İbn Atâullah el-İskenderî’den Hikmetler
İbn Atâullah el-İskenderî
Rahmetullahi Aleyh Hazretlerinden Hikmetler
Şeyh,
Muhakkik İmam Ebu’l Fazl Ahmet b. Muhammed b. Abdulkerim b. Atâullah el-
İskenderiyye buyurdu ki;
001- Hataya düşme
durumunda recânın (ümidin) noksan oluşu, amel ve ibâdete güvenmenin
alâmetlerindendir.
002- Bir taraftan senin
için tayin ve kefil olunan şey için çalışıp-çabalaman; diğer taraftan ise
senden yapılması istenen ibâdetler için kusur ve tembellik yapman, kalp gözünün
kör olduğuna bir delildir.
003- İbâdetler, ayakta
duran bir takım şekil ve sûretlerden ibarettir. Bu şekillerin rûhu ve özü ise,
kendilerinde bulunan ihlâsın sırrıdır.
004- Varlığını
bilinmezlik toprağına göm. Çünkü gömülmeyen şey bitmez. Bitse de netice
itibariyle tam olmaz.
005- Dünyanın ve
maddenin şekilleriyle aynası kirlenmiş olan kalp nasıl parlar?
006- Şehvetleriyle
bağlanmış olan kalp Allah’a doğru nasıl yol alır? Gafletlerin kirinden
temizlenmemiş olduğu halde Allah’ın huzuruna girmeyi nasıl arzu eder?
Saçma-sapan şeylerden vazgeçmeden sırların inceliklerini anlamayı nasıl ümit
edebilir?
007- Teneffüs ettiğin
her bir nefeste, Allah’ın sende icrâ ve imza ettiği bir kaderi vardır.
008- Sende gizli olan
ayıpları arzu edip araştırman; senden perdelenmiş olan gaybları araştırmaktan
daha hayırlıdır.
009- Kendisinden
ayrılmak mümkün olmayan varlıktan kaçıp; kendisiyle devamlı kalmak mümkün
olmayan şeyi isteyen kimseye hayret ki hayret! Çünkü Gözler kör olmaz, fakat
göğüslerdeki kalpler kör olur!
010- Hâli ve yaşayışı
sana feyiz ve hamle vermeyen; sözü seni Allah’a götürmeyen kimse ile sohbet
etme, arkadaşlık yapma!
011- Çoğu zaman kötü bir
şey yaparsın; fakat hâl ve gidiş yönünden senden daha düşük bir kişi ile
arkadaşlık yapman, onu sana güzel gösterir.
012- İbâdet ve tâat
yapamadığında üzülmemen; hata ve günâh işlediğinde ise pişmanlık duymaman,
kalbin ölüm işaretlerindendir.
013- Şayet Allah’ın
adâleti seninle karşılaşırsa, küçük günâh diye bir şey yoktur! Hepsi hesâba
katılır! O’nun lütuf ve ihsânı seninle yüz yüze geldiğinde ise, büyük günâh
diye bir mesele kalmaz!
014- Varlığı sence küçük
görülen ve göze batmayan ibâdet, aslında kalplerin dirilişi için en çok ümit
verici bir ibâdettir.
015- Karanlık, nefsin
ordusu olduğu gibi; nur da kalbin askeridir. Allah, kuluna yardım yapmak
istediği zaman nurlar ordusuyla onun imdâdına koşar; karanlık, zulmet ve
ağyârın ilgisini ondan keser.
016- Ümitli olduğun her
şeyin kölesi; ümit kestiğin her şeyden de âzâde ve hürsün.
017- İhsân ve lütuf
yolunun nezâketiyle Allah’a yönelmeyen kişi, mihnet ve imtihan zincirleriyle
O’na doğru çekilir!
018- Allah’a karşı
mâsiyet (günâh) ve kötülüklerin sürüp giderken, O’nun sana olan ihsânının devam
etmesinden çekin ve kork! Çünkü bu bir istidrâc olabilir. Biz onları
bilmeyecekleri yönden derece derece azâba yaklaştırırız!
019- İlâhî vâridler,
feyiz ve ilham, pek seyrek olarak ansızın gelir. Bu durum, kulların meseleyi
istidat ve kabiliyetle izah etmemeleri, böyle bir iddiada bulunmamaları
içindir.
