Doğru Bir Firâset

Doğru Bir Firâset

Cenâb-ı Hak buyuruyor:
“Ey îmân eden­ler! Eğer Al­lah’tan it­ti­kâ eder­se­niz, O, si­ze bir fur­kan (iyi ile kö­tü­yü ayırt ede­cek bir ilim, firâ­set ve an­la­yış) ve­rir, gü­nah­la­rı­nı­zı ör­ter ve si­zi ba­ğış­lar. Çün­kü Allah, bü­yük lu­tuf sâhibi­dir.” (En­fâl, 29)

Rasûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdular:
“Mü­mi­nin fi­râ­se­tin­den sa­kı­nı­nız; zi­ra o, Al­lâh’ın nû­ru ile ba­kar.” (Tir­mi­zî, Tef­sîr, 15)

Fi­râ­se­te, nef­si­nin gururundan sıyrılıp Al­lâh’ın nû­ruy­la ba­kan­lar nâ­il ola­bi­lir­ler. İslâm târihinde bu hâlin pek çok misâli vardır:
Haz­ret-i Enes (ra), ken­di ri­vâ­ye­ti­ne gö­re; bir ­gün Haz­ret-i Os­man (ra)’a gi­der­ken yol­da bir ka­dın gö­rür. Ka­dı­nın gü­zel­li­ği ak­lı­na ta­kı­lır. Bu dü­şün­ce ile Haz­ret-i Os­man’ın ya­nı­na gi­rer. Onu gö­ren Haz­ret-i Os­man (ra):
“–Ey Enes! Göz­le­rin­de zi­nâ iz­le­ri ol­du­ğu hâl­de bu­ra­ya gi­ri­yor­sun.” der.
Bu söz kar­şı­sın­da şa­şı­ran Enes (ra), hay­ret için­de:
“–Al­lâh’ın Ra­sû­lü’nden son­ra da mı va­hiy ge­li­yor?” di­ye so­run­ca, Haz­ret-i Os­man (ra):
“–Ha­yır, bu bir ba­sî­ret ve doğ­ru bir fi­râ­set­tir.” bu­yu­rur.
Firâsetin şartı, yenilen lokmanın helâlliğine dikkat etmek ve kalbî hayâtı inkişâf ettirici bir takvâ hâlinde yaşayabilmektir. Bu sayede kalp, mânevî bir röntgen hâline gelir. Karşısındaki insanın iç hâli ona akseder. 
(Osman Nûri Topbaş, Genç Dergisi, Kasım-2009)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)
el-Veliyy: Seven, yardım eden, gerçek ve yegâne dost, yardımcı olan, kâinatın ve bütün mahlûkatın işlerini yürüten, sevk ve idare eden demektir.

Kısa Günün Kârı
Cenâb-ı Hak, cümlemizi uyanık bir kalbe sahip firâset ehli kullarından eylesin! Dostunu, düşmanını iyi seçebilecek bir kalbî olgunluk nasip buyursun! Sâlih ve sâdıklarla dostluğun huzur ve saâdeti içinde yaşatsın, sâlih ve sâdık kullarıyla haşretsin! Âmîn…

Lügatçe
firâset: 1. Sözlükte tesebbüt ve nazar demektir. 2. Hakîkat ehlinin ıstılâhında ise yakîn mükâşefesi ve gaybın ayan beyân olmasıdır.
nâil: Muradına eren, nâil olan, ele geçiren. Erişmiş.
basîret: 
Görüş, ileriyi görme gücü.
inkişâf: 
1. Açılma, meydana çıkma. 2. Yetişme. 3. Terakki etme, ilerleme.
takvâ:
 Dinin yasak ettiği şeylerden sakınıp buyurduklarını yerine getirme.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis