Bu Hırs Neden, Bu Açgözlülük Neden?


Bu Hırs Neden, Bu Açgözlülük Neden?

Kesik baş cinayetleri, bavul cinayetleri, varil cinayetleri…
Tarla yüzünden, dükkân yüzünden aile içi katliamlar, tüyler ürpertici olaylar…
Artık haberlere bakmaktan korkuyoruz. Maneviyat bitti, iman zayıfladı, toplum bozuldu. Hiçbir şeyin tadı tuzu kalmadı. Sokakta yürüyemez olduk.
Hırsızlık, yolsuzluk, kapkaç aldı başını gidiyor. Her gün yeni çeteler çökertiliyor, ardından yeni çeteler kuruluyor…
İnsanlar sadece paraya, zevke, sefaya odaklanmış. Sokakların hali perişan müstehcen giyimli kadınlar erkekler…
Kadınında-erkeğinde; kulağında, çenesinde, burnunda, kaşında, küpeler…
Kolunda, elinde, bacağında, sırtında, ensesinde, yüzünde dizinde dövmeler…
Yabancı hayranlığı, gayri millî ahlâk ve yaşayış aldı başını gidiyor…
Kimse kimseyi sevmiyor, saymıyor…
Ahirete iman, ölüm korkusu, hesap verme korkusu yok… Artık insanlar “sonsuz mutluluğu” değil, “anlık mutluluğu” düşünüyor.
Bediüzzaman Hazretleri ne güzel buyurmuş. “İman insanı insan eder, belki de sultan eder!” İman ve İslâm zayıflayınca bir curcuna koptu.
Osmanlı döneminin koskoca İstanbul’unda o kadar yokluğa kıtlığa rağmen iki üç polisiye olay olurken şimdi her yerde binlerce milyonlarca oluyor.
Kimse de tekrar “İslâm’i yaşantıya dönelim, maneviyatımızı kuvvetlendirelim. Okullarda kız okulları erkek okulları ayrı olsun!” demiyor.
Liseler birkaç dershane ve kolejin para kazanması için; "BİRİLERİ TARAFINDAN" 4 yıla çıkarttırıldı.
Kardeşim lise demek üniversiteye hazırlık demektir. Üç yıl neyine yetmiyor? Önceden yetiyordu ya… Liseler dört yıla çıkınca evlilik ve işe başlama yaşını uzattı; ömürden de bir yıl çaldı. Evlilik ve işe başlama süresi uzayınca da günahlar ve suçlar çoğaldı? 
Kimse de liseler tekrar 3 yıl olsun demiyor.

Haramlardan Kaçma Hassasiyeti Kalmadı

Osmanlı döneminde; bir hanım eşi işe giderken dermiş: “Efendi sakın evimize haram kazanç getirme! Biz bu dünyada aç da açık da dururuz. Fakat haram getirirsen Cehennem ateşine dayanamayız.”
Şimdi böyle bir hanım var mı? İki gün parasız kalsa boşanma davası açıyor. Severek evlendi denenler altı ay geçmeden boşanıyorlar…
“Helâl haram ver Allah’ım garip kulun yer Allah’ım!” diyorlar.

Şu güzel iki hikâyeyi oku da ders al!

Zengin İhtiyarın Dersi

Bir zamanlar çok zengin bir adam, çocuklarına şöyle bir vasiyette bulunur:
“–Ben ölüp yıkanınca, şu eski çoraplarımı ayağıma geçirin, ben bunlarla gömülmek istiyorum.”
Vakit saat gelir bu zengin adam vefat eder. Cenaze yıkandıktan sonra oğulları çorapları alıp getirirler:
Babamızın vasiyeti var, şu eski çorapları ona giydireceğiz derler.
Cenazeyi yıkayan hoca efendi bunu katiyen kabul etmez. Bu sefer müftüye çıkarlar. O da, dinimizde böyle bir şey yok deyip reddeder.
İster istemez babalarının vasiyetinden vazgeçmek zorunda kalırlar. Cenazeyi defnedip kabirden evlerine dönünce komşularından biri mektupla gelir.
“–Babanız çok önceleri bu mektubu, bana vererek, benim cenazem gömülüp oğullarım eve dönünce kendilerine ver demişti” der. Mektubu açıp okuyunca, babalarının en son ibretli dersini şu ifadelerle verdiğini görürler:
“–Evlatlarım, işte gördünüz; eski çoraplarımı bile kabrime götüremedim. Aklınızı başınıza alınız. Ne yapacaksanız hayatta yapın!”
“–Evlatlarım, işte gördünüz; eski çoraplarımı bile kabrime götüremedim. Aklınızı başınıza alınız. Ne yapacaksanız hayatta yapıp öbür âleme gönderiniz. Sakın dünyaya aldanmayın!”
Allah’ü Teâlâ mekânını cennet etsin! Hem çocuklarına hem de tüm insanlığa iyi bir ders vermiş!
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciun!” Şüphesiz Allah’ü Teâlâ’dan geldik ve Allah’ü Teâlâ’ya döneceğiz!

