Allah’ü Teâlâ Dostları ve Secdeleri
Allah’ü Teâlâ Dostları ve Secdeleri
Efendimiz,
secdenin ihtiva etmiş olduğu sırlara zaman zaman işaret etmiştir.
“Hiçbir
kul yoktur ki Allah için secde etsin de Allah onu o secde sebebiyle bir derece
yükseltmesin ve yine o secde sebebiyle onun bir hatasını silmesin, bu olmaz.”
buyurmuş,
“Ademoğlu, secdeyi emreden ayetlerden birini okuyup da
secde ettiğinde, şeytan kendisinden uzaklaşır ve ağlayarak şöyle der: ‘Yazıklar
olsun bana! Şu adam, secde ile emrolundu ve bu emre uydu. Böylece cenneti
kazandı. Secde emrine isyan ettiğim için bana da ateş vardır.’”
Bununla
şeytan, secde eden bir kul karşısında duyduğu nedamet ve inkisarı ifade
etmiştir.
Secdenin
bu mana ve kıymetinden dolayıdır ki Allah’ın has kullan namazın rükünlerinden
biri olan secdeye ayrıca bir hassasiyet gösterirlerdi. Allah’a en yakın olunan
noktanın secde anı olduğunu bilen bu büyükler onu doya doya yaşamaya ve
hissetmeye çalışmışlar, dualar ve gözyaşları ile Rabb-i Rahimlerine içlerini dökmüşlerdir.
Sahabeden
Abdullah İbn Ömer bir defasında uzunca namaz kılan bir genci seyretmişti.
Çevresindekilere:
“Bu
genci tanıyanınız var mı?” diye sordu.
Bir
adam onu tanıdığını söyleyince Abdullah (radıyallahu anh);
“Eğer
onu tanımış olsaydım rükû ve secdesini daha da uzatmasını söylerdim. Zira ben
Allah Resulü’nün şöyle dediğini işitmiştim:
“Kul namaz için ayaklandığında günahları getirilip başı
ve omuzları üzerine konur. Her rükû ve secde edişinde o günahlar dökülürler.”
Resulullah
Efendimiz secdede bazen o kadar uzun kalırlardı ki Aişe annemiz kendileri
hakkında endişe ederdi.
O’nun
nakline göre Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) geceleri on bir rekat
namaz kılardı. Bazı rekâtlarda, bizden birinin elli ayet okuyacağı süre kadar
secdesini uzatır, başını yerden kaldırmazdı.
Yusuf
İbn Esbat gençlere şöyle nasihat ederdi: “Gençler! Hastalık gelmeden evvel
sıhhatinizin kıymetini bilin. Benim şu an en çok gıpta ettiğim kişi secde ve rükû
tam manasıyla yapıp namaz kılan kişidir. Zira ihtiyarlık artık arzu ettiğim
şekilde namaz kılmama mani oluyor.”
Said
itan Cıibeyr dünyadaki tek huzur kaynağının secdedeki hal olduğunu belirtirken,
secdeden başka elinden kaçırdığı hiç bir dünya metasına üzülmediğini itiraf
ediyordu.
Veyse’l-Karani
(Üveys el-Karni) kıyam, rükû ve secde halinde ibadet eden mahlûkata özenerek
gecelerini kıyam, rüku ve secde ile geçirirdi. Bazı geceler kıyamda durarak
sabahlar; bazı geceler rükûya yoğunlaşır, bazı gecelerin sonunu secde ile
getirirdi.
Ebu
Muhammed el-Ceriri bir gün Cüneyd-i Bağdadi’yi ziyaret etmek istedi.
Vardığında namaza durmuş olduğunu görünce beklemeye koyuldu.
Cüneyd
namazını uzunca kılıyordu. Neden sonra selam verince Ebu Muhammed kendisine:
“Artık
yaşlandın. Bedenin eskisi kadar güçlü değil. Namaz kılarken kendini bu kadar
zorlamasan!” dedi.
Cüneyd
kendisine;
“Sus!”
diye karşılık verdi ve:
“Biz
bu yolla Allah’ı bulduk. Bu yolda gevşek davranmak bize yakışmaz. Nefse ne
yüklersen onu taşır. Namaz, Allah ile kul arasındaki irtibatı sağlar.”
Secdeye
gelince o, Allah’a yakınlaştırır.
Bunun
içindir ki Hak Teâlâ:
‘Rabbine
secde et’ buyurdu.
“Her
kim Allah’a yakınlaştıran yolu (kurbiyet yolunu) terk ederse, her an O’ndan
uzaklaştıran yola girebilir.”
Hikmetli
cümleleriyle cevap verdi.
Yorumlar
Yorum Gönder