İyi İnsanın Bazı Özellikleri 1
ÖNSÖZ
Bismillâhirrahmanirrahîm.
Kâinatı varlığının bilinmesi için yaratan; terbiye eden ve rızıklandıran; İnsanı
bütün mahlûkat içinde en güzel kıvamda “ahsen-i takvîm”
olarak yaratan ve donatan, ona rûhundan üfleyerek “Alây-ı İlliyyine” yükselme
kabiliyeti veren; varlığından haberdar eden; Hakk’a, hakikate davet şerefiyle
şereflendiren; sonsuz aşkını gönüllere düşüren; tebliğ hizmetinde bizleri
gönüllü kılan; hesap gününün tek hâkimi; Âlemlerin Rabbi Allah’ü Teâlâ’ya sonsuz hamd-ü senalar olsun!
İnsanlığın efendisi ve önderi; Allah’ü
Teâlâ’nın son elçisi ve habibi, vahiy emanetini bizlere taşıyan ve yaşayarak en
güzel öğreten, insanlığa ebedî mutluluğun nurlu yolunu açan; yüce ahlâkın ve
eşsiz faziletlerin rehberi; Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem’e; Onun
temiz ehl-i beytine, sevgili sahabelerine sonsuz selâm olsun! Ve onların
yolundan giden bütün bahtiyar Müslümanlara da selâm olsun!
Bizlere her türlü nimeti
gönderen ve en büyük nimet olarak da Müslüman yapmakla şereflendiren Allah’ü
Teâlâ’ya ne kadar hamd etsek azdır.
Yüce Rabbimizin sevip
seçtiği “Habibim” dediği bize üsve-i hasene olarak gönderdiği Muhammed
Aleyhisselam’a ne kadar salât ve selâm göndersek azdır.
Her varlık Rabbinin
kendine verdiği her görevi ibadet coşkusu içinde yerine getirirken insanın
anlayamayacağı bir dille tesbih eder.
Yüceler yücesi Rabbimiz
buyuruyor ki: "Kainatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah’ü Teâlâ’yı
tesbih etmesin, Onu anmasın, Ona dua etmesin. Fakat siz onların bu
tesbihlerini, zikirlerini, dualarını fark etmiyorsunuz." (İsra, 17/44)
Gök gürültüsü, dağlar,
göklerde ve yerde olan her şey Allah’ü Teâlâ’yı tesbih etmektedir.
Nasıl onlar ibadet ve
itaatte kusur etmiyorlarsa insanların da kendi sahiplerine ibadet ve kullukta
bulunması beklenir.
Allah’ü Teâlâ’nın
yarattığı her varlığın görevi insana hizmettir.
Varlıklara tesbih, hamd,
salat, teslimiyet, secde ve teshir görevi verilmiştir. Varlık, Allah’ü
Teâlâ’nın kendisine verdiği görevi yaparken tesbih ve salat halindedir.
Yüce Rabbimiz (Ankebût
Suresi 64. Ayet Aleyhisselâm’ınde buyuruyor ki:
“Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret
yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” inşallah
bilenlerden oluruz.
Her
varlık ve oluş bir emir ile meydana gelir. Bir yaprak dahi Allah’ü Teâlâ’nın
izin ve bilgisi dâhilinde hareket eder.
İnsan
ancak “İnsân-ı Kâmil” olduğu zaman Allah isminin mazharı, yaratılışın
gayesi olan Allah’ü Teâlâ’nın halifesi olabilir.
İnsan
ilâhî varlık için en büyük şahit ve delildir. Çünkü ilâhî isim ve sıfatlar
sadece insanda vardır.
İslâm,
her Müslüman’ın mükellef olduğu ibadet şartlarını yerine getirmektir. Namaz,
oruç, zekât ve hac gibi, mümin ve Müslüman kişiyi Allah’ü Teâlâ’ya yaklaştıran
ibadetleri insanın gücü çabası ve ihlâsı ölçüsünde kâmilen yapmasıdır.
Biz
farkında olmasak da her zaman mutlak kudret ve bilgi sahibi Cenab-ı Hakk’ın
huzurundayız. Zira bizi yaratan ve her an nefes veren Yaratıcı’dan bir an bile
uzak kalmamız, O’ndan uzaklaşmamız, kaçmamız mümkün değildir.
Mü’min,
Allâh’ü Teâlâ’ya ve O’nun gönderdiklerine bütün kalbiyle îman eden söz ve
davranışlarıyla da bunu ispatlamaya çalışan kimsedir. Bu îman; onun duygu,
düşünce, davranışlarını, kısacası bütün hayatını değiştirir.
Yüce
İslâmiyet cahiliye döneminde kız çocuklarını diri diri toprağa gömen vahşi bir
topluluktan diğer insanlar için canlarını seve seve veren dünyanın en medeni
insanlarını meydana getirmiştir.
Örnek
verekcek olursak:
Sevgi,
vefa ve sadakatin timsali hz. Hatice: İffet, edep, hayâ ve fazilet timsali Hz.
Fatıma Radiyallahu Anha; İffet ve ismet timsali Hz. Aişe Radiyallahu Anha;
Fedakârlık ve bağlılık timsali timsali Hz. Sümeyye Radiyallahu Anha, teslimiyet
timsali; Hz. Hifa Hatun Radiyallahu Anha
Doğruluk
ve sadakatin timsali yüksek ruhlu Hz. Ebubekir Radiyallahü Anh, adaletin timsali olarak
gösterilen Hz. Ömer Radiyallahü Anh, Edep hâyâ ve cömertlik timsali Hz. Osman;
yiğitlik, kahramanlık, İlim ve İrfan timsali Hz. Ali Radiyallahü Anh bunlardan
bir kaçıdır.
Yazacak o kadar güzel şeyler var ki…
Zaman zaman bunu da mı yazsam şunu da mı yazsam diye diye boğuldum! Ama yine de
az da olsa eksik de olsa yazmaya karar verdim. Gayret bizden, yardım Allah’ü
Teâlâ’dandır. Her şeyin doğrusunu ve mükemmelini Allah’ü Teâlâ bilir.
Rabbimiz; Ali İmran suresi 110. Ayet
Aleyhisselâm’ınde buyuruyor ki: “Siz;
insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz”. Bu ayeti kerimeye göre Müslümanlar tüm insanlık için
gönderilmiş bir topluluktur.
Bakın bu ayete göre biz tüm insanlık
için yaratılmış bir topluluğuz. Sadece Müslümanlar için değil "bütün
insanlık" için. Demek ki bizim şu anda ötekileştirmeyen, dağıtmayan ve
bölmeyen; bütün insanlığı ve mahlûkatı kapsamına alan evrensel bir görevimiz
var.
Müslüman canlı ve cansız tüm mahlûkata
karşı sorumludur. Hiçbir zaman bir canlıya kötü davranamaz; hiçbir cansız
maddeyi yaratılış amacı dışında kullanamaz.
İmam-ı
Rabbani Kuddise Sirrûh hazretleri buyuruyor ki:
“Ehl-i
sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymak için, keramet sahibi olmak,
âlim olmak şart değildir. Her Müslüman’ın bunu yapmak için uğraşması gerekir.
Fırsatı kaçırmamalıdır. Kıyamette her Müslüman’a bunu soracaklar, “İslam’a
niçin hizmet etmedin?” diyeceklerdir. Dine hizmet için uğraşmayanlara, din
bilgilerini yayan kurumlara, kimselere yardım etmeyenlere, çok azap
yapılacaktır. Özür, bahane kabul edilmeyecektir.”
Peygamberler,
insanların en üstünleri, en kıymetlileri iken, hiç rahat oturmadı. Allah’ü
Teâlâ’nın dinini, “Seadet-i Ebediyye Yolu”nu yaymak için, gece gündüz
uğraştılar. Mucize isteyenlere de, “Mucizeyi Allahü teâlâ yaratır. Benim
vazifem, Allahü teâlânın dinini bildirmektir” buyurdu. Bu yolda
çalışırlarken, Allahü Teâlâ da bunlara yardım eder.
Bizim
de, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymamız ve kâfirlerin,
düşmanların, Müslümanlara iftira ve eziyet edenlerin, kötü, alçak, yalancı
olduklarını, gençlere, dostlara bildirmemiz gerekir. Bu yolda malı ile kuvveti
ile mesleği ile çalışmayanlar, azaptan kurtulamayacaklardır. Bu yolda
çalışırken, sıkıntı çekmeyi büyük saadet, büyük kazanç bilmelidir.
Peygamberler,
Allahü teâlânın emirlerini bildirirken, cahillerin, soysuzların hücumlarına
uğrardı. Çok sıkıntı çekerlerdi. O büyüklerin en üstünü, seçilmişi, Allahü
teâlânın habibi olan Muhammed aleyhisselam, “Benim çektiğim eziyet gibi,
hiçbir Peygamber eziyet görmedi” buyurdu. (c.1, m.193)
Eğer
insan iman eder şuurlu bir Müslüman olursa hem dünyası hem ahireti açılır.
Dünyada başına gelen belâ ve musibetler tüy gibi hafif gelir. Her insanın çok
korktuğu ölüm ona candan arzuladığı bir vuslat vakti olarak görünür.
Bu dünyada en büyük vazifemiz; Yüce Rabbimizin, emaneti olan
fıtrî güzellik aynası ve menbası olan kalbimizi; temizliğini muhafaza ederek;
küfür ve şirk bulaştırmadan sahibine teslim edebilmektir.
Bu durum:
Yüce Kitabımız Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulur: “O gün,
ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah´a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile
gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuarâ Sûresi 88-89)
“En kötü insan,
zararından kurtulmak için yanına yaklaşılmayan kişidir.” (Buhari)
“Hep iyilik eden,
kötülük yapmaktan uzak duran kimseye müjdeler olsun!” (Buhari)
“Allahın
kullarını üzmeyin. Onları ayıblamayın, gizli kusurlarını araştırmayın. Kim
Müslüman kardeşinin aybını ararsa Allahü teâlâ da onun aybını arar. Hatta öyle
ki, evinden çıkmasa da onu rezil eder.” (İ. Ahmed)
“En iyiniz,
kendisinden hep iyilik beklenilen ve şerrinden emin olunandır, en kötünüz ise,
kendisinden iyilik beklenilmeyen ve şerrinden emin olunmayandır.” (Tirmizî)
“Bir Müslümanın kalbini kırmak, haksız olarak incitmek, Kâbe’yi
70 kere yıkmaktan daha günahtır.” (Rıyad-un-Nasihin)
Her çeşit
kötülükten kaçarak iyi insan olmalıdır. Peygamber efendimiz ümmetine hitaben:
“İnsanların en
iyisi, insanlara iyilik edendir. İnsanların en kötüsü, insanlara zarar
verendir!” buyurdu. O halde her Müslüman imanı düzelttikten sonra, iyi
insan olmağa, insanları sevindirmeğe çalışmalıdır!
Hadîs-i Şerîf’te
buyuruldu ki: “Bir kimse, bir mü’min kardeşini sevindirirse, Hak Teâlâ o
kimsenin kalbini kıyamet gününde ferahlandırır.”
Aziz olan Allah’ü Teâlâ Kur’an’ı Kerim
Haşr Suresi 18. Ayeti kerimesinde: “Ey iman edenler! Allah’ü Teâlâ’tan
korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’ü Teâlâ’tan korkun,
çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” Buyuruyor.
Yine
yüce Rabbimiz: “Sizin içinizden, hayra
çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte
kurtuluşa erenler onlardır.” (Âl-i
İmrân Suresi 104. Ayet) buyuruyor.
“Acaba sonsuz kalacağımız ahiret
yurduna neler gönderebildik?” Bu
soruyu kendimize sık sık soralım!
Yine yüce Rabbimiz; Enbiya Sûresi 1.
Ayeti kerimesinde: “İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar
gaflet içinde yüz çevirmekteler.” Buyuruyor. Acaba hesabı verebilecek
miyiz?
Allahü Teâlâ, İslamiyet’i doğru
olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Bir âyet-i kerime
meali:
“Doğru yolu arayanları, saadete
ulaştıran yollara kavuştururuz.” (Ankebut 69)
Allah’ü Teâlâ yine Kur’an-ı Kerim’de ihsan etmemizi,
adaletli olmamızı, akrabayı gözetmemizi, ahireti dünyaya satmamamızı ve pek çok
güzel hasleti bizlere emrediyor. İblis herkesi saptıracağını sadece muhlis
kulları azdıramayacağını söylüyor.
İhlâslı kullardan olabilenlere ne mutlu!
Rabbimiz, nimetlerini insanların dostlarına ve düşmanlarına
saçıyor, kimseden hiç
bir şey esirgemiyor, bütün nimetlerin en üstünü en kıymetlisi olarak doğru yolu
saadet ve kurtuluş yolunu gösteriyor.
Bu
dünyada İnsanın sahip olduğu bütün güç, kudret ve güzellikler can mal, makam,
evlâd, eş, şan-şöhret her şey sınırlıdır, geçicidir hiçbir şeyin garantisi
yoktur. Ahıret de ise her şey sınırsız, sorunsuz, sonsuz ve garantilidir.
Kâinat
ve içindekiler yalnızca bilimsel araştırmalar için keşfedilmeyi bekleyen bir
laboratuvar malzemesi değil; aynı zamanda Allah’ü Teâlâ’nın eşsiz yaratış
güzellikleri ile dolu bir sanat müzesidir.
Yeryüzü
bu hayranlıkla Allah’ü Teâlâ’ya secdeye varılacak bir mesciddir. Sayısız şekil,
renk ve tatlarıyla akla ve tüm duyu organlarına hitap eden evrendeki
varlıkların her biri öğrenmeye malzeme olması yanında insanı büyüleyen bir
sanat eseridir.
Her
varlık ve oluş bir emir ile meydana gelir. Allah’ü Teâlâ’nın izin ve bilgisi
dışında bir yaprak dahi kımıldamaz.
Görünen
evrenin içinde gizli bir kudretin var olduğu, yerlerin ve göklerin korunuyor
olduğu fark edilir. (Cin Sûresi, 8)
İbni Ömer Radıyallahu Anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem: “Dünyada sanki bir
garip veya bir yolcu gibi ol!”, “Akşama ulaştığında sabahı gözetme,
sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın
için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.” (Buhârî, Rikak 3. Ayrıca
bk. Tirmizî, Zühd 25; İbni Mâce, Zühd 3)
Peygamberimiz Sallallahü
Aleyhi Vesellem yine buyuruyor: “Ya Ebâ Zer, Gemini yenile çünkü deniz
derindir. Azığını tam al, çünkü yol uzundur. Yükünü hafif tut, çünkü geçit çok
sarptır. Amelini ihlaslı yap, çünkü gözetleyici, kalbin niyetine bakmaktadır!”.
(İbni Hacer Askalani)
Hadîs-i Şerîf’te
buyruldu ki: “Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin! Kimi seversen sev,
bir gün ayrılacaksın! Ne yaparsan yap (ister iyi, ister kötü- karşılığını
göreceksin!” (Hâkim, Müstedrek, 4/360; Taberânî)
Yine Hadîs-i Şerîf’te buyruldu ki: “Nasıl istersen öyle yaşa, fakat bil ki, bir
gün mutlaka öleceksin. Kimi seversen sev ama unutma ki, bir gün ondan
ayrılacaksın. Dilediğin gibi davran, lâkin şu da her zaman hatırında olsun ki,
her yaptığının karşılığını mutlaka göreceksin!”. (Hâkim, Müstedrek, 4/360; Taberânî,
Mu’cemu’l-Evsad, 4/306; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 2/252)
Yine
Hadîs-i Şerîf’te buyruldu ki: “Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurmuşlardı. Kendisine:
“O pişmanlık nedir yâ Resûlâllah?” diye sorulduğunda Efendimiz:
“
(Ölen), muhsin (ihsan sahibi, hayır ehli, sâlih- bir kişi ise, bu hâlini daha
fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek
hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevâbını vermişlerdir.
(Tirmizî, Zühd, 59/2403)
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem
yine: “Dünya ahiretin tarlasıdır.” Buyurmuştur. O zaman dünyada
ekeceğiz, ahirette biçeceğiz.
Allah’ü Teâlâ huzuru mahşerde sorduğu
zaman: “Ey kulum! Ben seninleydim, sana şah damarından daha yakındım;
fakat sen kiminleydin?” ne cevap vereceğiz?
Yine yüce Rabbimiz; “Ey insanlar!
Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir
şeydir.” (Hac Suresi 1. Ayet) Yine pek çok ayeti kerimede kıyametin dehşeti
ve şiddeti anlatılıyor.
Acaba hazır mıyız?
Allah’ü
Teâlâ insanı muhatap olarak kabul etmiş, O’nu “Eşrefi mahlûk”
(mahlûkatın en üstünü- olarak yaratmış “Halifelik (En’âm Sûresi 165)” gibi en şerefli bir görev vermiştir.
Yüce
Rabbimiz Allah’ü Teâlâ buyuruyor ki: “Ant olsun biz insanoğluna şan, şeref
ve nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel
rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık”. (İsra,
70)
“İbadet etmesi için yaratılan, ilâhi
emaneti yüklenen, daha dünyaya gelmeden Allah’ü Teâlâ’nın Rab oluşunu kabul
eden insan, akıl ve vicdan ile donatılmış” (Zariyat,
56; Ahzab, 72; A’raf, 172; Maide, 100; Şems, 7)
İnsanoğlu bütün
varlıklar arasında “En mükerrem, en
güzel bir kıvamda EŞREFİ MAHLÛK” olarak yaratılmıştır.
Bütün mahlûkatın, en şereflisidir. O halde insan da bu şerefe göre hareket
etmek zorundadır. Çünkü sorumlulukları da o kadar ağırdır.
Bu sebeple
insanoğlu başıboş bırakılmamış; peygamberler ve kitaplar gönderilmiş; akıl ve
fikir verilmiş dünyanın yönetimi emanet edilmiş; böylece dünyasını ve ahiretini
huzura kavuşturması amaçlanmıştır.
İnsan
Rabbinin kendisine yüklediği şerefli halifelik görevini en iyi yaparsa; vahye
uyarsa “Âlâyı İlliyyin’e yükselebildiği gibi; eğer bu görevi yapamazsa;
vahiyden uzaklaşırsa en aşağı seviyede olan “Esfele Safilin”e düşebilir.
İnsan
iyi olursa kâinattaki her şey mükemmel bir saat gibi işler. Bütün mahlûkat
ahenk içinde mutlu olarak yaşamlarını sürdürür. Eğer insan kötü olur dünyayı
kötü yönetirse; her şeyin düzeni alt üst olur. Mahlûkat arasında huzur, barış
bozulur, bütün canlıların rahatı kaçar. Cennet gibi olan dünya bir anda
Cehenneme döner ve yaşanmaz bir hal alır.
Osmanlı döneminden bir örnek verecek
olursak dağlardaki kurtların aç kalmaması için vakıf kurulmuştur. Yüceler
yücesi dinimizde Rabbimizin yarattığı mahlûkata hizmet etmek; Hakk’a hizmet etmek
demektir.
Hz. Ömer Radiyallahü Anh buyurdu ki:
“Dağlara buğday serpin ki Müslüman ülkede kuşlar aç kaldı demesinler!
Çünkü
iki Cihan Güneşi Sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdu ki: "Merhamet
edenlere Allah da merhamet eder. Yaratılanlara merhamet ediniz ki, Allah da
size merhamet etsin" (Tirmizî, Birr, 66)
İslâmiyet çağları arkasından
sürükleyen bir dindir. Kapitalizm, Marksizm ve her tülü insan icadı rejimler
insanlığa bir şey veremedi aksine bunalıma sürükledi. Günümüz İslam dünyasındaki
problemler de İslâmiyet’in suçu değil “İslâmiyet’i doğru anlamayıp doğru
yaşamayan cahil ve tembel Müslümanların” suçudur.
Çağımızın insan hakları konusunda en büyük düşünürü
filozof Roger Garaudy 1981 yılının Nisan ayında Müslüman oldu ve Kur'an-ı Kerim
için:
“Çağların daima en önünde giden Allah kelâmıdır. Benim
doktrinim Kur'an-ı Kerim’dir, çünkü o yeryüzünde eskimeyen, çağları arkasında
sürükleyecek kitaptır! Dünyanın içinde bulunduğu büyük
bunalımlardan, Kur’an-ı Kerim’le kurtulabiliriz!” diyor.
Caharles Mismer de: “Hıristiyanlar âlim olunca, Müslümanlar cahil
kalınca dinlerinden uzaklaşır.” Diyor.
Hazreti Mevlâna Kuddise Sirrûh tüm kâinata: “Gel, gel, ne olursan ol!
Yine gel! İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel! Bizim
dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir… Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine
gel... ” diye sesleniyor. Neden? Çünkü herkes hata yapar. İnsanların en
aptalı yaptığı hatada ısrar edenidir. Madem hata yaptıysan dönüver be kardeşim!
Müslüman olarak; İslâmiyet’i doğru
anlayıp tam yaşamak, çok çalışmak, cihat etmek, çağımızın problemlerine İslâmi
çözümler üretmek zorundayız. Çünkü her şeyin çözümü yüce dinimizde fazlasıyla
mevcuttur. Uydurma insan felsefeleri, “izm”ler insanlığın hiçbir sorununu
çözemediği gibi aksine sorunları kat kat artırır.
İslamiyet; bizim dünümüzü, bugünümüzü,
yarınımızı, dünyamızı ve ahiretimizi aydınlatan ve yönlendiren değerler
bütünüdür.
Müslüman dünyanın neresinde olursa
olsun; insanlığın aleyhinde olan bir olaya “Bana ne?” diyemez.
Hakkıyla cihat yapamadığından, oralara İslam’ın nurunu ulaştıramadığından,
oradaki bataklıklardaki insanları kurtaramadığından dolayı sorumludur.
Müslüman dava adamıdır. Dava lideri,
davasına sadık kaldığı sürece destek verir ama davaya uymayan hiçbir icraatını
desteklemez. Dünyanın en uç noktasında bir kişi imansız ölse “Acaba ben ona
iman nurunu neden ulaştıramadım?” sorusunu kendisine sorar.
Seksen yaşını geçen Eyyub El Ensari
Radiyallahü Anh hazretlerinin İstanbul’da ne işi vardı? Şüphesiz İslâm’ın
nurunu yaymak için gelmişti. Bugün İstanbul yeniden fethedilmeye muhtaç olduğu
gibi; dünyada fetih bekleyen binlerce İstanbul var.
Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın
İstanbul’u fetheden komutana verdiği müjde; fetihler yapabilirsek bizler için
de geçerlidir.
Hiç kimsenin dünyada bir dakika
kalacağı kesin değildir. Ama herkesin ahirette sonsuz kalacağı kesindir. Bir
dakika kalacağımız kesin olmayan dünyaya tüm yatırımlarımızı yapıyoruz. Fakat
inanan inanamayan herkes ahiret için neredeyse hiçbir şey yapmıyoruz.
Bu cihanda, kimin daha güzel ameller işleyeceğinin
imtihanını vermek üzere bulunuyoruz. (Mülk Suresi 2. Ayet)
Bu zâhirî gurbet âleminde, gerçek bir dostluğun
gerektirdiği gibi Rabbimizle kalben ve rûhen beraber olabilmek, O’nu hiçbir
zaman hatırımızdan çıkarmamak ve dâimâ O’nun rızâsını aramak, en büyük kulluk
edebimizdir.
Öyle ki, ebedî âlemde Hakk’ın cemâline vuslatımız da,
Hakk’a dostluğumuzun seviyesi nisbetinde gerçekleşecektir.
Şüphesiz bir gurup Allah dostu canla
başla Allah’ü Teâlâ’nın rızasını kazanmak için çalışıyor. Zaten onlar da
olmazsa kıyamet kopar.