Selahattin-i Eyyubi Bile Kefenden Başka Servet Götüremiyor

Büyük Hükümdar Selahattin-i Eyyubi dünyadan göçme zamanının geldiğini anlayınca:
Şeyhül İslam’ı çağırır, ona:
“–Bir insan öldüğü zaman ne kadar kefen gerekir?”
“–Altı arşın hükümdarım der.”
Bir mızrak ve bir kefen getirilmesini ister. Bir asker çağırıp:
“–Bu kefeni mızrağa tak. Bağdat sokaklarında dolaş ve şöyle de: “Ey ahali! Ülkeler, servetler sahibi Selahattin-i Eyyubi yalancı dünyadan ebedi âleme şu kefenden başka servet götüremiyor, ibret alın!”

Bir Günlük Bebeğin Cenaze Namazını Kıldık!
Bir Günlük Bebeğin Cenaze Namazını Kıldık! Bugün doğmuş, bugün ölmüş... Üç Günlük Bebeğin Cenaze Namazını Kıldık! Sadece üç gün yaşamış. Üç yüz sene yaşasan ne olacak? Sonu ölüm değil mi? 
Mezar denen çukura boş gidilmez. Oraya küfürle gidersen, hak yiyerek gidersen, zulümle gidersen orada azap var, Cehennem ateşi var; dünya ateşinden yetmiş kat şiddetli... Oraya imanla gidersen, hayır hasenatla gidersen sonsuz mutluluk var...

İşte Londra Da British Müzesinde Secde Eder Vaziyette Firavunun Üç Bin Yıllık Bozulmayan Cesedi
İşte Londra da British Müzesinde secde eder vaziyette Firavunun üç bin yıllık cesedi bütün organları saç sakalı tam mumyalanmamış halde, bilindiği gibi Musa Peygambere iman etmemiş, kendi kendini Tanrı ilân etmiş, iman edenleri rahat bırakmamıştı da Allah’ü Teâlâ onu Kızıl Deniz’de boğmuştu. Leş'i de bozulmadan duruyor. Sonsuz Cehennem azabına müstehak oldu. Milyonlarca yıl yanacak, trilyonlarca yıl yanacak, sonsuz çarpı sonsuz yıl yanacak... 

Ey kardeşlerim İbret Alalım!

Bişri Hafi hazretleri ne güzel buyurmuş:
“Dün öldü, bugün ise, sanki can çekişmede,
Yarın henüz doğmadı, doğmayacak belki de.”

Ebû Tûrab hazretleri ne güzel buyurmuş:
“Bugünü düşünürüm; dün geçti, yarın var mı?
Gençliğe de güvenmem, ölen hep ihtiyar mı?”

Topu topu üç günlük dünya…

Ey kardeşlerim ibret alalım!
Haram bu dünyada başımızı dertten derde; belâdan belâya sokar, ahirette de Cehenneme sokar…
İyi Müslüman, Akıllı insan bile bile karıncayı incitmekten korkar.
Bu dünyada hakkını yediği, üzdüğü ve korkuttuğu insanlar Mahkeme-i Kübra’da “Hakkımı ver!” diye üstüne saldırınca ne yapacak?
Orada helâlleşmek çok zordur. Bu dünyada az bir paraya, güzel bir söze razı olur; orada Cennetin paha biçilmez köşklerine razı olmaz.
Sakına sakın harama yaklaşmayalım, kimseyi üzmeyelim, herkesten helâllik dileyelim!
Allah'ü Teâlâ hepimizi ahiret âlemine imanla, hayır ve hasenatla gitmeyi nasip eylesin! (Âmin!)
Hoşça kalınız, dostça kalınız! Allah’ü Teâlâ’ya emanet olunuz efendim!

Yaşar AKKAŞ

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis