Müslümanı Yüzünden Tanımak

Müslümanı Yüzünden Tanımak

 

·     “…Onların, rükû ve secde ederek Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar…”1 

·     Rükû ve secde; namazdan, Allah Teâlâ’ya itaat ve ibadetten kinayedir. Maksat namazdır ve Allah Teâlâ’ya bütün itaatlerdir. Yani; “Onları -Allah Teâlâ için- namaz kılarken (Allah Teâlâ’ya itaat ve ibadet ederken) görürsün, kıldıkları namaz ile, Yaratan’a itaatleri ile tanırsın” denmektedir. 

·     Bazen bir işin en önemli kısmı söylenerek tamamı kastedilir. “Ekmek parası kazanmak” sözüyle; gerekli bütün ihtiyaçların giderilmesi için kazanılan paranın kastedilmesi gibi…

·     Farsça bir kelime olan Namaz, Arapça “salât” kelimesinin karşılığıdır. Salât, aslında bütün ibadetleri kapsar. Namaz, bütün itaatleri, ibadetleri ve duayı bünyesinde barındırdığı için salât, bir bakıma namaza ad olmuştur.

·     Namaz; Maddi ve manevi arınmaktır. Temizliktir. Ahlâkı güzelleştirmektir. İffeti giyinmektir. Vakti en güzel bir şekilde kullanmanın programlanışıdır. Ne yaptığını bilerek niyeti diri tutmaktır. Bilinci bileyiştir… 

·     Namaz; Allah Teâlâ’ya yöneliştir.

·     Namaz; şirke, küfre, haramlara ve bütün haksızlık, Ahlâksızlık ve kötülüklere karşı kıyamdır. İşte namazın, insanları kötülüklerden alıkoyması bu sebepledir.2

·     Namaz; tekbirdir; Allah Teâlâ’yı,  en büyük olarak tanıyıştır. Tesbihdir; Allah Teâlâ’yı, yarattıklarına benzemekten, eksik ve kusurlardan tenzih etmektir. Tahmiddir. Övgüye en çok Onun layık olduğunu kabulleniştir. 

·     Namaz; Kur’an’dır. Kıraattır. Kur’an’ı tedebbürdür (anlayarak, düşünerek, şuurlu olarak okumaktır). Okuduğu ayetlerle Yaratan’a söz veriştir. Emirlerine boyun eğiştir. Akittir. Ahittir.

·     Allah Teâlâ’dan başkasını ilah ve Rab tanımayışın, önlerinde eğilmeyişin, yalnız Teâlâ’nın hükmüne boyun eğişin itirafıdır. Rükûdur, secdedir… En güzel, en önemli ibadettir. Yalnız Allah Teâlâ’ya kulluğun ispatıdır.  

·     Namaz; hakkın önünde diz çöküş, oturuştur. Hakka teslimiyettir.

·     Namaz; duadır…

·     Namaz zikirdir. Zikrin en güzeli!..  Kulun, günün beş vaktinde Allah Teâlâ’ya verdiği sözü (ahdi) yenileyiştir. Beş vaktin dışında kalan ara vakitlerde ise Allah Teâlâ’yı ve Allah Teâlâ’ya verdiği sözü zikrederek; hatırlayarak Allah Teâlâ’nın rızasını umarak vahye uygun bir hayat sürmeye programlanıştır.

·     Namaz dışında kalan hayat, namazda verilen sözlerin yerine getiriliş zamanıdır.

·     Aslında bütün hayat, namazdan başka ne ki? Daha adımız konulmadan, kulağımıza okunan ezanla başlayan hayat serüveni, bir dua olan cenaze namazımızla noktalanıyor…

·     Ezan ve dua… İkisinin arasında kalan hayat, namazın ta kendisi…

·     Müslüman’ın hayatı namaz gibi geçen bir ömürden ibarettir.

·     Bu nedenle Rabbimiz: “Sana ölüm gelinceye dek Rabbine ibadet et” buyuruyor.3

·     Bu nedenle Müslüman kul: “…Benim ibadet ve itaatim, kulluğum, hayatım ve ölümüm; âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ içindir” diyor.4  

·     “Sîmâhum fî vucûhihim min eseri’s sucûd”: (Onların yüzlerinde (görüntülerinde bütün hayatlarında) secdelerin (Allah Teâlâ’ya itaatin) izinden nişanlar vardır. (Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar…)”5 

·     Sîmâ: Yüz, işaret, iz, alâmet, nişan, yüz özelliği ve fizyonomi anlamına gelir.

·     Vucûh: “Vech”in çoğulu. Yüzler demektir. Bazı ayetlerde; bütün benlik, zat6, itibar7 ve yöneliş,8 yön, şeriat,9 gidilen yol mezhep, Allah Teâlâ’nın memnuniyeti10 anlamında kullanılmıştır.

·     Rahman Sûresinde: “Her kim varsa fanidir. Güç ve ikram sahibi olan Rabbin yüzü (zatı) bakidir”11 buyrulur.

·     Bu ayetten anlaşılan; yüzden maksat; bizzat kendisidir. Bütün şahsiyetidir.

·     Bir başka ayette; "Onları, yüzlerindeki nimet pırıltısından tanırsın"12 buyrulur.

·     Bir deyim olarak kullanılan “yüzün ağarması” da bu anlamda kullanılmaktadır. Ayette şöyle ifade ediliyor: "Bazı yüzlerin ağaracağı, bazı yüzlerin de kararacağı gün..."13

·     Konu edindiğimiz ayeti de aynı şekilde düşünebiliriz…

·     Yüz, insanın aynasıdır. Mutlu insan, mutsuz insan, hüzünlü insan, asabi insan… Ağlayan, gülen, sevinen insan; yüzünden anlaşılır. Yüz, insanın aklını, gönlünü ve bütün uzuvlarını temsil eder. İnsanlar daha çok yüzlerinden tanınırlar.

·     Anlaşılıyor ki; yüzden maksat; insanın bütün düşünce ve davranışlarıdır.

·     Yüz, bir bakıma insanın hem keyfiyet, hem de kemiyet anlamında şahsiyetinin kimliğidir.

·     Başa aldığımız ayeti şöyle de yorumlayabiliriz: “Secdede (namazda) verdikleri sözü, bütün hayatlarına yansıtan insanların; inanç, düşünce ve davranışlarına, Ahlâklarına, kişilik ve duruşlarına bakarak O Müslümanları tanırsın.”

·     Her sözünde ve her işinde, vahyin güzel kokusu duyulan insandır Müslüman. Vahyi öyle yaşar ki; her halinde vahyin örneğini görür insanlar onda. Müslüman, adeta vahyin somutlaşmış şeklidir. Mananın, maddeye dönüşmüş şekli… Vahiy, Müslüman’ın hayatında dile gelir… Tanınmaz mı böyle Müslüman?

·     Namaz kılan Müslümanlar tanındığı gibi; “Suçlu günahkâr (kimseler de) simalarından (ortaya koydukları düşüncelerinden ve davranışlarından) tanınırlar.”14 Yüz, belirttiğimiz gibi insanın aynasıdır. İnsanların iç güzelliklerini ve çirkinliklerini çoğu kez yüzlerinden okursunuz…

·     Secde (namaz, Allah Teâlâ’ya ibadet ve itaat); aklı, gönlü, düşünceyi, sözü; bütün azaları; bütün davranışları; bütün hayatı güzelleştirdiği gibi; bizzat insanın bilinen yüzünü de güzelleştirmez mi dersiniz?.. Her düşüncesi, sözü ve davranışıyla güzel olan Müslüman’ın, yüzü de güzel olacaktır elbet. Müslüman, güzel insan demektir… 

·     Allah Teâlâ’nın emir ve yasaklarına uymayan; kâfirler gibi düşünüp yaşayan, fakat Müslüman olduklarını söyleyen kimseler, nelerinden, nasıl tanınacaklar?

·     Hayatlarında namazın izini taşımayanlar; hayat bulması için İslam’ı yüreklerine ekemeyenler; namaz ile dirilemeyen insanları kim tanır Müslüman olarak!..

·     Kılsa da; namazı niçin kıldığını, ne yaptığını, Rabbe ne söz verdiğini bilmeyen; kıldığı namazın izi, düşünce ve davranışlarında görülmeyen insanı tanımak da zor. Kınıyor Rabbimiz onları: “Yazıklar olsun namaz kılan kimselere ki; onlar, namazlarında gaflet içerisindeler”15 buyuruyor.

·     Kıldığımız namazın izi, bizde görülmeyecekse; okuduğumuz Kur’an, yaptığımız dualar düşünce ve davranışlarımıza yansımayacaksa; neden okuyoruz Kur’an’ı? Niçin samimi olmadığımız duaları yapıyoruz? Namazı ne diye kılıyoruz?

·     Bize bakan, yüzümüzden (hayat tarzımızdan) bizim Müslüman olduğumuzu tanımıyorsa; o kimseyi, lisan-ı halimizle vahiy ile tanıştıramıyorsak; Müslümanlığımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekir sanıyorum.

 

Adil Akkoyunlu 

 

1 Fetih: 48/29

2 Bakınız: Ankebut: 29/45; Hud: 11/114

3 Hicr: 15/99

4 Enam: 6/162, 163

5 Fetih: 48/29

6 Bakınız: Rahman: 55/27; Kasas: 28/88

7 Al-i İmran:3/45

8 A’raf: 7/29; Al-i İmran:3/20

9 Bakara: 2/148

10 Leyl: 92/20

11 Rahman: 55/26, 27

12 Mutaffifîn:83/24

13 Al-i İmran:3/106

14 Rahman: 55/41

15 Maun: 107/4, 5

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis