Şeyh Ahmet Yasin’den ümmeti Allah'ü Teâlâ’ya Şikâyet Eden Mektup
Şeyh Ahmet Yasin’den ümmeti Allah'ü Teâlâ’ya Şikâyet Eden Mektup
Normal insanlara göre yarım olan fiziğine rağmen Filistin Davası'nın en başta gelen isimlerinden biri olmayı başaran Yasin, 22 Mart 2004 sabahı işgalci İsrail'in uçaklarından fırlatılan bombalar neticesinde hayatını kaybetti. Hayatının büyük bir kısmı felçli bir şekilde geçen Yasin'le birlikte olay yerinde 7 direnişçi daha hayatını kaybetmişti.
Davasına İnanan Bir Lider
Mustafa Asvani'ye göre Şeyh Ahmed Yasin, davasına inanan samimi bir kahraman olduğunu tekerlekli sandalyesindeyken bile mücahid birliklerine liderlik ettiği esnada kanıtlamıştı. 1936’da Filistin’in Aşkelon şehrinin El Cevra köyünde doğan Şeyh Ahmed Yasin, 1948 deki savaştan sonra ailesiyle birlikte Gazze’ye göç etti. 16 yaşında spor yaparken boynunu kıran Şeyhin bütün vücudu felç oldu. Buna rağmen, eğitimini aksatmayan Şeyh, 1957 de liseden mezun oldu ve bir sene sonra sağlık durumu elvermese de İslami ilimlerde eğitmen olma fırsatı yakaladı.
Gazze Direnişinin Lideri
Yirmili yaşlarına geldiğinde Şeyh Ahmet, siyasi eylemlere katılmaya başlamıştı. 1956'da üç düşmanın (İsrail, İngiltere, Fransa) Mısır'la yaptığı savaşa karşı Gazze’de isyan eden grubun en önündeydi. Güçlü hitabetiyle dikkatleri çeken Şeyh, arkadaşlarıyla beraber düzenlediği organizasyonlarda Gazze’deki uluslarası denetimi reddediyor ve bölge yönetiminin Mısıra geri verilmesi gerekliliğini vurguluyordu.
İlk İntifadayı Başlattı
1987 yılına gelindiğinde Şeyh Ahmet Yasin, İsrail işgaline karşı
Filistin’in özgürlüğü için Gazze’de İslami bir teşkilatın kurulmasını ve bu
teşkilatın liderliğini üstlenmeyi kabul etti. Kısa adı Hamas olan “İslami
direniş hareketi”, bu tarihte Filistin’de ilk intifadayı başlattı ve bu
dönemden itibaren Şeyh Ahmed Yasin, hareketin ruhani lideri sayıldı.
1948 hezimeti, Şeyhin zihnini bulandıran en önemli hadiseydi. Bu
yüzden Şeyh, Filistin halkının silahlanmasının ve özgürlüklerini geri
kazanmaları için milli şuura sahip olmaları gerekliliğini düşünüyordu. Çünkü
Şeyh, ne diğer Arap devletlerinin ne de uluslararası toplumların Filistin
topraklarının özgürlüğü için fizibilite sahibi olduklarına inanıyordu.
İslami direniş hareketi Hamas, aslında Mısır'da kurulan ve 1949 da suikaste uğrayan Hasan El Benna'nın önderliğini yaptığı Müslüman Kardeşler'in bir uzantısıydı.
İsrail Zindanlarında Geçen Yıllar
Birinci intifadanın yankılarının artmasından sonra, İsrailli
yetkililer Şeyhin faaliyetlerini durdurma kararı aldı ve ağustos 1988 de evine
baskın düzenledi. Şeyhi Lübnan’a sürmekle tehdit eden İsrail, art arda gelen
eylemlerin ve artan asker ölümlerinin önünü alamayınca 1989'da Şeyh Ahmet
Yasin’i ve yüzlerce Hamas üyesini tutukladı. 1991’de yargılanması biten Şeyh'e,
İsrail ömür boyu hapis cezası verdi. Bununla da yetinmeyen İsrail, İsrail
askerlerini kaçırma ve öldürme emri verdiği, ayrıca direniş hareketi kurduğu
için Şeyhi 15 yıla mahkûm etti.(!)
Bir süre sonra Şeyh Ahmet, Ürdün'ün başkenti Amman'da Hamas Siyasi Birimi Başkanı Halid Meşal'e karşı başarısız bir suikast girişiminde bulunan iki Mossad ajanına karşılık serbest bırakıldı.
İsrail'in Tehditleri Devam Etti
13 Haziran 2003’te İsrailli yetkililer Şeyh Ahmed’in dokunulmazlığının olmadığını ve her an bir İsrail operasyonuyla karşılaşabileceğini belirttiler. Bu açıklamadan 3 ay sonra 6 Eylül 2003'te Gazze’de bir binaya İsrail F-16 uçakları çeyrek ton ağırlığında bir bomba bıraktı. O esnada İsmail Haniye’yle beraber olan Şeyh Ahmed, olaydan hafif sıyrıklarla kurtuldu. İsrail televizyonu ise o esnada, Şeyhin operasyonda aslında birinci hedef olduğunu açıklıyordu.
İki Oğluyla Birlikte Şehid Oldu
Şeyh Ahmed 65 yaşına geldiğinde İsrail'in yeni bir operasyonuyla karşılaştı. 22 Mart 2004 sabahı Gazze şeridindeki Hay El Sabur'da bulunan bir camiden çıkarken başbakan Ariel Şaron'un talimatıyla apaçi helikopterlerinden bırakılan üç bombayla hayatını kaybetti. Sabah namazından çıkan Şeyh'in yanında bulunan iki oğlu ve yedi arkadaşı da olayda şehid olmuşlardı.
Kahramanca Yaşadı
Asvani'ye göre tarih, tüm vücudu felç olan bir adamın bir halkın
mücadelesinde başrol oynayacağını o zamana kadar hiç yazmamıştı. Şeyh Ahmed,
sadece halkının mücadelesi için değil, bayrağı altında Filistin’in çocuklarını
bir araya getiren bir cihad ve şehadet sistemi için çalışmıştı.
Kahramanca yaşadı ve gerçek felçlilerin Allah'ın rahmetinden ümidini kesenler olduğuna inandı. Çünkü biliyordu ki, hiçbir müminin kalbinde Allah inancına dair bir ümitsizlik olamaz. Şehid Şeyh'in ruhu geniş ufuklar için bir başlangıçtı. O düşmanla karşılaşmaktan hiçbir zaman korkmadı ve hiçbir zaman onlardan kaçmayı düşünmedi. Çünkü o, gerçek kaçışın düşmanla yüz yüze gelmekten korkan ümitsiz insanlara has olduğuna inanıyordu.
Ahmed Yasin'in Meşhur "Ümmete Mektubu"
Ahmet Yasin, ölmeden bir yıl önce dünya Müslümanlarının Gazze'de ve Filistin'de yaşananlara karşı sessiz kalmasından sitemkâr olmuştu. Yasin, yazdığı bir mektupla "ümmeti Allah'a şikâyet" ediyordu.
İşte o mektup:
"Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!
Ben ki
kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!
Sesimle yeri
inletecek güçte bir hatip de değilim!
Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü
hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!
Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir
olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!
Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler
karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu
için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan
edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?
Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu
ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz
şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için
dua etmeye;
"Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min
kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?
Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman
alınlarımızda şu yazılacak:
"Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!"
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve
gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!
Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin!
Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz.
Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!
Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden
her biri boynuna taksın!
Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz,
Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim
aleyhimize olmazsınız!
Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!
Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları!
Allah'ım!
Sana şikâyette bulunuyorum...
Sana şikâyette bulunuyorum...
Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı
zaafımı Sana şikâyet ediyorum.
Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime
bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?
Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler,
yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar,
yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.
Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz
bozuldu... Yollarımız ayrıldı...
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz…
Yorumlar
Yorum Gönder