Dinden Habersiz Gençler
Dinden Habersiz Gençler
"Dinin ve bilimin yetki alanlarını iyi
belirlemek gerekir. Manevî konulara yabancı ve ilgisiz bırakılan gençler, bazı
sapık ideoloji ve felsefelerin simsar ve propagandistleri eline düşünce öyle
çaresiz kalıyorlar ki, bu çaresizlik içinde yaptıklarını akıl ve izana
sığdırmak kabil değildir."
Büyük ve korkunç tabii afetler, savaşlar, salgın
hastalıklar, trafik kazaları ve normal ölümlerle insanlık nüfusu ciddî ölçüde
kayba uğramaktadır. Fakat yüce Yaratan’ın akıl almaz cilvelerinden ve hikmetli tecellilerindendir
ki yaşlı küremizin insan cinsinden olan sakinleri azalacağına her geçen gün
biraz daha artmaktadır. Bazıları, bu akıl almaz artıştan hayli tedirgin ve
huzursuz oluyor. Envanteri tam çıkarılmamakla birlikte dünyanın mevcut beslenme
ve enerji kaynaklarının günün birinde insanoğlunu açlık, sefalet ve çaresizliğe
mahkûm edebileceğini düşünenler var. Hatta bu yönde bazı fütüristler (geleceğe
yönelik ihtimalleri değerlendirenler) ileride alınacak ciddî tedbirler
cümlesinden olmak üzere bir takım yeni ve orijinal proje ve planlamaları
devreye sokabilmenin telâş ve kaygısını yaşıyorlar. Modern bilimsel
araştırmalar, sağlık ve tedavi konularında olduğu gibi insanlığa yeni besin ve
enerji kaynakları sunabilmenin azim ve çabası içine de girmişlerdir.
Muazzam Bir Potansiyel
Bütün bunlar, insanın hem kendi öz varlığını hem de
hemcinslerinin geleceğini düşünmesi açısından aslında insanlık adına övünülecek
faaliyetlerdir. Yalnız unutmamak gerekir ki insan, sadece maddî ve organik anlamda
değil; manevî, psikolojik ve sosyolojik manada da sayısız ihtiyaç ve gereklerin
baskı ve kuşatması altındadır. Bütün bu ihtiyaçları bütünüyle göz ardı ederek
beden ve organizmanın zarurî beklentileriyle yetinmek, her şeyden evvel insanın
insanlığını inkâr etmek demektir. Bu yüzden eğitimciler, muazzam bir
potansiyelin sahibi olan insanı şanına yakışır bir kıvamda yoğurmak ve yüce
hedeflere yöneltmenin önemini daima öncelikli eğitim amacı olarak görmüşlerdir.
Eğitim tarihi boyunca eğitimciler temel amaç ve
prensipte büyük ölçüde birbirine yakın ve müşterek görüşleri paylaşsalar da
araç ve yöntem konusunda çok farklı kanaat ve uygulamalar sergilemişlerdir. Her
şahıs veya ekol kendi inanç ve ideolojisine paralel bir metodun savunuculuğunu
yapmıştır. Bilimsel objektiflik ve dürüstlükten fedakârlıkta bulunmayan
haysiyetli bilim adamlarıyla konuyu enine boyuna tartışmak hem ilim hem de
insanlık için büyük faydalar sağlar. Belli bir felsefî kanaati veya ideolojiyi
körü körüne savunabilme uğruna modern ve pozitif bilimleri bir çeşit paravana
yaparak bir takım hurafe ve yakıştırmalarla modern bilimi yaralayan bazı
gayretkeş faaliyetleri hem ilim hem de insanlık adına deşifre etmek de herhalde
ciddî bilim adamlarının başta gelen vecibelerindendir.
Batıda özellikle 19. yüzyılda pozitif bilimlerdeki
hatırı sayılır gelişmeler, bazı çevrelerin köhneleşmiş Ortaçağ zihniyetinin
temsilcisi saydıkları kilise mensuplarıyla birlikte bütün iman ve maneviyat
ehlini hedef alan din düşmanı tavrını çeşitli şekillerde yayma gayretleri
özellikle gençlerin eğitiminde çok olumsuz ve tahripkâr gelişmelere yol
açmıştır.
Söz gelimi biyoloji dalında bir takım yeni görüş ve
faraziyelerin öncülüğünü yapan Lamarc ve Darwin gibi bilim adamları evrim
(evolution) konusunda 20. asrın ortalarına kadar revaçta kalabilen iddialarla
yüzyılların kökleştirdiği inanç ve kanaatleri önemli ölçüde sarsıntıya
uğratmışlardır.
Bilim Dünyasındaki Tahrifatlar
Onlar belki bu görüşleri birer hipotez (faraziye)
mahiyetinde serdederken kraldan çok kralcı geçinenler arkeolojik ve bilimsel
kazılarla elde edilen eski hayvan fosilleri üzerinde yaptıkları tahrifat ve
montajlarla bilim dünyasına temizlenmez bir leke sürmeyi bile göze
alabilmişlerdir.
Akıllarınca insanı ilkel bazı hayvanlardan gelişmiş
ve evrimleşmiş bir tür olarak göstermek istiyorlardı. Bu yolla insanoğluna ne
çeşit bir hizmette (!) bulunduklarını anlayabilene aşk olsun! Aslında tamamen
hâlis niyetli bir girişimle çeşitli türlerin kendi içlerinde mevcut
evrimleşmeyi bilimsel bir sistematik içinde ortaya koyarak insanların
inançlarıyla oynamayı hiç düşünmeden sırf bilime hizmet yolunda gayret
göstermiş olsalardı kendilerini bilimler tarihi adına kutlamak gerekirdi.
Batıda yıllarca modern biyoloji adı altında bir
takım faraziyeler, varsayımlar kesinleşmiş ilmî verilermiş gibi takdim ve hatta
formüle edilmiştir. Böylelikle sadece bilimsel bir kandırmacının propagandası
yapılmamış insanların imanları çalınmış, gönülleri karartılmıştır. Bereket
versin şahsiyetli ve vakarlı bazı bilim adamlarının ciddî araştırmalarla ortaya
çıkardıkları önemli gerçekler, kararsız ve çaresiz kalan bilim dünyasına âdeta
bir hayat öpücüğü gibi taze nefes katmıştır. Bugün artık evrimcilerin modern ve
pozitif bilimleri kullanarak göz göre göre iman ve maneviyat hırsızlığı
yapmalarına pek mahal kalmamıştır.
Fakat “huylu huyundan vazgeçmez” derler ya, bu evrim
fanatikleri yine fırsatını buldukça gençlerin dimağına ve gönlüne kılçık atmanın
sadist zevki içinde yollarına devam etmek istiyorlar. Güç yetmez, dayanılmaz tabi
afetlerle âdeta çivisi yerinden çıkmış dünyamızın değerli misafirleri insanlar
onulmaz korku ve yeis içinde mutlak kudret sahibi yüce Yaratan’a tereddütsüz ve
tam teslimiyet hâline gelmişken anlaşılmaz bir ısrarla hâlâ bu dehşet ve kaos
ortamında gündeme yine “evrim mi, yaratılış mı” tartışmasını getirmelerine ne
demeli?
Dinden Habersiz Gençler
Amerika’nın Kansas eyaletinde evrim teorisinin
eğitim programlarından çıkarılması bizdeki bazı evrimcileri epeyce rahatsız
etmiş olacak ki yaratılışa karşı evrimi savunan yayınlara büyük bir hırs ve
heyecanla yeni baştan girişildi. Eğitim çağındaki çocuklarımızın ve
gençlerimizin imanına musallat olan böylesi musibetlerin insanımızı ne onulmaz
belâ ve problemlerle baş başa bıraktığını görünce el ovuşturmaktan öteye bir
şey yapamamak ne kahredici bir durumdur.
Deney ve gözlemlerle sadece fizik âlemini
araştırabilen pozitif bilimlerin sınırlı yetkilerini madde ötesi (metafizik)
konulara da yaygınlaştırarak hiç üstüne elzem olmayan işlere bulaşan
şarlatanlar Allah, melek, cin, şeytan, cennet, cehennem vb. gibi manevî
konulara inkârcı bir tavırla yaklaşmalarını kendi bilimsel disiplinleri içinde
izah edemezler. Dinin ve bilimin yetki alanlarını iyi belirlemek gerekir.
Manevî konulara bigâne, yabancı ve ilgisiz bırakılan gençler, bazı sapık
ideoloji ve felsefelerin simsar ve propagandistleri eline düşünce öyle çaresiz
kalıyorlar ki, bu çaresizlik içinde yaptıklarını akıl ve izana sığdırmak kabil
değildir.
Dindeki melek ve şeytan kavramından habersiz
gençlerin şeytanî emellere nasıl kurban edildiğini görünce bu desteksiz ve
başıboş zavallıların vebalini nasıl paylaşacağımızı düşünmek bile bizi ciddî
şekilde kahrediyor.
Prof. Orhan Karmış
Yorumlar
Yorum Gönder