Selmân-ı Fârisî Radiyallahü Anh’ın Bazı Hikmetli Sözleri -1-
001- Şaşılır şu kimseye ki, dünyaya hırsla sarılır, ama ölüm onu aramaktadır. Unutmuş ama unutulmuş değildir. Güler, ama bilmez ki, Rabbi ondan razı mıdır, yoksa değil midir?
002- Mümin, doktoru yanında
olan hastaya benzer. Doktoru, ona yarayan ve yaramayanı bilir. Hasta, kendine zararlı bir şeyi isterse, mâni olur ve yersen ölürsün der. Mü minin
hâli budur. O birçok
şeyleri arzular, ama Allahü Teâlâ
mâni olur, tâ
ölünceye kadar. Sonra Cennete
gider.
003- Üç şey
beni hayrete düşürdü.
Bunlar; ölüm
kendisini yakalamak üzere olduğu halde, dünyalık
peşinde olan kimselerin hâli, kendisi gaflete dalıp, kendini unuttuğu halde
unutulmamış olup, hesaba çekilecek olan kimseler ve Rabbinin kendinden razı
olup, olmadığını bilmediği halde, ağız dolusu gülen kimselerin hâli.
004- Sizler mümkün olduğu kadar sabah çarşıya ilk çıkan ve akşam en son dönen
olmayınız. Çünkü bu iki vakit şeytanların harp ettikleri zamanlardır.
005- Bir kimse Allah’ü Teâlâ’ya
açık günah işlerse; tövbesi
açık, gizli olarak günah
işlerse tövbesi
gizli olur. Tövbe ettikten sonra: “Yâ
Rabbi bu tövbe ile günahımı affet!” diye
duâ etsin.
006- “Cenâb-ı Hakk’a
karşı gizli gizli günah işlediysen, gizli gizli itaat ve istiğfâr et! Açıktan
günah işlediysen, açık açık itaat ve istiğfâr et ki birbirlerini silsinler.”
007- Üç şey
beni devamlı ağlatır:
Ø
Birincisi, Resûlullah ın vefatı.
Bu ayrılığa
dayanamadım ve durmadan ağlıyorum.
Ø
İkincisi,
kabirden kalktığım zaman hâlim ne olur, onu bilmediğim için ağlıyorum.
Ø
Üçüncüsü, Allahü Teâlâ beni hesaba çektiği zaman Cennetlik miyim
Cehennemlik miyim bilemiyorum. O zaman hâlim ne olur, bilemiyorum, onun için
ağlıyorum.
Ø
Farzları
tam yapmadığı halde, nafilelerle derecesini yükseltmeye çalışan kimsenin hâli,
sermayesi elinden çıktığı (iflas ettiği) hâlde kâr
peşinde koşan bir tüccarın hâline benzer.
008- Bir zenginle arkadaş olduğun zaman, onun yanında dereceni düşürmek
istemiyorsan kendisinden bir şey isteme. Çünkü istemek insanoğlunun yüzünde siyah bir lekedir. Verileni ret eden kimse ise,
verenin gözünde büyük ve ona karşı makamını korumuş olur.
009- Selmân-ı Fârisî arkasından
bir kimsenin yürüdüğünü gördüğü zaman, “Bu hâl,
sizin için hayırlı, fakat benim için fenadır buyurur!”, hiç kimsenin arkasından
yürümesini istemezdi.
010- “Namaz bir ölçektir.
Kim dolu dolu ölçer onu hakkıyla kılarsa büyük ecir ve mükâfatlara kavuşur; Kim
ki eksik ölçerse adabına uygun kılmazsa Allah’ü Teâlâ’nın buyurduğu Veyl
Cehennemi’ni hatırlasın.”
011- “Gece olunca
insanlar üç hâl üzere olurlar: Kimi lehine olanı yapar, aleyhine olanı yapmaz.
Kimi, aleyhine olanı yapar, lehine olanı yapmaz. Kimi de ne lehine ne aleyhine
hiçbir şey yapmaz.
Ø Yani bâzı insanlar,
diğer insanların gafletini ve gecenin karanlığını fırsat bilir, bundan istifâdeyle
kalkar, abdest alıp namaz kılar, geceyi amel-i sâlihlerle ihyâ ederler. İşte
bunlar, lehlerine olanı yapmış, aleyhlerine olanı terk etmişlerdir.
Ø Kimileri de,
insanların gafletinden ve gecenin karanlığından istifâde ile Allâh’ın haram
kıldığı fiilleri işler, nefsânî arzularıyla geceyi ziyan ederler. Bunlar da
aleyhlerine olanı yapmış, lehlerine olanı terk etmişlerdir.
Ø Diğer bir kısmı ise
sabaha kadar uyumuş, geceyi gafletle geçirmişlerdir. Onlar da ne lehlerine ne
de aleyhlerine bir şey yapmamışlardır.”
012- “Kalp ile cesedin
durumu, âmâ ile kötürümün durumu (birbirine yardımcı olması) gibidir. Kötürüm: “Şurada
bir meyve görüyorum, ama uzanıp alamıyorum. Beni oraya götür de onu alayım.”
der. Bunun üzerine âmâ onu kaldırıp götürür. O da, meyveyi koparır, hem kendisi
yer, hem de âmâya yedirir.”
013- “Bir mü’minin
dünyadaki hâli, hekimi yanında olan bir hasta gibidir. Hekim, onun hastalığını
da bilir; ilâcını da. Hasta, zararlı bir şey istediği zaman, hekimi ona mânî
olur ve: Sakın ha ona yaklaşma; onu alırsan seni helâk eder!” der. Hastalıktan
kurtuluncaya kadar onu zararlı şeylerden uzak tutar ve nihâyet ağrıları dinip
iyileşir. İşte mü’minin hâli de böyledir. O, başkalarına verilen dünyalıklardan
pek çok şeye kavuşmak ister; fakat Allah Teâlâ onu dâimâ nefsânî arzularından
uzaklaştırır, tâ ki bu hâl üzere canını alıp Cenneti’ne koyar.”
014- [Mekke’de mü’minler
zulüm altındaydı ve çok cefâ görüyorlardı. Çeşitli ülkelerde ticaret yapıp bol
kazanç elde eden müşriklere bakıp;
“Kâfirler sere serpe rahat rahat geziyorlar. Bizler
ise Cenâb-ı Hakk’a kulluk gayretinde olduğumuz için büyük mahrûmiyetlere mâruz
kalıyoruz.” dediler. Bunun üzerine şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:
“İnkârcıların (refah içinde) diyar diyar dolaşması,
sakın seni aldatmasın! Azıcık bir menfaattir o, sonra onların varacakları yer
Cehennem’dir. O ne kötü varış yeridir!” (Âl-i İmrân, 196-197)
Rasûlullah Sallâllâhu Aleyhi Vesellem Efendimiz de
şöyle buyurmuşlardır:
“Âhirete göre dünya, sizden birinizin parmağını
denize daldırmasına benzer. O kişi parmağının ne kadarcık su ile döndüğüne bir
baksın!” (Müslim, Cennet, 55)
“Mü’minin dünyada karşılaşıp da sabır ve rızâ ile
tahammül ettiği sıkıntı ve meşakkatler, ilâhî imtihan îcâbıdır”. (Âli İmrân,
196-197)
Cenâb-ı Hak, bunlar vesîlesiyle ya kulunun
günahlarını affeder veya mânevî derecesini yükseltir. Dolayısıyla başa gelen
meşakkat ve iptilâları sabır ve rızâ ile karşılayabilmek, kâmil kalplerin
sanatıdır…
015- “Yapabiliyorsan,
çarşı-pazara ilk giren ve oradan en son çıkan kişi olma! Çünkü orası şeytanın
savaş alanı olup bayrağını oraya diker.”
016- Mümkünse pazar
yerlerinde, insanların yoğun olduğu mekânlarda fazla kalmayın, oyalanmayın.
Çünkü o yerler, şeytanların savaş alanına benzer. Kalabalık yerlere şeytanlar
sancak dikerler.
017- İnsan dünya için
ümitlerle doludur; hâlbuki ölüm onun peşindedir.
018- İnsan gâfil bir
şekilde yaşar, hâlbuki kendisinden gâfil kalınmaz, her hâli kaydedilir. Kirâmen
Kâtibîn melekleri her an tespit hâlindedir.
019- Bâzı insanlar
kahkaha ile gülerler. Hâlbuki gafletleri sebebiyle Cenâb-ı Hakk’ın gazabını mı
celbediyor, yoksa O’nu râzı mı ediyorlar bilmezler.
020- [Rasûlullah Sallâllâhu
Aleyhi Vesellem Efendimiz, “Nefsânî lezzetleri kökünden söküp atan ölümü çok
çok hatırlamamızı emretmektedir.[7] Kıyâmet gününde ise Cenâb-ı Hak, herkese
kitabını verip okumasını emredecek ve; “… Bugün hesap sorucu olarak kendi
nefsin sana kâfîdir.” [8] buyuracaktır. O gün ilâhî mahkemede eller, ayaklar,
deriler, gözler, kulaklar ve yeryüzü konuşacak, velhâsıl dünyada doldurduğumuz
kaset o gün yeniden seyrettirilecek.]
021- Öğrenmenin sınırı
yoktur, ömür ise kısadır. Onun için sen, dinine faydalı olanı tercih et.
Diğerlerini de bırak.
022- “İlim engin bir
deryâ, ömür ise kısadır. İlimden, (öncelikle) dîninle alâkalı ihtiyaç duyduğun
kadarını al!...”
023- “Allah için mütevâzı
ol! Zira kim Allah için dünyada mütevâzı olursa Cenâb-ı Hak kıyâmet gününde
onun kadrini yüceltir.”
024- “Zâhidin maîşeti
ibadettir!”
025- “Namaz ölçek
gibidir, (bir mü’minin Allâh’a yakınlığının ölçüsüdür). Kim ölçüyü tam tartarsa
ona da karşılığı tam olarak verilir. Kim de eksik bırakırsa, Cenâb-ı Hakk’ın
Mutaffifîn Sûresi’nde ölçüyü eksik tartan hîlekârlara yönelttiği tehdit
herkesin mâlûmudur!”
[Selmân Radıyallâhu Anh’ın işaret ettiği âyet-i
kerîmelerde] şöyle buyrulur:
“İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara
vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hîlekârlara yazıklar olsun!
Onlar düşünmezler mi ki, büyük bir günde (hesap vermek için) diriltilecekler!
Öyle bir gün ki, insanlar o günde Âlemlerin Rabbi’nin huzûrunda dîvan
duracaklardır.” (el-Mutaffifîn, 1-6)]
026- “Bir kişi bir sinek
yüzünden Cennet’e girdi. Diğeri de bir sinek yüzünden Cehennem’e atıldı:
Önceki ümmetlerden iki kişi, puta tapan bir kavme
uğramışlardı. Onların yanına kim gelirse mutlaka putlarına kurban
kestirirlerdi. Gelenlerden birine:
“- Bir şey kurban et!” dediler.
O ise:
“- Yanımda bir şey yok.” dedi.
“- Bir sinek bile olsa kurban et!” dediler. O da bir
sinek kurban edip geçti ve Cehennem’e müstahak oldu.
Diğerine de:
“- Bir şey kurban et!” dediler.
O ise:
“- Ben Allah’tan başka kimseye kurban kesmem!” dedi.
Onu şehit ettiler, o da Cennet’e girdi.” (Ebû Nuaym, Hilye, I, 203)
027- Selmân Radiyallahü
Anh namaz kılmak için temiz bir yer arıyordu. Hikmet ehli bir kadın:
“- Önce temiz bir kalp elde et, sonra istediğin yerde
namazını kıl!”
dedi. Bu söz Selmân Radiyallahü Anh’ın hoşuna gitti.
Kadına:
“- Hikmetli bir söz söyledin!” buyurdu. (Ebû
Nuaym, Hilye, I, 206)
028- Hanımı anlatır: Vefatına
yakın bana:
"Evde biraz misk olacak, onu suya koy ve başımın
etrafına saç, insan ve cin olmayan kimseler (melekler) yanıma
geleceklerdir" dedi.
Söylediği gibi yaptım. Dışarı çıktım. Odadan,
"Esselamü aleyke, ey Allah’ın velisi ve Rasulullahın arkadaşı" diyen
bir ses duydum, içeri girdiğimde ruhunu teslim etmişti. Yatağında uyuyor
gibiydi.
029- Said bin Müseyyeb,
Abdullah bin Selam'dan naklen anlatır:
"Selman-ı Farisi bana:
"- Ey kardeşim, hangimiz evvel vefat edersek,
vefat eden kendini, hayatta olana göstersin" dedi, ben de bu mümkün müdür?
Dedim.
"- Evet, mümkündür. Çünkü müminin ruhu
bedeninden ayrılınca, istediği yere gidebilir; kâfirin ruhu Siccinde
hapsedilmiştir" dedi.
Selman vefat etti. Bir gün kaylüle yaparken (gün
ortasında uyurken) Selman'ın geldiğini gördüm. Selâm verdi. Selâmına cevap
verdim.
"- Yerini nasıl buldun?” diye sordum,
"- İyidir. Tevekkül et. Tevekkül ne iyi şeydir!"
dedi ve üç kere tekrarladı."
030- Selman-ı Farisi
hazretlerinin ilmi ile fazileti pek çoktu. Her ilimde âlim idi. Hazret-i Ali:
"- Selman-ı Farisi evvelkilerin ve sonrakilerin
ilmini öğrenmiş bitmez tükenmez bir denizdir!" buyurmuşlardır.
031- "İlim çoktur fakat ömür kısadır. O halde önce dinde zaruri lazım olan ilimleri öğren!"
Yorumlar
Yorum Gönder