İyi İnsanın Bazı Özellikleri 1


ÖNSÖZ

Bismillâhirrahmanirrahîm.

Kâinatı varlığının bilinmesi için yaratan; terbiye eden ve rızıklandıran; İnsanı bütün mahlûkat içinde en güzel kıvamda “ahsen-i takvîm” olarak yaratan ve donatan, ona rûhun­dan üfleyerek “Alây-ı İlliyyine” yükselme kabiliyeti veren; varlığından haberdar eden; Hakk’a, hakikate davet şerefiyle şereflendiren; sonsuz aşkını gönüllere düşüren; tebliğ hizmetinde bizleri gönüllü kılan; hesap gününün tek hâkimi; Âlemlerin Rabbi Allah’ü Teâlâ’ya sonsuz hamd-ü senalar olsun!

          İnsanlığın efendisi ve önderi; Allah’ü Teâlâ’nın son elçisi ve habibi, vahiy emanetini bizlere taşıyan ve yaşayarak en güzel öğreten, insanlığa ebedî mutluluğun nurlu yolunu açan; yüce ahlâkın ve eşsiz faziletlerin rehberi; Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem’e; Onun temiz ehl-i beytine, sevgili sahabelerine sonsuz selâm olsun! Ve onların yolundan giden bütün bahtiyar Müslümanlara da selâm olsun!

Bizlere her türlü nimeti gönderen ve en büyük nimet olarak da Müslüman yapmakla şereflendiren Allah’ü Teâlâ’ya ne kadar hamd etsek azdır.

Yüce Rabbimizin sevip seçtiği “Habibim” dediği bize üsve-i hasene olarak gönderdiği Muhammed Aleyhisselam’a ne kadar salât ve selâm göndersek azdır.

Her varlık Rabbinin kendine verdiği her görevi ibadet coşkusu içinde yerine getirirken insanın anlayamayacağı bir dille tesbih eder.

Yüceler yücesi Rabbimiz buyuruyor ki: "Kainatta hiçbir şey yoktur ki hamd ile Allah’ü Teâlâ’yı tesbih etmesin, Onu anmasın, Ona dua etmesin. Fakat siz onların bu tesbihlerini, zikirlerini, dualarını fark etmiyorsunuz." (İsra, 17/44)

Gök gürültüsü, dağlar, göklerde ve yerde olan her şey Allah’ü Teâlâ’yı tesbih etmektedir.

Nasıl onlar ibadet ve itaatte kusur etmiyorlarsa insanların da kendi sahiplerine ibadet ve kullukta bulunması beklenir.

Allah’ü Teâlâ’nın yarattığı her varlığın görevi insana hizmettir.

Varlıklara tesbih, hamd, salat, teslimiyet, secde ve teshir görevi verilmiştir. Varlık, Allah’ü Teâlâ’nın kendisine verdiği görevi yaparken tesbih ve salat halindedir.

     Yüce Rabbimiz (Ankebût Suresi 64. Ayet Aleyhisselâm’ınde buyuruyor ki:

“Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” inşallah bilenlerden oluruz.

Her varlık ve oluş bir emir ile meydana gelir. Bir yaprak dahi Allah’ü Teâlâ’nın izin ve bilgisi dâhilinde hareket eder.

          İnsan ancak “İnsân-ı Kâmil” olduğu zaman Allah isminin mazharı, yaratılışın gayesi olan Allah’ü Teâlâ’nın halifesi olabilir.

          İnsan ilâhî varlık için en büyük şahit ve delildir. Çünkü ilâhî isim ve sıfatlar sadece insanda vardır.

          İslâm, her Müslüman’ın mükellef olduğu ibadet şartlarını yerine getirmektir. Namaz, oruç, zekât ve hac gibi, mümin ve Müslüman kişiyi Allah’ü Teâlâ’ya yaklaştıran ibadetleri insanın gücü çabası ve ihlâsı ölçüsünde kâmilen yapmasıdır.

          Biz farkında olmasak da her zaman mutlak kudret ve bilgi sahibi Cenab-ı Hakk’ın huzurundayız. Zira bizi yaratan ve her an nefes veren Yaratıcı’dan bir an bile uzak kalmamız, O’ndan uzaklaşmamız, kaçmamız mümkün değildir.

Mü’min, Allâh’ü Teâlâ’ya ve O’nun gönderdiklerine bütün kalbiyle îman eden söz ve davranışlarıyla da bunu ispatlamaya çalışan kimsedir. Bu îman; onun duygu, düşünce, davranışlarını, kısacası bütün hayatını değiştirir.

Yüce İslâmiyet cahiliye döneminde kız çocuklarını diri diri toprağa gömen vahşi bir topluluktan diğer insanlar için canlarını seve seve veren dünyanın en medeni insanlarını meydana getirmiştir.

Örnek verekcek olursak:

Sevgi, vefa ve sadakatin timsali hz. Hatice: İffet, edep, hayâ ve fazilet timsali Hz. Fatıma Radiyallahu Anha; İffet ve ismet timsali Hz. Aişe Radiyallahu Anha; Fedakârlık ve bağlılık timsali timsali Hz. Sümeyye Radiyallahu Anha, teslimiyet timsali; Hz. Hifa Hatun Radiyallahu Anha

Doğruluk ve sadakatin timsali yüksek ruhlu Hz. Ebubekir Radiyallahü Anh, adaletin timsali olarak gösterilen Hz. Ömer Radiyallahü Anh, Edep hâyâ ve cömertlik timsali Hz. Osman; yiğitlik, kahramanlık, İlim ve İrfan timsali Hz. Ali Radiyallahü Anh bunlardan bir kaçıdır.

          Yazacak o kadar güzel şeyler var ki… Zaman zaman bunu da mı yazsam şunu da mı yazsam diye diye boğuldum! Ama yine de az da olsa eksik de olsa yazmaya karar verdim. Gayret bizden, yardım Allah’ü Teâlâ’dandır. Her şeyin doğrusunu ve mükemmelini Allah’ü Teâlâ bilir.

          Rabbimiz; Ali İmran suresi 110. Ayet Aleyhisselâm’ınde buyuruyor ki: Siz; insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz”. Bu ayeti kerimeye göre Müslümanlar tüm insanlık için gönderilmiş bir topluluktur.

          Bakın bu ayete göre biz tüm insanlık için yaratılmış bir topluluğuz. Sadece Müslümanlar için değil "bütün insanlık" için. Demek ki bizim şu anda ötekileştirmeyen, dağıtmayan ve bölmeyen; bütün insanlığı ve mahlûkatı kapsamına alan evrensel bir görevimiz var.

          Müslüman canlı ve cansız tüm mahlûkata karşı sorumludur. Hiçbir zaman bir canlıya kötü davranamaz; hiçbir cansız maddeyi yaratılış amacı dışında kullanamaz.

İmam-ı Rabbani Kuddise Sirrûh hazretleri buyuruyor ki:

“Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymak için, keramet sahibi olmak, âlim olmak şart değildir. Her Müslüman’ın bunu yapmak için uğraşması gerekir. Fırsatı kaçırmamalıdır. Kıyamette her Müslüman’a bunu soracaklar, “İslam’a niçin hizmet etmedin?” diyeceklerdir. Dine hizmet için uğraşmayanlara, din bilgilerini yayan kurumlara, kimselere yardım etmeyenlere, çok azap yapılacaktır. Özür, bahane kabul edilmeyecektir.”

Peygamberler, insanların en üstünleri, en kıymetlileri iken, hiç rahat oturmadı. Allah’ü Teâlâ’nın dinini, “Seadet-i Ebediyye Yolu”nu yaymak için, gece gündüz uğraştılar. Mucize isteyenlere de, “Mucizeyi Allahü teâlâ yaratır. Benim vazifem, Allahü teâlânın dinini bildirmektir” buyurdu. Bu yolda çalışırlarken, Allahü Teâlâ da bunlara yardım eder.