Muhterem kardeşlerim ebedi saadetimizi
garanti altına almak için son nefese kadar dur durak bilmeden çalışmak
zorundayız. Allah’ü Teâlâ hepimizi en iyi ameller işleyen kullarından eylesin!
Bu küçük eserimizde gücümüz
oranında “İyi Müslüman Olabilmek İçin” bir şeyler hazırladık.
Bunların hepsinin bir kişide toplanması çok zor... Ama imkânsız da değil… En
azından eksiklerimizi görür de biz de o kutlu kervana katılabilirsek bize ne
mutlu!
Hac için kutsal yolculuğa çıkan
karıncaya sormuşlar. “Sen bu yürüyüşünle hacca nasıl gideceksin?” Diye…
Karınca da “Hacca gidemezsem yolunda ölürüm!” demiş.
Biz de “İyi Bir Müslüman
Olabilmek İçin” tüm şartları taşıyamasak ta bir kaçını elde eder,
yolunda ölürüz… Zaten öleceğiz… Kutsal bir gaye için ölebilmek ne güzel! Rabbim
utandırmaz, İnşaallah!
Tek görevimiz Allah’ü
Teâlâ’ya ve gönderdiği ilâhi kanunlar olan İslâmiyete inanıp onun gereği ile
ihlâs ile amel etmektir.
İnsanoğlu için başka
mutluluk yolu yoktur.
Çünkü, Kur'an-ı Kerim,
insanlığı mutlak hayır ve hakikate sevk etmek için indirilmiştir. İnsanoğluna
hidayet yolunu gösterecek ve olgunlaştıracak olan O'dur. İman ve İslâm’a ait
ölçülerin en güzelini O vaaz etmiştir. İslâmîyet ancak ve ancak O'nun
ölçüleriyle yapılanmıştır.
O'nun sarsılmaz ve
muhteşem kurallarının dışında hiçbir hakikat yoktur ve aranılmaz. O'nun güzel
görüp tasdik ettiği her şey güzel; çirkin bulup reddettiği her şey ise
çirkindir. O'nun tesis ettiği İslâmîyet köhne hurafeleri, batıl inanışları,
rezalet ve fuhşiyatı şiddetle reddeder.
Şu halde, bütün
Müslümanlar, itikada, ibadete, ahlâka, helâle, harama, zikre, fikre, muhabbete
ait kutsî hakikatleri, O'nun terazisiyle tartacaklardır.
Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de:
“İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman
ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebut, 2)
“Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve
kötülükler ile sınadık.” (Araf, 168)
“Sizi bir imtihan olarak iyilikle de kötülükle de
deneyeceğiz.” (Enbiya, 35)
"O Hanginizin daha
güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır." (Mülk:
2)
"Dünya hayatı
aldatıcı geçimlikten başka bir şey değildir." (Âl-i imrân: 185)
"Siz geçici dünya
malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti kazanmanızı ister." (Enfâl: 67)
Andolsun ki sizi biraz
korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz.
Sabredenleri müjdele. (Bakara, 155)
Peygamber Efendimizin
ifadesiyle اللَّهُمَّ لا عَيْشَ
إِلاَّ عَيْشُ الآخِرَةِ “Allah’ım! Gerçek hayat sadece âhiret
hayatıdır.” (Buhârî, Rikak 1)
Kur'an-ı Kerim,
insanları tefekküre teşvik etmiş ve bunun ölçülerini aklın eline vermiştir.
İnsanlar ancak O'nun ders verdiği ölçülerle ve O'ndaki gizli hakikatlerini
keşfedip Hâliklarını, Mabûtlarını bulabilmişlerdir. O, İnsanoğlunun eline
verilen bir ilahi meşaledir. Güneş, madde âlemini aydınlattığı gibi, O da
İnsanoğlunun hem maddi hem de ruh dünyasını aydınlatır.
İnsan bu dünyaya sorumlu
bir varlık olarak gönderilmiştir
Nefsine
yenik düşen, dünyaya bel bağlayan insan bu gerçeği unutabilir. Kendisini
bağımsız, kudret sahibi ve hesap sorulmaz bir varlık zannedebilir. Hatta
Firavun örneğinde olduğu gibi kendine -hâşâ- birtakım ilâhi vasıflar bile
atfedebilir.
Bütün
kötülüklerden kurtulabilmek için Yüce Kur’an-ı Kerim’deki bütün emirlere ve İki
Cihan güneşi sevgili peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi
Vesellem’ün sünnetlerine canı gönülden uymalıyız.
İnsanlar
hiçbir zaman tek başına yaşayamaz; ancak toplu yaşayabilir. Hatta bir sürü
hayvan bile koloni halinde yaşarlar. Toplu yaşayabilmek için de bir sürü kurala
ihtiyaç var. İşte İslâm tüm bu kuralların en mükemmelidir. Çünkü insanı ve
âlemleri yaratan ve en iyi tanıyan ve kullarını çok seven mutlak ilim sahibi
Allah’ü Teâlâ tarafından konulmuştur. Hiçbir eksiği ve yanlışlığı yoktur.
İnsanların
koydukları kurallara ise; nefsani istekleri ve yetersizlikleri yansımıştır.
Bundan dolayı sık sık değişir ama hiçbir zaman insana mutluluk sağlayamaz.
Çünkü yanlışlık ve yetersizliklerle doludur.
Hem Kur’an-ı
Kerim’in hem Allah Rasülünün gayesi insana dünya ve ahirette saadete giden
yolları göstermektir. Bu da böylesi değerli bir varlığa, onun bedenine ve
manevi kişiliğine ister ölüsüne ister dirisine yapılacak işkencenin haramlık ve
suç boyutunu, en ağır cezaları hak ettiğini gösterir.
“İyi
insan”, olmak için Müslüman olmaya ihtiyaç yok; iyi Müslüman olabilmek için iyi
insan olmaya ihtiyaç var!” Bazı güzel davranışları olan Gayri Müslimler’i örnek
göstererek:
“Bunlar
Müslüman değil ama ‘çok iyi insan’ diyorlar.” diyerek hem kendilerini hem
de diğer insanları kandırıyorlar.
Aksine
tam tersi… İyi insan olabilmek için iyi Müslüman olmaya ihtiyaç var… Çünkü bir
insan kim olursa olsun kalbinde iman ve Allah’ü Teâlâ korkusu yoksa belli bir
noktaya kadar dayanabilir. Çevre şartları ve nefsinin istekleri bastırdığı
zaman gerçek kimliği ortaya çıkar, kötülük göstermeye başlar. Ama kâmil iman ve
salih amel sahibi ihlâslı bir Müslüman asla doğruluktan ayrılmaz sabreder
Evet,
bir kişi Müslüman olmasa da bazı alanlarda iyi davranışlar gösterebilir. Ama
sadece bazı konularda… Hayat öyle geniş ki… Bazı konularda örnek davranış
göstermek yeterli değil…
İyi
insan eksiklikleri olmasına rağmen hayatın tüm alanlarında iyi olmak için
çalışır ve çırpınır; Allah’ü Teâlâ’nın yer altına girse bile kendisini
izlediğini; içini ve dışını bildiğini bilir ve inanır; bir günah işlediği, bir
hata yaptığı zaman derin bir pişmanlık duyarak tevbe eder ve vazgeçer. Karşı
tarafa zarar verdiyse onu tamir ve tazmin eder. Çünkü Müslüman’da Allah korkusu
vardır.
Allah
korkusu insanı günahlardan koruyan ve kollayan bir güvenlik görevlisidir. Yalnız
başına kaldıklarında bile “Rabbim beni görüyor!” diye düşünürler. Bu
yüksek ahlâk örneklerini Öncelikle Peygamber efendimizde ve sahabe-i kiramda
görüyoruz.
İnsanoğluna verilen
maddi manevi her nimet hayatımız, aklımız, ilmimiz, gücümüz, saymakla bitmeyen
yiyecekler, içecekler… Hep O’nun lütfu ve ihsanıdır.
İnsanlara sıkıntılar ve
musibetler de veriyor fakat çareler de veriyor. Her şey ilâhi bir akış içinde
O'nun sonsuz kudretiyle gerçekleşiyor.
Rabbimizin diğer
sıfatları gibi şefkat ve merhameti de sınırsız… İman etmeyenlerin ve günah
işleyenlerin rızkını kesmiyor, haramlardan sakınmayan azgınları herkese rezil
ve rüsva etmiyor ve namus perdelerini yırtmıyor; ceza ve azabı hak edene
karşılık vermede acele etmiyor.
En önemlisi… Biz
İnsanoğlunun çoğu zaman bu dünyaya neden geldiğimizi anlamada zorluk
çektiğimiz; doğru dürüst kulluk yapmadığımız halde; bize dünya ve ahiret
saadeti kazandırmak için melekler, kitaplar ve peygamberler gönderdi. Bundan
daha büyük nimet olur mu?
Yabancı bir memlekete
gitsek adres soracak bir merci ararız. Rabbimiz işte adresi veriyor ve yüce
Kur’an-ı Kerim’de açık açıklııyor:
“Ey kullarım! Bu dünyada bana iman eder,
farzlarımı yapar, haramlarımdan kaçarsanız hem dünyada hem de sonsuz ahirette
saadete kavuşursunuz. Eğer dediklerimi yapmazsanız dünyada sıkıntılara;
ahirette sonsuz azaba uğratırım!” buyuruyor.
Müslüman olmadığı veya
Müslüman görünüp hiç İslâmiyet’i yaşamadığı halde mutlu görünen insanlara kimse
aldanmasın. Allah’ü Teâlâ sıkıntı ve azap vermede acele etmez.
Nice örnekler var ki
“Ünlü iş adamının acı sonu”, “Ünlü yıldızın bitmeyen çilesi!”, “ünlü falancanın
ibretlik sonu” “Bir zaman çok meşhurdu, şimdi sokakta yaşıyor” gibi…
Allah’ü Teâlâ hepimizin tüm nefeslerini
lâyıkıyla Allah’ü Teâlâ yolunda değerlendirenlerden eylesin! Âmin!
0- İyi
İnsanın Bazı Özellikleri 1
0001- İyi İnsan’ın Vizyonu: Dünya hayatında Allah’ü Teâlâ’nın istediği ve sevdiği kul olmak;
ebedi saadet yurdu olan Cennet’i Âlâ’da yüksek derecelere kavuşmak, Rasulûllah
Sallallahü Aleyhi Veselleme komşu olmak, Cemalullah’ı görmektir.
0002- İyi İnsan’ın Misyonu: Kendini ve Rabbini tanımak, kendini iyi yetiştirmek, Rabbine iyi bir
kul olabilmek için onun kitabı Kur’an-ı Kerim’ı Kerim Aleyhisselâm’ın
hükümlerine ve Muhammed Aleyhisselâm’ın sünnetine sımsıkı sarılmak, kâmil imana
kavuşmak, İslâmiyet’i yaşam biçimi haline getirmek; Allah’ü Teâlâ’nın rızasını
kazanmak için bütün gücüyle çalışarak, salih ameller işlemek; sabır ve teslimiyetle imanını muhafaza etmektir.
0003- Hedeflerini ve önceliklerini
doğru bir şekilde belirler, ilgili kişi ve birimlerle koordinasyon kurar;
zamanı ve kaynakları etkin ve doğru kullanır.
0004- “İyi İnsan’ın
BİRİNCİ HEDEFİ”: Allah’ü Teâlâ’nın yasakladığı “Haramlar’dan kaçmak”; emrettiği
“Farzları ve vâcibleri yerine getirmek”, gösterdiği “Sırat-ı
Müstakim” üzere bir hayat yaşayarak; dünyada
ve ahirette huzur ve mutluluk içinde yaşamaktır.
0005- “İyi İnsan’ın
İKİNCİ HEDEFİ”: İman ve itikadını ehlisünnet esaslarına göre düzeltmek.
İmanını: “Taklitten tahkike” çevirip “Kâmil İman” derecesine
yükseltmek; ilim ve bilgisini teoriden pratiğe; ibadet ve amellerini “gösteriş
ve ikiyüzlülükten” “Takva ve ihlâs”a çevirerek “Salih ameli” elde
etmektir.
0006- “İyi İnsan’ın
ÜÇÜNCÜ HEDEFİ”: Allah’ü Teâlâ’nın yeryüzüne halifesi olmak (En’âm Sûresi 165),
dünyayı imar etmek, emrettiği (Hud Sûresi, 61) şekilde yaşamaktır.
0007- “İyi İnsan’ın
DÖRDÜNCÜ HEDEFİ”: Odaklandığı Hak yolunda, “İyi bir kul olmak”, “İmanlı
ölmek”, “Cennet-i Âlâ’da yüksek derecelere kavuşabilmektir!”.
0008- “İyi İnsan’ın Kararlılığı: İyi insan’ı bu kutsal hedeflerinden hiçbir güç döndüremez.
0009- “İyi insan’ın
“DAVASI”: İslâmiyet’in bütün kural ve kurumlarıyla yeryüzüne hâkim
olmasıdır. Bir füzenin hedefine kilitlendiği gibi; “İlây-ı Kelimatullah” davasına
kilitlenir. Her yaptığı iş ve ibadete; “Allah namına başlar, Allah
namına işler ve vazgeçecekse de Allah namına boşlar!”
0010- “İyi insanın birinci
amacı”: Kulu olduğu Allah’ü Teâlâ’nın rızasını kazanmaktır. Çünkü “Allah’ü Teâlâ’nın rızası” Cennet nimetlerinin
hepsinden daha kıymetlidir. İslâmiyeti en güvenilir kaynaklardan doğru öğrenmek
ve en güzel yaşamaktır.
0011- “İyi insanın ikinci amacı”: Dar-ı
fenada alnının akıyla; kâmil imanı kazanmak, salih amel işlemek ve Rabbinin
huzuruna Selim kalb ile vararak; dar-ı bekada yüzünün akıyla hesap
verebilmektir.
0012-
“İyi insanın üçüncü amacı”: Allah’ü Teâlâ’nın yüce Kur’an-ı
Keriminde buyurduğu ve Peygamberimiz Hz. Muhammed Sallallahü
Aleyhisselâm’ın sünnetinde gösterdiği; nurlu İslâmiyet’i bidatlerden uzak, ihsan makamında yaşamak; Ebedi Saadete kavuşmaktır.
0013- “İyi insanın dördüncü amacı”: ömrünün her dilimini çok iyi değerlendirmek, kendisine,
ailesine, çevresine, toplumuna ve tüm insanlığa yararlı olmak, ölümünden sonra
da hayırla anılmak suretiyle gönüllerde yaşamak ve ebediyete göçmeden önce
ahiret hayatını kazanmaya çalışmaktır.
0014- “İyi insanın beşinci amacı”: Ahlâkını güzelleştirmek, nefsini tezkiye, kalbini tasfiye edip dininin
emrine sokmak, salih amel ve güzel ahlâkla süslemek, hakka uyup doğru yoldan ayrılmamaktır.
0015- “İyi insanın altıncı amacı”: Ebedi kurtuluşunu sağlamak için; Allah’ü Teâlâ’nın mülkünde, O’nun iradesi
ve talimatına uygun; kulluk etmek; İslâmi Hayat Sistemini eksiksiz-ilavesiz, bütün kurum ve kurallarıyla
yaşamak, yaymak ve yeryüzüne hâkim kılmaktır.
0016- “İyi insanın yedinci amacı”: Yeryüzünden baskı, zulüm ve fitneyi kaldırmak; İslâm
Aleyhisselâm’ın yüce gerçeklerini tüm insanlara duyurmak; hakkı yüceltmek ve
kendi rızalarıyla Müslüman olacaklara hür bir ortam hazırlamaktır.
0017- “İyi insanın sekizinci amacı”: Allah’ü Teâlâ’nın bütün mahlûkatına hizmet etmek,
Cehennem’e gidecek insan sayısını azaltmak, Cennet’e gidecek insan sayısını
çoğaltmaktır.
0018- “İyi insanın Dava arkadaşları”: İslâmiyet’i yaşamak, yaşatmak ve yaymak isteyen, vatanını
dünyanın süper gücü yapmayı ve Ümmeti Muhammedi bir araya getirmeyi canı
gönülden isteyen herkes dava arkadaşlarıdır.
0019- “İyi insanın yolu”: “Allah azimüşşan ve Rasülü Muhammed
Aleyhisselâm’ın yolu; yol arkadaşları Allah ve Rasülü’nün dostları”dır.
0020- “İyi İnsan’ın
görevleri”: İyi
İnsanın iki görevi vardır:
a)
Tâzîm li-emrillah:
Allâh’ü Teâlâ’nın bütün emirlerini büyük bir ihlâs, huşû, vecd ve istiğrak
hâlinde yerine getirmek,
b)
Şefkat alâ halkillah:
Allâh’ü Teâlâ’nın canlı ve cansız bütün mahlûkatına sevgi, merhamet, şefkat
gösterip ve hizmet etmektir.
0021- “İyi insanın Yaşam stili, rotası
ve rehberi”: Toplum mühendislerinin,
modacıların, çağdaş yobazların çizdiği; “Sapık, aşağılık, küfür ve zulüm
yolu” değil; âlemlerin Rabbi Allah’ü Teâlâ’nın gönderdiği Kur'an-ı Kerim ve
âlemlere Rahmet olarak gönderdiği sevgili peygamberimiz Muhammed Mustafa
Sallallahü Aleyhi Vesellem Aleyhisselâm’ın sünnetleridir.
0022- “İyi
insan”, enerji
ve gücünü kaybetmemek için:
Ø Rehberi: Kur'an-ı Kerim’dir.
Ø Gücü: İman’dır.
Ø Önderi: Hz. Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi
Vesellem’dir.
Ø Hayat modeli: Devr-i Saâdet’i örnek alan, “İslâmi
yaşantı”dır.
Ø Işığı: Tarih’tir.
Ø Eylemi: Çalışma, ilim tahsili, cihad, dua ve
ibadet’dir.
Ø Yolu: Sevgi, saygı, amel, ihlâs, edep, takva ve
ihsandır.
0023-
“İyi insan”, edep sahibidir; edepten ayrılmamak için:
Ø Allâh’ü
Teâlâ’nın rızâsını kazanmaya niyet eder.
Ø Allâh’ü
Teâlâ’ya samimiyet duyar.
Ø Allâh’ü
Teâlâ'dan hayâ eder.
Ø Allâh’ü
Teâlâ’ya teslimiyet içinde olur.
Ø Allâh’ü
Teâlâ’ya muhabbet eder.
Ø Allâh’ü Teâlâ’ya
itaat eder.
0024- “İyi insan” İslamiyet’i doğru kaynaklardan en iyi öğrenmeye ve en iyi
yaşamaya çalışır. Bunun için; Ehlisünnet âlimlerinin Kur’an-ı Kerim,
Peygamberimiz Muhammet Sallallahü Aleyhi Vesellem Aleyhisselâm’ın sünnetinden
çıkardıkları hükümlere titizlikle uyar.
0025- Varlık ve zamanla şuurlu
iletişim kurarak, insanlığın sahip olduğu tüm birikimi kendi zamanına getirip
yeniden kurgular.
0026- Yatsıyı kılar,
günün muhasebesini yapar ve duasını eder, erkenden
yatar, geceleri kalkıp, teheccüd namazı kılar; Kur’an-ı Kerim okur, tevbe ve
istiğfar eder. Dinlenme ve istirahate
çekilir.
0027- Sabah uyandığında; “İstiaze, besmele, hamdele,
salvele” okur; sabah egzersizi yapar; duşunu ve abdestini alır namazını
kılar; kahvaltısını yapar; işine gider; tebessümle yeni güne başlar. Akşam “Lâ
ilâhe illallah, Muhammedür râsûlüllah!” diyerek günü bitirir.
0028- Kur’an-ı Kerim başucu kitabıdır; O’nun her gün bir
bölümünü; hayatı boyunca Cebrail Aleyhisselâm’ın; Efendimiz Aleyhisselâm’a
indirdiği atmosfer heyecanında tedebbür, tefekkür ve akıl ederek okur. Sadece lâfzen değil manasıyla, ruhuyla, nuruyla birlikte
okumaya; okuduğunu anlamaya ve hayatına geçirmeye çalışır.
0029- Kur’an-ı Kerim’in lafzı
dilinde, manası kalbinde, ahlâk ve hidayeti davranışlarındadır. Allah’ü
Teâlâ’nın hüküm ve haberlerini, nimet ve hikmetlerini düşünür. Kendisine “Benim
hayatım, bu yüce ayetlere uygun mu?” sorusunu sorar ve O’na uygun bir hayat yaşamaya çalışır.
0030- İlim takva ve ihlâsla amel eder.
İnsanlar onu överek göğe çıkarsalar, şımarmaz;
kötüleyip yerin dibine soksalar üzülmez. Onun için; insanların ne düşündüğü
değil; Allah’ü Teâlâ’nın rızası her şeyden önemlidir.
0031- Müslümanlar arasında güçlü bir yardımlaşma ve dayanışma
sağlanması örgüt ve teşkilat düzeni kurulması; ayrılık ve tefrikaların giderilmesi, bütün mü’minlerin “Tek
ümmet” olduğu şuurunun her Müslüman tarafından benimsenmesi ve “İslâm
Birliği” kurulması için var gücüyle çalışır.
0032- Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini, Allah Rasulü Sallallahü
Aleyhi Vesellem Aleyhisselâm’ın her sözünü, her tavır ve davranışını
tereddütsüz tasdik eder, o tasdikin gereklerini hiçbir hesap yapmadan
kararlılıkla uygular. O’nun emir ve
yasaklarına bağlanır; tevhid, sevgi ve kardeşlik etrafında kenetlenir.
0033- İzzet ve Celâl sahibi, her türlü
noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’ü Teâlâ’yı; Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de
kendini tanıttığı gibi; beş duyu organlarıyla değil; aklıyla, zati, subuti,
fiili sıfatlarıyla ve “Esma-ül Hüsna” ile tanır; diliyle ikrar, kalbiyle
tasdik eder.
0034- Namaz O’nun göz nurudur. Mazereti olmadığı sürece; beş
vakit namazını camide, tadili erkâna uygun şekilde; huşu hûdu ve huzur
içinde mîraca çevirerek; okuduklarının anlamını
hissederek; itminan olarak dosdoğru kılar.
0035- Hiçbir zaman camiden
ve ibadetten kopmaz; kaza namazları, zekâtları ve oruçları
varsa bir an önce kaza eder. Hiçbir ibadetini mecbur kalmadıkça kazaya
bırakmaz.
0036- Öğrenmeye açıktır, alanı ile
ilgili yeni bilgilere ulaşma, bilgiyi kullanma, liderlik yapma, sosyal uyum
sağlama, kişilerarası yetkinlikler, becerilerini geliştirme, öğrenme ve eğitim
almaya istekli ve yeni bilgiler öğrenmeye açtır.
0037- Dinini, vatanını, milletini, bayrağını seven ve tarihini iyi bilen, bilim
ve teknolojiye âşık, sürekli okuyan, araştıran, kendini geliştiren, yeni şeyler
üretmekten zevk alan paylaşmayı seven bir gençlik yetişmesi için çalışır.
0038- İmkânları ölçüsünde hayat boyu eğitim ve öğretime
devam eder. Kendini bilimsel, dini, tarihi, kültürel, mesleki, maddi ve manevi
tüm alanlarda yetiştirip, geliştirerek “Bilim ve teknolojide, tam
donanımlı; insanlar arası ilişkilerde, üstün ahlâk sahibi olma” yolunda
gayret eder.
0039- Hayırlar yapmakla yetinmez; “Daha iyi, en iyi
olma!”ya gayret ederken gözettiği hedef, kazanacağı sevaptan ziyade; halkın teveccühü değil Allah’ü Teâlâ’nın rıza ve hoşnutluğudur.
0040- Yaşadığı çağa ayak uydurabilmek;
canını, dinini, malını, namusunu düşmanların şerrinden koruyabilmek ve
İslamiyet’e hizmet edebilmek için, çağın son bilgilerini ve teknolojik
sistemlerini kullanmayı öğrenir ve onları ülkesinde üretmek için çaba sarf
eder.
0041- Güncel
sorunlar hakkında yerinde ve zamanında çözümler üretir; toplumsal hayatına düzen verir; ekip çalışmasında aktif rol alır, kişilerle etkin iletişim kurar,
sohbet ve ilim meclislerine devam eder. Her geçen gün ilmiyle takvasını;
ameliyle basiretini ve aklıyla marifetini artırır; devamlı kendini günceller.
0042- Belirlenen ortak değer ve
hedefler doğrultusunda görevlerini eksiksiz ve zamanında yerine getirir; ailesi
ve çalışma arkadaşları ile uyumlu ve paylaşımcı bir şekilde çalışarak, içinde
bulunduğu takımın motivasyonuna ve performansına katkıda bulunur.
0043- “Takım ruhuna”, “Ekip
çalışmasına” iş performansı, strese
dayanıklılık, etkili liderlik, girişimcilik vs.” ve “motivasyon’a gereken önemi
verir. Sadece kendi fikirlerini beğenmez; başkalarını da saygıyla dinler; “Beyin
fırtınası” yaparak herkesin fikirlerini alarak en doğru karara varır.
0044- Hatalarını itiraf eder; yeni
hatalar yapmamak için tedbir alır; hata yapanı affeder. Arkadaşlarıyla beraber
olmaktan mutluluk duyar; dinlemesini bilir; sorunları çözemezse parçalara
ayırarak çözmeye çalışır.
0045- Alın teri, el emeği ve göz nuruyla kazandığı helâl bir
kazancı vardır. Kendisinin ve çoluk çocuğunun yediği içtiği hep helâldir.
Kazancını üçe ayırır. Bir kısmıyla işini büyütmeye ve yeni yatırımlara
ayırırken, bir kısmını kendisinin, ailesinin ihtiyaçlarına, bir kısmıyla da
ihtiyaç sahiplerine yardım eder.
0046- Bütün iş ve ibadetlerini; faydalı ilim, gayretli amel,
hûşulu ihlâs esasına göre yapar. “Ben Rabbimi görmüyorum ama “O’ benim
içimi ve dışımı her an görmekte ve bilmektedir, her an onun huzurundayım!” bilinciyle
hareket ederek “ihsan ve lütuf” mertebesine ulaşmaya çalışır.
0047- Hayatı boyunca sahip olduğu;
bilgi ve becerileri, maddi ve manevi tüm imkânları; insanları etkilemek, hoşnut
etmek, menfaat temin etmek için değil; “Allah’ü
Teâlâ’nın rızasını kazanmak” için kullanır.
0048- Maddi durumu yeterliyse, arınmak için, malını zekâtını
severek verir, veremediği zekât borçlarını da öder. İştiyakla haccını yapar,
umreye gider.
0049- Bütün uzuvlarıyla ramazan orucunu tutar. Kefaret ve
kaza oruçları da varsa bir an önce kaza eder.
0050- Kendi kendine şu soruları sorar.
Ø
Ben
kimim? Nereden geldim, nereye
gidiyorum?
Ø
Beni
kim yaşatıyor? Rızkımı kim veriyor? Beni öldürecek olan kimdir?
Ø Bu dünyadaki görevlerim nelerdir? Hayatın anlam ve
amacı nedir?
Ø Ömrümü en iyi nasıl değerlendirebilirim?
Ø Kâinatı kim yarattı, niçin yarattı?
Ø Bu dünyadan nereye gideceğim?
Ø Ahirete hazır mıyım, oraya neler götüreceğim?
Ø Müslümanlar’ın ve insanlığın yücelmesi için neler
yapabilirim?
Ø Mahşer günü; “Büyük Mahkemede hesap vermeye”
hazır mıyım?
Ø Bu soruların cevaplarını
tefekkür ederek; kalan ömrünü ince, derin ve hassas bir hâlet-i ruhiye ile
yaşar.
0051- Her sabah; “Rabbim bana bir gün daha verdi!” diyerek “Yapacağı işlerin planlamasını” yapar. Şu soruları kendine sorar.
Ø
Bugün
tüm nefeslerimi en iyi nasıl değerlendirebilirim?
Ø
Bugün
haramlardan nasıl uzak durabilirim?
Ø
Bugün
Rabbimin emirlerini (farzları- nasıl yapabilirim?
Ø
Bugün
Allah için neler yapabilirim?
Ø
Bugün
bilgimi, görgümü nasıl artırabilirim?
Ø
Bugün
takvalı, hakkıyla şükreden ve hamd eden, kul nasıl olabilirim?
Ø
Bu
sorulara cevaplar verir. Sonra güne dikkatle başlar.
0052- “Nefis
muhasebesi ve murakabesi” yaparak;
kendisini her gün, her hafta, her sene kendi adına,
ailesi, milleti, Müslümanlık ve insanlık uğruna ne gibi güzellikler, hayırlar,
fedakârlıklar yaptığına bakar. Kendini hesaba çeker; hata ve günahlarına tevbe ve istiğfar eder. Allah’ü Teâlâ’nın
merhamet ve şefkatine sığınır.
0053- Her akşam yatarken işlemiş olduğu kusur ve
günahlar varsa; pişmanlık duyar, tevbe ve istiğfar eder; bir daha yapmamak için
kararlı olur. Yaptığı salih amellere şükür eder. Aşağıdaki soruları kendine sorar:
Ø Bu günüm son günüm olabilirdi; en iyi
değerlendirebildim mi?
Ø Yaptığım işi, en iyi şekilde yaptım mı?
Ø Bugün kul hakkı aldım mı, kalp kırdım mı, kırdıysam
onarıp, helâllik aldım mı?
Ø Bugün haramlardan korunabildim mi?
Ø Bugün farzları hakkıyla yaptım mı?
Ø Bugün günlük virdimi okuyabildim mi?
Ø Bugün sadaka verdim mi?
Ø Bugün Allah için; Ümmet-i Muhammed ve tüm insanlık
için neler yaptım?
Ø Bu ve benzer sorulara cevaplar verir. Sonra yeni bir
güne kendini hazırlar. İbadetlerini aksatmadan düzenli yapar. Farz ve vâcib
borçları varsa onları da eda eder.
0054-
Hedeflerini
gerçekleştirebilmek; sürekli maddi, manevi ve bilimsel gelişimini devam
ettirebilmek için kendisine şöyle bir “Öz disiplin sözleşmesi” hazırlar.
Ø Vizyon, misyon ve gerçekçi
hedefler belirleyeceğim.
Ø Kısa ve uygulanabilir; Günlük,
Haftalık, Aylık kişisel hayat planları yapacağım.
Ø Erken yatıp, erken kalkacağım;
her gün spor yapacağım, düzenli olacağım.
Ø Kişisel ve sosyal faaliyetlerde,
görsel ve sosyal medyada vaktimi israf etmeyeceğim.
Ø Başarısızlıklarımdan ders alıp
başarıya çevireceğim! Başardıkça kendimi daha da geliştireceğim ve asla
şımarmayacağım,
Ø Faydasız şeylerden, arkadaş ve
çevrelerden uzak duracağım!
Ø Sosyal ve görsel medyayı iyi
kullanıp kendimi güncelleyeceğim,
Ø Öğrendiklerimi unutmamak için notlar
alacağım, öğrendiklerimi tekrarlayacağım,
Ø Çok kitap okuyacağım, çok
araştıracağım, şiir, hikâye, makale yazacağım,
Ø Devamlı yeni Ayet-i Kerime,
Hadis-i Şerif ve dualar öğreneceğim!
Ø Yabancı dilimi geliştireceğim,
yeni bir dil daha öğreneceğim,
Ø Gelişim kurslarına katılacağım,
her gün yeni şeyler öğreneceğim!
Ø Bana yapılan yapıcı eleştirileri
dikkate alacağım,
Ø Ahlâksızlık ve zarar içermeyen
yerli-yabancı film ve belgeseller izleyeceğim, yabancı düşünürlerin de
kitaplarını okuyacağım,
Ø Sürekli bilgimi artıracağım ve
devamlı kendimi yenileyeceğim,
Ø Pozitif düşünüp, negatif
insanlardan uzak duracağım, gerçekçi hayaller kurmaya devam edeceğim,
Ø Dikkatimi dağıtan şeyleri
unutacağım, kendime yeni hedefler koyacağım,
Ø Çıkan fırsatları kullanacağım
tecrübeli insanların fikirlerinden yararlanacağım,
Ø Cesur olacağım, zor işlerde risk
alacağım,
Ø Hatalarımdan ders alacağım, yeni
hatalar yapmayacağım,
Ø Önemli işleri öne alacağım;
yapılması gereken işleri ertelemeyeceğim.
Ø Üretken olacağım, yeteneklerimi
ve diksiyonumu geliştireceğim,
Ø Hiçbir şeyi kafaya takmayacağım;
çünkü hayat çok kısa…
Ø Yukarıdaki maddelerden oluşan
yükümlülükleri kabul ediyorum!”
0055- Bir iş yapacağı zaman şunlara bakar. Sonuçlar
olumluysa o işi yapar, olumsuzsa o işi yapmaz.
Ø Yapacağı bir işe ; “Bu iş
Allah’ü Teâlâ’nın rızasına uygun mu?” diye sorar. O iş, Allah’ü
Teâlâ’nın rızasına uygunsa yapar, değilse yapmaz.
Ø Bir işe; “Besmele” ile
başlar. “Besmele” söyleyemeyeceği kötü bir işse yapmaz.
Ø Yapacağı iş için;
“Sağımdaki sevap meleği mi; solumdaki günah meleği mi yazacak?” diye sorar.
Günah meleği yazacaksa yapmaz.
Ø Yapacağı iş için;
“Cennet’e mi yoksa Cehennem’e mi götürür?” diye sorar. Cevabı Cehennem ise
yapmaz.
Ø Yaptığı her işte: “Hak ne der?”, “Halk ne der?”, sorularını sorar. “Hak razı
olmayacaksa” yapmaz.
Ø Yapacağım “Bu iş bana
yapılsa; razı olur muyum?” diye sorar. Eğer razı değilse yapmaz.
Ø Yapacağım “Bu işi
başkalarının yanında da yapabilir miyim?” diye sorar. Başkalarının
huzurunda yapamayacağı bir şeyi Âlemlerin Rabbi; “Allah’ü Teâlâ’nın
huzurunda” yapmaz.
Ø “Bu işi yaparken ölürsem, halim
ne olur?” diye sorar. “Kişi ne amel
üzere ölürse o amel üzere dirilir!” Hadisi şerifini hatırlar. Dirilirken
utanacağı işi yapmaz.
Ø Yapacağı işin “Rahmani” mi “Şeytani” mi
olduğunu düşünür. “Şeytani” ise yapmaz.
0056- Bir hata yaptığı, yanlış yollara
girdiği zaman: “Ben de insanım, herkes gibi, ben de hata yaptım!” der;
kendine şu soruları sorar:
Ø Bulunduğum durumdan nasıl
kurtulabilirim;
Ø Kimden nasıl destek alabilirim?
Ø Bu tür olayların tekrar benim ve
diğer insanların başına gelmemesi için neler yapabilirim?
Ø Bu olaydan hangi dersleri aldım,
hangi tecrübeleri kazandım?
Ø Bu soruların cevaplarını
değerlendirir. Bir daha başına bu tür musibetlerin gelmemesi için gerekli tedbirleri
alır.
0057- Allah’ü Teâlâ’ya yakın olmak, şeytanlardan
uzaklaşmak için; var gücüyle ilim, ibadet, taat, zikir, tefekkür ve muhabbete
sarılır. “Helâl kazanç; ibadet, tevbe, zikir, her hale şükür, daimi hamd,
ihlâslı dindarlık; sadakat, hayâ, güzel ahlâk; cömertlik;” sahibi olmaya
çalışır.
0058- Hem kendinin, hem ailesinin, hem toplumun, hem de
yeryüzünün huzur ve ıslahı için çalışır. Bütün iş ve ibadetlerini riya
karıştırmadan, bir şükür ifadesi olarak, ne dünya ne ahiret menfaati adına hiç
bir beklentisi olmadan; Allah’ü Teâlâ rızası için; şuurla, ihlâsla, titizlik ve
zevkle yapar.
0059- Gizli, aşikâr, tenhada,
kalabalıkta Rabbini zikreder; dualar ve istiğfardan oluşun günlük dersini
(virdini) her gün muntazaman yapar.
0060- Tevhid, iman ve ehlisünnetin esasları dışındaki
değişik görüşlerle savaş içine girmez, bilimsel yollarla mücadele eder; aynı davayı savunanlarla bir araya gelerek; hizmetlerin nasıl
yürütüleceğini görüşür, planlar; bilimsel
yollardan kendi yolunda daha çok gayret göstererek ilerler; aynı hedefe değişik yollardan yürüyenlere saygı duyar.
0061- Bir şey yerken-içerken, Allah’ü
Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmek için, kuvvet bulmaya; giyinirken avret
yerini örtmeye, soğuktan-sıcaktan korunmaya; para kazanırken kendisinin
ailesinin-ihtiyaçlarını gidermeye, fakir Müslümanlara yardım etmeye; ilim
öğrenirken kendini ailesini Cehennem’den korumak ve tüm Müslümanlar’a faydalı
olmaya niyet eder.
0062- Aile içi huzursuzluklar varsa
Kur’an-ı Kerim ve Sünnet geleneğine göre çözmeye çalışır. Hiçbir zaman şiddete,
din dışı yollara başvurmaz, duygularıyla hareket etmez.
0063- İslâmiyet’in güzel gördüklerini emreder, hoş görmediği
şeylerden nehyeder; hayra yönlendirir. Malayaniden uzak durur;
az ve öz konuşur. Önce kendinden başlayarak; yakınlarına
ve ulaşabildiklerine; tatlı sözlerle hakikatleri, faydalı şeyleri söyler;
haksızlık karşısında susmaz. Sabır icap eden yerlerde doğruluktan ayrılmaz, fâsıklara
günahından dolayı buğz ve düşmanlık eder.
0064- Bulunduğu çevrede; dinini yaşayamayacaksa, namusunu
koruyamayacaksa, çocuklarını İslâmi esaslara göre yetiştiremeyecekse daha uygun
bir yere hicret eder.
0065- Çocuklarının dünya çapında,
uluslararası hizmetler yapabilecek vasıflara sahip olması için; onları yabancı
diller bilen ve yeni teknolojiler kullanabilen görgülü, çağa hükmeden, liderlik
yapabilecek biri olarak yetiştirir.
0066- Eğer hicret etmek zorunda kalırsa; hicret edeceği
yerde: İslâmiyet’i yaşayabileceği ve çocuklarının güzel ahlâk sahibi olmalarını sağlayacak çevre, çağın şartlarına uygun eğitim alabileceği okullar, rahat ekonomik
şartlar, adâletli devlet reisi, hükmü geçerli hâkim, salih komşular,
Müslüman-mütehassıs doktor, temiz hava, su ve bol yeşillik olmasına dikkat
eder.
0067- İffetli yaşamak için; bekârsa evlenir, evlenmeye
gücü yetmezse oruç tutarak, takva ve zühde yönelerek kendini korur. Evlenemeyen
Müslümanların evlenmesine de maddi ve manevi yönden destek verir.
0068- Evlenirken “Dinimi korumaya ve temiz nesiller
yetiştirmeye” diye niyet eder. Eş adayının ilk önce; maddi durumuna,
soyuna, fiziğine değil dindar ve güzel huylu olmasına bakar.
0069- Eşine ve çocuklarına Allah’ü Teâlâ’nın emaneti gözü
ile bakar; onlara karşı anlayışlı, eksiklerini tamamlayan ve onları idare
etmesini bilendir. Sorunları tartışmayla değil, anlaşmayla çözen bir anlayışa
sahiptir.
0070- Çocuklarına “İslâm ahlâk ve edeplerini, vatan
ve millet sevgisini, temizliği ve tertipli olmayı” öğretir. Onların
“Millî ve manevi değerleri benimsemiş, gelecek çağa uyum sağlayabilecek fen ve
teknoloji bilimleriyle donanımlı; kâmil
iman ve salih amel sahibi; dürüst, iffetli çalışkan, üretken paylaşmayı seven, uzlaşmacı ve araştırmacı” bir
şekilde yetişmesi; için hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz.
0071- Çocuklarına İslâmî isimler verir, helâl lokma ile
besler, geleceği parlak ve geçerli bir meslek eğitimi aldırır, terbiyeli ve
saygılı yetiştirir; takvalı bir Müslümanla evlendirir.
0072- Çocuklarının “Şuurlu,
bilgili, inancını özümsemiş, yemesi-içmesi,
giyinmesi İslâmi bir hayat tarzı yaşaması” için
elinden gelen tüm gayreti gösterir; onları salih
hocalarda okutur, ahlâklı ve samimi Müslümanlar’la arkadaşlık etmesine yardımcı
olur.
0073- Çoluk çocuğuna; ev işlerinde, okul derslerinde ve diğer
alanlarda yardım eder, onların başarılı olabilmeleri için hiçbir fedakârlıktan
kaçınmaz. Onlarla yoruluncaya kadar ders çalışır; Kur’an-ı Kerim, İlmihal,
Siyer, İslâm Tarihi dersleri aldırır; onları milli ve manevi bilgilerle
donatır.
0074- Çocuklarına yaşayacaklara çağa
uygun; yeteneklerinin son sınırına kadar eğitim ve öğretim aldırır,
yabancı dil ve gelişim kurslarına gönderir.
0075- “Huzurlu bir dünya inşa
edebilmek!” çocuklarını bilgili, kültürlü; ahlâklı,
faziletli; örnek bir Müslüman olarak
yetiştirir, onlara Allah sevgisini, peygamber sevgisini, Kur’an-ı Kerim okumasını öğretir. “Ya Rabbi! Eşimi ve çocuklarımı bana göz
aydınlığı kıl ve sana karşı gelmekten sakınanlardan eyle!” diye dua eder.
0076- Çocuklarını; kötü arkadaştan, kötü çevreden,
ahlâksızlıktan, cinsel saldırılardan, alkolden, sigaradan, uyuşturucu vb. diğer
kötü alışkanlıklardan, görsel ve sosyal medyanın zararlarından, zamanın
fitnelerinden korumak için onlara eğitim verir, gerekli tedbirleri alır.
0077- İmanıma bir zarar gelir mi, eşimi çocuklarımı, torunlarımı,
mü’min kardeşlerimi haramlardan koruyabilir miyim; çoluk çocuğuma namaz
kıldırabilir miyim, onları Cehennemden koruyabilir miyim diye, çabalar.
0078- Ev ortamında, ara sıra aile bireyleri, çocukları ve
torunlarıyla sohbet eder; onların renkli dünyalarında bir yolculuk yapar;
yerine göre onlarla arkadaş, yerine göre çocuk olur; onlara hisseli kıssalar
anlatır, şiirler okur, yarım hikâye tamamlama çalışması yapar, onların
fikirlerini alır.
0079- Çalışmaları ne kadar yoğun olursa olsun mutlaka eşine
ve çocuklarına zaman ayırır, sevgisini verir.
Dostlarıyla çay içer, ara sıra da kendini ödüllendirir.
0080- Çocuklara hazzın tüketmekle
değil, üretmekle olduğunu, zahmetini çekerek kendi ürettiği ürünleri tüketmenin
daha zevkli olduğunu göstermek için onlara saksılarda çiçek sebze ve meyve
yetiştirmeyi öğretir.
0081- Çocuklarını özdenetim sahibi,
mükellefiyet şuuru kazanmış şuurlu Müslüman olma; haklarını ve sorumluluklarını
bilip görev alan, ibadetli, itaatli; sevgili saygılı; edepli adaplı olarak
yetiştirir.
0082- Çocuklarına, erken yaşlarda
kendi iç motivasyonları ile kendi davranışlarını harekete geçirebilme iradesi
kazandırma, hazzın tüketmekle değil, zahmetini çekerek üretmekle tadılabileceği
değerlerini kazandırır.
0083- Bedenini ve ruhunu dinlendirmek için; günlük, haftalık
yıllık dinlenme ve tatil programları yapar. Bilgi ve görgüsünü artırmak, enerji
toplamak için tatile çıkar; dinlenir, rahatlar; daha enerjik ve güçlü olarak
işine devam eder.
0084- Neyi ne kadar, seveceğini,
öğrenir ve bunu yaşantı haline getirir. İnsan ve Allah ilişkisi, sevgi, korku,
bağlılık, gibi temel duygularını en yüksek seviyede tevhid çerçevesinde
şekillendirir. Bütün iş ve davranışlarını, İslâmi esaslara göre ayarlar.
0085- Milletinin refah ve huzurunu yükseltmek, ahlâk ve
faziletini güzelleştirmek; bayrağını en yükseklerde dalgalandırmak, ülkesini
dünyanın süper gücü yapmak için; elinden gelen tüm çabaları gösterir.
0086- Atalarının; yalan-yanlış örfünü, dünyacı zihniyetin “Çağdaşlık”
diyerek yaşadığı “Şeytani hayatı” değil; âlemlerin Rabbi Allah’ü
Teâlâ’nın emir ve yasaklarını esas alan “İslâmi yaşantıyı” benimser ve
uygular. “Elest Meclisi”ndeki ahdine sadık kalıp başka hiçbir varlığı
ilâhlaştırmaz.
0087- Allâh’ü Teâlâ’yı ve Rasûlü Muhammed Mustafa Sallallahü
Aleyhi Vesellem’i kendi evlâdından, anne ve babasından ve bütün sevdiklerinden
daha çok sever.
0088- Ömrünün en verimli çağı olan gençliğini ve bin bir zorlukla kazandığı malını;
“Allah’ü Teâlâ’nın rızası ve
insanlığa hizmet yolunda”, değerlendirir. Allahümme ente maksudi ve rıdâke
matlubi. Allah'ım arzum sensin ve senin rızana talibim. Her sabah duasını okur.
0089- Rabbini daha iyi tanıdıkça diğer Müslümanlara ve
tüm insanlara daha fazla faydalı olmak için hizmetten hizmete koşmaya
başlar. Neşelidir, hiç bir
şeyi dert etmez! Tek kaygısı; bir an olsun bile
gaflete düşme ve gevşeme esnasında hizmetlerin aksamasıdır.
0090- Allâh’ü Teâlâ’nın bütün mahlûkatına halisane hizmet
ederek; incelikle, zarafetle, hâle rızayla, gözyaşıyla, iyilikler yaparak, şerlerden kaçarak Cenâb-ı Hakk’ın rahmet sıfatından
nasibini alır.
0091- Kalbinde marifetullah, nurları
parladıkça Allah’ü Teâlâ’yı daha iyi tanır; tanıdıkça daha çok sever, sevgisi
arttıkça emirlerine daha istekle itaat eder, haram işlemekten daha çok korkar.
0092- Canlı ve cansız her şeyin
hikmetle yaratıldığını; başıboş ve gayesiz olmadığını; her birinin pek çok
vazifesi bulunduğunu; bütün mahlûkatın insana hizmet ettiğini buna mukabil
Rabbinin kendisine büyük bir vazife “Halifelik!” verdiğini (En’âm Sûresi
165); bu şerefli göreve uygun davranması gerektiğini bilir.
0093- İyi insan grubundaki liderinin
değil, Allah’ü Teâlâ’nın emrindedir; çevresini ve halkı ıslah ve irşat için
prensipli ve sistemli hizmetlere devam eder. O’nun lideri Hz. Muhammed
Aleyhisselâm’dır. Kur’an-ı Kerim’i ve Allah rasulünü dışlayanlarla anında
yolunu ayırır.
0094- Eğitim kurumları, haberleşme,
her türlü iletişim araçları en büyük hizmet vasıtasıdır. Eğitim ve haberleşmeye
büyük önem verir. Her alanda en son teknolojik sistemleri öğrenir ve kullanır.
0095- Omuzunda büyük veballer ve
sorumluluklar taşıdığının bilincindedir. Onun için kanının son damlasına kadar
gayret göstermek; Allah yolunda yürümek en büyük şereftir.
0096- Haramlardan olduğu gibi
şüphelilerden de kaçar, azimet ile hareket eder, ruhsattan elden geldiği kadar
kaçınır. Mubahların fazlasından sakınarak; lüzumu kadar kullanır.
0097- “İyi insan”, her zaman iyilerle beraberdir. İnançsız, tembel, bilgisiz,
olumsuz, kötülük ve günahlara teşvik eden, yıkıcı eleştiri yapan, başkalarını
yönetmeye çalışan, yalan söyleyen, kötümser, cimri, dedikoducu, sefahat ve
eğlence peşinde koşan; kısa görüşlü ve kötü ahlâklı kimselerden uzak durur.
0098- Mutmain olmuş bir nefis ve kalple; Allah yolunda; mal,
can, evlât ve her şeyini tam bir ihlâsla feda edecek ruhi bir kıvama ulaşmaya
çalışır.
0099- Allah’ü Teâlâ’nın bütün
sıfatlarına, fiillerine ve isimlerine birlikte inanır. Celâlî isimler, kalbinde
korku ve haşyet doğururken, cemâlî isimler gönlünü ümitle, sürurla, sefayla
doldurur...
0100- Ayakta iken, otururken, yanı üzere yattığında Allah’ü
Teâlâ’yı anmaktan geri durmaz, ağzı ve kalbi otamatik olarak “zikrullah”
çeker.
0101- Yaptığı hiçbir ibadeti veya iyiliği büyük görmez,
övünmez; hiçbir hata ve günahını da küçük görmez. Hatalarına geri dönüp tevbesini bozsa bile, “Ben artık
yandım, kurtulmam!” diyerek karamsarlığa kapılmaz; tekrar tekrar nasuh
tevbesi eder.
0102- Hatalarından ve günahlarından dolayı hiçbir Müslüman’a
hor bakmaz. Yanlış yolda gördüklerine; “İnşallah tevbe eder de muhlislerden
olur!” diye dua eder. Onları kazanabilme yollarını araştırır. Mü’minler
arasında ırk, renk, dil ayırımı yapmaz. İnsanları kaybetmenin hüznü ve
zararlarını değil; insanları kazanmanın fayda ve avantajlarını yaşar.
0103-
Azap ayetlerini okuyunca hüzünlenir; Allah’ü Teâlâ’nın kâfir ve günahkâr
için hazırladığı; acı azabı ve tehdidi düşünür; “Ya Rabbi! Beni,
ailemi ve bütün mü’minleri Cehennem azabından koru!” diye dua eder; Rahmet ayetlerini okuyunca ümidi artar; “Ya Rabbi rahmetini esirgeme!” diye dua eder.
0104- Dünya Müslümanlarının maddi ve manevi bakımdan
gelişmesi, İslâmiyet'i doğru öğrenmesi, dini görevlerini yerine
getirebilmeleri; için imkânlar sağlamaya, bu konuda gereken tedbirlerin
alınmasına yardımcı olur.
0105- İslam Dinini tanımak isteyen yabancılara; bu dinin
gerçek yapısı, mahiyeti, özellikleri konusunda bilgi verir, gerekli kitap,
yazılı, görsel, sosyal medya ve benzeri kaynaklarla yardımcı olur; örnek tutum
ve davranışlarıyla yüksek gayretleriyle, çaba gösterir.
0106- Allah’ü Teâlâ tarafından
Müslümanların bağışlanması, büyük nimetlere kavuşması, hatalarından kurtulmaları,
kalkınma ve yükselmeleri için; ikram olarak verilen Cuma ve bayram günlerinde;
mübarek gün ve geceleri, tövbe, zikir, dua ve ibadetle geçirir; hayırlar yapar.
0107- Evde, sokakta, arabada gürültü
çıkarıp başkalarını rahatsız etmez. Merdivende, sokakta, pijamayla, uygunsuz
kıyafetlerle gezinmez.
0108- Hiçbir işinde ve çalışmasında;
ilim tahsil etmeden, cahilce yola çıkmaz; tembellik etmeden, kontrolü elden
bırakmadan; bilgili, metotlu, prensipli, gayretli, ilmi usullerle çalışır; işin
derinlemesine inceliklerini öğrenir; çağın gereklerine uygun teknolojik alet ve
edevatı donanımlı hale getirir; sonra eyleme geçer. Çok kazansa sevinmez, çok
kaybetse de üzülmez, “Nasibime razıyım!" der.
0109- Her işinde ve girişiminde
bilimsel kaideleri, tarihi tecrübeleri dikkate alır; planlı ve programlı
çalışmalar yapar Allah’ü Teâlâ’nın kâinatta koyduğu kurallara sünnetullaha ve
dinde koyduğu dini kurallara uyar. Tüm görev ve sorumluluklarını yerine getirir
ve dua eder ve sonucu Allah’ü Teâlâ’dan bekler.
0110- Zarar verene zarar vermez; ısıranı
ısırmaz, düşüreni düşürmez. Kötülüğü iyilikle savar. Bunaldığı zaman, "Bu
da benim imtihanım!" der, olumsuzluklara karşı sabrını güçlendirir.
0111- İnsanı ancak ahlâk, fazilet ve
takvalı bir hayatın üstün kılacağını bilir. Bu sebeple insanları değerlendirirken,
makamlarını, paralarını ve etnik köklerini değil; asalet, güzel ahlâk, ihlâslı
olma sünnete bağlılık gibi maneviyatlarını dikkate alır.
0112- Allah’ü Teâlâ’ya iman, kalbinin
cenneti olur. Bu huzuru tattığı için, asla yalnızlık duygusu çekmez, ümitsiz
olmaz. Çünkü Allah’ü Teâlâ’la beraber olan asla yalnız değildir.
0113- Diğer mü'minlerle öncelikli
ortak paydası, ticaret, siyaset, ırkî bağlar değildir. Din kardeşliği ile
Tevhid inancı etrafında sarsılmaz bir kenetlenmenin kopmaz halkasıdır. Bundan
dolayı bütün mü'minleri bir vücudun azaları gibi görür, dertleriyle dertlenir,
sevinçleriyle bayram eder.
0114- Kanaatin bitmeyen bir hazine
olduğunu; ecelin ansızısın geleceğini; zerre kadar iyilik yapanın da kötülük
yapanın da karşılığını göreceğini bilir.
0115- Garipleri fakirleri dul, yetim
ve muhtaç insanları ve hastaları ziyaret eder. Gücü nispetinde yardım yapmaya
çalışır.
0116- Kalp huzuruna, kurtuluşa ve
bağışlanmaya kavuşmak için; Allah’ü Teâlâ’yı içten yalvararak ve korkarak alçak
sesle sabah akşam çokça zikir ve tesbih eder. Malları, evlâtları, ticaret ve
alışveriş gibi dünya işleri; O’nu Allah’ü Teâlâ’yı anmaktan alıkoymaz.
0117- Sıkıntılarını Allah’ü Teâlâ’dan
başkasına açmaz. Hak yolunda hizmet ederken başkalarının hakaretlerine,
iftiralarına aldırmaz. İman ve inancının hatırına sabrederek çalışmalarını
aksatmadan devam ettirir.
0118- Kalbin ve ruhun kararmasına
sebep olan; sabırsızlık, tevekkülsüzlük, inanç zayıflığı ibadet noksanlığı gibi
olumsuzluklardan uzak durur.
0119- Yapacağı her işi; kendi işi gibi
benimser; temkinli ve dikkatlidir; “Allah’ü Teâlâ’nın rızasına uygun mu?”
diye hüzün içerisinde; riyadan, gururdan, çalımdan ve gösterişten uzak; doğru insanlarla, doğru zamanda, çok
çalışarak ve katma değer üreterek yapar. İşi
yaparken, değişimi zorlar, en iyi yapmaya gayret eder; görev tanımının
sınırlarını aşmaya çalışır.
0120- Kendisini emekliliğe hazırlar,
başkalarına faydasının dokunacağı, ilim ve takvasını artıracağı, hayırlar
yapabileceği; yaşına ve fiziksel kapasitesine uygun uğraşılar bulur.
0121- İyi insan bireysel ve toplumsal
bilinçlerin kendisinde birleşmesi ve ulaşmasıyla, diğer insanlardan farklı ve
özel bir kimlik kazanır; kazandığı bu kimlikle dış dünyaya yönelerek kendisini
ifade eder, diğer insanlarla bir araya gelerek ortak bir hayatı herkesle
birlikte ancak kendine özel olarak paylaşır.
0122- Bireysel bilinciyle (huy, mizaç,
bireysel tecrübeler, kalıtım vs.); önce kendi varlığının farkına varır ve
kendisini tanır. Sonra sosyal bilinciyle (inanç, sanat, örf, adet, değer, dil,
kültür, folklor, siyaset, hukuk, töre gibi- içinde bulunduğu toplumun ortak
düşünce, istek ve heyecanları, eylem ve hedeflerinin farkına varır.
0123- Dünya ve ahiret dengesini iyi
kurar. Dünya hırs ve sevgisiyle dolu, çıkarı için her şeyi mubah görenlerden ve
ahireti kurtarmak adına dünyaya tamamen sırt çeviren “mistisizm” yanlılarından
uzak durur. 1) “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri
gibi de tedbirli ol.” [Taberanî, Câmiu’s-Sağîr, c. 2, s. 12, Hadis No: 1201]
2) “Kendini hiç ölmeyecek
zanneden kişinin çalışması gibi (dünyan için) çalış, yarın öleceğini zanneden
(düşünen, akleden) kişinin korkması gibi (takva sahibi ol, günahlardan kaçın,
Allah Aleyhisselâm’ın azabından) kork.” [el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 2, 12; Ali
el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, 3, 40, Hadis no: 5379]
3) “Sizin hayırlınız, dünyası
için ahiretini; ahireti için dünyasını terk etmeyendir.” [Ali el-Müttakî,
a.g.e., 3, 238, Hadis No: 6336]
(a) “İnsanlardan öyle kimseler
vardır ki, ‘Rabbimiz! Bize (nasibimizi-kısmetimizi) dünyada ver’ derler; böyle
kimseler için ahirette bir nasip yoktur. Onlardan öyle kimseler de vardır ki,
‘Rabbimiz! Bize dünyada da, ahirette de iyilik ver; ve bizi ateş azabından
koru’ derler.” [Bakara suresi, 200-202]
"Ne dünyası için ahiretini
ne de ahireti için dünyasını terk eden -her ikisinden de nasibini almayan
kimse- sizin hayırlınız değildir. Çünkü ahiretin ulaşım ve hazırlık yeri
dünyadır. İnsanlara yük olmayınız.” (İbn Asakir Aleyhisselâm’ın Hz. Enes’den
rivayet ettiği bu hadis için bk. Kenzu’l-ummal, h. No: 6334)“Ahireti kazanmaya
çalış, fakat dünyadan nasibini de unutma.” (Kasas, 28/77)
“Kulum bana en fazla farzlarla yaklaşır. Sonra
nafilelerle (farz ve vacip dışında kalan ibadetlerle). … (Sonunda kul öyle bir
noktaya gelir ki,) ben onun gören gözü işiten kulağı olurum.” (Buhârî, Rikak
38.)
0124- İyi insan kendisini ve her şeyi
yaratan Rabbine âşıktır. Hak ve hakikatten kopuk inkârcılara ve asilere acır;
keşke onlar da Allah’ü Teâlâ’yı tanısalar da itaat etseydiler diye üzülür;
bundan dolayı kendisini hizmetlere adamıştır.
0125- İşine ilişkin faaliyetlerini
diğer kişi ve birimlere haber vererek gerçekleştirir, Kendi yaptıklarını ve
gözetimindeki kişilerin çalışmalarını kontrol eder; edindiği bilgileri bu kişi
ve birimlerle paylaşır Bilgi almaya ve bilgi vermeye açıktır, çalışma sonuçları
hakkında ilgili kişi ve birimlere geribildirim verir
0126- Sözlü ve yazılı iletişim
araçları ile beden dilini etkili bir tarzda kullanarak düşünce ve duygularını
açıkça ifade etme, bilgi ve görüşlerini etkili ve anlaşılır biçimde aktarma
Bilgi alışverişini doğru kişilerle, doğru iletişim araçlarıyla, zamanında ve
eksiksiz yapar.
0127- Yazılı ve sözlü iletişimde
standart ve kurallarına dikkat eder. Dinlemeye önem verir, karşısındaki aktif
dinler. Zor ve karmaşık mesajları anlar ve karşı tarafın da anlamasını sağlar.
Farklı ortam ve kişilere uygun bir dil ve yaklaşım kullanır. Soru sorma
becerilerini etkinlikle kullanır.
0128- Bilmediğini öğrenmek için çaba
gösterir; işi ve sosyal yaşamla ilgili bilgisini ve becerilerini artırmak için
güçlü ve zayıf yönlerini bilir, kendini geliştirmek için farklı görev ve
sorumluluklar üstlenmeye isteklidir ve eleştiriye açıktır.
0129- Yapılacak işleri, rol ve
sorumlulukları belirler, iş akışını düzenler, Görev dağılımını yapar ve
koordinasyonu sağlar, Değişen koşullara göre planlarını gözden geçirir ve
önceliklerini yeniden belirler.
0130- Amaçlara ulaşmak için gerekli
finansal, zaman, işgücü ve malzeme kaynaklarını en yüksek verimi almak için ve
akılcı bir biçimde kullanır. İsrafı önlemek için çaba gösterir ve gerekli
önlemleri alır.
0131- Kapsamlı ve gerçekçi planlar
yapar, zamanını günlük faaliyet ve hedeflerine uygun şekilde yönetir. Önem ve
öncelik belirlerken dikkatlidir ve bu doğrultuda zaman kaybını önlemeye
çalışır.
0132- Verileri analiz eder, mevcut ve
değişen koşullar altında olası sonuçları öngörür. Risk, fırsat ve tehditleri
önceden tahmin eder, alternatif planlar ve yeni çözümler üretir. İşi ve ekibi
ile ilgili konularda isabetli, zamanında ve koşullara uygun kararlar verme
becerisini geliştirir.
0133- Farklı kaynaklardan doğru ve
hızlı bir biçimde veri toplar, olay ve koşulları izler, bilgileri geniş bir
perspektifte analiz eder. Mantıklı düşünür, karar verirken olası zarar ve risk
faktörlerini dikkate alır.
0134- Pozisyonu çerçevesinde karar
verirken, belirli kalıpları için de kalmayıp, içinde bulunulan duruma göre
esnek davranabilme İşiyle ilgili risk alırken rasyonel davranır.
0135- Sorunun kaynağına inmek için;
sistemleri ve süreçleri neden-sonuç ilişkisi içinde inceleyerek veri toplar.
Fayda ve maliyet analizi yaparak; öncelikleri belirler; alacağı önlemleri
tanımlar; verilen yetkileri kararlı bir şekilde kullanır; sorumluluğu altındaki
konularda gerekli adımları atar.
0136- İyi insan, sorunlardan çok
fırsatlara odaklanır; değişim onu ürkütmez, değişimin içindeki tehditleri
değil, fırsatları görür ve bunları Müslümanlar’ın yararlarına değerlendirir.
0137- Eylem planlarını uygularken;
parasal ve fiziki, kaynakları hesaplar. Bütçe hedeflerini dikkate alır. Boyunu
aşacak, gücünün üstünde maliyet gerektirecek projelere girişmez. Kaynak temini
yapmadan; kendini ve çevresini maddi sıkıntıya sokmaz. Görevlerinde hedeflerin
üstünde kârlılık sağlamak için yöntemler ve çözümler araştırır.
0138- Yeri geldiğinde yetkilerini
beraber çalıştığı kişilerin bilgi, beceri ve diğer özelliklerine uygun olarak;
sorumluluk kendinde kalma şartıyla, yetki devreder; devrettiği yetkileri
denetlerken yapıcı ve destekleyici davranır.
0139- İşlerin etkin ve verimli bir
şekilde yapılmasını sağlayacak yeni fikirler üretir, önerilerde bulunur ve yeni
yöntemler geliştirir, geribildirim sağlayarak hangi alanda, nasıl performans
geliştireceklerini bildirir.
0140- İşiyle ilgili uzmanlık bilgisini
sürekli geliştirir; süreçleri bütün aşamaları ile kavrar, yaşanacak sorun ve
ihtiyaçlara duyarlıdır. İşini yaparken dikkatli ve özenli davranır, gerekli
ayrıntılara iner, istenilen standartların karşılanması ve sonuçların elde
edilmesi için tüm bileşenleri gözden geçirir.
0141- İşiyle ile ilgili gerekli analiz
ve değerlendirmeleri yapar ilgililere geribildirim sağlar, rapor hazırlar.
Proje oluşturmayı, aşamalarını planlamayı, yöntem ve araçları belirlemeyi, iş
akışını düzenlemeyi, iş bölümü ve yapmayı bilir.
0142- İyi insan çalıştığı ortamlarda,
yaptığı işlerde, etkili güvenlik kurallarına ve sağlık koşullarına dikkat eder.
performansını yükseltmek ve üstün performansa ulaşmak için sürekli olarak
yetkinliklerini artırma çabası sarf eder.
0143- Arkadaşlarıyla bilgi
paylaşımını, doğru iletişim araçlarıyla, zamanında ve eksiksiz yapar ve onlarla
yardımlaşır; her zaman iyi bir dinleyicidir.
0144- Kendini sürekli mutlu olmaya
zorlamaz. Hayatı acısıyla tatlısıyla kabul eder. Mutlu bir hayat yerine;
Kur’an-ı Kerim ve Sünnete uygun tatmin edici bir hayat yaşamayı tercih eder.
Her durumda Rabbinin yücelttiklerini yüceltir, küçük gördüklerini küçültür.
0145- Güzel ahlâk ve fazilete
ulaşmanın genel kurallarını, güzel ahlâka ulaşmanın yollarını ahlâki üstünlüğün
nasıl kazanılacağını; güzel ahlâkın, her insan ve toplum için bir zorunluluk
olduğunu ve bütün ilkelerinin çok iyi öğrenilerek uygulanması gerektiğini
bilir.
0146- Milletimizi birbirine bağlayan tarihî-kültürel ortak
miras ve değerlerimize sahip çıkar. Bakışını
dışa değil kendi içine yöneltir. Kalbine gelen yanlış şeylerden yüz çevirir;
olanca gayretiyle Allah’ü Teâlâ’ya yönelir.
0147- İçinde yaşadığı çevrede yaşanan, olumsuz gelişmeler
karşısında sağduyulu ve duyarlıdır; olumlu gelişmelere destek, olumsuz
gelişmelere köstek olur. Gördüğü iyiliklere, ortaya çıkan her faydalı eser
sahibine, minnettarlık gösterir, gerektiğinde övgülerde bulunur ve teşekkür
eder.
0148- Hayattan ve başka insanlardan
fazla bir şey beklemez; olanla yaşamayı yeterli bulur. Olumsuz durumlarda
moralini bozmaz, korku ve ümitsizliğe düşmez, alınacak tedbirleri aksatmaz.
0149- Mükemmel insan aramaz; herkesin zevkleri, renkleri,
fikirleri ve yorumları farklıdır. Ancak kendisinden yansıyan güzel ahlâk ve
davranışlar; olumsuz insanları olumlu yönde değiştirebilir.
0150- Saldırgan tutum ve davranışlara girmez; karşısındaki
hatalı bile olsa, onun kalbini kırmadan, gönül okşayarak diyeceklerini söyler;
muhatabı çok sinirli olumsuz biriyse yumaşıkla söyleyebileceği bir ortam
oluşuncaya kadar sabreder.
0151- Ailesine, sohbet gurubuna ve yaşadığı topluma
odaklanır; statüye meydan okur; güzel mekânlarda arkadaşlarıyla bir araya
gelir; öğrenmeye ağırlık verir; ulaşılabilirdir, istendiğinde hesap verebilir,
kendi değerlerini ve görüşlerini oluşturur.
0152- Zamanını çok iyi değerlendirir
ve yönetir. Hiçbir anını boşa geçirmez. İşlerini düzene ve sıraya sokar ve en
önemlileri öne alarak ehemi mühime tercih eder. İmkân ve fırsatlarını, en
verimli şekilde kullanır.
0153- Bütün iş ve faaliyetlerini etkili, ekonomik ve verimli
şekilde yürütecek bir eylem planı hazırlar;
kararlarını eyleme dönüştürür, hayata geçirir.
Planlardaki eksiklik ve fazlalıkları sürekli güncelleyerek uygular. Planlı,
metotlu ve düzenli çalışır; hiçbir işini şansa
bırakmaz. Başarıyı ulaştığı anda daha büyük hedeflere
odaklanır.
0154- Birlikte yaşamaya, aynı
ortamları ve aynı imkânları paylaşmaya mecbur olduğu insanlarla, daha olumlu ve
daha olgun ilişkiler kurabilmeyi; iletişim ve işbirliği kurallarını; “Barış
ve hoşgörü ahlâkını” öğrenir ve uygular.
0155- Kendini İslâmiyet’e vakfeder, Allah’ü Teâlâ’ya hizmet
yolunda programlar. Sağduyu, aklıselim ve
sabırla çalışır, sevgi ve saygı mesajları verir. Kim söylerse söylesin hakkı
kabul eder, ilim ve hüneri, hikmet ve hakikati nerede bulursa alır ve bunda
taassup göstermez.
0156- İnandığı bir şeyi yaparken aklını, bilgisini,
tecrübesini ve yüreğini ortaya koyar; hata
yapmaktan korkmaz, yeteneklerini ortaya koyup, gelecek
nesillere yararlı eserler bırakmaya çalışır.
0157- Müslüman olma nimetine her zaman
şükreder; mütedeyyin ve dürüst; bir günlük hayatı vardır. “Daha iyiye! Daha
güzele!” sloganıyla; hem dünyasını, hem ahiretini mamur etmek için çalışır.
0158- Geleceğin ümidi
olan gençleri; İslâm dışı akımlardan, batı hayranlığından, bunalımdan, iradesiz
ve cesaretsiz yaşamaktan, kurtarmak; onlarda var olan yeteneklerin ortaya
çıkmasını sağlamak, gençlere maddi ve manevi yönde atılım yaptırmak için
dostane üslupla her nesle ilham kaynağı olacak önemli nasihatlerde bulunur.
0159- Mücadeleci bir
ruha sahiptir. Ebedi kurtuluşunu sağlamak için; daima yeni şeyler öğrenir,
dünyevileşmenin, modernizmin parıltılı ve aldatıcı yaşantılarına kapılmaz kendi
özüne dönerek ahlâki ve milli değerlerle bütünleşir; bütün benliğiyle ashabı
kiram ahlâk ve ruhuna yönelir.
0160- Ölümden ne
kadar kaçarsa kaçsın; ölüme her geçen saniye bir adım daha yaklaştığını; genç - ihtiyar ayırımı yapmadığını, ne zaman, nerede,
nasıl geleceği belli olmadığını bilir. Zengin ise mağrur
olmaz, fakir ise üzülmez; insanlara tepeden bakmaz; gücü yettiği kadar herkese
iyilik yapar; tövbesini geciktirmez, ölüme her an hazırlanır.
0161- “Hele dünyadan biraz daha murat
alayım”, “ileride, bol bol hayır yaparım, ileride kapanırım, ileride sakal
bırakırım, ileride haramları terk ederim, ileride hacca giderim, ileride tövbe
ederim…" demez. Yapacağım dediklerini gücü yettiği an gerçeğe
dönüştürür; asla beklemez, ertelemez.
0162- İyi insan
dünyada ne kadar güzel giyinirse giyinsin, son elbisesinin "KEFEN";
ne içerse içsin son içeceğinin “Ecel Şerbeti”; ne kadar güzel saraylarda
yaşasın, son evininin “Yılan ve çıyanlarla dolu karanlık kabir” olduğu
gerçeğini asla unutmaz.
0163-
Yaşadığı
üzücü olaylar karşısında hayattan el etek çekmez. Hayatı sevmek için muhakkak
bir sebep bulur. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır; kendisini bakımlı
tutar.
0164- Müslüman dünyanın en temiz
insanıdır. Bedenini, yiyeceğini, giyeceğini, evini barkını, yaşadığı ve
çalıştığı mekânları ve çevreyi temiz ve düzenli tutar. Karışıklığa ve kargaşaya
meydan vermez.
0165- İlk yardım bilgilerini ve önemli
hijyen ve sağlık bilgilerini öğrenir ve sıhhatine çok dikkat eder; kafasını kötü fikirlerden,
kalbini fena huylardan, dilini çirkin ve kaba sözlerden arındırır. Cismen ve
ruhen temizliği ile herkese örnek olmaya çalışır.
0166- Konuşurken, gülümser, tüm
enerjisini bu konuşmaya yönlendirir; kelime ve cümleleri özenle seçer; gramer
kurallarına dikkat eder; insanlara isimleriyle seslenir, Konuşma sırasında
telefona bakmaz mesaj atmaz, başını başka tarafa çevirmez. Kısa öz ve faydalı
konuşur.
0167- Hafızasını
geliştirir, her konuda planlı hareket eder, anlatılanları dikkatli dinler,
her şeyi aklında tutmaya çalışmaz, düzgün not tutar.
0168- Kendisini gözden düşürecek,
maksadını aşan, gerçekleştiremeyeceği söz ve davranışlardan uzak durur.
İstikrarlıdır, kendisinin yapmadığı bir şeyi başkalarına tavsiye etmez; iyice
düşünüp taşınmadan hiçbir iş yapmaz ve söz söylemez.
0169- İnsanları etkilemeyi, belli
ideallere inandırmayı, sevk ve idare etmeyi; yeni stratejiler geliştirmeyi
bilir. Dargınların arasını düzeltir; gönlünü bir dergâh hâline getirerek, gönüller alarak huzûr-ı
ilâhîye selîm bir kalp ve yüz akı ile varabilmek için çalışır.
0170- Devamlı dua, zikir, ibadet ve
tefekkür Rabbisiyle devamlı irtibat halindedir. Bu irtibatı bir an bile
koparmaz. Gaflete düştüğü anlarda tevbe ederek telâfi eder
0171- Dünyanın her yerindeki Müslüman
ve İslami kuruluşlarla sürekli
yardımlaşma, dayanışma ve işbirliği içindedir.
Bu işbirliği ve dayanışmayı asla koparmaz.
0172- Bireyler arası saygı ve anlayışı engelleyen İslam ve
Müslüman kimliğine dair taşınan yanlış bilgi veya ön yargıların, gerilimlerin
giderilmesi; İslâm dininin doğru anlaşılmasını için çalışır.
0173- Ebedi kurtuluşu için; içinde bulunduğu şartlar ne kadar ağır olursa olsun imanını, dinini ve
ahlâkını bozmaz, maddi zararlara uğrasa, yaralansa, ölse de, Allah’ü Teâlâ’nın
yolundan ayrılmaz.
0174- Haramlardan uzak, helâli içselleştirmiş,
tembellik ve cehaleti yenmiş; üreten, paylaşan, vasıflı, sorumlu, yaşadığı çağa
hükmeden bir nesil yetiştirmektir.
0175- Efendimiz Muhammed Aleyhisselâm’ın getirdiği, sahabe-i
Kiramın yaşadığı; vahiy, akıl, ilim ve nakil dini olan “Ehli Sünnet Müslümanlığı”nın;
kılavuzluğundan ayrılmaz. Ehlisünnet karşıtı, itikadı bozuk fırka, batıl ve
tağutun peşinden gitmez.
0176- Önce Peygamber efendimiz
Muhammed Aleyhisselâm’ın, hayatını ahlâkını ve sünnetlerini vakit buldukça
diğer peygamber aleyhisselâm, sahabe-i kiram ve evliya zatların hayatlarını ve
ahlâklarını öğrenir.
0177- İnsanları hayra teşvik edip
yönlendirir, şerlerden sakındırmaya çalışır; hayırlı ve verimli bir ömür
geçirir.
0178- Allah’ü Teâlâ’ya ortak koşmaz, O’ndan başkasına
yalvarmaz. Bütün yaratılanları yaratandan ötürü sever ve muhabbet besler.
Merhamet, sevgi, affedicilik ve hassasiyet onda bir lezzet halindedir.
0179- Allâh’ü Teâlâ’yı sever, sevdiklerini de sever, sevdiklerini
de yine Allah’ü Teâlâ için sever. O’nu düşünür, O’nu gönlünde hisseder, O’nu zikreder, O’na itaat
eder, O’nda hayat bulur; her anında Allah’ü Teâlâ ile baş başa kalarak onunla
meşgul olmaya çalışır.
0180- Sevdiğini Allah’ü Teâlâ için sever; sevmediğine
Allah’ü Teâlâ için sevmez. Allah’ü Teâlâ’nın dostlarına dost, düşmanlarına
düşmandır.
0181- Ömrünün her nefes alış ve
verişinde azaldığını bilir; ziyan etmeden imanını daha da olgunlaştırmaya,
salih amellerini artırmaya ahiretteki derecesini yükseltmeye; Allah’ü Teâlâ’nın
emirlerine uygun, zikirle ve huzurla yaşamaya, gaflete düşmemeye çalışır.
0182- Bütün
varlığını, aklını, malını, mülkünü, ilmini, her şeyini Mutlak Yaratıcı
âlemlerin Rabbi Allah’ü Teâlâ’nın emaneti olduğunu bilir. Rabbine bu emaneti en
güzel şekilde iade etmek için her gayreti sarf eder.
0183- Mütevazı ve cömerttir; kendinde bir varlık görmez,
elindeki varlığı kendine izafe etmez. Haktan geleni yine Hakka sarf eder. Kızgınlık hâlinde doğruluktan, sıkıntı
hâlinde cömertlikten, güçlü iken affetmekten vazgeçmez.
0184- Yüce Allah’ü Teâlâ’dan başka hiçbir varlıktan korkmaz
ve çekinmez. Yaratanından başka hiçbir varlığa el açıp yalvarmaz ve medet
ummaz. “Ahireti için dünyayı verir; dünyalık için ahiretini vermez”.
0185- Cana yakın ve misafirperverdir. Misafirin evin
bereketi oluğunu bilir; evini bereketsiz bırakmaz. Yoksullara, düşkünlere,
misafirlere, dul ve
yetimlere; hanesi ve gönül kapısı açıktır, onları azarlamaz, haklarını
yemez, korur, gözetir; maddi ve manevi yardımlarını esirgemez.
0186- Eshab-ı kiramın, İslâm büyüklerinin, Müslümanlar’ın
hiçbiri aleyhinde konuşmaz, tarihi olayları kurcalayarak, Müslümanlar arasında
tefrika çıkarmaz.
0187- İslâm büyüklerine ve veliyullaha
sonsuz bir sevgi ve saygı duyar; onların örnek hayatlarını okur; ibretler
çıkarır, ancak onları ilahlaştırmaz.
0188- Kalbi, Allah’ü Teâlâ’yı anmakla diri, O’nun korkusuyla
dolu, O’nun sevgisiyle nurlu, O’na kavuşma arzusuyla sevinçli, helâl yemekle
aydındır.
0189- Ne kadar damarına bassalar da kızmaz. Öfkesine hâkim
olmayı, kin, şehvet ve kötü fikirlere sabretmeyi, itidalli hareket etmeyi, insani münasebetler sürdürmeyi, acıyı
ve mutluluğu paylaşmayı bilir.
0190- Toplumdan uzaklaşmaz, sohbeti
terk etmez, kendini hiçbir zaman yalnız hissetmez. Bedeni halkın içinde, halkla
beraber; kalbi ise Hak ile beraberdir. Rabbinin kendini her an gözetip
kolladığını bilir.
0191- Ailesi, ticareti, alışverişi, ne
de bir dünya meşgalesi O’nu Allah’ü Teâlâ’yı zikretmekten ve ibadetlerden
alıkoyamaz. Ayakta, otururken, yanı üzeri yatarken; her durumda, her zaman
zikirlerine devam eder.
0192- Şeriattan tarikata, tarikattan hakikate, hakikatten
marifete, marifetten vuslata ulaşmaya çalışır.
0193- İçinde bulunduğu topluma, yaşadığı çevreye ve Ümmeti
Muhammed’e karşı sorumluluklarını titizlikle yerine getirip; ayağa kaldırmaya,
iyi bir kul ve hakiki bir mü’min olmaya, Allah’ü Teâlâ’ya yaklaşmaya,
böylece “İhsan makamına” ulaşmaya çalışır.
0194- Fikirlerini
paylaşır; kişisel gelişim etkinliklerine
katılır; bireysel ve kurumsal alanlarda çalışma yapar. Bir iş yaparken “Yön
belirleme, takım çalışması, iletişim, işbirliği, sonuca odaklanma, yaratıcılık
ve girişimcilik, kendini ve çalışma arkadaşlarını geliştirme farklılıklara uyum
sağlama ve yönetme, diğer insanlara karşı duyarlılık vb. çalışmalar yapar.
0195- Allah’ü Teâlâ’nın ayetleri okunduğu zaman; imanı
kuvvetlenir, kalbi titrer, kör ve sağır davranmaz; dikkat ile dinleyip bu
ayetlerle kendisine yapılması emredilen şeyleri yapar.
0196- Basiret nuruyla
“Rabbü’lâlemîn Aleyhisselâm’ın huzurundayım, Rabbim beni görüyor!”
şuuruyla hareket ederek; Allah’ü Teâlâ’nın sıfat ve esmalarını idrak eder;
işlerini ve ibadetlerini bu şuurla en hassas bir şekilde eksiksiz ve kusursuz
yerine getirmeye çalışır. İşlerini ne kadar güzel yaparsa yapsın; “Keşke
daha güzel yapabilseydim!” der.
0197- Allah’ü Teâlâ’ya kulluk vazifesini yapmakta kendini
âciz, nefsini kusurlu, ibadet ve iyiliklerini yetersiz bularak Rabbisinin
yardımını ister daha da iyilerini yapmaya çalışır.
0198- Çok çalışması gerektiğini ve tek
başına kalırsa yorulup kaybedeceğini bilir. Onun için mümkün olduğu kadar temiz
kişilerden dava arkadaşları edinir. Dava
arkadaşlarının gönlünü kırmaz; kendisini kıran olursa, kırılmaz, kırılsa bile
belli etmez, kin beslemez. Kırmanın maharetini
değil, yapmanın zarafetini yaşar.
0199- Davası için gece gündüz çalışır;
kısa ve uzun vadeli plan, program ve projeler yapar; canını ve malını ortaya
koyar; korkaklık, tembellik ve cimrilik yapmaz. Allah’ü Teâlâ’nın rahmetine güvenir
ancak tembellik göstermez.
0200- Hiçbir
zaman anı kurtarmaya çalışmaz. Amacı davadır; davası
onun tek hayat alanıdır; davasına ve dava arkadaşlarına ihanet
etmez; lideri davadan saparsa göz yummaz, körü körüne onaylamaz; lider gidici
davası ebedidir.
0201- Davasında kesin ve kararlıdır;
arkadaşları gevşeklik gösterirse: “Rahatını ve ailesini düşünen evine gitsin,
Allah’ü Teâlâ’yı ve Rasülünü seven benimle gelsin.” Yeryüzünde son kâfir
Müslüman oluncaya, bir haneli beldede Ezanı Muhammediye okununcaya kadar ben dönmem
der.
0202- Kendisinin, ailesinin, ülkesinin ve Ümmet-i Muhammed
Aleyhisselâm’ın istikbali için güzel hayâller kurar, ahlâk-ı âliye erbabı ile
sohbet eder; parlak
düşünce ve fikirler üretir. Aile üyelerine,
insanlara, doğaya, hayvanlara hatta kendi nefsine karşı; kinden uzak adil ve
merhametlidir.
0203- Sonsuz şefkat, merhamet ve adâlet sahibi olan Allah’ü
Teâlâ’ya ve iki cihan güneşi sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Sallallahü
Aleyhi Vesellem’e karşı derin bir sevgisi vardır.
0204- Zamanını etkili yönetir. Ömür cevherini sadece bu dünyaya hitap eden amellerle ve boş şeylerle geçirmez! Hayatının her ayrıntısından,
sorumlu olduğunu bilir. Her saniyesini Allah’ü Teâlâ’ya sığınmak, O’nun rızası
doğrultusunda değerlendirmek ve dostluğunu daha ileriye taşımak için kullanır.
0205- Kriz ve buhranlardan çıkmanın tek yolunun; eğitim
kalitesinin yükseltilmesi, israfı önleme, kaynakları verimli kullanma, özverili
çalışma, üretimin ve üretilen malların kalitesinin artırılması, adil paylaşım,
samimi yardımlaşma, manevi bilinç ve güzel ahlâk olduğunu bilir.
0206- Başarının; yeterli bilgi, gerçekçi planlama,
örgütlenme ve teşkilatlanma, iyi bir organizasyon fedakârca çalışma ve
disiplinden geldiğini bilir; bilgiye, araştırmaya, örgütlenmeye,
teşkilatlanmaya ve çalışmaya büyük önem verir.
0207- Hayatının şartları iyi de kötü de olsa sarsılmaz bir
kalple şükretmeye devam eder. Cenabı Hakk’a boyun eğip, ilâhî hükümlerine saygı
gösterir; sırf O’nun hoşnutluğunu gözeterek, emir ve yasaklarına riayet eder.
0208- Son nefesine kadar imanına sadık ve sağlam kalıp; “Beşikten
mezara kadar ilim öğreniniz!” hikmeti gereğince; ilim ve faydalı şeyler
öğrenmeye; iyi ve faydalı hizmetler üretmeye; her gün bir eksiğini gidermeye
devam eder.
0209-
Dünyevi ve uhrevi hedeflerine kavuşmak için durmaz, dinlenmez; durursa
düşeceğini bilir. Parolası: “İleri, ileri; daima ileri!”dir.
0210- Amaçlarını gerçekleştirmek için
örgütleme, örgütlenme, yönetme, yöneltme, güç kullanma ve karar alma gibi
faaliyetleri gerçekleştirebilir; farklılıkları yönetebilir.
0211- Kariyerinde ve bulunduğu konumda
başarılı olmak için; yetenek ve becerilerini geliştirici kurslara gider;
yabancı dil öğrenir; gerekirse mentor (akıl hocası) kullanır; akil kişilerle
iletişim kurarak fikir ve birikimlerinden yararlanır.
0212- Hayatın değişen şartları ve bütün zorlukları
karşısında; kendini her türlü sarsıntılardan muhafaza eder, devamlı rıza
hâlinde bulunur.
0213- Kendisi dışındaki faktörleri ve
süreci yönetebileceğine dair inancı vardır, öz-güveni yerinde, kendine saygısı
yüksektir. Problemle (gerçeklikle) yüzleşir; kendisiyle ve çevresiyle barışık
yaşar.
0214-
Kendinden
başlayarak, ailesinde, çevresinde, ülkesinde ve tüm Müslümanlar arasında sevgi,
saygı, birlik ve beraberliği sağlamak, “vahdet ve tevhid” ruhunu
güçlendirmek için çalışır.
0215- Çocuklarına, dünya malına
makamına ve hiç bir şeye aşırı bağlanmaz ve güvenmez. Kendi kendine; “Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı! Bana mı kalacak?”
der.
0216- Bütün imkânlarıyla Allah’ü Teâlâ
yolunda hizmetlere odaklanmıştır. İslam dinini bilmeyenlerin ve bilip de
sapıtanların doğru yola kavuşmaları; Her Müslüman’ın rahat bir şekilde
İslamiyet’i rahat yaşayabilmeleri için; çağın şartlarına uygun; ilmi ve teknik
usullerle, yumuşak ve ikna edici bir üslupla tebliğ çalışmaları yapar.
0217- Zaman zaman kılık değiştirip insanların arasına
girerek; “halkın kendisi hakkında neler düşündüğünü” kendi duyumlarıyla
izler.
0218- Allah’ü Teâlâ’nın ziyaret ve
teveccüh yeri olan Beytullah’ı olan kalbine yönelir. O’raya put sokmamak, varsa
çıkarıp atmak, orasını her daim temiz tutmak için; bilinçli ve düzenli zikirler
yapar.
0219- Geçmişe ve geleneksel yöntemlere
takılıp kalmaz; yenilikçidir, İslâmiyet’e aykırı olmamak ve yararlı olmak
şartıyla; değişim ve gelişime her zaman açıktır. Yenilikleri izler, olumlu
olanları alır, yeni teknolojileri kullanır.
0220- Neyi istediğini, neyi
istemediğini çok iyi bilir ve sahip olduklarına her zaman şükreder. İnandığı
şeylerin gerçekleşmesi için elinden gelen gayreti sarf eder.
0221- Hayatın sürprizlerle dolu
olduğunu bilir ancak fırsatların ayağına gelmesini beklemez; üretkenliğiyle her
zaman öne çıkar; her daim üretir.
0222- Hayatı acısıyla tatlısıyla kabul
eder. Gelecek konusunda endişe duymadığından, hedefe odaklanır ve keyfini
çıkarır.
0223- Görev bilinciyle düşünür ve beyin yorar; fikir üretir,
tartışır; uygulama aşamasında sorumluluk alır. Problemin
nedeni, ister kendisi ister başkaları olsun, o problemin çözümüne odaklanır.
0224- Kendisini başkalarıyla
kıyaslamaz, kendine iyi davranır. Bu hayata bir kez geldiğinin bilincindedir.
Bu yüzden hayatında en kıymetli olan yine kendisidir.
0225- Kendisinin, ülkesinin ve yeni nesillerin geleceği
için; sürekli yeni eserler okur. Ülkesinde ve dünyadaki bilimsel ve teknolojik
gelişmeleri; toplumsal, kültürel, sosyal ve tarihi olayları ülke ve dünya
gündemini yakından takip eder; ona göre pozisyon alır.
0226- Eğitim, bilim ve yüksek teknolojilerde, Ar-Ge
çalışmaları ve inovasyonda, askeri ve ekonomik gelişmelerde Müslümanlar’ın
ileri gitmesi ve çağının süper gücü olması için; gayret gösterir.
0227- Başkalarını yıkıcı olarak eleştirmez; gördüğü hata ve
eksikleri kırmadan, yıkmadan, ayrıştırmadan, isim vermeden tatlı dille genele
söyler. Kendisi de yapılan eleştirilere kızmaz, tavsiyeleri ve nasihatleri
dikkatle dinler. Sürekli öğrenen, öğretendir.
0228- Esnek, akıcı gözlemci ve deneycidir. Sürekli
sorar-sorgular, tepkilerini ve meraklarını gidermek için araştırır, soruşturur;
deneyler ve gözlemler yapar. Gördüğü yenilik ve teknolojik gelişmeleri öğrenir
ve uygular.
0229- Değişik dindeki ve inkârcılara karşı katı bir duruş
gösterir ama onların ilâhlarına hakaret etmez. O’nun cevabı İslâmiyet’in güzel
ahlâkıdır.
0230-
Muhteşem bir ilâhî sanat harikası olan Kâinattaki düzeni; ilâhî kudret nakışlarını,
yaratılış ve işleyiş sırlarını; bu muazzam sistemi yaratan yaratıcının
varlığını tefekkür eder; varlık ve olaylarda parlayan göz kamaştırıcı
güzellikleri fark eder.
0231- İslâmiyet’i en güzel şekilde
kendisi yaşar; yaşadığı ilâhi emirleri yer ve zamana göre; ilim, hikmet, şefkat
ve güzel öğütlerle başkalarına da anlatır.
0232- Konuşması, yemesi, içmesi, uyuması, gülmesi az;
düşünmesi, okuması, çalışması, hayır-hasenatı, ibadeti, zikri, istiğfarı,
salâvatı ve tefekkürü çoktur.
0233- Bilmediği bir konuda ahkâm kesmez; biliyormuş gibi numara yapmaz, “bilmiyorum” der. Sorar
soruşturur, çok boyutlu araştırır ve inceler,
kesin bilgi sahibi olur; sonra sonuca varır.
0234- Sanki bir kitap kurdudur; fırsat buldukça dünya klasiklerini, yabancı düşünür ve bilgelerin
kitaplarını da okuyarak geniş bilgi ve birikime sahip olur. Okuyacağı kitabı
yanından eksik etmez, nereye giderse kitabını da oraya götürür.
0235- Sağlam ahlâklı, düzgün karakterli; sözleri,
fiilleri ve ahlâk-ı güzel olup; fiilleri ile sözleri birbirine uygun,
ihlâslı-takvalı kâmil insan olmaya çalışır.
0236- Ölçüsü ihlâs ve takvadır; “Allah katında üstünlüğün takvada” olduğu
bilinciyle; ömrünün her anında ihlâs ve takvadan ayrılmaz.
0237- Sohbet, ibadet, zikir, dua, istiğfar ve manevî
gıdalarla sürekli kalbindeki takva şuurunu kuvvetlendirir. Kalbini tesbih,
hamd, şükür, secde
ve teslimiyetle güvene eriştirip; kalb-i selîm sahibi
olmaya; ahlâkî bakımdan kemâle ermeye çalışır.
İnsanlara makam mevki malına soyuna sopuna göre değil; takvasına göre değer
verir; onları doğru yola, takvalı
olmaya ve Allah’ü Teâlâ’yı zikre yöneltmeye; kötülüklerden uzak tutmaya
çalışır. Kendisi de hal ve davranışlarıyla herkese örnek olur.
0238- Allah’ü Teâlâ tarafından
kendisine ihsan edilen, iman nimetine mukabil olarak; ihlâs ve takva üzere bir
hayat yaşamaya çalışır. Allah’ü Teâlâ’nın rızasına kavuşmak;
son nefeste imanla ölmek için; celâlinden cemaline sığınır.
0239- İmanını kemalâta erdirecek,
salih amellerini artırarak, ahlâk ve takvasını güzelleştirecek kişilerle dost
olur o tür kitapları okur. Dinde reformcu, nakli esas almayan,
egolarını din kabul eden sapıkların, yerli ve yabancı misyonerlerin,
bidatçilerin yazdığı ve ahlâk bozan kitapları
okumaz; zararlı basın-yayın, sosyal ve görsel medyadan sakınır.
0240- Fikirlerini, duygularını,
öğrendiği bilgileri ve hayattaki tecrübelerini paylaşmak; gelecek nesillere
eserler bırakmak için; makale, şiir, hikâye veya yeterli olduğu dallarda kalıcı
eserler bırakmaya çalışır.
0241- İnananlardan yana tavır alarak; Ümmeti Muhammedin
dertleriyle ilgilenir, çağın bilgi ve teknolojileriyle donatılmış, gelecek
çağlara hazır, imanlı ve ihlâslı nesiller yetiştirmek için; özel okullar,
talebe yurtları, yaz kampları, dernekler, vakıflar gibi hayır kurumları kurar,
oralarda gönüllü olarak çalışır.
