100 Hadisi Şerif 1

100 Hadisi Şerif 1

١) «يَا أَيُّهَا النَّاسُ تُوبُوا إِلَى اللَّهِ وَاسْتغْفِرُوهُ فَإِنِّي أَتُوبُ فِي الْيَوْمِ مِائَةَ مَرَّةٍ»
1) “Ey insanlar! Allah’a tövbe edip ondan af dileyiniz. Zira ben ona günde yüz defa tövbe ederim.” Müslim, Zikir 42. Ayrıca Ebû Dâvûd, Vitir 26; İbni Mâce, Edeb 57.

٢) «عَجَباً لِاَمْرِ الْمُؤْمِنِ إِنَّ أَمْرَهُ كُلَّهُ لَهُ خَيْرٌ، وَلَيْسَ ذَلِكَ لِأِحَدٍ إِلاَّ لِلْمُؤْمِنِ: إِنْ أَصَابَتْهُ سَرَّاءُ شَكَرَ فَكَانَ خَيْراً لَهُ، وَإِنْ أَصَابَتْهُ ضَرَّاءُ صَبَرَ فَكَانَ خَيْراً لَهُ»
2) “Mü’minin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” Müslim, Zühd 64)

٣) «لَيْسَ الشَّدِيدُ بِالصُّرَعةِ إِنَّمَا الشَّدِيدُ الَّذِي يَمْلِكُ نَفْسَهُ عِنْدَ الْغَضَبِ»
3) “Gerçek babayiğit, güreşte rakîbini yenen değil, öfkelendiği zaman nefsine hâkim olan kimsedir.” Buhârî, Edeb 102; Müslim, Birr 

٤) «دَعْ ماَ يَرِيبُكَ إِلَى مَا لاَ يَرِيبُكَ، فَإِنَّ الصِّدْقَ طُمَأْنِينَةٌ، وَالْكَذِبَ رِيبَةٌ»
4) “Şüpheliyi bırak, şüphe vermeyene bak. Zira gönül, (sözde ve işde) doğrudan huzur, yalandan kuşku duyar” Tirmizî, Kıyâmet 60

٥) «اَللَّهُمَّ إِنِّي أَسْأَلُكَ الْهُدَى وَالتُّقَى وَالْعَفاَفَ وَالْغِنَى»
5) “Allah’ım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim.” Müslim, Zikir 72. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 72; İbni Mâce, Duâ 2

٦) « لَوْ أَنَّكُمْ تَتَوَكَّلُونَ عَلَى اللَّهِ حَقَّ تَوَكُّلِهِ لَرَزَقَكُمْ كَماَ يَرْزُقُ الطَّيْرَ، تَغْدُو خِماَصاً وَتَرُوحُ بِطَاناً»
6) “Eğer siz Allah’a gereği gibi güvenseydiniz, (Allah), kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde akşam dolu kursaklarla dönerler.” Tirmizî Zühd 33

٧) «نِعْمَتاَنِ مَغْبوُنٌ فِيهِماَ كَثِيرٌ مِنَ الناَّسِ: اَلصِّحَةُ وَالْفَراَغُ»
7) “İki nimet vardır ki, insanların çoğu bu nimetleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit.” Tirmizi 12/177

٨) «حُجِبَتِ النَّارُ بِالشَّهَوَاتِ، وحُجِبَتِ الْجَنَّةُ بِالْمَكَارِهِ»
8) “Cehennem, nefse hoş gelen şeylerle kuşatılmış; cennet ise, nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sarılmıştır.” Buhârî, Rikak 28; Müslim, Cennet 1

٩) «يَتْبَعُ المَيْتَ ثَلاَثَةٌ: أَهْلُهُ وَماَلُهُ وَعَمَلُهُ، فَيَرْجِعُ اِثْناَنِ وَيَبْقَى واَحِدٌ: يَرْجِعُ أَهْلُهُ وَماَلُهُ، وَيَبْقَى عَمَلُهُ»
9) “Ölüyü (kabre kadar) üç şey takip eder: Çoluk) çocuğu, malı ve ameli. Bunlardan ikisi döner, biri kalır. Çoluk) çocuğu ve malı döner, ameli (kendisiyle) kalır.” Buhârî, "Rikak", 42

١٠) «اَلْجَنَّةُ أَقْرَبُ إِلىَ أَحَدِكُمْ مِنْ شِراَكِ نَعْلِهِ وَالنَّارُ مِثْلُ ذَلِكَ»
10) “Cennet size, ayakkabınızın bağından daha yakındır. Cehennem de öyledir.” Buhârî, Rikak 29.

١١) «خَيْرُ النَّاسِ مَنْ طاَلَ عُمْرُهُ وَحَسُنَ عَمَلُهُ»
11) “İnsanların en kârlısı, ömrü uzun, ameli güzel olandır.” Tirmizî, Zühd 21, 22

١٢) «لاَ تَحْقِرَنَّ مِنَ المَعْرُوفِ شَيْئاً ولَوْ أنْ تَلْقَى أَخَاَكَ بِوَجْهٍ طَلِيقٍ»
12) “Din kardeşini güler yüzle karşılamak gibi (tabiî) bir iyiliği bile sakın küçük görme!” Müslim, Birr 144. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Libâs 24; Tirmizî, Et’ime 30

١٣) «مَنْ دَلَّ عَلَى خَيْرٍ فَلَهُ مِثْلُ أَجْرِ فَاعِلِهِ»
13) “Bir iyiliğe öncülük eden kimseye o iyiliği yapanın ecri gibi sevap vardır.” Müslim, İmâre 133

١٤) «لاَ يُؤْمِنُ أَحَدُكُمْ حَتَّى يُحِبَّ لِأَخِيهِ مَا يُحِبُّ لِنَفْسِهِ»
14) “Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”  Buhârî, Îmân 7; Müslim, Îmân  

١٥) «وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمعْرُوفِ، ولَتَنْهَوُنَّ عَنِ المُنْكَرِ، أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَاباً مِنْهُ، ثُمَّ تَدْعُونَهُ فَلاَ يُسْتَجَابُ لَكُمْ»

15) “Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehiy edersiniz, ya da Allah kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul edilmez.” Tirmizî, Fiten 9
١٦) «مَنْ لاَ يَرْحَم النَّاسَ لاَ يَرْحَمْهُ اللَّهُ»
16) “İnsanlara merhamet göstermeyen kimseye Allah da merhamet etmez.” Buhârî, Edeb 18, Tevhîd 2; Müslim, Fezâil 66. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 16, Zühd 48

١٧) «حَقُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ خَمْسٌ: رَدُّ السَّلاَمِ، وَعِيَادَةُ الْمَرِيضِ، وَاتِّبَاعُ الْجنَائِزِ، وَإِجاَبَةُ الدَّعْوَةِ، وتَشْمِيتُ الْعاَطِسِ»
17) “Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selâmı almak, hastayı ziyaret etmek, cenazeye iştirak etmek, dâvete icabet etmek, aksırana “yerhamukellah” Buhârî, Cenâiz 2; Müslim, Selâm 4. Ayrıca bk. İbn Mâce, Cenâiz demek.”

١٨) «لاَ يَسْتُرُ عَبْدٌ عَبْداً فِي الدُّنْيَا إِلاَّ سَتَرَهُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِياَمَةِ»
18) “Bir kul, bu dünyada başka bir kulun ayıbını örterse, kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter.” Müslim, Birr 72. Ayrıca bk. Buhârî, Mezâlim, 3

١٩) «ابْغُونِي فيِ الضُّعَفَاء، فَإِنَّمَا تُنْصَرُونَ، وتُرْزَقُونَ بِضُعَفاَئِكُمْ»
19) “Fakirleri kollayıp gözetiniz. Aranızdaki zayıflar sâyesinde Allah’tan yardım görüp ve rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın.” Ebû Dâvûd, Cihâd, 70;

٢٠) «لَيْسَ مِنَّا مَنْ لَمْ يَرْحَمْ صَغِيرَنَا، وَيَعْرِفْ حَقَّ كَبِيرِنَا»
20) “Küçüklerimize acımayan, büyüklerimizin hakkını tanımayan bizden değildir.” Ebû Dâvûd, Edeb 58; Tirmizî, Birr 15.

٢١) «ماَ أَكْرَمَ شَابٌّ شَيْخاً لِسِنِّهِ إِلاَّ قَيَّضَ اللَّهُ لَهُ مَنْ يُكْرِمُهُ عِنْد سِنِّهِ»
21) “Allah Teâlâ, yaşından ötürü bir ihtiyara saygı gösteren gence, yaşlılığında hizmet edecek kimseler lütfeder.” Riyazü's Salihin, No.360

٢٢) «لاَ تَزُولُ قَدَمَا عَبْدٍ حَتَّى يُسْأَلَ عَنْ عُمْرِهِ فِيمَ أَفْنَاهُ، وَعَنْ عِلْمِهِ فِيمَ فَعَلَ فِيهِ، وَعَنْ ماَلِهِ مِنْ أَيْنَ اكْتَسَبَهُ، وَفِيمَ أَنْفَقَهُ، وَعَنْ جِسْمِهِ فِيمَ أَبْلاَهُ»
22) “Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz.” Tirmizî, Kıyamet 1

٢٣) «مَنْ خَافَ أَدْلَجَ، وَمَنْ أَدْلَجَ، بَلَغَ المَنْزِلَ أَلاَ إِنَّ سِلْعَةَ اللَّهِ غَالِيَةٌ، أَلاَ إِنَّ سِلْعَةَ اللَّهِ الْجَنَّةُ»
23) “Korkan kimse, geceleyin yol alır. Gece yol alan kimse de varacağı yere ulaşır. İyi biliniz ki, Allah’ın metâı çok pahalıdır. İyi biliniz ki, Allah’ın metâı cennettir.” Tirmizî, Kıyamat 18

٢٤) «اُنْظُرُوا إِلَى مَنْ هَوَ أَسْفَلُ مِنْكُمْ وَلاَ تَنْظُرُوا إِلىَ مَنْ فَوْقَكُمْ فَهُوَ أَجْدَرُ أَنْ لَا تَزْدَرُوا نِعْمَةَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ»
24) “Hayat şartları sizinkinden daha aşağı olanlara bakınız; sizden daha iyi olanlara bakmayınız. Bu, Allah’ın üzerinizdeki nimetini hor görmemenize daha uygun bir davranıştır.” Müslim, Zühd 9. Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyamet 58, Libâs 38; İbni Mâce, Zühd 9

٢٥) «اَلدُّنْيَا سِجْنُ الْمُؤْمِنِ وَجَنَّةُ الْكَافِرِ»
25) “Dünya mü’minin zindanı, kâfirin de cennetidir.” Müslim, Zühd 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd l6; İbni Mâce, Zühd 3

٢٦) «إِنَّ لِكُلِّ أُمَّةٍ فِتْنَةً، فِتْنَةُ أُمَّتِي اَلمْاَلُ»
26) “Şüphesiz her ümmetin bir fitnesi vardır. Ümmetimin fitnesi (imtihan vesilesi) de maldır.” Tirmizî, Zühd 26

٢٧) «قَدْ أَفْلَحَ مَنْ أَسْلَمَ، وَكَانَ رِزْقُهُ كَفَافاً، وَقَنَّعَهُ اللَّهُ بِمَا آتَاهُ»
27) “Müslüman olan, kendisine yeteri kadar rızık verilen, Allah’ın kendisine verdiği nimete kanâat eden kimse şüphesiz kurtuluşa ermiştir.” Müslim, "Zekât", 125

٢٨) «لَيْسَ الْغِنَي عَنْ كَثْرَةِ الْعَرَضِ، وَلَكِنَّ الْغِنَي غِنَي النَّفْسِ»
28) “Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur.” Sahihi Buhari

٢٩) «اِتَّقُوا النَّارَ وَلَوْ بِشِقِّ تَمْرَةٍ»
29) “Yarım hurma ile de olsa cehennemden korunun!” Buhârî, Zekât, 10; Rikak, 51; Tevhîd, 36; Müslim, Zekât

٣٠) «مَا نَقَصَتْ صَدَقَةٌ مِنْ مَالٍ، وَمَا زَادَ اللَّهُ عَبْداً بِعَفْوٍ إِلاَّ عِزّاً، وَمَا تَوَاضَعَ أَحَدٌ لِلَّهِ إِلاَّ رَفَعَهُ اللَّهُ»
30) “Sadaka vermekle mal eksilmez. Allah Teâlâ affeden kulunun değerini artırır. Allah rızâsı için alçak gönüllü olanı Allah yüceltir.” Müslim

٣١) «كُنْ فِي الدُّنْيَا كَأَ نَّكَ غَرِيبٌ أَوْ عَابِرُ سَبِيلٍ»
31) “Dünyada tıpkı bir garip hatta bir yolcu gibi davran!” Buhari, Rikak 3. Ayrıca bk. Tirmizi, Zühd 25; İbni Mace, Zühd 3

٣٢) «أَلاَ أُخْبِرُكُمْ بِأَهْلِ النَّارِ: كُلُّ عُتُلٍّ جَوَّاظٍ مُسْتَكْبِرٍ»
32) “Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi: Katı kalpli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.” Buhârî, Müslim, Tirmizî, İbni Mâce

٣٣) «إِنَّ مِنْ خِياَرِكُمْ أَحاَسِنَكُمْ أَخْلاَقاً»
33) “Hayırlınız, ahlâkı güzel olanınızdır.” Buhârî, Menâkıb 23, Fezâilü ashâbi'n-nebî 27, Edeb, 38-39; Müslim, Fezâil 68. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 47, 69

٣٤) «ماَ مِنْ شَيْءٍ أَثْقَلُ فِي مِيزَانِ الْمُؤْمِنِ يَوْمَ الْقِياَمَةِ مِنْ حُسْنِ الْخُلُقِ. وإِنَّ اللَّهَ يُبْغِضُ الفَاحِشَ البَذِيَّ»
34) “Kıyamet gününde mü’min kulun terazisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey bulunmaz. Allah Teâlâ çirkin hareketler yapan, çirkin sözler söyleyen kimseden nefret eder” Tirmizî, Birr 61

٣٥) «أَناَ زَعِيمٌ بِبَيْتٍ فِي رَبَضِ الْجَنَّةِ لِمَنْ تَرَكَ الْمِرَاءَ وَإِنْ كَانَ مُحِقّاً، وَبِبَيْتٍ فيِ وَسَطِ الْجَنَّةِ لِمَنْ تَرَكَ الْكَذِبَ، وإِنْ كَانَ ماَزِحاً، وَبِبَيْتٍ فِي أَعْلَى الْجَنَّةِ لِمَنْ حَسُنَ خُلُقُهُ»
35) “Haklı bile olsa çekişip didişmeyen kimseye cennetin kenarında bir köşk verileceğine ben kefilim. Şakadan bile olsa yalan söylemeyen kimseye cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim. İyi huylu kimseye de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefilim.” Ebu Davut Edep 7 Tirmizî, Birr 58 İbni Mace mukaddime 7

٣٦) «مَنْ يُحْرَمِ الرِّفْقَ يُحْرَمِ الْخَيْرَ كُلَّهُ»
36) “Yumuşak davranamayan kimse, bütün hayırlardan mahrum kalmış sayılır.” Müslim, Birr 74-76. Ebû Dâvûd, Edeb 10; Tirmizî, Birr 67; İbni Mâce, Edeb

٣٧) «اَلْحَياَءُ لاَ يَأْتِي إِلاَّ بِخَيْرٍ»
37) “Hayâ ancak hayır kazandırır.” Buhârî, Edeb 77; Müslim, Îmân 60.

٣٨) «اَلْإِيْمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ، أَوْ بِضْعٌ وَسِتُّونَ شُعْبَةً، فَأَفْضَلُهاَ قَوْلُ لاَ إلَهَ إِلاَّ اللَّهُ، وَأدْنَاهاَ إِمَاطَةُ الْاَذَى عَنِ الطَّرِيقِ، وَالحْياَءُ شُعْبَةٌ مِنَ الْإِيْمَانِ»
38) “İman yetmiş (veya altmış) kadar daldan ibarettir. Bunların en yükseği lâ ilâhe illallah demek, en aşağısı da insana zarar veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Utanmak da imanın dallarından biridir.” Buhârî, Îmân 3; Müslim, Îmân 58. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 14; Tirmizî, Birr 80; Nesâî, Îmân 16; İbni Mâce, Mukaddime 9

٣٩) «اَلْكَلِمَةُ الطَّيِّبَةُ صَدَقَةٌ»
39) “Güzel söz sadakadır.” Buhârî, Edeb 34, Cihâd 128, Müslim, Zekât 56

٤٠) «مَنْ كاَنَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيُكْرِمْ ضَيْفَهُ، وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَصِلْ رَحِمَهُ، وَمَنْ كَانَ يؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَقلْ خَيْراً أَوْ لِيَصْمُتْ»
40) “Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse misafirine ikram etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse akrabasına iyilik etsin. Allah’a ve âhiret gününe iman eden kimse ya faydalı söz söylesin veya sussun!” Buhârî, Nikâh 80, Edeb 31, 85, Hikak 23; Müslim, İman 74, 75; Tirmizî, Kıyamet 50; İbn Mace, Edeb 4.

