Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Birden Şiddetle Ağlamağa Başladı
Rasûlullah Sallallahü
Aleyhi Vesellem Birden Şiddetle Ağlamağa Başladı
Bir gün, Rasûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem, Hz. Ebûbekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Fâtıma ve Hz. Âişe
-rıdvânullahi tealâ aleyhim ecmaîn- ile oturmakta idiler. Hepsi de Rasûlullah Sallallahü
Aleyhi Vesellem’ın huzurunda bulunuyorlardı. Rasûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem birden şiddetle ağlamağa başladı. Öyle bir ağlayış ki dayanılmaz.
Bunu gören Hz. Ebûbekir şöyle
dedi: Anam-babam Sana feda olsun yâ Rasûlallah! Niçin ağlıyorsunuz?
Ümmetimin önünde uzun ve zor bir yol, omuzlarında
ağır bir yük ve bir çok da ma’siyetleri (günahları) bulunmaktadır. Âhirette
azaba girerlerse Ben nasıl ağlamayayım!
Hz. Ebûbekir duygulanarak: Yâ Rasûlallah! Sen gönlünü hoş tut! Allah bana izin verirse, kıyamet
gününde ümmetinin âsileri hakkında durum vahimleşirse, günahlarının
taşınmasını hafifleştirmek için onların günahlarının yarısını
yüklenirim.
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem, Ebûbekir’i
senâ, tahsîn ve taltîf buyurarak, ona duâ etti.
Sonra Peygamber Efendimiz Sallallahü
Aleyhi Vesellem, Hz. Ömer’e yönelerek şöyle buyurdu:
- Yâ Ömer! Ebûbekir’in sözlerini işittin.
Günahkâr ümmetim hakkında sen ne yapacaksın?
Hz. Ömer şöyle cevap verdi: Yâ Rasûlullah! Ebûbekir’in yapmayı vaad ettiği kadarına benim gücüm
yetmez. Allah Celle Celâlhühü bana izin verirse, ben de ümmetinin günahlarının
üçte birini yüklenirim, dedi.
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem, Hz.
Ömer’i senâ, tahsîn ve taltîf buyurarak, ona da dua etti.
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem
sonra Hz. Osman’a dönerek şöyle buyurdu: - Yâ Osman! Benim
ümmetimin günahkarları hakkında sen ne yapabilirsin?
Hz. Osman şöyle cevap verdi: Yâ Rasûlullah! Ben Ömer’in yaptığı kadarını yapamam. Allah Celle
Celâlhühü bana izin verirse, ben ümmetinin günahlarının dörtte birini
yüklenirim.
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem, Hz.
Osman’ı da senâ, tahsîn ve taltîf buyurarak, ona dua etti.
Sonra Rasûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem, Hz. Ali’ye dönerek şöyle buyurdu
Yâ Ali! Ümmetimin günahkârları hakkında
sen ne yapacaksın?
Hz. Ali şöyle cevap verdi: Allah Celle Celâlhühü izin verirse, ben elimden gelen bütün iyiliği
yapacağım. Yarın kıyamet gününde Sırat köprüsünün her iki tarafını
tutup asi ümmetinin cehenneme girmesine mani olacağım. Durum şiddetlenirse,
onların her birinin yerine ben ateşe gireceğim, onları cehenneme sokmayacağım,
cennete göndereceğim.
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem, Hz.
Ali’yi senâ, tahsîn ve taltîf buyurarak, ona dua etti.
Sonra Rasûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem, zevcesi Hz. Âişe’ye dönerek şöyle buyurdu:
Yâ Âişe! Günahkar ümmetim hakkında
yevm-i kıyâmette sen ne yapacaksın? Sen onların anasısın! Ananın evlâdına
himmeti, merhameti gerekir.
Hz. Âişe Radiyallahü Anha: Hz. Fâtıma’nın huzurunda benim bir şey söylemem
uygun düşmez, dedi.
Hz. Fâtıma şöyle cevap verdi: “Sen anasın, evladın anası huzurunda önce konuşması doğru olmaz. ”
Hz. Âişe şöyle söyledi: Hz. Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem’nın hakkında, “Fâtıma
Benden bir parçadır. ”, buyurduğu kızının huzurunda ben nasıl önce konuşurum.
Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha şöyle
cevap verdi: “Rasûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem hakkında, “Şayet Beni göremezseniz dininizin yarısını veya
üçte birini şu Humeyrâ Âişe’den alınız, öğreniniz. ” buyurduğu kimsenin
huzurunda ben nasıl konuşurum?”
Hz. Âişe şöyle söyledi: “Allah’a yemin olsun ki senden önce konuşmayacağım!”
Hz. Fâtıma Radiyallahü Anha
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem’a dönerek şöyle der: “Ey Babacığım! Ümmetinin hesap günü Mîzan’ın başında dururum. ”
Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem: “Ey
Babasının Rûhu! Ey gözünün bebeği! Söyle günahkar ümmetim hakkında ne
yapacaksın?”
Hz. Fâtıma şöyle cevap verir: Allah Celle Celâlhühü izin verirse ve ümmetlerinin günahları, sevaplarından
ağır gelirse, evladımın manen önceden bildirilen din yolundaki âkıbetlerine
göre oğlum Hasan’ın zehir bulaşmış gömleğini çıkarır, Mizan’da sevap
kefesine koyarım. Eğer yetmezse bu sefer oğlum Hüseyin’in kanlı
gömleğini ilave ederim. Yine de tamam olmazsa başımdan örtümü
çıkarır, saçlarımın örgülerini çözerim; ümmetinin sevaplarının ağdırılması için
baş örtümü kefeye koyarım! Ve ağır gelinceye kadar beklerim.
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem, onu
da senâ, tahsîn ve taltîf buyurarak dua etti:
Sonra, Rasûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem zevcesi Hz. Aişe’ye yönelerek şöyle buyurur:
“Ey mü’minlerin annesi, ümmetimin
âsileri için sen ne yapacaksın?” Yâ Rasûlallah! O günde bu kadar
şefaatçi varken bana ihtiyaç olmaz.
Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem
şöyle buyurur: Yâ Humeyrâ! Sana ihtiyaçları olduğu takdirde sen ne
yapacaksın?
Hz. Aişe: Sizlere söylenmesi uygun değildir.
Hz. Rasulullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem: Söyle Yâ Humeyrâ! Bâri babacığın Ebûbekir’e söyle.
Hz. Âişe: Söyleyemem deyince Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem, üç defa ayrı
ayrı:
Hz. Ömer’e, Hz. Osman’a, Hz. Ali’ye
söyle buyurdu.
Hz. Aişe: - Hayır söyleyemem, diye cevap verince Rasûlullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem:
Yâ Humeyrâ! Peki kime
söylersin? Dedi, o da: Allah’a söylerim, deyip kalktı, yürüdü
bir odaya girdi, başından örtüsünü çıkardı. Yüzüne ve saçlarına toprak sürdü;
ve Allah’a şöyle yalvardı:
"Allah’ım, yâ Rabbi! Beni mü’minlerin
annesi kıldın, kalbime analık şefkat ve merhametini istedim; sen de
lutfedip bunları bana ihsan ettin! Onların muhabbetini kalbime yerleştirdin. Muhakkak
her ana yavrusunun cehenneme girmesine razı olmaz. Onları benimle beraber
cennete gönder. Aksi halde ben de onlarla beraber cehennem ateşine gireyim, der
ve mü’minlere olan şefkatinden dolayı ağlar. "
O esnada Melekût âleminde şiddetli bir
ses işitilir. Cebrail (a. s. ) ulaşır ve Hz. Rasulullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem’e şöyle der:
Yâ Rasûlallah! Cenâb-ı Allah Celle
Celâlhühü Sana selam ediyor ve diyor ki:
Yâ Muhammed! Âişe’ye Benim sözümü söyle!
“Sen Rasûlümüz’ün zevcesisin. Biz Seni cehenneme nasıl göndeririz, Seni ateşe
atmak caiz değildir. Evlâd-ı anasından ayırmak da caiz olmaz. Ya Aişe! Kalbin
müsterih olsun. Yarın kıyamet gününde evladının hepsini sana ulaştıracağız. Seni
onlarla beraber cennete göndereceğiz. Onları melik koltuğuna oturtacağız. Meliklik
tacını başlarına giydireceğiz. Ve: “Rableri onlara tertemiz içecek içirir. ”
(İnsan, 21) âyetinde bildirildiği gibi tertemiz içecekler içireceğiz.
[Riyâdu’n-Nâsıhîn, sh. 363]
(Alıntı)
(Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder