Allah’ü Teâlâ’yı Zikretmenin Önemi
Allah’ü Teâlâ’yı Zikretmenin Önemi
Bütün
ibadetlerin özü ve aslı Allah’ü Teâlâ’yı anmak ve O'nu hatırlamaktır. Eğer
zikir olmazsa, diğer ibadetler de tam yapılmamış olur. Allah’ü Teâlâ anılarak
ve Allah’ü Teâlâ’nın rızası düşünülerek yapılmadıktan sonra, diğer ibadetler,
karşılıksız birer amel haline gelebilirler. Kur’an-ı Kerim’de, peygamberlerin vasıfları
anlatılırken, en çok onların Allah’ü Teâlâ’yı zikretmelerine dikkat çekilir.
Sad Suresi 30. ayette, "Biz Davud'a Süleyman'ı armağan ettik. O, ne güzel
kuldu. Çünkü o, (daima Allah'a) yönelip-dönen biriydi" denir.
·
Allah’ü
Teâlâ’yı zikretmek mümini ahlaken çok güzelleştirir.
·
İçinde
kötü düşünceye yer kalmaz.
·
İnsanların
üzerindeki unutkanlık ve gafleti yok eder.
·
Müminin
bilincini, imani şevkini ve iradesini canlı tutar.
·
Müminin
sürekli olarak Allah’ü Teâlâ’ya yönelip dönmesini sağlar.
·
Allah’ü
Teâlâ’nın huzurunda olmak ve O’nu en güzel isimlerle yüceltmek, Allah’la güçlü
bir manevi bağlantı sağlar.
·
Sadece
Allah’ü Teâlâ’nın anılması, O’nun yüceltilmesini ve bütün eksikliklerden
münezzeh tutularak O’nun birlenmesini sağlar.
·
Allah’ü
Teâlâ’nın yarattığı nimetler için O’na şükredilmesine ve Allah’ü Teâlâ’nın
rızasının kazanılmasına vesile olur.
·
Tevbe
ederek insanın aczi için Allah’tan bağışlanma dilemesine vesile olur.
·
Huşu
içinde Allah’ü Teâlâ’yı zikreden birinin imanda derinliği, samimiyeti, ihlası
ve Rabbimiz’e olan yakınlığı artar.
·
Bu
ahlaktaki bir insanın ise Kuran ahlakına uygun olmayan bir tavır göstermesi Allah’ü
Teâlâ’nın izniyle mümkün değildir.
Maneviyatın
yüksek tutulabilmesi için Allah’ü Teâlâ’ya çok fazla güvenmek, olayları her
zaman Kuran ahlakına uygun bir tarzda değerlendirmek ve Allah’ü Teâlâ’yı her
zaman gizli ve açık zikretmek çok önemlidir. Allah’ü Teâlâ’yı her an akılda
tutmak, O'nun ayetlerini tefekkür etmek insanın aklının ve şuurunun sürekli
açık olmasını sağlar. Böyle olunca da, kişi Kuran'ın emirlerine ve yasaklarına
uymada büyük titizlik gösterir. Allah’ü Teâlâ’yı zikreden kişi hayırlı işleri
işlemeye güç kazanır. Allah’ü Teâlâ’yı sürekli zikreden bir insan kendi aczini
daha iyi idrak eder, hiçbir konuda kendine ait bir güce ve iradeye sahip
olmadığını daha iyi fark eder. Bunun sonucu olarak, Allah'a sürekli dua eder ve
talep içerisinde olur. Yalnızca Allah'tan ister, her konuda Allah'a başvurur, kendini
tamamen Allah'a teslim eder. Hiçbir konuda kendine müstakil ve bağımsız bir
kişilik verip, büyüklenmez. Hareketleri, davranışları, konuşmaları Allah’ü Teâlâ’nın
koruması altında olur. Böylece Allah’ü Teâlâ ona her an nasıl, ne şekilde
davranması gerektiğini, en doğru hareketi, en güzel sözü ilham eder.
Allah’ü
Teâlâ’yı sürekli anmak mümini doğru yola yöneltip iletir. Ona, ayette
müjdelendiği gibi "insanlar arasında yürüyeceği bir nur verir."
(Hadid Suresi, 28) Allah’ü Teâlâ’yı zikretmek Allah’ü Teâlâ’nın razı olduğu
güzel ahlaka kavuşmayı sağlayacak olan anahtardır.
İnsan
yaratılış olarak zayıf bir hafızaya, hemen dağılan dikkate, gaflete kapılmaya
müsait bir yapıya sahiptir. Yüce Allah’ü Teâlâ’nın imtihan olarak özel
yarattığı bu durumdan insan ancak dikkatini sürekli olarak açık tutarak
kurtulabilir. Bunun için, Rabbimiz’in her an, her saniye bizimle birlikte
olduğunu, bizi gördüğünü ve işittiğini bilmek, her işi düzenleyip denetimi
altında tutanın O olduğunu unutmamak, tüm hayatımızın belirlenmiş bir kader
doğrultusunda yaşandığını hatırlamak, yapılan her işte, görülen her görüntüde Allah’ü
Teâlâ’nın sonsuz aklını, hayranlık uyandırıcı sanatını ve O’nun Yüce Kudretini
tefekkür etmek, her zaman tevekküllü ve teslim olmak, Allah’ü Teâlâ’yı tesbih
etmek ve yüceltmek gerekir.
Yüce
Allah’ü Teâlâ’yı tanımanın, kavramanın ve O’na imanda derinleşmenin bir sınırı
yoktur. Bir insan Yüce Allah’ü Teâlâ’ya yakın olmak ve O’nu daha iyi tanımak
için ne kadar fazla çaba harcarsa, ne kadar fazla düşünürse, imanı, aklı ve Allah’ü
Teâlâ korkusu o derece güçlenir. Bu nedenle Allah’ü Teâlâ yolunda hizmet etmek
için büyük çaba harcayan ve O’na yakınlaşmak için derin tefekkür eden müminler,
Allah’tan çok korkan ve Allah’ü Teâlâ’ya bütün kalbiyle bağlı olan insanlardır.
Müminlerin Allah’ü Teâlâ’nın hükümlerini uygulama konusunda gösterdikleri
titizlik ve vicdanlarını kullanma konusunda gösterdikleri hassasiyet Rabbimizin
sevgi ve rızasını kazanmakta ve O’na yakınlaşmakta en etkili vesilelerdir.
Nitekim Yüce Rabbimiz iman edenleri Zatı’na yakınlaşmaya Kur’an-ı Kerim’de
şöyle davet etmektedir:
“Ey
iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile
arayın; O’nun yolunda ceh edin (çaba harcayın), umulur ki kurtuluşa erersiniz.”
(Maide Suresi, 35)
“…Dünya
hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır…” (Araf
Suresi, 32) ayetiyle haber verilir.
Kuran’ın haber verdiği gibi
yeryüzündeki tüm incelik ve güzellikler, onları takdir edebilen, detaylarını
görebilen inananlar içindir ve daha da mükemmelleri ahirette yalnız inananlara
verilecektir.
sabah akşam O'nu tesbih ederler.
(Nur Suresi, 35-36)
Müminlerin
yaşadığı evler için Allah, "Allah’ü Teâlâ’nın yüceltilmesine ve isminin
zikredilmesine izin verdiği yerler" demektedir. Çünkü “Allah’ü Teâlâ’nın
nuru”, bu evlerdedir. Ayette açıkça bildirildiği gibi bu nurun kaynağı ve
sebebi
Allah’ü
Teâlâ’nın güzel isminin anılması, daima hatırlanmasıdır. İşte bu evlerde iman
edenler karşılıklı sohbet etmekte ve Allah’ü Teâlâ’yı anmaktadırlar. Müminler
için karşılıklı sohbet sırasında Allah’ü Teâlâ’nın anılması son derece önemli
bir ibadettir. Enfal Suresi'nin 2. ayetinde denildiği gibi onların "Allah’ü
Teâlâ anıldığı zaman yürekleri ürperir". Bu yüzdendir ki müminlerin Allah’ü
Teâlâ’yı anmaları basit bir konuşma değil, son derece içli ve samimi, her
kelimesi hikmet yüklü, Kuran ayetlerinden örneklerle donatılmış ihlaslı
sohbetlerdir.
Gerçek
bir mümin, aklın, maddi ve manevi güzelliğin, temizliğin, güzel ahlakın hakim
olduğu ve içinde sürekli olarak Allah’ü Teâlâ’nın zikredildiği ortamlardan zevk
alır. Ancak, Allah’ü Teâlâ’nın birçok sıfatının tecelli ettiği evlerde rahat
hareket edebilir. Kalbi ve ruhu ancak böyle bir ortamda huzur bulur. Bu ortam
da yalnızca müminlerin bulundukları ortamdır. Kuran’a göre buralarda, “arınmayı
içten arzulayan” adamlar vardır. (Tevbe Suresi, 108)
Kuran’a göre müminler için en
büyük ibadet, Allah’ü Teâlâ’yı zikretmektir. Bunun yeri ve zamanı yoktur,
müminlerin arasında her ortamda Allah’ü Teâlâ’nın anıldığı sohbetler
oluşabilir. Müminlerin sohbetleri birbirinden çok farklı konularda olabilir,
sonuçta her konuşma, her sohbet muhakkak Allah’ü Teâlâ’ya bağlandığı için
müminin sohbetinde 'boş konuşma’ olmaz. Allah’tan bahsedilmeyen, sonucunun Allah’ü
Teâlâ’ya bağlanılmadığı bir sohbet insanın ruhuna sıkıntı veren boş bir
konuşmaya döner. Bu yüzden müminler, örneğin güzel ve estetik bir ev
gördüklerinde bunun üzerinde sohbet ederler, çünkü güzel ve estetik evler
cennet nimetlerindendir. Bu konuda sohbet etmek müminin şevkini ve cennete olan
isteğini kamçılar. Mühim olan bu evin, dünyanın geçici bir metaı olduğunu, yok
olmaya mahkum olduğunu, Allah’ü Teâlâ’nın bu görüntüyü müminleri denemek
amacıyla yarattığını unutmamaktır. Çünkü inkarcılar da böyle bir ev hakkında
saatlerce konuşabilirler. Müminin farkı, tüm konuşmalarında Allah’ü Teâlâ’yı
anmasıdır. Çünkü "kalpler yanlızca Allah’ü Teâlâ’nın zikriyle mutmain
olur." (Rad Suresi, 28) Allah’ü Teâlâ müminlere has vasıfları sayarken
"ne ticaret ne alışveriş onları Allah’ü Teâlâ’yı zikretmekten... tutkuya kaptırıp
alıkoymaz" (Nur Suresi, 37) demiştir.
Kur’an-ı Kerim’de Allah’ü Teâlâ’yı Zikredenlere Müjdeler
Verilmektedir
(Öyle)
Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ü Teâlâ’yı zikretmekten,
dosdoğru namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz';
onlar, kalplerin ve gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak
olacağı) günden korkarlar. Çünkü Allah, yaptıklarının en güzeliyle karşılık
verecek ve onlara Kendi fazlından arttıracaktır. Allah, dilediğini hesapsız
rızıklandırır. (Nur Suresi, 37-38)
Şüphesiz,
Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mü'min erkekler ve mü'min kadınlar,
gönülden (Allah'a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah'a) itaat eden
kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve
sabreden kadınlar, saygıyla (Allah'tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah'tan)
korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan
erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını)
koruyan kadınlar, Allah’ü Teâlâ’yı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ü Teâlâ’yı
çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah’ü Teâlâ bir bağışlanma ve
büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzab Suresi, 35)
Allah’ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de Kendisi’nin Zikredilmesini Emrediyor
Ey
iman edenler, Allah’ü Teâlâ’yı çokça zikredin. (Ahzab Suresi, 41)
Rabbini, sabah akşam, yüksek
olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için
zikret. Gaflete kapılanlardan olma. (A’raf Suresi, 205)
Kendileri Allah’ü Teâlâ’yı
unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın.
İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir. (Haşr Suresi, 19)
Ve
sabah, akşam Rabbinin adını zikret. (İnsan Suresi, 25)
Namazı bitirdiğinizde, Allah’ü
Teâlâ’yı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin… (Nisa Suresi, 103)
Öyleyse
(yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın)
nankörlük etmeyin. (Bakara Suresi, 152)
Peygamber
efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Allah’ü Teâlâ’yı çok zikrederdi
Allah’ü
Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de, iman edenler
için peygamberlerin yaşamlarında güzel örnekler olduğuna şu şekilde dikkat
çekmiştir:
Andolsun,
sizin için, Allah’ü Teâlâ’yı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ü Teâlâ’yı çokça
zikredenler için Allah’ü Teâlâ’nın Resûlü’nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab
Suresi, 21)
Peygamberimiz
Sallallahü Aleyhi Vesellem, şu veya bu şekilde daima zikirle meşguldü. Allah’ü
Teâlâ ile birlikte olmanın en iyi yolunun O'nu zikretmek olduğunu söylerdi.
Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, Allah’ü Teâlâ’yı zikretme konusunda
Ku-ran'daki bu uyarıları kendi hayatında mükemmel bir şekilde uygulamıştı.
Hadis rivayetlerinde, otururken, ayaktayken, yürürken, yerken, uykudan evvel,
abdest alırken, elbiselerini giyerken, yolculuğa çı-karken, mescide girerken,
kısacası bütün durumlarda Allah’ü Teâlâ’yı anmayı ihmal etmezdi. Kuran-ı
Kerim'de şöyle buyrulmuştur:
Onlar,
ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ü Teâlâ’yı zikrederler ve göklerin
ve yerin yaratılı-şı konusunda düşünürler..." (Al-i İmran Suresi, 191)
"Rabbini, sabah akşam,
yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yal-vara, için
için zikret..." (A'raf Suresi, 205)
Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Allah’ü
Teâlâ’yı Zikretmenin Önemi Hakkında Söyledikleri
"Başka
gölge bulunmayan kıyamet gününde Allah’ü Teâlâ yedi sınıf insanı kendi
gölgeliğinde gölgelendirir. Bunlardan birisi kimsenin bulunmadığı yerde Allah’ü
Teâlâ’yı zikredip Allah’ü Teâlâ korkusundan gözleri yaşaran kimsedir."
(Buhari-Müslim)
"Allahu Teala dedi ki:
Kullarım Beni zikredip, dudaklarını Benim için kıpırdattığı müddetçe Ben
kulumla beraberim. Kulum tenha bir yerde Beni zikrederse, Ben de onu kendi
Zatımla anarım. Cemaatte andığı vakit, Ben de onun bulunduğu cemaatten daha iyi
bir cemaatte onu anarım. Kulum Bana bir karış yaklaşırsa Ben ona bir arşın
yaklaşırım. Kulum Bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak gelirim, yani
isteklerine süratle icabet ederim." (Buhari)
"Amellerinizin
en hayırlısını, Allah’ü Teâlâ Katında en makbulünü ve derecelerinizi en çok
yükseltecek olanını, altın ve gümüş infak etmekten daha değerli, düşman
karşısında ölmekten ya da öldürülmekten daha hayırlısını size bildireyim mi?
Daima Allah’ü Teâlâ’yı zikretmenizdir." (Tirmizi)
"Biriniz
uyuduğu zaman şeytan onun ense köküne üç düğüm atar. Her bir düğümü attığı
yere, "Gecen uzun olsun, yat, uyu!" diye eliyle vurur. Şayet o kimse
uyanarak Allah’ü Teâlâ’yı anarsa, düğümlerden biri çözülür. Abdest alırsa, bir
düğüm daha çözülür. Bir de namaz kılarsa, şeytanın attığı bütün düğümler
çözülür ve böylece neşeli ve huzurlu bir şekilde sabahlar. Allah’ü Teâlâ’yı
anmaz, abdest alıp namaz kılmazsa uyuşuk ve tembel bir halde sabahlar."
(Buhari, Müslim, Ebu Davud, İbni Mace)
"Bir
kimse geceleyin karısını uyandırır da beraberce veya her biri kendi başına iki
rek'at namaz kılarlarsa, Allah’ü Teâlâ’yı çok anan erkekler ve Allah’ü Teâlâ’yı
çok anan kadınlar arasına yazılırlar. (Ebu Davud, İbni Mace)
"Sabah
namazından sonra cemaatle birlikte güneş doğuncaya kadar Allah’ü Teâlâ’yı anmak
benim için dünya ve dünyada bulunan bütün nimetlerden daha sevimlidir; keza,
İkindi namazından sonra cemaatle birlikte güneş batıncaya kadar Allah’ü
Teâlâ’yı anmak da dünya ve dünyada olanlardan daha sevimlidir, benim için
buyurdu." (Camiüssağır)
"Rabbini
zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir." (Buhari)
Resulullah sallallahu aleyhi ve
sellem:
-
"Müferridler öne geçti" buyurdu. Bunun üzerine sahabiler:
- "Müferridler
ne demektir, ya Resulallah?" diye sordular. Resul-i Ekrem de:
-
"Allah’ü Teâlâ’yı çok anan erkeklerle kadınlardır" buyurdu. (Müslim,
Tirmizi)
-
Ya Resulallah! İslamiyet'in emirleri çoğaldı. Bana sıkı sıkıya yapışacağım bir
şey söyle, dedi. O da:
-
"Dilin hep Allah’ü Teâlâ’yı zikretsin!" buyurdu. (Tirmizi, İbn-i
Mace)
1- Allah’ü
Teâlâ’nın rızasını kazandırır,
2-
İnsandaki ibadet arzusunu artırır,
3-
İnsanı şeytandan korur,
4-
Kalbi yumuşatır,
5-
Günah işlemeyi önler. (T.G/390)
"Zikrin
en faziletlisi Lailahe İllallah'tır." (Tirmizi, İbn-i Mace)
"Her
namazdan sonra kim otuz üç defa sübhanallah, otuz üç defa elhamdülillah, otuz
üç defa Allahu ekber der, yüze tamamlamak için de la ilahe illallahü vahdehu la
şerike leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir derse,
günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affedilir." (Müslim, Nesai)
-
"Sizden biri her gün bin sevap kazanmaktan aciz midir?" diye sordu.
Yanında oturanlardan biri:
-
Bir kimse her gün bin sevabı nasıl kazanır? diye sordu. Resul-i Ekrem şöyle
buyurdu:
-
"Yüz defa sübhanAllah’ü Teâlâ der, ona bin iyilik yazılır veya bin günahı
bağışlanır." (Müslim, Tirmizi)
-
"Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul
oldun?" diye sordu. O da:
-
Evet, diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselam şöyle buyurdu:
-
"Senin yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle, senin
sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından onlara
eşit olur:
“Sübhanallahi
ve bi-hamdihi adede halkihi ve rıza nefsihi ve zinete arşihi ve midade
kelimatihi”. "Yarattıkları sayısınca, kendisinin hoşnut olduğunca, arşının
ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince ben Allah’ü Teâlâ’yı uluhiyyet
makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O'na hamdederim." (Müslim,
Ebu Davud)
Bir
adam Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e hitaben:
"Bir topluluk Allah’ü
Teâlâ’yı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allah’ü
Teâlâ’nın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekinet iner ve Allah’ü Teâlâ Teala
onları yanında bulunanlara över." (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn-i Mace)
"Allahu
Teala‘nın zikredildiği yerlere, melekler rahmet saçar." (Ebuşşeyh)
Üç kimse şeytan ve avanesinden
korunur: Allah’ü Teâlâ’yı geceli gündüzlü zikreden, seher vakti istiğfar eden, Allah’ü
Teâlâ korkusundan ağlayan. (Ramuz: S/266)
Şu üç şey, Allah'a yönelişin
alametidir: Kalbi tefekküre dalmak, dili zikre adamak, bedeni ibadete adamak.
(T.G/591)
Doğru
kimsenin üç alameti vardır: İbadetlerini gizli yapar, karşılaştığı musibetleri
gizler, daima zikirle meşgul olur. (Menakıb)
Şu
dört şey verilene, çok şey verilmiş olur:
1- Allah’ü
Teâlâ’yı zikreden dil,
2- Allah'a
şükreden kalp,
3- Sağlam
bir vücut,
4- Mümin,
iyi huylu eş. (t.g/435)
Beş
şeyi aklından çıkarma: Başına gelen musibetin Allah’ü Teâlâ'dan olduğunu,
dilini tutmayı, Allah’ü Teâlâ’nın vadine inanmayı, ölüme hazırlıklı olmayı, her
yerde çokça Allah’ü Teâlâ’yı zikretmeyi. (T.G/387)
"Günahlarından
rücu edip Allah’ü Teâlâ’yı zikirle yarışanlar yarışı kazanmışlardır, zikir
onların günah yüklerini sırtlarından attı ve hafif olarak mahşer yerine
geldiler." (Tirmizi)
"Kul,
kendini Allah’ü Teâlâ’nın azabından kurtarmada zikrullahtan daha müessir bir
ameli işlememiştir." (Tirmizi, İbn-i Mace)
"Allahu
Teala’ya muhabbetin alameti zikrullahı sevmek, nefretin alameti zikrullahı
sevmemektir." (Camiüssağır)
"Gafillerin
arasında Allahu Teala‘yı anan, ölüler arasında canlı gibi, kuru ağaçlar
arasında yeşil ağaç gibi, harpten kaçanlar arasında harbeden asker
gibidir." (Ebu Nuaym)
"Kim
bir yere oturur ve orada Allah’ü Teâlâ’yı zikretmez (ve hiç zikretmeden kalkar)
ise Allah'tan ona bir noksanlık vardır. Kim bir yere yatar, orada Allah’ü
Teâlâ’yı zikretmezse, ona Allah'tan bir noksanlık vardır. Kim bir müddet yürür
ve bu esnada Allah’ü Teâlâ’yı zikretmezse, Allah'tan ona bir noksanlık
vardır." (Ebu Davud)
"Dikkat
edin, dünya ve içindeki şeyler mel'undur. Allah’ü Teâlâ’yı zikretmek ve ona
vesile olan şeyler ile öğretici ve öğrenici olmak müstesnadır." (Tirmizi)
"Tenhada
Allahu Teâlâ’yı zikreden, kâfirlerle tek başına savaşan gibidir." (Şirazi)
"Allah’ü
Teâlâ’yı, seni zikretmekte, sana şükretmekte ve senin ibadetini iyi yapmakta
bana yardım et!" (Ebu Davud)
Marifetnamedeki
hadis-i şeriflerde şunlar buyurulmaktadır:
Zikir Allah‘tan bir nimettir,
şükrünü eda ediniz. Her şeyin bir sonu vardır. İnsanoğlunun sonu da ölümdür.
Zikre devam edin; çünkü dünyada size en kolay gelecek, ahirette en fazla
ihtiyaç duyacağınız şey zikirdir.
Kim ki, Allah’ü Teâlâ’yı
zikretmenin sevgisine kavuşmuştur. Allah’ü Teâlâ da onu sevgisine mazhar
kılmıştır.
Mevlanın
kuluna bağışı ona zikrini ilham etmesidir.
Her şeyin bir parlatıcısı
vardır. Gönlün parlatıcısı da Allah’ü Teâlâ’yı zikirdir.
Hak Teala’nın dediği o zikirdir
ki, ifadesiyle, onu size vaadetmiştir. Zira, Onun sizi anması, sizin Onu
zikretmenizden daha büyük, daha güzel, daha tam ve daha mükemmeldir.
Gerçekte
şeytan burnunu insanın yüreğine koyar. Eğer o yürek Mevlayı zikrediyorsa hemen
ters yüz olup kaçar. Eğer o yürek Mevlayı unutmuşsa, onu parça parça çiğneyip
yutar.
Bir
kimse Allah’ü Teâlâ’yı zikirden daha fazla kendisini kurtuluşa erdirecek iyi
bir amel işleyemez.
Mevlayı
zikreden, düşmanı tarafından öldürülmek üzere peşine düşülen ve tam ele
geçecekken sağlam bir kale bulup hemen oraya sığınarak, düşmanından kurtulan
kişi gibidir ki, o mü'min kul, kendini şeytandan ancak Allah’ü Teâlâ’yı zikirle
korur.
Yüce
Rabbimiz kudsi hadislerinde şunları buyurmuştur:
"Ya
Musa, seninle beraber olmamı istersen, beni zikredenin yanında ol! Kim Beni
nerede ve ne zaman ararsa bulur." (İbn-i Şahin)
"Zikrimle meşgul olup
Ben'den istemeye vakit bulamayanlara isteyenlerden daha çok veririm."
(Buhari)
“Bir
kul benim zikrimle meşgul olmasından dolayı kendi ihtiyaçlarını talep etmeyi
unutursa ben, o kuluma kendisi istemezden evvel nimetlerimi ihsan ederim.”
(Tirmizi)
"Ey
kullarım, Benden başkasıyla niçin meşgul oluyorsunuz? Oysa Ben, sizi
arzuluyorum. Uzun bir cefa değil midir ki bu? Takva sahibleri olan iyilerin
Bana kavuşma arzularından, Ben daha arzuluyum onlara kavuşmaya. Kulumun Beni
zikri çok olursa Ben, ona aşık olurum ve o da Bana aşık olur. Böylece de Beni
bulmuş olur." (Marifetname - S. 429)
Musa
Aleyhisselâm Cenab-ı Hakka hitaben;
"Ya Rabbi! İstiyorum ki
kullarından kimi sevdiğini bileyim de ben de onu seveyim" dedi. Cenab-ı
Hak:
"Beni
çok zikreden kulumu gördüğün vakitte bil ki ben onu severim. Beni
zikretmeyenleri de gördüğünde bil ki ben ona buğz ederim." (Darekutni
Efrad’da ve İbn Asakir Hz. Ömer’den rivayet etmişlerdir.)
"Ey
ademoğlu! Ben kulumun zannında, kendimleyim. Halbuki Beni andığı an onunlayım.
Beni tek başına zikrederse, onu Zatımda Rahmetimle anarım. Beni bir toplulukta
anarsa, Ben de onu daha hayırlı bir toplulukta anarım. Ey Ademoğlu! Beni ancak
Benden başkasını unutan zikreder. Başkasını unutarak Beni zikret ki, aradaki
perdeyi açarak seni anayım. Beni dilinle an ki, seni rızamla anayım. Beni
kalbinle an ki, seni Bana kavuşturarak anayım, Beni küçülerek an ki, seni üstün
kılarak anayım. Beni bollukta an ki, seni darlıkta anayım. Beni mücadele ile an
ki, seni müşahede ile anayım. Beni kulca an ki, seni Rab'ca anayım. Beni fena
ile an ki, seni Beka ile anayım. Ey ademoğlu! Beni unutuyor ve başkasını
hatırlıyorsun hep. Beni zikreden hayırlı bir dille ikram olunmuşken kalbin
başkasıyla meşgul. Eğer Beni bilseydin benden başkasını anmazdın. Ey ademoğlu!
Beni zikretmekle şükretmiş, Beni unutmakla küfretmiş olursun. Ey ademoğlu! Zikrimle
nimet bul ve Benimle ferahla. Ey ademoğlu! Kulumda benim zikrim galip durumda
olunca; o Bana, Ben de ona aşık olurum. Ey ademoğlu! Kim benim zikrimle meşgul
olursa, ona Benden isteyenlere verdiğimden daha üstününü veririm."
Her
an ölebileceğinizi sakın unutmayın şimdi samimi tevbe edin Günahlarınızın
affedilmesi ve ahiret için dua edin. Allah’ü Teâlâ’nın emirlerini her zaman
titizlikle yerine getirin.
Sakın Allah’ü Teâlâ’yı Unutmayın
İnsanın,
Allah’ü Teâlâ’yı anmada gösterdiği gevşeklik, O'na olan yakınlığını azaltır.
Din ahlakını yaşamayan insanlar Allah’ü Teâlâ’yı hiç anmadıkları, günlerce
akıllarına bile getirmedikleri için helal-haram demeden günahın her türlüsünü
işlemeyi, Allah’ü Teâlâ’nın emirlerine riayet etmemeyi bir yaşam biçimi haline
getirmişlerdir.
Müminler
ise gerek sözleriyle gerekse zihinlerinden geçirdikleri düşünceleriyle
hayatlarının her anında Allah’ü Teâlâ’yı anıp zikretmelidirler. İnsanın kimi
zaman gafletle Allah’ü Teâlâ’yı aklından çıkarması, imanlı bir kişinin dahi
bilerek ya da bilmeyerek çeşitli hata ve günahları işlemesine sebep olabilir.
Çünkü Allah’tan gafil olarak geçirilen bir süre içinde, insanın olayları doğru
algılayıp değerlendirmesinde bozukluk olacaktır. Dahası iyiyi kötüden ayırt
etmesinde, hareket, davranış ve konuşmalarında Kuran’ın sınırlarını gözetecek
bir bilinci korumasında önemli aksaklıklar meydana gelir.
Kuran
ahlakına uygun olmayan her türlü tavır bozukluğunun altında yatan neden, Allah’ü
Teâlâ’yı anmada gösterilen gevşekliktir. Allah’ü Teâlâ’nın hükümlerine karşı
duyarlılığını yitiren kişi bazen olmayacak hatalar yapar. Sonradan bu
hatalarını düzeltince, bunları nasıl yaptığına kendisi de şaşırır. Bu tür
hatalar, Allah’ü Teâlâ’yı unutmanın önemini hatırlatan uyarı ve işaretlerdir.
Gafletin süresi ve derecesi arttıkça yapılan yanlışların sayısı ve büyüklüğü de
artar. Allah’ü Teâlâ’yı anma konusunda gösterilen gafletin sıklığı ve
sürekliliği ise kişinin imanı için büyük bir tehdittir. Allah’ü Teâlâ’yı
zikretmeyen imandan uzaklaşmaya başlar. Kuran okumak ve Allah’ü Teâlâ’yı
zikretmek imanı kuvvetlendirir.
Şayet
insan Allah’ü Teâlâ’yı anmaktan uzaklaşır da tamamen dünyaya dalarsa, Allah’ü
Teâlâ’yı sık sık unutursa huzursuzluklar, terslikler, sıkıntılar o kişinin
peşini bırakmaz. Adeta gölgesi gibi onu takip eder. Neye elini atsa, hangi işe
girse bir bereketsizliktir gider. Dolayısıyla böyle gaflet içinde yaşayan
insanların biraraya geldikleri evlerde de Rabbimiz’den uzak davranmanın bir
soğukluğu ve mutsuzluğu olur. İnsan Allah’ü Teâlâ’yı anmaktan uzaklaştıkça,
kendi başına, yapayalnız ve yardımcısız kalır. Doğru düşünebilme, doğru karar
verebilme yeteneğini kaybeder. Yaptığı işler başarısız olmaya, ters gitmeye
başlar. Çünkü Allah’ü Teâlâ’nın yardımı, desteği olmadan hiç kimse hiçbir
sorunun üstesinden gelemez. Hiçbir sorunu Allah'tan bağımsız olarak kendi gücü
ve iradesi ile çözemez. Kur’an-ı Kerim’de
övülen, takva sahibi bir mümin haline gelemez. Çünkü o daha başta Allah’ü Teâlâ’yı
unutarak en büyük hatayı yapmış ve gafillerden olmuş olur.
Bir
mümin için Allah’ü Teâlâ’yı anmak önemli bir ibadettir. İman eden bir insan
günlük hayatın karmaşası içinde Allah’ü Teâlâ’yı geçici de olsa aklından
çıkarmaz, Allah’ü Teâlâ ile olan manevi bağlantısını bir an bile koparmaz.
Böyle bir durumu vicdanı kabul etmez, Allah’ü Teâlâ’ya olan sevgisi ve
bağlılığına asla bunu yakıştırmaz. Aksi takdirde yukarıda saydığımız
sıkıntılarla karşı karşıya kalacağının bilincindedir.
Kur’an-ı Kerim’de bu konuya, Allah’ü Teâlâ’nın Hz.
Musa'ya olan hatırlatmasında da dikkat çekilmiştir:
Sen
ve kardeşin ayetlerimle gidin ve beni zikretmede gevşek davranmayın. (Taha
Suresi, 42)
Allah,
Firavun'a giderek onu hak dine davet edecek olan Hz. Musa ve kardeşi Hz.
Harun'a Kendisini zikretmede gevşek davranmamalarını hatırlatmıştır. Zira
onları Firavun'un karşısında asıl başarılı kılacak olan Allah'tır. Bunun
yanında Allah’ü Teâlâ’yı az anmak münafıkların bir özelliğidir. Bu durum Kur’an-ı Kerim’de şöyle bildirilmiştir:
Gerçek
şu ki, münafıklar (sözde), Allah’ü Teâlâ’yı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları
aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş
yaparlar ve Allah’ü Teâlâ’yı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi, 142)
Mümin
gün boyunca yaşadığı her dakikayı, Allah’ü Teâlâ’yı daha fazla anarak, Allah’ü Teâlâ’nın
rızasını, rahmetini ve cennetini kazanma gayesi ile geçirir. Sonsuz ahiret
hayatının yanında bir ‘göz açıp kapatmak kadar kısa’ olan dünya hayatının
sadece imtihan yönünden bir değeri olduğunu, bu imtihan ortamını Allah’ü
Teâlâ’yı en çok razı edebileceği şekilde geçirmesi gerektiğini bilir. Bu bilinç
de müminin akıllı, olgun, vicdanlı ve Allah’tan korkarak hareket etmesine, her
anını Allah’ü Teâlâ’yı anarak geçirmesine vesile olur. Kur’an-ı Kerim’de her an
Allah’ü Teâlâ’yı düşünerek ve O’nun rızasını arayarak hareket etmenin mümini Allah’ü
Teâlâ’nın rahmetine kavuşturacağı şöyle bildirilmektedir:
“…Allah’ü
Teâlâ’yı çokça zikredin; umulur ki felaha (kurtuluşa ve umduklarınıza) kavuşmuş
olursunuz.” (Cuma Suresi, 10)
İnsan
Allah’ü Teâlâ’nın karşısında acizliğini ve sahip olduğu herşeyin Allah’ü Teâlâ’nın
lütfu ile kendisine verildiğini unutmamalıdır. Allah’ü Teâlâ bize kesintisiz
nimet sunmaktadır. İçtiğimiz sudan, nefes almamıza, akıllı olmamızdan sahip
olduğumuz şuura, meyvelerden seveceğimiz hayvanlara daha saymakla
bitiremeyeceğimiz çok fazla nimet bulunmaktadır. Bunun bilinciyle kul olduğunu
bilen bir insanın zikri de hem samimi hem de derin olur. Karşılaştığı her nimeti
kendisine verenin Allah’ü Teâlâ olduğunu bilir, gördüğü her güzellikte Allah’ü
Teâlâ’yı düşünüp O'na şükreder. Her an Allah’ü Teâlâ’nın kontrolünde ve O’na
emanet olduğunu bilmenin rahatlığını yaşar.
Allah’ü Teâlâ tüm evreni,
insanı, hayvanları ve bitkileri benzeri olmayan bir sanatla yaratmıştır ve
hepsinde pek çok mucizevi özellikler bulunmaktadır. Bunlar üzerinde düşünüp Allah’ü
Teâlâ’nın eşsiz ve üstün yaratma gücünü görmek müminlerin kalbinde müthiş bir
heyecan oluşturur. Müminler Allah’ü Teâlâ’nın üstün yaratışını ve Yüceliğini
durmaksızın anarlar.
Allah’ü
Teâlâ’nın her an, her saniye bizimle birlikte olduğunu, bizi gördüğünü,
işittiğini, bizi içten ve dıştan tüm hücrelerimize kadar sarıp kuşattığını
bilmek, her şeyin bir kader doğrultusunda aktığını hatırlamak, her baktığımız
şeyde Allah’ü Teâlâ’nın sonsuz aklını, hayranlık uyandıran sanatını, biz
kullarına olan şefkatini, merhametini, affediciliğini, sevgisini, hediyelerini,
ikramlarını, lütuflarını görmek ve O’na teslim olmak en büyük nimetlerden
biridir. Bunun aksini kişinin vicdanının hiçbir şekilde kabul etmemesi gerekir.
Allah’ü Teâlâ’yı anmak sadece
nimet ve güzelliklerle sınırlı değildir. İmtihan ortamında olduğumuz için
zahirde aksilik gibi görünen birçok olay üst üste gelebilir. Hastalık olur,
kaza olur, sevdikleri vefat eder, işini kaybeder... İşte bunların hepsinde,
karşılaştığı her olayda da insanın Allah’ü Teâlâ’yı anması gerekir. Çünkü Allah’ü
Teâlâ’nın yarattığı her şeyde mutlaka bir hayır vardır, ardında bir hikmet
gizlidir. Müminler başlarına gelen her olayın özel bir hikmet üzerine
yaratıldığının bilincinde oldukları için, her zorlukla birlikte yine Allah’ü
Teâlâ’yı zikredip O'na tevekkül ederler. Dolayısıyla hayatlarının her anında,
yaşadıkları her olayda Allah’ü Teâlâ’yı düşünüp, Rabbimiz'in ismini anarlar.
Allah’ü
Teâlâ’yı en güzel isimleri ile zikretmek müminlerin Allah’la olan bağlantısını
arttıran en güzel vesilelerden biridir. Müminler Allah’ü Teâlâ’yı zikretmeyi
büyük bir içtenlikle yerine getirirler. Kalplerindeki derin Allah’ü Teâlâ sevgisi,
doğal olarak konuşmalarına da yansır.
Müminlerin
Allah'a bağlılıkları o kadar kuvvetlidir ki, her ne işle ilgilenirlerse
ilgilensinler Allah’ü Teâlâ’yı zikretmekten uzaklaşmazlar. Kur’an-ı Kerim’de, "(Öyle) Adamlar ki, ne
ticaret, ne alış-veriş onları Allah’ü Teâlâ’yı zikretmekten, dosdoğru namazı
kılmaktan ve zekatı vermekten 'tutkuya kaptırıp alıkoymaz'; onlar, kalplerin ve
gözlerin inkılaba uğrayacağı (dehşetten allak bullak olacağı) günden
korkarlar." (Nur Suresi, 37) ayetiyle müminlerin Allah’ü Teâlâ’yı
zikretmede gösterdikleri kararlılığa dikkat çekilmektedir.
Müminlerin
bu kararlılıkları, "Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ü Teâlâ’nın
zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ü Teâlâ’nın
zikriyle mutmain olur." (Rad Suresi, 28) ayetiyle bildirilen gerçeği
kavramalarından kaynaklanmaktadır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ü Teâlâ’yı çok anmanın,
müminlere kesin olarak başarı ve üstünlük sağlayan imani sırlardan biri
olduğuna da dikkat çekilmektedir:
Ey
iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklılık
gösterin ve Allah’ü Teâlâ’yı çokça zikredin. Ki kurtuluş (felah) bulasınız.
(Enfal Suresi, 45)
Bu
gerçeğin şuurunda olan müminler günün her saatinde, her şart ve durumda
kalpleriyle veya dilleriyle Allah’ü Teâlâ’yı anıp Rabbimiz'in şanını
yüceltirler. Ayetlerde şöyle bildirilir:
Onlar
ki, Allah’ü Teâlâ anıldığı zaman kalpleri ürperir; kendilerine isabet eden
musibetlere sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar ve rızık olarak
verdiklerimizden infak edenlerdir. (Hac Suresi, 35)
Allah, kimin göğsünü İslam'a
açmışsa, artık o, Rabbinden bir nur üzerinedir, (öyle) değil mi? Fakat Allah’ü Teâlâ’nın
zikrinden (yana) kalpleri katılaşmış olanların vay haline. İşte onlar, apaçık
bir sapıklık içindedirler. (Zümer Suresi, 22)
…Rablerine
karşı içleri titreyerek-korkanların O’ndan derileri ürperir. Sonra onların
derileri ve kalpleri Allah’ü Teâlâ’nın zikrine (karşı) yumuşar-yatışır. İşte
bu, Allah’ü Teâlâ’nın yol göstermesidir, onunla dilediğini hidayete erdirir…
(Zümer Suresi, 23)
“...Onlar
Allah’ü Teâlâ’yı unuttular; O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fıska
sapanlardır.” (Tevbe Suresi, 67)
“Kendileri Allah’ü Teâlâ’yı
unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın.
İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir. (Haşr Suresi, 19)
Allah’ü Teâlâ’yı Anmak Ne Şekilde Olur?
Müminler,
Allah’ü Teâlâ’nın her an kendilerini gördüğünü ve işittiğini, karşılaştıkları
her olayı Allah’ü Teâlâ’nın yarattığını bilirler. Bu nedenle Allah’ü Teâlâ’yı
bir an olsun akıllarından çıkarmazlar. Yaşamlarının her anında hem kendileri
içten Allah’ü Teâlâ’yı düşünüp anarlar, hem de diğer müminlerle olan
sohbetlerinde Rablerinin yüceliğini, büyüklüğünü, kusursuz yaratışını, sanatını
zikrederler. Allah’ü Teâlâ’yı anmak hiçbir kurala, hiçbir şarta bağlı değildir.
Bir kişi Allah’ü Teâlâ’yı, istediği her zaman anabilir. Müminlerin her an Allah’ü
Teâlâ’yı zikreden insanlar oldukları Kur’an-ı
Kerim’de şöyle bildirilmektedir:
Onlar,
ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ü Teâlâ’yı zikrederler ve göklerin
ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, Sen
bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."
(Al-i İmran Suresi, 191)
Kur’an-ı
Kerim’de bildirildiği üzere mümin ayaktayken, otururken, yan yatarken Allah’ü
Teâlâ ile sıcak, yakın, özel bir dostluk bağı kurabilir. Her fırsatta, örneğin
kendisine güzel bir yemek sunulduğunda, yemeği yapan kişiye “Allah’ü Teâlâ eline
sağlık versin” demek, sabah uyandığında “Allah’ü Teâlâ hayırlı bir gün nasip
etsin” demek, izzet ikram, ince düşünce gördüğünde karşı tarafa “Allah’ü Teâlâ razı
olsun” demek, bir güzellik karşısında “MaşaAllah, Allah’ü Teâlâ ne güzel
yaratmış” demek, sonra yapacağı bir iş için, “İnşaAllah’ü Teâlâ Allah’ü Teâlâ dilerse,
Allah’ü Teâlâ’nın izniyle” demek de Allah’ü Teâlâ’yı anmaktır. Sevgi duyduğumuz
veya çile çektiğimiz her şey Allah’ü Teâlâ’yı anmaya, O’na yönelmeye,
şükretmeye bir vesile olmalıdır. Allah’ü Teâlâ’yı anmak, karşılaşılan herşeyi,
meydana gelen her olayı Allah’ü Teâlâ’nın yarattığını bilmek, Allah’ü Teâlâ bana
bununla ne göstermek istiyor diye düşünmek, Allah’ü Teâlâ’nın yaratışındaki
hikmetleri anlamaya çalışmak, her an Allah’ü Teâlâ’nın yüceliğini kavrayabilmek
için çaba göstermek ve tüm bunları diğer insanlara da anlatmakla olur. Örneğin
dıştan bakıldığında zorluk gibi görünen bir olayla karşılaştığında tevekkül
ederek sabreden insan, o an Allah’ü Teâlâ’yı andığı için bu şekilde
davranabilmektedir. Allah’ü Teâlâ’yı anan insan Allah’ü Teâlâ’yı ve O'nun
gücünü hiçbir zaman unutmaz ve daima isabetli davranır.
Allah'a
adanmış bir hayat, elbette Allah'la yakın bir diyalog kurulmadan mümkün olmaz.
