Din Kardeşine Yardım Etmenin Sevâbı
Din Kardeşine Yardım Etmenin Sevâbı
Müʼminler, bir Allâhʼa inanan, aynı Peygamberʼin
ümmeti olan, aynı kıbleye yönelen, câmilerde omuz omuza saf tutan, birbirlerini
kendisine emânet ve zimmetli gören din kardeşleridir.
Îman kardeşliği; aynı anne-babanın evlâdı olmak
demek olan kan bağı kardeşliğinden daha üstündür. Çünkü nesep bağı ve biyolojik
yakınlık, kalbî yakınlık yoksa bir fayda vermez.
Nitekim Nuh -aleyhisselâm-ʼın dördüncü oğlu Kenanʼın
biyolojik yakınlığı ve nesep bağı, ona hiçbir fayda vermedi. Tûfanʼda diğer
kâfirlerle birlikte o da helâk oldu.
Cenâb-ı Hakʼtan Nuh -aleyhisselâm-ʼa şu îkaz geldi:
“…Ey Nuh! O aslâ senin âilenden değildir…” (Hûd, 46)
Ebû Dücâne -radıyallâhu anh- hasta iken ziyâretine
giden birisi, onun sîmâsının nûr gibi parladığını gördü ve ona:
“–Sîmân neden böyle parlıyor?” diye sordu. O da şu
cevâbı verdi:
“–Benim iki amelim var:
1- Beni ilgilendirmeyen hususlarda susarım.
2- Gönlüm mü’minlere karşı sû-i zandan uzak kalır.
Her mü’mine hüsn-i zannım vardır.” (İbn-i Sa’d, III, 557)
Gönlün Din Kardeşliği Muhabbeti
İle Dolması
Allâh Rasûlü’nün îman kardeşliği husûsundaki tebliğ
ve telkinlerinin sahâbedeki akislerinden bir diğerini de İbn-i Büreyde el-Eslemî
şöyle anlatıyor:
“Adamın biri İbn-i Abbâs’a çirkin sözler söyledi.
İbn-i Abbâs -radıyallâhu anh- ise sükût etti. Adam hayret içinde İbn-i Abbâs’a
niçin mukâbele etmediğini sordu. İbn-i Abbâs da:
«–Bende üç haslet var ki, bunlar sana cevap vermeme
mânîdir.» buyurdu ve o hasletleri şöyle sıraladı:
1- Allâh’ın Kitâbı’ndan bir âyet okunduğunda; keşke
bütün insanlar benim şu âyetten telâkkî ettiğim mânâ ve hikmetleri bilseler,
diye temennî ederim.
2- Müslüman bir hâkimin adâleti tevzî ettiğini
duyunca çok sevinirim. Hâlbuki o hâkimle hiçbir maddî-mânevî alâkam yoktur.
3- Müslümanların beldesine yağmur yağınca da çok
sevinirim, hâlbuki o beldede ne otlayan bir hayvanım, ne de bir arâzim vardır.»
dedi.” (Heysemî, IX, 284)
İşte gönlün din kardeşliğinin muhabbetiyle
dolmasının ashâbdaki güzel bir misâli. Ashâb-ı kirâmı rehber edinen, onlara
güzellikle tâbî olan mü’minlerin gönüllerinin de tek bir yürek hâline gelmesi
îcâb eder. Mü’min kardeşinin sevinciyle sevinip ızdırâbıyla muzdarip olma
diğergâmlığı, her mü’minin tabiat-i asliyesi hâline gelmelidir.
Mü’min Kardeşin Sevincine Ve
Hüznüne Ortak Olmak
Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- buyurur:
“İki nîmet var ki beni hangisinin daha çok
sevindirdiğini bilemiyorum. Birincisi, bir kimsenin, ihtiyâcını karşılayacağımı
ümîd ederek bana gelmesi ve bütün samîmiyetiyle benden yardım istemesidir.
İkincisi de, Allâh Teâlâ’nın, o kimsenin arzusunu benim vâsıtamla yerine
getirmesi yâhut kolaylaştırmasıdır. Bir müslümanın sıkıntısını gidermeyi, dünyâ
dolusu altın ve gümüşe sâhip olmaya tercih ederim.” (Ali el-Müttakî, VI,
598/17049)
“Nefsî nefsî” hodgâmlığından kurtulup “ümmetî
ümmetî” diğergâmlığına yükselmeyi teşvik eden nebevî ahlâkın, sahâbenin gönül
dünyâsındaki akislerinden bir diğeri de şudur:
Din Kardeşine Yardım Etmenin
Sevâbı
İbn-i Abbâs -radıyallâhu anh- bir gün
Peygamberimiz’in mescidinde îtikâfta iken bir kimse yanına gelerek selâm verdi
ve oturdu. İbn-i Abbâs -radıyallâhu anh-:
“–Kardeşim, seni yorgun ve kederli görüyorum.” dedi
ve konuşmaları şöyle devâm etti:
“–Evet ey Rasûlullâh’ın amca oğlu, kederliyim! Falan
şahsın benim üzerimde velâ hakkı var (mal mukâbilinde beni âzâd etmişti), fakat
şu kabrin sâhibi (Allâh Rasûlü) hakkı için söylüyorum ki onun hakkını
ödeyemiyorum.”
“–Senin hakkında onunla konuşayım mı?”
“–Sen bilirsin.”
İbn-i Abbâs -radıyallâhu anh- ayakkabılarını alarak
mescidden çıktı. Adam ona:
“–Îtikâfta olduğunu unuttun mu, niçin mescidden
çıktın?” diye seslendi. İbn-i Abbas -radıyallâhu anh-:
“–Hayır! Ben, şu kabirde yatan ve henüz aramızdan
yeni ayrılmış olan zâttan duydum ki, (bunları söylerken gözlerinden yaşlar
akıyordu):
“–Her kim, din kardeşinin bir işini tâkip eder ve o
işi görürse, bu kendisi için on yıl îtikâfta kalmaktan daha hayırlıdır. Hâlbuki
bir kimse Allâh rızâsı için birgün îtikâfa girse, Cenâb-ı Hak o kimse ile ateş
arasında üç hendek yaratır ki, her hendeğin arası doğu ile batı arası kadar
uzaktır.” [1]
Dipnot: [1] Beyhakî, Şuabu’l-îmân, Beyrut 1990, III,
424-425.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Gönül Bahçesinden Saadet
Damlaları, Erkam Yayınları
Yorumlar
Yorum Gönder