020- Her meseleye cevap
veren, her gördüğünden bahseden ve her bildiğini anlatan bir kimse gördüğünde,
bu haliyle onun câhil olduğunu anla!
021- Hak Teâlâ âhireti,
mümin kullarını mükâfatlandırmaya uygun bir yer olarak yaratmıştır. Bunun da
sebebi; O’nun kullarına vereceği şeylerin bu dünyaya sığmaması ile sonu olmayan
bir âlemde onların yaptıklarına karşılık vermeyi kullarının değer ve kıymetine
daha uygun bulmasıdır.
022- Allah’ın katında
değer ve kıymetini öğrenmek istiyorsan, hangi işte seni ikâme ettiğine, seni
hangi halde tuttuğuna bak!
023- Senin Allah’tan
istediğin şeylerin en hayırlısı, O’nun senden istediğidir!
024- Amel ve ibâdetle
beraber olan duygu recâdır! Aksi halde, o duygu bir ümniye ve arzudan
ibarettir!
025- Ârifler bast haline
girdikleri zaman, kabz halindekinden daha çok korkarlar. Çünkü bast halinde
edep sınırlarında duran kişiler çok azdır!
026- Allah bazen sana
ihsânda bulunur (dünyevî şeyler verir. Fakat bu verilenler sebebiyle kulluktan
uzaklaştığın için) aslında sana bir şey vermemiş olur! Bazen de aksi olur. Sana
ihsânda bulunmaz, fakat aslında sana ikramda bulunuyor demektir!
027- Sana verilmeyip
menedilen bir şeyden dolayı elem duyman ve üzülmen, bunun Allah’tan olduğunu
bilmemenden ileri gelir!
028- bazen senin için
tâat kapısını açar, fakat kabul kapısını açmaz. Kimi zaman, O’nun hükmü ve
takdîri ile günâh işlersin; fakat bu vuslatına sebep olur!
029- Zillet ve iftikar
getiren bir mâsiyet ve günâh; izzet ve kibir getiren bir ibâdet ve tâatten daha
hayırlıdır!
030- Cenâb-ı Hak, dilini
talep ve dua için çözüp serbest bıraktığı an bil ki, sana ihsânda bulunmayı
arzu etmektedir.
031- İstediğini
ertelediği için Hak Teâlâ’ya karşı hakkını aramaya kalkma! Aksine, edebini
takınmadığı için nefsinle hesaplaş!
032- Her hüner ve
husûsiyete sahip olan kişinin, halâs ve kurtuluşu tam değil demektir!
033- Hak Teâlâ, sendeki
usanç ve bıkkınlığı bildiği için ibâdet ve tâatı çeşit çeşit yaptı! Sendeki
hırs ve düşkün olma hasletini de bildiği için bazı vakitlerde ibâdet etmeyi
sana yasakladı! Böylece bütün düşüncen kuru bir namaz değil; namazı gerçekten
kılmak olsun! Çünkü her namaz kılan, namazı gerçekten yerine getiren kişi
olamamaktadır!
034- Talep ve arzu şan
değildir; esas şan, iyi edeple rızıklanmandır!
035- Allah’ın kusurları
örtmesinin güzelliği olmasaydı, hiçbir amel ve itaat kabule şâyan olmazdı!
036- Setr (örtme) iki
çeşittir 1. Günâhtan setr 2. Günâhta setr. Avam, halkın gözünden düşme
korkusuyla Allah Teâlâ’dan ikinci çeşit setri isterler. Havas ise, Melikü’l-Hak
olan Yüce Mevlâ’nın nazarında düşme endişesi taşıdığı için günâhtan setri arzu
ederler!
037- Hakiki dost, senin
ayıp ve kusurunu bildiği halde seninle arkadaşlık ve sohbet edendir. Bu da
Kerîm olan Mevlâ’dan başkası olamaz! Arkadaşlık yapılacak kişilerin en
hayırlısı; senden ona bir şey gitmediği, bir menfaati olmadığı halde sadece
seni arzu edendir.
038- İnsanlar, sende
bulunduğunu zannettikleri iyi huylardan dolayı seni methederler. Buna karşılık,
sen de nefsî huylarının gerçeğini bildiğin için onu kınayıcı ol!
039- Hak etmediğin halde
övüldüğünde; sen de hemen hak ettiği ve lâyık olduğu şekilde Allah’ı öv!
040- Sana bir şey
verildiğinde ikram ve ihsân seni bast haline; verilmediği zaman ise bu
verilmeyiş kabz haline geçiriyorsa, bu durumunla çocukluğunun devamını ve
kulluğundaki sadâkat ve samimiyetin yokluğunu istidlâl et, anla!
041- Bazen kabz
gecesinin karanlığında elde ettiğin bir şeyi, bast gündüzünün işrak ve
parlaklığında elde edemeyebilirsin. Sizin menfaatinize hangisinin daha yakın
olduğunu kestiremezsiniz!
042- Nefisler ağyâr
kesâfeti ve mâsivâ katılığı ile perdelendiği gibi; bazen kalpler de nurlarla
dura kalır!
043- İlâhî rahmetle
ahlâkını düzeltmeyen bir kişinin, kulların sırlarına ve gizli yönlerine muttali
olması, kendisi için bir fitnedir; ayrıca vebâl ve günâhı da kendi üzerine
çekmeye sebep olur!
044- Bazen, halk seni
görmediği halde bile riyâ ve gösterişle iç içe olabilirsin!
045- Husûsî hallerinin
halk tarafından bilinmesini istemen, kulluk ve ubûdiyetinde sadâkat ve
samimiyetinin olmadığına delildir!
046- Bazen, namaz ve
oruçta bulamadığın derûnî halleri, çaresizlik ve yoksullukta fazlasıyla
bulursun!
047- Kendi iyiliklerinin
yaygınlığından söz edenleri, günâh ve mâsiyet susturur. Halbuki, Allah’ın
ihsânının bolluğundan bahsedenleri günâh ve hatâ susturamaz!
048- Söylenen her söz
üzerinde, içinden çıktığı kalbin kisvesi, elbisesi vardır.
049- Söz ve ifâdeler,
dinleyenler için bir azık ve gıdadır. Alıp yediğinden başkası da senin
değildir!
050- Hayr-u hasenât gibi
nâfile ibâdetlere koşmak; farz ve vâcipleri yapmada ise tembellik göstermek,
hevâ ve hevese tâbi olmanın alâmet ve işaretlerindendir.
051- Kullarının
kendisine az ibâdet edeceğini bildiği için Allah, ibâdet etmeyi onlara farz
kıldı; onları mecburiyet zincirleriyle ibâdete sevk etti. Zincirlerle cennete
sevk edilen bir topluluk Rabbinin hoşuna gitti!
052- Allah’ın sana
lutfettiği nimetin kıymetini bilebilmen için bazen üzerine karanlıklar gelir.
053- Arzu ve şehveti,
kalpten ancak rahatsız edici bir korku ve ağlatan bir şevk dışarı çıkarabilir.
054- Allah, müşterek
ibâdeti, riyâ ile karışık kulluğu sevmediği gibi; müşterek bir kalbi de sevmez.
Müşterek amel ve ibâdeti kabul etmez; müşterek kalbe ise yönelip bakmaz.
055- Hatalardan dolayı Allah
Teâlâ’nın rahmetinden ümidinin azalması, amele itimat ve güvenin işaretidir.
056- Allah Teâlâ seni sebeplerle halk
ettiği halde onlardan uzak durmanda nefsinin gizli bir şehveti vardır.
057- Allah Teâlâ’nın murat ettiği
bazı sebeplerden uzak durmayı istemen senin yüce himmetten inişin demektir.
058- Ne kadar tesir eden himmete
kavuşulsa da, kaderlerin surlarını aşamazlar.
059- Nefsini tedbirden rahat tut.
Senden başkasının Allah Teâlâ sana yapacağını sen kendine yapamazsın.
060- Sana verileceği kesin olunanda
(rızık) gayret etmen, senden istenilende (kullukta) ise gevşeklik göstermen
kalp gözünün kör olmasına delildir.
061- Israrla talepte bulunduğun halde
duânın kabulünün gecikmesinden ötürü bana icabet edilmedi diye umutsuzluğa
karamsarlığa düşme. Çünkü Allah Teâlâ vereceğine kefil olmuştur. Ancak senin
kendine seçtiğini değil sana uygun olanı dilemiştir. Ve senin istediğin zamanda
değil, kendi istediği zamanda sana verir.
062- Zamanı belirlenmiş bile olsa
verilen sözün vaki olmaması seni şüpheye düşürmesin. Çünkü şüphe kalp gözünü
zedeler ve sırrının nurunu söndürür.
063- Sana marifet kapısı açılmış ise
amelinin azlığına aldırma. Çünkü Allah Teâlâ sana o kapıyı ancak kendisini
tanıtmak için açmıştır. Bilmez misinki marifet sebeplerini sana gönderen O’dur.
Amelleri ise ona gönderen sensin. Senin ona gönderdiğin ibadet nerede, O’nun
sana gönderdikleri nerede!
064- Allah Teâlâ’dan gelen ilahi
varidat hallerinin çeşitliliği sebebiyle amellerin cinsleri de değişir.
065- Ameller ayaktaki suretlerdir.
(heykellerdir) O heykellerin ruhları ise ihlâs sırrının bulunmasıyladır.
066- Vücudunu toprağa defin et. Çünkü
toprağa gömülmeyen bir tohumun yeşerdiği görülmemiştir. (Hem toprak ol, hem de
toprakta sırlan demektir.)
067- Halktan uzak tefekkür meydanına
dalmak kadar kalbe faydalı bir şey yoktur.
068- Nefis ve dünya arzuları bir
kalbin aynasında izleyip takip ettiyse, o kalp nasıl aydınlık verebilir Nefsin
şehvetlerine arzularına bağlı kimse Allah Teâlâ’ya doğru nasıl yolculuk
yapabilir Gafletin cenabetinden yıkanmayan kimse Allah Teâlâ’nın huzuruna nasıl
çıkabilir Günahlarından tövbe etmeyen kimse ince sırları nasıl öğrenebilir
069- Varlıkların hepsi karanlık
(yokluk) içinde idi. Onu aydınlatan (var eden) Hakk’ın zuhuru (tecellisi) dir.
Kim ki varlıkları görüp içinde veya yanında veya ondan evvel veya ondan sonra
Allah Teâlâ’yı görmedi ise o kimse ilahi nurları kaçırmıştır. Marifetin güneşi
ile arasına varlıkların bulutu girmiştir.
070- Allah Teâlâ’nın Kahhar sıfatının
bir delili de odur ki; beraberinde olmayan bir şeyle seni perdelemesidir.
071- Her şeyi aşikâre ortaya çıkaran
Allah Teâlâ iken bir şeyin onu perdelemesi nasıl tasavvur edebilir.
072- Eğer kâinatı yaratmasa idi,
hiçbir şeyin var olma imkânı olmayacaktı.
Yokluk özelliği olanın varlığın kendisi olana hicap olması tasavvur
edilebilir mi?
073- Allah Teâlâ kısmet ettiği şeyin
yanında başka bir şey araması kişinin, cahillikten hiçbir şey terk etmemesi
demektir.
074- Seni bir halden çıkarıp başka
bir hale koymasını O’ndan isteme. Çünkü o dilerse sen çıkmak istemesen de senin
halini değiştirebilir.
075- Ondan istemen onu suçlamandır.
Onu istemen ondan gaip olmandır. Ondan başkasını talep etmen ona olan hayânın
azlığındandır. Ondan başkasından istemen ondan uzak olduğun içindir.
076- Alıp verdiğin her nefesin yoktur
ki o nefeste Allah Teâlâ’nın sende gerçekleştirdiği bir kaderi olmasın.
077- Dünyadan kurtulmayı gözetleme.
Çünkü bu, bulunduğun mevkide Allah Teâlâ’yı murakabe etmeni engeller.
078- Bu dünyada olduğun müddetçe
keder ve dertlerinin olmasını garipseme. Çünkü dünyaya layık olan sıfat ve
özellik onlardır, başkası olamaz.
079- Sonunda başarmanın alameti,
başlangıçta Allah Teâlâ’ya rücu etmektir.
080- Başlangıcı parlak olanın sonucu
da parlak olur.
İbn
Atâullah el-İskenderî Rahmetullahi Aleyh
Yorumlar
Yorum Gönder