Bizim de, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını, sözlerini yaymamız ve kâfirlerin, düşmanların, Müslümanlara iftira ve eziyet edenlerin, kötü, alçak, yalancı olduklarını, gençlere, dostlara bildirmemiz gerekir. Bu yolda malı ile kuvveti ile mesleği ile çalışmayanlar, azaptan kurtulamayacaklardır. Bu yolda çalışırken, sıkıntı çekmeyi büyük saadet, büyük kazanç bilmelidir.

Peygamberler, Allahü teâlânın emirlerini bildirirken, cahillerin, soysuzların hücumlarına uğrardı. Çok sıkıntı çekerlerdi. O büyüklerin en üstünü, seçilmişi, Allahü teâlânın habibi olan Muhammed aleyhisselam, “Benim çektiğim eziyet gibi, hiçbir Peygamber eziyet görmedi” buyurdu. (c.1, m.193)

Eğer insan iman eder şuurlu bir Müslüman olursa hem dünyası hem ahireti açılır. Dünyada başına gelen belâ ve musibetler tüy gibi hafif gelir. Her insanın çok korktuğu ölüm ona candan arzuladığı bir vuslat vakti olarak görünür.

 

Bu dünyada en büyük vazifemiz; Yüce Rabbimizin, emaneti olan fıtrî güzellik aynası ve menbası olan kalbimizi; temizliğini muhafaza ederek; küfür ve şirk bulaştırmadan sahibine teslim edebilmektir.

Bu durum:

Yüce Kitabımız Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurulur: “O gün, ne mal fayda verir ne de evlât. Ancak Allah´a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuarâ Sûresi 88-89)

          “En kötü insan, zararından kurtulmak için yanına yaklaşılmayan kişidir.” (Buhari)

          “Hep iyilik eden, kötülük yapmaktan uzak duran kimseye müjdeler olsun!” (Buhari)

          “Allahın kullarını üzmeyin. Onları ayıblamayın, gizli kusurlarını araştırmayın. Kim Müslüman kardeşinin aybını ararsa Allahü teâlâ da onun aybını arar. Hatta öyle ki, evinden çıkmasa da onu rezil eder.” (İ. Ahmed)

          “En iyiniz, kendisinden hep iyilik beklenilen ve şerrinden emin olunandır, en kötünüz ise, kendisinden iyilik beklenilmeyen ve şerrinden emin olunmayandır.” (Tirmizî)

“Bir Müslümanın kalbini kırmak, haksız olarak incitmek, Kâbe’yi 70 kere yıkmaktan daha günahtır.” (Rıyad-un-Nasihin)

          Her çeşit kötülükten kaçarak iyi insan olmalıdır. Peygamber efendimiz ümmetine hitaben:

          “İnsanların en iyisi, insanlara iyilik edendir. İnsanların en kötüsü, insanlara zarar verendir!” buyurdu. O halde her Müslüman imanı düzelttikten sonra, iyi insan olmağa, insanları sevindirmeğe çalışmalıdır!

          Hadîs-i Şerîf’te buyuruldu ki: “Bir kimse, bir mü’min kardeşini sevindirirse, Hak Teâlâ o kimsenin kalbini kıyamet gününde ferahlandırır.”

          Aziz olan Allah’ü Teâlâ Kur’an’ı Kerim Haşr Suresi 18. Ayeti kerimesinde: “Ey iman edenler! Allah’ü Teâlâ’tan korkun ve herkes, yarına ne hazırladığına baksın. Allah’ü Teâlâ’tan korkun, çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” Buyuruyor.

Yine yüce Rabbimiz: “Sizin içinizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Âl-i İmrân Suresi 104. Ayet) buyuruyor.

          “Acaba sonsuz kalacağımız ahiret yurduna neler gönderebildik?” Bu soruyu kendimize sık sık soralım!

          Yine yüce Rabbimiz; Enbiya Sûresi 1. Ayeti kerimesinde: “İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler.” Buyuruyor. Acaba hesabı verebilecek miyiz?

          Allahü Teâlâ, İslamiyet’i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Bir âyet-i kerime meali:

          “Doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz.” (Ankebut 69)

          Allah’ü Teâlâ yine Kur’an-ı Kerim’de ihsan etmemizi, adaletli olmamızı, akrabayı gözetmemizi, ahireti dünyaya satmamamızı ve pek çok güzel hasleti bizlere emrediyor. İblis herkesi saptıracağını sadece muhlis kulları azdıramayacağını söylüyor.

İhlâslı kullardan olabilenlere ne mutlu!

Rabbimiz, nimetlerini insanların dostlarına ve düşmanlarına saçıyor, kimseden hiç bir şey esirgemiyor, bütün nimetlerin en üstünü en kıymetlisi olarak doğru yolu saadet ve kurtuluş yolunu gösteriyor.

Bu dünyada İnsanın sahip olduğu bütün güç, kudret ve güzellikler can mal, makam, evlâd, eş, şan-şöhret her şey sınırlıdır, geçicidir hiçbir şeyin garantisi yoktur. Ahıret de ise her şey sınırsız, sorunsuz, sonsuz ve garantilidir.

Kâinat ve içindekiler yalnızca bilimsel araştırmalar için keşfedilmeyi bekleyen bir laboratuvar malzemesi değil; aynı zamanda Allah’ü Teâlâ’nın eşsiz yaratış güzellikleri ile dolu bir sanat müzesidir.

Yeryüzü bu hayranlıkla Allah’ü Teâlâ’ya secdeye varılacak bir mesciddir. Sayısız şekil, renk ve tatlarıyla akla ve tüm duyu organlarına hitap eden evrendeki varlıkların her biri öğrenmeye malzeme olması yanında insanı büyüleyen bir sanat eseridir.

Her varlık ve oluş bir emir ile meydana gelir. Allah’ü Teâlâ’nın izin ve bilgisi dışında bir yaprak dahi kımıldamaz.

Görünen evrenin içinde gizli bir kudretin var olduğu, yerlerin ve göklerin korunuyor olduğu fark edilir. (Cin Sûresi, 8)

İbni Ömer Radıyallahu Anhümâ şöyle dedi:

Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem: “Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol!”, “Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayatın boyunca da ölümün için tedbir al.” (Buhârî, Rikak 3. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 25; İbni Mâce, Zühd 3)

Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem yine buyuruyor: “Ya Ebâ Zer, Gemini yenile çünkü deniz derindir. Azığını tam al, çünkü yol uzundur. Yükünü hafif tut, çünkü geçit çok sarptır. Amelini ihlaslı yap, çünkü gözetleyici, kalbin niyetine bakmaktadır!”. (İbni Hacer Askalani)

Hadîs-i Şerîf’te buyruldu ki: “Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin! Kimi seversen sev, bir gün ayrılacaksın! Ne yaparsan yap (ister iyi, ister kötü- karşılığını göreceksin!” (Hâkim, Müstedrek, 4/360; Taberânî)

Yine Hadîs-i Şerîf’te buyruldu ki: Nasıl istersen öyle yaşa, fakat bil ki, bir gün mutlaka öleceksin. Kimi seversen sev ama unutma ki, bir gün ondan ayrılacaksın. Dilediğin gibi davran, lâkin şu da her zaman hatırında olsun ki, her yaptığının karşılığını mutlaka göreceksin!”. (Hâkim, Müstedrek, 4/360; Taberânî, Mu’cemu’l-Evsad, 4/306; Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 2/252)

Yine Hadîs-i Şerîf’te buyruldu ki: “Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur.” buyurmuşlardı. Kendisine:

“O pişmanlık nedir yâ Resûlâllah?” diye sorulduğunda Efendimiz:

“ (Ölen), muhsin (ihsan sahibi, hayır ehli, sâlih- bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şayet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevâbını vermişlerdir. (Tirmizî, Zühd, 59/2403)

          Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem yine: “Dünya ahiretin tarlasıdır.” Buyurmuştur. O zaman dünyada ekeceğiz, ahirette biçeceğiz.

          Allah’ü Teâlâ huzuru mahşerde sorduğu zaman: “Ey kulum! Ben seninleydim, sana şah damarından daha yakındım; fakat sen kiminleydin?” ne cevap vereceğiz?

          Yine yüce Rabbimiz; “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Çünkü kıyamet sarsıntısı çok büyük bir şeydir.” (Hac Suresi 1. Ayet) Yine pek çok ayeti kerimede kıyametin dehşeti ve şiddeti anlatılıyor.

          Acaba hazır mıyız?

          Allah’ü Teâlâ insanı muhatap olarak kabul etmiş, O’nu “Eşrefi mahlûk” (mahlûkatın en üstünü- olarak yaratmış “Halifelik (En’âm Sûresi 165) gibi en şerefli bir görev vermiştir.

          Yüce Rabbimiz Allah’ü Teâlâ buyuruyor ki: “Ant olsun biz insanoğluna şan, şeref ve nimetler verdik; onları karada ve denizde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik ve onları yarattıklarımızın çoğundan üstün kıldık”. (İsra, 70)

          “İbadet etmesi için yaratılan, ilâhi emaneti yüklenen, daha dünyaya gelmeden Allah’ü Teâlâ’nın Rab oluşunu kabul eden insan, akıl ve vicdan ile donatılmış” (Zariyat, 56; Ahzab, 72; A’raf, 172; Maide, 100; Şems, 7)

          İnsanoğlu bütün varlıklar arasında En mükerrem, en güzel bir kıvamda EŞREFİ MAHLÛK” olarak yaratılmıştır. Bütün mahlûkatın, en şereflisidir. O halde insan da bu şerefe göre hareket etmek zorundadır. Çünkü sorumlulukları da o kadar ağırdır.

          Bu sebeple insanoğlu başıboş bırakılmamış; peygamberler ve kitaplar gönderilmiş; akıl ve fikir verilmiş dünyanın yönetimi emanet edilmiş; böylece dünyasını ve ahiretini huzura kavuşturması amaçlanmıştır.

          İnsan Rabbinin kendisine yüklediği şerefli halifelik görevini en iyi yaparsa; vahye uyarsa “Âlâyı İlliyyin’e yükselebildiği gibi; eğer bu görevi yapamazsa; vahiyden uzaklaşırsa en aşağı seviyede olan “Esfele Safilin”e düşebilir.

          İnsan iyi olursa kâinattaki her şey mükemmel bir saat gibi işler. Bütün mahlûkat ahenk içinde mutlu olarak yaşamlarını sürdürür. Eğer insan kötü olur dünyayı kötü yönetirse; her şeyin düzeni alt üst olur. Mahlûkat arasında huzur, barış bozulur, bütün canlıların rahatı kaçar. Cennet gibi olan dünya bir anda Cehenneme döner ve yaşanmaz bir hal alır.

          Osmanlı döneminden bir örnek verecek olursak dağlardaki kurtların aç kalmaması için vakıf kurulmuştur. Yüceler yücesi dinimizde Rabbimizin yarattığı mahlûkata hizmet etmek; Hakk’a hizmet etmek demektir.

          Hz. Ömer Radiyallahü Anh buyurdu ki: “Dağlara buğday serpin ki Müslüman ülkede kuşlar aç kaldı demesinler!

          Çünkü iki Cihan Güneşi Sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyurdu ki: "Merhamet edenlere Allah da merhamet eder. Yaratılanlara merhamet ediniz ki, Allah da size merhamet etsin" (Tirmizî, Birr, 66)

          İslâmiyet çağları arkasından sürükleyen bir dindir. Kapitalizm, Marksizm ve her tülü insan icadı rejimler insanlığa bir şey veremedi aksine bunalıma sürükledi. Günümüz İslam dünyasındaki problemler de İslâmiyet’in suçu değil “İslâmiyet’i doğru anlamayıp doğru yaşamayan cahil ve tembel Müslümanların” suçudur.

          Çağımızın insan hakları konusunda en büyük düşünürü filozof Roger Garaudy 1981 yılının Nisan ayında Müslüman oldu ve Kur'an-ı Kerim için:

          “Çağların daima en önünde giden Allah kelâmıdır. Benim doktrinim Kur'an-ı Kerim’dir, çünkü o yeryüzünde eskimeyen, çağları arkasında sürükleyecek kitaptır! Dünyanın içinde bulunduğu büyük bunalımlardan, Kur’an-ı Kerim’le kurtulabiliriz!” diyor.

          Caharles Mismer de: “Hıristiyanlar âlim olunca, Müslümanlar cahil kalınca dinlerinden uzaklaşır.” Diyor.

Hazreti Mevlâna Kuddise Sirrûh tüm kâinata: “Gel, gel, ne olursan ol! Yine gel! İster kâfir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel! Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir… Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel... ” diye sesleniyor. Neden? Çünkü herkes hata yapar. İnsanların en aptalı yaptığı hatada ısrar edenidir. Madem hata yaptıysan dönüver be kardeşim!

          Müslüman olarak; İslâmiyet’i doğru anlayıp tam yaşamak, çok çalışmak, cihat etmek, çağımızın problemlerine İslâmi çözümler üretmek zorundayız. Çünkü her şeyin çözümü yüce dinimizde fazlasıyla mevcuttur. Uydurma insan felsefeleri, “izm”ler insanlığın hiçbir sorununu çözemediği gibi aksine sorunları kat kat artırır.

          İslamiyet; bizim dünümüzü, bugünümüzü, yarınımızı, dünyamızı ve ahiretimizi aydınlatan ve yönlendiren değerler bütünüdür.

          Müslüman dünyanın neresinde olursa olsun; insanlığın aleyhinde olan bir olaya “Bana ne?” diyemez. Hakkıyla cihat yapamadığından, oralara İslam’ın nurunu ulaştıramadığından, oradaki bataklıklardaki insanları kurtaramadığından dolayı sorumludur.

          Müslüman dava adamıdır. Dava lideri, davasına sadık kaldığı sürece destek verir ama davaya uymayan hiçbir icraatını desteklemez. Dünyanın en uç noktasında bir kişi imansız ölse “Acaba ben ona iman nurunu neden ulaştıramadım?” sorusunu kendisine sorar.

          Seksen yaşını geçen Eyyub El Ensari Radiyallahü Anh hazretlerinin İstanbul’da ne işi vardı? Şüphesiz İslâm’ın nurunu yaymak için gelmişti. Bugün İstanbul yeniden fethedilmeye muhtaç olduğu gibi; dünyada fetih bekleyen binlerce İstanbul var.

          Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’ın İstanbul’u fetheden komutana verdiği müjde; fetihler yapabilirsek bizler için de geçerlidir.

          Hiç kimsenin dünyada bir dakika kalacağı kesin değildir. Ama herkesin ahirette sonsuz kalacağı kesindir. Bir dakika kalacağımız kesin olmayan dünyaya tüm yatırımlarımızı yapıyoruz. Fakat inanan inanamayan herkes ahiret için neredeyse hiçbir şey yapmıyoruz.

          Bu cihanda, kimin daha güzel ameller işleyeceğinin imtihanını vermek üzere bulunuyoruz. (Mülk Suresi 2. Ayet)

          Bu zâhirî gurbet âleminde, gerçek bir dostluğun gerektirdiği gibi Rabbimizle kalben ve rûhen beraber olabilmek, O’nu hiçbir zaman hatırımızdan çıkarmamak ve dâimâ O’nun rızâsını aramak, en büyük kulluk edebimizdir.

          Öyle ki, ebedî âlemde Hakk’ın cemâline vuslatımız da, Hakk’a dostluğumuzun seviyesi nisbetinde gerçekleşecektir.

          Şüphesiz bir gurup Allah dostu canla başla Allah’ü Teâlâ’nın rızasını kazanmak için çalışıyor. Zaten onlar da olmazsa kıyamet kopar.

          Muhterem kardeşlerim ebedi saadetimizi garanti altına almak için son nefese kadar dur durak bilmeden çalışmak zorundayız. Allah’ü Teâlâ hepimizi en iyi ameller işleyen kullarından eylesin!

          Bu küçük eserimizde gücümüz oranında “İyi Müslüman Olabilmek İçin” bir şeyler hazırladık. Bunların hepsinin bir kişide toplanması çok zor... Ama imkânsız da değil… En azından eksiklerimizi görür de biz de o kutlu kervana katılabilirsek bize ne mutlu!

          Hac için kutsal yolculuğa çıkan karıncaya sormuşlar. “Sen bu yürüyüşünle hacca nasıl gideceksin?” Diye… Karınca da “Hacca gidemezsem yolunda ölürüm!” demiş.

          Biz de “İyi Bir Müslüman Olabilmek İçin” tüm şartları taşıyamasak ta bir kaçını elde eder, yolunda ölürüz… Zaten öleceğiz… Kutsal bir gaye için ölebilmek ne güzel! Rabbim utandırmaz, İnşaallah!

Tek görevimiz Allah’ü Teâlâ’ya ve gönderdiği ilâhi kanunlar olan İslâmiyete inanıp onun gereği ile ihlâs ile amel etmektir.

İnsanoğlu için başka mutluluk yolu yoktur.

Çünkü, Kur'an-ı Kerim, insanlığı mutlak hayır ve hakikate sevk etmek için indirilmiştir. İnsanoğluna hidayet yolunu gösterecek ve olgunlaştıracak olan O'dur. İman ve İslâm’a ait ölçülerin en güzelini O vaaz etmiştir. İslâmîyet ancak ve ancak O'nun ölçüleriyle yapılanmıştır.

O'nun sarsılmaz ve muhteşem kurallarının dışında hiçbir hakikat yoktur ve aranılmaz. O'nun güzel görüp tasdik ettiği her şey güzel; çirkin bulup reddettiği her şey ise çirkindir. O'nun tesis ettiği İslâmîyet köhne hurafeleri, batıl inanışları, rezalet ve fuhşiyatı şiddetle reddeder.

Şu halde, bütün Müslümanlar, itikada, ibadete, ahlâka, helâle, harama, zikre, fikre, muhabbete ait kutsî hakikatleri, O'nun terazisiyle tartacaklardır.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de:

“İnsanlar, denenip sınavdan geçirilmeden, “İman ettik” demekle bırakılacaklarını mı sanıyorlar?” (Ankebut, 2)

“Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler ile sınadık.” (Araf, 168)

“Sizi bir imtihan olarak iyilikle de kötülükle de deneyeceğiz.” (Enbiya, 35)

 

"O Hanginizin daha güzel amel işleyeceğinizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır." (Mülk: 2)

"Dünya hayatı aldatıcı geçimlikten başka bir şey değildir." (Âl-i imrân: 185)

"Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti kazanmanızı ister." (Enfâl: 67)

Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. (Bakara, 155)

 

Peygamber Efendimizin ifadesiyle اللَّهُمَّ لا عَيْشَ  إِلاَّ عَيْشُ الآخِرَةِ  “Allah’ım! Gerçek hayat sadece âhiret hayatıdır.” (Buhârî, Rikak 1)

 

Kur'an-ı Kerim, insanları tefekküre teşvik etmiş ve bunun ölçülerini aklın eline vermiştir. İnsanlar ancak O'nun ders verdiği ölçülerle ve O'ndaki gizli hakikatlerini keşfedip Hâliklarını, Mabûtlarını bulabilmişlerdir. O, İnsanoğlunun eline verilen bir ilahi meşaledir. Güneş, madde âlemini aydınlattığı gibi, O da İnsanoğlunun hem maddi hem de ruh dünyasını aydınlatır.

İnsan bu dünyaya sorumlu bir varlık olarak gönderilmiştir

          Nefsine yenik düşen, dünyaya bel bağlayan insan bu gerçeği unutabilir. Kendisini bağımsız, kudret sahibi ve hesap sorulmaz bir varlık zannedebilir. Hatta Firavun örneğinde olduğu gibi kendine -hâşâ- birtakım ilâhi vasıflar bile atfedebilir.

          Bütün kötülüklerden kurtulabilmek için Yüce Kur’an-ı Kerim’deki bütün emirlere ve İki Cihan güneşi sevgili peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem’ün sünnetlerine canı gönülden uymalıyız.

          İnsanlar hiçbir zaman tek başına yaşayamaz; ancak toplu yaşayabilir. Hatta bir sürü hayvan bile koloni halinde yaşarlar. Toplu yaşayabilmek için de bir sürü kurala ihtiyaç var. İşte İslâm tüm bu kuralların en mükemmelidir. Çünkü insanı ve âlemleri yaratan ve en iyi tanıyan ve kullarını çok seven mutlak ilim sahibi Allah’ü Teâlâ tarafından konulmuştur. Hiçbir eksiği ve yanlışlığı yoktur.

          İnsanların koydukları kurallara ise; nefsani istekleri ve yetersizlikleri yansımıştır. Bundan dolayı sık sık değişir ama hiçbir zaman insana mutluluk sağlayamaz. Çünkü yanlışlık ve yetersizliklerle doludur.

          Hem Kur’an-ı Kerim’in hem Allah Rasülünün gayesi insana dünya ve ahirette saadete giden yolları göstermektir. Bu da böylesi değerli bir varlığa, onun bedenine ve manevi kişiliğine ister ölüsüne ister dirisine yapılacak işkencenin haramlık ve suç boyutunu, en ağır cezaları hak ettiğini gösterir.

          “İyi insan”, olmak için Müslüman olmaya ihtiyaç yok; iyi Müslüman olabilmek için iyi insan olmaya ihtiyaç var!” Bazı güzel davranışları olan Gayri Müslimler’i örnek göstererek:

          “Bunlar Müslüman değil ama ‘çok iyi insan’ diyorlar.” diyerek hem kendilerini hem de diğer insanları kandırıyorlar.

          Aksine tam tersi… İyi insan olabilmek için iyi Müslüman olmaya ihtiyaç var… Çünkü bir insan kim olursa olsun kalbinde iman ve Allah’ü Teâlâ korkusu yoksa belli bir noktaya kadar dayanabilir. Çevre şartları ve nefsinin istekleri bastırdığı zaman gerçek kimliği ortaya çıkar, kötülük göstermeye başlar. Ama kâmil iman ve salih amel sahibi ihlâslı bir Müslüman asla doğruluktan ayrılmaz sabreder

          Evet, bir kişi Müslüman olmasa da bazı alanlarda iyi davranışlar gösterebilir. Ama sadece bazı konularda… Hayat öyle geniş ki… Bazı konularda örnek davranış göstermek yeterli değil…

          İyi insan eksiklikleri olmasına rağmen hayatın tüm alanlarında iyi olmak için çalışır ve çırpınır; Allah’ü Teâlâ’nın yer altına girse bile kendisini izlediğini; içini ve dışını bildiğini bilir ve inanır; bir günah işlediği, bir hata yaptığı zaman derin bir pişmanlık duyarak tevbe eder ve vazgeçer. Karşı tarafa zarar verdiyse onu tamir ve tazmin eder. Çünkü Müslüman’da Allah korkusu vardır.

          Allah korkusu insanı günahlardan koruyan ve kollayan bir güvenlik görevlisidir. Yalnız başına kaldıklarında bile “Rabbim beni görüyor!” diye düşünürler. Bu yüksek ahlâk örneklerini Öncelikle Peygamber efendimizde ve sahabe-i kiramda görüyoruz.

İnsanoğluna verilen maddi manevi her nimet hayatımız, aklımız, ilmimiz, gücümüz, saymakla bitmeyen yiyecekler, içecekler… Hep O’nun lütfu ve ihsanıdır.

İnsanlara sıkıntılar ve musibetler de veriyor fakat çareler de veriyor. Her şey ilâhi bir akış içinde O'nun sonsuz kudretiyle gerçekleşiyor.

Rabbimizin diğer sıfatları gibi şefkat ve merhameti de sınırsız… İman etmeyenlerin ve günah işleyenlerin rızkını kesmiyor, haramlardan sakınmayan azgınları herkese rezil ve rüsva etmiyor ve namus perdelerini yırtmıyor; ceza ve azabı hak edene karşılık vermede acele etmiyor.

En önemlisi… Biz İnsanoğlunun çoğu zaman bu dünyaya neden geldiğimizi anlamada zorluk çektiğimiz; doğru dürüst kulluk yapmadığımız halde; bize dünya ve ahiret saadeti kazandırmak için melekler, kitaplar ve peygamberler gönderdi. Bundan daha büyük nimet olur mu?

Yabancı bir memlekete gitsek adres soracak bir merci ararız. Rabbimiz işte adresi veriyor ve yüce Kur’an-ı Kerim’de açık açıklııyor:

 “Ey kullarım! Bu dünyada bana iman eder, farzlarımı yapar, haramlarımdan kaçarsanız hem dünyada hem de sonsuz ahirette saadete kavuşursunuz. Eğer dediklerimi yapmazsanız dünyada sıkıntılara; ahirette sonsuz azaba uğratırım!” buyuruyor.

Müslüman olmadığı veya Müslüman görünüp hiç İslâmiyet’i yaşamadığı halde mutlu görünen insanlara kimse aldanmasın. Allah’ü Teâlâ sıkıntı ve azap vermede acele etmez.

Nice örnekler var ki “Ünlü iş adamının acı sonu”, “Ünlü yıldızın bitmeyen çilesi!”, “ünlü falancanın ibretlik sonu” “Bir zaman çok meşhurdu, şimdi sokakta yaşıyor” gibi…

Allah’ü Teâlâ hepimizin tüm nefeslerini lâyıkıyla Allah’ü Teâlâ yolunda değerlendirenlerden eylesin! Âmin!

 

0- İyi İnsanın Bazı Özellikleri 1

 

0001- İyi İnsan’ın Vizyonu: Dünya hayatında Allah’ü Teâlâ’nın istediği ve sevdiği kul olmak; ebedi saadet yurdu olan Cennet’i Âlâ’da yüksek derecelere kavuşmak, Rasulûllah Sallallahü Aleyhi Veselleme komşu olmak, Cemalullah’ı görmektir.

0002- İyi İnsan’ın Misyonu: Kendini ve Rabbini tanımak, kendini iyi yetiştirmek, Rabbine iyi bir kul olabilmek için onun kitabı Kur’an-ı Kerim’ı Kerim Aleyhisselâm’ın hükümlerine ve Muhammed Aleyhisselâm’ın sünnetine sımsıkı sarılmak, kâmil imana kavuşmak, İslâmiyet’i yaşam biçimi haline getirmek; Allah’ü Teâlâ’nın rızasını kazanmak için bütün gücüyle çalışarak, salih ameller işlemek; sabır ve teslimiyetle imanını muhafaza etmektir.

0003- Hedeflerini ve önceliklerini doğru bir şekilde belirler, ilgili kişi ve birimlerle koordinasyon kurar; zamanı ve kaynakları etkin ve doğru kullanır.

0004- “İyi İnsan’ın BİRİNCİ HEDEFİ”: Allah’ü Teâlâ’nın yasakladığı “Haramlar’dan kaçmak”; emrettiği “Farzları ve vâcibleri yerine getirmek”, gösterdiği “Sırat-ı Müstakim” üzere bir hayat yaşayarak; dünyada ve ahirette huzur ve mutluluk içinde yaşamaktır.

0005- “İyi İnsan’ın İKİNCİ HEDEFİ”: İman ve itikadını ehlisünnet esaslarına göre düzeltmek. İmanını: “Taklitten tahkike” çevirip “Kâmil İman” derecesine yükseltmek; ilim ve bilgisini teoriden pratiğe; ibadet ve amellerini “gösteriş ve ikiyüzlülükten” “Takva ve ihlâs”a çevirerek “Salih ameli” elde etmektir.

0006- “İyi İnsan’ın ÜÇÜNCÜ HEDEFİ”: Allah’ü Teâlâ’nın yeryüzüne halifesi olmak (En’âm Sûresi 165), dünyayı imar etmek, emrettiği (Hud Sûresi, 61) şekilde yaşamaktır.

0007- “İyi İnsan’ın DÖRDÜNCÜ HEDEFİ”: Odaklandığı Hak yolunda, “İyi bir kul olmak”, “İmanlı ölmek”, “Cennet-i Âlâ’da yüksek derecelere kavuşabilmektir!”.

0008- “İyi İnsan’ın Kararlılığı: İyi insan’ı bu kutsal hedeflerinden hiçbir güç döndüremez.

0009- “İyi insan’ın “DAVASI”: İslâmiyet’in bütün kural ve kurumlarıyla yeryüzüne hâkim olmasıdır. Bir füzenin hedefine kilitlendiği gibi; “İlây-ı Kelimatullah” davasına kilitlenir. Her yaptığı iş ve ibadete; “Allah namına başlar, Allah namına işler ve vazgeçecekse de Allah namına boşlar!”

0010- “İyi insanın birinci amacı”: Kulu olduğu Allah’ü Teâlâ’nın rızasını kazanmaktır. Çünkü “Allah’ü Teâlâ’nın rızası” Cennet nimetlerinin hepsinden daha kıymetlidir. İslâmiyeti en güvenilir kaynaklardan doğru öğrenmek ve en güzel yaşamaktır.

0011- “İyi insanın ikinci amacı: Dar-ı fenada alnının akıyla; kâmil imanı kazanmak, salih amel işlemek ve Rabbinin huzuruna Selim kalb ile vararak; dar-ı bekada yüzünün akıyla hesap verebilmektir.

0012- “İyi insanın üçüncü amacı”: Allah’ü Teâlâ’nın yüce Kur’an-ı Keriminde buyurduğu ve Peygamberimiz Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhisselâm’ın sünnetinde gösterdiği; nurlu İslâmiyet’i bidatlerden uzak, ihsan makamında yaşamak; Ebedi Saadete kavuşmaktır.

0013- “İyi insanın dördüncü amacı”: ömrünün her dilimini çok iyi değerlendirmek, kendisine, ailesine, çevresine, toplumuna ve tüm insanlığa yararlı olmak, ölümünden sonra da hayırla anılmak suretiyle gönüllerde yaşamak ve ebediyete göçmeden önce ahiret hayatını kazanmaya çalışmaktır.

0014- “İyi insanın beşinci amacı”: Ahlâkını güzelleştirmek, nefsini tezkiye, kalbini tasfiye edip dininin emrine sokmak, salih amel ve güzel ahlâkla süslemek, hakka uyup doğru yoldan ayrılmamaktır.

0015- “İyi insanın altıncı amacı”: Ebedi kurtuluşunu sağlamak için; Allah’ü Teâlâ’nın mülkünde, O’nun iradesi ve talimatına uygun; kulluk etmek; İslâmi Hayat Sistemini eksiksiz-ilavesiz, bütün kurum ve kurallarıyla yaşamak, yaymak ve yeryüzüne hâkim kılmaktır.

0016- “İyi insanın yedinci amacı: Yeryüzünden baskı, zulüm ve fitneyi kaldırmak; İslâm Aleyhisselâm’ın yüce gerçeklerini tüm insanlara duyurmak; hakkı yüceltmek ve kendi rızalarıyla Müslüman olacaklara hür bir ortam hazırlamaktır.

0017- “İyi insanın sekizinci amacı: Allah’ü Teâlâ’nın bütün mahlûkatına hizmet etmek, Cehennem’e gidecek insan sayısını azaltmak, Cennet’e gidecek insan sayısını çoğaltmaktır.

0018- “İyi insanın Dava arkadaşları”: İslâmiyet’i yaşamak, yaşatmak ve yaymak isteyen, vatanını dünyanın süper gücü yapmayı ve Ümmeti Muhammedi bir araya getirmeyi canı gönülden isteyen herkes dava arkadaşlarıdır.

0019- “İyi insanın yolu: “Allah azimüşşan ve Rasülü Muhammed Aleyhisselâm’ın yolu; yol arkadaşları Allah ve Rasülü’nün dostları”dır.

0020- “İyi İnsan’ın görevleri”: İyi İnsanın iki görevi vardır:

a)     Tâzîm li-emrillah: Allâh’ü Teâlâ’nın bütün emirlerini büyük bir ihlâs, huşû, vecd ve istiğrak hâlinde yerine getirmek,

b)    Şefkat alâ halkillah: Allâh’ü Teâlâ’nın canlı ve cansız bütün mahlûkatına sevgi, merhamet, şefkat gösterip ve hizmet etmektir.

