Yarabbi Ümmetim Ümmetim!
Yarabbi Ümmetim Ümmetim!
Hayatı
boyunca "Ümmetî! Ümmetî!" diyen, sıkıntı, keder ve
ıstıraplarını herkesten derince vicdanında duyan Allah Resûlü Sallallahü Aleyhi
Vesellem, ümmetinin dünya ve ahirette takılıp yollarda kalmaması; en önemlisi
de cehennem azabına düşmemesi için çırpınıp durmuş, dua edip Allah’a
yalvarmıştır.
Ümmetinin
ebedi helake götürecek yollara makas gibi kollarını gererek çıkmaz sokak diyen
Allah Resûlü, her fırsatta Yüce Mevla’dan ümmetinin affını, ahiret saadetini
istemişti.
İşte
bir gece sabaha kadar, Hazreti İbrahim'in duası olan, “Ya Rabbî! Doğrusu onlar (putlar) insanların
çoğunu saptırdılar. Artık bundan sonra kim bana tâbi olursa, o bendendir. Kim
de bana karşı gelirse, o da Senin merhametine kalmıştır, şüphesiz Sen Gafûrsun,
Rahîmsin.” (İbrahim, 14/36) mealindeki ayet ile Hazreti İsa'nın duası olan, “Ya
Rabbî! Eğer onları cezalandırırsan, şüphe yok ki onlar Sen'in kullarındır.
Onları affedersen, Aziz ü Hakîm (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibi)
ancak Sen'sin!” (Mâide, 5/118) mealindeki ayeti tekrar tekrar okumuş, ellerini
kaldırıp "Allah'ım! Ümmetimi (mağfiret et), ümmetimi (mağfiret et!)"
diye yalvarmış ve ağlamıştı.
Bunun
üzerine Allah’ü Teâlâ Hazretleri: "Ey Cebrail! Muhammed'e git ve O'na de
ki: Biz seni ümmetin hususunda razı edeceğiz ve asla
kederlendirmeyeceğiz." buyurmuştu.(1)
Ve
yine Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’e:
“Elbette
Rabbin sana ileride çok ihsanda bulunacak, tâ ki sen de O'ndan ve verdiğinden
razı olacaksın.” (Duha, 93/3) buyurulmuştu.
Selef-i
salihinden bazıları:
“Kur'ân'da
en ümit verici ayet budur, zira kendisine ümmet olma şuur ve şerefini taşıyan
kimseler kurtulmadıkça Efendimizin razı olması düşünülemez.” demişlerdir.(2)
Peygamber
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'in ümmetine karşı duyduğu büyük şefkat de
bunu gerektirmektedir.
Peygamber
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, hiçbir kimseye nasip olmayan bir
hususiyet olarak şefaat-ı uzmâ(3) ve makam-ı mahmudla müjdelenmiştir.(4)
Peygamber
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'in şefaatinden bütün insanlık istifade
edecektir. Mahşer günü, güneşin iyice yaklaşmasıyla kan-ter içinde kalan
insanlık, sıkıntı ve dehşet içinde bir an evvel bu atmosferden kurtulmaya
çalışacak:
“Aman
ne olur şefaat edecek birini bulalım.” diyerek insanlığın babası Hz. Âdem’e
koşacak. Hz. Âdem, kendisinin böyle bir hususiyetinin olmadığını söyleyerek
insanları Hz. Nuh’a gönderecek; Hz. Nuh, Hz. Musa’ya; Hz. Musa’da Hz. İsa’ya
gönderecek. Hz. İsa da bu hususiyetin Hz. Muhammed’e ait olduğunu söyleyerek
onları Peygamber Efendimiz’e gönderecek. Zira o gün herkes kendi derdine
düşecek ulü’l-azm olan peygamberan-i âli şan bile “nefsi nefsi” diyecek,
kendilerinin umum insanlığa şefaat etme gibi bir kredilerinin olmadığını
söyleyeceklerdir.(5)
Mahşer
yerinin eşi benzeri görülmemiş bir şekilde insanın kan ter içinde kaldığı
bunaltan atmosferinden bir an evvel uzaklaşmayı isteyen beşer, Peygamber
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in kapısına dayanacak ve ondan şefaat
etmesini isteyecek. Allah Resûlü, arşın altına gidip Yüce Mevla’ya secde ederek
O’nun ilham ettiği dualarla rabbini tesbih edecek yakarışa geçecek ve kendisine
vaad edilen umum insanlar için şefaat etme kredisinin yerine getirilmesini,
kendisine lutfedilmesini isteyecek, Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi
Vesellem'in nezd-i ilahideki hiçbir varlığa nasip olmayan fazilet ve şerefi
bütün insanlığa gösterilerek insanlar arasında hüküm verilerek mahşer yerinde
dehşet içinde beklemenin ızdırabından Allah’ın şefaat dalga boyundaki rahmeti
ile kurtulacaklardır.
Allah
Resûlü Sallallahü Aleyhi Vesellem, ümmetinden bir kısmının cehenneme gireceğini
duyduğu an mahşer meydanında secdeye kapanıp "Ümmetim! Ümmetim!" diye
yakarışa geçecek, o esnada cenneti, hurilerin perdedarlığını ve kim bilir daha
nice güzellikleri unutacak ve gözyaşlarını ceyhun ede ede hep ağlayacak O'na
"Artık başını kaldır! Şefaat et, şefaatin kabul edilecek!" deninceye
kadar başını yerden kaldırmayacak ve hep "Ümmetî! Ümmetî!" diye
inleyecektir.(6)
Böylelikle
Şefkat Peygamberi’nin şefaatinden olabildiğince istifade edecek olanlar ise
O’nun getirdiği mesaja iman ederek icabet eden ümmeti olacaktır. Zira Peygamber
Efendimiz’e kimlere şefaat edeceği sorulduğunda “Benim şefaatim dili kalbini
tasdik ederek yürekten kelime-i tevhidi getirenleredir.” buyurarak samimi
olarak "La ilahe illallah Muhammedün Resûlüllah" diyenlerin şefaat
atmosferinden istifade edeceğini bildirmiştir.(7)
Mücessem rahmet olan ve Allah’ın
engin rahmetinden istifade yollarını gösterip rehberlik eden Allah Resûlü’nün
şefaati ile ümmeti, kabirden, haşirden, mahşer yerinden, sırattan, hesaptan,
cennet ve cehenneme uzanan uzun yolda en tehlikeli yerleri Peygamber
Efendimiz’e iman ve O’nun şefaati sayesinde geçecek ve hayal ufuklarını aşkın
nimetlere mazhar olacaktır.
Ümmeti
içinde de Efendimizin engin şefaat kredisinden en çok istifade edecek olanlar
ise en çok darda kalanlardır. “Benim şefaatim ümmetimden büyük günah
işleyenleredir.” Buyurarak şefaat dairesinin ne kadar geniş olduğunu
bildirmişlerdir.
Evet,
günah-ı kebaîr işlemiş, düşmüş kalkmış, yer yer sürüm sürüm olmuş ve kirlenmiş,
fakat ümidini yitirmemiş, ümitle ve zayıf da olsa imanla Huzur-u
Risaletpenâhî’ye varabilmiş, Rasulü Ekrem’in şefaat atmosferi içine girmiş ne
kadar mücrim varsa herkese bir bişarettir bu. Allah (celle celâluhû) O’na
“Şefaat et! Şefaatin kabul görecektir” buyurmuşsa, O da bu teveccühü
değerlendirecektir evet, Cenab-ı Hak, Habibi başını yere koyup, “Ümmetim,
Ümmetim!” diye yalvardığında O’nun içine su serpecek ve rahmet esintili şu sözleri
söyleyecektir: “Ya Muhammed! İrfa’ ra’seke, işfa’ tüşeffa’ / Ya Muhammed!
Başını kaldır. Şefaat et! Şefaatin makbuldür bugün.”
İşte bu, âlemlere rahmet olarak
gönderilen Allah Rasulü’nün, günah-ı kebâir işlemek suretiyle cennet yolundan
aşağıya düşmüşlere yeniden çizgilerini bulma manasında bir rahmet tecellisidir.
Allah
Resûlü’nün şefaatinden en çok büyük günah işleyip cehenneme düşmüş olanlar
istifade etmekle birlikte her mümin de Allah’ın rahmetinin farklı bir tecellisi
olan şefkat atmosferinden istifade edecektir.
Ümmetinden
tevhid hakikatini arızasız inanıp temsil eden yetmiş bin insan Efendimizin
şefaati ile sorgusuz-sualsiz, hesaba çekilmeden cennete girecektir.(8)
Ve
yine Allah Resûlü’nün şefaati ile ümmetinden cennete girenler, sevaplarının üstünde
makamlara, lütuflara nail olacaklardır.(9)
Tabii
ki Efendimizin şefaatinden istifade nisbeti, O’na iman etmeye, O’nun getirdiği
dini rızay-ı ilahi eksen ve hedefli yaşamaya bağlıdır. Cenab-ı Allah, Peygamber
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'in ruhaniyatından, şefaatinden istifadeyi
rızasına ve Efendimiz’e karşı duyulması gereken saygıya bağlamıştır.
Efendimizin şefaatinden olabildiğince istifade Allah’ın hoşnutluğu dairesinde
inanmaya ve o çizgide hayat yaşamaya bağlıdır. Allah’ın hoşnutluğuna, rızasına
götüren yol da Efendimizin tebliğ ve temsil ettiği mesaj çizgisinde yaşamaktan
geçmektedir.
Peygamber
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem’in şefaat atmosferinden olabildiğince
istifade edebilmenin en önemli yolu nam-ı celil-i Muhammedî’yi her yerde
dalgalandırmak, insanlığın ızdırap ızdırap üstüne kıvrandığı günümüzde O rahmet
ve şefkat peygamberi ile insanları tanıştırmak, O’nu sevdirmek ve hayatımızı
sünnet-i çizgisinde yaşamaktır. O’nun şefaatinden istifade yollarının en
önemlilerinden biri de her fırsatta Allah Resûlü’ne salat u selam okumak,
ezan-ı Muhammedî’den sonra dua etmektir.
Cenab-ı
Allah, Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'in şefaat atmosferinden
olabildiğince istifade eden kullarından eylesin…(10)
Dipnotlar:
1)
Müslim, iman, 346.
2)
Kurtubi, el-Câmi li Ahkami’l-Kur’an, Duha suresi 5. ayetin tefsiri.
3)
Buhari, Salat 56; Cihad 122; Müslim, Mesacid 3, 5-8.
4)
İsra suresi, 17/79.
5)
Buhari, Enbiya, 3; Tefsir, 17/5; Tirmizi, Kıyamet, 10.
6)
Buhari, Tevhid, 36; Tefsirü'l-Kur’ân, 5; Müslim, İman, 326,327; Tirmizi,
Kıyamet, 10.
7)
Tirmizî, Daavat, 126; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/307.
8)
Buhari, rikak,50; Müslim, iman, 369.
9)
Bu konudaki hadisler tevatür derecesindedir. (bk. Kettani, Nazmü’l
Mütenasir
fi ehadisi’l-mütevatir, 304 nolu hadis).
Selam
ve dua ile...
Sorularla
İslamiyet
Yorumlar
Yorum Gönder