Gençliği Nasıl Kaybettik?

Gençliği Nasıl Kaybettik?

          Otobüs tıklım tıklım doluydu. Koltukta zor oturuyordum. Önümde dikilen başörtülü şişman hanım ayakta duramıyordu. Otobüsün en ufak yalpalamasında sağa sola savruluyordu… Hanımefendiye çok acımıştım. Yakınında oturan gençlere baktım.
          Tuhaf giysili bir kız kulağında telefonla müzik dinliyor; yanındaki ise tuhaf giysili genç erkek; spor gazetesi okuyordu… İkisi de ayaktaki yaşlılara yer vermiyor, hiçbir şeye aldırış etmiyorlardı.
          Canım sıkılmıştı. Duyacaklarını bile bile söylendim.
          -Şu müzik dinleyen kız da yanındaki gazete okuyan delikanlı da saygısızlar… Yaşlı hanımlara, yaşlı amcalara yer vermiyorlar!
          İkisi de söylediklerimi duymazdan geldiler…
          Yaşlı hanım da söylendi.
          -O kız değil, oğlan beyefendi! Yanındaki de oğlan değil kız…
          -Şaşkınlıkla nereden biliyorsunuz? Dedim.
          -Çünkü kız dediğiniz; kulağı küpeli, uzun saçlısı oğlum! Amerikan traşlı kısa saçlı oğlan dediğiniz de kız torunum!
          Tam anlamıyla şok olmuştum… Cinsiyetini bırak, hangi milletten olduğu bile belli olmayan iki genç… Üstelik öz annelerine ve ninelerine bile yer vermeyecek kadar saygısızlar…
          -Bu büyük bir facia…!!! Çünkü öz annelerine bile yer vermiyorlar!
          Kadın tekrar söylendi:
          -Neden facia olsun ki…???
          Şoka girmiştim… Kendim yer verecektim. Vazgeçtim. Yaşlı kadının her söylediği facianın faciasıydı… Çünkü cinsiyeti, milliyeti belirsiz, saygısız evlât yetiştirmiş; üstelik saygısızlıklarını savunuyordu. Yarabbi ne günlere kaldık…
          Gayriihtiyarî kadının yüzüne baktım.
          Kadının yüzünden keder bulutları geldi, geçti…
          -Ne yapalım zamane gençleri…
          Evet, suçlu bulunmuştu: “Zamane gençleri!”
İstemeden kadının yüzüne tekrar baktım. Keşke bakmaz olsaydım. Yaşı atmışa dayanmış… Saçlarının yarısını dışarıda bırakan küçük, kırmızı bir başörtüsü… Alınmış kaşlar, boyalanmış saçlar, maskara tipi nursuz bir surat… Sanki boya fıçısına düşmüş gibi… Yüzünde secde nurları yerine allıklar, fallıklar… Böyle kafaya böyle traş… Böyle anneden böyle evlât…
          Acaba bu çocuklara İslâm’i eğitim verilmiş miydi? Acaba bu gençler İslâmi usullere uygun yetiştirilmiş miydi?
Müslüman Anne Babaların Çocukların Çocuklarına Karşı Görevleri
Anne babanın evlilik öncesinde, Nişanlılık evresinde ve düğünde İslami geleneklere dikkat etmeleri,
Anne babanın helâl lokma ile beslenmesi, çocukları da helâl lokma ile beslemeleri,
Çocuk anne karnına düştüğü andan itibaren Anne babanın her davranışlarına dikkat etmeleri, İslam örf ve ahlakına aykırı hiçbir şey yapmamaları, (Çünkü çocuk anne karnında olsa bile yapılanlar çocuğa yansımaktadır. Bu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.)
Çocuğa İslami bir isim koymak,
Çocuk dört yaş, dört ay, dört günlük olunca dini eğitimine (Osmanlı’da buna “Bed-i Besmele” veya “Âmin Alayı” denirdi)  Kur’an-ı Kerim Öğretimi, Sure ve duaların öğretimi, diğer dini bilgilerin öğretimine başlanması,
Çocuk yedi yaşına gelince Namaz eğitimi ve diğer ibadetlerin uygulamalı eğitimine başlanması, 32 farz, 54 farz, küfüre düşüren haller, büyük günahlar, ilmihal ve akaid bilgileri, peygamberler tarihi, dört büyük halife menkıbeleri öğretilmelidir.
Yedi yaşına gelen çocuklar erkek olsun kız olsun tesettür ortamına uygun yetiştilmesi, namaza alıştırılması,
Çocuk on yaşına gelince namaza başlatılması,
Akıl baliğ olunca çocuk mükellef olmuştur. Artık son nefese kadar haramlardan kaçmak, tüm farz ve sünnetleri yapmak, İslami yaşayış tarzına uymak zorunluluğu vardır,
Çocuğun eğitim ve öğretimi; yeteneğinin son sınırına kadar okutulması en önemli görevdir
Erkek olsun kız olsun her Müslüman çocuğa çağın gereği olarak bir meslek öğretilmeli, (her Müslüman'ın evini geçindirecek mesleği şarttır)
Çocuklara güzel dua etmek, hataları olsa bile beddua (kötü dua) etmemek,
          Allah, Kur’an-ı Kerim, Peygamber, vatan, millet, anne-baba, hoca sevgisi vermek…
          Çocuklara Anne baba, akrabalık, komşuluk ve kul hakları öğretilmeli ve yaşatılmalı… (Her Müslüman Müslümanlığını yaşayacak bilgiye sahip olmalıdır)
          Eğer bunlar verilmediyse bu gençlerden saygı beklemek ne kadar gerçekçiydi?
          Bu gençlere ne verdik, ne istiyoruz? Derin derin düşündüm.
          Rabbim bizleri; haramlardan kaçan, farzları ve sünnetleri en güzel yerine getiren çocuklarına İslâmi usullere en uygun yetiştiren anne babalardan eylesin! Hoşça kalın, dostça kalın! Allah’ü Tealaya emanet olun!

                                                                                                Yaşar AKKAŞ


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)