Hasan-ı Basri Kuddise Sirruh’tan Hikmetler 5
Hasan-ı Basri Kuddise Sirruh’tan Hikmetler 5
“Şu iki sözü satmak
istiyorum!”
Tabiinin ve bu devirdeki evliyânın en büyüklerinden olan Hasan-ı
Basrî hazretleri, bir gün arkadaşlarıyla birlikte yolda giderken vezirlerden
birinin oğlu ile karşılaşır. Delikanlı, yağız atının üzerine kurulmuş,
beraberinde de hizmetçileri, bütün ihtişamıyla yoluna devam etmektedir. Hasan-ı
Basrî hazretleri yolun ortasında durarak gence şöyle seslenir: “Şu iki sözü
satmak istiyorum!”
“Ey vezir oğlu! Sizler her şeyi mal ve para ile
değerlendirirsiniz. Size şu iki sözü satmak istiyorum, alır mısın? Bu sözler
sizi aydınlık Allah yoluna sokacaktır.” Vezirin genç oğlu, “Peki kaça
satacaksınız?” deyince Hasan-ı Basrî,
“Birincisini bir, ikincisini de iki gümüş para karşılığında” der.
Genç de
“Tamam” deyince ilk sözünü söyler:
“Ey vezir oğlu! Senin evin var mı?” diye sorar.
“Var” cevabını alınca da,
“Kendin mi yaptırdın, yoksa miras mı kaldı?” diye sorar.
Delikanlı,
“Kendim yaptırdım” diye cevap verir.
“Ne kadar zaman içinde yaptırdın?” sorusuna ise,
“Epey uzun sürdü” karşılığını verir.
“Neden her imkâna sahip olduğun halde çabuk bitirmedin?” deyince
de, “Binanın taşlarını, ağaçlarını taşıyan hayvanlara acıdığım için fazla yük
vurdurtmadım, bu sebeple inşaat gecikti” der.
Hasan-ı Basrî hazretleri “Ey genç! Mademki başkalarının
hayvanlarına acıyarak fazla yük taşıtmaya razı olmuyorsun, neden öz nefsine
acımayıp da onu dağlar kadar günah yığını altında eziyorsun?” buyurur.
Bu sözler vezirin oğlunun üzerinde büyük tesir yapar. Atından
inerek Hasan-ı Basri hazretlerinin ellerine kapanır.
Ardından da sabırsızlıkla
“İki gümüşü hemen vereceğim, şu ikinci sözünü de hemen söyle”
diye yalvarır.
“Böyle nereye gidiyorsun?”
Hasan-ı Basrî hazretleri ikinci sözünü söylemek için;
“Yola koyulmuş böyle nereye gidiyorsunuz?” diye sorar.
“Devlet reisine, bir memuriyet almak için gidiyorum” cevabını
alınca,
“Bak en değerli elbiseni giymiş, en enfes kokuları sürünmüşsün. Neden?
Çünkü devlet reisi ve maiyetinde çalışanlara karşı mahcup olmak istemiyorsun. Şimdi
sana sormak isterim. Yarın ölüp öbür dünyayı boyladığında omuzlarında taşıdığın
bu kadar ağır günahlarınla ve kirli alnınla peygamberler ve gerçek mü’minler
arasında Allah’a karşı hesap verirken utanmayacak mısın?”
Vezirin genç oğlu hemen Hasan-ı Basrî hazretlerinin ellerine
sarılarak;
“Allah” diye bir nâra atar ve oracıkta ruhunu teslim eder…
Hazreti Ali, halifeliği sırasında şehir şehir dolaşıp, halkını
bizzat ziyaret edip dertlerini dinlemeyi kendisine âdet edinmişti. Nerede bir
şeyh veya vaiz görse veya duysa, giderek onu dinler, doğru yoldan ayrılanları
edeplendirir, doğru olanları takdir ederdi. Bu şekilde gezerken yolu Basra’ya
düştü.
Devesinden inip orada üç gün kaldı. Şehri baştanbaşa gezerken
bir mecliste Hasan-ı Basrî’nin vaaz ettiğini gördü. Hemen meclisine dâhil olup
vaazını dinledi ve beğendi. Sonra ona; “Ey Hasan! Zamanın hâdiselerini anlatan
biri misin? Yoksa hakikî gerçeği öğretmek isteyen bir kişi misin?” diye sordu.
Hasan-ı Basrî; “Rasul-i Ekremden bize ne ilim geldi ise onu yaymaya
çalışıyoruz. Haberini doğru bulduğum ilmi halka söylemekten çekinmiyorum.”
dedi. Hazreti Ali tebessüm ederek ona yöneldi ve tebrik etti. Hasan-ı Basrî
hazretleri onun Hz. Ali olduğunu anlayıp hemen kürsüden indi, eteğinden tutup
mübarek ayaklarına yüzünü gözünü sürüp öptü. Sonra Hz. Ali’den zikir telkini
istedi. Hazret-i Ali tasavvuf ile ilgili gizli sırları Hasan-ı Basrî’ye burada
anlattı.
Yorumlar
Yorum Gönder