٤١) «ياَبُنَّي إِذاَ دَخَلْتَ عَلَى أَهْلِكَ فَسَلِّمْ يَكُنْ بَرَكَةً عَلَيْكَ وَعَلَى أَهْلِ بَيْتِكَ»
41) “Yavrucuğum! Kendi ailenin yanına girdiğinde onlara selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun!” Tirmizî, İsti’zân 10.

٤٢) «إذَا انْتَهَى أحَدُكُمْ إِلَى الْمَجْلِسِ فَلْيُسَلِّمْ، فَإِذَا أرَادَ أنْ يَقُومَ فَلْيُسَلِّمْ، فَلَيْسَتِ الْاُولَى بِأَحَقِّ مِنَ الْآخِرَةِ»
42) “Sizden biriniz bir meclise vardığında selâm versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önce verdiği selâm, sonraki selâmından daha üstün değildir.” Ebû Dâvûd, Edeb 139; Tirmizî, İsti’zân 15.

٤٣) «ثَلاَثُ دَعَوَاتٍ مُسْتَجَابَاتٌ لاَ شَكَّ فِيهِنَّ: دَعْوَةُ المَظْلُومِ، وَدَعْوَةُ المْسَافِرِ، وَدَعْوَةُ الْوَالِدِ عَلَى وَلَدِهِ»
43) “Makbul olduğunda şüphe bulunmayan üç dua vardır: Mazlumun duası; misafirin duası; babanın çocuğuna duası.” Ebû Dâvûd, Vitr 29; Tirmizî, Birr 7, Daavât 47

٤٤) «مَنْ نَزَلَ مَنْزِلاً ثُمَّ قاَلَ: أَعُوذُ بِكَلِماَتِ اللَّهِ التَّامَّاتِ مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ، لَمْ يَضُرَّهُ شَيْءٌ حَتَّى يَرْتَحِلَ مِنْ مَنْزِلِهِ ذَلِكَ»
44) “Kim bir yerde konaklar da sonra “Yarattıklarının şerrinden Allah’ın mükemmel kelimelerine (âyet, sıfat ve isimleri) sığınırım derse, konakladığı o yerden ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar vermez.” Müslim, Zikir 54, 55. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 40.

٤٥) «ماَ مِنْ مُسْلِمَيْنِ يَلْتَقِيَانِ فَيَتَصَافَحَانِ إِلاَّ غُفِرَ لَهمُاَ قَبْلَ أَنْ يَفْتَرِقاَ»
45) “İki Müslüman karşılaştıklarında el sıkışırlarsa, birbirlerinden ayrılmadan önce günahları bağışlanır.” Ebû Dâvûd, Edeb 143

٤٦) «اِقْرَؤُا الْقُرْآنَ فَإِنَّهُ يَأْتيِ يَوْمَ الْقِياَمَةِ شَفِيعاً لِاَصْحاَبِهِ»
46) “Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir.” Müslim, Müsâfirîn 252. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned,V, 249, 251

٤٧) «يُؤْتِى يَوْمَ الْقِياَمَةِ بِالْقُرْآنِ وَأَهْلِهِ الَّذِينَ كاَنُوا يَعْمَلُونَ بِهِ فيِ الدُّنْيَا تَقْدُمُهُ سُورَةُ الْبَقَرَةِ وَآلِ عِمْرَانَ، تَحَاجَّانِ عَنْ صاَحِبِهِمَا»
47) “Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre tanzim eden Kur’an ehli kimseler mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kur’an’ın önünde Bakara ve Âl) i İmrân sûreleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar” Müslim, Müsâfirîn 253. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 5.

٤٨) «خَيْرُكُمْ مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرْآنَ وَعَلَّمَهُ»
48) “Sizin en hayırlılarınız, Kur’an’ı öğrenen ve öğretenlerinizdir.” Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 21

٤٩) «اَلَّذِي يَقْرَأُ الْقُرْآنَ وَهُوَ ماَهِرٌ بِهِ مَعَ السَّفَرَةِ الْكِرَامِ الْبَرَرَةِ، وَالَّذِي يَقْرَأُ الْقُرْآنَ ويَتَتَعْتَعُ فِيهِ وَهُوَ عَلَيهِ شَاقٌّ لَهُ أَجْرَانِ»
49) “Kur’an’ı gereği gibi güzel okuyan kimse, vahiy getiren şerefli ve itaatkâr meleklerle beraberdir. Kur’an’ı kekeleyerek zorlukla okuyan kimseye de iki kat sevap vardır.” Buhârî, Tevhîd 52; Müslim, Müsâfirîn 243. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Salât 349; Tirmizî, Fezâilu’l-Kur’ân 13; İbni Mâce, Edeb 52

٥٠) «إِنَّ اللَّهَ يَرْفَعُ بِهَذَا الْكِتاَبِ أَقْوَاماً وَيَضَعُ بِهِ آخَرِينَ»
50) “Allah şu Kur’an’la bazı kavimleri yükseltir; bazılarını da alçaltır.” Müslim, Müsâfirîn 269; İbni Mâce, Mukaddime 16)

٥١) «إنَّ الَّذِي لَيْسَ فِي جَوْفِهِ شَيْءٌ مِنَ الْقُرْآنِ كَالْبَيْتِ الْخَرِبِ»
51) “Kalbinde Kur’an’dan bir miktar bulunmayan kimse harap ev gibidir.” Tirmizî, Fazâilü’l-Kur’ân 18. Dârimî, Fezâilü’l-Kur’ân 1; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 223

٥٢) «يُقَالُ لِصَاحِبِ الْقُرَآنِ: اِقْرَأْ وَارْتَقِ وَرَتِّلْ كَماَ كُنْتَ تُرَتِّلُ فيِ الدُّنْيَا، فَإِنَّ مَنْزِلَتَكَ عِنْدَ آخِرِ آيةٍ تَقْرَؤُهَا»
52) “Her zaman Kur’an okuyan kimseye şöyle denecektir: Oku ve yüksel, dünyada tertîl ile okuduğun gibi burada da tertîl ile oku. Şüphesiz senin merteben, okuduğun âyetin son noktasındadır.” Ebû Dâvûd, Vitr 20; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 18

٥٣) «تَعَاهَدُوا هَذَا الْقُرآنَ فَوَالَّذِي نَفْسُ مُحمَّدٍ بِيَدِهِ لَهُوَ أَشَدُّ تَفَلُّتاً مِنَ الْإِبِلِ فيِ عُقُلِهاَ»
53) “Şu Kur’an’ı hâfızanızda korumaya özen gösteriniz. Muhammed’in canını kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Kur’an’ın hâfızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin ipinden boşanıp kaçmasından daha hızlıdır.” Buhârî, Fazâilü’l–Kur’ân 23; Müslim, Müsâfirîn 231.