0021- “İyi insanın Yaşam stili, rotası ve rehberi”: Toplum mühendislerinin, modacıların, çağdaş yobazların çizdiği; “Sapık, aşağılık, küfür ve zulüm yolu” değil; âlemlerin Rabbi Allah’ü Teâlâ’nın gönderdiği Kur'an-ı Kerim ve âlemlere Rahmet olarak gönderdiği sevgili peygamberimiz Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem Aleyhisselâm’ın sünnetleridir.

0022- “İyi insan”, enerji ve gücünü kaybetmemek için:

Ø Rehberi: Kur'an-ı Kerim’dir.

Ø Gücü: İman’dır.

Ø Önderi: Hz. Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem’dir.

Ø Hayat modeli: Devr-i Saâdet’i örnek alan, “İslâmi yaşantı”dır.

Ø Işığı: Tarih’tir.

Ø Eylemi: Çalışma, ilim tahsili, cihad, dua ve ibadet’dir.

Ø Yolu: Sevgi, saygı, amel, ihlâs, edep, takva ve ihsandır.

0023-  “İyi insan”, edep sahibidir; edepten ayrılmamak için:

Ø Allâh’ü Teâlâ’nın rızâsını kazanmaya niyet eder.

Ø Allâh’ü Teâlâ’ya samimiyet duyar.

Ø Allâh’ü Teâlâ'dan hayâ eder.

Ø Allâh’ü Teâlâ’ya teslimiyet içinde olur.

Ø Allâh’ü Teâlâ’ya muhabbet eder.

Ø Allâh’ü Teâlâ’ya itaat eder.

0024- “İyi insan” İslamiyet’i doğru kaynaklardan en iyi öğrenmeye ve en iyi yaşamaya çalışır. Bunun için; Ehlisünnet âlimlerinin Kur’an-ı Kerim, Peygamberimiz Muhammet Sallallahü Aleyhi Vesellem Aleyhisselâm’ın sünnetinden çıkardıkları hükümlere titizlikle uyar.

0025- Varlık ve zamanla şuurlu iletişim kurarak, insanlığın sahip olduğu tüm birikimi kendi zamanına getirip yeniden kurgular.

0026- Yatsıyı kılar, günün muhasebesini yapar ve duasını eder, erkenden yatar, geceleri kalkıp, teheccüd namazı kılar; Kur’an-ı Kerim okur, tevbe ve istiğfar eder. Dinlenme ve istirahate çekilir.

0027- Sabah uyandığında; “İstiaze, besmele, hamdele, salvele” okur; sabah egzersizi yapar; duşunu ve abdestini alır namazını kılar; kahvaltısını yapar; işine gider; tebessümle yeni güne başlar. Akşam “Lâ ilâhe illallah, Muhammedür râsûlüllah!” diyerek günü bitirir.

0028- Kur’an-ı Kerim başucu kitabıdır; O’nun her gün bir bölümünü; hayatı boyunca Cebrail Aleyhisselâm’ın; Efendimiz Aleyhisselâm’a indirdiği atmosfer heyecanında tedebbür, tefekkür ve akıl ederek okur. Sadece lâfzen değil manasıyla, ruhuyla, nuruyla birlikte okumaya; okuduğunu anlamaya ve hayatına geçirmeye çalışır.

0029- Kur’an-ı Kerim’in lafzı dilinde, manası kalbinde, ahlâk ve hidayeti davranışlarındadır. Allah’ü Teâlâ’nın hüküm ve haberlerini, nimet ve hikmetlerini düşünür. Kendisine “Benim hayatım, bu yüce ayetlere uygun mu?” sorusunu sorar ve O’na uygun bir hayat yaşamaya çalışır.

0030- İlim takva ve ihlâsla amel eder. İnsanlar onu överek göğe çıkarsalar, şımarmaz; kötüleyip yerin dibine soksalar üzülmez. Onun için; insanların ne düşündüğü değil; Allah’ü Teâlâ’nın rızası her şeyden önemlidir.

0031- Müslümanlar arasında güçlü bir yardımlaşma ve dayanışma sağlanması örgüt ve teşkilat düzeni kurulması; ayrılık ve tefrikaların giderilmesi, bütün mü’minlerin “Tek ümmet” olduğu şuurunun her Müslüman tarafından benimsenmesi ve “İslâm Birliği” kurulması için var gücüyle çalışır.

0032- Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini, Allah Rasulü Sallallahü Aleyhi Vesellem Aleyhisselâm’ın her sözünü, her tavır ve davranışını tereddütsüz tasdik eder, o tasdikin gereklerini hiçbir hesap yapmadan kararlılıkla uygular. O’nun emir ve yasaklarına bağlanır; tevhid, sevgi ve kardeşlik etrafında kenetlenir.

0033- İzzet ve Celâl sahibi, her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’ü Teâlâ’yı; Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’de kendini tanıttığı gibi; beş duyu organlarıyla değil; aklıyla, zati, subuti, fiili sıfatlarıyla ve “Esma-ül Hüsna” ile tanır; diliyle ikrar, kalbiyle tasdik eder.

0034- Namaz O’nun göz nurudur. Mazereti olmadığı sürece; beş vakit namazını camide, tadili erkâna uygun şekilde; huşu hûdu ve huzur içinde mîraca çevirerek; okuduklarının anlamını hissederek; itminan olarak dosdoğru kılar.

0035- Hiçbir zaman camiden ve ibadetten kopmaz; kaza namazları, zekâtları ve oruçları varsa bir an önce kaza eder. Hiçbir ibadetini mecbur kalmadıkça kazaya bırakmaz.

0036- Öğrenmeye açıktır, alanı ile ilgili yeni bilgilere ulaşma, bilgiyi kullanma, liderlik yapma, sosyal uyum sağlama, kişilerarası yetkinlikler, becerilerini geliştirme, öğrenme ve eğitim almaya istekli ve yeni bilgiler öğrenmeye açtır.

0037- Dinini, vatanını, milletini, bayrağını seven ve tarihini iyi bilen, bilim ve teknolojiye âşık, sürekli okuyan, araştıran, kendini geliştiren, yeni şeyler üretmekten zevk alan paylaşmayı seven bir gençlik yetişmesi için çalışır.

0038- İmkânları ölçüsünde hayat boyu eğitim ve öğretime devam eder. Kendini bilimsel, dini, tarihi, kültürel, mesleki, maddi ve manevi tüm alanlarda yetiştirip, geliştirerek “Bilim ve teknolojide, tam donanımlı; insanlar arası ilişkilerde, üstün ahlâk sahibi olma” yolunda gayret eder.

0039- Hayırlar yapmakla yetinmez; “Daha iyi, en iyi olma!”ya gayret ederken gözettiği hedef, kazanacağı sevaptan ziyade; halkın teveccühü değil Allah’ü Teâlâ’nın rıza ve hoşnutluğudur.

0040- Yaşadığı çağa ayak uydurabilmek; canını, dinini, malını, namusunu düşmanların şerrinden koruyabilmek ve İslamiyet’e hizmet edebilmek için, çağın son bilgilerini ve teknolojik sistemlerini kullanmayı öğrenir ve onları ülkesinde üretmek için çaba sarf eder.

0041- Güncel sorunlar hakkında yerinde ve zamanında çözümler üretir; toplumsal hayatına düzen verir; ekip çalışmasında aktif rol alır, kişilerle etkin iletişim kurar, sohbet ve ilim meclislerine devam eder. Her geçen gün ilmiyle takvasını; ameliyle basiretini ve aklıyla marifetini artırır; devamlı kendini günceller.

0042- Belirlenen ortak değer ve hedefler doğrultusunda görevlerini eksiksiz ve zamanında yerine getirir; ailesi ve çalışma arkadaşları ile uyumlu ve paylaşımcı bir şekilde çalışarak, içinde bulunduğu takımın motivasyonuna ve performansına katkıda bulunur.