0242-
Bütün varlığını, aklını, malını,
mülkünü, ilmini, aldığı her nefesi Mutlak Yaratıcı âlemlerin Rabbi Allah’ü
Teâlâ’ya borçlu olduğunu bilir.
0243- Zaman zaman kendinin ve insanlığın halini düşünerek yaklaşan
büyük hesap gününün dehşetinden gözyaşlarına boğulur. İbadetlerini kalp ve
beden ahengi ile yapar.
0244- Bu dünya yaşamında her şeyin
fani olduğunu, ebedi hayatın sonsuzluğunu; İslâmi bir hayat yaşamak için
çekilen acı ve sıkıntıların amel defterine geçtiğini; “Yaptığı her şeyin an be an; amel defterine kaydedildiğini” ve “Mahkeme-i Kübra’da” hesabının sorulacağını bilir.
0245- En kutsal değerleri; canı, malı ve yüksek manevi
değerleri tehlikeye maruz kalmadığı sürece takiyye yapmaz; her zaman içi dışına, sözü özüne, ameli düşüncesine uygundur; dürüst, adil ve güvenlidir. Yalancılık, dolandırıcılık, hilekârlık,
kalleşlik, sahtekârlık, ikiyüzlülük yapmaz. Böylece hem dünyasına, hem
ahiretine kazanç sağlar.
0246- Her zaman ilahî emirlere uygun
hareket eder. Bütün işleri İslâmi ölçülere uygundur, İki cihan saadetinin
anahtarı olan; “Edeb, doğruluk, helâl lokma” dan ayrılmaz.
0247- Gücü elverdiği sürece abdestli bulunmaya gayret eder.
Çünkü abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez; abdest, imanlı olmanın alameti,
namazın anahtarı, bedenin günahlardan temizleyicisidir.
0248- İzzetli, şerefli, ciddi
ve haysiyet sahibidir. Devlet adamlarıyla, zenginlerle, zaruri durumlar dışında
görüşmez; onlarla görüşürken; izzet ve şerefini korur; onlardan kişisel menfaat
beklemez. Fakirlerle görüşürken de yumuşak başlı ve mütevazı bir şekilde
hareket eder.
0249- Güçlü yönlerinden övünerek bahsetmez. Aynı şekilde
sahte mütevazılık sergilemez; güler yüzlü, tatlı dilli, hassas, merhametli, bağışlayıcı ve hayâlıdır.
0250- Maddiyatı, dünyaya tapar derecede putlaştırmaz;
ihtiyaçları ölçüsünde ve hayırlar yapabilmek için önem verir. Dünyadaki her şey; O’nun için bir amaç değil, araçtır.
0251- "Beni kimse anlamıyor, kimse sevmiyor!” diyerek kendi kabuğuna çekilmez. Ne yapar yapar şeref ve haysiyetini
çiğnetmeden kendini anlatmanın bir yolunu bulur.
0252- Uzun emel sâhibi değildir, ölümü çok hatırlayarak,
günahlardan korunur; ağlayarak ve
alkışlanarak geldiği dünyadan; kendisi gülerek herkesi ağlatarak gidebilmek
için; amellerini daha da güzelleştirerek sonsuz ahiret yurdu
için hazırlık yapar.
0253- Her şeye ibret nazarı ile bakar; kâinattan, var
oluştan, ölümden, ibret alır; ölüm sonrası başına gelecekleri düşünür; böylece
günahlara ve dünyaya olan meyli azalır; kalbinde Allah korkusu ve sevgisi
çoğalır.
0254- Sarsılmaz bir inançla, takva, ihlâs, zühd, sabır, şükür, kanaat,
vakar, hayâ, marifet, sadakat, ilim, tevazu, hilim, emanet, teenni, doğruluk,
itminan, muhabbet, samimiyet, itaat güzel ahlâk ile donanıp hakka yönelerek Allah’ü Teâlâ’nın rızasına ulaşmaya çalışır.
0255- “İyi
insan”, Başkalarına yaptığı iyilikleri ve kendisine yapılan
kötülükleri unutur; Allah’ü Teâlâ’yı, ölümü, gördüğü iyilikleri, dünyanın fani ahiretin baki olduğunu ve her amelinin bir hesabı olduğunu hiçbir zaman unutmaz.
0256- Cenneti âlâyı kazanmak ve Cehennemden korunmak için hayatının
her safhasında dinin emirlerine uyar. Farzları
iştiyakla yapar; haramlardan şiddetle kaçar; mekruhlarda ısrar etmez,
mendubları, müstehâbları, sünnetleri ve vâcibleri terk etmez, her ibadetini:
Riya, gösteriş ve vesveseye kapılmadan; tembellik ve gaflete düşmeden; dünyevî
düşüncelere girmeden; huşû ve hudû ile zamanında, eksiksiz olarak sadece
Allah’ü Teâlâ’nın rızası için yapmayı alışkanlık haline getirir.
0257- “Üsve-i hasene” olarak
gönderilen Rasul-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem’i, “Muhsinleri, “sadıkları”, “salih
mü’minleri” “ebrâr ve mukarrebûn’dan olanları, örnek alır.
0258- Dünyada olan biten her şeyin yüce Allah’ü Teâlâ’nın
takdiriyle olduğunu; her şeyi O’nun
yarattığını ve verdiğini; verilenleri yaratılış hikmetlerine uygun kullanır;
Kur’an-ı Kerim-ı Kerim’i tek rehber ve ölçü kabul eder.
0259- Nefis, şeytan ve kötü insanların hile ve tuzaklarına
karşı her zaman uyanıktır; onlardan Allah’ü Teâlâ’ya sığınır. Benliğini çiğneyerek dünya muhabbetine gönül vermez; kalbine
gelen vesveseleri sürekli Cenab-ı Hakk’ı zikrederek şeytanı uzaklaştırır.
0260- Allah’ü Teâlâ’yı hatırlatan, zikrine vesile olan Allah
dostlarını; varlığıyla, ruhuyla, kalbiyle
destekler; irtibatı koparmaz, bir arada bulunmaya gayret eder.
Kötü çevrelerden, dünyevileşen, nefsani hareket eden insanlardan uzaklaşır. Dua ve amelleriyle Hakk’a
ve hayra yönelir.
0261- Değişik görüşlü kişiler arasında
farklılıkları algılar; bölücü, kırıcı ve yıkıcı değil kaynaştırıcı ve birleştirici üslup takınır; yalnızca doğruları savunur; uzlaşma, birlik ve beraberlikten, yanadır.
0262- İslâm ve iman yolunda; millet, vatan, bayrak, hak ve
adâlet uğrunda mücadele ederken izzetini korur; erdem ve faziletini yükseltir. Kutsal askerlik görevini
seve seve, her
saniyesine değer vererek yapar,
0263- Ömür boyu ibadet etse de verilen nimetlerin şükrünü
eda etmenin mümkün olamayacağı bilincindedir; O’na ibadet etmek tatlı, kötülük
yapmak ve günah işlemek acı gelir.
0264- Vasıflı, olgun, bilgili ve şuurlu Müslümandır.
Allah’ü Teâlâ’ya ve vatanına hizmet yolunda şehit olmak en büyük arzusudur. Emperyalist
güçlerin, toplum dönüştürücülerin oyununa gelip; dinine, milli kültürüne,
tarihine, gelenek ve göreneklerine yabancılaşıp düşmanlık etmez. Her zaman
inandığı gibi yaşar,
0265- Etkili
öğrenebilmek için; muhakeme ve gözlem yapma yol ve yöntemlerini geliştirir.
Bilgiye dayanan hayat felsefesini temel alır. Daha fazla bilgi edinebilmek;
yeni beceriler kazanabilmek; doğru ve yanlışı ayırabilmek; üretken bir hayat
yaşayabilmek; problemleri çözebilmek için “Eleştirel düşünme” yeteneğini
geliştirir.
0266- Yaşlılar
için iyi bir evlât, çocuklar için müşfik bir babadır. Hatta Allah’ü Tealanın
bütün yaratıklarına karşı böyle davranır. Onların dertleriyle dertlenir,
musibetlerine üzülür, eziyetlerine katlanır.
0267- Bütün ibadetlerinde, iş ve
davranışlarında Allah’ü Teâlâ’nın kendisiyle beraber olduğu şuur ve bilinciyle
hareket eder. Hakk’ın yüce dergâhına yol bulabilmek için; benliğini sıfırlamaya
çalışır.
0268- “İyi insan”, nurunu güneşten alan ay gibi bütün güzellikleri Kur’an-ı Kerim
ve Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Aleyhisselâm’ın sünnetlerinden alır.
Nebevi ahlâkın güzellikleri kalbinde parlamaya başlar.
0269- Allah’ü Teâlâ’nın kendisine şefkatle muamelede bulunduğu gibi, o da Allah’ü
Teâlâ’nın yarattıklarına karşı şefkatle
muamele eder. Takva, zühd, ihlâs ve ihsan hasletlerinde yükseldikçe
efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Aleyhisselâm’ın, sahabeyi kiramın,
evliyanın, ahlâkıyla ahlâklanmaya başlar.
0270- Ahlâkî
kemale sahip; şeriat, tarikat, hakikat ve marifet itibariyle tam ve ergin olan
kişidir. Kâmil insanın sözleri doğru, işleri iyi, ahlâkı güzeldir, marifet
sahibidir, yani eşyayı ve ondaki hikmetleri gereği gibi bilir.
0271- İyi insan, manevi hakikatlerin,
hâl ve davranışlarında hayat bulduğu örnek şahsiyetlerin kitaplarını,
hikâyelerini, hikmetli nasihatlerini, ibretli hayat yolculuklarını okur onları
taklit ve takip eder.
0272- İyi insan kendi hâlini zirve
şahsiyetlerin aynasında seyreder. Gördüğü noksanlıkları telafiye çalışır,
hatalarını tashih eder, benzer taraflarını onların yüksek seviyesine
çıkarabilme gayreti içine girer.
0273- Başarısızlığa uğradığı ve başına
üzücü şeyler geldiği zaman karamsarlığa kapılmaz. Yeni bir şevk ve heyecanla,
Allah’ü Teâlâ’nın dini ve dünyevi kurallarına uygun olarak yeniden o işi
yapmaya devam eder.
0274- Sık sık tevbe ve istiğfar ederek
günahlarından arınır, kul haklarına çok dikkat eder, telâfi edebileceği kul
haklarını ifa eder. Farz ve vacip ibadetlerin yanında nafilelere de gereken önemi
verir.
0275- Plansız, günübirlik, olayların
akışına terk edilmiş bir hayat değil; zamanın planlı ve verimli kullanarak,
elinden gelen bütün gayretleri sarf ederek, gönüllere iman güzel ahlâk
sevgisini yerleştirerek insanı kâinatın halifesi haline getirmeye ve saadeti
ebediyeyi kazanmaya çalışır.
0276- Kâinat Kitabı'nı okuyabilmek;
hayatın karanlık ve fırtınalı yollarını aydınlatabilmek için varlığa yerleştirilmiş işaret ve alametleri
okumaya; düşünmeye, akıl etmeye çalışır. Kur'an-ı Kerim Aleyhisselâm’ın
maneviyat âlemini aydınlatan nurlarından ve pozitif bilimlerde yeni şeyler
öğrenerek eşyanın sırlarından haberdar olur.
0277- Rabbimiz, kalplerimize
sevdiklerinin sevgisini lûtfeylesin! Onlarla kalbî irtibâtımızı dâim kılsın!
Onların gönül âlemlerinden sadırlarımıza bol bol feyz ve inşirah şebnemleri
bahşeylesin! Sâlihlerle beraber yaşayıp yine onlarla beraber haşrolunmayı
cümlemize nasip ve müyesser eylesin...
0278- Kalbi, korku
ve ümit ile dili, hamd ve sena ile gözleri hayâ ve ağlama iledir. İradesi dünyayı terk etmek
ve Allah’ü Teâlâ’nın rızasını kazanmaktır.
0279- Allah’ü
Teâlâ’nın sonsuz kudret ve gücü karşısında kendi güç ve saltanatının, Sınırlı”,
“geçici” ve “garantisiz” olduğunu görür; ruhunun derinliklerinde çaresizliğini
ve yalnızlığını anlar; secdeye gider, Rabbine sığınır; hiç hata yapmamaya, her
yaptığı amelin salih olmasına çok çok dikkat eder.
0280- Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi,
enbiyânın serveri, âlemlere rahmet, emsalsiz örnek şahsiyet, bu cihanda en
büyük rehberimiz, kıyâmet gününde ise şefâat melceimiz, Sevgili Peygamberimiz
Hazret-i Muhammed Mustafâ’ya, O’nun pâk ehl-i beytine, ashâbına ve etbâına
sonsuz salât ü selâmlar olsun!
0281- Muhatabının seviyesine göre;
açık ve anlaşılır bir şekilde konuşur, önemli ifadeleri tekrar eder; altını
çizdiğini belirtir.
0282- Musibetleri sabırla, unutkanlığı
zikirle, nankörlüğü şükürle, isyanı taatle; cimriliği cömertlikle; hodgâmlığı,
diğergâmlıkla; bencilliği fedakârlıkla; riyayı yakînla; riyayı ihlâs ve tavazu
ile; isyanı tevbe ile; gafleti tefekkürle bertaraf eder.
0283- “İyi insan” kalbinin her an ve her adımda Allah’ü Teâlâ’nın gözetiminde
olduğunu bilir. Nefsini daima Allah’ü Teâlâ’nın gözetimi altında tutar, dışını
da İslâm’a uygun hâle getirir.
0284- İçindeki yanar ateşi
söndürebilmek için; en büyü arzusu; “Hakk’a vuslat”tır. Rabbine en güzel
amellerle kavuşabilmek için; takvalı ve ihlâslı hayır ve hasenatını çoğaltır.
0285- “İyi insan”, dış görünüşünü de iç görünüşünü de bulunduğu her ortamı da
Allah’ü Teâlâ’nın beğeneceği şekilde dizayn eder. Çünkü Allah’ü Teâlâ’nın
sevmediği ve haram ortamlara rağbet etmediğini Rahmet meleklerinin uğramadığını
bilir.
0286- Allah’ü Teâlâ’nın canlı cansız
yarattığı eşsiz sanatlı eserlerini gördükçe O’na karşı iman ve sevgisi daha da
artar. Gördüğü her güzellik Allah’ü Teâlâ’ya daha da yakınlaşmasına vesile
olur. Böyle bir yüce yaratıcının kulu olduğu için; daha bir aşkla hamd etmeye,
şükretmeye ve zikretmeye başlar.
0287- Tatsız olaylara, aniden
alevlenerek her şeyi yakıp yıkarak yaklaşmaz. Soğukkanlı olarak, çözümü
zorlaştırmadan; sünnet geleneğine uygun, akıl-mantık ve hakkaniyet mantığı ile
yaklaşır.
0288-
Kendisinin
ve çevresinin sorunlarını; İslâmi tabanlı; psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve
siyasi sosyal çözümler üreterek çözmeye çalışır.
0289- Ayetlerin
günümüz insanına vermek istediği mesajları inceleyerek araştırır. İlahi bilgiyi
kalbinde duyumsar, öğrendiklerini içselleştirmeye, daha bilinçli yaşamaya,
yaşanan olaylara daha duyarlı olmaya başlar. Kendisine, çevresine ve diğer
insanlara değer vermeye başlar.
0290- İyi insan
kalp gözüyle; varlık âleminde bulunan her şeyin; Allah’ü Teâlâ’nın varlığından
ayetler, belgeler, işaretler taşıdığını, Allah’ü Teâlâ’nın eşsiz yaratış
güzellikleri ile dolu bir sanat müzesi olduğunu; canlı cansız her şeyin kendi
dilinde Rabbini zikrettiğini anlar. Kâinatın yaratılışı, yasaları, Yüce Allah’ü
Teâlâ’nın büyüklüğünü, sınırsız egemenliğini, gücü ve kudretinin eşsizliğini,
sanatının inceliklerini tasdik ettiğini görür.
0291- Evrenin ve
içindeki her varlığın yüce bir yaratıcının sonsuz gücü; sınırsız ilim ve
iradesiyle meydana geldiğini; bir yaprağın bile O’nun izin ve bilgisi dâhilinde
hareket ettiğini O yüce yaratıcının Allah’ü Teâlâ olduğunu bilir.
0292- Duyu
organlarını daha etkin kullanmaya, aklını işlevsel durumda tutmaya varlıklara
karşı daha da bilinçli tepkide bulunmaya çalışır.
0293- Bir Müslüman olarak hayatın
bütün alanlarında hem Allah’ü Teâlâ’nın kâinatta koyduğu kurallara yani
sünnetullaha ve hem de dinde koyduğu ilâhi kurallara uymaya; tüm görev ve
sorumluluklarını yerine getirmeye dikkat eder.
0294- Dünyadaki
savaşlar, zulümler, küfür, nifak ve olumsuzluklar karşısında uykuları kaçar,
çok üzülür. İnsanlığın barış ve sevgiye olan ihtiyacını daha iyi anlar. “Ya
Rabbi elimden gelen cihadı yapamadım, eğer senin yüce adını yeryüzünde her
noktaya, her ferde ulaştırabilseydim bunlar olmazdı…” diye dua eder.
0295- Okudukça,
öğrendikçe salih amellerini artırmaya; daha iyi insan olmaya; kendini ve
Rabbini daha iyi tanımaya ve olgunlaşmaya dikkat eder. Gönül dünyasını ve
ruhsal gelişimini daha da zenginleştirerek hayatı daha anlamlı bir şekilde
yaşamaya başlar.
0296- Kendi iç
dünyasında ve varlıkların olay ve oluşların arkasındaki gizli elin, yüce
kudretin, sonsuz ilmin, sınırsız iradenin, derin hikmetini gördükçe; varlıklar
ve olaylarda parlayan göz kamaştırıcı güzelliği fark ettikçe, imanını, hayret
ve hayranlığa yükseltir.
0297- Dinini,
vatanını, milletini ve bayrağını çok sever; devletin malını, dağını, taşını, sularını, ormanlarını öz malı
gibi korur. Vatanını korumak ve
böldürmemek için canını bile seve seve verir.
Dünyanın öte başındaki bir kişi iman edip Müslüman olsa; O’nun kardeşidir.
0298- Irkçı, hizipçi, cemaatçi
ayrımcı, bölücü ve bölgeci değil; Allah’ü Teâlâ’nın tüm yarattıklarına karşı
kapsayıcı ve kuşatıcıdır. Hiçbir zaman benim, senin hocan davası gütmez.
Doğruyu nerede bulursa alır. O’nun davası “İlây-ı Kelimatullah”tır.
0299- Aşırı zorluklar karşısında;
herkes davadan dönse, tek başına kalsa da o dönmez. Arkadaşlarına: “Rahatını
ve ailesini düşünen evine gitsin, Allah’ü Teâlâ’yı ve Rasülünü seven benimle
gelsin. Yeryüzünde son kâfir, Müslüman oluncaya, her beldede Ezanı Muhammediye
okununcaya kadar ben dönmem!” der. Gidebildiği yere kadar gider.
0300- İslâmiyet’in kutsal gördüğü her şey; O’nun kutsalıdır;
kendi çıkarları zedelense bile kutsalından taviz vermez. Allah’ü Teâlâ’dan
başkasını iltifat etmez, İslamiyet’e uymayan, hiçbir işi yapmaz.
0301- Dinine, vatanına, milletine, ailesine ve masum
insanlara zarar geleceğini hissettiği anda; “Cesur, gözü kara ve atılgandır”;
kabuğuna çekilerek “Dünyayı ben mi kurtaracağım?” demez. Nizami ölçüler
içinde; elinden gelen her şeyi yapar, dünyayı tek başına omuzlar.
0302- Ailesinde, çevresinde, vatanında ve tüm dünyada
iyiliklerin yayılması, kötülüklerin azalması
huzur ve mutlulukların için çalışır.
0303- Batılı yok etmek, Hakkı hâkim kılmak, Allah’ü
Teâlâ’nın adını yüceltmek için; “İnkârcılara, Allah düşmanlarına ve zalimlere”
karşı; Allah yolunda malıyla, canıyla, kalemiyle, duasıyla, tüm imkânlarıyla
cihat eder.
0304- Canını, malını neyi varsa; Rabbine adamıştır. Allah’ü
Teâlâ’nın yasaklarından kaçarak, emirlerini yaparak; sevgili peygamberimizin
sünnetlerini hayatına tatbik ederek yaşamaya; ilâhi aşka ulaşmaya çalışır.
0305- Sevdiği ve bağlı bulunduğu siyaset, ideoloji, tarikat
adamlarını putlaştırmaz, onların her dediğine sorgulamadan körü körüne inanmaz;
faaliyetleri kitaba ve sünnete uygun değilse, fitne ve fesada sebep olacaksa, o
gurupla ilişkisini keser.
0306- İçinde bulunduğu siyasi-dini zümre yapı ve kişilerin
hiçbir talimatına körü körüne uyup, aklını kiraya vermez. Her şeyi sorgulayarak milli ve manevi süzgeçlerden
geçirir. Dininin, vatan ve milletinin aleyhine bir şey yapıldığını gördüğü
anda; o camiadan uzaklaşır.
0307- Hiçbir zümre ve grubu; cemaat ve tarikatı; Kur’an-ı
Kerim ve Sünnetten üstün tutmaz. Cemaat, fırka, gurup holiganlığı ve
militanlığı yapmaz; ehli kıbleye dil uzatmaz. Mezhebi, meşrebi değişik de olsa
bütün mü’minleri kardeş bilir.
0308- Bütün Müslümanlarla yardımlaşma, danışma ve dayanışma
içindedir. Sevgi ve merhamette, bütün mü’minlerin birbirlerine karşı bir
vücudun uzuvları ve bir binanın birbirine
kenetlenmiş duvarları gibi düşünür. İsteyemeyen muhtaçları da
arayarak mahrum bırakmaz.
0309- İnsanı, çevreyi, kısacası kâinatı ilgilendiren her
şeye, karşı duyarlıdır. İslam düşmanları tarafından uydurulan; her türlü
fitneyle, “İslamofobi”yle mücadele eder, Müslümanları ilgilendiren
hiçbir şeye; “Bana ne!” deyip geçmez; “sorumsuzluk”, “neme
lâzımcılık” yapmaz. İnsanlığı ilgilendiren her şey onu da ilgilendirir; tek
başına kalsa bile fitne uyandırmadan savaşır.
0310- Musibetlerin de nimetler gibi Allah’ü Teâlâ’nın
takdiriyle geldiğini bilir.
Her şeyin arka cephesinde Allah’ü Teâlâ’nın rahmet ve hikmetinin olduğunu iman
gözlüğü ile görür. Rıza ve teslimiyet gösterir; “Rabbimize
teslimiyet için yaratıldık; mutlaka O'na geri döneceğiz”; “O’ndan gelen
hoş geldi!”; “Kahrı da hoş, lûtfu da hoş!” diyerek, Rabbine
yönelir. Boşuna üzülüp, kendisine zarar verip, isyan etmez.
0311- Ana-baba, hoca, akraba komşu ve arkadaşlık haklarına
dikkat eder; akrabalarını ve yakınlarını, gözetir, ziyaret eder.
Ziyaret edemediği zaman telefon veya mesajla gönüllerini alır.
0312- Ana babaya ve aile büyüklerine itaat eder; hürmet ve hizmetlerinde bulunur; küçüklerini sever, yardım ve
ilgisini eksik etmez; onlara güzel ahlâkla örnek olur. Akrabaya, komşusuna, arkadaşına, yolcuya, iyilik yapar, ihtiyaç ve
sıkıntılarını gidermeye yardımcı olur, dualarını almaya çalışır.
0313- “Kişi sevdiği ile beraberdir!” hikmeti gereğince sadece Allah dostlarıyla dostluk ve samimiyet kurar. İşlerini başkalarına gördürerek kul hakkına girmez! İsteyerek veya istemeyerek kırdığı, zarara soktuğu kim varsa; zararlarını
öder, titizlikle helâlleşir, tamir edici iyilikler yapar; kul hakkı almaktan çok korkar!
0314- Akraba ve dostlarıyla hediyeleşir; gönülden verilen
hediyeleri kabul eder, gelen hediyeye daha üstünü ile mukabele eder. İstenilmeyen yere gitmez; sevildiği yere de sık giderek onları
bıktırmaz.
0315- Kardeşlik hukuku gereği müminlerle selamlaşır, iyiliğe
de kötülüğü de iyilikle karşılık verir; din
kardeşinin rahata kavuşması ve sıkıntıdan kurtulması için gerekli çabayı
gösterir. Kendisine soğuk davrananlara samimi davranır;
gönüllerini alır.
0316-
“İyi insan”, “Katı kalpli”
değildir; gönlü bütün mahlûkata karşı sevgi, ve merhamet
doludur. Çünkü her şeyi yaratan Allah’ü Teâlâ’dır. “O’nu herkes incitse
bile; o kimseyi incitmez, kimseden de incinmez!”
0317- Cesurdur; inandığı
değerleri rahatça savunur. Fitne çıkarmamak şartıyla “Hakkı”
söylemek ve savunmaktan yılmaz; kınayıcıların kınamasından çekinmez; Allah’ü
Teâlâ’dan başka hiçbir şeyden korkmaz.
0318- Zalimlerden, kötülerden, sapık ve fasıklardan uzak
durur; sadece zaruret miktarı ilgilenir; hakiki Müslümanlarla her alanda işbirliği yapar. Diğer farklı din ve düşünceden insanlarla barışık yaşar, zaman
zaman onlarla da akılcı işbirliği yapar.
0319- Pazartesi – Perşembe günleri ile her kameri ayın
13-14-15. günlerini oruçlu geçirmeye çalışır.
0320- Yolda giderken, başını sağ tarafa eğer; ayakuçlarına
bakarak ve zikrederek yürür. Tanıyıp tanımadığı
herkese selâm verir, selâm alır. Yola atılmış eza verici şeyleri kaldırır.
0321- Zararlı haşeratları öldürmek
zorunda kalırsa; suda boğmaz, ateşte yakmaz, işkence etmeden bir vuruşta
öldürür; bilerek hiçbir canlıya zarar vermez; vakti ve imkânları nispetinde bakımsız ve sahipsiz ve muhtaç
hayvanlara yardım eder.
0322- Sürekli havf (korku- ve reca
(ümit- arasında bulunur. Allah’ü Teâlâ’nın celâl, kibriya ve azameti karşısında
haşyet duyar, O’nun lütuf, ihsan ve kereminden de daima ümitvâr olur.
0323- Allah’ü Teâlâ’tan korkarak
günahları terk eder, Cehennemden kurtulur; Allah’ü Teâlâ’tan ümit ederek ibadet
ve taate yönelir, Cenneti kazanır; Rabbine muhabbet ederek sıkıntılara tahammül
ve sabır eder, rızasını kazanır.
0324- Herkes onun şerrinden emin, hayrından umut
bekler. Kimseye eliyle, diliyle, sözüyle, varlığıyla maddi ve manevi
anlamda zarar vermez.
0325- Müslüman, Gayri Müslim, turist,
yerli yabancı; hiç kimseye kötülük yapmaz; kimsenin canına, malına, namusuna
göz koymaz, dokunmaz. Kötülük yapanlara öğüt verirken; öncelikle kendi nefsine
sonra başkalarına öğüt verir.
0326- Anlamını bilerek ve inanarak, "Lâilâhe
illâllah’ı" çok söyler, sonuncusuna "Muhammed-ür
Rasullullah"ı ekler. Mümkün olduğu kadar dilini zikirsiz bırakmaz.
0327- Mala, rütbeye, şan ve şöhrete düşkün olmaktan; doymak
bilmeyen arzulardan; gururdan ve dünya sevgisinden sakınır.
0328- Allah’ü Teâlâ’nın külli iradesinin her şeyin üstünde
olduğunu; O’nun rahmeti, hidayeti, ihsanı ve keremi olmadan ne ilmiyle ne de
ibadetleriyle ne iyi amelleriyle hiçbir yere varamayacağını bilir.
0329- Eşine ve çocuklarına iyi davranır, onları
üzmez, eksiksiz hizmetlerini yapar onlara sürpriz ikramlarda bulunur.
0330- Anne-babasına, dede ve ninelerine; son derece
hürmet eder, onları ömür boyu sırtında taşısa haklarını ödeyemeyeceğini
bilir; onlara “Öf!” bile demez; yaşlılık ve yardıma muhtaç duruma
düşünce kendinden önce onların ihtiyaçlarını karşılar; huzur evlerine teslim
etmez; hayır dualarını alarak kendini garanti altına alır.
0331- Yemesinde, giyinmesinde ve harcamalarında; ölçülüdür;
hiçbir zaman lüks ve israfa dalmaz; sade, planlı ve düzenli bir hayat sürer,
kendini ve ailesini ihmal etmez; ihtiyaç fazlası birikimlerini istihdam ve
üretime yönelterek hem daha çok kazanır hem fakir fukaraya ekmek kapısı açar.
0332- Sağlığına, yemesine, içmesine, kilo almamaya,
üşütmemeye azami gayret eder; hareketli ve sporlu yaşam onun vazgeçilmezidir.
Düzenli sağlık kontrolleri yaptırır. Hastalanınca
uzman ve mütedeyyin hekimlere gider; ama şifayı
doktordan değil, “Şâfi”
olan Allah’ü Teâlâ’dan bekler.
0333- Her konuda planlı ve
prensiplidir. “öğrenme, çalışma, dinlenme, beslenme uyku, vb. alanlarda” disiplin
kazanmıştır.
0334- Allah’ü Teâlâ’nın yarattığı her
şeyin özel ve önemli olduğunu düşünerek kâinatın insanlar için var edildiğini,
sayısız nimetlerin sunulduğunu bütün bunlar karşılığında insanların bir sınav
için yaratıldığını, Hakka hamd ve şükür istendiğini bunları yapanların sonsuz
saadete ve nimetlere kavuşacağını bilir.
0335- "İki günü eşit olan aldanmıştır!” Hadis-i Şerif Aleyhisselâm’ınin hikmetine göre her yeni günde “Bilgi-kültür,
güzel ahlâk, fazilet ve iyilik” bakımından daha ileriye gitmenin gayreti
içindedir.
0336- Bilgili, anlayışlı, ölçülü, halim tokgözlü ve
anlayışlıdır. Kendisine yapılan cahillikleri olgunluk, sevgi, sabır, merhamet ve şefkatle karşılar.
0337- Mü’min sıfatıyla kendisine, ailesine, çevresine,
ülkesine ve insanlığa karşı görevlerini yerine getirir. Allah’ü Teâlâ’nın
kendisine taşıyabileceği kadar görev yüklediği bilincindedir; bunları gücü
nispetinde hayatına geçirmeye çalışır.
0338- İntikam alma duygusundan
içindeki kötü isteklerinden şiddetle kaçınır. İntikam
almaya gücü yettiği halde bile hasımlarını affeder. Hep olumludur; evrene olumlu mesajlar gönderir ve karşılığını
bir gün alacağını bilir.
0339- Yanlış yaptığında, yanlışları
üzerinden doğruyu; doğru yaptığında da doğruları üzerinden daha mükemmeli
öğrenir. Yanlışlarından dolayı samimi bir şekilde özür diler,
kendisinden özür dileyenlerin özürlerini kabul eder.
0340- Nerede görürse görsün iyi davranış, söz ve
güzellikleri örnek alır. Kendisi de başkalarına daha güzel davranış ve
güzellikler sergiler.
0341- Kendisini dolaylı veya dolaysız yollardan
ilgilendirmeyen konulara karışmaz, sıkıntıya düşmez.
0342- Elinde olan bir şeye yok demez; komşusu açken tok
yatmaz, istismarcılara aldanmaz. Gerçek ihtiyaç sahiplerini araştırır; sahip
olduğu maddi imkânlardan; gücü nispetinde ihtiyaç sahiplerine, akrabaya,
yoksula, yetime, darda kalmışa gizlice yardım eder. Fazla da vererek kendini
zor duruma düşürmez. “Allah’ü Teâlâ’nın verdiğini, Allah’ü Teâlâ için
verir.”
0343- Allah’ü Teâlâ’nın rızık olarak verdiklerini; açıktan
ve gizliden Allah’ü Teâlâ’nın razı olduğu yerlere harcar. İhtiyacı olan din kardeşlerine yardım eder; zalimlere,
zalimlere, fasıklara, malını haram ve israfa harcayan kişilere yardımcı olmaz.
0344- Rabbinin verdiği sevgiyi merhamet için; vücudundaki
kuvveti, Hakk’a ibadet ve halka hizmet için; aklına verilen feraseti adâlet
için; ikram edilen nimeti cömertlik için kullanır; insanlara ihtiyaçlarını bildirmelerine meydan vermeksizin ihsan
ve ikramda bulunur.
0345- Şahsi çıkarları kamu hakları ve diğer insanların
çıkarlarıyla çatışırsa kendini değil, vicdanının sesini dinler. Hakkaniyet
ölçülerinden ayrılmaz, Hak’tan yana tavır koyar.
0346- Uzmanlık alanıyla ilgili yeni gelişmelere; seminer, konferans, toplantı, akademik dergi, internet vb. duyarlıdır.
Sürekli bilgi ve donanımlarını artırır. Basılı
ve görsel medyayı, haberleşme, araçlarını, sosyal medyayı iyi kullanır. Hayatın
her yönüyle ilgilenir; her çeşit yazılı, basılı, sözlü etkinliklerden
yararlanır.
0347- Kendi fikirlerini söylemesini ve aklını kullanmasını;
nasihat dinlemesini; başkalarının fikirlerinden, yeteneklerinden ve
tecrübelerinden de yararlanmasını bilir.
0348- Üstünü-başını ve evini temiz,
tertipli ve güzel tutmaya dikkat eder. İnsanların nefretine sebep olacak çirkin
görüntü, ütüsüz elbise, kötü koku vb. olumsuzluklardan kaçınır.
0349- Kalkınma, bilim ve teknolojide atılım yapmak ve yüksek
başarı göstermenin tek yolu; kayrılanların makamları işgal etmesiyle değil;
ehliyetli, liyakatli, alan bilgisi fazla, tecrübeli, yüksek zekâlı, düşünce
ufku açık ve geniş, olumlu değişimden yana, çok çalışkan, takvalı, namuslu,
kişilerin makama gelmesiyle olduğunu bilir.
0350- İlmi siyaset sahibidir. Her doğruyu her yerde
konuşmaz; ne zaman, nerede, ne konuşulacağını bilir. Tatlı ve etkili konuşmayı, dinlemesini, diyalog kurmasını ve sözün en güzelini söylemesini
bilir.
0351- Açıklandığı takdirde, hoşuna gitmeyecek, üzecek şeyler
hakkında soru sormaz.
0352- Şikâyetçi, mızmız, çabuk bıkan
kişilik ve kişilerden uzak durur. Olumlu düşünür, herkesi hakkaniyete teşvik
eder, çözüm odaklı insandır. Bilgi ve entelektüel yeteneklerini sağduyusu ile
harmanlar ve verimli bir şekilde değerlendirir. Kaygılarını gerçeklikle
yüzleştirir, olaylara realist yaklaşır.
0353- Karşılaştığı sorunları çözüme
odaklanır; sonuç almak için çaba gösterir ve olaylara yapıcı tarzda yaklaşır,
hikmetle bakar. Görevlerini yılmadan, yarım bırakmadan yüksek çaba ve
gayretlerle yerine getirir.
0354- Değerlerinin farkındadır ve
eylemlerini bu doğrultuda kendisi seçer ve belirler. Aldığı görevi asla ihmal
etmez, “Allah’ü Teâlâ beğensin!” diye yapar. Verdiği kararların sorumluluğunu üstlenir;
kontrolü elden bırakmaz, yerinde ve zamanında risk alır.
0355- İşlerini başkasına havale etmez,
azimli, gayretli ve ihtiyatlıdır. Başladığı işi, en iyi şekilde bitirebilmek için, her
türlü engeli aşarak; bütün helâl ve meşru
yolları dener; sonuna kadar ciddiyet ve cesaretle
takip eder, yarım bırakmadan mükemmel bir şekilde bitirmeye gayret eder.
0356- Kendi dışında gelişen olayları
dikkatle süzer, duygusal ve ruhsal zekâsını hassas bir uyumla kullanır.
0357- Yeni şeyler öğrenmeye ve
öğretmeye doymaz. Çalışmaya, eğitime, bilim ve
teknolojiye, araştırmaya, deney, gezi, gözleme dayalı somut bilimlere gereken önemi verir.
0358- Kendini, toplumu, tabiatı
tanımak ve karşılaşacağı problemleri çözebilmek için sürekli bilimsel
araştırma, gözlem, deney ve çalışmalar yapar. Bilim sayesinde kendi varlığının
ve tabiatın bilgisine sahip olur, bilinç kazanır.
0359- Zamanın üç boyutunu
“geçmiş-şimdiki-gelecek” aynı anda algılar, fizik ve metafiziği birlikte
düşünür, standartlarını yükseltir ve yaratılışına uygun açılımlar yapar.
0360- Ülke yönetimine her zaman iyi yönde katkıda bulunur.
Seçimlerde “Şahsi menfaat” düşünmez. Araştırır, işin ehli
olanlara, Allah’ü Teâlâ için hizmet yapanlara, dürüst, ihlâslı ve takvalılara,
inancını davranışlarına yansıtanlara, ufku geniş olanlara, vatanı ve milleti
için çalışanlara oyunu ona kullanır.
0361- Dünyaya daldığını hissettiği
anda belli zaman dilimleri içinde; hastaları, hastaneleri,
adliye koridorlarını, hapishaneleri, evliya türbelerini, mezarlıkları,
tımarhane ve huzur evlerini, ziyaret ederek ibret alır.
0362- Kendisinin bu fani dünyada bir “Ahiret yolcusu”
olduğunu; “Ecelinin ansızın geleceğini” aklından çıkarmaz;
yaptığı her şeyin karşılığını ebedî olan ahirette bulacağı bilinciyle hareket eder.
0363- Bu dünyanın, zevk ve sefa yeri
olmadığını; çalışma, fedakârlık, salih amel işleme yeri nimetlerinin geçici ise
olduğunu; ahiretin ise zevk, sefa, selâmet ve ebedi nimetler yurdu olduğunu
aklından çıkarmaz.
0364- Hayat imtihanının bütün meşakkat ve zorluklarını rıza
ve teslimiyetle aşarak dünya sevgisini gönülden çıkarıp; Allah ve Rasûlü’nün yolunda yürür. Dünyalık, evlâd, makam, mevki, ilim,
servet ve şöhret sahibi olursa şımarmaz, böbürlenmez; her şeyin emanet olduğunu, sorumluluklarının ağır,
hesabının zor olacağını düşünür; kötü yolda kullanmaz.
0365-
Kavuştuğu dünya nimetlerine şükreder, elindekilerle yetinir; ilâhî
imtihanın gereği karşısına çıkan musibetlere
sabreder; işlediği
günahlara istiğfar eder, Dünya hayatının Leylâlar’ına
takılıp Mevlâʼsını unutma gafletine düşmez.
0366- Kendisinin yapmadığı bir şeyi başkalarına tavsiye
etmez; önce kendisi uygular. Ele talkın verip kendisi salkım yutmaz.
0367- Halis bir niyetle bilgi ve irfan sahibi olmaya çalışır. Öğrendiği ilimleri hem kendisi uygular, hem ulaşabildiklerine öğretmeye
çalışır. İhsan olunan her nimeti “Hak yolunda” hizmet için kullanmaya
gayret eder.
0368- Başarısızlıklar onu yıldırmaz, moralini bozmaz,
hayallerinden vazgeçmez; kendini hırpalamaz, utanç ve kırgınlık duymaz; bahane
üretmez; özeleştiri yapıp eksiklerini görüp, giderme yolunu seçer. Daha güçlü
bir azim, yapıcı bir bakış açısı ve yeni bir düşünce sistemi geliştirerek
eskisinden daha kuvvetli bir hırs ve üretkenlikle yoluna devam eder.
0369- Nefsini özeleştirel bir muhasebe bakışıyla tanır.
Nefis onun bineğidir; O’nu azdırmadan; istek ve arzularına zaruret miktarı uyar. O’na hiçbir zaman güvenmez; gafil
yakalanmaz; onunla her an hesaplaşır; kontrol altına alır; disipline eder. Nefsine
yenildiği anlarda; onu frenleyecek, tedbirler alır; ibadet ve
itaatlerini artırır.
0370- İnsanları olduğu gibi kabul
eder; her insanın; zevkleri, renkleri, fikirleri ve yorumları farklıdır. Bu
farklılıklardan yararlanmaya çalışır.
İnsanlara güvenir. Bir hatayı, tüm
insanlara mal etmez; herkesi kendi isteklerine göre değiştirmeye çalışmaz. Herkes
için yeni bir sayfa açar;
0371- Milli ve manevi değerlerine bağlıdır. Karşılaştığı
olayları doğru değerlendirir, dar açıdan değil, geniş açıdan bakar, geçmişini
inkâr edip dil uzatmaz, atalarını her zaman saygıyla anar.
0372- “Allah’ü Teâlâ’nın aciz ve fakir bir kulu” olduğunu unutmaz. Kibiri, tevazuuyla; kötülüğü, hoşgörüyle;
çirkinliği, edeple; acıyı, tevekkülle; hiddeti, şefkatle; kötülüğü, iyilikle;
nefreti, sevgiyle yener; fakat kibirliye karşı
kibirlenir. Âlemlerin Rabbine lâyık bir kul olmaya çalışır.
0373- İbadet, dua, tevbe ve zikire
devam etmek suretiyle, kalbini; “küfür, şükür azlığı, kibir, cimrilik,
haset, kin, öfke, şehvet ve kötü ahlâk’tan arındırarak dünya
hırsı, günah kiri, mal-makam ve itibar sevgisi gibi kötü duygulardan;
kurtulmaya; takva ve zühde ulaşmaya çalışır.
0374- Anlamsız ve saçma korkulardan
vesveselerden, kurtulmak için; günahlarını azaltır, hayır ve hasenatlarını
çoğaltır; namaz, dua, tevekkül ve tam bir
teslimiyet ile Allah’ü Teâlâ’ya sığınır.
0375- Basiret gözünün açılmasını sağlamak için; bir ilâhî program çerçevesinde kâinatta yaratılan; atomdan
insana, hücreden galaksilere kadar; canlı-cansız
her varlığın sanatlı ve kusursuz yaratıldığını; Allah’ü Teâlâ’yı zikrettiğini;
Rabbimizin kâinat aynasında ki varlığını ve birliğini; sonsuz kudret ve
azametini; eserden müessire, sebepten müsebbibe,
sanattan sanatkâra, tefekkür eder.
0376- Allah’ü Teâlâ’nın zatını
düşünmez, sanatını ve yarattıklarını düşünür, “Yarattıkları bu kadar güzel
ve harika olursa; kendi zatı ne kadar mükemmeldir”; diye imanını
kuvvetlendirir.
0377- Sözünde durur; konuşunca
tatlı söyler, katı, kaba, sert sözlü değildir. Çok düşünür, çok okur; ülkesinin
bilim, düşünce, sanat ve teknoloji üretmesine; insanlardaki gizli yeteneklerin
açığa çıkarılmasına yardımcı olur.
0378- Kötü huydan, gönül
dağınıklığından sakınır. Müslümanım diyenin imanını sorgulamaz,
şüphe üzere kimseyi suçlamaz, mü’minim diyene; küfür isnat etmez.
0379- Dikkat çekmeye, egolarını güçlendirmeye çalışmaz; tam
tersi bencillik, Haset, kin, hile gibi kötü huylardan sıyrılıp, ilgili kişilerle; işbirliği yapmaya, eksikliklerini gidermeye çalışır.
Başkalarının çıkarları kendi çıkarı; zararları kendi zararı gibidir.
0380- İnsanları eksikleri ve zaafları
ile kabul eder; bir anda herkesi değiştirip kendine
benzetmek istemez. Yapıcı eleştiriye her zaman açıktır. Yıkıcı eleştiriye
kırmadan, yıkmadan yapıcı, onurlu ve onarıcı bir duruş sergiler.
0381- O, bir gönül eridir. Onda; ayrım yapmama, güzel sözlü olmak, husumetten uzak durmak,
hoşgörü, mürüvvet, feragat,
yiğitlik, civanmertlik, insanları sevmek, dünya malına
önem vermemek, başkalarının haklarını gözetme, vb. gibi fütüvvet ahlâkı bulunur.
0382- Yeryüzünde vakar ve tevazu ile
yürür; cahiller, sataşacak olursa, onlara “Sağlık ve selâmet sizin
üzerinize olsun!” der; gülüp geçer; yumuşaklık gösterir, çatışmaz;
doğruluk ve tatlılıkla günahtan sakınır.
0383- Kimseye kötü lakap takmaz,
münakaşa etmez, ses tonunu yükseltmez; cahil ve seviyesi düşük kişilerle
muhatap olmaz! Uygunsuz şaka, aldatma ve sözünden
cayma gibi kötü davranışlardan sakınır.
0384- Zalimleri, fasıkları, gafilleri, münafıkları övmez,
onlara yalakalık ve yağcılık yapmaz. İnançsız, fasık, mürtet, asi, kötü
karakterli kimselerden uzak durur.
0385- Kimseye karşı ilişkilerini tümüyle kesmez; fakat
kendisini hak ve hakikatten uzaklaştıran, sadece menfaat için yaklaşan; duyarsız, bencil, vb. yanlış
insanlardan uzak durur.
0386- Bütün insanlara doğal, sade ve içten geldiği gibi
davranır. Yapmacılıktan, yapaylıktan, ikiyüzlülükten, aşırı merasimden,
etiketten hoşlanmaz.
0387- İyi bildiği konularda; az, açık ve anlaşılır
konuşur; konuyu bilmezse veya konuştuğunda hayır yoksa susar, boş yere
zevzeklik gevezelik, yapmaz.
0388- Her ortamda tesettüre, “mahrem-namahrem” ilişkilerine
dikkat eder. Allah’ü Teâlâ’nın sınırlarını (Hududullah’ı- çiğnemez. Haremlik selâmlık, tesettürlü bulunma kurallarına dikkat eder. Mecbur kalmadıkça; günahlı ortamlarda bulunmaz.
0389- Yeterli, düzenli yeme-içme bilinci ve alışkanlığı
edinmiştir. Tok karnına yemek yemez, sofradan doymadan kalkar, midesinin üçte
birini yemek, üçte birini su, üçte birini de boş bırakır. Tıka basa yemekten, şişmanlıktan uzak durur.
0390- Bir
şey yerken-içerken,
uyurken, dinlenirken ve gezerken; keyif için, lezzet için değil; “Allah’ü
Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmeye, ibadet için
kuvvet bulmaya” diye niyet eder; böylece
her iş ve davranışını ibadete çevirir.
0391- Akşamları erken abdestli yatar,
maddi rızıkların dağıldığı sabahları erken kalkar; manevi rızıkların
dağıtıldığı ikindi ile akşam vakitleri arasında uyumaz.
0392- İş hayatı, tatil hayatı her şeyi düzenlidir. Hayatının her anını tam bir takvaya çevirir; hayırlı işleri geciktirmez. Lüzumsuz konuşma ve davranışlardan, karşı cinse
art niyetli bakışlardan, kötü arkadaşlar edinmekten uzak durur.
0393- İltifat eden, ikram eden, gönül alan, gönle girendir.
Kahkaha ile gülmez, gülüşü tebessüm şeklindedir.
0394- Şen şakraktır, yerine göre faydalı şaka ve espriler
yapar; kırıcı, yersiz, başkalarını küçük düşürücü, kaba ve ağır şakalar yapmaz;
mızmız, kavgacı ve karamsar değildir. İnsanları korkutmadan, üzmeden, mizahı zaman
zaman kullanır.
0395- Doğru ve güzel şeyler düşünür,
pak ve temiz tabiatlıdır; ince ve estetik zevk sahibidir. Yararlı ve doğru söz
söyler, gevezelik etmez, komik ve düşündürücü espiriler yapar.
0396- Nüktedan ve mizahçıdır alaycılığa kaçmayan bir mizah
anlayışı vardır. Mizahı; düşünce yolunu açmak, moral vermek ve gönül almak için
kullanır. İncitici, kırıcı ve alaycı nükte ve hicivden kaçınır.
0397- Rahmanın nuruyla bakar ve anlayış sahibidir. Kafa
gözünün yanında kalp gözü de açıktır.
Hâli, hareketi, feraset duruşu,
bakışı ve konuşma tarzıyla insanları manevî ve ruhanî yönden etkileme gücüne
sahiptir.
0398- İnsanı
Rabbine götüren, ona doğruyu gösteren ve isabetli hareket etmeyi sağlayan
bilgiyi, kimden ve nereden geldiğine bakmaksızın alır; ruhsuz, köksüz, kuru
maddecilikle oyalayan, insanı Rabbinden uzaklaştıran bilgiyi nereden ve kimden
gelirse gelsin atar.
0399- Çalışır,
öğrenir, ilim ve fikirlerle değerlerini koruyup geliştirir, yeni sonuçlar elde
eder. Öğrendiği maddi ve manevi bilgileri hayata geçirip uygulayarak mana ve
kıymet kazandırır.
0400- Bir şey öğrenirken ve öğretirken her insanın ayrı
birer dünya olduğunu bilir. Etkili eğitim ve öğretim metotlarını uygular. Eğitim ve öğretimin en kaliteli yapılabilmesi için elinden gelen
her şeyi yapar.
0401- İlim ve sanat erbabıdır; iman, fıkıh, ahlâk ilimleri
sanat ve öğrenir; zararlı ilimden ve sanattan Allah’ü Teâlâ’ya sığınır. Gerçek
ilim ve sanat adamlarına ve eserlerine saygısı sonsuzdur; onlara gereken değeri
ve önemi verir.
0402- Onun evi medrese ve
mescittir. İlim ve ibadet yuvasıdır. Kendisi önce; bilmediklerini öğrenmek
isteyen bir talebe; sonra öğrendiklerini hemen öğretmek isteyen ve öğreten bir
öğretmendir. Sürekli öğrenir, öğretir; aydınlanır,
aydınlatır; ilham verir, uygular.
0403- Kendi kendine övünmek için, “İyiyim!”; yerinmek
için, “Kötüyüm!” de demez. “İnşallah Rabbimin katında iyilerden
oluruz!” der.
0404- İnsana ve insanlığa değer verir.
İnsanlığın problemlerini ciddiye alarak geniş bir evrensel ve
bilimsel bakış açısından; nebevi hareket metotlarından da yararlanarak, İslam’ı
ve insanlığı
yüceltmek için duygu ve düşünceler üretir.
0405- Sorunlara özgün ve esnek
çözümler üretir. Daha iyiyi bulmak için kusursuzluk arayışı içindedir;
farklılıklara, yeniliklere ve değişimlere açıktır, hayal gücünü kullanarak
yaratıcı ve pratik çözümlerle işini geliştirme isteği içindedir; konulara
önyargılardan uzak ve farklı bakış açıları ile yaklaşır.
0406- Beraber çalıştığı kişileri iyi
tanıyarak gelişimlerine destek olur, onların önlerindeki engelleri aşmalarına
yardımcı olur. Amirlerine itaat eder; astlarını, ekibindeki kişileri motive ederek yönlendirir
hedeflere ulaşmaları için yol gösterir.
0407- İnsan ilişkilerinde nezaket
kurallarına uyar, onlarla açık ve etkili iletişimde bulunur; yol arkadaşlarının
ihtiyaçlarına, taleplerine ve şikâyetlerine öncelik verir; onlara empati
gösterir.
0408- İslâm Aleyhisselâm’ın itikadî ve amelî ilkelerini
özümsemiş, eğitim ve kültür seviyeleri yüksek, kendisiyle ve toplumla barışık,
beşerî ilişkilerde sempatik, topluma öncü, muhatabını anlayan ve dinî
meselelere; ehlisünnete uygun ve pratik çözümler üretebilen, dinî ve ilmî
verileri birlikte kullanabilen, söz ve davranışlarıyla örnek bir hayat
sergileyebilen din görevlilerine sahip çıkar.
0409- Sorunlardan şikâyetçi olmaz,
çözülemeyecek gibi yaklaşmaz; sadece önündeki geçici engeller olarak görür;
alternatif çözümler üretir. Sürekli bilgi toplar, bilgiyi toplumla
paylaşmak ve güncel sorunlar hakkında yerinde ve zamanında çözümler bulmak; toplumsal hayata düzen vermek için çalışır.
0410- Kendinin, ailesinin, toplumun ve
insanlığın problemlerini çözmek; hedeflerden sapmaları ve yaşanan güçlükleri
aşmak için Hiçbir şeye ben biliyorum demez. Başkalarını
da saygıyla dinler. Planlı çalışır, O
konunun uzmanlarından ve tecrübeli büyüklerden fikir alır, beyin fırtınası yapar bilimsel çözümler üretir.
0411- Hiçbir şeyi kendisine dert etmez. Kendisiyle,
ailesiyle, dünyayla barışık yaşar. Eksik ve yetersiz kaldığı alanlarda derin
kaygılara girmez, akıllı ve mantıklı bir çözüm yolu bulur. Psikolojik sıkıntılarından kurtulmuş, iç dengesini kurmuş
çevresiyle kaynaşmış ve bütünleşmiştir.
0412- Kendisini etkin bir özdenetimle kontrol ederek;
sürekli kendi hata ve eksikliklerini araştırır; “Allah’ım nerede yanlış
yaptım?”; sorusunu kendine sorar. Kendi yanlışlarını gördüğü anda “Ar
etmeden…” dönmesini bilir. “Çözüm odaklı, geniş bir bakış açısına” sahiptir.
0413- Hiçbir işte aceleci ve telaşlı değildir,
ağırbaşlılık ve vakarlı olmayı elden bırakmaz. İç ve dış tehdit ve tepkilere
karşı uyanıktır. Geçmişten dersler
çıkararak elde ettiği kazanımlarla bugüne ve geleceğe sağlam adımlar atabilmek
için çözümler üretir, tedbirler alır. İç ve
dış tehdit ve tepkilere karşı tedbirli ve uyanıktır. Davet edilmediği yere
gitmez, başkasının hanesine izinsiz girmez.
0414- Bütünsel yaklaşımla olaylara ve
durumlara geniş açıdan bakar, sorunlara odaklanır; onları aşmanın akılcı ve
mantıklı bir yolunu bulur; konuları sistematik bileşenlerine ayırır, durumun
parçaları arasındaki ilişkileri analiz eder.
0415- Sorunları çözmek için ihtiyaç
duyduğu kaynakları bilir ve bunlardan sistematik bir biçimde yararlanır; işini
yaparken planlı bir şekilde çalışır, hedeflerden sapmaları ve yaşanan
güçlükleri çözülmesi gereken sorunlar olarak görür ve alternatif çözüm yolları
üretir
0416- Yorulup yıprandığında; piknik, gezi, dost ziyaretleri,
yararlı ve ruhu dinlendirici televizyon programları izler, kitaplar okur,
ahiretine zarar veren, ahlâksız ve zamanını çalan TV programları izlemez.
0417- Nefsinin ayıplarını kabul eder;
riyadan ve gösterişten kurtulabilmek için; dünyanın geçici olduğunu ölümün
ansızın olduğunu düşünür; tul-i emelden kaçınır, nefsini arındırmaya ve
hilelerinden kurtulmaya çalışır.
0418- Her amelinde rıza-i ilahi vardır
diğer Müslüman kardeşini tenkit etmez, övmez, din kardeşlerinin meziyetlerini
şahsında tasavvur edip onların iyilik ve başarılarıyla iftihar eder.
0419- Hoşuna giden şeyleri kendine
düşen her gayreti sarf ettikten sonra Allah’ü Teâlâ’dan ister, O’nun rızasına
uygun olmayan işleri yapmaz. Kendisindeki bütün güzel halleri, Rabbinden; kötü
halleri ise nefsinden bilir.
0420- Riyanın amelleri boşa
çıkardığını, Allah’ü Teâlâ’nın kahrını üzerine çektiğini, bundan umulan dünyevî
faydaların ilk anda iyi olsa da, sonunda acıya ve “nifak” hastalığına
dönüşeceğini; kalp, ruh ve düşünce dünyasının kirleneceğini bilir ve nefsiyle
mücadele eder.
0421- Zaman zaman işlediği günahları
göz önüne getirip, ölünceye kadar, “Rabbimin emrine niçin karşı geldim,
niçin bu günahı işledim?” diye pişman olur, bir daha öyle bir günaha
dönmez.
0422- Özgüven sahibidir; yeni
yaşantılara açıktır, değerlendirmeyi içsel kaynağında yapar; psikolojik
olgunluğu vardır, diğer bireyleri yeterince algılayabilir, onlarla güçlü
iletişim kurabilir.
0423- Kendini olduğu gibi kabullenir, kendini
gerçekleştirmek için güç toplar. Hatalarından ve yanlışlarından
dolayı kendini suçlayıp durmaz ama ders alır;
gereksiz korkulara kapılmaz, kendinden utanmaz. Başkalarını da, kabullenebilir.
0424- İyi niyetli, temiz kalplidir; fakat kötülere aldanmaz; Kimseye iftira atmaz, suizan etmez; herkese
hüsnü zan besler; kendini ölçüyü kaçırmadan sever;
kendi iyiliği ile birlikte başkalarının iyiliğini de düşünür. Kendini, kimseyle
mukayese etmez.
0425- Problemlerden kaçmaz; geniş ve
evrensel bir bakış açısıyla yaklaşır. Sadece kendi problemleriyle değil kendi
dışındaki problemlerle, özellikle de kendini geliştirecek problemlerle de
ilgilenir.
0426- İlişkilerinde sosyal sınıf, ırki
dil ayrımı yapmadan karakterine uygun olan herkesle arkadaşlık ve dostluk
kurabilir.
0427- Kendine has ancak alaycılığa
kaçmayan bir mizah anlayışları vardır. Bu insanlar nüktedanlığı ve mizahçılığı,
düşünce yolunu açmak için kullanırlar. İncitici nükteden ve hicivden
kaçınırlar.
0428- Sıradan davranmaz bağımsız,
farklı ve bu farklılığı ortaya cesaretle koyabilen bir yapıdadır. Yeni yaşantılara ve değişime
açıktır; olanları olduğu gibi görür, karşısındaki insanları, olayları, hayatı,
kendini daha doğru olarak değerlendirir.
0429- Sade ve doğaldır ve içinden
geldiği gibi davranır; tabi, sade ve içten davranır; Yapmacıklıktan,
riyakârlıktan, egoistlikten hoşlanmaz.
0430- İletişim ve ilişkileri güçlü ve
sağlamdır; diğer insanlarla ilişkilerinde yoğun ve derindir. Çok geniş bir
çevre yerine daha güçlü, derin ve yoğun bir çevreleri vardır ve bu onların
tercihidir.
0431-
Değerli olmayı karşı tarafın
bakışlarında ve sözlerinde değil kendi içinde arar. Mal, makam, mevki, rütbe, şan ve şöhreti yükseldikçe
daha da mütevazılığı ve alçak gönüllülüğü artar. Olumsuz olaylarda başkalarını
suçlamak yerine sorumluluk alır.
0432-
Değişmeyen tek şeyin değişim
olduğunu unutmaz; üste çıkmaya çalışmaz, anlamaya ve dinlemeye; haklı olmak
yerine mutlu olmaya; başkalarından önce kendini değiştirmeye çalışır. Bazen
hakkında kurulan tuzaklara gülüp geçer bazen affeder.
0433- Gönlünü dünya hırs ve muhabbetlerine ve fânî lezzetlere esir
etmez; nefsânî ihtirasların hoyratlığı içinde dünyanın gelgeç sevdâlarına ve
süflî câzibelerine takılıp kalmaz. Rabbinden gâfil olmaz, dünya nimetlerini
onun rızası yolunda kullanır.
0434- Hakk’a vuslat yolcusu olduğunu; geri dönüşü olmayan yolda
bulunduğunu, Cennet ya da Cehenneme gittiğini hiç mi hiç unutmaz. Dolaysıyla; “İlâhî
bir imtihan mektebi” olan; dünya misafirhânesinde; aşılması gereken
engelleri aşıp; süs ve yaldızlarıyla fazla oyalanmadan Rabbine kavuşmayı arzular.
0435- Bu kısacık hayatta güç ve enerjisini; kalpleri yıkmak
için değil, gönülleri fethetmek için; kendisini değil, davasını yüceltmek,
dünyanın tamamında “Toplumsal bir İslâmi hayat sistemi” kurmak için
kullanır.
0436- Ebedî saadete ulaşmak için; zamanını en verimli kullanır; bütün
potansiyelini harekete geçirerek ter döker, dünya hayatının meşakkat ve
sıkıntılarına severek katlanır; böylece Rabbinin
rızasını kazanıp cennetine girmeye hak kazanır.
0437- Zahiri sıkıntılara aldırmaksızın; helâl dairesinden
ayrılmaz; elinin emeği, alnının teri ile kazandığı şeyleri yer, açlıktan
öleceğini bilse; “haram lokmayı” ağzına koymaz.
0438- “Sevinçlerin de, kederlerin de gelip geçici” olduğunu bilir; sevinçlere aldanmaz, üzüntüleri de dert edinmez;
sabrederse büyük mutluluklar kazanacağını düşünerek kendini rahatlatır.
0439- Sadece kendisini düşünmez, çevresindeki insanları da
mutlu etmeye çalışır. İlimi, malı, sevgiyi, huzur ve mutluluğu paylaşarak
çoğaltır. Yokluğu, dertleri, üzüntü ve sıkıntıları paylaşarak azaltır.
0440- Sözleri ve davranışları arasında tezat yoktur;
zikzaklar çizmez. İlkeli, dengeli ve tutarlıdır. Her söz ve davranışına dikkat
eder. Sözünün eridir, yapmak istediklerini söyler; söylediklerini yapar.
0441- İslâmiyet’e göre düzenlenmiş; planlı ve programlı bir
hayatı; şuurlu bir İslâmi yaşantısı vardır. Eylemlerini başarı ile gerçekleştirebilmek için; güç ve
enerjisini sonuna kadar kullanır.
0442- Neler yapacağı hakkında; kısa,
orta ve uzun vadeli programlar hazırlar ve bunları hayata geçirmek için gece
gündüz çalışır.
0443- Hayatın bütün zorlukları karşısında her türlü
sarsıntılardan kendini muhafaza edip devamlı rıza hâlinde bulundurur.
0444- Sıkıntılara, darlıklara,
belâlara, uğradığı haksızlıklara, ibadetleri yaparken karşılaştığı güçlüklere
karşı yılgınlık göstermez, isyan etmez, şaşırıp sızlanmaz, sabreder; her şeyi
verenin ve alanın Allah’ü Teâlâ olduğunu bilir.
0445- Çağın gereklerine uygun bilgi
birikim ve donanım ile kendini donatarak hedefleri yolunda yılmadan, yorulmadan, pes etmeden inatçı bir şekilde çalışır.
Tökezlediği yerlerde eksiklerini gidererek, enerji toplayarak tekrar devam
eder.
0446- Stresin hayatını esir almasına
izin vermez. Her şeyin bir zamanının olduğunu bildiğinden, gelen her şeyi olgunlukla
karşılar ve sonunda rahata ereceğini bilir.
0447- Ruhunu beslemek ve iç huzurunu
güçlendirmek için Allah’ü Teâlâ’nın sıfatlarını ve esmalarını, kâinatın eşsiz
yaratılışını ve nimetlerle donatılışını, kim bilir Cennet Aleyhisselâm’ın ne
kadar güzel olduğunu düşünür.
0448- Huzurlu ve sağlıklı bir hayatın;
dengeli beslenme, temizlik ve düzenli spordan geçtiğini bilir ve hayatını buna
göre şekillendirir. Zaman zaman öğrenmek, bilgi ve görgüsünü artırmak, stres
gidermek ve eğlenmek için yurt içi ve yurt dışına seyahat eder.
0449- Yetenek geliştirme kursları, yabancı dil öğrenme,
sohbetlere katılma, spor yapma, temiz havada yürüyüş, bitki yetiştirme, hayvan besleme ve
faydalı faaliyetlere katılma gibi çalışmalarla stresini azaltır; ruhunu ve
bedenini dinlendirir.
0450- Kişilerin yaptığı hata ve yanlışlıkları önce hoşgörü
ile karşılar ve affeder; Hatalarından ders almadılarsa rencide etmeden, yapıcı
yöntemlerle uyarır; hatasında ısrar edenlerle yolunu ayırır.
0451- Şüpheli durumlarda bile insanlara suizandan kaçınır,
lânet ve beddua okumaz; gördüğü kötülüklere, “Allah’ü Teâlâ hepimizi ıslah
etsin!” diye dua eder.
0452- Sadece kendisi ve yakınları için değil bütün Ümmet-i
Muhammedin sıhhat ve selâmeti için çalışır.
0453- Allah’ü Teâlâ’ya teveccühte bulunarak; Her anını
doğruluk, iyilikle ve ibadetle geçirir; tövbe-istiğfar, zikir ve dua, ederek, rahmet ipine
sarılarak, günahlarını affını talep eder.
0454- Kendini üzgün, bitkin ve yalnız
bulduğunda; problemlerin altında ezildiğini hissettiğinde; samimî bir kalp ve
temiz hislerle Rabbine yönelir, O’na dualar ederek yardım ister. Bulunduğu her ortamda “Doğru
Olan Nedir?” sorusunu sorup ona göre davranır.
0455- Ailesine, çoluk
çocuğuna, evlatlarına, akrabalarına ve hiç kimseye sert ve kötü
davranmaz. Onlara merhamet ve şefkatli davranır; geçmişlerini
hayırla ve dua ile yâd eder.
0456- Başkalarını değiştirmeye değil kendini daha da olumlu
yönde değiştirmeye çalışır. Böylece kendisinden meydana gelen güzel ahlâk
yansımaları karşısında başkaları da olumlu yönde değişmeye başlar.
0457- Kendi değerini başkalarının ölçülerinde değil; İslâmiyet’in
gösterdiği ilâhi ölçülerde arar.
0458- Maddi durumu genişledikçe, makamı büyüdükçe ve dünya
imkânları geliştikçe hal ve tavırlarında değişiklik olmaz, huyunu ve ahlâkını
bozmaz.
0459- Kendisini kimselerle kıyaslamaz, olduğu gibi kabul
eder. Ahlâk be fazilet yönünden üstün kimseler her zaman rol model edindiği
kimselerdir.
0460- Allah’ü Teâlâ’ Teâlâ ona nasıl ihsanda bulunmuşsa, o
insanların ırkı, dili, dini ne olursa olsun; herkese iyilik yapmaya çalışır.
Yaptığı iyiliği başa kakmaz, kimseyi minnet altında bırakmaz; yaptığı hayrın manevî getirisinden kendisini mahrum etmez;
verdiği zekâtı, sadakayı hemen unutan ama kendisine yapılan iyiliği unutmayan
bir şahsiyettir.
0461- Söyleyeceği doğrular tahribata sebep olacaksa bildiği
şeyleri söylemeyerek uygun zamana bırakır veya hiç söylemez.
0462- Fasitlik, kıskançlık, bozgunculuk yapmaz, fitne ve
fesat çıkarmaz. Kargaşa zamanlarında soğukkanlılığını yitirmez; barışçı,
diyalogcu ve uzlaşmacıdır. Olağan dışı şartlarda
sakin davranarak görevlerini aksatmadan yerine getirir.
0463- İlim, irfan ve yaş bakımından
büyük olanlara saygı ve hürmet; küçük olanlara sevgi ve merhamet eder. Hayırlı
ve tatlı söz söyler, kötü ve müstehcen sözlerden dilini korur; herhangi bir
olaydan uğursuzluk çıkarmaz.
0464- Az da olsa sadakayla, küçük bir iyilikle, tatlı dil ve
güler yüzle, insanları sevindirir. Sadakayı gizli verir; sağ elinin verdiğini
sol eli duymaz. İşini inanarak ve severek yapar;
bütün insanlara karşı; mütevazı,
edepli ve iyi huyludur. Gül gibidir, girdiği ortamları gül kokutur. Hizmetle öne çıkar, ücret zamanı
geride durur.
0465- Sözünde durur, sır saklar, insanlara hakkı ve sabrı tavsiye eder; gerçekleştiremeyeceği
şeylere söz vermez.
0466- Varlık zamanında şımarmaz,
darlık zamanında cimrileşmez; kazandığı mallardan gücü nispetinde
Allah’ü Teâlâ rızası için infak ederek; yetimleri, fakirleri ve muhtaçları
sevindirir; çok verip kendini de zor durumda bırakmaz.
0467- Vahyin emrine
teslim olur, meleki duygularını geliştirir; aklı ve fikri ile terakki eder; Allah’ü Teâlâ’ya olan sevgisiyle, insanlık mertebesinden meleklik mertebesine “Âlâyı
İlliyîn’e” yükselir; melekler gibi hep iyi düşünür; böylece hem kendisini,
hem de başkalarını huzurlu ve mutlu eder.
0468- Nefis engelini
aşıp kâmil bir insan olabilmek; ebedi âlemde ilâhi rahmete ve yakınlığa mazhar
olabilmek, Hakk’a yakınlığın hazzını tadabilmek, sonsuz saadete erebilmek için
ecel gelip çatmadan evvel gaflet perdelerini aralar. Allah Resulü Sallallahu
Aleyhi Vesselemin emir ve tavsiyelerine gönülden bağlanır; Hak dostlarının
izinden yürüyüp onların irşat ve terbiyelerine teslim olur.
Kendi tabiatını tanır, kendi gelişiminden kendisini sorumlu
tutar. Tam olarak ne istediğini öğrenir; yaşamın tüm alanlarında "daha
ileri" gitmek için çaba sarf eder, kendi hayatında gelişim ve değişim
fırsatını keşfeder; kendi yaşamındaki yansımaları dengeye oturtmayı öğrenir.
0469- Kendi yaşamına dışarıdan
bakmayı, içsel doğasını gözlemlemeyi, kendini keşfetmeyi ve böylece
potansiyelini maksimum kullanabilmeyi öğrenir.
0470- Geçmişteki hatalarından ders
çıkarıp, geleceği önceden tahmin eder geleceğine organize olarak hazırlanır,
kendini ileriye taşıyabilir.
0471-
Ebedi
ahiret yurduna alnının akıyla varabilmek için; sebatla ilim-irfan, salih amel,
ihlâs-ihsan-huşû yolunda yılmadan yorulmadan çalışır ve çabalar.
0472- Geleceğini inşa edebilmek ve
hayatında ulaşmak istediği noktaya varabilmek için; geçmişten bağımsız olarak
kendisini anlayabilmeyi, geleceğe yön verebilmeyi, içindeki potansiyel gücü
uyandırabilmeyi ve sahip olduğu kaynakları en iyi kullanmayı öğrenir.
Yorumlar
Yorum Gönder