Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın Oğlu Hz. İbrahim Radiyallahü Anh’ın Vefatı


Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın Oğlu Hz. İbrahim Radiyallahü Anh’ın Vefatı
    
Hicretin 10. senesi, Rebiülevvel ayının onuncu günü, Salı.
 Efendimizin mübârek kalbi, bütün insanlara karşı bir şefkat ve merhamet kaynağını andırıyordu. Mini mini yavrulara, şipşirin çocuklara karşı ise bambaşka bir muhabbet, apayrı bir şefkat besliyordu. Hele kendi çocuklarına karşı âdeta bir şefkat ve sevgi deryâsıydı.
Hz. Hatice Radiyallahü Anha’dan dünyaya gelen iki oğlu Kasım ve Abdullah'ı henüz Mekke'de iken ve bebek yaşta ebedî âleme uğurlamıştı.
Abdullah isimli çocuğuna Peygamberimizin "Tayyib" ve "Tahir" lakapları verdiği nakledilir. Bazı kaynaklarda Tahir ve Tayyib isimleri Peygamberimizin diğer erkek çocuklarına ait olduğu söyleniyorsa da kabul edilmemiştir.
Onların ebedî âleme göçü ile mübarek kalbleri oldukça teessür duymuştu. Fakat Hz. Mâriye Radiyallahü Anha'dan sevgili oğlu İbrahim Radiyallahü Anh'ın dünyaya gelişi onu bir derece teselli ediyordu. Bu sebeple, bu biricik oğlunu fazlasıyla seviyordu. Mübarek elleriyle başını okşuyor, kucağına alıp göğsüne basarak bu sevgi ve şefkatini izhar ediyordu.
Evet, şefkat "rahmet-i İlâhiyye'nin en lâtif, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerindendir." Şefkatin en şirini de evlâda karşı duyulanıdır. Çocuk ise, Cenab-ı Hakk'ın, anne-babaya muvakketen teslim edilmiş bir emânetidir.
İşte, Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, her emânet gibi, bu emânete karşı da gereken alâkayı esirgemiyordu. Çocuğunu, Cenab-ı Hakk'ın rahmetinin bir cilvesi olarak görüyor ve onun için seviyor, bağrına basıyordu.
Hz. İbrahim Radiyallahü Anh on altı ayına henüz ayak basmıştı. Bu sırada Peygamber Efendimiz onun hastalandığı haberini aldı. Sevgili oğlunun annesi Hz. Mâriye Radiyallahü Anha ile birlikte oturdukları bağ içindeki evine gitti.
Peygamber Efendimiz, hasta yatan nur topu oğlunun gözlerinde eski parlaklığı ve hareketli bakışlar göremiyordu. Gürbüz ve hareketli İbrahim, bir anda sessiz, sakin ve dünyadan küsmüş gibi duruyordu. Bu haliyle ebedî âleme yolcu olduğunu âdeta ifade etmek istiyordu.
Bunu fark eden Efendimiz, kucağında tuttuğu sevgili oğlunun yavaş yavaş kayan gözlerine bakarak,
"Allah'ın takdirine karşı elden ne gelir, ey İbrahim!"
buyurdu. Az sonra Hz. İbrahim fani dünyaya gözlerini yumdu.
Bu esnada Peygamber Efendimizin Sallallahü Aleyhi Vesellem mübârek gözlerinden yaşlar boşandı.
Hz. Abdurrahman bin Avf Radiyallahü Anh:
"- Yâ Resûlallah! Siz de mi ağlıyorsunuz? Böyle ağlamaktan halkı men etmemiş miydiniz?" deyince,
Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdular:
"Ey ibni Avf? Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan şu iki ağlayış ve bağırışı yasakladım: Nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışından ve musîbet ve felâket sırasındaki bağırışla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmaktan. Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acımadan ibârettir. Merhamet etmeyene, merhamet edilmez!"1
Peygamber Efendimiz yukarıdaki dersinden sonra da göz yaşlarına hâkim olamadı. Gözleri yaşla dolunca şöyle buyurdu:
"Göz yaş döker, kalb teessür duyar. Biz, Yüce Rabbimizin râzı olacağı sözden başkasını söylemeyiz. Vallahi, ey İbrahim! Senin ayrılığın bizi fazlasıyla mahzun etti!"2
Bir erkek evlâda doyamamanın hasretli gözyaşlarını akıtan Efendimiz, daha sonra karşısındaki dağa bakarak şöyle buyurdu:
"Ey dağ! Eğer, bendeki üzüntü sende olsaydı, muhakkak yıkılmış gitmiştin. Fakat biz, Allah'ın bize emrettiğini söyleriz: 'İnnâ lillahi ve İnnâ ileyhi râciûn"'3
Teçhiz ve tekfininden sonra, en mûtenâ ve mübârek eller üzerinde Hz. İbrahim, Baki' mezarlığına götürüldü. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem orada cenaze namazını kıldırdı.
Kabir hazırlanmıştı. Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem kabirde bir delik gördü. Kabir kazanın dikkatini çekti ve oranın kapatılmasını emretti. Kabiri kazan,
"Yâ Resûlallah! O delik mevtaya ne zarar verir, ne de fayda!" deyince, Kâinatın Efendisi şu dersi verdi:
"Evet, o ölüye fayda da vermez zarar da. Ancak, dirinin gözüne zarar verir, rahatsız eder. Allah kul bir iş yapınca onu mükemmel yapmasını ister."4
Bundan sonra Hz. İbrahim kabre kondu. Server-i Kâinat Resûl-i Kibriyâ Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem, mübarek elleriyle göz yaşları arasında kabrin üzerine toprak serpti, su serpti.
Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem'in Müslümanları İkazı
Hz. İbrahim'in vefat ettiği gün güneş tutulmuştu. Halk bunun, onun vefâtıyla ilgili olduğunu sanarak, "İbrahim'in ölümü sebebiyle güneş tutuldu." dedi. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz bunu duyunca, Mescid-i Şerife vardı ve Allah'a hamd ve senâdan sonra Ashab-ı Kirama şu dersi verdi:
"Ey insanlar! Biliniz ki, güneş ve ay; Allah'ın kudret alâmetlerinden ikisidir. Bir kimsenin vefatı veya birinin hayatı sebebiyle tutulmazlar. Bunları tutulmuş gördüğünüzde, hemen mescidlere gidiniz. Onlar açılıncaya kadar da Allah'a duâ ediniz, namaz kılınız!"5
Hz. İbrahim'in ölümü ile Peygamber Efendimizin çocuklarından sadece kızı Fâtıma hayatta kalmış oluyordu. Bu da onun neslinin hikmete binâen oğullarından değil, kızından devam edeceğinin bir ifadesiydi. Böylece;
"Muhammed, hiçbirinizin babası değildir; o Allah'ın Resûlüdür ve peygamberlerin sonuncusudur."6 âyet-i kerimesinin işârî mânâsı da anlaşılmış oluyordu:
"Bir kısım, şu âyetten şöyle bir işâreti gaybiyeyi fehmeder ki; Peygamberin Sallallahü Aleyhi Vesellem evlâdı zükûru [erkek çocukları], rical derecesinde kalmayıp, rical olarak nesli bir hikmete binâen kalmayacaktır. Yalnız 'Rical' tâbirinin ifâdesiyle nisânın [kadınların] pederi olduğunu işâret ettiğinden, nisâ olarak nesli devam edecektir. Felillahilhamd, Hz. Fâtıma Radiyallhü Anha'nın nesl-i mübareki, Hasan ve Hüseyin Radiyallhü Anhüma gibi iki nuranî silsilenin bedri münevveri, Şemsi Nübüvvetin mânevî ve maddî neslini idame ediyorlar."7
Dipnotlar:
1. Tabakât, 1:138.
2. Tabakât, 1:138-139; Müslim, 4:1808.
3. Belâzurî, Ensab, 1:452.
4. Tabakât, 1:142.
5. Tabakât, 1:142; Müslim, 2:630.
6. Ahzab Sûresi, 40.
7. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, s. 384

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis