Kadının Kocasına İtaati
Kadının Kocasına İtaati
Soru detayı:
Kadının erkeğe itaati hususunun
dini konularda olması gerektiği ve mesela evde yemeği hazırlaması için erkeğin
kadını zorlayamayacağını belirten yazılarınızı okudum. Bu durumda hadiste taş
taşıma ile ne kastedilmiş:
"Eğer bir kimsenin bir
başkasına secde etmesini emretseydim, kadına, kocasına secde etmesini
emrederdim ve eğer bir erkek karısına kırmızı bir dağdan siyah bir dağa ve
siyah bir dağdan kırmızı bir dağa taş taşımayı emretseydi, uygun olan, kadının
bu emri yerine getirmesidir. " (Kütüb-i Sitte, 652)
Cevap
Değerli kardeşimiz,
Hz. Aişe radıyallahu anhâ
anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
"Eğer bir kimsenin bir
başkasına secde etmesini emretseydim, kadına, kocasına secde etmesini
emrederdim ve eğer bir erkek karısına kırmızı bir dağdan siyah bir dağa ve
siyah bir dağdan kırmızı bir dağa taş taşımayı emretseydi, uygun olan, kadının
bu emri yerine getirmesidir."
Hz. Hüreyre (Radıyallahu Anh)
anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
"Şayet ben bir insanın
başka bir insana secde etmesini emredecek olsaydım, kadına, kocasına secde
etmesini emrederdim." [Tirmizî, Rada' 10, (1159)].
AÇIKLAMA:
Dinimiz, Allah'tan başkasına
secdeyi şiddetle yasaklamış ve haram kılmıştır. Resulullah (Aleyhissalâtu
Vesselâm) İslamî esaslara göre işleyecek, ailedeki kocanın hanımı karşısındaki
hukukunun büyüklüğünü ifade etmek için böyle mübalağalı bir üslûba
başvurmuştur. İslam'da âile dirliği kocanın hakimiyetine dayandırılmıştır.
Ayet-i kerime, âilede erkeğin reisliğini esas kılmıştır, ama bunu nafaka temin
etme sebebine bağlamıştır. Nafakanın te'mini itaati gerektiren bir hukuk
getirmektedir. Ayet aynen (mealen) şöyle:
"Erkekler kadınlar üzerine
hâkimdirler. O sebeple ki, Allah onlardan kimini (erkekleri) kiminden
(kadından) üstün kılmıştır. Bir de (erkekler kendi) mallarından infak
etmektedirler. İyi kadınlar itaatli olanlardır..." (Nisa, 4/34).
Aile dirliği büyük ölçüde itaate
dayandığı için, itaat meselesi birçok hadiste tekrar tekrar ele alınarak te'yid
edilmiştir. Tirmizî yukarıdaki hadisi kaydettikten sonra bu mevzuda Mu'az İbnu
Cebel, Sürâka İbnu Mâlik, Hz. Aişe, İbnu Abbâs, Abdullah İbnu Ebi Evfâ, Talk
İbnu Ali, Ümmü Seleme, Enes ve İbnu Ömer (radıyallahu anhüm ecmâîn)'den de
rivayetler olduğunu belirtir. Bunların hepsini burada kaydetmek uzun kaçar.
Abdullah İbnu Ebi Evfâ'nın rivayeti şöyle:
"Mu'az İbnu Cebel
(radıyallahu anh) Şam'dan dönmüştü, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a secde
etti.
"Ey Muaz bu da ne?"
diye sorunca:
"Şam'a gitmiştim. Orada
insanların piskopos ve patriklerine secde ettiklerini gördüm. Bunu sana yapmak,
içimden geçti." dedi. Bunu işiten Efendimiz:
"Sakın bunu yapmayın. Eğer
ben bir kimsenin Allah'tan başka birine secde etmesini emretseydim, kadına,
kocasına secde etmesini emrederdim. Muhammed'in nefsi kudret elinde olan Zât'a
yemin ederim, kadın kocasına olan hakkını eda etmedikçe Rabbine olan hakkını
eda edemez. Kocası, nefsini taleb etse, kadın havid (deve semeri) üzerinde bile
olsa bunu men edemez."
