“Son Nefeste Tevbe Ederim” Diyenleri Bekleyen Tehlike!
“Son Nefeste
Tevbe Ederim” Diyenleri Bekleyen Tehlike!
“Ben
nasıl olsa gencim, daha önümde uzun yıllar var, daha sonra tevbe edip hâlimi
ıslah ederim, Allah affeder…” deyip ibâdetleri, sâlih amelleri ve tevbeyi
sonraya ertelemek, büyük bir gaflettir.
Cenâb-ı Hak biz kullarını bu hatâya düşmekten
şöyle îkaz buyurur:
“…Sakın
şeytan, Allâh’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokmân, 33)
Şeytana uyarak tevbeyi sürekli ertelemenin ne
büyük bir gaflet olduğunu şu kıssa ne güzel îzah eder:
Can gırtlağa geldiği zaman tevbe edebilir
misin?
Bir terzi, sâlihlerden bir zâta:
“–Rasûlullah
-sallâllahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in; «Allah Teâlâ, kulunun tevbesini,
canı boğazına gelmediği müddetçe kabul eder.» (Tirmizî, Deavât, 98) hadîs-i
şerîfi hakkında ne buyurursunuz?” diye suâl eder.
O zât da sorar:
“–Evet,
böyledir. Fakat senin mesleğin nedir?”
“–Terziyim,
elbise dikerim.”
“–Terzilikte
en kolay şey nedir?”
“–Makası
tutup kumaşı kesmektir.”
“–Kaç
seneden beri bu işi yaparsın?”
“–Otuz
seneden beri.”
“–Canın
gırtlağına geldiği zaman, kumaş kesebilir misin?”
“–Hayır,
kesemem.”
“–Ey
terzi! Otuz senedir kolayca yaptığın bir işi, o zaman yapamazsan, ömründe hiç
yapmadığın tevbeyi o an nasıl yapabilirsin? Bugün gücün yerinde iken tevbe
eyle! Yoksa son nefeste istiğfar ve hüsn-i hâtime nasip olmayabilir. Sen hiç;
«Ölüm gelmeden evvel tevbe etmekte acele ediniz!» (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, V,
65) sözünü işitmedin mi?..”
Hadîs-i şerîfte buyrulur:
“Ey
insanlar! Ölmeden evvel Allâh’a tevbe ediniz! Sizi meşgul edecek birtakım
sıkıntı ve meşakkatlerle karşılaşmadan evvel, sâlih amellere koşunuz! Allâh’ı
çok çok zikretmek ve gizli-açık bol bol sadaka vermek sûretiyle, O’nun,
üzerinizdeki hakkını îfâya gayret ediniz ki rızka nâil olasınız, yardım
göresiniz ve ıslâh edilesiniz!” (İbn-i Mâce, İkāme, 78)
Tevbeyi Sonraya Bırakmak Çok Tehlikeli
Kıssadan da anlaşılacağı üzere kulların önünde
binbir türlü dünya imtihanı vardır ve bunların en tehlikelisi de samîmî tevbeyi
sonraya bırakmaktır.
Ölüm ânı gelip çattığında; hayata imtihan
sırrını veren, gözler önündeki gaflet perdeleri birer birer kalkar. O an
hakîkat bütün netliğiyle ayan-beyan görünür. Fakat artık çok geçtir. Hayata
geri dönebilmek için tutunacak tek bir ümit dalı kalmayan birinin tevbesi,
yeis/ümitsizlik hâlinde bir tevbe olacağından hiçbir kıymeti yoktur. Tıpkı
Firavun’un son nefesinde hakikati anlayıp secdeye kapanarak tevbeye yönelmesi
gibi…
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, 40 Soru 40 Cevap, Erkam
Yayınları
Yorumlar
Yorum Gönder