Kul Hakkı Hassâsiyeti
Kul Hakkı Hassâsiyeti
Cenâb-ı Hak buyuruyor:
"Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz
bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için
o malları hakimlere (idarecilere veya mahkeme hakimlerine) vermeyin." (Bakara, 188)
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular:
“Ey insanlar! Kimin üzerine geçmiş bir hak varsa onu hemen
ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye düşünmesin! İyi biliniz ki, dünya
rüsvâlığı, âhirettekinin yanında pek hafif kalır.” (İbn-i Esîr, el-Kâmil, II,
319)
Kul hakkı irtikâbı insanın mâneviyâtı üzerinde menfî bir tesir
icrâ eder ve çok ağır bir haramdır.
İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak
olamamalarının başlıca sebebi; harama, şüpheli şeylere ve kul hakkına yeterince
dikkat etmemeleridir. İbâdetlerde huzur ve huşû hâlinde bulunabilmek, zevkle ve
gözyaşı dökerek Allâh’ın emirlerini îfâ edebilmek; ancak kul hakkından
sakınarak titiz bir takvâ hayâtı yaşamaya bağlıdır.
Rasûlullah (sav) Efendimiz’in, bizim kul hakkı husûsundaki
hassâsiyetimizi artırmamız için buyurmuş olduğu şu sözler, ne kadar ibretli bir
tâlimattır:
“Nihâyet ben de bir insanım! Aranızdan bazı kimselerin hakları
bana geçmiş olabilir. Kimin malından sehven (bilmeyerek) bir şey almışsam, işte
malım gelsin alsın! İyi biliniz ki, benim katımda en sevimli olanınız, varsa
hakkını benden alan veya hakkını bana helâl eden kişidir. Zira Rabbime, ancak
bu sâyede helâlleşmiş olarak ve gönül rahatlığı ile kavuşmam mümkün olacaktır…”
Bu sözleri dinleyen bir adam ayağa kalkarak:
“–Bir kişi, Siz’den istekte bulununca, ona üç dirhem vermemi
emretmiştiniz, ben de vermiştim.” dedi. Peygamber Efendimiz (sav):
“–Doğru söylüyorsundur. Ey Fadl bin Abbâs, buna üç dirhem ver!”
buyurdu. Sonra şöyle duâ etti:
“Allâh’ım! Ben, ancak bir insanım. Müslümanlardan kime ağır bir
söz söylemiş veya onu incitecek şekilde vurmuşsam, Sen bunu onun hakkında
temizliğe, ecre ve rahmete vesîle kıl!” (Ahmed, III, 400)
Efendimiz’in bu emsâlsiz davranışı, toplumun en alt
kademesindeki bir kimseden en üst makâmındaki idârecilere varıncaya kadar
herkesin ibret alması gereken bir numûnedir. Ne büyük bir fazîlettir ki, bütün
âlemlerin, yüzü suyu hürmetine yaratıldığı Hazret-i Peygamber (sav), te’yîd-i
ilâhîye mazhar olmasına ve bütün mâsûmiyetine, yani günahtan korunmuşluğuna
rağmen, üstünde kul hakkı olabileceğini ifâde buyurmuş ve ashâbına kimin hakkı
varsa gelip kendisinden almasını açıkça îlân etmiştir. Böylece, helâlleşmenin
ehemmiyetine müstesnâ bir misâl olmuştur. (Osman Nuri Topbaş, Şebnem Dergisi,
Aralık-2009)
Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Mübdi’: Mahlûkatı,
maddesiz, örneksiz olarak ilk baştan yaratan, kâinatı yoktan var eden demektir.
Kısa Günün Kârı
İnsan, bilerek veya bilmeyerek bir kul hakkına girmişse, vakit
kaybetmeden ve ne pahasına olursa olsun helâlleşmeli, sonra da tevbeye sarılmalıdır.
Zira dünyada utanmak ve sıkıntı çekmek, âhirettekilerin yanında çok basittir. O
gün, boynuzsuz koyun bile, kendisine zarar veren boynuzlu koyundan hakkını
alacak ve kimsenin hakkı kimsede kalmayacaktır.
Lügatçe
irtikâb: Suç işleme.
huşû: 1. Allah’a karşı korku ve saygı duyma. 2.
Alçakgönüllülük.
ifâ: 1. Yapma, yerine getirme. 2. Ödeme.
müstesnâ: 1. Apayrı. 2.
Dışında haricinde.
Yorumlar
Yorum Gönder