Hâtim-i Esam Kuddise Sirrûh Hazretlerinin Hikmetli Sözleri
Hâtim-i
Esam Kuddise Sirrûh Hazretlerinin Hikmetli Sözleri
·
Dünyadaki
her şeyin sonunda harap, sahiplerinin de toprak olacağını unutma.
·
Ey
kul! Sen, sana karşı bir kusur işleyen kardeşine kızdığın halde, yüce Rabb’ine
karşı isyan eden nefsine hiç kızmazsın; bu insaf mıdır?
·
Bir
kimsenin evinden veya yakınından bir cenaze çıkar da o kimse bundan ibret
almazsa, ona ne ilmin, ne hikmetin ne de bir vaazın faydası olur.
·
Dünyada
her şeyin sonunun harap ve her şahsın gideceği yerin toprak olduğunu gördüğün
zaman dünyaya ibretle bakanlardan olursun.
·
Dilini
gıybetten, yalandan, hasetten, boş sözden koru. Kötü arkadaşlardan ayrıl.
Günahlarını bilip Allah Teâlâ’dan utan ve ölüme hazırlan.
·
Mevlâ’nın
hizmetine dört elle sarıl ki dünya boyun eğerek, ahiret de âşık olarak sana
gelsin.
·
Acele
şeytandandır ancak şu beş yer hâriç:
1- Misafir geldiği zaman yemek
yedirmekte,
2- Müslüman bir kimse öldüğü zaman
defnetmekte,
3- Yaşı gelen kız çocuğunu evlendirmekte,
4- Vakti geldiği zaman borcu ödemekte ve
5- Günah işlendiği zaman tevbe etmekte.
·
İtâatin
aslı şu üç şeydir:
1- Allah’tan korkmak,
2- O’ndan ümidini kesmemek
3- Dâima O’nu sevmek.
·
Mâsiyetin
aslı da şu üç şeydir:
1- Kibir,
2- Hırs
3- Ve haset.
·
Münâfık
kimse dünyalık bir şeyi alacağı zaman hırsla alır, malının tükeneceği endişesi
ile cimrilik eder ve o şeyi riyâ ile infâk eder.
·
Mü’min
ise Allâhü Teâlâ’dan korkarak alır, Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve
sellem)’in sünnetine yapışır ve Allah rızâsı için güzel olan yere infâk eder.
·
Kendisine
nasıl namaz kıldığını soranlara:
“Vakit yaklaşınca güzelce abdestimi alır,
namaz kılacağım yere gider, orada oturur, maddeten mânen kendimi toparlarım,
sonra namaz için ayağa kalkarım. Kâbe’yi iki kaşım arasına, Sırat’ı ayaklarımın
altına, cenneti sağıma, cehennemi soluma alır, Azrâil’i başucumda bilir ve bu
namazı son namazım diye kabul eder, korku ve ümit ile Allâhü Teâlâ’nın
huzurunda durur, tahkik ile tekbir alır, ağır ağır ve manasını düşünerek
Kur’ân-ı Kerim okurum, tevâzu ile rükû eder, huşû ile secdeye kapanırım. Sağ
ayağımı diker -sol ayağımı yatırır- üzerine otururum. Namazımı ihlâs ile
kılarım. Ondan sonra da yine kabul olup olmadığının korkusunu duyarım.” diye
cevap vermiştir.
·
Üç
şeyi yapmadan üç şeyi iddiâ eden yalancıdır:
1- Allâhü Teâlâ’yı sevdiğini iddiâ ettiği
hâlde, onun haram kıldığı şeylerden sakınmayan,
2- Cennete girmeyi istediği halde, Allah
yolunda malından harcamayan,
3- Hakikatte Şeytan ile birlikte
oldukları hâlde, görünüşte aleyhinde bulunan.
·
Tasavvuf
yoluna giren kimseleri hiçliğe hazırlamak için riyazat yolunu öğütler, mücahede
için dört çeşit ölümle ölmeyi tavsiye ederdi.
1- Beyaz ölüm, açlık ve az yemekli.
2- Kara ölüm halkın eza ve cefasına
tahammüllü.
3- Kızıl ölüm her türlü şaibeden uzak bir
şekilde heva ve hevese karşı koymak,
4- Yeşil ölüm ise yamalı elbiseler giymek.
·
Günaha
ve isyana düşmemeyi afiyetin temel şartı sayar ve bunun için “ne istiyorsun?”
denildiğinde “Afiyet” diye karşılık verirdi. “Çünkü derdi, benim afiyette
olduğum gün günah işlemediğim gündür.”
·
Şeytanın
rızık ve azık konusundaki iğvalarına aldırmaz, kanaat yolunu seçerdi. Nitekim
şöyle derdi:
“Her
sabah şeytan bana gelir, ne yiyeceksin, ne giyeceksin ve nerede oturacaksın?” diye
sorarak beni tuzağa düşürmek ister. Ben şöyle cevap veririm: “Ölüm yiyeceğim,
kefen giyeceğim, kabri mesken tutup orada oturacağım.”
·
İnsan
nefsinin, insana kurduğu tuzaklar demek olan şehvet ve arzuları üçe ayırırdı:
1- Yeme-içme,
2- konuşma, bakma,
3- Şehvet ve arzusu.
Bu
şehvetlerin şerrinden korunmanın yolunu da şöyle gösterirdi:
1- Yeme-içme arzusunu Allah’a itimat ve
tevekkülle,
2- Konuşma isteğini dilini doğru söze
alıştırmakla,
3- Bakma şehvetini de gözüne ibretle
bakmayı öğretmekle kontrol etmeye çalış!”
·
Kuru
iddia ve laftan çok, hal ve hareketlerdeki uyuma bakardı. Şöyle söylerdi:
1- Allah’tan korktuğunu söyleyen,
şüphelilerden sakınmadıkça;
2- Cenneti arzulayan Allah yolunda malını
harcamadıkça;
3- Peygamberimiz’i sevdiğini söyleyen
fakra razı olmadıkça iddiasında yalancıdır.”
·
İbn
Makatil’e İsraf Dersi
Dünyaya değer vermez, dünyaya değer
verenleri uyarmaktan geri durmazdı. Anlatıldığına göre bir gün çağdaşı Muhammed
bin Mukatil’in hastalandığını duydu. Ziyaretine vardı. İbn Mukatil’in evinde
gördüğü lüks ve israf onun başını döndürdü. Son derece geniş bir ev, minderler,
perdeler, köleler, hizmetçiler. Hatim’in bunlara canı sıkıldı ve hemen İbn
Mukatil’in yanına vararak dedi ki:
1- Nedir bu hal, sen kimin yolundasın,
2- Kime uyuyorsun? Peygamber’e mi,
ashabına mı, tabiîne mi? Yoksa Fir’avn ve Nemrud’a mı?
3- Siz ve sizin gibi kötü âlimler, dünya
peşinde koşan cahiller gibisiniz. Hiç ilmiyle amil âlimlere benzer yanınız yok.
Halk da size âlim diye uymaya kalkıyor ve sapıtıyor.
Hatim’in bu sözleri İbn Mukatil’in canını
sıktı ve hastalığını artırdı. Hatim bu sefer:
– Kusura bakmayın ben cahil bir
yabancıyım. Namaz abdesti almasını bile bilmem, onu bana öğretir misiniz? Dedi.
İbn Mukatil dedi ki:
– Sen abdest almaya başla, yanlışın
olursa ben düzeltirim.
Hatim, abdest almaya başladı. Önce
ellerini yıkadı, ağzına ve burnuna üçer defa su verdi. Sonra sağ ve sol koluna
sıra geldi. Sol kolunu dört defa yıkayınca,
İbn Mukatil:
– Suyu israf etme, sol kolunu dört defa
yıkadın, dedi. Hatim zaten bunu bekliyordu:
– Bir avuç suyu israf diye yasaklıyorsun.
Fakat içinde bulunduğun sayısız israfları görmezden geliyorsun, deyince İbn
Mukatil, intibaha geldi, israfı bıraktı, hizmetçileri ve köleleri azad etti ve
zühd yolunu tuttu.
·
Bir
gün biri, Hatim’e bir miktar dünyalık göndermişti. O, mutadının hilafına
kabulde mahzur görmedi ve aldı. “Sen böyle şeyleri almazdın, şimdi niye aldın?”
diye soranlara:
“O’nu
kabulde nefsim için bir zillet, gönderen için izzet gördüm. Reddetmekte ise
nefsim için bir izzet ve gönderen için bir zillet gördüm ve bu yüzden kabul
ettim” dedi.
·
“Namazı
nasıl kıldığı” sorulduğunda şöyle anlatmıştı:
·
“Namaz
vakti yaklaştığı zaman, Abdest azalarımı tam yıkayarak, güzelce abdest alırım. Azalarımı
su, içimi tevbe ile temizlerim. Sonra camiye gider, Mescid-i Haram’ı gözümün
önünde müşahede ederim. İki kaşımın arasına da Makam-ı İbrahim’i alırım.
Cenneti sağıma, cehennemi soluma kor, ayaklarımı Sırat’ın üzerinde farz ederim,
ölüm meleği Azrail arkamda, gönlüm Hakk’a bağlı olduğu halde tazimle tekbir
alırım. Huşu ile kıyam ve kıraati ikmal eder, tevazu ile rükûa varır, tazarru
ile secdeye kapanırım. Hilim ile teşehhüdde oturur, şükür ile selam verip
namazımı tamamlarım.”
·
Âlimlere
şöyle nasihat ederdi:
Eğer
sizde şu üç şey varsa mes’ele yok. Eğer yoksa o zaman işiniz kötü. O üç şey
şunlardır:
1-
Geçmişin hasretiyle yanmamak. Çünkü geçen geçmiştir, geri gelmez,
2- Bu
günü ganimet bilip değerlendirmek.
3-
Acaba yarın kurtulacak mıyım, yoksa perişan mı olacağım, diye kaygılanmamak.
·
Müritlerine
her gün evrat olarak Kur’an’ın yedide birini ve salihlerin menkıbelerini
okumalarını tavsiye ederdi. Böylece müritlerinin haftada bir hatmetmelerini
isterdi.
·
Kalpleri
ölü, hasta, gafil, uyanık ve diri olmak üzere beşe ayırırdı.
Ona
göre:
1- Ölü kalp kâfir ve imansızların,
2- Hasta kalp, günahkârların,
3- Gafil kalp, nasipsizlerin,
4- Uyanık kalp, Hak ile meşgul olanların,
5- Diri kalp, Allah’tan korkup O’nun azametine
sığınanların kalbiydi.
·
“Üç
şey insanı itaat ve ibadete sevk eder;
1- Korku,
2- Ümit ve
3- Sevgi.
·
Üç
şey de insanı günaha düşürür:
1- Kibir,
2- Hırs
3- Ve haset” derdi.
·
“Münafık
aldığını hırsla alır, eline geçirdiğini -rızık konusundaki endişesinden- tutar,
vermez. Verdiği zaman riya ile verir. Mü’min ise aldığını hesabından korkarak
alır, sünnetteki ölçüden fazlasını elinde tutmaz. Verdiğinde Allah için verir.”
·
Cihadı
üçe ayırarak şöyle anlatırdı:
1-
Mukavemeti kırılana kadar şeytana karşı gizli cihad,
2-
Allah’ın emirlerini yerine getirmede nefse karşı cihad,
3- Din
düşmanlarına karşı Allah için cihad.
·
Derdi
ki:
“Ben
sırf Allah rızası için amel yapıyorum deyip sonra O’nu kızdıracak işlerle
uğraşanlara şaşarım. İnsan Allah’dan razı değilken, Allah’ın kendisinden razı
olmasını nasıl isteyebiliyor?”
·
Halka
karşı samimi olmanın ölçüsünü şöyle koymuştu:
1- Halka
karşı samimî olmanın ölçüşü iyileri sürekli iyilik yapmaya teşvik etmek, 2- Günahkârlara
acımaktır.
·
İnsanın
sözü ile özünün uygunluğuna çok önem verir, şöyle derdi:
1- “İnsanlara
bir iyilik emrettiğin, bir hayır gösterdiğin zaman onu yapmaya en layık olan
sensin.
2- Emrettiğini
önce kendin yap, nehiy ettiğinden önce kendin sakın.”
·
Rızık
konusunda güven içinde olan, zenginliğe sevinmez, fakirliğe üzülmez, geçim
sıkıntısı çekse de, eli geniş olsa da aldırmaz.
·
Karısından
aldığı “RIZIK” dersi
Hatim’in karısı da kendisi gibi zühd
yolunu tutanlardandı. Anlatırlar ki:
Hatim karısına:
– Ben dört ay süre ile Rum diyarına
gazaya gidiyorum. Benden ne kadar nafaka istersin? Diye sordu. Karısı:
– Hayatımı devam ettirebileceğim kadar,
dedi.
Hatim:
– Senin hayatını devam ettirmek benim
elimde değil ki? dedi. Karısı:
– Öyleyse benim rızkımın senin elinde
olduğunu sana kim söyledi? dedi.
Hatim, gazaya gidince bir komşu kadın
Hatim’in karısına sordu:
– Hatim sana ne kadar rızık bıraktı?
Hatim’in karısı:
– Hatim de, benim gibi rızka muhtaç
biridir, rızık veren Allah ise burada, yanımdadır, karşılığını verdi.
[İhyâu
Ulûmiddîn; Tabakâtü’s-Sûfiyye] selam ve dua ile…
Yorumlar
Yorum Gönder