Selâmsız Şeyh
Selâmsız Şeyh
Selâmî
Ali Efendi’nin bir lakabı da, “Selâmsız Şeyh”tir. Onun bu lakabı,
Üsküdar’daki “Selâmsız” mahallesiylede özdeşleşmiş ve bugüne kadar
yaşatıla gelmiştir. Mutasavvıfın “Selâmsız Şeyh” lakabıyla tanınmasıyla
ilgili olarak şöyle bir menâkıb rivâyet edilmektedir:
“Selâmî
Baba, sokakta yürürken sağına soluna bakmaz daima önüne bakarmış. Bir gün
müritleriyle Cuma namazına giderken, halk, kenarlarda ayağa kalkıp ona selâmda,
saygıda bulunmak isterler. O mübarek de önüne baktığı için kenarda kendini
selâmlamak isteyen insanları görmezmiş. Selâmî Baba bir gün yine müritleriyle
birlikte cuma namazına giderken yanındaki dervişlerden biri, Selâmî Baba’ya:
- Azîzim,
insanlar size saygıda bulunmak için ayağa kalkıyorlar fakat siz başınızı sağa
sola çevirmeden yürüyorsunuz, bunun sebeb-i hikmeti nedir, diye sormuş.
Bunun
üzerine Selâmî Baba:
- Evlât!
Bir daha selâm vermek isteyenler olursa bana haber ver, demiş.
Üç
beş metre sonra yine halk ayağa kalkmış. Derviş:
- Sultanım,
bakın size selâma durdular, dediğinde; Selâmî Baba, bir himmet ve teveccühle
Derviş’in gözlerindeki perdeyi kaldırır.
Derviş
Mehmet, selâma duranları çeşitli mahlûkat olarak görür. At, katır, merkep,
kedi, köpek gibi hayvan suretlerine girmiş olarak görür. Bu görüntünün üzerine
derviş:
- Ey
ahali! Sokaklara çeşitli hayvanlar dolmuş, diye feryat eder ve bağırır. Sokaktan
kaçar ve câmiye girer. Câmide ezanı okuyan müezzinin ve hutbe okuyan imam
efendinin sîretlerinden suretlerine yansıyan hayvânî huyları görüp:
- Manda
ezân okuyor; deve hutbe okuyor, demeye başlar. Cemaat, derviş’i bir güzel
döver. Derviş, câmiden çıktığı gibi doğru dergâha saklanır. Her tarafı yara bere
içindedir. Bunun üzerine Selâmî Baba:
- Oğlum,
geçmiş olsun, sana ne oldu, dediğinde, yediği dayağı anlatır.
Selâmî
Baba:
- Oğlum,
bundan sonra benim selâmıma karışma olur mu? Der.
O
günden sonra zatı şerifin ismi “Selâmsız Şeyh” olarak anılır. Yine İstanbul’da
bu zâtın ismine hürmeten Üsküdar’daki bu semtin adı “Selâmsız” olarak
kalır.
Yorumlar
Yorum Gönder