¬٥٤) «مَنْ قَرَأَ بِالْآيتَيْنِ مِنْ آخِرِ سُورَةِ الْبَقَرَةِ فِي لَيْلَةٍ كَفَتَاهُ»
54) “Bakara sûresinin sonundan iki âyeti geceleyin okuyan kimseye bunlar yeter.” Buhârî, Fezâilü’l–Kur’ân 10, 27, 34; Müslim, Müsâfirîn 255. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Ramazan 9; Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 4; İbni Mâce, İkâmet 183.

٥٥) «لاَ تَجْعَلُوا بُيُوتَكُمْ مَقَابِرَ، إِنَّ الشَّيْطَانَ يَنْفِرُ مِنَ الْبَيْتِ الَّذِي تُقْرَأُ فِيهِ سُورَةُ الْبقَرَةِ»
55) “Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Şüphesiz şeytan, içinde Bakara sûresi okunan evden kaçar.” Müslim, Müsâfirîn 212. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilü’l–Kur’ân 2.

٥٦) «وَمَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ فِي بَيْتٍ مِنْ بُيوُتِ اللَّهِ يَتْلُونَ كِتَابَ اللَّهِ، وَيَتَدَارَسُونَهُ بَيْنَهُمْ، إِلاَّ نَزَلَتْ عَلَيْهِمُ السَّكِينَةُ، وغَشِيَتْهُمُ الرَّحْمَةُ، وَحَفَّتْهُمُ المَلاَئِكَةُ، وَذَكَرَهُمُ اللَّهُ فيِمَنْ عِنْدَهُ»
56) “Bir cemaat Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve aralarında müzakere ederlerse, üzerlerine sekînet iner, onları rahmet kaplar ve melekler etraflarını kuşatır. Allah Teâlâ da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anar.” Müslim, Zikr 38. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitr 14; Tirmizî, Kırâat 12; İbni Mâce, Mukaddime 17.

٥٧) «إِنَّ بَيْنَ الرَّجُلِ وَبَيْنَ الشِّرْكِ وَالْكُفْرِ تَرْكُ الصَّلاَةِ»
57) “Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır.” Müslim, Îmân 134. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Îmân 9; İbni Mâce, İkâmet 17

٥٨) «إِنَّ مِنْ أَفْضَلِ أَيَّامِكُمْ يَوْمُ الْجُمُعَةِ، فَأَكْثِرُوا عَليَّ مِنَ الصَّلَاةِ فِيهِ، فَإِنَّ صَلَاتَكُمْ مَعْرُوضَةٌ عَلَيَّ»
58) “Günlerinizin en faziletlisi cuma günüdür. Bu sebeple o gün bana çokça salâtü selâm getiriniz; zira sizin salâtü selâmlarınız bana sunulur.” Ebû Dâvûd, Salât 201  

٥٩) «أَيُّهَا النَّاسُ أَفْشُوا السَّلاَمَ، وَأَطْعِمُوا الطَّعَامَ، وَصَلُّوا بِاللَّيْلِ وَالنَّاسُ نِياَمٌ، تَدْخُلُوا الْجَنَّةَ بِسَلاَمٍ»
59) “Ey insanlar! Birbirinize selâm veriniz, yemek yediriniz, insanlar uyurken geceleyin namaz kılınız. Böyle yaparsanız selâmetle cennete girersiniz.” Tirmizî, Et`ime 45, Kıyâmet 42. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 174, Et`ime 1

٦٠) «بُنِيَ الْإِسْلاَمُ عَلَى خَمْسٍ: شَهَادَةِ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللَّهُ، وأَنَّ مُحمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، وَإِقاَمِ الصَّلاَةِ، وَإِيتَاءِ الزَّكَاةِ، وحَجِّ الْبَيْتِ، وَصَوْمِ رَمَضَانَ»
60) "İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın resulü olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak." Buhârî, Îmân 1, 2; Tefsîru sûre (2), 30; Müslim, Îmân 19–22. Ayrıca bk. Tirmizî, Îmân 3; Nesâî, Îmân 13.

٦١) «مَا مِنْ عَبْدٍ يَصُومُ يَوْماً فيِ سَبِيلِ اللَّهِ إِلاَّ باَعَدَ اللَّهُ بِذَلِكَ الْيَوْمِ وَجْهَهُ عَنِ النَّارِ سَبْعِينَ خَرِيفاً»
61) "Allah rızâsı için bir gün oruç tutan kimseyi Allah Teâlâ, bu bir günlük oruç sebebiyle cehennem ateşinden yetmiş yıl uzak tutar."  Buhârî, Cihâd 36; Müslim, Sıyâm 167–168. 

٦٢) «مَنْ صَامَ رَمَضَانَ إِيمَاناً وَاحْتِسَاباً، غُفِرَ لَهُ ماَ تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ»
62) "Kim, faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır." Buhari, İman 28, Savm 6; Müslim, Sıyam 203, Müsafirîn 175.

