Şehitlerin Âhiretteki Sevabı
Şehitlerin
Âhiretteki Sevabı
Hadisler:
Ebû
Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah
Sallallahu
aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Şehitler beş kısımdır: Bulaşıcı hastalığa
yakalanan, ishale tutulan, suda boğulan, göçük altında kalan ve Allah yolunda
savaşırken şehit olanlar."
Buhârî,
Cihâd 30; Müslim, İmâre 164. Ayrıca bk. Buhârî, Ezân 32; Tirmizî,
Cenâiz
65
Yine Ebû
Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
–
"Siz kimleri şehit sayıyorsunuz?" diye sordu. Sahâbîler:
– Yâ
Resûlallah! Kim Allah yolunda öldürülürse o şehittir, dediler.
Peygamber
Efendimiz:
–
"Öyleyse ümmetimin şehitleri oldukça azdır!" buyurdu. Ashâb:
– O
halde kimler şehittir, yâ Resûlallah! Dediler. Resûl-i Ekrem:
–
"Allah yolunda öldürülen şehittir; Allah yolunda ölen şehittir; bulaşıcı hastalıktan
ölen şehittir; ishalden ölen şehittir; boğularak ölen şehittir" buyurdu.
Müslim,
İmâre 165
Ayrıca bk, İbni Mâce, Cihâd 17
Açıklamalar:
Şehitlik
ve şehitler hakkında pek çok sahih hadis vardır. Bunlardan bazısı kitabımızın
okumakta olduğumuz "Cihad" bölümünde yer aldı. Şu ana kadar okuduğumuz
hadisler de cephede savaşırken şehit olanlarla ilgilidir. Sahâbe-i kirâm da şehit
denince cephede can verenleri anlıyordu. Bu sebeple Resûl-i Ekrem'in sorusuna
bildikleri gibi cevap verdiler. Peygamber Efendimiz onlara daha başka şehitler
de bulunduğunu haber verdi. Burada beş çeşit şehitten söz edilmektedir. Daha
başka sahih hadislerde bu sayı yedi, sekiz, dokuz hatta on olarak da geçer. Bu
rivayetler arasında bir zıtlık olduğu söylenemez. Çünkü Resûl-i Ekrem Efendimiz
kendisine gelen vahye göre bunları zikretmiş olmalıdır. Ayrıca benzeri
durumlarda olduğu gibi, Peygamber aleyhisselam'ın bir cinsin bütün çeşitlerini
bir defada saymadığı düşünülebilir. Bu sahih naslardan hareketle İslâm âlimleri
şehitleri üç kısma ayırmıştır:
1- Allah
yolunda savaşırken öldürülen ve hem dünya hem âhiret ahkâmı
itibariyle
şehit sayılanlar.
2-
Âhiret ahkâmı itibariyle şehit sayılan, ancak dünyada kendilerine şehit
muamelesi
yapılmayanlar.
3-
Sadece dünya ahkâmı itibariyle şehit sayılanlar.
İlk
sırada yer alanlar, harp esnasında savaş meydanında müşrikler tarafından
öldürülen veya üzerinde yara bere olduğu halde harp alanında ölü bulunan
kimselerdir. Zulmen öldürülen Müslümanlar da aynı hükme girer. Harp meydanında
şehit olanlar kefenlenir, fakat cenazesi yıkanmaz. Hanefî mezhebi imamlarına
göre şehidin üzerine cenaze namazı kılınır. Fakat İmam Şâfiî ve İmam Mâlik'e
göre şehitlerin üzerine cenaze namazı da kılınmaz.
İkinci
sırada yer alanlar, dünyada kendilerine yapılacak muamele itibariyle birincilere
yapılanın hiçbirine tabi olmadığı için, âhiret ahkâmı itibariyle şehittir. İşte
bunlar hadisimizde sayıldığı gibi, bulaşıcı hastalıktan, aşırı ishalden, suda
boğulmaktan ve bir göçük altında kalmaktan dolayı hayatlarını yitirenlerdir. Daha
başka rivayetlerde bunlara ilave olarak zâtü'l-cenbden ölen kimselerin, yanarak
ölenlerin, karnında çocukla ölen kadınların da şehit sayılacakları bildirilir. Bazı
hadislerde yol kesiciler tarafından öldürülenlerle, zulüm ve işkence edilerek öldürülenlerin
de şehit sayıldığı görülür. Bundan sonra gelecek hadislerde de şehit hükmünde
olanların bir kısmını göreceğiz. Bunların şehit hükmünde olmaları,
yakalandıkları amansız hastalıklar karşısındaki çaresizlikleri, su ve sel
baskını, toprak kayması ya da zelzele gibi tabiî âfetlere karşı koyamamaları ve
karşılaştıkları bu güçlüklere göğüs germeleri, sabretmeleri sebebiyledir.
Üçüncü
sınıfı oluşturanlar, harpten kaçarken veya çapulculuk yaparken ya da ganimetten
bir şey aşırırken öldürülenlerdir. İnsanlar bunların iç yüzünü bilmez, fakat
onların şehit olduğunu zannederler. Bunların halini yalnız
Allah
bilir ve kendilerine ahirette de hiçbir sevap verilmez. Yani onlar şehit
olmayıp öyle zannedilenlerdir.
Hadislerden
Öğrendiklerimiz
1- Şehitlik,
Allah katında en üstün mertebelerden biri olup, farklı dereceleri vardır.
2- Allah
yolunda savaşırken harp meydanında şehit düşenler dünya ve âhiret ahkâmı
itibariyle şehittir.
3- Bulaşıcı
hastalık, ishal, göçük altında kalma, suda boğulma ve bunlar dışında şehit
olarak nitelendirilenler âhiret şehididirler.
Abdullah
İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine
göre, Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Malı
uğrunda öldürülen kimse şehittir."
Buhârî,
Mezâlim 33; Müslim, Îmân 226. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 29;
Tirmizî,
Diyât 21; Nesâî, Tahrîm 22, 23, 24; İbni Mâce, Hudûd 21
Cennetle
müjdelenen on sahâbîden biri olan Ebü'l-a’ver Saîd İbni Zeyd
İbni Amr
İbni Nüfeyl radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre,
Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Malı
uğrunda öldürülen şehittir; kanı uğrunda öldürülen şehittir;
Dini uğrunda
öldürülen şehittir; ailesi uğrunda öldürülen şehittir."
Ebû
Dâvûd, Sünnet 29; Tirmizî, Diyât 21
Saîd
İbni Zeyd
Sahâbe-i
kirâmın önde gelenlerinden ve ilk Müslümanlardandır. Saîd
cennetle
müjdelenen on sahâbîden biridir. Bu sebeple Saîd İbni Habîb şöyle
demiştir:
"Nebî sallallahu aleyhi ve sellem' in yanında Ebû Bekir, Ömer,
Osman,
Ali, Sa'd, Saîd, Talha, Zübeyr ve Abdurrahman İbni Avf'ın derecesi
aynı idi.
Onlar, savaşta Hz.Peygamber'in önünde, namazda da arkasında
idiler".
Saîd İbni Zeyd, Hz. Ömer'in amcasının oğlu, aynı zamanda kız
kardeşi
Fâtıma'nın kocasıdır. Onların her ikisi de Ömer'den önce müslüman
olmuşlardı.
Hz. Ömer onların evinde müslüman oldu. Saîd ilk muhacirler
arasında
yer aldı. Hz. Peygamber onu ensardan Übey İbni Ka'b ile kardeş
yaptı. Bedir
Gazvesi'nden sonra Resûl-i Ekrem'in bütün savaşlarında
bulundu.
Bedir'e özrü sebebiyle katılamamıştı. Daha sonra Yermük Savaşı ile
Dımaşk'ın
fethine de katıldı. Saîd, duası makbul olan bir sahâbî idi. Saîd
İbni
Zeyd, Resûl-i Ekrem Efendimiz'den 48 hadis rivayet etti. Ondan hadis
nakledenler
arasında sahâbeden Abdullah İbni Ömer, Amr İbni Hureys,
Ebü't-Tufeyl;
tâbiînden Ebû Osman en-Nehdî, Saîd İbni Müseyyeb, Kays İbni
Ebû
Hâzim gibi ileri gelen şahsiyetler vardır.
Saîd, 52
(672) senesinde Akîk'de vefat etti ve cenazesi Medine'ye
getirilerek
orada defnolundu. Cenazesini Abdullah İbni Ömer yıkadı ve
namazını
da kıldırdı.
Ebû
Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem'e bir adam geldi ve:
–Yâ
Resûlallah! Bir kişi gelip malımı almak isterse ne yapayım? Dedi.
Resûl-i
Ekrem:
–
"Ona malını verme!" buyurdu.
–
Benimle savaşmaya kalkarsa ne dersin? Diye sordu;
–
"Sen de onunla savaş!" cevabını verdi.
– Adam
beni öldürürse? Dedi; Peygamberimiz:
–
"Sen şehit olursun!" buyurdu.
– Peki,
ben adamı öldürürsem? Deyince, Efendimiz:
–
"O cehennemdedir" buyurdu.
Müslim,
Îmân 225
Açıklamalar
Malını
başkasına vermemek ve onu korumak için mücadele ederken öldürülen kimsenin
şehit sayılacağına dair hadis 20'ye yakın sahâbî tarafından
rivayet
edilmiş olup bütün güvenilir hadis kitaplarında yer alır. Bir başkasının malına
haksız yere tecavüzde bulunmak ve onu gasp etmek dinimizde haram kılınmıştır. Bir
atasözümüzde çok güzel ifade edildiği gibi, mal canın yongasıdır. Bu koruma
sadece malla ilgili olmayıp, Saîd İbni Zeyd hadisinde açıkça belirtildiği
üzere, can, din, ırz ve namus da korunulması icab eden ve uğrunda gerekirse
savaşılacak olan en aziz değerlerdir. Bu sebeple, bunları müdafaa ederken
öldürülen kimse şehit sayılmaktadır. Öldüren kişiye de diyet ve kısas yoktur. Hadis
umûmî olduğu için, müdafaa hususunda malın azı ile çoğu arasında bir fark gözetilmemiştir.
Bu, İslâm âlimlerinin hemen tamamının görüş birliği içinde oldukları
hususlardan biridir. İmam Nevevî, mal müdafaasının vâcip değil câiz olduğunu
söylemiştir.
Bir
mü'mini dininden dönmeye veya bid'atler işlemeye zorlayanlara, ya da
dininin
icaplarını yerine getirmesine engel olanlara karşı da meşrû müdafaa
hakkı
kullanılır. Aynı şekilde kişinin ailesinin namusunu koruması
vaciptir.
Bütün bu korumaları yaparken, öldüğü takdirde şehit hükmünde
olur;
mütecâviz durumunda olanı öldürdüğü takdirde kendisine şer'î
cezalardan
herhangi biri uygulanmaz. O halde netice olarak dini, canı, malı
ırz ve
namusu himâye edip korumak herkesin en tabiî hakkı ve görevidir.
İslâm
devletinin fertlere yönelik en önemli görevlerinin başında onların
can,
mal, din, ırz ve namus güvenliklerini sağlamak gelir. Bu konuda
ruhsatla
amel ederek kendini, ailesini ve malını düşmana teslim edenin işi
Cenâb-ı
Hakk'a kalmış olur; fakat cesaret ve kahramanlık gösterip
öldürülürse
o kimse şehitlik makamına ulaşır. Şehitlik makamının çeşitli
dereceleri
bulunduğuna daha önce muhtelif vesilelerle temas etmiştik.
Hadislerden
Öğrendiklerimiz
1- Malı,
canı, dini, ırz ve namusu koruyup müdafaa etmek aslî
görevlerimizin
başında gelir.
2- Malını,
canını, din ve namusunu müdafaa ederken öldürülen kimse Allah
katında
şehitlik mertebesine ulaşır.
3- Malı,
canı, dini, ırz ve namusu müdafaa ederken mütecaviz durumunda
olanı
öldürene diyet ve kısas gerekmez.
4- Kişilerin
can, mal, din, ırz ve namus güvenliklerini sağlamak İslâm
devletinin
en önemli görevidir.
Kaynak: Riyazussalihin
Yorumlar
Yorum Gönder