Hz. Enes'in rivayeti de şöyle:
"Bir insanın diğer bir
insana secdesi doğru olmaz, şayet doğru olsaydı, üzerindeki hakkının büyüklüğü
sebebiyle kadının kocasına secde etmesini emrederdim..."
Ümmü Seleme (radıyallahu anhâ)
anlatıyor:
"Resulullah (aleyhissalâtu
vesselâm) buyurdular ki: "Hangi kadın, kocası kendisinden razı olarak
vefat ederse, cennete girer." [Tirmizî, Radâ 10, (1161).]
Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)
anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Nefsim kudret elinde olan
Zât-ı Zülcelâl'e yemin ederim, bir erkek hanımını yatağa davet ettiğinde kadın
imtina edip gelmezse, kocası ondan râzı oluncaya kadar semada olan (melekler)
ona gadab ederler."
Bir başka rivâyette şöyle
denmiştir:
"Erkek, kadınını yatağına
çağırır, kadın da gelmeye yanaşmaz, erkek öfkelenmiş olarak sabahlarsa, melekler
sabaha kadar -bir rivayette yatağa gelinceye kadar- kadına lânet okurlar."
Bir başka rivâyette:
"Kadın küskünlükle
kocasının yatağından ayrı olarak sabahlarsa, melekler onu lanetler."
denmiştir. [Buharî, Nikâh 85, Bed'ü'l-Halk 6; Müslim, Nikâh 120-122 (1436); Ebu
Dâvud, Nikâh 41, (2141).]
AÇIKLAMA:
Bazı hadislerde kadının başta
gelen vazifeleri arasında zikredilen taat'ın mühim maddelerinden biri, yatağa
icâbettir. Erkek yatağa dâvet edince, buna icabet etmesi gerekmektedir. Bazı
hadîslerde: "Fırın üzerinde olsa bile.." veya "Havıd (deve
semeri) üzerinde olsa bile..." diye, yani "yanda bırakılması zor olan
bir işte bile olsa mutlaka emre icabet etsin" manasında te'kid edilmiştir.
Yukarıdaki rivâyetler sebepsiz,
meşru olmayan bir mâzerete emre icâbet etmeyen, kocasının yatak dâvetine
uymayan kadının bu davranışına terettüp eden mânevî müeyyideyi beyan
etmektedir: Kocasının davetine icâbet edinceye, kocasını razı ve memnun
kılıncaya kadar meleklerin lânetine maruz kalmak... Mü'mine bir kadın için bu
pek büyük bir hasâret ve zarardır.
Şârihler, "yatak"
kelimesiyle münâsebet-i cinsiye'nin kinaye edildiğini belirtirler. Utanma
vesilesi olan meselelerin zikrinde Kur'an ve hadiste sıkça kinâyeye
başvurulmuştur, örneği çoktur...
Hadiste geçen "sabah
oluncaya kadar..." ibâresi, imtina hâdisesinin geceye mahsus olduğu
intibâını vermekte ise de, bu hal, kadının gündüzleri olacak davete imtinaına
cevaz vermez. Gecenin zikri, istirahat ve yatma vaktinin gece olması,
gündüzleri maişet kazanma meşguliyetinin galebe çalması sebebiyledir. Ayrıca
bazı hadislerde, "gece" veya "gündüz" ayırımına yer
verilmeden aynı durum mevzubahis edilmiştir.
Hz. Câbir'in bir rivayeti şöyle:
"Üç kişinin namazı kabul
edilmez ve hiçbir hayırları semaya yükseltilmez:
* Geri dönünceye kadar, kaçan
köle;
* Ayılıncaya kadar, sarhoş;
* Râzı edinceye kadar, kocasını
darıltan kadın."
Rivayette geçen "erkek
öfkeli olarak sabahlarsa" ifadesi, kadının her icâbet etmeme hâlinin aynı
derecede olmadığını belirtir. Yani erkek, kadının gelmeyişini mâzur addetmiştir
veya çağırma hakkından vazgeçmiştir ve hanımına bu davranışı sebebiyle kızmamıştır.
Şu halde yatağa gelmeme halleri, aynı mânevî müeyyideyi icâb ettirmemektedir.
Kadının yataktan ayrı sabahlaması meselesi de böyle.
Mühelleb, sadedinde olduğumuz
hadislerden hareketle: "Bedenlerdeki olsun, mallardaki olsun hukukun men
edilmesi, mağfiretiyle örttükleri hariç, Allah'ın gadabını gerektiren
durumlardır" der ve hadisten şu hükmü çıkarır:
"Hadis, Müslüman âsiye,
eyleme geçmesini önlemek için, korkutma maksadıyla lânette bulunmanın câiz
olduğunu göstermektedir. Şâyet fiili işlerse, ona lânet değil, af ve hidâyet
duasında bulunmak gerekir."
Bazı âlimler bu istidlali hoş
karşılamamışlar ve demişlerdir ki:
"Müslüman için, rahmetten
uzak olması mânasına lânet okumak uygun değildir. Muvafık olanı, onun için
hidayet, af ve mâsiyetten dönmesi için dua etmektir. Lâneti tecviz edenler,
lânetin örfi mânasını düşünmüş olmalıdırlar: Bu da, kötü söz söylemek mânasına
olan sebbetmektir. Bunun da caiz olduğu durum, günaha düşenin bu kötü sözden
ders alıp, utanma ve dönüş yapma hâline bağlıdır. Sadedinde olduğumuz hadiste
meleklerin bunu yapmış olması, insanların da lânet okumasına mutlak cevâzı
ifade etmez."
Bazı âlimler hadisten şu
hükümleri de çıkarmıştır:
* Melekler, mâsiyet ehline,
mâsiyete devam ettikleri müddetçe beddua etmektedirler. Bu onların, itaat
edenlere de taatte oldukları müddetçe hayır dua ettiklerini ifâde eder.
* Meleklerin duası, hayra da
olsa şerre de olsa makbuldür. Bu sebeptendir ki, Aleyhissalâtu vesselâm,
onların duasıyla korkutmuştur.
* Kocaya yardım ve rızasını
aramaya irşâd var.
* Erkeğin cimayı terk etmeye
sabrı, kadınların sabrından daha zayıftır.
* Erkeğe en kuvvetli teşviş nikâh
yönünden gelmektedir. Bu sebeple Şârî bilhassa bu hususta kadının yardımcı
olmasına ehemmiyet atfetmiş, teşriatta bulunmuştur.
* Hadis, hiçbir meselesini ihmâl
etmeyip, herhangi bir, arzusuna mümânaat edeni bile meleklerin bedduasına
mazhar etmek suretiyle alakasını gösteren, hukukunu koruyan Allah'a, erkeğin bu
nimetlerine bedel, itaat etmesi, ibadetlerine sabır göstermesi gereği
anlaşılır. Evet kula düşen, Rabbinin kendinden taleb ettiği hakları yerine
getirmektir. Aksi takdirde onun davranışı, ihsanı bol bir zengine muhtaç
durumda olan fakirin gösterdiği kabalık ve nankörlükten daha çirkin kaçar.
Yine Ebu Hüreyre (radıyallahu
anh) anlatıyor:
"Ey Allah'ın Resulü! Dendi,
hangi kadın daha hayırlıdır?"
"Kocası bakınca onu sürura
gark eden, emredince itaat eden, nefis ve malında, kocasının hoşuna gitmeye
şeyle ona muhalefet etmeyen kadın!" diye cevap verdi." [Nesâî, Nikâh
14, (6,68).]
(Prof. Dr. İbrahim Canan,
Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi)
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Yorumlar
Yorum Gönder