0043- “Takım ruhuna”, “Ekip çalışmasına” iş performansı, strese dayanıklılık, etkili liderlik, girişimcilik vs.” ve “motivasyon’a gereken önemi verir. Sadece kendi fikirlerini beğenmez; başkalarını da saygıyla dinler; “Beyin fırtınası” yaparak herkesin fikirlerini alarak en doğru karara varır.

0044- Hatalarını itiraf eder; yeni hatalar yapmamak için tedbir alır; hata yapanı affeder. Arkadaşlarıyla beraber olmaktan mutluluk duyar; dinlemesini bilir; sorunları çözemezse parçalara ayırarak çözmeye çalışır.

0045- Alın teri, el emeği ve göz nuruyla kazandığı helâl bir kazancı vardır. Kendisinin ve çoluk çocuğunun yediği içtiği hep helâldir. Kazancını üçe ayırır. Bir kısmıyla işini büyütmeye ve yeni yatırımlara ayırırken, bir kısmını kendisinin, ailesinin ihtiyaçlarına, bir kısmıyla da ihtiyaç sahiplerine yardım eder.

0046- Bütün iş ve ibadetlerini; faydalı ilim, gayretli amel, hûşulu ihlâs esasına göre yapar. “Ben Rabbimi görmüyorum ama “O’ benim içimi ve dışımı her an görmekte ve bilmektedir, her an onun huzurundayım!” bilinciyle hareket ederek “ihsan ve lütuf” mertebesine ulaşmaya çalışır.

0047- Hayatı boyunca sahip olduğu; bilgi ve becerileri, maddi ve manevi tüm imkânları; insanları etkilemek, hoşnut etmek, menfaat temin etmek için değil; “Allah’ü Teâlâ’nın rızasını kazanmak” için kullanır.

 

 

0048- Maddi durumu yeterliyse, arınmak için, malını zekâtını severek verir, veremediği zekât borçlarını da öder. İştiyakla haccını yapar, umreye gider.

0049- Bütün uzuvlarıyla ramazan orucunu tutar. Kefaret ve kaza oruçları da varsa bir an önce kaza eder.

0050- Kendi kendine şu soruları sorar.

Ø Ben kimim? Nereden geldim, nereye gidiyorum?

Ø Beni kim yaşatıyor? Rızkımı kim veriyor? Beni öldürecek olan kimdir?

Ø Bu dünyadaki görevlerim nelerdir? Hayatın anlam ve amacı nedir?

Ø Ömrümü en iyi nasıl değerlendirebilirim?

Ø Kâinatı kim yarattı, niçin yarattı?

Ø Bu dünyadan nereye gideceğim?

Ø Ahirete hazır mıyım, oraya neler götüreceğim?

Ø Müslümanlar’ın ve insanlığın yücelmesi için neler yapabilirim?

Ø Mahşer günü; “Büyük Mahkemede hesap vermeye” hazır mıyım?

Ø Bu soruların cevaplarını tefekkür ederek; kalan ömrünü ince, derin ve hassas bir hâlet-i ruhiye ile yaşar.

0051- Her sabah; Rabbim bana bir gün daha verdi!” diyerek “Yapacağı işlerin planlamasını” yapar. Şu soruları kendine sorar.

Ø Bugün tüm nefeslerimi en iyi nasıl değerlendirebilirim?

Ø Bugün haramlardan nasıl uzak durabilirim?

Ø Bugün Rabbimin emirlerini (farzları- nasıl yapabilirim?

Ø Bugün Allah için neler yapabilirim?

Ø Bugün bilgimi, görgümü nasıl artırabilirim?

Ø Bugün takvalı, hakkıyla şükreden ve hamd eden, kul nasıl olabilirim?

Ø Bu sorulara cevaplar verir. Sonra güne dikkatle başlar.

0052-  “Nefis muhasebesi ve murakabesi” yaparak; kendisini her gün, her hafta, her sene kendi adına, ailesi, milleti, Müslümanlık ve insanlık uğruna ne gibi güzellikler, hayırlar, fedakârlıklar yaptığına bakar. Kendini hesaba çeker; hata ve günahlarına tevbe ve istiğfar eder. Allah’ü Teâlâ’nın merhamet ve şefkatine sığınır.

0053- Her akşam yatarken işlemiş olduğu kusur ve günahlar varsa; pişmanlık duyar, tevbe ve istiğfar eder; bir daha yapmamak için kararlı olur. Yaptığı salih amellere şükür eder. Aşağıdaki soruları kendine sorar:

Ø Bu günüm son günüm olabilirdi; en iyi değerlendirebildim mi?

Ø Yaptığım işi, en iyi şekilde yaptım mı?

Ø Bugün kul hakkı aldım mı, kalp kırdım mı, kırdıysam onarıp, helâllik aldım mı?

Ø Bugün haramlardan korunabildim mi?

Ø Bugün farzları hakkıyla yaptım mı?

Ø Bugün günlük virdimi okuyabildim mi?

Ø Bugün sadaka verdim mi?

Ø Bugün Allah için; Ümmet-i Muhammed ve tüm insanlık için neler yaptım?

Ø Bu ve benzer sorulara cevaplar verir. Sonra yeni bir güne kendini hazırlar. İbadetlerini aksatmadan düzenli yapar. Farz ve vâcib borçları varsa onları da eda eder.

0054- Hedeflerini gerçekleştirebilmek; sürekli maddi, manevi ve bilimsel gelişimini devam ettirebilmek için kendisine şöyle bir “Öz disiplin sözleşmesi” hazırlar.

Ø Vizyon, misyon ve gerçekçi hedefler belirleyeceğim.

Ø Kısa ve uygulanabilir; Günlük, Haftalık, Aylık kişisel hayat planları yapacağım.

Ø Erken yatıp, erken kalkacağım; her gün spor yapacağım, düzenli olacağım.

Ø Kişisel ve sosyal faaliyetlerde, görsel ve sosyal medyada vaktimi israf etmeyeceğim.

Ø Başarısızlıklarımdan ders alıp başarıya çevireceğim! Başardıkça kendimi daha da geliştireceğim ve asla şımarmayacağım,

Ø Faydasız şeylerden, arkadaş ve çevrelerden uzak duracağım!

Ø Sosyal ve görsel medyayı iyi kullanıp kendimi güncelleyeceğim,

Ø Öğrendiklerimi unutmamak için notlar alacağım, öğrendiklerimi tekrarlayacağım,

Ø Çok kitap okuyacağım, çok araştıracağım, şiir, hikâye, makale yazacağım,

Ø Devamlı yeni Ayet-i Kerime, Hadis-i Şerif ve dualar öğreneceğim!

Ø Yabancı dilimi geliştireceğim, yeni bir dil daha öğreneceğim,

Ø Gelişim kurslarına katılacağım, her gün yeni şeyler öğreneceğim!

Ø Bana yapılan yapıcı eleştirileri dikkate alacağım,

Ø Ahlâksızlık ve zarar içermeyen yerli-yabancı film ve belgeseller izleyeceğim, yabancı düşünürlerin de kitaplarını okuyacağım,

Ø Sürekli bilgimi artıracağım ve devamlı kendimi yenileyeceğim,

Ø Pozitif düşünüp, negatif insanlardan uzak duracağım, gerçekçi hayaller kurmaya devam edeceğim,

Ø Dikkatimi dağıtan şeyleri unutacağım, kendime yeni hedefler koyacağım,

Ø Çıkan fırsatları kullanacağım tecrübeli insanların fikirlerinden yararlanacağım,

Ø Cesur olacağım, zor işlerde risk alacağım,

Ø Hatalarımdan ders alacağım, yeni hatalar yapmayacağım,

Ø Önemli işleri öne alacağım; yapılması gereken işleri ertelemeyeceğim.

Ø Üretken olacağım, yeteneklerimi ve diksiyonumu geliştireceğim,

Ø Hiçbir şeyi kafaya takmayacağım; çünkü hayat çok kısa…

Ø Yukarıdaki maddelerden oluşan yükümlülükleri kabul ediyorum!”