Bu diyaloğun yolu ise, "zikir" yani Allah’ü Teâlâ’yı anmadır. Mümin,
"Ey iman edenler, Allah’ü Teâlâ’yı çokça zikredin" (Ahzab Suresi, 41)
hükmü uyarınca, günlük hayatının her aşamasında zikir ve dua halinde olmalı,
verilen nimetlere karşı için için şükretmeli, hataları dolayısıyla bağışlanma
dilemeli, yapacağı işler için yardım istemeli ve sık sık Allah’ü Teâlâ’yı
tesbih edip yüceltmelidir. Mümini, Hz. İbrahim gibi "Allah'la dost"
kılacak olan ibadet, bu zikirdir. Bir ayette, zikrin nasıl yapılması gerektiği
şöyle bildirilir:
Rabbini,
sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara
yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma. (A'raf Suresi, 205)
Allah’ü Teâlâ’nın zikri tek
başına, iki kişiyle, ya da bir topluluk içinde de yapılabilir. Şüphesiz kişinin
kendi başına kaldığında yaptığı zikir de çok önemlidir. Çünkü bu ruh hali, onun
gün içindeki tüm hareketlerine yansıyacaktır. Böylece mümin, Allah’ü Teâlâ ile
olan yakın bağlantısını hiç kaybetmeyerek karşısına çıkan imtihanları
rahatlıkla aşacak, yaptığı tüm hareketleri ecir kazanma niyetiyle yapacaktır.
Mallarınız Ve Çocuklarınız Size Allah’ü Teâlâ’yı Unutturmasın
Allah’ü
Teâlâ fitne olarak belirttiği mal ve çocuklar konusunda uyarı yapmış,
müminlerin uyanık olmaları gerektiğini şöyle bildirmiştir:
Ey
iman edenler, ne mallarınız, ne çocuklarınız sizi Allah’ü Teâlâ’yı zikretmekten
'tutkuya kaptırarak-alıkoymasın'; “Kim böyle yaparsa, artık onlar hüsrana
uğrayanların ta kendileridir”. (Münafikun Suresi, 9)
Allah’ü Teâlâ’yı Anmak En Büyük İbadettir
Tüm
insanların yapmaları gereken en önemli ibadetlerinden biri Allah’ü Teâlâ’yı
anmaktır. Kur’an-ı Kerim’de, …Gerçekten
namaz, çirkin utanmazlıklardan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah’ü Teâlâ’yı
zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.
(Ankebut Suresi, 45) ayetiyle, Rabbimiz'i zikretmenin en büyük ibadet olduğu
bildirilmektedir. İman eden insanlar Kur’an-ı
Kerim’de Allah’ü Teâlâ’nın bildirdiği bu gerçeği bildikleri için
hayatlarının tamamını Allah’ü Teâlâ’yı anarak geçirme gayreti içerisinde
olurlar.
Allah’ü
Teâlâ’yı Zikretmek Şifadır
Allah’ü
Teâlâ’ya iman insanların moralini yükseltir ve moral de sağlığa katkı sağlar.
Allah'a olan inanç, başka herhangi bir moral etkiden çok daha güçlüdür. Allah'a
olan inancın ve ibadetlerin insan sağlığı üzerinde başka hiçbir şeyde
görülmeyecek derecede olumlu bir etkisi vardır. Hiçbir inanç, Allah'a olan
inanç gibi zihne huzur veremez. Peki neden iman ile insan ruhu ve bedeni
arasında böyle özel bir ilişki vardır? Bunun nedeni insan bedeninin ve zihninin
"Allah'a iman etmeye göre ayarlı" olmasındandır. Kur’an-ı Kerim’de "...Haberiniz olsun; kalpler
yalnızca Allah’ü Teâlâ’nın zikriyle mutmain olur" (Rad Suresi, 28)
ayetiyle haber verilen bir sırdır. Allah'a inanan, O'na dua eden, O'na güvenen
insanların diğerlerinden hem ruhsal hem de fiziksel olarak daha sağlıklı
olmalarının nedeni, yaratılışlarına uygun davranmalarıdır. İnsanın yaratılışına
aykırı olan felsefe ve sistemler, insanlara hep acı, hüzün, sıkıntı ve bunalım
getirmektedir.
Ruh her zaman sevgilisini
anmayı, onun yarattıklarını düşünmeyi ister. Ruhun isteğini yerine getirmeyip
nefsani yollarla suni mutluluklar aramak ruhu sıkar, bedeni hatta hücreleri bile
rahatsız eder. Çünkü kalpler Allah’ü Teâlâ’nın zikriyle huzur bulur. Zikir
insanın beyin hücrelerine kadar işleyerek tüm bedeninde müthiş bir huzura sebep
olur. Allah’ü Teâlâ’yı zikretmek hem ruha hem de bedene bereket getirir. Allah’ü
Teâlâ’yı zikretmek kalplere şifadır.
Bir Şey Unuttuğunuzda Allah’ü Teâlâ’yı Zikredin
İnsan
birçok eksiği ve kusuru olan bir varlıktır. Çünkü yaratılmıştır ve yaratılmışlara
özgü bir acizlik içerisindedir. Eksiklikten ve kusurdan münezzeh olan ise
sadece Allah'tır. İnsanın Allah’ü Teâlâ karşısında ne kadar aciz ve çaresiz bir
durumda olduğunu anlayabileceği eksikliklerinden bir tanesi de unutkanlıktır.
Unutkanlık,
bunu yapan kişi dünyanın en zeki insanı bile olsa, oluşmasına kesinlikle engel
olamadığı bir acizliktir. İnsanların Allah'a ne kadar muhtaç olduğunu
anlayabilmesi için sadece bu acizliğini düşünmesi yeterlidir. Çünkü insan bir
bakıma, hafızasıyla birlikte bir anlam taşır. Nerede doğduğunu, kim olduğunu,
nerede yetiştiğini, inançlarını, yaptıklarını, nasıl bir hayat yaşadığını,
zevklerini, alışkanlıklarını tüm bilgiler hafızasında olduğu için bilir. Ancak
ağzından çıkan cümlesinin sonunu bir anda insana unutturan Allah, tek bir anda
geçmişiyle ilgili herşeyi de unutturabilir. İnsan, kendisine malik olabilmesi
için Allah’ü Teâlâ’nın her an hafızasında canlı tuttuğu bilgilere muhtaçtır. Allah’ü
Teâlâ onlardan tek bir tane bile eksiltme yaptığında insanın bu bilgiyi geri
getirmek için yapacak hiçbir şeyi yoktur. İşte Kur’an-ı Kerim’de böyle bir acizlik durumunda,
insanların Allah'a sığınmaları ve Allah'tan yardım dilemeleri emredilir:
...Unuttuğun
zaman Rabbini zikret ve de ki: "Umulur ki, Rabbim beni bundan daha yakın
bir başarıya yöneltip-iletir." (Kehf Suresi, 24)
İnsanın
unuttuğu şeyi hatırlayabilmesi ve herhangi bir konuda başarı sahibi olabilmesi
sadece Allah’ü Teâlâ’nın dilemesiyle mümkündür. Bu nedenle insanın bu tip bir
acizlik karşısında yapabileceği tek şey Allah’ü Teâlâ’nın kendisini daha yakın
bir başarıya iletmesini dilemektir.
İnsan Sadece Allah’ü Teâlâ’yı Zikrederek Huzur Bulur
Tüm
insanlar gerçek mutluluğu yakalamanın yollarını ararlar. Her birinin mutlu olmak
için bir hedefi vardır. Kimi zengin olduğunda, kimi iyi bir işe girdiğinde,
kimi sevdiği insanla evlenebildiğinde, kimi istediği estetik ameliyatını
yaptırabildiğinde, kimi üniversiteyi kazandığında mutlu olacağını düşünür.
Amacına ulaştığında ise aradığı mutluluğu ya bulamaz ya da çok kısa süreli ve
kendisini tatmin etmeyen bir mutluluk olduğunu görür. Bu sefer başka bir hedefe
sarılır. Onu elde ettiğinde mutlu olabileceğini düşünür. Oysa bugüne kadar bu
yollarla gerçek anlamda mutluluğu yakalayabilen bir insan olmamıştır. Bunun
nedeni ruhlarını tam anlamıyla rahatlatamamalarıdır. En mutlu olduğunu düşünen
insanın bile, içini sıkan, düşünmekten kaçındığı, ona huzursuzluk veren sayısız
konusu vardır. Gerçek mutluluk, huzur, iç neşesi ve rahatlık sadece Allah’ü Teâlâ’nın
zikriyle mümkündür. Allah’ü Teâlâ bu gerçeği ayetinde şöyle bildirir:
Bunlar,
iman edenler ve kalpleri Allah’ü Teâlâ’nın zikriyle mutmain olanlardır.
Haberiniz olsun; “Kalpler yalnızca Allah’ü Teâlâ’nın zikriyle mutmain olur”.
(Rad Suresi, 28)
Ayette
haber verildiği gibi Allah’ü Teâlâ’yı zikretmek müminin kalbine ve ruhuna
ferahlık verir. Bu, Allah’ü Teâlâ’nın Kur’an-ı
Kerim’de bize bildirdiği çok önemli bir sırdır. Birçok insan bu
gerçekten habersiz, yukarıda söz ettiğimiz şekilde yaşar. Dünya nimetleriyle
tatmin bulmaya çalışır. Asla ölmeyecekmişçesine, hesap günüyle karşılaşacağını
düşünmeden hırsla dünyaya ait değerlere sahip olmak için uğraşır. Ancak bu,
büyük bir aldanıştır. Bu insanların sahip oldukları hiçbir şey gerçek bir huzur
ve mutluluk kazandırmaz. Dünya hayatına duyulan hırs, insanları
mutsuzlaştırmaktadır. Allah, her fırsatta Allah’ü Teâlâ’nın zikrinden yüz
çeviren bu insanların, dünya hayatlarında da mutlu olamayacaklarını, sürekli
sıkıntı içerisinde yaşayacaklarını Kur’an-ı
Kerim’de şöyle bildirmektedir:
Kim
de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve
Biz onu kıyamet günü kör olarak haşr edeceğiz. (Taha Suresi, 124)
Bu
kimselerin yanında Allah’ü Teâlâ’yı anmak, onlara Kur’an-ı Kerim’den sorumlu tutulacaklarını, ahiret
günü, dünya hayatında tüm yaptıklarından Allah'a hesap vereceklerini
hatırlatmak bu kimselere büyük bir rahatsızlık vermekte, hatta öfkelenmelerine
neden olmaktadır. Allah’ü Teâlâ inkar edenlerin bu özelliğini şu sözlerle
bildirmektedir:
Sadece
Allah’ü Teâlâ anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalbi öfkeyle kabarır.
Oysa O'ndan başkaları anıldığında hemen sevince kapılırlar. (Zümer Suresi, 45)
Dünya
hayatında insanların zevk alabilecekleri pek çok nimet vardır; ancak bunların
hiçbiri onlara Allah’ü Teâlâ’yı zikretmenin verdiği gerçek huzur ve mutluluğu
vermez. Her biri, ancak Allah’ü Teâlâ’nın zikriyle birlikte bir anlam ve
güzellik kazanır. Çünkü insan tüm bunlardan hoşnutluk duyabilecek bir ahlaka,
ancak Allah'a teslim olarak, herşeyin, Rabbimiz'in yarattığı ve O'nun
kontrolünde olan nimetler olduğunu bilerek ulaşabilir.
Allah’ü Teâlâ kullarının,
Kendisinin bilincinde olarak aslında cennet gibi bir hayat yaşamalarını ister.
İman insana neşe, sevinç, estetik anlayışı, bereket ve pırıltı verir. İman
insanın her yolunu açar. Çünkü Allah’ü Teâlâ’yı dost edineni Allah’da dost
edinir ve her adımında onun önünü açar.
İnsanların
bir kısmı Allah’ü Teâlâ’yı hatırlayarak yaşarlarsa, güzelliklerden, müzikten,
eğlenceden, eğlence yerlerinden, zevklerden, sevinçlerden, keyiften uzak
kalacaklarını zannederler. Bilakis Allah’ü Teâlâ’yı hatırlayarak yaşamakla asla
bir şey kaybedilmez; aksine insan hayatında daha önce sahip olmadığı güzel
duygular ve duyular kazanır. Yüzlerce yeni güzel bakış açısı, derin ve daha çok
dünyadan zevk alan bir görüş kazanır, iç huzuru, sevinç, neşe, mutluluk, keyif,
bereket kazanır. Nasıl ki renk körü bir insana kırmızının rengini bir türlü
anlatamazsınız; o rengi ne kadar tarif etmeye çalışırsanız çalışın kişi o
algıyı elde etmedikçe, o tonu bir türlü kavrayamaz. İşte imanın insana verdiği
duyularda böyledir. İman etmeden bu duyuların güzelliğini, coşkusunu, iç
huzurunu, derinliğini hangi kelimelerle anlatmaya çalışırsanız çalışın,
yaşamadan kişinin bunu anlaması mümkün değildir. İşte Rabbimiz insanlara ‘Gelin
Bana şükredin, Beni hatırlayın, yalnız samimi olun ve Beni sevin’ diyor.
Müminin
kalbi dünya nimetlerine sahip olmaktan ya da boş sohbetlerden dolayı değil,
ancak Allah’ü Teâlâ’yı zikretmekten, Kuran okumaktan ve bulunduğu ortamda Allah’ü
Teâlâ’nın anılmasından huzur bulur. Kalpler sadece Allah’ü Teâlâ anıldığında
rahatlayarak huzur bulur. Allah’ü Teâlâ’yı zikredenin içi nurlanır. Müminleri
mutlu kılan, onlara huzur ve ferahlık veren, Allah'a karşı duydukları derin
sevgi ve bağlılıkları ve kalplerinin her an Allah’ü Teâlâ ile birlikte
olmasıdır. Bu ise, Allah’ü Teâlâ’nın samimi imanlarına karşılık müminlere bir
lütuf olarak verdiği bir nimeti ve rahmetidir.
Mutluluğun
kaynağı Allah’ü Teâlâ’yı anmaktır. Yalnızca Allah'a gönülden bağlanan, O'nun
şefkatinin, merhametinin, kendileri üzerindeki korumasının şuurunda olan
müminler mutmain bir yaşam sürebilirler. Gördüğü her olayda, duyduğu her
konuşmada Allah’ü Teâlâ’yı zikreden, Allah’ü Teâlâ’nın yaratışının delillerini
görerek O'nu anan bir insanın kalbine Allah, bu iç rahatlığını verir.
Dolayısıyla insanların iç rahatlığını veya huzur ve mutluluğu başka yerlerde
aramaları boşunadır.
Şunu
unutmamak gerekir ki, samimi bir Müslüman Allah’ü Teâlâ’yı huzur veya bereket
bulmak için değil; Allah’ü Teâlâ’nın rızasını, sevgisini kazanmak için anar.
Rabbimiz buna layık olduğu için, en büyük gerçek Rabbimiz olduğu için anar. Bu
güzellikler de ona Allah’tan bir lütuf olarak gelir.
Evinizde Ailenizle, Dostlarınızla Birlikteyken Allah’ü Teâlâ’yı
Ne Kadar Anıyorsunuz?
Bazı
evler vardır tek kelime bile Allah’tan bahsedilmez ama futboldan, magazinden,
dizilerden, alış verişten, tatil yerlerinden uzun uzun saatlerce konuşulur.
Olaylar, insanlar, haberler üzerine yorumlar yapılır. Hastalıklardan,
eksikliklerden, yanlışlıklardan şikayet edilir. Bunlar çoğu zaman sıkıntı, endişe
ve hüznün hakim olduğu evlerdir. Çünkü iman zaafiyeti içinde olan ve Allah’ü
Teâlâ’yı anmayan, O’nun nimetlerine şükretmeyen insanlardaki manevi boşluğu
hiçbir şey dolduramaz. Bu insanların kalplerindeki, ruhlarındaki sıkıntı,
korku, endişe ve hüzün, yaşadıkları ortama aynısıyla yansır. Ve bunun devamı
olarak da karşılıklı gerginliklerin yaşandığı, huzursuz, bereketsiz ve kasvetli
bir ev ortamı meydana gelir. İnsanların çoğu bu durumun maddi imkanların geniş
veya dar olmasıyla ilgili olduğunu düşünme eğiliminde olsalar da, çevrelerinde
gördükleri sayısız örnek aslında bu düşüncelerinin yanlış olduğunu kendilerine
ispatlar. Zira söz konusu huzursuzlukların, imkânları son derece geniş bir evde
yaşandığını veya bunun aksine, maddi anlamda mahrumiyetlerle dolu bir evde bu
kasvetten eser olmadığını görmek mümkündür. Çünkü huzur, mutluluk, nur ve
bereket maddiyatla değil, tamamiyle maneviyatla ilgili nimetlerdir.