٦٣) «إِذاَ جَاءَ رَمَضَانُ، فُتِّحَتْ أَبْوَابُ الْجَنَّةِ، وَغُلِّقَتْ أَبْوَابُ النَّارِ، وَصُفِّدَتِ الشَّياَطِينُ»
63) "Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır." Buhari, Savm

٦٤) «إِذَا أَفْطَرَ أَحَدُكُمْ، فَلْيُفْطِرْ عَلَى تَمْرٍ، فَإِنْ لَمْ يَجِدْ، فَلْيُفْطِرْ عَلَى مَاءٍ فَإِنَّه ُطَهُورٌ»
64) "Herhangi biriniz iftar etmek istediği zaman orucunu hurma ile açsın. Hurma bulamazsa, su ile iftar etsin. Su temizdir." Ebû Dâvûd, Savm 21; Tirmizî, Zekât 26, Savm 10. Ayrıca bk. İbni Mâce, Sıyâm 25.

٦٥) «إِذَا كَانَ يَوْمُ صَوْمِ أَحدِكُمْ، فَلَا يَرْفُثْ وَلَا يَصْخَبْ، فَإِنْ سَابَّهُ أَحَدٌ، أَوْ قاَتَلَهُ، فَلْيَقُلْ: إِنِّي صَائِمٌ»
65) "Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ‘ben oruçluyum desin’ Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163. Ayrıca bk. Nesâî, Sıyâm 42

٦٦) «مَنْ لَمْ يَدَعْ قَوْلَ الزُّورِ وَالْعَمَلَ بِهِ فَلَيْسَ لِلَّهِ حَاجَةٌ فيِ أَنْ يَدَعَ طَعاَمَهُ وَشَرَابَهُ»
66) "Kim yalan konuşmayı ve yalan) dolanla iş yapmayı terk etmezse, Allah o kimsenin yemesini, içmesini bırakmasına kıymet vermez." Buhârî, Savm 8, Edeb 51. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm 25; Tirmizî, Savm 16; İbni Mâce, Sıyâm 21

٦٧) «مَنْ فَطَّرَ صَائِماً، كَانَ لَهُ مِثْلُ أَجْرِهِ غَيْرَ أَنَّهُ لَا يَنْقُصُ مِنْ أَجْرِ الصَّائِمِ شَيْءٌ
67) "Kim bir oruçluyu iftar ettirirse, oruçlu kadar sevap kazanır. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmez." Tirmizi, Savm, 82

٦٨) «عَيْنَانِ لَا تَمَسُّهُمَا النَّارُ: عَيْنٌ بَكَتْ مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ، وَعَيْنٌ باَتَتْ تَحْرُسُ فيِ سَبِيلِ اللَّهِ»
68) "İki göze cehennem ateşi dokunmaz: Allah korkusundan ağlayan göz ve Allah yolunda nöbet bekleyerek geceleyen göz." Tirmizî, "Fezâilü'l–cihâd" ,12

٦٩) «مَنْ سَرَّهُ أَنْ يُنَجِّيَهُ اللَّهُ مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، فَلْيُنَفِّسْ عَنْ مُعْسِرٍ أَوْ يَضَعْ عَنْهُ»
69) "Kıyamet gününün sıkıntılarından Allah'ın kendisini kurtarmasından hoşlanan kimse, borcunu ödeyemeyene mühlet tanısın veya ondan bir bölümünü indirsin." Müslim, Müsâkât 32. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, II, 23

٧٠) «مَنْ يُرِدِ اللَّهُ بِهِ خيْراً يُفَقِّهْهُ فيِ الدِّينِ»
70) "Allah, hakkında hayır dilediği kimseye din hususunda büyük bir anlayış verir." Buhârî, İlim 10, Humus 7, İ'tisâm 10; Müslim, İmâre 175, Zekât 98, 100

٧١) «لَا حَسَدَ إِلاَّ فيِ اثْنَتَيْنِ: رَجُلٌ آ تَاهُ اللَّهُ مَالاً فَسَلَّطَهُ عَلَى هَلَكَتِهِ فيِ الْحَقِّ، وَرَجُلٌ آتاَهُ اللَّهُ الْحِكْمَةَ فَهُوَ يَقْضِي بِهَا، وَيُعَلِّمُهَا»
71) "Yalnız şu iki kimseye gıpta edilir: Allah'ın kendisine ihsân ettiği malı hak yolunda harcayıp tüketen kimse; Allah'ın kendisine verdiği ilimle yerli yerince hükmeden ve onu başkalarına da öğreten kimse." Buhar, Müslim

٧٢) «فَــوَاللَّهِ لَأَنْ يَهْدِيَ اللَّهُ بِكَ رَجُلاً وَاحِداً خَيْرٌ لَكَ مِنْ حُمْرِ النِّعَمِ»
72) "Allah'a yemin ederim ki, Cenâb) ı Hakk'ın senin aracılığınla bir tek kişiyi hidayete kavuşturması, senin, en kıymetli dünya nimeti olan kırmızı develere sahip olmandan daha hayırlıdır." Buhârî, Fezâilü'l-ashâb 9, Meğâzî 38; Müslim, Fezâilü's-sahâbe 34

٧٣) « مَنْ سَلَكَ طَرِيقاً يَلْتَمِسُ فِيهِ عِلْماً، سَهَّلَ اللهُ لَهُ بِهِ طَرِيقاً إِلَى الْجَنَّةِ »
73) "Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır." Müslim, Zikr 39. Ayrıca bk. Buhârî, İlim 10; Ebû Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, Kur'ân 10, İlim 19; İbni Mâce, Mukaddime 17

٧٤) « مَنْ دَعَا إِلَى هُدىً كَانَ لَهُ مِنَ الْاَجْرِ مِثْلُ أُجُورِ مَنْ تَبِعَهُ لَا يَنْقُصُ ذَلِكَ مِنْ أُجُورِهِمْ شَيْئاً»
74) "Hidâyete davet eden kimseye, kendisine uyanların sevabı kadar sevap verilir. Bu onların sevaplarından da hiçbir şey azaltmaz." Müslim, İlim 16. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 

٧٥) «إذَا مَاتَ اِبْنُ آدَمَ اِنْقَطَعَ عَمَلُهُ إِلاَّ مِنْ ثَلَاثٍ: صَدَقَةٍ جَارِيَةٍ، أَوْ عِلْمٍ يُنْتَفَعُ بِهِ، أوْ وَلَدٍ صَالِحٍ يَدْعُو لَهُ»
75) "İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka) i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat." Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâya 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8

٧٦) «مَنْ خَرَجَ فِي طَلَبِ الْعِلْمِ، فَهُوَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ حَتَّى يَرْجِعَ»
76) "İlim tahsil etmek için yolculuğa çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah yolundadır." Müslim, Zikir 39

٧٧) «لَنْ يَشْبَعَ مُؤْمِنٌ مِنْ خَيْرٍ حَتىَ يَكُونَ مُنْتَهَاهُ الْجَنَّةَ»
77) "Mü'min, cennete girinceye kadar hiçbir hayra doymaz." Hadîs-i Şerîf (Tirmizî, İlim 19

٧٨) «نَضَّرَ اللَّهُ امْرَءاً سَمِعَ مِنَّا شَيْئاً، فَبَلَّغَهُ كَماَ سَمِعَهُ فَرُبَّ مُبَلَّغٍ أوْعَى مِنْ سَامِعٍ»
78) "Bizden bir şey işitip, onu aynen işittiği gibi başkalarına ulaştıran kimsenin Allah yüzünü ağartsın. Kendisine bilgi ulaştırılan nice insan vardır ki, o bilgiyi, bizzat işiten kimseden daha iyi anlar ve korur." Tirmizî, İlim 7. Ebû Dâvûd, İlim 10; İbni Mâce, Mukaddime 18; 

٧٩) «مَنْ تَعَلَّمَ عِلْماً مِماَ يُبْتَغَى بِهِ وَجْهُ اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ لَا يَتَعَلَّمُهُ إِلاَّ لِيَصِيبَ بِهِ عَرَضاً مِنَ الدُّنْياَ لَمْ يَجِدْ عَرْفَ الْجَنَّةِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ»
79) "Kim kendisinde Allah'ın rızası aranan bir ilmi sadece dünyalığa sahip olmak için öğrenirse, o kimse kıyamet gününde cennetin kokusunu bile duyamaz." Ebû Dâvûd, İlim 12. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 23

٨٠) «كُلُّ أَمْرٍ ذِي باَلٍ لاَ يُبْدَأُ فِيه بـِ: اَلْحَمْدُ لِلَّهِ فَهُوَ أَقْطُعُ»
80) “Allah’a hamd ederek başlanmayan her önemli iş bereketsiz olur.” Ebû Dâvûd, Edeb 18

٨١) «إنَّ اللَّهَ لَيَرْضَي عَنِ الْعَبْدِ يَأْكُلُ الْاَكْلَةَ فَيَحْمَدُهُ عَلَيْهَا، وَيَشْرَبُ الشَّرْبَةَ فَيَحْمَدُهُ عَلَيْهَا»
81) “Allah Teâlâ, kulunun bir şey yedikten sonra hamd etmesinden, bir şey içtikten sonra hamd etmesinden hoşnut olur.” Müslim, Zikir 89. Ayrıca bk. Tirmizî, Et’ime 18

٨٢) «مَنْ صَلَّى عَلَيَّ صَلاَةً، صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ بِهَا عَشْراً»
82) “Kim bana bir defa salâtü selâm getirirse, bu sebeple Allah Teâlâ da ona on misli merhamet eder.”  Müslim, Salât 70. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 26; Tirmizî, Vitir 21; Nesâî, Ezân 37, Sehv, 55

٨٣) «أَوْلَى النَّاسِ بِي يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَكْثَرُهُمْ عَلَيَّ صَلَاةً»
83) “Kıyâmet gününde insanların bana en yakın olanları, bana en çok salât ü selâm getirenleridir.” Tirmizî, Vitir 21.

٨٤) «اَلْبَخِيلُ مَنْ ذُكِرْتُ عِنْدَهُ، فَلَمْ يُصَلِّ عَلَيَّ»

84) “Cimri, yanında adım anıldığı halde bana salâtü selâm getirmeyen kimsedir.” Tirmizî, Ahmed İbni Hanbel


٨٥) «مَا مِنْ عَبْدٍ مُسْلِمٍ يَدْعُو لِأَخِيهِ بِظَهْرِ الْغَيْبِ إِلاَّ قَالَ الْمَلَكُ وَلَكَ بِمِثْلٍ»
85) “Bir Müslüman, yanında bulunmayan bir din kardeşi için dua ederse, mutlaka melek ona, aynı şeyler sana da verilsin, diye dua eder.” Müslim, “Zikir”, 86. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, “Vitir”, 29.

٨٦) «أَقْرَبُ مَا يَكُونُ الْعَبْدُ مِنْ رَبِّهِ وَهُوَ سَاجِدٌ، فَأَكْثِرُوا الدُّعَاءَ»
86) “Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!” Müslim, Salât 215. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148;  Nesâî, Tatbîk 78

٨٧) «لَا تُكْثِرُوا الْكَلاَمَ بِغَيْرِ ذِكْرِ اللَّهِ، فَإنَّ كَثْرَةَ الْكَلاَمِ بِغَيْرِ ذِكْرِ اللَّهِ تَعَالَى قَسْوَةٌ لِلْقَلْبِ، وَإِنَّ أبْعَدَ النَّاسِ مِنَ اللَّهِ الْقَلْبُ الْقَاسِي»
87) "Allah'ı anmaksızın çok konuşmayın. Allah'ın zikri dışında çok söz söylemek, kalbi katılaştırır. Katı kalpli olanların ise, Allah’tan en uzak kimseler olduğu kesindir." Tirmizi, Zühd 62

٨٨) عَنْ عُقْبَةَ بْنِ عَامِرٍ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ قَالَ: قُلْتُ يَا رَسُولَ اللَّهِ مَا النَّجَاةُ؟ قَالَ: «أَمْسِكْ عَلَيْكَ لِسَانَكَ، وَلْيَسَعْكَ بَيْتُكَ، وَابْكِ عَلَى خَطِيئَتِكَ»
88) Ukbe İbni Âmir radıyallahu anh şöyle dedi:
Ey Allah'ın Rasûlü! Kurtuluş (sebebi) nedir? Dedim.
"Aleyhine olacak sözlerden dilini tut, evin sana dar gelmesin, kendi günahın için pişmanlık duyarak gözyaşı dök!" buyurdu. Tirmizî.

٨٩) «مَنْ رَدَّ عَنْ عِرْضِ أَخِيهِ، رَدَّ اللَّهُ عَنْ وَجْهِهِ النَّارَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ»
89) "Kim, (din) kardeşinin ırz ve namusunu onu gıybet edene karşı savunursa, Allah da kıyamet günü o kimseyi cehennemden korur." Tirmizî

٩٠) «لَا يَدْخُلُ الْجَنَّةَ نَمَّامٌ»
90) "Koğuculuk yapan cennete giremez." Buhârî, Edeb 49, 50; Müslim, Îmân 168, 169, 170. Ebû Dâvûd, Edeb 33; Tirmizî, Birr 79

٩١) «كَفَي بِالْمرْءِ كَذِباً أنْ يُحَدِّثَ بِكُلِّ مَا سَمِعَ»
91) "Her duyduğunu nakletmesi kişiye yalan olarak yeter." Müslim

٩٢«لَيْسَ الْمؤْمِنُ بِالطَّعَّانِ، وَلاَ اللَّعَّانِ وَلاَ الْفَاحِشِ، وَلاَ الْبذِيِّ»
92) "Olgun mü'min, yerici, lânetçi, kötü iş ve kötü söz sahibi olamaz." Tirmizî, Birr 48

٩٣) «اَلْمُسْلِمُ مَنْ سَلِمَ الْمُسْلِمُونَ مِنْ لِسَانِهِ وَيَدِهِ، وَالمُهَاجِرُ مَنْ هَجَرَ مَا نَهَى اللَّهُ عَنْهُ»
93) "Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kişidir. (Asıl) muhâcir de Allah'ın yasakladıklarını terk edendir." Buhârî, Îmân 4, 5, Rikak 26; Müslim, Îmân 64-65. Ebû Dâvûd, Cihâd 2; Tirmizî, Kıyâmet 52, Îmân 12; Nesâî, Îmân 8, 9, 11

٩٤) «لاَ تَبَاغَضُوا، وَلاَ تَحَاسَدُوا، وَلاَ تَدَابَرُوا، وَلاَ تَقَاطَعُوا، وَكُونُوا عِباَدَ اللَّهِ إخْوَاناً، وَلَا يَحِلُّ لِمُسْلِمٍ أَنْ يَهْجُرَ أخَاهُ فَوْقَ ثَلَاثٍ»
94) "Birbirinize kin tutmayınız, haset etmeyiniz, sırt dönmeyiniz ve ilginizi kesmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz. Bir Müslümanın, din kardeşini üç günden fazla terk etmesi helâl değildir." Hadis-i Şerif Kaynak: Buhari

٩٥) «إنَّكَ إِنِ اتَّبَعْتَ عَوْرَاتِ الْمُسْلِمِينَ أَفْسَدْتَهُمْ، أَوْ كِدْتَ أَنْ تُفْسِدَهُمْ»
95) "Müslümanların ayıplarının, gizli durumlarının peşine düşer, araştırmaya kalkışırsan, onların ahlâkını bozarsın veya onları buna zorlamış olursun." Ebû Dâvûd, Edeb 37.

٩٦) «إيَّاكُمْ وَالْحَسَدَ، فإِنَّ الْحَسَدَ يأكُلُ الْحَسَناَتِ كَما تَأْكُلُ النَّارُ الْحَطَبَ»
96) "Haset etmekten sakının. Zira ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi haset de iyilikleri yer bitirir." Ebû Dâvûd, Edeb 44. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 22

٩٧) «إيَّاَكُمْ وَالظَّنَّ، فَإنَّ الظَّنَّ أَكْذَبُ الْحدِيثِ»
97) "Zandan sakının. Çünkü zan, sözlerin en yalan olanıdır.” Buhârî, Vasâyâ 8, Nikâh 45, Ferâiz 2, Edeb 57, 58; Müslim, Birr 28. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 56

٩٨) «كُلُّ الْمُسْلِمِ عَلَى المُسْلِمِ حَرَامٌ: دَمُهُ، وَعِرْضُهُ، وَمَالُهُ»
98) "Müslümanın her şeyi, kanı, namusu ve malı Müslümana haramdır.” Müslim, Birr 32. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 18
٩٩) «بِحَسْبِ امْرِيءٍ مِنَ الشَّرِّ أَنْ يَحْقِرَ أخَاهُ الْمُسْلِمَ»
99) "Müslüman kardeşini hor görmesi kişiye kötülük olarak yeter." Müslim, Birr 32. Ebû Dâvûd, Edeb 35; Tirmizî, Birr 18; İbni Mâce, Zühd 23

١٠٠) «لاَ تُظْهِرِ الشَّمَاتَةَ لِأَخِيكَ فَيَرْحَمْهُ اللَّهُ وَيَبْتَلِيكَ»
100) "Kardeşinin uğradığı felâketi sevinçle karşılama! Allah onu rahmetiyle o felâketten kurtarır da seni derde uğratır."  Tirmizî, Kıyâmet 54.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis