Ahiret Empatisi


Ahiret Empatisi

Âlemlerin Rabbi Allah’ü Teâlâ buyurdular ki:
“Sevdiğiniz şeylerden harcamadıkça asla iyiliğe eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu bilir.” (Âl-i İmrân, 92)
            İki cihan güneşi sevgili peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem:
“Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır.” (Suyutî, Camiu’s-Sağir, II/127; Aclûnî, I/310)
            "Ölüm gelip çatmadan evvel, şehvanî ve nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz." (el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ)
            “Sizden biriniz kendisi için istediğini başkaları için de istemedikçe gerçek manada iman etmiş olamaz.” [Buhârî, İmân 7; Müslim, İmân 71, 72; Tirmizî, Kıyâme 59; Nesâî, İmân, Buyurdular.
            Hakiki Müslüman kendisi için istediği bir şeyi diğer Müslümanlar için de ister; kendisi için istemediklerini diğer Müslümanlar için de istemez.
            Bir Müslüman, zaman zaman “Ahiret empatisi” yapar.

             Ağır hasta olarak yatağımda yatıyorum!!!
            Gücüm bitmek üzere yakınlarım başıma toplanmış “Eşhedü enlâ ilâhe illâallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhü ve rasulühü” telkin ediyorlar. Son nefesimi vermek üzereyim; çok şükür bir defa söyleyebildim.
            Ölüm meleği çabucak canımı aldı… Ailem ve sevdiklerim başıma toplanmış ağlaşıyorlar. Bir taraftan da cenaze hazırlıkları yapılıyor.
            Kendime soruyorum:
            “Ey Nefsim, dünya bitti; ahiret yolculuğu başladı… Rabbine hesap vermeye hazır mısın?”
            Nefsim kabul etmiyor… “Hayır, ben ölmüş olamam! Daha yapacak çok işim var! Apartmanım, yazlığım, altınlarım, bankadaki paralarım, bu kadar yıllık birikimlerim… Bunlar ne olacak? Torunlarımı okutacağım… Dış ülkelere tatile gideceğim!”
            Keşke diyor içimden bir ses; “Dünyanın rüya ve yalan olduğunu yaşarken anlasaydım!
            O da ne? Komşular da toplanmış. Daha dün kalbini kırdığım komşum gözyaşı döküyor. “Keşke kırmasaydım!” diye haykıracağım ama sesim çıkmıyor, ölüyü kim duyar ki…
            İşte çenemi bağladılar. Doktor geldi, ölüm raporu verdi. Sular ısıtıldı, yıkayıp kefenlendiler, tabuta koydular; evden çıkarıyorlar. Ağlama sesleri yükseldikçe yükseldi.
            Sonra cami hocası geldi. Eşimden çocuklarımdan, komşularımdan helâllik istedi. Bir kısmı; “Hakkımızı helâl ediyoruz!” dedi; bir kısım dudaklar hiç kıpırdamadı... Yoksa onlar helâl etmedi mi? Şimdi anladım onlara haksızlık yaptım… Mizan başında hepsi benden haklarını alacak… Ben o kadar hakkı nasıl ödeyeceğim? Ödeyemediğim hakların yerine onların günahlarını alarak Cehennemi boylayacağım!
            Eşim çok ağlıyor… Hâlbuki eşimi bir saat önce fena azarlamıştım. “Ben ne yaptım ya Rabbi?”.
            Cenaze arabasına koydular, caminin önündeki kalabalığı yarıp aceleyle musallaya yerleştirdiler. Camiye son defa geldim; içeri giremiyorum, namaz da kılamıyorum! Vakit namazını kılan cemaat, benim cenaze namazım için saf tuttular. Hoca güzel bir konuşma yaptı.
            “Herkesin bir gün öleceğini, en büyük ibretin ölüm olduğunu, kâmil iman ve salih amelle gidenlerin bahtiyar insanlar olduklarını; imanını kurtaramayanların, kul haklarıyla gidenlerin işlerinin çok zor olduğunu anlattı.”
            Sonra cami imamı da beni tanıtıp tüm cemaatten helâllik istedi. Yine bir takım dudaklar kıpırdamadı bile…
            Kendi kendime “Keşke elime bir fırsat daha geçse!” diyorum, “Eyvah! Bu kadar zalim olmasaydım.”
            Cenaze namazı sonrası mezarlığa götürdüler…
            “Bütün sevdiklerim toplanmış… Bir an önce mezarı kapatabilmek için toprak atıyor. Biraz sonra sorgu melekleri “Münker-Nekir” gelecekler; sorguya çekecekler; “Acaba dilim dönecek mi, aklım başımda olacak mı? Sorulara cevap verebilecek miyim?” Melekler gidince yılan-çıyan, börtü-böcek saldıracak…
            Dünyadayken; peygamberlerin, şehitlerin, sıddıkların, salihlerin cesetlerine dokunamazlar onların kabirleri Cennet bahçesine dönüşecek, kâfirlerin, zalimlerin, kabirleri Cehennem çukuruna dönüşecek diye duymuştum…
            “Ey Nefsim! Dünyanın bir rüya olduğunu bilmiyor muydun? Sorusunu kendine soruyorum.
            “Keşke tüm zamanlarımda ilim öğrenseydim! Kendimi ve Rabbimi hakkıyla tanısaydım; dünyam ve ahiretim için ne yapacaklarımı öğrenseydim; öğrendiğim ilimle amel etseydim! İslamiyet’i şuurlu ve bilinçli yaşasaydım!” Diyorum…
            Nefsime sorularım uzayıp gidiyor…
            “Ey Nefsim! Namazlarını hakkıyla kılabildin mi?
            İçimden bir ses: Keşke hiçbir namazım kalmasaydı! Hepsini cemaatle camide kılsaydım! Şimdi iki rekât namaz bile kılamam!
            “Ey Nefsim! Çocuklarını İslâmiyet’e uygun yetiştirebildin mi?
            İçimden bir ses: Keşke çocuklarımı yeteneklerinin son sınırına göre okutup; İslâmi kurallara göre yetiştirebilseydim; İslâmi yaşantıyı yaşatsaydım! Şimdi çocuklarıma İslâm’ı yaşatamam!
            İçimden bir ses: “Ey Nefsim! Şu yalancı dünyada baki ahiretin için kalıcı bir eser bırakabildin mi?
            Keşke bilgi ve birikimlerimi mezara taşımayıp bir eser meydana getirseydim! Bütün insanlar ondan yararlansaydı, amel defterim kapanmasaydı… Şimdi bir harflik bile kitap yazamam!
            “Ey Nefsim! Dünya hayatında Allah’ın kullarına hizmet ettin mi? Allah’ü Teâlâ’nın emirlerini yaymak için cihat edebildin mi?
            İçimden bir ses: Keşke bütün gücümle (kalemimle, bedenimle, malımla) cihad etseydim! Şimdi cihat edemem! Bir iyiliği emredemem bir kötülüğü yasaklayamam!
            “Ey Nefsim! Zekât ibadetini yerine getirebildin mi?
            İçimden bir ses: Keşke zekâtımı tam verebilseydim! Şimdi bir kuruş zekât ve sadaka veremem!
            “Ey Nefsim! Anne-babana, akrabana saygılı olup hakkıyla hizmet edebildin mi?
            İçimden bir ses: Keşke anne-babama, akrabama saygılı olup hakkıyla hizmet edebilseydim! Şimdi bir bardak su bile veremem!
            “Ey Nefsim! Ömrünü değerlendirebildin mi?
            İçimden bir ses: Keşke zamanlarımı boşa geçirmeseydim! Şimdi bir saniyelik bile yararlı iş yapamam!
            “Ey Nefsim! Haramlardan kaçabildin mi?
            İçimden bir ses: Keşke tüm haramlardan kaçıp tevbemi yapabilseydim! Şimdi o işlediğim haramları amel defterimden sildiremem! Artık iğnenin ucu kadar hayır yapamam!
            “Ey Nefsim! Farzları ve sünnetleri yapabildin mi?
            İçimden bir ses: Keşke tüm farzları ve sünnetleri yapsaydım! Şimdi bir farz bir sünnet eda edemem!
            “Ey Nefsim! Kötülüklerden kaçtın, iyilikler yaptın mı?
            İçimden bir ses: Keşke hiç kötülük yapmayıp hep iyilik yapsaydım! Şimdi bir iyilik yapamam!
            “Ey Nefsim! Allah’ü Teâlâ’nın sana verdiği rızıklardan Allah yolunda infak edebildin mi?
            İçimden bir ses: Keşke Allah yolunda elimden geldiği kadar infak etseydim! Dünyanın tüm altınları benim olsa bir tane bile sadaka veremem!
            “Ey Nefsim! Kul hakları aldın mı?
            Keşke kimseyi üzmeseydim, hiç kalp kırmasaydım! Şimdi dirilip te o kırdığım kalpleri onaramam; üzdüğüm kimselerle helâlleşemem, aldığım hakları iade edemem!
            Bazen de kendimi “Mizan” başında düşünüyorum. “Mizan kurulmuş havada amel defterleri uçuşuyor”, Defterlerim sağımdan mı solumdan mı verilecek? Nefesler tutulmuş… Heyecan son dorukta… Amel defteri sağından verilenler sevinç çığlıkları atıyor… Solundan verilenler korkudan bayılıyor… Kimi yüzler kararıyor, kimi yüzler ağarıyor…
            Bazen de kendimi ‘Sırat Köprüsü’nden geçerken düşünüyorum.
 “Sırat üstünden geçerken” Cehennem ’in alevleri gökyüzüne yükselmiş… Kimileri uçarak geçip gidiyor, kimileri koşarak geçiyor, kimileri yürürken ayakları dolaşıyor, haykırarak Cehennem’e yuvarlanıyor…
           
            Bu ve buna benzer empati yapan kişiler:

            Kendi kendine der ki: “Bunlar bugün gerçekleşmezse yakın bir zamanda kesinlikle gerçekleşecek; o zaman hazırlanmalıyım hem de hiç vakit kaybetmeden…”
            Empatiler sonucunda tefekküre dalar, imanı kuvvetlenir, ümit ve korku arasında bulunur ama ümit tarafı ağır basar… “Ya Rabbi Sen ne büyüksün!” der… Kendine yeniden yön verir!
            Ondaki değişikliği görenler “Sanki ahirete gitmiş de gelmiş, ölmüş de dirilmiş!” derler…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis