Bulaşıcı Hastalıklarla İlgili Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerifler
Bulaşıcı Hastalıklarla İlgili Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerifler
Bulaşıcı
hastalıklar ile ilgili ayet ve hadisler nelerdir? Bulaşıcı hastalıklara karşı
nelere dikkat etmeliyiz? Bulaşıcı hastalıklar meydana geldiğinde Müslümanlar
neler yapmışlardır? Bulaşıcı hastalıklardan dolayı ölen kişi şehid midir?
Bulaşıcı hastalıklar ile ilgili ayet ve hadisler...
Bulaşıcı bir hastalık olan
Corana virüsünün yaygın olduğu şu günlerde biz Müslümanlar olarak temizliğimize
daha çok dikkat etmeliyiz ve dua etmeliyiz. Tarih boyunca bunun gibi nice
bulaşıcı hastalıklar ortaya çıkmıştır.
Bulaşıcı
Hastalık Ne Demektir?
Enfeksiyon
ya da infeksiyon; enfeksiyöz hastalık, intaniye, bulaşım olarak da bilinir.
Hastalık yapıcı herhangi bir yolla insana geçme özelliğindeki mikropların veya
parazitlerin vücuda girmesiyle ortaya çıkan hastalık tablosudur. Bu
hastalıklar, bir bireyden diğerine veya bir türden diğerine geçebilmelerinden
dolayı, genellikle bulaşıcı hastalık olarak tanımlanırlar ve tıbbın enfeksiyon
hastalıkları dalında incelenirler.
Hastalığı
yapan organizmalar, virüsler, bakteriler, riketsialar, mantarlar olabilir. Bütün
bulaşıcı hastalıklar bir veya birkaç yolla insana geçebilme özelliğindedir.
İnsandan insana, hayvandan insana olduğu gibi, topraktan insana da bulaşma
husule gelebilir.
Bulaşıcı
Hastalıklarla İlgili Âyetler
"Nerede olursanız olun ölüm
size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile." (Nisâ Sûresi 78)
Âyet-i
kerîmenin devamı şöyledir: "Kendilerine bir iyilik dokunsa "Bu
Allah'tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senden"
derler. "Hepsi Allah'tandır" de. Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya
yanaşmıyorlar."
İnsan
yıldızlara çıksa, başka gezegenlere gitse,
gökdelenlerin en üst katında, en sağlam kalelerde, en lüks saraylarda da
olsa ölüm onu her yerde yakalar. Bu sebeple ölümden korkmanın hiçbir anlamı
yoktur. Mühim olan, ölüme her an hazır olmak, dünya hayatına bağlanıp kalmamak,
üzerimize düşen vazifeleri eksiksiz yerine getirmektir.
Bu
âyetin iniş sebebi hakkında şöyle bir rivayet vardır: Resûl-i Ekrem Efendimiz
Medine'ye geldiğinde orada bolluk ve ucuzluk olmuştu. Peygamberimiz insanları
İslâm'a davet etmeye başlayınca yahudilerin inadı ve münafıkların nifakı ortaya
çıkmış, o sıralarda kıtlık ve pahalılık görülmeye başlamıştı. İşte o zaman
yahudi ve münafıklar, "Biz böyle uğursuz adam görmedik. Bu geleli
meyvelerimiz azaldı ve fiyatlar arttı, pahalılık çoğaldı" dediler. Bolluğu
ve ucuzluğu Allah'a, darlığı ve pahalılığı peygambere isnad ettiler. Bunun
üzerine bu âyet nâzil oldu. Cenâb-ı Hak bu gerçeğin iç yüzünü bir başka âyette
şöyle açıklar: "Biz hangi ülkeye bir peygamber gönderdiysek, ora halkını
(peygamberlere baş kaldırmalarından ötürü bize) yalvarıp yakarsınlar diye
mutlaka yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır" [A‘râf sûresi (7), 94].
"Kendi
ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayınız." (Bakara Sûresi 195)
Cenâb-ı Hak, Bakara sûresi'nin
bundan önceki bir kaç âyetinde Allah yolunda cihadın önemini, zaruretini ve
müşriklere karşı takınılacak tavrı açıklar. Bu âyet-i kerîmenin baş tarafında
da Allah rızâsı için harcamayı emreder. İnsanın başına gelen musîbetler ve
kötülükler, karşılaştığı tehlikeler ve uğradığı sıkıntılar çok kere kendi
ihmallerinin ve hatalarının sonucudur. Sadece dünyalık elde etme, para pul
peşinde koşma, sıkıntılara göğüs germeme ve rahatına düşkün olma, insanları ve
toplumları esaret ve mahkûmiyete sürükler.
İşte
bu âkibet aklı başında ve hürriyetine düşkün bir insan için en büyük
tehlikedir. Müfessirler, Allah yolunda cihaddan ve cephede çarpışmaktan,
Allah'ın rızâsı uğrunda mal harcamaktan kaçınmanın büyük bir tehlike olduğunu
hatırlatmış olması bu âyetin nüzul sebebidir, derler. Bir hadiste, elleriyle
kendini tehlikeye atmanın, günah işlemek suretiyle Allah'ın af ve mağfiretinden
ümidini kesmek anlamına geldiği beyan buyurulmuştur. (Beyhakî,
es-Sünenü'l-kübrâ, X, 45).
Düşman
karşısında bilinçsizce harbe atılmak, kazanma şansı olmayan ve ölümü açıkça
davet eden bâdirelere girmek de kendi elleriyle kendini tehlikeye atmanın bir
başka çeşidi kabul edilir. Bu çeşit tedbirsizlikler yasaklanmıştır. Âhiretteki
cezasını bile bile günah işlemek, günahta ısrar etmek, haramlara dalmak da
kendi eliyle kendini tehlikeye atmaktan başka bir şekilde açıklanamaz.
Bulaşıcı
Hastalıklarla İlgili Hadisler
Bir
Yerde Vebâ Olduğunu İşittiğinizde Oraya Girmeyiniz
İbni Abbâs radıyallahu
anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh Şam'a
doğru yola çıktı. Serg denilen yere varınca, kendisini orduların başkomutanı
Ebû Ubeyde İbni Cerrâh ile komuta kademesindeki arkadaşları karşıladı ve Şam'da
vebâ hastalığı başgösterdiğini ona haber verdiler. İbni Abbâs'ın dediğine göre,
Hz. Ömer ona:
–
Bana ilk muhacirleri çağır, dedi; ben de onları çağırdım. Ömer, onlarla
istişare etti ve Şam'da vebâ salgını bulunduğunu kendilerine bildirdi. Onlar,
nasıl hareket edilmesi gerektiğinde ihtilaf ettiler. Bazıları:
–
Sen belirli bir iş için yola çıktın; geri dönmeni uygun bulmuyoruz, dediler.
Bazıları da:
–
Halkın kalanı ve Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashabı senin
yanındadır. Onları bu vebânın üstüne sevketmenizi uygun görmüyoruz, dediler.
Bunun üzerine Hz. Ömer:
–
Yanımdan uzaklaşınız, dedi. Daha sonra:
–
Bana ensarı çağır, dedi; ben de onları çağırdım. Fakat onlar da muhacirler gibi
ihtilâfa düştüler. Hz. Ömer:
–
Siz de yanımdan gidiniz, dedi. Sonra:
–
Bana Mekke'nin fethinden önce Medine'ye hicret etmiş olan ve burada bulunan
Kureyş muhacirlerinin yaşlılarını çağır, dedi. Ben onları çağırdım; onlardan
iki kişi bile ihtilaf etmedi ve:
–
Halkı geri döndürmeni ve bu vebânın üzerine onları götürmemeni uygun görüyoruz,
dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer insanlara seslendi ve:
–
Ben sabahleyin hayvanın sırtındayım, siz de binin, dedi. Ebû Ubeyde İbni Cerrâh
radıyallahu anh:
–
Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun? dedi. Hz. Ömer:
–
Keşke bunu senden başkası söyleseydi ey Ebû Ubeyde! dedi. Ömer, Ebû Ubeyde'ye
muhalefet etmek istemezdi. Sözüne şöyle devam etti:
–
Evet Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz. Ne dersin, senin
develerin olsa da iki tarafı olan bir vadiye inseler, bir taraf verimli diğer
taraf çorak olsa, verimli yerde otlatsan Allah'ın kaderiyle otlatmış; çorak
yerde otlatsan yine Allah'ın kaderiyle otlatmış olmaz mıydın?
İbni Abbâs der ki:
– O
sırada, birtakım ihtiyaçlarını karşılamak için ortalarda görünmeyen Abdurrahman
İbni Avf radıyallahu anh geldi ve:
–
Bu hususta bende bilgi var; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i:
"Bir
yerde vebâ olduğunu işittiğinizde oraya girmeyiniz. Bir yerde vebâ ortaya
çıkar, siz de orada bulunursanız, hastalıktan kaçarak oradan dışarı
çıkmayınız" buyururken işitmiştim, dedi.
Bunun
üzerine Ömer radıyallahu anh Allah'a hamd etti ve oradan ayrılıp yola koyuldu.
(Buhârî, Tıb 30; Müslim, Selâm 98)
Yine
başka bir hadiste Üsâme radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Nebî
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bir
yerde bulaşıcı hastalık ortaya çıktığını duyduğunuz zaman oraya girmeyiniz.
Bulunduğunuz yerde bulaşıcı bir hastalık ortaya çıkarsa, oradan da
çıkmayınız." (Buhârî, Tıb 30; Müslim, Selâm 100)
Âişe
Radıyallahu Anhâ’dan rivâyet edildiğine göre, kendisi Resûlullah sallallahu
aleyhi ve sellem’e tâun hastalığını sormuş, o da şöyle buyurmuştur:
“Tâun hastalığı, Allah Teâlâ’nın dilediği
kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptı. Allah onu mü’minler için
rahmet kıldı. Bu sebeple tâuna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve
ecrini Allah’tan bekleyerek bulunduğu yerde ikâmete devam eder ve başına ancak
Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı
verilir.” (Buhârî, Tıb 31; Ayrıca bk. Buhârî, Enbiyâ 54; Kader 15; Müslim,
Selâm 92-95)
Enes
radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle dua ederdi:
“Allâhümme innî eûzü bike mine’l-barasi
ve’l-cünûni ve’l-cüzâmi ve seyyii’l-eskâm: Allahım! Alaca hastalığından, akıl
rahatsızlığından, cüzzâm illetinden ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.”
(Ebû Dâvûd, Vitir 32. Ayrıca bk. Nesâî, İstiâze 36)
Temizlik
ile İlgili Hadisler
Ebû
Mâlik Hâris İbni Âsım el-Eş’arî radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Temizlik imanın yarısıdır. Elhamdülillah
duası mizânı, sübhânellah ve elhamdülillah sözleri ise yer ile gökler arasını
sevap ile doldurur. Namaz nurdur; sadaka burhandır; sabır ziyâdır. Kur’an senin
ya lehinde ya da aleyhinde delildir. Herkes sabahtan (pazara çıkar) nefsini satar; kimi onu âzâd kimi de helâk eder.” (Müslim,Tahâret 1.
Ayrıca bk.Tirmizî, Daavât 86)
Hz
Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular ki:
“Ey muhacirler topluluğu! Beş şey vardır ki,
bunlarla imtihan olunursanız ve bunlar size yanaşırsa onlara bulaşmanızdan
Allah’a sığınırım.
1-
Bir toplumda fuhuş yaygınlaşıp alenen yapılmaya başlandığında o toplumda daha
önce görülmemiş hastalıklar baş gösterir.
2-
Ölçü ve tartıda hile yaparak eksik tartıldığı zaman o toplumda uzun seneler
kıtlık, geçim sıkıntısı ve zalim yöneticiler ortaya çıkar.
3-
Mallarının zekatını vermedikleri takdirde sema yağmur vermez. Hayvanlar da
olmasa hepten yağmursuz kalırlar.
4-
Allah ve Resulüne verdikleri sözü bozarlarsa başlarına düşmanlar olarak
ellerindeki nimetleri de alırlar.
Zina
yayılırsa, Hadis-i Şerif
"Kötü
kadınlar çoğalıp, zina bir toplum içinde yayılırsa, halk, daha önce görülmemiş
bulaşıcı hastalıklara maruz kalır. Alışverişte hile yapılırsa, geçim darlığı
başlar. Zekât verilmezse yağmur yağmaz. Hayvanlar olmasaydı, rahmet yüzü
görülmezdi. Dine olan bağlılık zayıflayınca, düşmanların saldırısına maruz
kalınır. Dine uymayan idareciler zuhur edince, anarşi çıkar, millet birbiriyle
boğuşur." (Bu hadisi Beyhaki, Abdullah b. Ömer’den rivayet etmiştir. bk.
Beyhaki, Şuabu’l-İman, 5/22, 23)
Hz
Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular ki:
1-
Bir milletin içinde zina, fuhuş, ahlaksızlık ortaya çıkıp nihayet o millet bu
suçu alenî olarak işlediğinde, mutlaka içlerinde taun hastalığı ve onlardan
önce gelip-geçmiş milletlerde vuku bulmamış hastalıklar yayılır.
2-
Ölçü ve tartıyı eksik (adaletsizlik) yapan her millet mutlaka kıtlık, geçim
sıkıntısı ve başlarındaki hükümdarların zulmü ile cezalandırılırlar.
3-
Mallarının zekâtını vermekten kaçan her millet mutlaka yağmurdan menedilir
(kuraklık cezası ile cezalandırılır) ve hayvanları olmasa (Allâh hayvanlara
acımasa) onlara yağmur yağdırmaz.
4-
Allâh’ın ahdini (emirlerini) ve Rasûlün sünnetini terk eden her milletin başına
mutlaka Allâh kendilerinden olmayan düşmanı musallat eder ve düşman o milletin
elindeki-avucundakilerin bir kısmını alır.
5-
İmamları (yâni devlet adamları) Allâh’ın Kitabı ile amel etmeyip Allâh’ın
indirdiği hükümlerden işlerine geleni seçtikçe Allâh onların hesabını kendi
aralarında görür.” (İbn-i Mâce, Fiten, 22)
Kaynak: İslam Ve İhsan
Yorumlar
Yorum Gönder