Ta'ziyede Bulunmak
Ta'ziyede
Bulunmak
Ta'ziyye; sabır tavsiye etmek manasınadır. Ölü sahibine
ta'ziyede bulunmak müstahsendir. Zahiriyye'de de böyledir. Ta'ziyenin vakti;
ölüm hadisesinden itibaren üç gündür. Bu süreden sonra ta'ziye'de bulunmak
mekruhtur.
Ancak başka beldelerde ikâmet eden ve bu süre içerisinde
ta'ziye'de bulunamayanlar müstesnadır. Eğer ölü sahipleri sabırlı ve sakin ise,
defin hadisesinden önce de "Ta'ziye" yapılabilir.
Ölünün bütün akrabalarına ta'ziye'de bulunmak müstehabtır. İbn-i
Abidin; "Ta'ziye yapan kimse; "Allah sana ecri cezil, sabrı cemil
ihsan eylesin. Meyyiti de afv ve mağfiret buyursun!" der hükmünü
zikrediyor. (631)
Feteva-ı Hindiyye'de "Ta'ziyelerin en güzeli Resûl-i Ekrem Sallallahü
Aleyhi Vesellem efendimizin ta'ziyesidir.
Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle derdi: "Şüphesiz
ki alan da veren de Allahû Teâla'dır. Ecel-i müsamma'da onun katındadır. Kimin
ne zaman öleceğini ancak ve ancak o bilir!" hükmü kayıtlıdır. (632)
Ta'ziye'de asıl olan; ölünün yakınlarına sabır tavsiye edici ve
onların acılarını dindirici sözler söylemektir.
Mevlid; kelime olarak doğum zamanı, doğum yeri veya doğmak
manalarına kullanılır. Genellikle Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem'in
"Doğum Gecesi" için kullanılmıştır. Araplar arasında mevlid olarak;
"Baned Suad" "Kaside-i Bürde" ve "Hemziyye" gibi
metinler vardır.
Türkçe'de de yirmiye yakın "Mevlid"le ilgili şiir
mevcuddur. Mevlid merasimleri ilk defa; "Gulat-ı Şia'nın" hâkim
olduğu Fatimi devletinde düzenlenmiştir!
İbn-i Abidin müzik ve eğlenceden başka bir şey olmadığını
kaydetmekte ve kat'iyyen mevlid okutturulmamasını tavsiye etmektedir.(633)
Ayrıca halk arasında "ölünün 40. veya 52. gecesi" adı
altında yapılan törenler de; bid'at'tır! Esasen bunların bir kısmı; gayr-i
müslimlerden (zımmilerden) geçmiştir.
Ölüm ve doğum yıldönümleri, yılbaşı kutlamaları, kadınlı-erkekli
düğün merasimleri, caddelere heykel ve büstlerin dikilmesi, kırkıncı gün ve
sene-i devriyye ihtifallerini bu meyanda sayabiliriz.(634) Bunların tamamı
gayr-i müslimlerden gelmiştir.
Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem: "Ölülerinizin
iyiliklerini anın, kötülüklerini söylemeyin"(635) emrini vermiştir!
Mü'minler; kendilerinden olan (yani mü'min olan) kardeşleri
öldükten sonra, kat'iyyen onun kötülüklerinden bahis etmezler. Ayrıca bu
kardeşlerini anmak için de; yılın belli günlerini tayin etmekten şiddetle
kaçınırlar.
Herhangi bir cenazeye "çelenk" göndermek, çok büyük
bir hakarettir. "Zira "çelenk" batı toplumlarında;
"haç" işaretinin çiçeklerle süslenmesi sonucu ortaya çıkmış bir
adettir. Müslüman bir ölüye "çelenk" göndermek, onu "haç"
taşıyan bir Hristiyana benzetmek demektir. Bundan daha büyük bir hakaret
düşünülebilir mi?
Resûl-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem : "Kur'an-ı
Kerim'i okuyunuz, fakat onunla dünyalık kazanıp yemeyiniz"(636) emrini
vermiştir.
Ayrıca Hz. Ömer Radiyallahü Anh'in ücretle Kur'an-ı Kerim okuyan
ve bunu geçiş vasıtası haline getirenleri tehdit ettiği de bilinmektedir.(637)
İbn-i Abidin: "Bazıları ücretle Kur'an okumaya caizdir
diyorlar, bunlar bir şeye dayanıyorlar mı derseniz, derim ki; evet fetva
veriyorlar. Fakat neye dayandıklarını sorsan, onlar da yeryüzünün şarkını ve
garbını arasalar, sağlam bir delil bulamazlar"(638) diyerek, meseleye
açıklık getiriyor.
İmam-ı Serahsi: "Müslümanlara has olduğu sabit olan her
türlü ibadet karşılığı ücret almak batıldır"(639) hükmünü beyan ediyor.
Sonuç Olarak:
Kur'an-ı Kerim okumak bir ibadettir. Dolayısıyla bu ibadetten hâsıl
olan sevap okuyana aittir. Bu sevabın, para ile satılması düşünülemez.
Mü'minler; ölmüş olan kardeşleri için Kur'an-ı Kerim okurlarsa, kardeşlik
hukukuna riayet etmiş olurlar. Bunun için ayrıca ücret talebinde bulunmamaları
şarttır.
Ecri cezil: Bol
mükâfat
Sabrı cemil: Güzel sabır
Yorumlar
Yorum Gönder