Nefsimizi biraz
zorlayalım
Hz. Aişe Radiyallahü Anha’dan
rivayetle Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur: “Ayağa
batan dikenden en ağırına kadar müminin başına gelen her musibet mutlaka onun
bir günahının silinmesini sağlar.” (Buhari Müslim)
Denilmiştir ki: “Kim Allah
Teâlâ’ya itaatte sabrederse Allah Teâlâ ona kıyamet günü cennette her derecesi
yer ile gök arası kadar olan üç yüz derece verir.
Kim ki Allah Teâlâ’nın haram
kıldığı şeyleri işlemekte(n sakınarak) sabrederse Allah Teâlâ ona kıyamet günü
her derecesi yedi kat gök ile yedi kat yer arası olan altı yüz derece ihsan
eder.
Kim ki musibetlere sabrederse Allah
Teâlâ ona kıyamet günü her derecesi arş ile yerin altı kadar olan yedi yüz
derece ihsan eder.”
Allah Teâlâ’nın bizden razı
olacağı sabrı elde etmek için sevmediğimiz yapmak istemediğimiz şeyleri
nefsimize tekellüf yapmak (zorlamak) suretiyle sabrı kazanalım.
İnsanın ayağına bir diken dahi
batsa yahut hasta olsa eğer buna sabrederse bu musibet günahlarına kefarettir.
Fakat insanlar hele bu zamanda nefislerini çok beslediklerinden dolayı musibete
ve günah işlememeye sabredemiyorlar.
Allah’ü Zülcelâl bizlere ibadet
ve taat üzere olmak günahlardan kaçınmak ve musibetlere katlanmak için sabır
versin. Ve bu sabırla rızasını kazanmayı nasip etsin!
(Âmîn!)
Yorumlar
Yorum Gönder