Esma-ül Hüsna Virdi Okuma دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى
Esma-ül Hüsna 1
﴿دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى﴾
Yüce Allah buyuruyor:
Esmâü’l-Hüsnâ
(en güzel isimler) Allah’ındır. O halde O’na, onlarla dua edin. (A’râf, 180)
Allah’a Celle Celâlüh
ancak Esmâü’l-Hüsnâ’dan biri ile dua yapılır ve ancak Esmâü’l-Hüsnâ’dan biri
ile zikir edilir. Örneğin, tanrım tanrım diye dua edilemez ve tanrı tanrı diye
zikir edilemez.
Esmâü’l-Hüsnâ’dan
olan “Yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm” hem dua hem de zikirdir.
Çünkü Kur’an’da Rahmân Sûresinin iki âyetinde geçmektedir.
Yüce Allah buyuruyor:
Yer üzerinde bulunan
her canlı fânidir (geçicidir). Ancak celâl ve ikram sahibi olan Rabbinin zâtı
bâkidir (ebedîdir). (Rahmân, 26-27)
Yüce Allah buyuruyor:
Celâl ve ikram sahibi
olan Rabbinin ismi ne yücedir! (Rahmân, 78)
Peygamberimiz
Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor:
Allah’ü Teâlâ’nın doksan dokuz ismi
vardır; kim bunları sayarsa (tek tek
okursa) cennete girer.
(Tirmizî-Hâkim-Beyhakî) Diğer bir hadîs-i şerifte de, “Kim bunları ezberlerse”
rivayeti vardır. (İbni Mâce)
Resulullah
Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor ki:
“Şüphesiz Hz. Allah Celle Celâlüh’n 99
ismi celilesi vardır. Müminlerden kim bunları sayıp ezberlerse, mutlaka Cennete
girecektir. (İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi)
Yine
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem buyuruyor ki:
“Yüce Allah'ın doksan dokuz şerifi ismi
vardır. Kendisi tek olduğu için teki sever.
Herhangi bir kul bu isimlerle dua
ederse, cennet o kişiye vacip olur.” (İmam Suyuti, Camiu’s-Sağir Ve Tercemesi)
"Allah`ın
99 ismi vardır. Kim bunları ezberlerse (îman eder ve ezbere sayarsa) Cennete
girer." (Buhârî ve Müslim)
"Kim
bunları (Esmâ-i Husnâ`yı) mânâlarını anlayarak sayar, bunlarla Allah`ı
zikrederse Cennete girer." (Tirmizî, İbn-i Hibban ve Hâkim)
Allah’ü
Teâlâ’nın merhametinden uzak olan gazabına uğrayıp hem dünyada hem de
ahirette kovulmuş lânetlenmiş olan şeytanın kötülüklerinden, sığınırım ve
rabbimden yardım isterim! |
أَعُوذُ باللَّهِ مِنَ الشَّيْطانِ الرَّجِيمِ |
||
Dünya’da
yarattıkları iyilere de, kötülere de herkese rızık ve sayısız nimetler veren
hepsine rahmet eden merhamet eden ahirette ise yalnız müminlere merhamet eden
ve sonsuz nimetler veren Allah’ü Teâlâ’nın ismiyle başlarım. |
بِسْـمِ اللَّهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ |
||
(Önce
Fatiha Sûresi okunur.) 1.
Rahmân ve Rahîm olan Allah'ü Teâlâ’nın ismiyle. 2.
Hamd Âlemlerin Rabbi Allah'adır. 3.
Rahman'dır, Rahim'dir O. 4.
Hesap ve ceza gününün (ahiret gününün mâlikidir. 5.
(Allah’m! Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz. 6.
Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet. 7.
Gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil. |
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ ﴿١﴾ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ
الْعَالَمِينَۙ ﴿٢﴾ اَلرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِۙ ﴿٣﴾ مَالِكِ يوْمِ الدِّينِۜ ﴿٤﴾
اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعِينُۜ ﴿٥﴾ اِهْدِنَا الصِّرَاطَ
الْمُسْتَقِيمَۙ ﴿٦﴾ صِرَاطَ الَّذِينَ اَنْعَمْتَ عَلَيهِمْۙ غَيرِ
الْمَغْضُوبِ عَلَيهِمْ وَلَا الضَّٓالِّينَ. ﴿٧﴾ |
||
(Bakara
suresinin ilk beş ayeti okunur.) 1.
Elif Lâm Mîm. 2. Bu,
kendisinde şüphe olmayan kitaptır. Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için
yol göstericidir. 3.
Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak
verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. 4.
Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de
kesin olarak inanırlar. 5.
İşte onlar Rab’lerinden (gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa
erenler de işte onlardır. |
الٓمٓۚ﴿١﴾ ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ﴿٢﴾ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ
اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا
رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ﴿٣﴾ وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ
اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ﴿٤﴾
اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ﴿٥﴾ |
||
Allah’ım!
Sana sığınarak, sana yönelerek, sana yalvararak, senin güzel isimlerini
(Esma-ül Hüsna’nı) vesile kılarak, senden istiyorum. |
اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْئَلُكَ، وَاَعُوذُ بِكَ، وَاَتَوَسَّلُ اِلَيْكَ،
وَاَتَوَجَّهُ اِلَيْكَ، وَاَتَضَرَّعُ اِلَيْكَ، بِاَسْمٰٓائِكَ الْحُسْنٰى |
||
Allah'ım,
şehadet ettiğim şu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen,
kendisinden başka ilah olmayan Allah'sın, birsin, Samed’sin (hiçbir şeye
ihtiyacın yok, her şey sana muhtaç), doğurmadın, doğmadın, bir eşin ve
benzerin yoktur. [Tirmizî Daavât 65 (3471); Ebû Dâvud Salât 358 (1493).] |
لَلَّهُمَّ إنِّى أَسْأَلُكَ بِأَنِّى أشْهَدُ أنَّكَ أنْتَ اللّهُ إلٰهَ
إِلَّا أَنْتَ اَحَدُ الصَّمَدُ الَّذِى لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ
يَكُنْ لَهُ كُفْواً أحَدٌ. |
||
Ya
Rabbi! Senin ismi A’zamını (en büyük ismini) ve en büyük rızanı şefaatçi
yaparak senden istiyorum! (Taberani Kenzu’l-Ummal, h. No: 3837) |
اَللَّهُمَّ إِنِّي اَسْأَلُكَ بِاسْمِكَ الْأَعْظَمِ وَرِضْوَانِكَ
الْأَكْبَرِ. |
||
O,
kendisinden başka hiçbir ilâh olmayan Allah’tır. |
هُوَ اللّٰهُ الَّذِى لٰٓا اِلٰهَ اِلَّٰا هُوَ. |
||
Ulûhiyete
mahsus sıfatların hepsini kendinde toplayan ism-i azâm. |
Ya Allah (Celle Celâlühü) |
يَا الله جَلَّ جَلآلُهُ |
01 |
Esirgeyen,
rahman, rahmet sâhibi |
er-Rahmân (Celle Celâlühü) |
اَلرَّحْمَنُ جَلَّ جَلآلُهُ |
02 |
Acıyan,
merhamet eden, bağışlayan |
er-Rahîm (Celle Celâlühü) |
اَلرَّحِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ |
03 |
Buyrukları
tutulan, hükümdar |
el-Melik (Celle Celâlühü) |
اَلمَلِكُ جَلَّ جَلآلُهُ |
04 |
Noksanlıklardan
arınmış, tertemiz |
el-Kuddûs (Celle Celâlühü) |
اَلقدُّوسُ جَلَّ جَلآلُهُ |
05 |
Yarattıklarını
selamette kılan |
es-Selâm (Celle Celâlühü) |
اَلسَّلَامُ جَلَّ جَلآلُهُ |
06 |
İnananları
güvenlikte kılan |
el-Mü'min (Celle Celâlühü) |
اَلمُؤْمِنُ جَلَّ جَلآلُهُ |
07 |
Hükmü
altına alan, belirleyici |
el-Müheymin (Celle Celâlühü) |
اَلمُهَيْمِنُ جَلَّ جَلآلُهُ |
08 |
Ulu,
galip izzetli |
el-Azîz (Celle Celâlühü) |
اَلعَزِيزُ جَلَّ جَلآلُهُ |
09 |
Dilediğini
zorla yaptırma gücüne sahip olan |
el-Cebbâr (Celle Celâlühü) |
اَلجبَّارُ جَلَّ جَلآلُهُ |
10 |
Yegâne,
büyük |
el-Mütekebbir (Celle Celâlühü) |
اَلمُتَكَبِّر جَلَّ جَلآلُهُ |
11 |
Yaratıcı |
el-Hâlık (Celle Celâlühü) |
اَلخَالِقُ جَلَّ جَلآلُهُ |
12 |
Eksiksiz
yaratan |
el-Bâri' (Celle Celâlühü) |
اَلبَارِئُ جَلَّ جَلآلُهُ |
13 |
Her
şeye şekil veren tasarımlayan |
el-Musavvir (Celle Celâlühü) |
اَلمُصَوِّرُ جَلَّ جَلآلُهُ |
14 |
Günahları
örtücü, mağfireti bol olan bağışlayıcı |
el-Gaffâr (Celle Celâlühü) |
اَلغَفَّارُ جَلَّ جَلآلُهُ |
15 |
İsyankârları
kahreden |
el-Kahhâr (Celle Celâlühü) |
اَلقَهَّارُ جَلَّ جَلآلُهُ |
16 |
Karşılıksız
bolca veren |
el-Vehhâb (Celle Ce lâlühü) |
اَلوَهَّابُ جَلَّ جَلآلُهُ |
17 |
Rızıklandıran |
er-Rezzâk (Celle Celâlühü) |
اَلرَّزَّاقُ جَلَّ جَلآلُهُ |
18 |
Hayır
kapılarını açan |
el-Fettâh (Celle Celâlühü) |
اَلفَتَّاحُ جَلَّ جَلآلُهُ |
19 |
Her
şeyi çok iyi bilen |
el-Alîm (Celle Celâlühü) |
اَلعَلِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ |
20 |
Sıkan,
daraltan, ruhları kabzeden |
el-Kâbıd (Celle Celâlühü) |
اَلقَابِضُ جَلَّ جَلآلُهُ |
21 |
Rızkı
genişleten, ömürleri uzatan |
el-Bâsıt (Celle Celâlühü) |
اَلبَاسِطُ جَلَّ جَلآلُهُ |
22 |
Kâfirleri
alçaltan, perişan eden |
el-Hâfıd (Celle Celâlühü) |
اَلخَافِضُ جَلَّ جَلآلُهُ |
23 |
Müminleri
yükselten, yücelten |
er-Râfi (Celle Celâlühü) |
اَلرَّافِعُ جَلَّ جَلآلُهُ |
24 |
Yücelten
izzet veren |
el-Muizz (Celle Celâlühü) |
اَلمُعِزُّ جَلَّ جَلآلُهُ |
25 |
Değersiz
kılan zillet veren |
el-Müzill (Celle Celâlühü) |
اَلمُذِلُّ جَلَّ جَلآلُهُ |
26 |
İşiten |
es-Semi' (Celle Celâlühü) |
اَلسَّمِيعُ جَلَّ جَلآلُهُ |
27 |
Gören |
el-Basîr (Celle Celâlühü) |
اَلبَصِيرُ جَلَّ جَلآلُهُ |
28 |
Hakem
hükmedici, iyiyi kötüden ayırt eden |
el-Hakem (Celle Celâlühü) |
اَلحَكَمُ جَلَّ جَلآلُهُ |
29 |
Adil
olan |
el-Adl (Celle Celâlühü) |
اَلعَدْلُ جَلَّ جَلآلُهُ |
30 |
Kullarına
lütfeden, letâfetli |
el-Lâtîf (Celle Celâlühü) |
اَلَّلطِيفُ جَلَّ جَلآلُهُ |
31 |
Her
şeyden haberdar |
el-Habîr (Celle Celâlühü) |
اَلخَبِيرُ جَلَّ جَلآلُهُ |
32 |
Yumuşaklık
sahibi |
el-Halîm (Celle Celâlühü) |
اَلحَلِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ |
33 |
Zat ve
sıfatlarında azâmetli olan büyüklük sahibi |
el-Azîm (Celle Celâlühü) |
اَلعَظِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ |
34 |
Affeden,
bağışlayıcı olan |
el-Gafûr (Celle Celâlühü) |
اَلغَفُورُ جَلَّ جَلآلُهُ |
35 |
Az
amele bile çok sevap veren teşekkür eden |
eş-Şekûr (Celle Celâlühü) |
اَلشَّكُورُ جَلَّ جَلآلُهُ |
36 |
Yüce,
yüceltici |
el-Aliyy (Celle Celâlühü) |
اَلعَلِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ |
37 |
Zatı
ve sıfatlarında büyük |
el-Kebîr (Celle Celâlühü) |
اَلكَبِيرُ جَلَّ جَلآلُهُ |
38 |
Koruyucu |
el-Hafîz (Celle Celâlühü) |
اَلحَفِيظُ جَلَّ جَلآلُهُ |
39 |
Besleyen,
rızıkları yaratıcı |
el-Mukît (Celle Celâlühü) |
اَلمُقِيتُ جَلَّ جَلآلُهُ |
40 |
Hesaba
çeken |
el-Hasîb (Celle Celâlühü) |
اَلحَسِيبُ جَلَّ جَلآلُهُ |
41 |
Şanı
yüce, yücelik sıfatları bulunan |
el-Celîl (Celle Celâlühü) |
اَلجَلِيلُ جَلَّ جَلآلُهُ |
42 |
Çok
cömert |
el-Kerîm (Celle Celâlühü) |
اَلكَرِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ |
43 |
Kontrol
ve gözetim altında bulunduran |
er-Rakîb (Celle Celâlühü) |
اَلرّقِيبُ جَلَّ جَلآلُهُ |
44 |
Duaları
kabul eden |
el-Mücîb (Celle Celâlühü) |
اَلمُجِيبُ جَلَّ جَلآلُهُ |
45 |
İlmi
ve rahmeti bağışlaması geniş |
el-Vâsi'v (Celle Celâlühü) |
اَلوَاسِعُ جَلَّ جَلآلُهُ |
46 |
Her
işi hikmetli olan |
el-Hakîm (Celle Celâlühü) |
اَلحَكِيمُ جَلَّ جَلآلُهُ |
47 |
Müminleri
seven sevilen |
el-Vedûd (Celle Celâlühü) |
اَلوَدُودُ جَلَّ جَلآلُهُ |
48 |
Şanlı,
şerefli |
el-Mecîd (Celle Celâlühü) |
اَلمَجِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ |
49 |
Öldürten,
sonra dirilten ve peygamberler gönderen |
el-Bâis (Celle Celâlühü) |
اَلبَاعِثُ جَلَّ جَلآلُهُ |
50 |
Her
şeye şahit olan |
eş-Şehîd (Celle Celâlühü) |
اَلشَّهِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ |
51 |
Hakkın
kendisi |
el-Hakk (Celle Celâlühü) |
اَلحَقُّ جَلَّ جَلآلُهُ |
52 |
Vekil
kılınan, kulların işlerini yerine getiren |
el-Vekîl (Celle Celâlühü) |
اَلوَكِيلُ جَلَّ جَلآلُهُ |
53 |
Güçlü,
kuvvetli |
el-Kaviyy (Celle Celâlühü) |
اَلقَوِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ |
54 |
Sağlam
güçlü |
el-Metîn (Celle Celâlühü) |
اَلمَتِينُ جَلَّ جَلآلُهُ |
55 |
Veli,
dost |
el-Veliyy (Celle Celâlühü) |
اَلوَلِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ |
56 |
Övgüye
lâyık |
el-Hamîd (Celle Celâlühü) |
اَلحَمِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ |
57 |
Her
şeyi sayan |
el-Muhsî (Celle Celâlühü) |
المُحْصِي جَلَّ جَلآلُهُ |
58 |
Varlık
veren her şeyi yokluktan çıkaran |
el-Mübdî (Celle Celâlühü) |
اَلمُبْدِئُ جَلَّ جَلآلُهُ |
59 |
Öldürüp
yeniden dirilten |
el-Muîd (Celle Celâlühü) |
اَلمُعِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ |
60 |
Canlandıran,
dirilten |
el-Muhyî (Celle Celâlühü) |
اَلمُحْيِ جَلَّ جَلآلُهُ |
61 |
Öldüren,
can alan |
el-Mümît (Celle Celâlühü) |
اَلمُمِيتُ جَلَّ جَلآلُهُ |
62 |
Her
zaman diri olan |
el-Hayy (Celle Celâlühü) |
اَلحَيُّ جَلَّ جَلآلُهُ |
63 |
Her
şeyi ayakta tutucu |
el-Kayyûm (Celle Celâlühü) |
اَلقَيُّومُ جَلَّ جَلآلُهُ |
64 |
İstediğini
istediği anda bulan |
el-Vâcid (Celle Celâlühü) |
اَلوَاجِدُ جَلَّ جَلآلُهُ |
65 |
Şanı
yüce ve keremi çok |
el-Mâcid (Celle Celâlühü) |
اَلمَاجِدُ جَلَّ جَلآلُهُ |
66 |
Eşi ve
benzeri olmayan, zâtında tek olan |
el-Vâhid (Celle Celâlühü) |
اَلواحِدُ جَلَّ جَلآلُهُ |
67 |
Her
şey kendisine muhtaç olan, kendisi ise hiçbir şeye muhtaç olmayan |
es-Samed (Celle Celâlühü) |
اَلصَّمَدُ جَلَّ جَلآلُهُ |
68 |
Kudret
sahibi |
el-Kâdir (Celle Celâlühü) |
اَلقَادِرُ جَلَّ جَلآلُهُ |
69 |
İktidar
sahibi |
el-Muktedir (Celle Celâlühü) |
اَلمُقْتَدِرُ جَلَّ جَلآلُهُ |
70 |
İstediğini
öne alan |
el-Mukaddim (Celle Celâlühü) |
اَلمُقَدِّمُ جَلَّ جَلآلُهُ |
71 |
Geride
bırakan, erteleyen |
el-Muahhir (Celle Celâlühü) |
اَلمُؤَخِّرُ جَلَّ جَلآلُهُ |
72 |
Başlangıcı
olmayan |
el-Evvel (Celle Celâlühü) |
اَلأوَّلُ جَلَّ جَلآلُهُ |
73 |
Sonu
olmayan |
el-Âhir (Celle Celâlühü) |
الآخِرُ جَلَّ جَلآلُهُ |
74 |
Varlığı
açık olan |
ez-Zâhir (Celle Celâlühü) |
اَلظَّاهِرُ جَلَّ جَلآلُهُ |
75 |
Zat ve
mahiyeti gizli olan |
el-Bâtın (Celle Celâlühü) |
اَلبَاطِنُ جَلَّ جَلآلُهُ |
76 |
Evreni
ve evrende olan her şeyi yöneten |
el-Vâli (Celle Celâlühü) |
اَلوَالِي جَلَّ جَلآلُهُ |
77 |
Her
noksanlıktan yüce |
el-Müteâlî (Celle Celâlühü) |
اَلمُتَعَالِي جَلَّ جَلآلُهُ |
78 |
İyiliği
çok, iyilik yapan |
el-Berr (Celle Celâlühü) |
اَلبَرُّ جَلَّ جَلآلُهُ |
79 |
Tövbeleri
kabul edici |
vet-Tevvâb (Celle
Celâlühü) |
اَلتَّوَّابُ جَلَّ جَلآلُهُ |
80 |
Asilerden
intikam alan |
el-Müntekîm (Celle Celâlühü) |
اَلمُنْتَقِمُ جَلَّ جَلآلُهُ |
81 |
Affedici |
el-Afüvv (Celle Celâlühü) |
اَلعَفُوُّ جَلَّ جَلآلُهُ |
82 |
Şefkati
çok |
er-Raûf (Celle Celâlühü) |
اَلرَّؤُفُ جَلَّ جَلآلُهُ |
83 |
Mülkün
gerçek ezeli ve ebedi sâhibi |
