Sultân’ül Vâizîn Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi Rahmetullahi Aleyh
Sultân’ül Vâizîn Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi Rahmetullahi Aleyh
O cemaatini çok
severdi…
“Sizler benim
gözbebeğim, ruhum ve kalbim mesafesindesiniz.”
Korkutmazdı; ümit
verirdi…
“Hocalar cemaatını
korkutmaz eğer korkutursa allah korkutur, hocalar ümit verir!”
Bazen efkarlanırdı…
“Efkarlıyım bazı şeyler
de aşırı gidiyorsam kapu caminin muhterem cemaati aziz kardeşlerim beni affedin!”
Daima birlik çağrısı
yapardı…
“Arşımız bir,
Allah’ımız bir, kitabımız bir, peygamberimiz bir, canımız bir, kanımız bir,
gayemiz bir, davamız bir, ecdadımız bir, tarihimiz bir, geleceğe birlikle
bakıyoruz, bu ihtilâfın bu tefrikanın adı ne?“
Güzel günlerin
geleceğine hep inandı…
“iyi olacağına kaniyim.
Mü’minler allah’ın öz kulları, has kulları her şeyin daha iyi olacağına kaniyim
inşallahu teâlâ!”
Gerçek bir
vatanseverdi…
“Kim bu cennet vatanın
uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak
toprağı sıksan, şüheda!
Genç evladım İstiklal
Marşın bu senin! Masal değil, hikaye değil, Safahat’taki şiir değil, İstiklal
Marşın bu senin!”
Tahir Büyükkörükçü bir
hizmet adamıydı.
O, “Ben bir kapının
kuluyum, o da Allah kapısı; bir kapının kölesiyim, o da Hz. Muhammed(sav)’in
eşiğidir. Dudağım Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem’in eşiğinde, yanağım
onun topraktaki ayak izinde…” diyerek takip ettiği manevi yolu tarif eder.
Bu hakikat yolu, onu ve
ondan ders alanları düzlüğe çıkarmıştır. Onun şu sözleri, kendisini İslam
davasına adadığını, her şeyiyle Hakk’a teslim olduğunu göstermektedir…
Konya’yı çok çok
severdi…
“Konyalılar şimdi biz,
yani siyaset yaptı mı filan zannetme! Kuşkulanma canım benim! Siyasetle filan
ne alakam var? Ben Konya’nın Tahir Hoca’sıyım, benim işim, işte önümde kitabım!
Kur’an-ı Kerim gerçeklerini size tebliğ etmek böyle yaşadım, böyle öleceğim!
İnşallahu teâlâ. Konya denince aşk şehri, iman şehri, Kur’an-ı Kerim şehri,
ilim şehri, Mevlâna şehri… Hatta dahasını söyleyeyim mi?
''Enbiya yurdu bu
toprak; şüheda burcu bu yer;
Bir yıkık türbesinin
üstüne mevla titrer!
Öyle meşbu’-i şehadet
ki bu öksüz toprak,
Fışkıran otları bir
sıksa adam, kan çıkacak!
Diyor. Merhum
M. Akif Ersoy…
Konya ve Türkiye ama Konya
başka bit Konya onun için…
Konya gibi Türkiye
istiyoruz diyorum ben muhterem Müslümanlar!”
Gençlere güvenirdi…
“Aziz Konyalılar şimdi
rabbime milyar hamd ediyorum! Farklıyız neden mi? 6 bin Kur’an-ı Kerim
kursumuz, 580 imam hatip okulumuz, 20’nin üzerinde ilâhiyat fakültemiz ve
milyonun üzerin de yeni bir neslimiz var… Geliyor imanlı, inançlı, hakka inanan
bir nesil geliyor…
Onun için bugün
farklıyız elhamdülillahi teâlâ!”
Tevazu sahibiydi…
“Bunlar mahşer de bizi
yalnız bırakmayacaklar… İnşallah, hocamızı almadan Cennet’e girmeyiz diyecekler
inşallah… O kürsü de bizim için ömür boyu ter döktü… Bütün şartlar ne olursa
olsun, ömür boyu bize gerçekleri hakkı ve hakikati söyledi. Cennet’e giderken
hocamızı almadan gitmeyiz diyecekler. Öyle umuyorum inşallah… Muhterem
Müslümanlar!”
Cemaatinden beklentisi
vardı…
“Aşk eri öyle diyor, Mevlâna
öyle diyor:
“Gerçek er o ki,
uyuduğu halde kendini sabahleyin yürüyenlerin menzilin de bulsun” diyor.
Bilmiyorum cemaatimden
bunu anlayan oldu mu acaba?
Hı müslümanlar? Gerçek
er o ki yatıp uyuduğu halde sabahleyin yürüyüp koşanların vardığı yerde bulsun
kendisini diyor.
Ne demek o?
Uyku da dahi bir nefes
Allah’tan gaflet etmeyip sefere devam eden insan. Benim bütün derdim bu. Eğer
hocam bu dert bize gelmiyor diyorsanız; bana haber verin gelecek cuma derse
çıkmayayım. Evet. Hocam sen nerdesin, sen nerdesin, dünya nerde bırak sen bu
hikayeleri diyorsanız; bana açık söyleyin gelecek Cuma çıkmayayım, huzurunuza…
Siz kendinize göre bir hoca bulun. Evet. Yok hocam öyle değil sen bize
Allah’ımızın kurbiyetinden bahset biz gine dinleriz de yapacağımız kadarını
becerebildiğimiz kadarını yaparız, diyorsanız eh gelecek Cuma sağolursam gine
derse çıkacağım inşallah!”
Cesurdu…
“Öyleyse Tahir Hoca kardeşiniz
olarak ben de şöyle diyorum! Rabbim kulum desin! Rasulullah da kölem desin!
Dünyada benim için en büyük ve âli rütbe bu muhterem müslümanlar. Bazan
mescid-i saadette Konya’dan gelen kardeşlerim veya diğer yerlerden gelen
kardeşlerim soruyorlar…
Ne yapıyorsunuz hocam
burda? Medine-i Tayyibe de Mekke-i Mükerreme 6,5 ay kalıyorum ya cenabı hak
ölümümü medine de kılsın inşallah dua ediniz.
Evet. Soruyorlar ne
yapıyorsunuz hocam diye şöyle cevap veriyorum müslümanlar. Sultan-ı Kâinatın
imamül enbiyanın Cenab-ı Muhammed Mustafa’nın dergâhına istida verdim diyorum.
Peygamber efendimizin dergâhına istida verdim. Eğer gelecek cevap ölçün tuttu.
Köleliğe kabul olundun deyiverirse siz bende ki neşeye bakın.
Kapu Cami’nin muhterem
cemaati şimdi bunlar köle etmek istiyorlar. Ağır gelin lan! Evet. Ben bir
kapının kuluyum o da Allah kapısı bir kapının kölesiyim o da hazreti Muhammed’in
eşiği. Kardeşlerime öyle diyorum! Dudağım Hazreti Muhammed’in kapısının
eşiğinde yanayım! Görebilirsem onun toprakta ki ayak izinde yanağım, alnım
demiyorum! Bakınız o Allah’a ait çünki o secde için kullanılır yanağım! Ayak
izinde ve dudağım kapısının eşiğinde rabbim bana bin yıl ömür de verse bu
neşeden ayırma diye duacıyım inşallah.
Oğluma vasiyetim bu,
torunuma vasiyetim bu, kızıma vasiyetim bu, kardeşlerime vasiyetim bu… Kapu
Cami’nin muhterem cemaatı eğer kabul buyurursanız size de vasiyetim bu. Eliniz
arşa açık alnınız secde de dudağınız hazreti Muhammedin eşiğinde yanağınız
fahri Kâinatın izinde olsun inşallah. Mevlamız bizi bu büyük neşeden ayırmasın!”
Bazen uyarırdı…
“Uyukluyor musunuz
yoksa! Hı! Müslümanlar uyukluyor musunuz yoksa? Yoksa uyuklayacaksanız beni
bırakın istirahatıma bakayım yani!
Peki, peki madem
dinliyorsunuz peki Allah cümlenizden sonsuz razı olsun bir daha gazap etmesin
inşallahu teâlâ!”
Osmanlının manevi
mirasına hep sahip çıktı…
“Osmanlı’ya Cenab-ı
Hakk 635 sene dünya hakimiyeti verdi!” diyor. Hem de nasıl hakimiyet?
“Donanma, ordu yürürken
muzafferen ileri,
Üzengi öpmeye hasretti
Garb'ın elçileri!
O ihtişâmı elinden
niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun
ayaklar altında?”
Garbın elçileri atının
üzerindeyken Osmanlı’nın üzengisini öpmeye sıraya girerdi. Avrupa’ya döndüğü
zaman; ‘Dudaklarımı ziyaret edin osmanlının üzengisini öptüm!’ derdi. “
“Bu kokmuş dünya da bir
saat dahi ömür istemiyorum ama şu günleri görmek için rabbim ömür ver diye dua
ediyorum.
Hayatın hakim olduğu
hayata vahyin hakim olduğu bir buçuk milyarın kardeşçe kucaklaştığı elli beş İslâm
devletinin bir ruh, bir kalb, bir el, bir yumruk, bir beden, bir gönül haline
geldiği mesut günü görmek için rabbi zülcelalimden ömür istiyorum İnşallahu
Teâlâ.
Evet muhterem
Müslümanlar.
Varlığımız, nefesimiz
ve nefsimiz her şeyimiz İslâm’ın izzetine feda olsun, yüce rabbim!
Onun için doğurduk,
onun için büyüttük, onun için okuttuk, onun için koşturuyor evlat ve
torunlarımız…
Niye? İslam’ın izzet
günlerini göster Allah’ım diye..
Milyonlar, milyarlar
dua ediyor âtî(gelecek) İslam’ın olsun Rabbim diye. O saadetli günleri
göreceğiz inşallah…”
O, gönüllerin Medine’si
Konya’da vefat etmiş, bu aziz toprağa emanet edilmişti
Hacıveyiszade hocamız
Hacı Veyiszade Mustafa Efendi Hoca’mız daima bu mısrayı tekrarlardı. Kabri
Cennet olsun inşallah. Olmuştur; inşallah zaten. Elbet bunca duanın vardır bir
müstecabı derdi.
Hacıveyiszade üstadımız
elbet bunca duanın vardır bir müstecabı derdi. Milyonlar milyar dua ediyor ati
islamın olsun rabbim diye. Müstecab olduğu Allah’ca duyulduğu Mevlâca kabule
şayan olduğu saadetli günleri hep beraber göreceğiz inşallahu Teâlâ!”
“Bizim Allah’ımız var!”
“Eyy güzellerden güzel;
ruhun Muhammed Mustafa!”
“Bizim Allah’ımız var!”
“Allah’ımız var!”
“Allah’ımız
var!”
Hayır işlerinde yarışan merhum Tahir Büyükkörükçü, bir
Mevlâna hayranıydı; onun manevî talebesiydi. Vaazlarında bu büyük mutasavvıfın
beyitlerine sıkça yer verirdi.
O, Mehmet Akif’e de hayrandı. Onun Ali Ulvi Kurucu ve
Necip Fazıl’la şahsî dostlukları vardı.
Merhum Tahir Büyükkörükçü, mübarek topraklarda büyük bir
huzur bulur, Mekke ve Medine’de altı ay boyunca kalır; irşat vazifesini orada
da bütün insanlığı içine alacak şekilde gerçekleştirirdi.
“Cenab-ı Hakk ölümümü Medine’de kılsın inşallah” diyerek o
mukaddes topraklarda ölmeyi çok arzu ederdi. Onun bu arzusu gerçekleşmese de o,
gönüllerin Medine’sinde, sevginin ve hoşgörünün payitahtı olan şehirde,
maneviyat diyarı Konya’da vefat etmişti.
Tahir Büyükkörükçü Hoca, öğle vakti Kapu Camii’nde kılınan
cenaze namazının ardından Üçler Mezarlığı’nda toprağa verilmişti.
Allah’ü Teâlâ rahmet eylesin. Mekânı cennet, makamı âli
olsun!
Yorumlar
Yorum Gönder