Zamanın Değerini Bilmek
Zamanın Değerini Bilmek
Dinimizdeki sorumluluk
anlayışına göre; “Yüce Allah, kişiyi ancak verdiğinden ve ancak gücü nispetinde
sorumlu tutar”. Bu yüzdendir ki, her birimize ahirette sorulacak ilk soru, bir
ayet-i kerimede de ifade edilen “Dünyada ne ile meşgul idiniz Ne yaptınız”
sorusu olacaktır.
Büyükler, vakit nakittir,
derler. Yani vakit kâinatta en değerli sermayedir. Vakit insana nakit
kazandırır; fakat dünya dolusu nakit verilse, geçen bir saniye geri
getirilemez.
Bir insanın bütün ömrü
inkâr üzere geçse, son saatinde iman ve tövbe etse ve o hal üzere ölse, bu
kimse ebedî cenneti ve saadeti bulur. İman üzere geçen bu bir saat, ömrün en
kıymetli ânıdır. Dünyada hiçbir mal, insana bu bir saat içindeki saadeti
kazandıramaz. Demek ki insanın bir saati bütün dünyadan kıymetlidir. Bunun için
yüce Allah, asra yani zamana yemin ederek şöyle buyurmuştur
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ
الرَّحِيم
وَالْعَصْرِ إِنَّ
الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا
وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
Asra (zamana) yemin olsun
ki bütün insanlar hüsran ve ziyandadır; ancak iman edip sâlih amel işleyenler,
birbirine hakkı ve (hak yolunda) sabrı tavsiye edenler müstesnadır. [1]
Dünyada her an bir defa
yaşanır, bir daha ele geçmez. Onun için Allah dostları her ânı son fırsat
olarak görmüşler ve her nefesi son nefes gibi değerlendirmişlerdir.
Gerçekte insan hayatı iki
nefes arasındaki süredir. Alınan bir nefes geri verilmese hayat biter. Tersi de
böyledir. Bu nefesler sayılıdır ve son sayı insana gizlidir. Kimse şu kadar
nefesim kaldı, şu kadar süre daha yaşayacağım diyemez.
İnsan ömrü üç zaman
dilimine ayrılır. Biri geçen süredir; buna mazi denir. Bu süre, iyiliği ve
kötülüğü ile geride kalmıştır. Diğeri elde olmayan süredir; buna gelecek denir.
İnsanın ona ulaşıp ulaşmayacağı belli değildir. Bir diğeri de insanın içinde
yaşadığı andır; işte eldeki zaman odur. Ona fırsat denir. Yapılması gereken ne
varsa onda yapılmalıdır. Çünkü o da geçmek üzeredir. Hayırlı işlerde, şimdi
dursun sonra yaparım demek şeytandandır.
Bir müminin hayat hedefi
şu âyette özetlenmiştir
قُلْ إِنَّ صَلَاتِي
وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
Resûlüm de ki Benim
namazım ve ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi Allah içindir. [2]
Bütün vakitlerde övülme,
sevilme ve zikredilme hakkı Cenâb-ı Hakk'a aittir. Bu hak hiçbir an ortadan
kalkmaz; çünkü kulun her ânı ayrı bir hayattır ve bu hayatın kaynağı yüce
Allah'tır. Kul dünyada da âhirette de O'na muhtaçtır.
Yüce Yaratıcımız gece ve
gündüzden oluşan bütün zamanları iki şey için yarattığını belirtmiştir Biri
zikir, diğeri şükür. [3]
Resûlullah Efendimiz [Sallallahu
Aleyhi Vesellem] insanların çoğunun iki büyük nimette aldandığını haber
vermiştir. Bunlar sıhhat ve boş vakittir. [4]
Kıyamet günü, herkese
hesabı ve şükrü sorulacak dört nimet vardır. Bunlardan ikisi zamanla ilgilidir.
Yüce Allah herkese özellikle gençliğini nerede harcadığını ve sonraki kalan
ömrünü nerede tükettiğini soracaktır. Hesabı sorulacak diğer iki nimet ise mal
ve ilimdir. [5] [6]
Beş Şeyden Önce Ganimet
Bilinmesi Gereken Beş Şey
Meymûn b. Mihrân'dan [radıyallahu
anh] rivayet edildiğine göre, Resûlullah [Sallallahu Aleyhi Vesellem] öğüt
verdiği birine şu tavsiyede bulunmuştur
Beş şey gelmeden önce
şu beş şeyin kıymetini bil
1. İhtiyarlık gelmeden
önce gençliğinin.
2. Hastalık gelmeden önce
sağlığının.
3. Meşguliyetten önce boş
zamanlarının.
4. Fakirlik gelmeden önce
zenginliğinin.
5. Ölüm gelmeden önce
hayatının. [7]
Resûlullah [sallallahu
aleyhi vesellem] bu beş maddede pek çok ilmi; bilinmesi gerekeni bir araya
toplamıştır. Çünkü insan ihtiyarlığında yapamayacağı pek çok vazifeyi
gençliğinde çok rahat bir şekilde yapabilmektedir. Allah'a isyan ve günah
içerisinde harcanan bir gençlik yaşlandıktan sonra asla geri döndürülemez ve
ondan istifade etmek mümkün olmaz. O halde insanın, yaşlılığında kendisine
kolaylık olması için gençliğinde çokça hayırlı ve salih amellerde bulunması
gerekir.
Resûlullah Efendimiz'in [sallallahu
aleyhi vesellem], Hastalık gelmeden önce sağlığının... sözüne gelince Sağlıklı
insan hem malında hem de nefsinde söz sahibidir. O halde insanın sağlığına önem
vermesi ve bunun için de hem malıyla hem de bedeniyle salih amellerde bulunması
gerekir. Çünkü insan hasta olduğu zaman artık zayıf düşer ve ibadetlerden de
geri kalır. Hastalığa yenik düşüp öldüğünde ise malının ancak üçte biri kendisi
adına tasadduk edilebilir.
Resûlullah Efendimiz'in [sallallahu
aleyhi vesellem], Meşguliyetten önce boş zamanlarının (kıymetini bil) sözüne
gelince Yani geceler insanın boş olduğu zamanlardır. Gündüzler ise çalışma ile
meşgul olunan saatlerdir. O halde insan geceleri boş geçirmemeli ve namaz gibi
ibadetlerle değerlendirmelidir. Gündüz çalıştığı zamanlarda ise mümkünse oruç
tutmalıdır. Özellikle kış ayları, gündüzlerin kısalığı ve sıcaklığın olmaması
gibi sebeplerle oruç tutmaya daha da müsaittir. Peygamber Efendimiz [sallallahu
aleyhi vesellem] bu hususta şöyle buyurmuşlardır
Kış mevsimi mümin için bir
ganimettir Geceleri uzundur, kalkıp namaz kılabilir. Gündüzleri kısadır, oruçla
değerlendirebilir. [8]
Diğer bir rivayette ise
şöyle buyurmuştur
Geceler uzundur; onu
uykuyla kısaltma. Gündüzler aydınlıktır; onu da günahlarınla bulandırma. [9]
Resûlullah Efendimiz'in [sallallahu
aleyhi vesellem], Fakirlik gelmeden önce zenginliğin(kıymetini bil) sözüne
gelince Yani Allah Teâlâ'nın sana vermiş olduğu rızka rıza gösterip kanaat et.
Başkalarının elindekine göz dikme, tamahkâr olma.
Resûlullah Efendimiz'in [sallallahu
aleyhi vesellem], Ölüm gelmeden önce hayatının (kıymetini bil) sözüne gelince
(Denilebilir ki) insan, hayatta olduğu müddetçe amel işlemeye devam edebilir.
Ancak ne zaman ki ölürse artık amel edemez. O halde mümin kul şu fani dünyanın
günlerini zayi etmemeli, ömründen geriye kalan günleri ganimet bilip değerlendirmelidir.
Hikmet ehli bir zat
şunları söylemiştir
Çocukken çocuklarla
beraber oyunlar oynarsın. Gençliğinde ise arzu ve heveslerinin peşine takılarak
gaflete dalarsın. İhtiyarladığında ise güçten kuvvetten düşersin. Peki, ne
zaman Allah Teâlâ için ibadet edeceksin
Yani, öldükten sonra
Allah'a ibadet edemeyeceğin ortada! Sen ancak hayatta olduğun müddetçe Allah
için çalışmaya, ibadet etmeye güç yetirebilir, ölüm meleğinin gelişi için
hazırlanabilirsin. Ölüm meleği için hazırlıklı ol. Onu hiçbir zaman aklından
çıkarma. Zira o, seni hep hatırında tutmaktadır. [10]
Fahr-i Kâinat Efendimiz
(s.a.v) buyuruyor ki
“Bütün hayatınız boyunca
hayrın peşinde olun. Rabbinizin rahmet rüzgârlarının peşine düşün, onlardan
istifade etmeye bakın. Çünkü Allah’ın rahmet rüzgârları eser. İsteyen kullar
ondan istifade eder. Allah’tan ayıplarınızı örtmesini, sizi korkularınızdan
emin kılmasını isteyin!” (Ali el-Müttaki; Beyhakî)
Zaman geçtikçe ömür
sermayesinin de azaldığını unutmamak gerekir. Vaktimizi, sermayemizi hayra dönüştürme
çabası İslami hayatın başlıca gayesidir. [11]
Fakih Ebü'l-Leys
Semerkandî [rahmetullahi aleyh]
İnsan, hayatının ve
yaşadığı her saatin kıymetini çok iyi değerlendirmeli ve Acaba bir saat sonra
durumum nasıl olacak diyerek ölülerin nasıl pişmanlık içinde olduklarını
tefekkür etmelidir. Çünkü onlar, iki rekât namaz kılacak yahut bir kereliğine
de olsa kendilerine lâ ilâhe illallah diyecek kadar bir zaman tanınmasını
temenni ederler. Şimdi sen bu zamana ve İmkâna sahipsin. O halde, senin için çok
geç olmadan, pişmanlık ve hasret günleri gelmeden evvel, Allah Teâlâ için
çalış, ibadet et, gayretli ol. [12]
Cüneyd-i Bağdâdî Kuddise
Sirruh der ki Vakit sermayeni iyi kullan. O bir kere ele geçer; kaçırdın mı bir
daha ebediyen ele geçiremezsin. Kâinatta vakitten daha kıymetli bir servet
yoktur.
Hasan-ı Basrî Kuddise
Sirruh, sahâbe-i kirâmın halini şöyle anlatır
Ben öyle insanlara ulaştım
ki sizin elinizdeki altın ve gümüşü koruduğunuzdan daha fazla vakitlerini
koruyor ve boşa harcamaktan sakınıyorlardı. Sizden biriniz nasıl iyi bir kazanç
getirmeyen yerlere altın ve gümüşünü harcamıyorsa, onlar da zamanlarını öyle
titizlikte koruyor, bir tek nefesi dahi zayi etmiyorlar, vakitlerini Allah'a
itaatin dışında asla kullanmıyorlardı.
Hz. Ali (r.a), şerefli hanımı Hz. Fâtıma'ya
(r.ah) demiştir ki
Fâtıma! Yemek yaptığın
vakit sulu ve hafif yemekler yap ki fazla çiğneme derdi olmasın. Çünkü sulu
yemek tez yenir, kuru yemeği çok çiğnemek gerekir. İkisi arasında elli defa
tesbih ve zikir farkı vardır. Yemek başında çok bekleyip hayırlı işlerden geri
kalmayalım. [13] [14]
Ahmed el-Haznevî [kuddise
sırruhû] zamanın değerlendirilmesi hakkında şöyle demiştir Zaman bir
ganimettir. Kişi sıhhatini ve boş vaktini kendisi için ganimet bilmelidir. Öyle
ise ömrünü faydasız şeylere harcaması doğru değildir. O yüzden, ömrün tamamının
Allah'ın [celle celâluhû] razı olduğu şeylere sarfedilmesi, beş vakit namazın
cemaatle eda edilmesi, teheccüd namazının ihmal edilmemesi, seher vakitlerinde
istiğfarın kaçırılmaması, tavşan uykusu gibi uyuyarak, ibadetlerden geri
kalınmaması, hazır dünya nimetlerinin lezzetleriyle aldanılmaması gerekir. Ölüm
ve ahiret hayatı göz önüne getirilmelidir. Hatta vakitlerin devamlı olarak
ilâhî zikirle geçirilmesi vaciptir.” [15]
Zaman, insan hayatının kum
saatidir. Pek çok âyet-i kerime zamanın ehemmiyetine işaret etmektedir
وَجَعَلْنَا اللَّيْلَ
وَالنَّهَارَ آيَتَيْنِ فَمَحَوْنَا آيَةَ اللَّيْلِ وَجَعَلْنَا آيَةَ النَّهَارِ
مُبْصِرَةً لِتَبْتَغُوا فَضْلًا مِنْ رَبِّكُمْ وَلِتَعْلَمُوا عَدَدَ السِّنِينَ
وَالْحِسَابَ وَكُلَّ شَيْءٍ فَصَّلْنَاهُ تَفْصِيلًا
Biz geceyi ve gündüzü
(kudretimizi gösteren) iki alâmet yaptık. Rabbinizden lütuf isteyesiniz,
yılların sayısını ve hesabını bilesiniz diye gece alametini giderip gündüz
alametini aydınlatıcı kıldık. İşte biz her şeyi açıkça anlattık. (isrâ 1712).
Zaman büyük bir nimet,
önemli bir ikramdır. Zamanın kıymetini bilip bundan tam anlamıyla istifade
etmeyi sadece bazı özel insanlar başarır. Önceki salih âlimlerimiz ile onların
izinde yürüyenler, vakti kazanmaya ve onu hayırla doldurmaya titizlik
göstermişlerdir. [16]
Cüneyd-i Bağdâdî Kuddise
Sirruh
Allahû Teâlâ her şeyi
kıymetli yaratmıştır; ama bir şeyi en kıymetli yaratmıştır. O da vakittir.
Vakit zâyi olursa tekrar elde edilmesi mümkün değildir.
İmâm Rabbânî Kuddise
Sirruh
Vakit çok kıymetlidir.
Kıymetli şeyler için kullanmak lâzımdır. İşlerin en kıymetlisi sâhibine hizmet
etmektir. Yâni Allahû Teâlâ’ya ibâdet ve tâat etmektir.
Sırrî-yi Sekatî Kuddise
Sirruh
“Salih bir kul olmak
isteyip de, yarın yaparım diyerek günlerini geçiren kimse aldanmıştır.”
Ebû’l Vefa Kuddise Sirruh
“Vaktini boş yere harcayan
kimse câhildir.”
Ubeydullah-ı Ahrâr Kuddise
Sirruh
“Tasavvuf; vakti, en
değerli olan şeye sarf etmektir.”
Murâd-ı Münzâvi Kuddise
Sirruh
“Vakti ganimet bilmek
lâzımdır. Vaktin kıymetini bilmemenin âfetlerinden biri nefse hoş gelen
isteklerdir. Bütün ayıplara ve kabahatler hevâda toplanır; fısk, şirk ve küfür
gibi. Vaktin kıymetini bilmemek en büyük afettir.”
Abdullah b. Şumayt Kuddise
Sirruh
“Bir saat dünya için
çalışın, bir saat de âhiret için çalışın. Sohbet esnasında da; ‘Allah’ım bizi
bağışla” deyin.”
Veysel Karanî Kuddise
Sirruh
“Sabah olduğunda, akşam
olmayacağını zanneden, akşam olduğunda sabah olmayacağını zanneden, cennetle
mi, cehennemle mi müjdelendiğini bilmeyen biri için zaman nasıl geçer.”
Hasan b. Salih Kuddise
Sirruh
“Gün der ki, ‘Ey âdemoğlu!
Beni ganimet bil! Zira benden sonra başka bir güne kavuşup kavuşamayacayacağını
dahi bilemezsin.” [17]
Neden Zamanı Zayi
Edeyim
Naklederler ki, Dâvûd-î
Tâî Kuddise Sirruh miras yoluyla eline bir miktar altın geçmiş ve bununla yirmi
sene geçinmişti. Hatta şeyhler,
- Bu yol, saklama yolu
değil, tercihan başkalarına harcama yoludur, demişlerdi. O vakit Dâvûd,
- Ben bu kadarını, gönlüm
dünya kaygısından bom boş olsun da, ölene kadar ahiret için hazırlık yapayım,
diye saklıyorum, demişti.
Hiç durmadan dinlenmeden
amel ederdi. O derecede ki, ekmeği suya koyup öylece yerdi.
- Bu ekmeği çiğneyerek
yiyene kadar Kur’an’dan elli ayet okunabilir, neden zamanı zayi edeyim, derdi. [18]
[19]
Ömür Değişmeyecek Şekilde
Yazılıdır
İsrail Oğulları zamanında
zalim bir hükümdar vardı. Bir gün makamında otururken görünüşü son derece korku
verici biri kapıdan içeri girdi. Hükümdar onun aniden içeri dalışının, heybetli
bir şekilde girişinin verdiği şiddetli korku ile hemen adamın karşısına
dikilerek
- Ey adam, sen kimsin!
Evime bu şekilde girmene kim izin verdi diye sordu. Gelen adam
- Bu evin asıl sahibi izin
verdi! Ben ise hiçbir kapıcı ve muhafızın engel olamayacağı, hiçbir padişahın
yanına girerken izin almaya ihtiyaç duymayan, hiçbir sultandan korkmayan,
hiçbir zalimin korkutamadığı ve aynı zamanda hiçbir kimsenin elimden kaçamadığı
birisiyim, dedi. Bunları duyan hükümdar yüz üstü yere düştü, vücudu titremeye
başladı; ona
- Yoksa sen ölüm meleği
misin diye sordu; o da
- Evet, ben ölüm
meleğiyim, dedi. Hükümdar
- Allah’a yemin ederek
söylüyorum; bana bir gün zaman tanısan da, yapmış olduğum bütün günahlardan
tövbe etsem, Allah’tan benim kusurlarımı bağışlamasını istesem ve hazinemde
biriktirmiş olduğum bütün malları dağıtsam! Yoksa ben, ahirette O’nun azabına
tahammül edecek güçte değilim, dedi. Melek
- Sana nasıl zaman
tanıyabilirim ki! Ömrünün günleri sayılı ve vakitleri değişmeyecek şekilde
yazılıdır, dedi. Hükümdar
- O zaman bir saat mühlet
versen olmaz mı diye sordu; melek
- Sana tanınan bütün
saatler bu hesabın içindedir. Onlar geçip gitti, senin hiç haberin olmadı. Sen
bütün nefeslerini tükettin, senin için bir nefeslik süre kalmadı, dedi.
Hükümdar
- Peki, sen beni mezara
koyunca yanımda kim olacak diye sordu. Melek
- Salih amelinden başka
hiçbir şey olmayacak, dedi. Hükümdar
- Benim hiçbir salih
amelim yok ki! Deyince, melek
- Hiç şüphesiz senin
gidişin ateşe doğrudur. Varacağın yer Cebbar olan Allah’ın gazabı olacaktır,
dedi ve onun ruhunu aldı.
Ruhu alınan hükümdar
tahtından aşağı yüz üstü düştü. Memleketindeki insanlar ise ardından feryat
ediyorlardı. Şayet onlar Allah’ın ona gazap etmesi sebebiyle gideceği yeri
bilselerdi; daha çok ağlarlar ve daha fazla feryat ederlerdi. [20] [21]
Vakit bir kılıçtır. Sen
onu kesmezsen, o seni keser
İmam Şa’rânî Kuddise
Sirruh demiştir ki İmam Şâfiî Rahmetullahi Aleyh, ilminin ve hâlinin yüceliğine
rağmen hakka aşık sufilerle otururdu. Kendisine
- Şunların meclis ve
sohbetinden ne istifade ettin diye sorulunca, İmam şu cevabı verdi
- Onların en fazla şu
sözlerinden istifade ettim
Vakit bir kılıçtır. Sen
onu kesmezsen, o seni keser. Yani, sen vakitten istifade etmezsen, o senin
ömründen bir parça kesip atar. Sen nefsini hayırlarla meşgul etmezsen, o seni
kötülüklerle meşgul eder. [22] [23]
Ömür Kaç Gün
Abdurrahman Tâhî [kuddise
sırruhû] şöyle der
Hak yolcusu olan bir kimse
şöyle düşünmelidir Üç günlük ömrüm var. Biri geçmiş, diğeri de henüz gelmedi.
Öyleyse gerçekte şimdi yaşadığım bir günlük ömrüm var. Onun için vakte kıymet
vermeli, o anı çok iyi değerlendirmelidir. Çünkü kişi gelecekten,
yaşamadıklarından hesaba çekilecek değil.
Bu kapıya gelmiş, az da
olsa yol almış kişi ise ömrüm üç saattir diye düşünmelidir. Biri yaşadığı saat,
diğeri yaşayacağı saat, ötekisi ise yaşamakta olduğu saattir. Büyüklerin manevi
terbiyesinde yetişmiş olgun bir mürid ise hem böyle düşünmeli hem de yaşadığı
her anı çok iyi değerlendirmelidir. [24] [25]
Müslümanın kendine ait
değerleri vardır. O başkalarına benzemeye ihtiyaç duymayacak kadar zengin bir
kültür mirasına sahiptir. Kendi yılbaşı, kendi bayramı vardır. Resûlullah [sallallahu
aleyhi vesellem], “Bir kavme benzeyen onlardandır” buyurmuştur. O itibarla,
noel-yılbaşı gibi ismi ne olursa olsun müslümana ait olmayan adetlere
yaklaşımı, emir nehiy çizgisinde olmalıdır.
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ
آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاءَ مِنْ دُونِ الْمُؤْمِنِينَ
Rabbü’l Âlemin, Kur’an-ı
Kerim’de bizlere şöyle sesleniyor “Ey iman edenler müminleri bırakıp da
kâfirleri dost edinmeyin.” (Nisa144)
Yaşadığımız kimlik
aşınmasına bağlı olarak kendi değerlerimizden uzun zamandır yüz çevirmiş
bulunuyoruz.
O değerler, bizi biz
yapan, dahası insanlığa örnek ve önder yapan değerlerdi.
Allah Rasulü (s.a.v) “Kim
bir kavme benzerse, o da onlardandır.” buyuruyorlar. Ne kadar hümanizma, barış,
adalet kavramlarının arkasına saklansalar da tarihteki ve bugünkü halleri daha
bu dünyada ürküntü veren kavimlere benzeyip, bir de ebedi hayatta onlarla haşr
olmak... Onların pişmanlıklarına, hüsranlarına ortak olmak... Allah korusun!
Girilen her işbirliği,
yapılan her anlaşma, önce kendi insanımızın menfaatlerini ön planda tutmak
zorundadır. En az bu ölçü kadar önemli diğer bir husus da, hiçbir ilişki ve
anlaşma, onların hayat tarzlarının bizim bünyemize aktarılması sonucunu
doğurmamalıdır. Bizden, başka potalarda erimemiz ne kadar istenirse istensin,
biz bilmeliyiz ki
Bir milletin, kendi
değerlerini bırakıp yabancıların örf ve adetlerini benimsemesi, o milletin
kendi benliğini, kendi tarihini inkârıdır. Dahası, asırlar boyunca nice yıkım
ve dirilişlerle yoğurduğu ruhunu, aşağılık kompleksinin kucağında çürütmesidir,
Yeryüzünde ikinci sınıf insan olduğunun kabul ve itirafıdır.
Hele yedi yüz sene dünyaya
hükmetmiş, örnek ve önder olmuş bir millet için büyük bir kâbus, büyük bir
felakettir bu.
إِنَّ الدِّينَ عِنْدَ
اللهِ الْإِسْلَامُ
“Allah katında geçerli tek
din İslam’dır.” (Âl-i İmran19) Ve din, değerler bütünüdür, yaşama biçimidir.
İslâm’dan önce, tahrif
olmamış Hıristiyanlık ve Yahudilik doğru ve geçerli dindi. Fakat İslamiyet
geldikten sonra bu dinler, bu değerler sistemi ve bu değerler sisteminin
doğurduğu hayat tarzı geçerliliğini yitirmiştir. Yani o ilaçların tarihi
geçmiştir. Tedavi etmez, zarar verir. Artık insanlığın huzur ve mutluluğu için
İslam’ın dışında bir çare, bir ilaç yoktur.
Bizim inancımız, başka
kültür ve dinlerin törenlerini, sembollerini, yüzünü ebediyete dönmüş müminlere
asla yakıştırmaz. Hele de her türünden fuhşiyat ve gayri meşrulukla özdeşleşmiş
sözde kutlamaları kesinlikle reddeder.
Bu kapsamda, olgun bir
mümin, o maddi-manevi huzurdan kopuk dünyanın ekonomik ve kültürel yayılmacılık
adına makyajlanmış noel ve yılbaşı gibi adetlerini kendi yaşantısına sokmaz.
Bir müslümanın hıristiyan kültür ve hayatının izlerini taşıyan bu türlü
adetleri benimsemesi, kendi alnına aşağılık kompleksiyle yapıştırdığı bir
lekedir.
Bizim törenlerimiz ilahi
ölçülerle şekillenmiştir. Neşeyi, eğlenceyi, coşku ve sevinci meşru sınırlar
içinde sonuna kadar yaşadığımız iki bayramımız vardır bizim Ramazan ve Kurban
bayramlarımız.
Biz bu günlerde muhabbet
ve neşeyi çoğaltır, tanıdığımız tanımadığımız herkesle paylaşırız. Böyle özel
zamanlarda sonu pişmanlık olan sahte keyiflere ihtiyacımız olmaz bizim.
Ebediyyet adına taşıdığımız umutların keyfi yeter bize. Sokaklarda da kessek
kurbanlarımızı, Rabbimiz adına can feda etmenin heyecanını çoluk-çocuk yaşarız.
Bir de Mevlid, Regaib,
Miraç, Berat kandili ve Kadir gecelerimiz vardır bizim. Kâinatın sahibi ile
irtibatımız zirveleşir bu günlerde, gecelerde. Meleklerle sema eder, ilahiler
söyleriz.
Biz bir milletiz. Hakkı,
adaleti, barışı, doğruluğu, huzuru insanlığa öğretmiş bir millet. Bakmayın
şimdiki sefaletimize; imanımız bizde olduğu sürece üstün olan biziz. Şimdilik
başka bir dünyaya emanet verdiğimiz üstünlük ve önderliğin potansiyeli
içimizde.
Kimseden değerler,
örf-adetler devşirme ihtiyacımız da yok bizim. Arzu edenlere insanlık adına
verilebilecek her şey halâ bizde.
O halde bu kompleks, bu
meskenet niçin [26]
Noel Ve Yılbaşı Üzerine
Her yıl milâdi takvimde 31
Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece ülkemizde, hıristiyan âleminde ve dünyanın pek
çok ülkesinde yılbaşı olarak kutlanıyor. Ülkemizde bazıları bu geceyi
taşkınlığa varan bir coşkuyla kutlarken, geniş bir kesim kendisine göre çeşitli
eğlencelerle geçirmektedir.
Bazılarımız da -en azından
İslâm dışı bir kültüre ait olduğu için- bu gece yapılan her türlü kutlamaya
haklı olarak şiddetle karşı çıkmaktadır.
Hıristiyan dünyası, Noel
ve yılbaşını Hz. İsa Aleyhisselâm’ın doğumu ile ilişkili olarak kutlarken,
müslüman dünya yılbaşını yeni bir yılın gelişi olarak algılamaktadır. Ancak
çeşitli hıristiyan gruplar, Noel ve yılbaşına hıristiyan kaynaklı değil de
putperest kaynaklı olduğunu söyleyerek karşı çıkarken, müslüman gruplar da Noel
ve yılbaşının İslâmiyet’le ilgisinin olmadığını ifade etmektedirler. Dolayısıyla
bu durum her yıl ülkemizde tartışmalara sebep olmaktadır.
Yılbaşı ile Noel aynı
şey mi?
Noel, kök olarak Galya
dilindeki ( keltçe ) yeni manasına gelen “noio” ile güneş manasına gelen
“hel”in birleşmesiyle oluşmakta ve “yeni güneş” sözünü ifade etmektedir. Noel
kelimesi o devrin putperest toplumunda yeni yılın başlangıcında yapılan
şenliklere ad olmuştur. Mutlu bir olayı karşılamak ve kutlamak için Roma
döneminde yaşayan halk, duygularını “noel, noel ” diye bağırarak dile
getirirdi.
Noel kelimesinin bugünkü
anlamının kaynağına gelince; Fransızca “haber” anlamındaki “nowell”
kelimesinden gelen Noel, Almanca’da “kutsal gece” anlamındadır. İngilizce
orijinali “Christ’s mass” (Mesih’in ayini) olan “Christmass” ise hem Noel
kelimesinin karşılığı olarak kullanılmaktadır ve hem de Noel’de Mesih’in doğum
günü için yapılan ayin ve kutlamayı ifade etmektedir.
Milâdi takvim başlangıcı
olan yılbaşının Noel kutlamalarıyla ilgisi yoktur. Çünkü Noel kutlamalarının
temelinde Hz. İsa Aleyhisselâm’ın doğumunu kutlama geleneği yatmaktadır.
Eskiden Romalıların yılı 1 Ocak’ta başlıyordu ve bu kullanım Ortaçağ’da bazı
ülkelerde sürmüştü. İşte bu milâdi takvim Hıristiyanlık’tan önce kabul
edilmişti ve Jülien takvimi olarak bilinegelmişti. Bu milâdi takvimin Papa XII.
Gregorius tarafından 1582 yılında toplanan konsilde Hristiyanlar tarafından da
kullanılmasına karar verilmiştir.
Ancak, 31 Aralık’ı 1
Ocak’a bağlayan gece yapılan yeniyıl kutlamaları Noel şenliklerine özenilerek
edinilmiş bir alışkanlıktır. Bu durumuyla yılbaşı ve Noel temelde birbirinden
farklı olmakla birlikte, adet ve gelenekler açısından karışmış vaziyettedir.
Müslümanlar açısından meselenin problemli noktası burasıdır.
Noel Baba ve Noel Ağacı
Noel Baba, Noel gecesi
çocuklara hediye dağıttığına inanılan kalpaklı, bembeyaz sakallı ve kırmızı
cübbeli efsanevî bir şahsiyettir. Ünlü Hristiyan azizi Nicolas ile bir ilgisi
olmamasına rağmen, şimdiye kadar bu kişi ile özdeşleştirilmiştir.
Aziz Nicolas, milâttan
sonra 4′üncü asırda Myra’da, yani bugünkü Antalya’ya bağlı Fenike – Kaş
karayolu üzerinde bulunan ve şu anda Kale ismindeki Derme ilçesinde yaşadığına
inanılan efsanevî bir Hristiyan azizidir. Santa Claus adıyla tanınan Aziz
Nicolas’ın hayatı çeşitli mitoslarla süslenmiştir. Fakir ve güçsüzlere yardım
ettiğine, evlilik çağındaki genç kızların çeyizlerini düzdüğüne ve küçük
çocuklara hediye dağıttığına ve denizcileri koruduğuna inanılır.
İşte bu mitoloji kahramanı
zamanla Hristiyanlaştırılarak turizm gayesiyle önce Aziz Nicolas’a sonra da
Noel Baba’ya dönüştürülmüştür. Bununla da yetinilmeyerek, 1981 yılından
itibaren her yıl Antalya – Demre’de Noel Baba şenlikleri düzenlenmeye
başlanmıştır. Hıristiyan cemaatin bulunmadığı bu yerde yeniden restore edilen kilisenin
bahçesine bir de Noel Baba heykeli dikilmiştir. Bütün bu çalışmaların, masum
görünüşler altında aslında misyonerlik çalışmalarının uzantısı olduğundan Müslüman
halk endişe etmektedir.
Eski kültürlerden alınan
Noel kutlamalarına, daha sonra yine putperest adet ve törenlerinden alınan
“Noel Ağacı” eklenmiştir. Menşe itibariyle Hz. İsa Aleyhisselâm ile ilgili
değildir ve tamamen putperest kaynaklıdır. Çünkü eski dünyada sarmaşık, defne,
çam gibi yapraklarını dökmeyen ağaçlar, ebedi gençlik ve yaşam sembolü olarak
kabul edilmekteydi.
Çiçeklerle, mumlarla ve
rengârenk süslerle bezenen çam ağacının, Kelt rahiplerin tanrılarına
armağanlarına astıkları meşe ağacının yerini aldığı söylenmiştir. Noel’de çam
kesmenin, Baltık sahillerinde yaşamış Tötonların dininden bir kalıntı olduğu
üzerinde de durulmuştur.
Sonuç ve Değerlendirme
Görüldüğü üzere, Noel
kutlamaları yoluyla eski kültürlerdeki pagan putperest adet ve gelenekler, Hz.
İsa Aleyhisselâm’ın doğumu adı altında Hıristiyanlığa dâhil edilmiş, İslâm
dünyasına ve dünyanın diğer bölgelerine de “yılbaşı” adı altında yayılmıştır.
Noel ve yılbaşı
birbirinden farklı olgulardır. Bugün Hıristiyanlığa göre Noel, Hz. İsa’nın
doğumu hatırasına kutlanan yıllık bir ibadet iken, yılbaşı tamamen dünyevî bir
olgudur. Bize gelince, yeni yılın Müslümanlar açısından takvim değişikliğinden
öte hiçbir anlamı yoktur.
Sonuç olarak Noel yılbaşı
kutlamaları adı altında yapılan kutlamaların İslâm dini ile bir alakasının
olmadığı gibi, aslında menşe itibariyle Hıristiyanlıkla da alakası yoktur.
Hele bu geceki içki, kumar
gibi haramları ve körpecik çam kesimini onaylamak kesinlikle mümkün değildir. [27] (Alıntı)
[1] Asr 1031-3.
[2] En'âm 6162.
[3] Furkân 2562.
[4] Buhârî, Rikâk, 81.
[5] Tirmizî, Kıyâme, 1.
[6] Mahmut Kaya, Kutsal Günler Ve Geceler
[7] Ebû Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 2148; Hâkim,
El-Müstedrek, 4306; İbn Mübârek, Kitâbü'z-Zûhd, S. 2; İbn Ebû Şeybe,
El-Musannef, 13223.
[8] Ahmed B. Hanbel, El-Müsned, 375; Ebû
Nuaym, Hilyetü'l-Evliyâ, 8325; Beyhakî, Şuabû'l-Îmân, 4297; Kudâî,
Müsnedü'ş-Şihâb, 1115; İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu'l-Beyân, 3270.
[9] Bk. Aclûnî, Keşfû'l-Hafâ, Nr. 1533.
[10] Ebu'l-Leys Semerkandi, Tenbihül Gafilin,
2.Cilt, Sf.51.
[11] Mübarek Erol, Zaman Rahmet Mevsiminde
Akarken, Semerkand Dergisi, Haziran 2012
[12] Ebu'l-Leys Semerkandi, Tenbihül Gafilin,
2.Cilt, Sf.246.
[13] İbn Acîbe, İkâzü'l-Himem, Nr. 447.
[14] Mahmut Kaya, Kutsal Günler Ve Geceler
[15] Mektûbât-ı Şah-ı Hazne (Trc. Selahattin
Kınacı), S. 13.
[16] Hüseyin Okur, Müminlerin Baharı Recep
Şaban Ramazan, Sf.10.
[17] Muzaffer Taşyürek, Allah Dostlarından
Yaşayan Sözler, Sf.272.
[18] Feridüddîn Attâr, Tezkiretü’l-Evliya,
291.
[19] Allah Dostlarının Hayatlarından
Menkıbeler Kıssalar, Sf.708.
[20] Yöneticilere Altın Öğütler, 99, Semerkand
Yayınları
[21] Allah Dostlarının Hayatlarından
Menkıbeler Kıssalar, Sf.39.
[22] Dr. Dilaver Selvi, Kaynaklarıyla
Tasavvuf, 443, Sülemî, Tabakatu’s-Sufiyye, 295; Şaranî, Tabakatu’l-Kübra, 199;
El-Envaru’l-Kudsiyye, 197-98; Feridüddin Attar, Tezkiretu’l-Evliya, 727.
[23] Allah Dostlarının Hayatlarından
Menkıbeler Kıssalar, Semerkand Yayınları.
[24] Altın Silsile, S.388.
[25] A. Suat Demirtaş, Hal Dili, Sf.121.
[26] M.Saki Erol, Biz Kendi Değerlerimizle
Ayaktayız, Semerkand Dergisi, Ocak 2000.
[27] Ahmet Hüseyinoğlu, Noel Ve Yılbaşı
Üzerine, Semerkand Dergisi, Ocak 2005.
Yorumlar
Yorum Gönder