Mü’min Her Zaman Müslüman Olmalıdır
Mü’min Her Zaman Müslüman Olmalıdır
وعن
أبى بكرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: سُئِلَ رَسُولُ اللّهِ: أىُّ النَّاسِ خَيْرٌ؟
قَالَ: مَنْ طَالَ عُمُرُهُ وَحَسُنَ عَمَلُهُ؛ قِيلَ: فأيُّ النَّاسِ شَرٌّ؟
قَالَ: مَنْ طَالَ عُمْرُهُ وَسَاءَ عَمَلُهُ. أخرجه الترمذي.
Hz. Ebu Bekre Radiyallahü Anh
anlatıyor: "Rasulullah Aleyhisselâm'a "Hangi insan daha
hayırlıdır?" diye sorulmuştu:
"Ömrü uzun, ameli de güzel
olandır" buyurmuştur."
"Öyleyse insanların kötüsü
kimdir?" diye sorulduğunda ise:
"Ömrü uzun, ameli kötü
olandır!" buyurarak bütün ömrü değerlendirmenin önemine değinmiştir.
عن أبي هريرة رضي الله عنه
أَن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: ((بادِروا بالأعْمَالِ سَبْعاً، هَلْ
تَنْتَظرونَ إلاَّ فَقْراً مُنْسياً، أَوْ غنىً مُطْغياً، أَوْ مَرَضاً مُفْسداً، أَوْ
هَرَماً مُفْنداً أَوْ مَوْتاً مُجْهزاً، أَوِ الدَجَّالَ فَشَرُّ غَائبٍ
يُنْتَظَر، أَوِ السَّاعَةَ فَالسَّاعَةُ أَدْهَى وَأَمَرُ !)). رواه الترمذي
“Yedi (engelleyici) şey(gelme)den
önce iyi işler yapmakta acele ediniz. Yoksa gerçekten siz, unutturan fakirlik,
azdıran zenginlik, (her şeyi) bozup perişan eden hastalık, saçma-sapan
konuşturan ihtiyarlık, ansızın geliveren ölüm, gelmesi beklenen şeylerin en
şerlisi Deccâl, belâsı en müthiş ve en acı olan kıyametten başka bir şey mi
beklediğinizi sanıyorsunuz?”
Sadece Ramazan ayında, Cuma gününde
değil.. tüm zamanlarda…
İbadetlere olan ihtiyacımız veya
sorumluluklarımız, sadece Ramazan ayına mahsus değildir. İman esasları,
ibadetler, ahlâki vasıflar süreklilik arz eder. Bunlara ilişkin prensipler,
emir ve yasaklar geçici değildir. Bunlar mevsimi geçince çıkarılıp bir kenara
bırakılan elbiseler gibi değildir. Bunun için Ramazan ayı boyunca eda edilen
ibadetler olsun, bu ayda kazanılan ahlâki vasıflar olsun sürdürülmek
durumundadır. Terk ettiğimiz kötü alışkanlıklara, günahlara tekrar geri
dönmemek gerekir.
İnsan, beden ve ruhtan meydana gelen
bir varlıktır. Bedenimizin maddi gıdaya ihtiyacı olduğu gibi ruhumuzun da
manevi gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun en önemli gıdası sağlam iman ve ihlasla
yapılan ibadettir. Bu gıdaya bizim her zaman ihtiyacımız vardır.
Rabbimiz:
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتَّى يَأْتِيَكَ الْيَقِينُ
“Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et” buyurmuştur.
Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde:
"Allah'ın en çok sevdiği ibadet az da olsa devamlı olanıdır." Buyurarak
ibedetlerdeki devamlılığın önemine vurgu yapmıştır.
Sadece ihtiyarlığında değil..
gençliğinde de…
Hz. Peygamber ihtiyarlıktan önce
gençliğin kıymetinin bilinmesini istemiştir. Çünkü gençlik değerlendirilmezse
faturası ağırdır. Halk arasında "gençliğini yaşamak" tabiri çok sık
kullanılır. Gençliğini yaşamak demek, birtakım arzuların peşinde koşmak
anlamına gelmemelidir. Elde fırsat varken iyi bir insan, iyi bir müslüman olmanın
yolları aranmalıdır. İbadetin yaşı ve sınırı yoktur. Büluğ çağından itibaren
herkes mükelleftir. Üstelik ölümün ne zaman geleceği de belli değildir.
Gençlikten ve ömürden sorguya çekileceğimiz de unutulmamalıdır.
عَنِ
ابْنِ مَسْعُودٍ عَنِ النَّبِىِّ (صعلم) قَالَ « لاَ تَزُولُ قَدَمَا ابْنِ آدَمَ
يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ عِنْدِ رَبِّهِ حَتَّى يُسْأَلَ عَنْ خَمْسٍ عَنْ
عُمْرِهِ فِيمَا أَفْنَاهُ وَعَنْ شَبَابِهِ فِيمَا أَبْلاَهُ وَمَالِهِ مِنْ
أَيْنَ اكْتَسَبَهُ وَفِيمَ أَنْفَقَهُ وَمَاذَا عَمِلَ فِيمَا عَلِمَ ».
İbn Mesud Radiyallahü Anh
Rasulullah'ın Sallallahü Aleyhi Vesellem’in şöyle buyurduğunu söyledi: Âdemoğlu
şu beş şeyden sorguya çekilmedikçe Rabbinin huzurundan ayrılamaz:
1- Ömrünü nerede geçirdiğinden.
2- Gençliğini nerede tükettiğinden.
3- Malını nerden kazandığından.
4- Nereye harcadığından.
5- İlmiyle nasıl amel ettiğinden.
İslam’ın ilk yıllarında İslam’ı yayma
konusunda Hz. Peygamber’e asıl destek ve yardımcı olanlar idealist gençlerdir.
Nitekim ilk Müslümanlardan birkaç kişi, elli yaş civarında, birkaç kişi otuz
beş yaşın üzerinde, geri kalan çoğunluk ise otuz yaşın altında bulunuyordu.
Peygamberimize evini açan Erkam b.
Ebi’l-Erkam 18-20 yaşlarındadır. Hz. Ali dillere destan kahramanlıklarını 20
ilâ 30 yaşları arasında gerçekleştirmiştir. 25 yaşlarında iken Habeşistan’a
hicret eden Câfer b. Ebî Tâlib’in, İslam’ın savunucusu olmuştur. O sırada 25
yaşlarında bir genç olan Mus’ab b. Umeyr’in faaliyetleri sonucunda pek çok
Medineli Müslüman olmuştur. Zeyd b. Sâbit
Kur’an-ı Kerim’i cem’eden komisyonun
başkanı olarak bu faaliyeti gerçekleştirdiği sıralarda 22 yaş civarındadır.
Peygamberimiz 18 yaşlarında olan Üsâme b. Zeyd’i Suriye’ye gönderdiği orduya
komutan tayin etmiştir.
Dinin en iyi gençlikte yaşanacağı
bilinmelidir.
Nitekim Hz. Peygamber, kıyamet
gününde arşın gölgesi altında mutlu olacaklar arasında, gönlü Allah’a bağlı,
severek Allah’a ibadet eden gençleri de saymıştır.
عَنْ
اَبِي هُرَيْرَةَ، اَنَّهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ (صعلم) " سَبْعَةٌ
يُظِلُّهُمُ اللَّهُ فِي ظِلِّهِ يَوْمَ لاَ ظِلَّ اِلاَّ ظِلُّهُ اِمَامٌ عَادِلٌ
وَشَابٌّ نَشَاَ فِي عِبَادَةِ اللَّهِ وَرَجُلٌ قَلْبُهُ مُتَعَلِّقٌ
بِالْمَسْجِدِ اِذَا خَرَجَ مِنْهُ حَتَّى يَعُودَ اِلَيْهِ وَرَجُلاَنِ تَحَابَّا
فِي اللَّهِ اجْتَمَعَا عَلَى ذَلِكَ وَتَفَرَّقَا عَلَيْهِ وَرَجُلٌ ذَكَرَ
اللَّهَ خَالِيًا فَفَاضَتْ عَيْنَاهُ وَرَجُلٌ دَعَتْهُ ذَاتُ حَسَبٍ وَجَمَالٍ
فَقَالَ اِنِّي اَخَافُ اللَّهَ وَرَجُلٌ تَصَدَّقَ بِصَدَقَةٍ فَاَخْفَاهَا
حَتَّى لاَ تَعْلَمَ شِمَالُهُ مَا تُنْفِقُ يَمِينُهُ "
- Hz. Ebu Hüreyre Radiyallahü Anh
anlatıyor: "Rasûlullah Aleyhisselâm buyurdular ki:
"Yedi kişi var, Allah onları
hiçbir gölgenin olmadığı kıyamet gününde kendi gölgesinde gölgeler:
·
Adil imam,
·
Allah'a ibadet içinde yetişen genç,
·
Tekrar dönünceye kadar kalbi mescide bağlı olan kimse,
·
Allah için birbirlerini seven, Allah rızası için bir araya gelip, Allah
rızası için ayrılan iki kişi,
·
Güzel ve makam sahibi bir kadın tarafından davet edildiği halde:
"Ben Allah'tan korkarım" deyip icabet etmeyen kimse,
·
Sağ eliyle verdiğini sol eli görmeyecek kadar gizli bir şekilde sadaka
veren kimse,
·
Allah'ı tek başına zikrederken gözlerinden yaş boşanan kimse."
Saçları İslam’ı yaşarken ağartmak en
güzelidir. Hani bazen derler ya biz bu saçları değirmende ağartmadık diye.
وعن
عَمْرِو بْنِ عبسة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ: مَنْ شَابَ
شَيْبَةً في الاِسْلاَمِ كَانَتْ لَهُ نُوراً يَوْمَ الْقِيَامَةِ
Amr İbnu Abese Radiyallahü Anh
anlatıyor: "Rasûlullah Aleyhisselâm buyurdular ki:
"Kim Müslüman olduğu halde,
saçından bir kıl beyazlarsa, bu, kıyamet günü onun için bir nur olur.
Gençken de görevlerimiz vardır. Anne
babaya, yaşlılara saygı gençlikte yapılacak şeylerdir.
وعن
أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: قال رسولُ اللّه: مَا أكْرَمَ شابٌّ شَيْخاً
لِسِنّهِ إلاَّ قَيَّضَ اللّهُ تَعالى لَهُ مَنْ يُكْرِمُهُ عِنْدَ سِنِّهِ .
- Hz. Enes Radiyallahü Anh anlatıyor:
"Rasûlullah Aleyhisselâm buyurdular:
"Bir genç, ihtiyar bir kimseye
yaşı sebebiyle ikramda bulunursa, Allah yaşlılığında ona ikram edecek kimseleri
mutlaka takdir eder."
Sadece darda kaldığında, başına bir
musibet geldiğinde değil… bollukta ve sevinçte de…
وَعَنْ
أَبِي يَحْيَى صُهَيْبِ بْنِ سِنَانٍ رَضِيَ الله عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ
الله صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ((عَجَباً لأَمْرِ المُؤْمِنِ إِنَ
أَمْرَهُ كُلَّهُ لَهُ خَيْرٌ، وَلَيْسَ ذلِكَ لأَحَدٍ إِلاَّ لِلْمُؤْمِن: إِنْ
أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ فَكَانَ خَيْراً لَهُ، وَإِنْ أَصَابَتْهُ ضَرّاءُ
صَبَرَ فَكَانَ خَيْراً لَهُ)). رواه مُسْلِم
Peygamberimiz “Mü’minin durumu gıbta
ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi
bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için
hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır
olur.” Buyurarak hem bollukta hem darlıkta Müslümanın kazanmasını bilmesi
gerektiğine işaret etmiştir.
Evet mü’min zorluklarla, sıkıntılarla
imtihan edilecektir.
Peygamberimiz: “Cennet zorluklarla;
Cehennem ise aşırı arzularla çevrilmiştir.”
Mesela Kudsi bir hadiste:
وَعَنْ
أَنسٍ رَضِيَ الله عَنْهُ قَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ الله صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَقُولُ: ((إنَّ اللهَ عزَّ وَجَلَّ قَالَ: إِذَا ابْتَلَيْتُ عَبدِي
بحَبِيبَتيهِ فَصَبَرَ عَوَّضْتُّهُ مِنْهُمَا الجَنَّةَ)) يُريدُ عَيْنَيْه، رَوَاهُ
البُخَارِيّ.
Allah Teâlâ buyuruyor ki: “Kulumu,
iki gözünü kör etmekle imtihan ettiğim zaman sabrederse, gözlerine karşılık
olarak cenneti veririm.”
وَعَنْ
أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ الله عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ الله صَلَّى اللهُ
عَلَيْهِ وسلم ((مَا يَزَالُ الْبَلاءُ بالْمُؤمِنِ وَالْمُؤْمِنَةِ فِي نَفْسِهِ
وَوَلَدِه وَمَالِهِ حَتَّى يَلْقَى الله تَعَالى وَمَا عَلَيْهِ خَطِيئَةٌ)).
رَوَاهُ التِّرْمِذيُّ
Peygamberimiz: “Erkek olsun, kadın
olsun mü’min, Allah’a günahsız olarak kavuşuncaya kadar kendisinden, çoluk
çocuğundan, malından belâ eksik olmaz.”
وَعَنْ
أَبِي سَعِيدٍ وَأَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ الله عَنْهُمَا عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ وسلم قَالَ: ((مَا يُصِيبُ الْمُسْلِمَ مِنْ نَصَب وَلاَ وَصَبٍ
وَلاَ هَمٍّ وَلاَ حَزَنِ وَلاَ أَذىً وَلا غَمٍّ، حَتَّى الشَّوْكَةُ يُشَاكُهَا
إِلاَّ كَفَّرَ الله بِهَا مِنْ خَطَايَاهُ)). مُتَفَقٌ عَلَيْه.
Yine Hz. Peygamber: “Yorgunluk,
sürekli hastalık, tasa, keder, sıkıntı ve gamdan, ayağına batan dikene
varıncaya kadar müslümanın başına gelen her şeyi, Allah, onun hatalarını
bağışlamaya vesile kılar.”
Allah Celle Celâlühü de:
"İnsanlar, imtihandan
geçirilmeden, sadece 'iman ettik' demeleriyle bırakılıvereceklerini mi
sandılar? Andolsun ki, Biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir.
Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya
koyacaktır."
"İnsan, Rabbi onu imtihan edip
de ikramda bulunur ve bol nimet ve zenginlik verirse, 'Rabbim bana ikram etti'
der (kendisinin bu ikrama ve nimete lâyık olduğunu düşünür). Ama onu imtihan
edip rızkını daraltırsa, 'Rabbim bana ihanet etti' der (kendisinin buna lâyık
olmadığını sanır)."
“İnsana bir zarar dokunduğu zaman
Bize yalvarır. Sonra, kendisine tarafımızdan bir nimet verdiğimiz vakit, ‘Bu
bana ancak bilgimden dolayı verilmiştir’ der.
"Allah bir kasabayı size örnek
verir ki, o, korkudan emin ve sâkindi. Rızkı da, kendisine her bir yandan bol
bol geliyordu. Fakat bu kasaba halkı, Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etti
de, Allah onlara, işledikleri kötülükler yüzünden açlık ve korku elbisesini
giydirip acıları tattırdı."
Ebu Said el-Hudrî Radiyallahü Anh
rivâyet ediyor: "Rasulullah (s.a.s.) minbere oturdu, biz de etrafına hemen
oturduk; buyurdu ki: "Sizin hakkınızda en büyük korkum; Benden
(vefatımdan) sonra dünya hayatının debdebe, parıltı ve zînetlerinin size
açılması ve sizin onlara gönlünüzü kaptırmanızdır.
Yine Peygamberimiz: "Allah'a
yemin ederim ki, ben sizin fakirliğinizden korkmuyorum. Fakat, sizden önceki
(ümmet)lere olduğu gibi size dünya (zenginlikleri)nin açılmasından, böylece
başkalarının elindekilere özenip din yönünden ziyana uğramanızdan ve öncekileri
dünya zînetlerinin helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum."
Âfiyet ve iyiliklere karşı imtihan;
belâ ve musibetlere karşı sabırdan daha güçtür. Para ile, zenginlikle imtihan;
fakirlikle imtihandan daha zordur. Ashâb-ı kiramdan bazılarının şöyle
söyledikleri rivayet edilir: "Sıkıntı ve güçlüklerle imtihan edildik,
sabrettik; ama bolluk ve genişliğe müptelâ olduğumuzda, rahatla denendiğimizde
sabredemedik." Bu sözün Hz. Ömer’e ait olduğu da rivâyet edilir.
Sadece normal zamanda değil… Öfkelendiğinde
de… haksızlığa uğradığında da..
Peygamberimiz, Taif’te uğradığı ağır
hakaretlerden sonra sığındığı bir üzüm bağında, "Ya Rabbi, beni kime
emânet ediyorsun?" diye hayatının en dokunaklı duasını yaptığında;
"Eğer isterse, o insanların üzerine dağları yıkabileceğini" söyleyen
Cebrail’e; yaşlı gözlerle şöyle demişti: "Hayır! Ben bunu istemem. Bunun
yerine Allah, onların sulbünden sadece Allah’a ibâdet eden ve O’na hiçbir şeyi
ortak koşmayan bir nesil çıkarabilir. Ben Rabbimden onu isterim."
Peygamberimiz:
وَعَنْ
أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ الله عَنْهُ أنَّ رَسُولَ الله صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ
وسلم قَالَ: ((لَيْسَ الشدِيدُ بالصُّرَعةِ، إنَّمَا الشَّديدُ الَّذِي يَمْلِكُ
نَفْسَهُ عَنْدَ الْغَضَبِ)). مُتَفَقٌ عَلَيْه
“Gerçek babayiğit, güreşte rakîbini
yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olan kimsedir.”
"Kim bir Müslümanın ayıbını
örterse, Allah da, kıyamet gününde onun ayıplarını örter."
“Sadaka hiçbir zaman malı eksiltmez.
Allah, kişinin affetmesi sebebiyle ancak şerefini arttırır. Allah için alçak
gönüllü davranan kimseyi Allah mutlaka yükseltir.”
وعن
أبي أمامة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ: أنَا زَعِيمُ بَيْتٍ في
رَبَضِ الْجَنَّةِ لِمَنْ تَرَكَ الْمِرَاء وَإنْ كَانَ مُحِقّاً، وَبَيْتٍ فِي
وَسَطِ الْجَنَّةِ لِمَنْ تَرَكَ الْكَذِبَ وَإنْ كَانَ مَازِحاً، وَبِبَيْتٍ في
أعْلَى الْجَنَّةِ لِمَنْ حَسُنَ خُلُقُهُ . أخرجه أبو داود بهذا اللفظ، والترمذي
عن أنس بمعناه. «رَبْضُ الجَنَّةِ» ما حولها من العِمَارَةِ.و»الْمِرَاءُ« الجدال
والخصام .
Ebu Ümâme Radiyallahü Anh anlatıyor:
"Rasulullah Aleyhisselâm buyurdular ki:
"Ben, haklı bile olsa münakaşayı
terkeden kimseye cennetin kenarında bir köşkü garanti ediyorum. Şaka bile olsa
yalanı terkedene de cennetin ortasında bir köşkü, ahlakı güzel olana da
cennetin en üstünde bir köşkü garanti ediyorum."
قَوْلٌ
مَعْرُوفٌ وَمَغْفِرَةٌ خَيْرٌ مِنْ صَدَقَةٍ يَتْبَعُهَآ اَذًى وَاللهُ غَنِىٌّ
حَلِيمٌ
Cenâb-ı Hakk: "Güzel söz
söylemek ve affetmek, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır.
Allah Gani'dir. Halim'dir" diye buyurup, affetmenin faziletinden
bahsetmektedir. Rabbimiz ayrıca şöyle buyurur:
خُذِ
الْعَفْوَ وَأْمُرْ بِالْعُرْفِ وَاَعْرِضْ عَنِ الْجَاهِلِينَ
"(Ey rasulüm) sen af yolunu tut, iyiliği
emret ve cahillere aldırış etme. "
Sadece ibadetlerde değil… Tüm
davranışlarda…
وَعَنْ
أَبِي عَمْرٍو، وَقِيلَ: أَبي عَمْرةَ سُفْيَانَ بْنِ عَبْدِ الله رَضِيَ الله
عَنْهُ قَالَ: قُلْتُ: يَا رَسُولَ الله قُلْ لِي فِي الإسْلاَمِ قَوْلاً لا
أَسْأَل عَنْهُ أَحَداً غَيْرَكَ. قَالَ: ((قُلْ: آمَنْتُ بِاللَّهِ. ثُمَّ
اسْتَقِمْ)). رَوَاهُ مُسْلِم.
- Yâ Resûlallah! Bana İslâmı öylesine
tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim. Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem:
- “Allah’a inandım de, sonra da
dosdoğru ol!” buyurdu.
İslam Dini’nde adalet: İslam dininin
her alandaki temel kaynaklarından olan, Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde bu
konuda birçok emir ve tavsiyeler bulunmaktadır. Allâh Teâlâ şöyle
buyurmaktadır: "De ki, Rabbin adaleti emretti." "Muhakkak ki
Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder." "Allah
size, mutlaka emanetleri (görev ve vazifeleri) ehli olanlara vermenizi ve insanlar
arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder." "Ey iman
edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan kendiniz, ana - babanız ve akrabanız
aleyhinde olsa da Allah için şahitlik eden kimseler olun."
Peygamberimiz (sav) de;
مَنِ
اقْتَطَعَ حَقَّ امْرِئٍ مُسْلِمٍ بِيَمِينِهِ فَقَدْ أَوْجَبَ اللَّهُ لَهُ
النَّارَ وَحَرَّمَ عَلَيْهِ الْجَنَّةَ.
فَقَالَ
لَهُ رَجُلٌ وَإِنْ كَانَ شَيْئًا يَسِيرًا يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ وَإِنْ
قَضِيبًا مِنْ أَرَاكٍ
buyurarak bu konunun önemini ortaya
koymuştur
Bir gün Kureyş kabilesinden asil bir
kadın hırsızlık yapmıştı. 0 kadını cezalandırmaması için Ashabdan Üsameyi
Peygamberimize gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Hz. Peygamber (s.a.v.)
şöyle buyurdular: “Nasıl oluyor da bazı kimseler, Allah’ın kanunu karşısında
aracı olmaya kalkışıyorlar. Sizden öncekilerin mahvolmasının sebebi şudur:
İçlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor,
zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a
yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını
verirdim.”
قَالَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّ أَحَبَّ النَّاسِ إِلَى
اللَّهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَأَدْنَاهُمْ مِنْهُ مَجْلِسًا إِمَامٌ عَادِلٌ
وَأَبْغَضَ النَّاسِ إِلَى اللَّهِ وَأَبْعَدَهُمْ مِنْهُ مَجْلِسًا إِمَامٌ جَائِرٌ
Peygamber (s.a.s.):"Kıyâmet
gününde insanların Allah'u Teâlâ'ya en sevgili olanı ve Allah'a en yakın
bulunanı adil devlet başkanıdır. Kıyâmet gününde insanların Allah'a en
sevimsizi ve makamca da Allah'tan en uzak bulunanı zalim devlet başkanıdır.
Dünyaya Bakışımız Müslümanca Olacak:
وَعَنِ
ابْنِ عَبَّاسٍ رضِي الله عَنهما أن رسول اللّه صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ
قال: ((لَوْ أَنَّ لاِبْنِ آدَمَ وَادِياً مِنْ ذَهَبٍ أَحَبَّ أَنْ يَكُونَ لَهُ
وَادِيَانِ، وَلَنْ يَمْلأَ فَاهُ إلاَّ التُّرَابُ، وَيَتُوبُ الله عَلَى مَنْ
تَابَ)). متفقٌ عليه.
Peygamberimiz: “İnsanoğlunun bir dere
dolusu altını olsa, bir dere daha ister. Onun ağzını topraktan başka bir şey
doldurmaz. Ama Allah, tövbe edenin tövbesini kabul eder.”
Yine Hz. Peygamber:
عَنْ أَنَسٍ قَالَ قَالَ
رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَهْرَمُ ابْنُ آدَمَ
وَتَشِبُّ مِنْهُ اثْنَتَانِ الْحِرْصُ عَلَى الْمَالِ وَالْحِرْصُ عَلَى
الْعُمُرِ.
Allah Celle Celâlühü ise:
الْمَالُ وَالْبَنُونَ زِينَةُ
الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَالْبَاقِيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ
ثَوَابًا وَخَيْرٌ أَمَلًا
“Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bakî
kalacak olan iyi ameller ise, Rabbinin katında, sevabca da hayırlıdır, ümid
yönünden de daha hayırlıdır.”
Namaz dışında da ibadetlerimiz olacak
mesela dua-zikir gibi:
Peygamberimiz:
وَعَن أبي مَالكٍ
الْحَارِثِ بْنِ عَاصِمٍ الأَشْعَرِيِّ رضي الله عنه قَالَ: قَالَ رسول الله
صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ((الطُهُورُ شَطْرُ الإِيمَان، وَالْحَمْدُ لله
تَمْلأُ الْمِيزَانَ، وَسُبْحَانَ الله وَالْحَمْدُ لله تَمْلآنِ - أَوْ تَمْلأُ -
مَا بَيْنَ السَّمَواتِ وَالأَرْضِ، رواه مسلم
“Temizlik imanın yarısıdır.
Elhamdülillah duası mizânı,
sübhânellah ve elhamdülillah sözleri ise yer ile gökler arasını sevap ile
doldurur.
إِذَا عَصَفَتِ الرِّيحُ
قَالَ « اللَّهُمَّ إِنِّى أَسْأَلُكَ خَيْرَهَا وَخَيْرَ مَا فِيهَا وَخَيْرَ مَا
أُرْسِلَتْ بِهِ وَأَعُوذُ بِكَ مِنْ شَرِّهَا وَشَرِّ مَا فِيهَا وَشَرِّ مَا
أُرْسِلَتْ بِهِ
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ يُؤْتَى بِأَوَّلِ الثَّمَرِ فَيَقُولُ
اللَّهُمَّ بَارِكْ لَنَا فِي مَدِينَتِنَا وَفِي ثِمَارِنَا وَفِي مُدِّنَا وَفِي
صَاعِنَا بَرَكَةً مَعَ بَرَكَةٍ ثُمَّ يُعْطِيهِ أَصْغَرَ مَنْ يَحْضُرُهُ مِنْ
الْوِلْدَانِ
- مَنْ نَزَلَ مَنْزِلاً ثُمَّ قَالَ أَعُوذُ
بِكَلِمَاتِ اللَّهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ. لَمْ يَضُرُّهُ شَىْءٌ
حَتَّى يَرْتَحِلَ مِنْ مَنْزِلِهِ ذَلِكَ
- جَاءَ رَجُلٌ إِلَى النَّبِىِّ -صلى الله
عليه وسلم- فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا لَقِيتُ مِنْ عَقْرَبٍ لَدَغَتْنِى
الْبَارِحَةَ قَالَ « أَمَا لَوْ قُلْتَ حِينَ أَمْسَيْتَ أَعُوذُ بِكَلِمَاتِ
اللَّهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ لَمْ تَضُرُّكَ
كَانَ إِذَا اشْتَكَى
رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- رَقَاهُ جِبْرِيلُ قَالَ بِاسْمِ اللَّهِ
يُبْرِيكَ وَمِنْ كُلِّ دَاءٍ يَشْفِيكَ وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
وَشَرِّ كُلِّ ذِى عَيْنٍ.
- أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه
وسلم- كَانَ يَرْقِى بِهَذِهِ الرُّقْيَةِ « أَذْهِبِ الْبَاسَ رَبَّ النَّاسِ
بِيَدِكَ الشِّفَاءُ لاَكَاشِفَ لَهُ إِلاَّ أَنْت
عَنْ زَيْدِ بْنِ أَرْقَمَ
قَالَ لاَ أَقُولُ لَكُمْ إِلاَّ كَمَا كَانَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه
وسلم- يَقُولُ كَانَ يَقُولُ « اللَّهُمَّ إِنِّى أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْعَجْزِ
وَالْكَسَلِ وَالْجُبْنِ وَالْبُخْلِ وَالْهَرَمِ وَعَذَابِ الْقَبْرِ اللَّهُمَّ
آتِ نَفْسِى تَقْوَاهَا وَزَكِّهَا أَنْتَ خَيْرُ مَنْ زَكَّاهَا أَنْتَ
وَلِيُّهَا وَمَوْلاَهَا اللَّهُمَّ إِنِّى أَعُوذُ بِكَ مِنْ عِلْمٍ لاَ يَنْفَعُ
وَمِنْ قَلْبٍ لاَ يَخْشَعُ وَمِنْ نَفْسٍ لاَ تَشْبَعُ وَمِنْ دَعْوَةٍ لاَ
يُسْتَجَابُ لَهَا ».
عن الْبَرَاء بْن عَازِبٍ
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- قَالَ « إِذَا أَخَذْتَ مَضْجَعَكَ
فَتَوَضَّأْ وُضُوءَكَ لِلصَّلاَةِ ثُمَّ اضْطَجِعْ عَلَى شِقِّكَ الأَيْمَنِ
ثُمَّ قُلِ اللَّهُمَّ إِنِّى أَسْلَمْتُ وَجْهِى إِلَيْكَ وَفَوَّضْتُ أَمْرِى
إِلَيْكَ وَأَلْجَأْتُ ظَهْرِى إِلَيْكَ رَغْبَةً وَرَهْبَةً إِلَيْكَ لاَ
مَلْجَأَ وَلاَ مَنْجَا مِنْكَ إِلاَّ إِلَيْكَ آمَنْتُ بِكِتَابِكَ الَّذِى
أَنْزَلْتَ وَبِنَبِيِّكَ الَّذِى أَرْسَلْتَ وَاجْعَلْهُنَّ مِنْ آخِرِ كَلاَمِكَ
فَإِنْ مُتَّ مِنْ لَيْلَتِكَ مُتَّ وَأَنْتَ عَلَى الْفِطْرَةِ »
عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ
قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- « كَلِمَتَانِ خَفِيفَتَانِ
عَلَى اللِّسَانِ ثَقِيلَتَانِ فِى الْمِيزَانِ حَبِيبَتَانِ إِلَى الرَّحْمَنِ
سُبْحَانَ اللَّهِ وَبِحَمْدِهِ سُبْحَانَ اللَّهِ الْعَظِيمِ »
Ağaç dikmemiz bile müslümanca olmalı
- مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَغْرِسُ غَرْسًا إِلَّا
كَانَ مَا أُكِلَ مِنْهُ لَهُ صَدَقَةً وَمَا سُرِقَ مِنْهُ لَهُ صَدَقَةٌ وَمَا
أَكَلَ السَّبُعُ مِنْهُ فَهُوَ لَهُ صَدَقَةٌ وَمَا أَكَلَتْ الطَّيْرُ فَهُوَ
لَهُ صَدَقَةٌ وَلَا يَرْزَؤُهُ أَحَدٌ إِلَّا كَانَ لَهُ صَدَقَةٌ
Çevreye bakışımız dinimize göre
şekillenmeli:
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ
أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ اتَّقُوا
اللَّعَّانَيْنِ قَالُوا وَمَا اللَّعَّانَانِ يَا رَسُولَ اللَّهِ قَالَ الَّذِي
يَتَخَلَّى فِي طَرِيقِ النَّاسِ أَوْ فِي ظِلِّهِمْ.
Müslüman olduğumuz için malayaniden
sınmalı:
عَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رضِي
الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: ((مِنْ حُسْنِ إسْلامِ الْمَرءِ
تَرْكُهُ مَا لا يَعْنِيهِ رواه التّرْمذيُّ
“Kendisini (doğrudan) ilgilendirmeyen
şeyi terketmesi, kişinin iyi müslüman oluşundandır.”
Gıybetten, dedikodudan, yalandan,
iftiradan uzak durmalı
Müslüman olduğumuz için evlenmeli:
عَنْ عَبْدِ اللَّهِ قَالَ
لَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَا مَعْشَرَ الشَّبَابِ
مَنْ اسْتَطَاعَ مِنْكُمْ الْبَاءَةَ فَلْيَتَزَوَّجْ فَإِنَّهُ أَغَضُّ
لِلْبَصَرِ وَأَحْصَنُ لِلْفَرْجِ وَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَعَلَيْهِ بِالصَّوْمِ
فَإِنَّهُ لَهُ وِجَاءٌ.
Eş seçimi dinimize göre olmalı:
عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ
عَنه قال: قَالَ رَسُولُ اللّهِ)صلعم(: تُنْكَحُ الْمَرأةُ لارْبَعِ خِصَالِ:
لِمَالِهَا، وَلِحَسَبِهَا، وَلِجَمَالِهَا، وَلِدِينِهَا. فَأظْفَرْ بِذَاتِ
الْدِّينِ، تَرِبَتْ يَدَاكَ.
Hz. Ebu Hureyre Radiyallahü Anh
anlatıyor: "Rasulullah Aleyhisselâm buyurdular ki: "Kadın dört
hasleti için nikâhlanır: Malı için, nesebi (asaleti) için, güzelliği için, dini
için. Sen dindar olanı seç de huzur bul
Peygamberimiz:
قَالَ رَسُولُ
اللّهِ)صلعم(: اَلْدُّنْيَا مَتَاعٌ، وَخَيْرُ مَتَاعِ الدُّنْيَا الْمَرْأةُ الصَّالِحَةُ
Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (r. anhümâ)
anlatıyor: "Rasulullah Aleyhisselâm buyurdular ki: "Dünya bir
meta'dır. Dünya metaının en hayırlısı saliha kadındır." buyurmuştur.
Kadınımızla ilişkimiz, cima adabı
dinimize uygun olmalı:
- لَوْ أَنَّ أَحَدَهُمْ إِذَا أَرَادَ أَنْ
يَأْتِيَ أَهْلَهُ قَالَ بِاسْمِ اللَّهِ اللَّهُمَّ جَنِّبْنَا الشَّيْطَانَ
وَجَنِّبْ الشَّيْطَانَ مَا رَزَقْتَنَا فَإِنَّهُ إِنْ يُقَدَّرْ بَيْنَهُمَا
وَلَدٌ فِي ذَلِكَ لَمْ يَضُرَّهُ شَيْطَانٌ أَبَدًا.
- لَا يَفْرَكْ مُؤْمِنٌ مُؤْمِنَةً إِنْ
كَرِهَ مِنْهَا خُلُقًا رَضِيَ مِنْهَا آخَرَ.
- إِنَّ مِنْ أَشَرِّ النَّاسِ عِنْدَ
اللَّهِ مَنْزِلَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ الرَّجُلَ يُفْضِي إِلَى امْرَأَتِهِ
وَتُفْضِي إِلَيْهِ ثُمَّ يَنْشُرُ سِرَّهَا
Evlilik dışı ilişkilerden Allah
yasakladığı için uzak durmalı:
وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنى
اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَسَاءَ سَبيلًا
Rabbimiz: Zinaya yaklaşmayınız. Çünkü
o, açık bir kötülüktür, çok kötü bir yoldur.
Aileye sahip çıkma Müslümanlığımızın
gereğidir.
Dinimiz, geleceğin teminatı olan
çocuklarla ilgili olarak aileye büyük sorumluluklar yüklemiştir. Kur'an-ı
Kerim'de şöyle buyuruluyor:
يَا اَيُّهَا الَّذينَ
امَنُوا قُوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْليكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ
وَالْحِجَارَةُ
“Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi
yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”
Hadisi şerif de Peygamberimiz:
قَالَ النَّبِيُّ )صلعم(
مُرُوا الصَّبِيَّ بِالصَّلَاةِ إِذَا بَلَغَ سَبْعَ سِنِينَ
“Çocuklarınıza yedi yaşına
geldiklerinde namaz kılmalarını emredin.”
عَنْ رَسُولِ اللَّهِ
)صلعم( قَالَ أَكْرِمُوا أَوْلَادَكُمْ وَأَحْسِنُوا أَدَبَهُمْ
Peygamberimiz: “Çocuklarınıza hoş
muamelede bulunun ve onları güzel terbiye edin.”
Buyurmuştur.
قَالَ رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَأَنْ يُؤَدِّبَ الرَّجُلُ وَلَدَهُ خَيْرٌ
مِنْ أَنْ يَتَصَدَّقَ بِصَاعٍ
Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
“Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz.”
يَا اَيُّهَا الَّذينَ
امَنُوا لَاتُلْهِكُمْ اَمْوَالُكُمْ وَلَا اَوْلَادُكُمْ عَنْ ذِكْرِاللّهِ
وَمَنْ يَفْعَلْ ذلِكَ فَاُولئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
"Ey İnananlar! Mallarınız ve
çocuklarınız sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar
ziyana uğrayanlardır."
Yemek yerken dinimizin uyarıları
aklımızda olmalı:
- إِذَا أَكَلَ أَحَدُكُمْ فَلْيَأْكُلْ بِيَمِينِهِ
وَإِذَا شَرِبَ فَلْيَشْرَبْ بِيَمِينِهِ فَإِنَّ الشَّيْطَانَ يَأْكُلُ
بِشِمَالِهِ وَيَشْرَبُ بِشِمَالِهِ
- إِنَّ اللَّهَ لَيَرْضَى عَنِ الْعَبْدِ
أَنْ يَأْكُلَ الأَكْلَةَ فَيَحْمَدَهُ عَلَيْهَا أَوْ يَشْرَبَ الشَّرْبَةَ
فَيَحْمَدَهُ عَلَيْهَا
- الْمُؤْمِنُ يَأْكُلُ فِى مِعًى وَاحِدٍ
وَالْكَافِرُ يَأْكُلُ فِى سَبْعَةِ أَمْعَاءٍ
- عَنْ أَبِى هُرَيْرَةَ قَالَ مَا رَأَيْتُ
رَسُولَ اللَّهِ -صلى الله عليه وسلم- عَابَ طَعَامًا قَطُّ كَانَ إِذَا
اشْتَهَاهُ أَكَلَهُ وَإِنْ لَمْ يَشْتَهِهِ سَكَتَ
İçkiden dinimiz yasakladığından uzak
durmalı:
- كُلُّ مُسْكِرٍ خَمْرٌ وَكُلُّ مُسْكِرٍ
حَرَامٌ
- مَنْ شَرِبَ الْخَمْرَ فِى الدُّنْيَا لَمْ
يَشْرَبْهَا فِى الآخِرَةِ إِلاَّ أَنْ يَتُوبَ
"Şu muhakkak ki hamr (içki) deva
değildir, bilakis marazdır (hastalık vericidir)."
"Üç grup Cennet'e giremez: 1)
Minnet edici (başa kakıcı), 2) Anne, babasına isyankâr olan, 3) İçkiye müdavim
olan."
Sadece camide değil… Her yerde…
- عَنْ أبي ذَرٍ جُنْدُبِ بْنِ جُنَادَةَ، وَأبي
عَبْدِ الرَّحْمنِ مُعَاذِ بْنِ جَبَل، رضي الله عنهما، عَنْ رسول الله، صلى الله
عليه وسلم قال: ((اتَّقِ الله حَيْثُمَا كُنْتَ وَأَتْبعِ السَّيئَةَ الْحَسَنَةَ
تَمْحُهَا، وَخَالِقِ النَّاسَ بخُلُقٍ حَسَنِ)). رواه التِّرْمذيُّ
“Nerede ve nasıl olursan ol,
Allah’dan kork.
Kötülük işlersen, hemen arkasından
iyilik yap ki, o kötülüğü silip süpürsün.
İnsanlarla güzel geçin!”
Sadece faydalanacağın da değil… Zarar
göreceğinde, bir menfaati kaybedeceğinde de…
عنه أنَّ رسول الله صلى
الله عليه وسلم قال: ((حُجِبَتِ النَّارُ بِالشهَواتِ، وحُجِبَتِ الْجَنَّةُ
بِالمَكَارِهِ)). متفقٌ عليه.
“Cehennem, nefse hoş gelen şeylerle
kuşatılmış; cennet ise, nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sarılmıştır.”
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ
رَضِيَ الله عَنْهُ أَنَّ رَسُولَ الله صَلَّي اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ:
((بَادِرُوا بالأَعْمَالِ فِتَناً كَقِطَعِ اللَّيْلِ الْمُظْلِمِ يُصْبِحُ
الرَّجُل مُؤْمِناً وَيُمْسِي كَافِراً وَيُمْسِي مُؤْمِناً وَيُصبح كَافِراً، يَبيعُ
دِينَه بعَرَضٍ مِنَ الدُّنْيَا)). رَوَاه مُسْلِم.
“Yararlı işler görmekte acele ediniz.
Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı
kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak geceler;
mü’min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa
satar.”
Küçücük menfaatimiz için alışverişte
yemine, yalana, aldatmaya başvurmamalıyız:
- إِيَّاكُمْ وَكَثْرَةَ الْحَلِفِ فِي
الْبَيْعِ فَإِنَّهُ يُنَفِّقُ ثُمَّ يَمْحَقُ
عَن ابْن مَسْعُودٍ رضي
الله عنه عن النَّبيِّ صلى الله عليه وسلم قال: ((إنَّ الصَدْقَ يَهْدِي إلَى
الْبِرِّ وَإنَّ الْبِرَّ يَهْدِي إلَى الجنَّةِ، وَإنَّ الرَّجُلَ لَيَصْدُقُ
حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ الله صِدِّيقاً، وَإنَ الْكَذِبَ يَهْدِي إلَى الْفُجُورِ،
وَإنَّ الْفُجُورَ يَهْدِي إلَى النَّارِ، وَإنَّ الرَّجُلَ لَيَكْذِبُ حَتَّى
يُكْتَبَ عِنْدَ الله كَذَّاباً)). متفقٌ عليه
عن أبي خالدٍ حكيم بن
حزَامٍ رضي الله عنه، قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: ((الْبَيِّعَان
بالخِيَارِ ما لم يَتَفَرَّقا، فإن صَدَقا وبيَنا بُورِك لَهُما في بيعهِمَا، وإن
كَذَبا وكَتَما مُحِقَتْ بركَةُ بَيْعهِما)) متفقٌ عليه.
“Satıcı ve alıcı (söz kesip) pazarlığı
bitirdikten sonra birbirlerinden ayrılmadıkça alış-verişi bozup bozmamakta
serbesttirler. Eğer onların her biri karşılıklı olarak doğru söyler (mal ile
paranın durumunu olduğu gibi) açıklar ise, alış-verişleri bereketli olur. Yok,
eğer gizler ve yalan beyânda bulunurlarsa, alış-verişlerinin bereketi kalmaz.”
Rabbimiz:
وَاَوْفُوا الْكَيْلَ اِذَا
كِلْتُمْ وَزِنُوا بِالْقِسْطَاسِ الْمُسْتَقيمِ ذلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ
تَاْويلًا
Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru
terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir.
يَا اَيُّهَا الَّذينَ
امَنُوا اَوْفُوا بِالْعُقُودِ..."
“Ey iman edenler! Akitlerinizi yerine
getirin...”
..وَاِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُوا وَلَوْ كَانَ
ذَاقُرْبى وَبِعَهْدِ اللّهِ اَوْفُوا ذلِكُمْ وَصّيكُمْ بِه لَعَلَّكُمْ
تَذَكَّرُونَ
“(Birisi hakkında) konuştuğunuz zaman
yakınınız bile olsa adil olun. Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte bunları
Allah size öğüt alasınız diye emretti.”
يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا
لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ () كَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللّهِ اَنْ
تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ.
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız
şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında
büyük gazap gerektiren bir iştir.”
Müslüman olduğumuzdan menfaatimiz
için faiz yememeliyiz:
- لَعَنَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ آكِلَ الرِّبَا وَمُؤْكِلَهُ وَكَاتِبَهُ وَشَاهِدَيْهِ
وَقَالَ هُمْ سَوَاءٌ.
Sadece toplumda değil… Tek başına
kaldığında da…
Allah’ın Celle Celâlühü gözetimi
altında olduğumuzu unutmamalı, günahlara dalmamalıyız.
Sadece güçsüzken değil… Güç, kuvvet,
makam sahibi olduğunda da…
Peygamberimiz, Bir gün huzurunda
korkudan titreyen bir adama şöyle demişti: "Arkadaş titreme! Ben kral
değilim, Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum"
Çünkü Allah yanında değer yargıları
insanlarınki gibi değil. Bunu unutmamak lazımdır.
وَعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ
عَبْدِ الرَحْمن بْنِ صَخْرٍ رَضِيَ الله عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى اللهُ عَلَيهِ وَسَلَّمَ: ((إِنَ اللَّهَ لا يَنْظُرُ إِلَى أَجْسَامِكُمْ،
وَلاَ إِلى صُوَرِكُمْ، وَلكِنْ يَنْظُرُ إِلَى قُلُوبِكُمْ)). رَوَاهُ مُسْلِم.
Peygamberimiz: “Allah Teâlâ sizin
bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalblerinize bakar.” buyurmuştur.
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ
قَالَ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لَيْسَ الْغِنَى
عَنْ كَثْرَةِ الْعَرَضِ وَلَكِنَّ الْغِنَى غِنَى النَّفْسِ.
Yine Peygamberimiz: zenginlik mal
çokluğu değil gönül zenginliğidir diyerek bu gerçeğe dikkat çekmiştir.
VAİZ: BİLAL GÜNDÜZ
Yorumlar
Yorum Gönder