Öyle evler vardır ki, bu evler
gece gündüz Allah’ü Teâlâ’nın isminin anıldığı evlerdir. Allah’ü Teâlâ’ya dua
eden, her durumda şükreden, tertemiz Müslümanların yaşadığı evlerdir. Bu
evlerde Allah’ü Teâlâ’nın adının anılmasından kaynaklanan bir nur, sıcaklık,
huzur, ferahlık ve bereket vardır. Allah’ü Teâlâ bir ayetinde bu evlerde Kendi
nurunun bulunduğunu şöyle haber verir:
Allah,
göklerin ve yerin nurudur… (Bu nur,) Allah’ü Teâlâ’nın, onların yüceltilmesine
ve isminin zikredilmesine izin verdiği evlerdedir; onların içinde
Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in Bildirdiği
Faziletli Zikir Ve Tesbihler
"Kulun
yaptığı her iyilik kıyamet günü teraziye konur. Yalnız "Lailahe
İllallah" kelimesi konmaz. Eğer onu teraziye koysalar, yedi kat gökten,
yerden ve onun içindekilerden ağır gelir." (Taberani)
"Günde
yüz kere “La ilahe illAllah’ü Teâlâ diyen kimsenin, kıyamet gününde yüzü ay
gibi parlar." (Taberani)
"La
ilahe illAllah’ü Teâlâ diyen bela ve sıkıntılardan kurtulur." (Bezzar)
"La
ilahe illallahı çok söyleyerek imanınızı tazeleyin!" (Taberani)
"Amellerin
kıymetlisi La ilahe illAllah’ü Teâlâ demektir." (Hakim)
"La
ilahe illAllah’ü Teâlâ demek 99 belayı önler. Bunun en aşağısı
sıkıntıdır." (Deylemi)
"Benim ve diğer
Peygamberlerin dediği en üstün şey, La ilahe illAllah’ü Teâlâ sözüdür."
(Tirmizi)
"La
ilahe illAllah’ü Teâlâ diyenin günahları silinir, yerine o kadar sevap
yazılır." (E. Ya’la)
"La
ilahe illAllah’ü Teâlâ cennetin anahtarıdır." (İ. Ahmed)
"La
ilahe illAllah’ü Teâlâ diyen, sözünde sadık ise, bütün günahları
affedilir." (İ. Gazali)
"İhlasla
La ilahe illAllah’ü Teâlâ diyen Cennete girer. İhlasla söylemek, söyleyeni
haramlardan alıkoymasıdır." (Taberani)
"La
ilahe illallah" diyen, dünyayı dinden üstün tutmadıkça, Allahu Teala’nın
gazabından ve azabından kurtulur. Dini bırakıp dünyaya (haramlara) sarılırsa,
Allahu Teala, ona; "Yalan söylüyorsun" buyurur. (Hakim)
Şu
beş şeyi dilinizden düşürmeyin: Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahu ekber, La
ilahe illAllah’ü Teâlâ ve La havle vela kuvvete illa billah. (Taberani)
"Sübhanallah"
diyen Uhuddan daha büyük sevaba kavuşur. "La ilahe illallah" ve
"Allahu ekber" demek de böyledir. (Beyheki)
"Bir
kimse her gün yüz defa, la ilahe illallahü vahdehu la şerike leh, lehü'l-mülkü
ve lehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir, (Allah'tan başka ilah yoktur;
yalnız Allah’ü Teâlâ vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'na
mahsustur. O'nun gücü her şeye yeter) derse, on köle azad etmiş kadar sevap
kazanır; ona yüz iyilik sevabı yazılır; yüz günahı bağışlanır; bu zikir o gün
akşama kadar o kimsenin şeytandan korunmasını sağlar. Bu zikri ondan daha fazla
tekrarlayan kimse dışında hiç kimse daha faziletli bir iş yapmamış olur."
Resul-i
Ekrem sözüne şöyle devam etti: "Bir kimse günde yüz defa sübhanallahi ve
bi-hamdihi derse, onun günahları deniz köpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır.
(Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn-i Mace)
"Bir
kimse on defa, la ilahe illallahü vahdehu la şerike leh, lehü'l-mülkü ve
lehü'l-hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir, derse, İsmail aleyhisselam'ın
soyundan dört kimseyi hürriyetine kavuşturmuş gibi sevap kazanır."
(Buhari, Müslim, Tirmizi)
"Dile
hafif, mizana konduğunda ağır gelen ve Rahman olan Allah’ü Teâlâ’yı hoşnut eden
iki cümle vardır: Sübhanallahi ve bi-hamdihi sübhanallahi'l-azim (Ben Allah’ü
Teâlâ’yı uluhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O'na
hamdederim. Ben Yüce Allah’ü Teâlâ’yı uluhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan
tekrar tenzih ederim.) (Buhari, Müslim, Tirmizi, İbn-i Mace)
Ebu
Zer radıyallahu anh şöyle dedi: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
"Allah’ü Teâlâ’nın en çok hoşlandığı sözü sana bildireyim mi? Allah’ü Teâlâ’nın
en çok hoşlandığı söz, sübhanallahi ve bi-hamdihi demektir", buyurdu.
(Müslim)
"Allah’ü
Teâlâ indinde en kıymetli söz, "Sübhanallahi ve bihamdihi"dir."
(Müslim)
"Bir kimse sübhanallahi ve
bi-hamdihi (Yüce Allah’ü Teâlâ’yı tesbih ederim ve O’na hamd ederim) derse,
cennette onun için bir hurma ağacı dikilir." (Tirmizi, İbn-i Mace)
"Kim
sabah akşam yüz defa sübhanallahi ve bi-hamdihi: Ben Allah’ü Teâlâ’yı uluhiyyet
makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O'na hamdederim" derse,
onun söylediklerinin bir mislini veya daha fazlasını söyleyen kimse dışında
hiçbir şahıs, kıyamet gününde onun söylediğinden daha faziletli bir zikirle
gelemez." (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi)
"Sübhanallahi
velhamdülillahi vela ilahe illallahü vallahu ekber (Allah’ü Teâlâ eksik
sıfatlardan beridir. Hamd Allah’ü Teâlâ’yadır. Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah’ü
Teâlâ en büyüktür) demek, benim için, üzerine güneş doğan her şeyden daha
kıymetlidir." (Müslim, Tirmizi)
"İsra
gecesinde İbrahim Aleyhisselam'a rastladım. Bana şunu söyledi: Ya Muhammed!
Ümmetine benden selam söyle ve onlara cennetin toprağının çok güzel, suyunun
tatlı, arazisinin son derece geniş ve dümdüz, ağaçlarının da sübhanallahi
ve'l-hamdü lillahi vela ilahe illallahü vallahu ekber'den ibaret olduğunu haber
ver." (Tirmizi)
Cennette
ağaç yoktur. Tesbih, tahmid, temcid ve tehlil okuyarak, [Yani (Sübhanallahi
velhamdü lillahi ve la ilahe illallahü vallahu ekber) diyerek] oraya çok ağaç
dikiniz. (Müj. m. 302)
"En
üstün tesbih Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahü vallahu
ekber’dir." (Müslim)
"Cennet hazinesi olan,
"Sübhanallahi vel-hamdülillahi vela ilahe illallahü vallahu ekber, vela
havle vela kuvvete illa billah" demeye devam edenin ağaçtan yaprak
döküldüğü gibi günahları dökülür." (Ramuz)
"Sübhanallahi
velhamdülillahi vela ilahe illallahü vallahu ekber" in beş özelliği: Bunu
okuyan, çok zikredenlerden olur, bu cümleler çok faziletlidirler, bu cümleler
onun, cennette dikili ağacı olur, bunun sebebiyle günahlar dökülür, bunu
okuyana Allah’ü Teâlâ azap etmez. (T.G/395)
"Temizlik
imanın yarısıdır. el-Hamdü lillah duası mizanı, sübhanallahi ve'l-hamdü lillahi
zikri ise yer ile göklerin arasını sevap ile doldurur." (Müslim, Tirmizi)
"Allahu
Teala’nın indinde, tekbiri, tahmidi, tesbihi ve tehlili sebebiyle Müslüman
olarak ihtiyarlayan bir müminden daha efdal kimse yoktur." (İ. Ahmed)
"Farz namazların ardından
okunan zikirleri okuyan -veya bunları yapan- kimse hiçbir zaman zarara uğramaz.
Bunlar otuz üç defa sübhanallah, otuz üç defa elhamdülillah, otuz dört defa
Allahü ekber demektir." (Müslim, Tirmizi, Nesai)
Sa'd İbni Ebu Vakkas radıyallahu
anh şöyle dedi: Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında bulunuyorduk.
Bize:
Resul-i
Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bir gün sabah namazını kıldıktan sonra,
Hazret-i Cüveyriye namaz kıldığı yerde oturmakta iken erkenden evden çıktı.
Kuşluk vakti tekrar eve döndü. Cüveyriye radıyallahu anha'nın hala yerinde
oturmakta olduğunu görünce:
Sana,
arşın altından, cennet hazinelerinden bir söze delalet edeyim mi? Şöyle dersin:
"La havle vela kuvvete İlla billah" (Allah'tan başka ne men edecek ve
ne de yapacak bir kuvvet vardır.) O zaman Allah’ü Teâlâ buyurur ki: "Kulum
teslim oldu ve selamet buldu." (Ramuz el-Ehadis-1, s. 166/3)
"La
havle ve la kuvvete illa billah okumak, 99 derde devadır. Bunların en hafifi
sıkıntıdır." (Hakim)
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder