Kullar Arasında Hesabın Görülmesi
Kullar Arasında Hesabın
Görülmesi
Yaratılmışlar arasında hesabın
görülmesi ve yargının sonuçlanmasına Allah’ın izin vermesiyle, bu konuda ilk
hesaba çağrılacak olanlar peygamberlerdir. Peygamberlere, aldıkları görevin
gereğini yapıp yapmadıkları, vazifelerini yerine getirip getirmedikleri
sorulacaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor:
“Elbette kendilerine peygamber gönderilen
kimseleri de, gönderilen peygamberleri de sorguya çekeceğiz.” (Araf, 7/6)
Peygamberler, biz,
Rabbimizden aldığımız mesajları kendi kavimlerimize ilettik, ancak onlar bizi
yalanladırlar -ki Allah zaten bu gerçeği bilmektedir- diye haber verdiklerinde,
hemen ümmetler hesaba çekilmek üzere çağrılır. Bu konuda davet olunacak ilk
ümmet de Peygamberimizin Aleyhisselâm ümmeti olacaktır. Yüce Allah şöyle
buyuruyor:
“Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini
yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.” (Hicr, 15/92–93)
Mümin olan kişi inancını açıklayacak,
inkârcı kâfir de inkârını, münafıkların da ikiyüzlülüğünü ortaya koyacaktır.
İşte diğer ümmetler de bu şekilde hesaba çekileceklerdir. Allah katında Genel
anlamdaki bu hesap görme ve arz olayından sonra bu defa insanların işledikleri
ameller konusunda yapıp ettiklerinin tartışılması ve hesapların görülmesi için
birer birer hesaba çekileceklerdir. Nitekim yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Şüphesiz onların dönüşü sadece bizedir. Sonra
onların sorguya çekilmesi de bize aittir.” (Ğaşiye, 88/25–26)
Ebu Hureyre’den Radiyallahü
Anh Tirmizi rivayet ediyor, Ebu Hureyre demiş ki, Allah Resulü Aleyhisselâm şöyle
buyurdu:
“Kıyamet gününde insanlar hesap görmek üzere
üç defa huzura, mahkemeye çıkarılırlar. Bunlardan iki tanesi karşılıkla
tartışma ve mazeretler ileri sürme gibi bahanelerle geçecektir. İşte bu sırada
amel defterleri ellerde dağıtılır, kimisi defterini sağ tarafından alırken,
kimisi de sol tarafından alacaklardır.” [1]
İşte ümmetler hesapları
görülmek üzere böylece Allah’ın huzuruna arz olunurlar. İnsanların hesapları
amelleri doğrultusunda oldukça farklı farklı olacaktır. Bunlardan kiminin
hesabı gayet kolay geçecek, kiminin hesabı oldukça zor geçecek, kimisinin
hesabı gizli olarak görülecek ve kimisinin de hesabı açıktan görülecektir.
Kimisi Allah’ın dilemesiyle mağfiret olunacak, kimisi ise, Allah’ın
dilemesiyle azap görecektir. Çünkü Allah her şeye kadirdir, her şeye gücü
yetendir.
Kıyamet gününde ilk defa
hesabı görülecek olan varlıklar hayvanlar arasında görülecektir. Onların
hesaplarının bitiminden sonra, kendilerine “Toprak oluverin” denilecek ve onlar
da hemen toprak olacaklardır. Kâfirler hayvanların bu durumunu gördüklerinde
hayıflanarak: “Keşke biz de toprak oluverseydik” diyeceklerdir. Yani keşke
bizler de insan değil de hayvanlar olsaydık, mutlaka biz de toprak olup
kurtulurduk, anlamında söyleyecekler. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“gün kişi önceden yaptıklarına bakacak ve
inkârcı kişi: ‘Keşke toprak olsaydım!’ diyecektir.” (Nebe, 78/40)
Ebu Hureyre’den Müslim ve
Tirmizi rivayet ediyor. Ebu Hureyre diyor ki; Allah Resulü Aleyhisselâm şöyle
buyurdu:
“Kıyamet gününde mutlaka haklar hak sahiplerine
ödenecektir. Öyle ki boynuzlu olan koyundan boynuzsuz koyunun hakkı, öcü
alınacaktır.” [2]
Hayvanların kıyamet
gününde diriltilmesi, mahşer yerine getirilmesindeki hikmet ve incelik bazı
kimselere azap olsun içidir. Çünkü senin de bilip öğrendiğin gibi sahipleri
onlardan gereken zekâtı vermemiştir. O hayvanları sahibinden haksız bir şekilde
almıştır. Böylece bu hayvanları onların sırtına yükleyerek ve onlara taşıtarak
mahşer yerine getirecektir. Yine de en iyisini yüce Allah bilir.
Kullar arasında ilk
sorgulaması yapılacak olanlar, kan davasıdır. Buhari, Müslim ve başkaları İbn
Mesud’dan Radiyallahü Anh rivayet ediyorlar. İbn Mesud demiş ki Allah Resulü Aleyhisselâm
şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde insanlar arasında ilk başta
bakılacak olan dava, kan davasıdır.” [3]
Öyle ki öldürülen kimse,
kendisini öldürmüş olan kimsenin yakasına yapışarak der ki: “Rabbim! Beni
öldüren bu adamdan hakkımı al.”
Kulun hesaba çekileceği
amellerin ilki ve en başta geleni namazdır. Eğer namazını istenilen manada
kılmış ve kabul edilmiş ise, gerçekten kurtulur ve felaha ulaşır. Eğer
namazdan geçer not almaz ise, namazı da kabul edilmemişse, eli boş döner ve
hüsrana uğrar.
Tirmizi ve Nesai Ebu
Hureyre’den Radiyallahü Anh rivayet ediyorlar. Ebu Hureyre diyor ki Allah
Resulünden Aleyhisselâm şöyle buyururken işittim:
“Kıyamet gününde kulun ameli bakımından hesaba
çekileceği ilk ameli nanmazıdır. Eğer namazını tüm esaslarına göre kılıp eda
etmişse, felah bulur ve kurtuluşa erer. Eğer namazını gereği gibi yerine
getirmemişse, kılmamışsa, geçer not almamışsa, boşa çıkar ve hüsrana uğrar.
Eğer farz namazlarından bir eksikliği varsa, rahmet ve bereketi bol olan yüce
Allah buyurur ki: ‘Hele bir araştırın bakalım, bu kulumun hiç nafile namazı yok
mudur? Böylece bulunan nafile namazı ile eksiği tamamlanır. Daha sonra diğer
amellere gelir. Şüphesiz Allah kulunu hesaba çeker ve ona dört şeyden hesap
sorar; Ömründen, ilminden, malından ve bedeninden dolayı hesaba çeker.” [4]
Tirmizi Ebu Berze’den Radiyallahü
Anh rivayet ediyor. Ebu Berze diyor ki: “Allah Resulü Aleyhisselâm şöyle buyurdu:
“Kıyamet gününde kul, dört şeyden hesaba çekilmedikçe hesap yerinden ayrılamaz.
Ömrünü nerelerde çürüttü, diye ömründen, ne gibi bir işledi, diye amelinden,
nereden kazandı ve nereye harcadı diye malından ve bedeninin nerelerde çürüttü,
diye bedeninden sorguya çekilecektir.” [5]
Allah her kuluna bu dört
şeyi soracak ve onları bundan dolayı yargılayacaktır.
Ey kardeşim! Bir düşün
hele. Kıyamet gününde bekleme yerinde Allah’ın huzurunda hesap vermektesin.
Rabbin sana ömründen, hayatından soru sormaktadır. Şu anda her geçen dakika ve
saniyeler senin aleyhinde geçip gitmektedir ve sen bu ömürden ötürü
sorgulanacaksın. Bunu bir düşün! Sen bu ömrünü Allah’a itaat yolunda mı
geçirdin, yoksa ona isyan ile mi?
Allah’ın san öğrettiği
ilimden ve bilgiden ötürü de hesaba çekileceksin, kısaca dinin ve dünyan ile
alakalı olarak her ne öğrendiysen bütün bunlardan hesaba çekileceksin. Çünkü
tüm bu öğrendiklerin ilim adı altında değerlendirilecektir. Acaba sen
öğrendiklerinin gereğini olumlu manada yerine getirdin mi, yoksa olumsuz manada
mı uyguladın, ilminle amel ettin mi, etmedin mi?
Toplayıp biriktirdiğin ve
sonra da harcadığın malından da hesaba çekileceksin. Sen bu malı nereden
kazandın, helal olarak mı kazandın, yoksa haramdan mı elde ettin? Bunu nerelere
harcadın, Allah yolunda mı, yoksa Allah’a isyan yolunda mı? Kısaca kazandığın
her bir kuruş ve her bir paranın hesabını vereceksin, bunlardan ötürü
sorgulanacaksın. Bu kazancının kaynağı ne idi ve nelere harcandın, diye
sorulacaktır.
Sonra bedeninden, Allah’ın
sana bahş eylediği göz, kulak, konuşma ve akıl gibi duyu organlarından ve
benzeri şeylerden sorgulanacaktır. Yani bu şeyleri Allah’ın rızasını kazanma
yolunda mı, yoksa Allah’a masiyet uğrunda mı çürüttü, diye sorulacaktır.
O halde sorulara cevap
hazırla! Çünkü seni hesaba çeken zat, her şeyi biliyor, görüp gözetliyor.
Hesaba çekecek olan o yüce zat, her şeyden haberdardır. Ona hiçbir gizli şey
asla gizli kalmaz. Allah gözlerin haince bakışını da bilir, sinelerde saklı ve
gizli olarak tutulanı da bilir. Nitekim Peygamberimiz Aleyhisselâm şöyle
buyuruyor:
“Hak eskimez, kaybolmaz, yapılanlar unutulmaz,
Allah asla ölmez. İstediğin gibi amel işle, neye layıksan, onunla
cezalandırılırsın.” [6]
Riyakârların Hesaba
Çekilmeleri
Ey kardeşim! Şimdi de sana
riyakâr yani münafık, ikiyüzlü kimselerin nasıl bir hesap ile karşı karşıya
olduklarını göstereyim. Çünkü bunlar yaptıkları işleri ya da amelleri Allah
için değil başkası için yapıyorlardı. Bunun nedeni, insanların niyetlerine ve
amellerine göre hesaba çekilecekleri gerçeğinin ortaya çıkması içindir. Çünkü
yüce Allah, ancak samimi olarak ihlâs ile yapılan ve kendisinin rızası murat
olunan ibadetleri kabul eder.
Müslim, Ebu Hureyre’den Radiyallahü
Anh rivayet ediyor. Ebu Hureyre demiş ki Allah Resulü Aleyhisselâm şöyle
buyurdu:
“Şüphesiz kıyamet gününde ilk defa hakkında
hüküm verilecek, yargılanacak olan kimse, şehit düşen bir kimse olacaktır. Bu
kimse huzura getirilir. Allah Teala ona verdiği nimetlerini hatırlatır, o da o
nimetleri hatırlar, bunları elde ettiğini itirafta bulunur. Yüce Allah ona:
— Sen, söyle bakalım bu
nimetlere karşılık nasıl bir amel işledin, diye buyurur. O kimse de, bunları
elde edebilmek için şehit düşene dek, senin yolunda cihad ettim, savaştım,
der. Yüce Allah ona: Yalan söylüyorsun. Çünkü sen, “Sana ne babayiğit ve
kahraman bir kimse imiş” desinler diye savaştın, nitekim o beklediğin de
denildi, diye buyurur. Daha sonra emir verilir de o kimse yüzüstü cehenneme
atılır. Bu defa da ilim öğrenmiş, öğretmiş ve Kur’an okumuş olan kimse huzura
getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. Bu kimse de söz konusu
nimetleri hatırlar ve o kimse de verilen nimetleri itiraf eder. Yüce Allah
kendisine:
— Söyle bakalım, sen, bu
nimetlere karşı ne yaptın? Diye sorar. O kulu da şöyle cevap verir:
— Bununla ilim öğrendim,
öğrendiğini öğrettim ve senin rızanı kazanmak için Kur’an okudum. Yüce Allah
onun bu cevabına karşılık şöyle buyurur:
— Sen yalan söylüyorsun.
Çünkü sen, sana “âlim” desinler diye ilim öğrendin, “ne güzel Kur’an okuyor”
desinler diye Kur’an okudun. Nitekim bu istediklerinde senin hakkında söylendi.
Daha sonra emir verilir ve bu kimse yüzüstü cehenneme atılır.
Bundan sonra da yüce
Allah’ın kendisine her türlü mal ve imkân sağladığı, verdiği bir kimse getirilir.
Allah ona da verdiği nimetleri kendisine hatırlatır. Bu kimse de onları
hatırlar ve itirafta bulunur. Yüce Allah ona da:
— Söyle o halde, sen
verdiğim bu nimetlere karşılık ne yaptın? Diye buyurur. O kişi de, verilmesini
istediğin, hoşnut kaldığın hiçbir hizmet yolundan onları esirgemedim, harcadım.
Bunu da sırf senin rızanı ve hoşnutluğunu elde etmek için yaptım ve harcadım,
der. Yüce Allah ona da
— Sen yalan söylüyorsun.
Oysaki sen, tüm yaptıklarını, “bu adam ne kadar cömert bir imiş” desinler diye
yaptın. Kaldı ki bu da senin hakkında söylendi, diye buyurur. Sonra emir
verilir ve bu kimse de yüzüstü cehenneme atılır.” [7]
Bir rivayete göre de bu
sayılanlar, kıyamet gününde kendileriyle cehennem ateşinin tutuşturulacağı
Allah’ın yarattığı kullarından ilk kimseler olacaktır.
Diğer taraftan kıyamet
gününde hesaba çekilecek olanlar iki kısımdırlar. Bunlardan ilk kısma girenler
işledikleri günahlarından dolayı tevbe edip, pişmanlık duyarak hakka
dönenlerdir, diğer bir kısmı ise, ölünceye kadar masiyetlerinde, günah
işlemekte ısrarcı olanlardır. Bunların her ikisini de işledikleri amelleri
sebebiyle yüce Allah hesaba çekecektir. Bunlardan tevbe edenler ve Allah’ın
kendilerini mağfiret buyurmasını dilediği kimseler var ya, işte bu
durumdakileri yüce Allah dilerse bağışlar, dilerse onları azap eder. Çünkü
Allah çok mağfiret eden ve pek merhamet edendir. Allah bu durumda olanları o
gün hesaba çeker ve fakat yaptıklarını deşifre edip ifşa etmez, onları Allah
kendisine yaklaştırır ve hatalarını mahşer halkından gizler. Onların
günahlarını onlara gösterir ve onlar da yaptıklarını itirafta bulunurlar, daha
sonra da Allah onları mağfiret buyurur ve bağışlar. Çünkü Allah Teâlâ ikramı ve
fazlı büyük olandır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“Şu da muhakkak ki ben, tevbe eden, inanan ve
yararlı iş yapan, sonra böylece doğru yolda giden kimseyi bağışlarım.” (Ta Ha,
20/82)
Buhari ve Müslim İbn
Ömer’den Radiyallahü Anh rivayet ediyorlar. İbn Ömer diyor ki, ben Allah
Resulünden Aleyhisselâm şöyle buyurduğunu dinledim:
“Kıyamet gününde mümin Aziz ve Celil olan
Rabbine yaklaşacak, öyle ki Allah onun üzerine affını indirecek ve ona işlediği
günahlarını ikrar ettirecektir. Yüce Allah o kuluna: ‘Sen filan günahını
biliyor ve itiraf ediyor musun?’ diye sorar. Bunun üzerine kulu da: ‘İtiraf ediyorum
Rabbim! Evet, Rabbim!’ diyecektir. Bunun üzerine yüce Allah: ‘Ben de dünyada
senin yaptıklarını gizledim, bugün de seni bağışlıyorum. Bundan sonra artık o
kimseye yaptığı iyiliklerinin sahifesi verilir. Ancak diğer gurup olan
kâfirlerle münafıklara gelince, onlara, mahşerdeki toplanmış olan insanların
huzurunda seslenilir ve işte bunlar var ya, bunlar Rableri adına yalan
söyleyenlerdir. Allah’ın laneti zalimler üzerine olsun!” [8]
Bu durum aslında bir daha
dönmemek üzere işlediği günaha samimi olarak içtenlikle tevbe edenler içindir ki
buna Nasuh tevbesi denir. Allah bunların günahlarını bağışlar. İşlediği
günahları, azalarıyla yaptıklarını unutturur, hatta Kiramen kâtip meleklerinin
bu kimsenin ameline ilişkin yazdığı kötü amellerini de meleklere unutturur.
Hatta işlenen bu günahlar, o kişinin kesin olarak ödemek niyetinde olduğu halde
kul hakkıyla alakalı günahları da olsa, ödeyemeden ölmesi durumunda Allah bu
kimseyi bağışlayacaktır. Dolayısıyla yüce Allah kıyamet gününde o hak
sahiplerine de onların haklarını fazlasıyla karşılayacak ikramda bulunur ve o
hasımları, hak sahiplerinin rızasını alarak affettiği kimselere karşı
aralarında memnunluk oluşturur, davalarından vazgeçmelerini sağlar.
Ahmed b. Hanbel, Buhari ve
daha başkaları Ebu Hureyre’den Radiyallahü Anh rivayet ediyorlar. Rivayete göre
Allah Resulü Aleyhisselâm şöyle buyurmuştur:
“Kim, tekrar ödemek üzere insanların mallarını
alırsa, Allah da ona ödeme imkânını verir. Kim de başkalarından aldığı malı,
ödememek, telef etmek niyetiyle alırsa, Allah da onu yok eder, telef eder.” [9]
Peygamberimizden Aleyhisselâm
rivayet olunan bir hadise göre, şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden iki kişi, Aziz
olan Rabbimin önünde diz çökerler. Bunlardan bir der ki: Rabbim! Kardeşimden
benim hakkımı al. Yüce Allah, peki ne istiyorsun, buyurur. O da, bana onun
iyilik ve güzelliklerinden, iyi amellerinden ver, der. Allah, ya adamın iyi
amelleri yoksa ne yapacaksın? Diye buyurur. Adam, benim üzerimdeki günahları
al, ona üzerine at, der. Allah bu kuluna; ey kulum, gözünü şöyle bir kaldır da
bak, buyurur. Adam baktığında ne görsün gümüşten inşa olunmuş muazzam bir
şehir. Hemen hayretler içerisinde adam, ey Rabbim! Bu şehir hangi peygambere
veya hangi şehide aittir, diye sorar. Allah, bu şehir, bana bunun değerini
ödeyene ait olacaktır, buyurur. Kul, Rabbim! Kim bunun parasını sana ödeme
gücüne sahip olabilir ki? Der. Allah, ey kulum, sen buna güç yetirebilirsin,
buyurur. Kul, ey Rabbim! Peki ya bunun karşılığında benden ne istiyorsun, diye
sorar. Yüce Allah, bu kardeşinde olan hakkından vazgeçmendir, affetmendir
buyurur. O kul da, Rabbim, ben kardeşimi affettim, der. Yüce Allah, öyleyse
kardeşinin elinden tut birlikte her ikinizde cennete girin, buyurur. İşte bu
sırada Allah Resulü Aleyhisselâm şöyle buyurdu: Allah’ın emir ve yasaklarına
dikkat ederek, gerekeni yaparak Allah’ın azabından kendinizi koruyun.
Kardeşlerinizin arasını bulun, çünkü Allah kıyamet gününde kullarının arasını
bulup barıştıracaktır.” [10]
İşte kıyamet gününde yüce
kimi kullarını, sırf onlara ikram olunsun, onun bir fazlı olsun diye bu
şekilde affolunacaklardır. Çünkü Allah’ın mümin kullarına karşı, ikramı ve
fazlı bol olandır.
Kâfirler, münafıklar ile
suçlulara gelince, işte bunlar, Allah’ın kendilerine azap etmeyi dilediği
kimselerdir. Çünkü her şeyden münezzeh olan Allah, hesapları konusunda onlarla
tartışacak ve onları mahşer toplumu içerisinde çok ağır bir hesap ile rezil
edecektir. Nitekim Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf,
18/49) “Ve ben kullara asla zulmedici değilim.” (Kaf, 50/29)
Buhari, Müslim ve
başkaları Hz. Aişe annemizden rivayet ediyorlar. Hz. Aişe demiş ki; Allah
Resulü Aleyhisselâm şöyle buyurdu: “Kim hesaba çekilirse, azap olunur.” [11]
Bu anlattıklarımızdan eğer
biri Allah’ın huzuruna getirilirse, bunlardan kafir olanlar, herhangi bir
inkara kaçmaksızın açıkça inkarcı olduğunu söyler, ancak münafık olan kişi
ise, yaptıklarını inkara kalkışır ve mazeret ileri sürer. Sanır ki, görünürde
kendisini inanmış gibi göstermesi ona yarar sağlayacak, oysa bunun ona bir
yararı olmayacaktır. Hatta yine zanneder ki dünyada sırf çıkar amacıyla
işlediği amelleri ona bir fayda sağlayacak, oysa bu da onun sandığı gibi
olmayacaktır. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur:
“O gün Allah onların hepsini diriltecek, onlar
da dünyada size yemin ettikleri gibi, Allah’a yemin edeceklerdir. Kendilerinin
bir şey, bir hakikat üzerinde olduklarını sanırlar. İyi bilin ki onlar
gerçekten yalancıdırlar.” (Mücadele, 58/18)
Allah, onların küçük
olsun, büyük olsun ne gibi bir amel işlemişlerse hepsini onlara ikrar ettirir.
Kaldı ki Allah Teala şöyle buyuruyor:
“O gün Allah onların hepsini diriltecek ve
yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır.
Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahittir.” (Mücadele, 58/6)
Kulun amelinden bir şeyi
inkâra kalkışması veya mazeret ileri sürmesi durumunda, Allah Teala o kimsenin
tüm vücut organlarına emir vererek onların tanıklıkta bulunmalarını
isteyecektir. Onlar da kendilerinin aleyhinde olarak tanıklıkta
bulunacaklardır. Dil, daha önce ne söylemişse, onları dile getirecektir.
Kulaklar neyi duyup dinlemişlerse, onları konuşacaklar. Gözler neleri görmüşse
onlar da onu anlatacaklar, eller kazandıklarını, ayaklar kötülük için nasıl
yürüyüp gittiklerini söyleyeceklerdir. Kısaca her organ ayrı ayrı konuşacak,
deri bile ne gibi ve hangi amaçla bir amel işlemişlerse hepsi işlediklerini
konuşacaklardır. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
“Yapmış olduklarına
dilleri, elleri ve ayaklarının, aleyhlerinde şahitlik edeceği gün onlar için
çok büyük bir azap vardır.” (Nur, 24/24)
Allah Teala yine şöyle
buyurmaktadır: “Nihayet oraya geldikleri zaman kulakları, gözleri ve derileri,
işledikleri şeye karşı onların aleyhine şahitlik edecektir. Derilerine: Niçin
aleyhimize şahitlik ettiniz? derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi
de konuşturdu, derler.” (Fussilet, 41/20–21)
Yine yüce Rabbimiz şöyle
buyurmaktadır: “O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri
anlatır, ayakları da şahitlik eder.” (Yasin, 36/65)
Kaldı ki insanın üzerinde
yaşadığı ve gezip dolaştığı bu yeryüzü de ayrıca insanın aleyhinde veya lehinde
yapıp ettiklerinden ötürü şahitlikte bulunacaktır. Nitekim Allah Teala şöyle
buyurmaktadır:
“Yerküre kendisine özgü
sarsıntısıyla sallandığı, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan ‘Ne
oluyor buna!’ dediği vakit, işte o gün yer Rabbinin ona bildirmesiyle bütün
haberlerini anlatır.” (Zilzal, 99/1–4)
Ahmed b. Hanbel, Beğavi ve
Tirmizi’nin sahih kabul ederek Ebu Hureyre’den yaptıkları rivayete göre demiş
ki: Allah Resulü (as): “İşte o gün yer Rabbinin ona bildirmesiyle bütün
haberlerini anlatır.” (Zilzal, 99/4) mealindeki bu ayeti okudu ve bunun üzerine
şöyle buyurdu: “O gün haberlerinin ne olduğunu bilir misiniz? Oradakiler:
Allah ve Resulü daha iyi bilirler, dediler. Allah Resulü de (as) şöyle buyurdu:
O günün erkek veya kadın kul olsun, o kimselerin bu topraklar üzerinde
yaptıklarını şu sözlerle açıklamalarıdır. Bu erkek veya kadın benim üzerimde şu
ve şu günlerde şu ve şu fiilleri işledi. İşte o günün haberleri bunlar
demektir.”
Ey kardeşim iyi bil ki:
Senin tanıkların seninle birliktedir. Başka tanık aramaya gerek yok. Çünkü
bilmelisin ki tüm organların, bedenin tıpkı bir kaset ve kamera gibi
yaptıklarını ve konuştuklarını kayda almaktadır. Dolayısıyla hesaba
çekilmezden önce kendini hesaba çek. Çünkü Rabbin yaptığın ve söylediğin her
şeyi gözetip durmaktadır. Şunu da bilmelisin ki, sen yapıp ettiğin her şeyden
sorguya çekileceksin. Dolayısıyla kendi adına yapıp ettiklerinden dolayı ya
azap olunacaksın veya ödüllendirileceksin. Ameline göre muameleye tabi
tutulacaksın.
Ebu Hureyre’den Buhari ve
Müslim rivayet ediyor, demiş ki, sahabe Allah Resulüne dediler ki: Ey Allah’ın
Resulü! Kıyamet gününde biz Rabbimizi görecek miyiz? Bu soru üzerine Allah
Resulü (as) şöyle buyurmuştur:
“Gün ortasında, hiç
bulutun olmadığı açık bir havada güneşi gördük veya görmedik diye herhangi bir
şüpheye veya tartışmaya girer misiniz? Sahabe, hayır dediler. Bu defa yine dedi
ki: Öyleyse hiçbir bulutun olmadığı bir gecede, ayın ondördünde ayı görmeme
gibi bir sıkıntı olabilir mi? Sahabe yine hayır, dediler. Allah Resulü (as)
şöyle buyurdu: Varlığım elinde olan Allah’a yemin ederim ki, siz de Rabbinizi
görmede asla bir tartışmaya girmeyecek ve tartışmasız olarak göreceksiniz.
Tıpkı gün ortasında güneşi ve açık bir gecede ayı görmeniz gibi, açık olarak
göreceksiniz. Kul, Rabbine kavuşur, Rabbi de ona der ki: Ey filan kimse! Ben
sana ikramda bulunmadım mı? Ben seni efendi, lider konumuna getirmedim mi? Seni
evermedim mi? Sana atlar ve develer vermedim mi? Bir de seni istediğin gibi
hareket etmede, istediğini yapmada serbest kılmadım mı? Kul da; evet Rabbim!
diye cevap verir. Bunun üzerine Allah şöyle buyurur: Sen bana kavuşacağına,
huzuruma çıkacağına inanıyor muydun? Kul da, “hayır” der. İşte bunun üzerine
yüce Allah şöyle buyurur: “Sen beni nasıl unuttuysan, ben de aynen seni
unuttum.” Bu defa ikinci birsi getirilir, ona da aynen birinciyle olduğu gibi
yapılan yapılır, sorulan sorulur. Bu defa bir üçüncüsü getirilir, bu kişiye de
tıpkı birinciye söylenenler ve sorulanlar söylenir. Bu da, “evet Rabbim!” der.
Bu defa, “Peki öyleyse, sen, benim huzuruma geleceğine inanıyor muydun? diye
sorar. Bu üçüncüsü der ki: “Ey Rabbim! Ben sana, senin kitabına ve gönderdiğin
peygamberlerine iman ettim. Namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim ve adam
yaptığı iyilikleri elinden geldiğince teker teker anlatır. Yüce Allah
kendisine, o halde burada senin lehinde şahitlikte bulunabilecek biri var mı?
diye sorar. Adam da, “hayır” der. Bunun üzerine yüce Allah şöyle buyurur: “İşte
şimdi sana bir şahit getirilecek.” Adam kendi kendine düşünür ve benim hakkımda
kim şahitlik edecek ki, der. Bu sırada ağzına mühür vurulur. Uyluğuna denir
ki; konuş hele, uyluğu da, eti, kemikleri de konuşur ve işledikleri amelleri
haber verirler. İşte bu da kendilerini mazur gösterenlerin, özür ileri
sürenlerin halidir. Bunlar münafık olan ve yüce Allah’ın kendilerine kızıp
gazapta bulunduğu kimselerdir.”[12]
Enes’ten Müslim rivayet
ediyor, diyor ki; Allah Resulü (as) gülerek şöyle buyurdu: “Benin neden
güldüğümü biliyor musunuz?” Biz de; Allah Ve Resulü daha iyi bilir, dedik.
Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “Gülümsememin sebebi, bir kulun Rabbiyle
şöyle bir görüşme yapması sebebiyledir. Kul Rabbine; Rabbim! sen beni
zulmetmekten menetmedin mi?, der. Rabbi de, elbette, menettim, buyurur. Bunun
üzerine kul der ki: Ben, bu gün kendimden başkasının hakkımda şahitlik etmesini
doğru bulmam, der. Allah Resulü diyor ki, yüce Allah da şöyle buyurur: Gerçi
şahit olarak Kiramen kâtibin melekleri de var ama peki bu gün kendi kendinin
şahidi olman sana yeter. Allah Resulü
diyor ki; bunun üzerine adamın ağzına mühür vurulur, bant çekilir ve tüm beden
organlarına konuşun, emri verilir. Onlar da yaptıkları amelleri söylerler. Bu
arada adam ile organları arasında serbestlik tanınır, adam organlarına dönerek;
yazıklar olsun, size! Benim tüm bu çabalarım sizin için değil mi? Ben bütün bu
mücadelemi sizin için veriyor değil miyim, der.”[13]
İşte tüm bu sahih hadisler
gösteriyor ki yüce Allah, bizzat cesetlerin kendilerini dünyada iken nasıl
idiyseler yeniden iade edecektir. Çünkü bu organlar dünyada iken ne yapıp
etmişler ise, nelere şahit olmuşlarsa, neyi işlemişlerse hepsi de dile gelip
konuşacaklardır. Eğer böyle olmamış olsaydı, organlar ve bedendeki her şey söz
konusu işlenen amellere ve irtikâp olunan fiillere ait tanıklık etmeselerdi,
nasıl şahitlik edebilirlerdi ki?
Nitekim başkalarına zulüm
ve haksızlıkta bulunanlardan haksızlığa uğrayanlar kıyamet gününde o
zalimlerden haklarını isteyeceklerdir. Kaldı ki zulme uğrayanlar, kıyamet
gününde zalimlerin sevaplarından ve iyiliklerinden alınıp hak sahiplerine
verilmek suretiyle haksızlığa uğradıkları oranda haklarına kavuşacaklardır.
Eğer haksızlık yapmış olanların sevapları ve iyilikleri yoksa bu defa
haksızlığa uğramış olanların günahlarından alınarak o zalimlere yüklenir.
Buhari ve Tirmizi Ebu
Hureyre’den rivayet etmişlerdir. Ebu Hureyre şöyle diyor: Allah Resulü (as)
buyurdu ki: “Bir kimsenin üzerinde bir kardeşinin kendisine veya malına karşı
yapılan tecavüzden, saldırıdan dolayı doğmuş bir hakkı, alacağı varsa, hiçbir
altın ve gümüşün (dinar ve dirhemin) geçerli olmayacağı kıyamet gününden önce,
bugün, hemen dünyada iken gidip haksızlıkta bulunduğu o mazlumdan helallik
dilesin, bağışlanmasını istesin. Çünkü helallik alınmadığı takdirde zalim
kimsenin eğer salih bir ameli varsa, yapmış olduğu haksızlığı karşılayacak miktarda
o zalimin salih amelinden alınıp mazluma, haksızlığa uğrayan kimseye verilir.
Eğer zalimin bir güzel ameli yoksa bu defa alacaklının günahından alınıp zalime
yüklenir.”[14]
Müslim Ebu Hureyre’den
rivayet ediyor, demiş ki Allah Resulü (as) şöyle buyurdu: “İflas eden kim
olduğunu bilir misin, kime iflas etmiş denir?” Orada bulunanlar dediler ki:
Bize göre iflas etmiş olan kişi, elinde avucunda para pul olarak ne varsa
hepsini kaybedendir. Allah Resulü (as) bunun üzerine şöyle buyurdu:
“Ümmetimden iflas etmiş olan kimse, kıyamet gününde mahşer yerine namaz, oruç
ve zekât ile gelir. Ancak kimine küfretmiş, kimine iftirada bulunmuştur. Şunun
malını yemiş, bunun kanına girmiştir ve kimini de dövmüştür. Tüm
alacaklılarına bu adamın sevabından alınıp verilir. Nihayet adamın iyi
amelleri, sevabı biter, ancak geride alacaklılar vardır. Bu defa kalan
alacaklıların günahlarından alınıp bu adama yüklenilir, sonra da adam cehennem
ateşine atılır.”[15]
İşte yüce Allah bu şekilde
hak sahibinin hakkını haksızlık eden kimseden yani zalimden alır, çünkü o
hâkimlerin en adil olanıdır. Artık bundan sonra amellerin tartılması için mizan
kurulur.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Tirmizi, Sıfatul Kıyame, h:2425
[2] Müslim, Birr ve Sıla, h:2582
[3] Buhari, Rikak, 8/138
[4] Nesai, Salât, 466; Tirmizi, Salât, 413.
Tirmizi bu hadis Hasen gariptir, demiştir.
[5] Tirmizi, Kıyamet, h: 217. Tirmizi, bu hadis
Hasen, sahihtir, demiştir.
[6] Acluni, Keşful Hafa, 2/126, h:1996.
el-Leali’de, bu hadisin Beyhaki tarafından ez-Zühd vel Esmai vessıfat adlı
kitabında Ebu Kılabe’den rivayet ettiği zikredilmiştir. Ebu Kılabe, bu Mürsel
bir hadistir, demiştir. Süyuti, Camiussağir, h: 6411. İbn Adiy de el-Kamil adlı
eserinde zikretmiştir.
[7] Müslim, İmare, h: 1905/152. Riyazussalihin,
1621
[8] Müslim, Tevbe, 1768/52
[9] Buhari, İstikraz,
h:3/2387
[10] Hâkim, Müstedrek, Ahval, h:8718/43. Hâkim
diyor ki, bu, isnad bakımından sahih olan bir hadistir, ancak Buhari ile Müslim
bu hadisi tahric etmemişlerdir. Ancak Zehebi diyor ki, bu hadisin ravileri
arasında Ubad b. Şeybe var ki, bu adam zayıftır ve bunun şeyhi, hocası da
bilinmemektedir.
[11] Buhari, Rikak, 49/123
(6536)
[12] Buhari, Mezalim,
3/170
[13] Müslim, Zühd, h:2969
[14] Buhari, Mezalim,
b:10,h: 12
[15] Müslim, Birr ve Sıla,
h: 2581
Yorumlar
Yorum Gönder