Mâlikü'l-Mülk (Celle Celâlühü) |
مَالِكُ المُلْكِ جَلَّ جَلآلُهُ |
84 |
Ululuk
ve ikram sahibi |
Zü'l-Celâli
ve'l-İkrâm (Celle Celâlühü) |
ذُو الجَلَالِ وَالإكرَامِ جَلَّ جَلآلُهُ |
85 |
Adaletli |
el-Muksit (Celle Celâlühü) |
اَلمُقْسِطُ جَلَّ جَلآلُهُ |
86 |
Birbirine
zıt şeyleri bir araya getirebilen, toparlayan |
el-Câmi' (Celle Celâlühü) |
اَلجَامِعُ جَلَّ جَلآلُهُ |
87 |
Zengin,
kimseye muhtaç olmayan |
el-Ganiyy (Celle Celâlühü) |
اَلغَنِيُّ جَلَّ جَلآلُهُ |
88 |
Dilediğini
muhtaç olmaktan kurtaran, zenginleştiren |
el-Muğni (Celle Celâlühü) |
اَلمُغْنِي جَلَّ جَلآلُهُ |
89 |
İstediği
şeylere engel olan |
el-Mâni' (Celle Celâlühü) |
اَلمَانِعُ جَلَّ جَلآلُهُ |
90 |
Dilediğini
zarara sokan |
ed-Dârr (Celle Celâlühü) |
اَلضَّارُّ جَلَّ جَلآلُهُ |
91 |
Dilediğine
fayda veren |
en-Nâfi' (Celle Celâlühü) |
اَلنَّافِعُ جَلَّ جَلآلُهُ |
92 |
Evreni
nurlandıran, aydınlatan |
en-Nûr (Celle Celâlühü) |
اَلنُّورُ جَلَّ جَلآلُهُ |
93 |
Hidayete
erdiren |
el-Hâdi (Celle Celâlühü) |
اَلهَادِي جَلَّ جَلآلُهُ |
94 |
Çok
güzel yaratan |
el-Bedî' (Celle Celâlühü) |
اَلبَدِيعُ جَلَّ جَلآلُهُ |
95 |
Varlığı
sürekli olan |
el-Bâkî (Celle Celâlühü) |
اَلبَاقِي جَلَّ جَلآلُهُ |
96 |
Bütün
servetlerin gerçek sâhibi |
el-Vâris (Celle Celâlühü) |
اَلوَارِثُ جَلَّ جَلآلُهُ |
97 |
Yol
gösterici, doğru yola eriştiren |
er-Raşîd (Celle Celâlühü) |
اَلرَّشِيدُ جَلَّ جَلآلُهُ |
98 |
Çok
sabırlı |
es-Sabûr (Celle Celâlühü, amme nevalühü ve lâ ilâhe
ğayrühü) |
اَلَّصَبُورُ جَلَّ جَلآلُهُ |
99 |
O (Allah celle celâlühü) ki doğurmadı
ve doğurulmadı, O'na bir denk de olmadı. |
اَلّذِي لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفوًا أَحَدُ. |
||
Allah’ü Teâlâ’nın benzeri hiçbir şey
yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. |
لَيْسَ كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وَهُوَ السَّمِيعُ البَصِير |
||
Allah’ım yaratılmışların en bahtiyarı
olan Efendimiz Muhammed sallallâhü aleyhi ve selleme; onun ailesine ve sahabesine,
bildiklerin sayısınca, kelimelerin mürekkebi miktarınca, seni ananların her
anışında, gafillerin seni zikirden her gaflet edişinde en üstün salâtların
ile salât eyle! |
اَللَّهُمَّ صَلِّ أَفْضَلَ صَلَاةٍ عَلٰى أَسْعَدِ مَخْلُوقَاتِكَ
سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وعَلَى آلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ عَدَدَ مَعْلُومَاتِكَ
وَمِدَادَ كَلِمَاتِكَ كُلّمَا ذَكَرَكَ الذَّاكِرُونَ وَغَفَلَ عَنْ ذِكْرِكَ
الْغَافِلُونَ |
Yorumlar
Yorum Gönder