Selahaddin Eyyubi’nin 10 Liderlik Sırrı
Selahaddin Eyyubi’nin 10 Liderlik Sırrı
Selahattin Eyyübi’yi eşsiz bir komutan haline
getiren düsturlar nelerdi? Kalbinin pusulası nereye işaret eder, zihninin
çarkları nasıl çalışır, meşrebi zamane insanına neler söylerdi?
Derin Tarih Dergisi Mart sayısında, Muharrem Kesik
imzalı dosya ile Eyyübiler’in kurucusu Selahaddin Eyyubi’nin şiar edindiği
prensipleri açıklıyor.
İşte yaşadığı dönemde Selahaddin Eyyubi'yi eşsiz bir
kumandan ve devlet adamı kılan liderlik sırları:
1- Ya ilim öğren ya cihad et
Selahaddin Eyyubî’nin şahsiyeti üzerinde Zengîler
Devleti’nin ünlü hükümdarı Nureddin Mahmud Zengî’nin (1146-74) büyük etkisi
olmuştur. Selahaddin, ölümüne kadar Mısır’ı Nureddin’in naibi sıfatıyla idare
etmiş, iç ve dış düşmanlara karşı korumuş ve bu bölge için gerekli idarî,
askerî, kültürel ve iktisadî reformları yaparak ülkeyi içte ve dışta itibarlı
hale getirmiştir. Yemen, Hicaz, Libya ve Kuzey Sudan’ı kontrolü altında tutan
Selahaddin, 3. Haçlı Seferi sırasında verdiği mücadele ve sağlam duruşu ile İslam
dünyasının kahramanlık sembolü haline geldi. Aynı zamanda imarcı, kültürel ve
insani değerlerin koruyucusuydu. Zamanını ilim, cihad veya devlet işleriyle
geçirirdi.
2- Davana inan, hedefe kilitlen
Nureddin Zengî’nin ölümünden sonra iki ana gaye
uğrunda çaba harcadı:
1) Nureddin döneminde oluşturulan siyasî birliği
dağılmaktan korumak ve onun zamanında girişilen imar faaliyetlerini devam
ettirmek,
2) bir türlü gerçekleştirilemeyen Kudüs’ün ve sahil
bölgelerinin Haçlı istilasından kurtarılıp İslam dünyasını düştüğü içler acısı
durumdan çıkarmak. İlk hedefine 10 yıldan fazla süren bir mücadelenin ardından
ulaştı. Hıttin zaferi ve sahil bölgesinin fethiyle ikinci gayesine ulaşmasına
az kalmıştı ki, 3. Haçlı Seferi buna engel oldu. İslam dünyasının kendisini
yalnız bırakmasına rağmen Haçlılara karşı giriştiği amansız mücadele, gösterdiği
gayret ve sebat Avrupalılara Kudüs’ü geri almanın imkânsızlığını gösterdi.
Böylece Nureddin’in ölümüyle boşalan mevkii hakkıyla doldurup, ondan devraldığı
İslam sancağını daha ileri taşıyarak emsalsiz bir lider olduğunu ispatladı.
Ölümünden sonra yerini doldurabilecek bir lider çıkmadığı için sahilde
birbirinden ayrı üç bölgeye sıkıştırılmış olan Haçlı devletleri varlıklarını
bir asır daha devam ettirebildiler.
3- Biriktirdikçe değil dağıttıkça çoğalırsın
Cömertliği dillere destandı. Öldüğünde has
hazinesinde topu topu 1 Mısır dinarı (altın para), 36 ya da 37 Nasırî dirhemi
(gümüş para) vardı. Bir şey vereceği zaman uzun uzadıya düşünmezdi. Akka
önlerinde Haçlılar karşısında kaldığı süre içinde develer hariç 18 bin at ve
katır masraf etmişti. Harcadığı para, altın, elbise ve silahların tespiti ise
mümkün değildi. Mısır’daki Fatımî Devleti’ni ortadan kaldırdığı zaman (1171)
sayılamayacak kadar çok ve çeşitli zahire ele geçirmiş ancak hepsini halka
dağıtmıştı. O dönemde çok zengin olan Âmid (Diyarbakır) şehrini ele geçirince
ganimeti arkadaşlarının itirazlarına rağmen Artuklulardan Nureddin b. Kara
Arslan’a vermişti. Savaşta kendi atını askere verir, başkalarından at isterdi.
Herkes onun atına biner, ondan iyilik ve ihsan beklerdi. Bir kaynak 3. Haçlı
Seferi sırasında askerlerine 12 bin at dağıttığını söyler.
4- Tevazu ve saygıya misliyle döner
Veziri ve sır kâtibi Kadı Fadıl, kardeşi el Melikü’l
Adil, yeğenleri Takiyyüddin ile Ferruhşah gibi akrabalarının, birçok değerli
bürokrat, ilim adamı ve kumandanın Selahaddin’in başarısındaki payı büyüktür.
Tevazu gösterip onlara danışmaktan ve başarılı uygulamalarını örnek almaktan
çekinmemesi askerlik dehası ile ilmi buluşturup çağdaşlarının kolay kolay göze
alamayacağı başarılara imza atmasını sağlamıştır.
Hiç kimseye karşı büyüklük taslamaz, asla kibirlenmezdi.
Kibirlenen hükümdarları ayıplardı. Fakirler ve dervişler yanında toplanır, semâ
merasimleri düzenlerlerdi. Biri semâ için kalksa o da ayağa kalkar ve semaını
bitirinceye kadar oturmazdı.
5- Bilgiden Fayda var münakaşadan değil
İyi bir eğitim görmüş olup Türkçe, Kürtçe, Arapça ve
Farsça biliyordu. Kur’an-ı Kerim ve Ebu Temmam’ın el Hamase adlı eseri
ezberindeydi. Tarih bilgisine sahipti ve tarihî tecrübelerden sık sık
faydalanırdı. Onun meclisinde bulunanlar hiç kimseden duymadıkları bilgileri
ondan öğrenirlerdi. Silefî, Kutbeddin en Nişaburî, İbn Avf ve İbn Şeddad gibi
zamanındaki büyük din âlimlerinden hadis ve fıkıh dersleri almıştı. Bununla
birlikte fakihlerin münakaşalarından ve felsefecilerden hoşlanmazdı. Müneccimlerin
verdiği haberlere ise asla itibar etmezdi. Amelde Şâfî, itikadda Eşari’ydi.
6- Adalet düşmanın da hakkı
Yeğeni Takiyyüddin’i kendisinden şikâyetçi olan bir
kişiyle birlikte hâkim huzuruna çıkmaya zorladığı bilinir. Akka karşısında
karargâh kurduğu sıradaydı; ordu kadısı ile birlikte at sırtında dolaşırken
bir Yahudi onlara şöyle bağırdı: “Müslümanların şeriatından (hukukundan) yardım
diliyorum.” Gulâmlar (askerler) hemen adama sordular: “Kimden şikâyetçisin,
sana haksızlık yapan kimdir, bize söyle.” Yahudi cevap verdi:
“Sultan’ın kendisi. Gulâmları bana tecavüz etti.” Bu
sözleri işiten Sultan’ın canı çok sıkıldı ve derhal atından indi. Onu gören
kadı da hemen atından indi. Sultan Selahaddin, kadının karşında Yahudi ile yan
yana durdu. Yahudi kadıya anlatmaya başladı:
“Ben Şam tacirlerindenim. Deniz yolu ile İskenderiye’den
geliyorum. Yanımda 20 yük şeker vardı. Akka limanına çıkınca adamlarınız beni
soydular ve bana, sen kâfirsin, malların Sultan’ın hakkı, dediler.” Bunun
üzerine Selahaddin şekere el koyanları getirtti. Bunlar şekeri hazineye teslim
ettiklerini söylediklerinden şekerin bedeli Yahudi tacire ödendi.
Bir gün adamlarından biri bir deveci hakkında
şikâyette bulunmuştu. Bunun üzerine Sultan, “Müslümanların aralarındaki
anlaşmazlıkları çözen kadıları vardır. Mahkemeye şikâyet kapısı herkese
açıktır. Ben inzibatı temin ile mükellefim. Mahkeme senin hakkında gerekli
gördüğü kararı verir” demişti.
7- Basit hataları büyütmek seni küçültür
Sultan Selahaddin küçük hataları görmezlikten gelir,
kızmazdı. Bir gün ileri gelen adamları ile birlikte otururken çocuk yaşta olan
gulâmlar oyun oynuyorlardı. Bunlardan biri ayağındaki sandaleti çıkarıp
arkadaşına fırlattı, ancak ayakkabı Sultanın dizinin dibine düşmesin mi! O ise
bir gönül sultanına yakışır biçimde hemen yüzünü başka tarafa çevirdi ve
yanındakiyle konuşmağa devam ederek hadiseyi görmemiş gibi davrandı.
Bir defasında sıcak bir günde adamlarından su istedi
fakat su getirilmedi. İkinci ricasında yine kimseden ses çıkmadı. Üç, dört, beş…
Su getiren yoktu. Bunun üzerine dayanamayarak “Dostlar, vallahi susuzluktan
öleceğim” deyince suyu içmek kısmet oldu.
8- Gönülleri fethet!
Güler yüzlü olup yüzünü asmazdı. İnsanlar hakkında
iyi sözler söylenmesini ister, kendisi de seviyesi düşük ve kaba sözler sarf
etmezdi. Sultan’ı Kudüs’te ziyaret eden meşhur âlim Abdüllatif el-Bağdâdî onun
hakkında şu sözleri sarf etmiştir: “Huzuruna vardığımda gözleri heybet,
kalpleri muhabbetle dolduran bir hükümdar gördüm. Arkadaşları ona benzemeye
çalışıyorlar, birbirleriyle iyilikte yarışıyorlardı. Huzuruna çıktığım ilk gece
meclisini âlimlerle dolu buldum. Bu âlimler çeşitli ilim dallarında konuşuyorlardı.
İnsanlar, onda peygamberlerde gördükleri meziyetlere benzer özellikler
gördüler. İyi, kötü, Müslüman ya da kâfir olsun herkes tarafından seviliyordu.”
9- Hataları affet ihaneti asla!
Sözüne sadık, insani duyguları kuvvetli biriydi.
Hata yapanları, kendisine kaba davrananları ve suçluları affetmekten yanaydı.
Hep şöyle derdi:
“Haklı olarak cezalandırmaktansa af hususunda hata
yapmayı tercih ederim.” Ama bunun da istisnaları vardı. Mesela Fatımîlere önce
yumuşak davranmış, ancak düşmanlarla birleşerek aleyhinde komplo
hazırlamaları üzerine tutumunu değiştirmişti. Haçlı lideri Renauld de
Chatillon’u yeminlerini sık sık bozduğu için öldürmüştü. Bu kararı verdiği
sırada hükümdarların öldürülmesinin âdet olmadığını, ancak onu yeminlerini
tutmadığı için öldürdüğünü söylemiştir. Kudüs ve sahil bölgesinin fethi
sırasında Haçlılara gösterdiği merhametli davranışları Avrupalı tarihçilerce
büyük bir takdirle karşılanmıştır. Templier (Tapınak) ve Hospitalier şövalyelerine
karşı da sert davrandığını biliyoruz. 3. Haçlı Seferi’ne komuta eden İngiliz
Kralı Arslan Yürekli Richard’ın Akka’da aman dileyen Müslümanları kılıçtan
geçirmesinden sonra o da misilleme olarak ele geçirdiği Haçlıları
öldürtmüştür.
10- Güven ver emniyet bul
Hayatı boyunca verdiği sözden döndüğü ve ahdine vefa
göstermediği görülmemiştir. Bu yüzdendir ki Haçlı Seferlerindeki en büyük
rakibi Arslan Yürekli Richard ve onun nezdinde Avrupa’nın büyük saygısını
kazanmıştır. Askerleri ona karşı itaatkârdı; çünkü adamlarına, askerlerine ve
memurlarına arkadaş gibi davranırdı. Herkes onun yanında kendisini rahat
hisseder, bir sultan ile oturduğunun farkında olmazdı. Bu yüzden fikirlerini
çekinmeden ona açabilirlerdi.
Kaynak: Derin Tarih
Yorumlar
Yorum Gönder