Müslümanlara Karşı Bu Hristiyanlığın Zaferidir
Müslümanlara Karşı Bu Hristiyanlığın Zaferidir
Defile, mankenlik, podyum ve benzeri bir
takım kelimelerle anlatılan çağdaş kadın pazarları; temiz, asil ve namuslu
Müslüman-Türk gençlerini mazisinden, dini inançlarından, iffet ve hayâ
duygularından koparmak için düzenlenmiş bir tuzaktan başka bir şey değildir.
Hem öyle bir tuzak ki, altın kupada sunulan zehirden farkı yok
Ar damarı çatlamamış, utanma duygusunu yitirmemiş hiç bir genç kız mankenlik
veya benzeri meslekler adına sahnelere, podyumlara çıkıp çırılçıplak denecek
şekilde kendini teşhir edemez.
Çirkin bakışlara, şehvet salgılayan ahlaksızlara muhatap olamaz. Belli ki
bu türlü toplantılara, programlara gelen insanlar; daha çok şehevi hislerini
tatmin etmek, hayvani duygularını okşamak için harekete geçmişlerdir.
Kısaca ifade etmek gerekirse güzellik(!) yarışmaları vb. sosyal
faaliyetlere(!); gerçekte cemiyet için, mutlaka kurtulunması gereken sosyal bir
cüzzam illetidir.
Sözü 1932 senesinde yapılan dünya güzellik yarışmasına getirmek istiyoruz.
Olay 1932 yılında Belçika'nın Spa şehrinde düzenlenen bir
güzellik yarışmasında geçiyor. 28 ülkenin katılmış olduğu bu güzellik
yarışmasına, bizden Keriman Halis gitmişti. Yarışma bitmiş, iş
sonucu açıklamaya gelmişti. İşte o zaman jüri başkanı kürsüye gelip, şöyle
demiştir:
"Sayın Jüri üyeleri! Bugün Avrupa'nın ve Hıristiyanlığın zaferini
kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren İslamiyet artık
bitmiştir. Onu Avrupa Hıristiyanları bitirmiştir. Elbette Amerika'nın ve
Rusya'nın hakkını inkâr edemeyiz. Neticede bu "Hıristiyanlığın Zaferi"dir.
Bir zamanlar sokağı bile kafes arkasından seyredebilen Müslüman kadınların
temsilcisi Türk Güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu Türk kızını zaferimizin
tacı olarak kabul edeceğiz ve onu kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzeli varmış,
yokmuş, bu hiç önemli değil... Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene
Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz, Avrupa'nın zaferini kutluyoruz...
Bir zamanlar Fransa'da oynanan dansa müdahale eden Kanuni Sultan
Süleyman'ın torunu, işte mayo ve sütyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere
beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik.
Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle, Türk güzelini dünya
güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa'nın bu coşkulu zaferi için
kaldırıyoruz. "
Bu güzellik yarışmasının değerlendirmesine bir de Türkiye cephesinden
bakalım:
"Çağlar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk" kitabının
yazarı Burhan Göksel, Kültür Bakanlığı yayınları içerisinde
yayınlanan bu eserinin 173 ve 174. Sahifelerinde diyor ki:
"Gençlik yıllarımın en heyecanlı anıları arasında, Keriman Halis
isimli bir Türk kızının Cumhuriyet Gazetesi'nin Türkiye'de ilk kez düzenlenen
Güzellik Yarışması'nı kazanması; daha sonra da, "Dünya Güzeli"
seçilmesi olayı vardır. Bu önemsiz gibi görünen hareketin arkasında kuşkusuz
ki Atatürk vardı. Keriman Halis'in Avrupa dönüşü,
Simplon Ekspresiyle Türk hudutlarına girdiği zaman, eline kendisine (Ece) diye
hitap eden Atatürk'ün tebrik mesajı verildiğini ve sınırdan
itibaren yapılan ve Atatürk'ten başkasına yapılmayan samimi ve büyük töreni
hatırlatmaktayız.
Ona, "Kraliçe" diye hitap etmek yerine, sonradan soyadı
olan "Ece" deyimini kullanmayı tercih etmişti. Keriman Ece'nin aldığı
armağanların muhakkak ki en değerlisi, büyük insanın şu iltifatı idi: "Türk
ırkının necip güzelliğinin daima mahfuz olduğunu gösteren dünya hakemlerinin bu
Türk çocuğu üzerindeki hükümlerinden memnunuz. Fakat: Keriman,
hepimizin işittiği gibi söylemiştir ki: O bütün Türk kızlarının en güzeli olmak
iddiasında değildir. Bu güzel Türk kızımız ırkının kendi mevcudiyetinde tabii
olarak tecelli ettirdiği güzelliğini dünyaya, dünya hakemlerinin tasdikiyle
tanıttırmış olmakla elbette kendisini memnun ve bahtiyar addetmekte haklıdır.
Şunu ilave edeyim ki, "Türk ırkının dünyanın en güzel ırkı
olduğunu, tarihi olarak bildiğim için, Türk kızlarından birinin dünya güzeli
intihap olunmuş olmasını, çok tabii buldum. Fakat Türk gençlerine bu münasebetle
şunu tahattur ettirmeği (hatırlatmayı) lüzumlu görürüm. Müftehir olduğumuz
tabii güzelliğinizi fenni tarzda (bilimsel biçimde) muhafaza etmesini biliniz
ve bu yolda bir tekâmülün mütemadi (sürekli) tahakkukunu (gerçekleşmesini)
ihmal etmeyiniz. Bununla beraber, asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey,
analarımızın ve atalarımızın oldukları gibi, yüksek kültürde ve yüksek
fazilette (erdemde) birinciliğini tutmaktır."(39)
Kültür
Bakanlığı, Yayınları, Çağlar Boyunca Türk Kadını, ve Atatürk/Burhan Göksel
Ali Eren - İzdivaç ve Mahremiyetleri
Yorumlar
Yorum Gönder