0055- Bir iş yapacağı zaman şunlara bakar. Sonuçlar olumluysa o işi yapar, olumsuzsa o işi yapmaz.

Ø Yapacağı bir işe ; “Bu iş Allah’ü Teâlâ’nın rızasına uygun mu?” diye sorar. O iş, Allah’ü Teâlâ’nın rızasına uygunsa yapar, değilse yapmaz.

Ø Bir işe; “Besmele” ile başlar. “Besmele” söyleyemeyeceği kötü bir işse yapmaz.

Ø Yapacağı iş için; “Sağımdaki sevap meleği mi; solumdaki günah meleği mi yazacak?” diye sorar. Günah meleği yazacaksa yapmaz.

Ø Yapacağı iş için; “Cennet’e mi yoksa Cehennem’e mi götürür?” diye sorar. Cevabı Cehennem ise yapmaz.

Ø Yaptığı her işte: “Hak ne der?”, Halk ne der?”, sorularını sorar. “Hak razı olmayacaksa” yapmaz.

Ø Yapacağım “Bu iş bana yapılsa; razı olur muyum?” diye sorar. Eğer razı değilse yapmaz.

Ø Yapacağım “Bu işi başkalarının yanında da yapabilir miyim?” diye sorar. Başkalarının huzurunda yapamayacağı bir şeyi Âlemlerin Rabbi; “Allah’ü Teâlâ’nın huzurunda” yapmaz.

Ø “Bu işi yaparken ölürsem, halim ne olur?” diye sorar. “Kişi ne amel üzere ölürse o amel üzere dirilir!” Hadisi şerifini hatırlar. Dirilirken utanacağı işi yapmaz.

Ø Yapacağı işin “Rahmani” mi “Şeytani” mi olduğunu düşünür. “Şeytani” ise yapmaz.

0056- Bir hata yaptığı, yanlış yollara girdiği zaman: “Ben de insanım, herkes gibi, ben de hata yaptım!” der; kendine şu soruları sorar:

Ø Bulunduğum durumdan nasıl kurtulabilirim;

Ø Kimden nasıl destek alabilirim?

Ø Bu tür olayların tekrar benim ve diğer insanların başına gelmemesi için neler yapabilirim?

Ø Bu olaydan hangi dersleri aldım, hangi tecrübeleri kazandım?

Ø Bu soruların cevaplarını değerlendirir. Bir daha başına bu tür musibetlerin gelmemesi için gerekli tedbirleri alır.

0057- Allah’ü Teâlâ’ya yakın olmak, şeytanlardan uzaklaşmak için; var gücüyle ilim, ibadet, taat, zikir, tefekkür ve muhabbete sarılır. “Helâl kazanç; ibadet, tevbe, zikir, her hale şükür, daimi hamd, ihlâslı dindarlık; sadakat, hayâ, güzel ahlâk; cömertlik;” sahibi olmaya çalışır.

0058- Hem kendinin, hem ailesinin, hem toplumun, hem de yeryüzünün huzur ve ıslahı için çalışır. Bütün iş ve ibadetlerini riya karıştırmadan, bir şükür ifadesi olarak, ne dünya ne ahiret menfaati adına hiç bir beklentisi olmadan; Allah’ü Teâlâ rızası için; şuurla, ihlâsla, titizlik ve zevkle yapar.

0059- Gizli, aşikâr, tenhada, kalabalıkta Rabbini zikreder; dualar ve istiğfardan oluşun günlük dersini (virdini) her gün muntazaman yapar.

0060- Tevhid, iman ve ehlisünnetin esasları dışındaki değişik görüşlerle savaş içine girmez, bilimsel yollarla mücadele eder; aynı davayı savunanlarla bir araya gelerek; hizmetlerin nasıl yürütüleceğini görüşür, planlar; bilimsel yollardan kendi yolunda daha çok gayret göstererek ilerler; aynı hedefe değişik yollardan yürüyenlere saygı duyar.

0061- Bir şey yerken-içerken, Allah’ü Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmek için, kuvvet bulmaya; giyinirken avret yerini örtmeye, soğuktan-sıcaktan korunmaya; para kazanırken kendisinin ailesinin-ihtiyaçlarını gidermeye, fakir Müslümanlara yardım etmeye; ilim öğrenirken kendini ailesini Cehennem’den korumak ve tüm Müslümanlar’a faydalı olmaya niyet eder.

0062- Aile içi huzursuzluklar varsa Kur’an-ı Kerim ve Sünnet geleneğine göre çözmeye çalışır. Hiçbir zaman şiddete, din dışı yollara başvurmaz, duygularıyla hareket etmez.

0063- İslâmiyet’in güzel gördüklerini emreder, hoş görmediği şeylerden nehyeder; hayra yönlendirir. Malayaniden uzak durur; az ve öz konuşur. Önce kendinden başlayarak; yakınlarına ve ulaşabildiklerine; tatlı sözlerle hakikatleri, faydalı şeyleri söyler; haksızlık karşısında susmaz. Sabır icap eden yerlerde doğruluktan ayrılmaz, fâsıklara günahından dolayı buğz ve düşmanlık eder.

0064- Bulunduğu çevrede; dinini yaşayamayacaksa, namusunu koruyamayacaksa, çocuklarını İslâmi esaslara göre yetiştiremeyecekse daha uygun bir yere hicret eder.

0065- Çocuklarının dünya çapında, uluslararası hizmetler yapabilecek vasıflara sahip olması için; onları yabancı diller bilen ve yeni teknolojiler kullanabilen görgülü, çağa hükmeden, liderlik yapabilecek biri olarak yetiştirir.

0066- Eğer hicret etmek zorunda kalırsa; hicret edeceği yerde: İslâmiyet’i yaşayabileceği ve çocuklarının güzel ahlâk sahibi olmalarını sağlayacak çevre, çağın şartlarına uygun eğitim alabileceği okullar, rahat ekonomik şartlar, adâletli devlet reisi, hükmü geçerli hâkim, salih komşular, Müslüman-mütehassıs doktor, temiz hava, su ve bol yeşillik olmasına dikkat eder.

0067- İffetli yaşamak için; bekârsa evlenir, evlenmeye gücü yetmezse oruç tutarak, takva ve zühde yönelerek kendini korur. Evlenemeyen Müslümanların evlenmesine de maddi ve manevi yönden destek verir.

0068- Evlenirken “Dinimi korumaya ve temiz nesiller yetiştirmeye” diye niyet eder. Eş adayının ilk önce; maddi durumuna, soyuna, fiziğine değil dindar ve güzel huylu olmasına bakar.

0069- Eşine ve çocuklarına Allah’ü Teâlâ’nın emaneti gözü ile bakar; onlara karşı anlayışlı, eksiklerini tamamlayan ve onları idare etmesini bilendir. Sorunları tartışmayla değil, anlaşmayla çözen bir anlayışa sahiptir.

0070- Çocuklarına “İslâm ahlâk ve edeplerini, vatan ve millet sevgisini, temizliği ve tertipli olmayı” öğretir. Onların “Millî ve manevi değerleri benimsemiş, gelecek çağa uyum sağlayabilecek fen ve teknoloji bilimleriyle donanımlı; kâmil iman ve salih amel sahibi; dürüst, iffetli çalışkan, üretken paylaşmayı seven, uzlaşmacı ve araştırmacı” bir şekilde yetişmesi; için hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz.

0071- Çocuklarına İslâmî isimler verir, helâl lokma ile besler, geleceği parlak ve geçerli bir meslek eğitimi aldırır, terbiyeli ve saygılı yetiştirir; takvalı bir Müslümanla evlendirir.

0072- Çocuklarının Şuurlu, bilgili, inancını özümsemiş, yemesi-içmesi, giyinmesi İslâmi bir hayat tarzı yaşaması” için elinden gelen tüm gayreti gösterir; onları salih hocalarda okutur, ahlâklı ve samimi Müslümanlar’la arkadaşlık etmesine yardımcı olur.

0073- Çoluk çocuğuna; ev işlerinde, okul derslerinde ve diğer alanlarda yardım eder, onların başarılı olabilmeleri için hiçbir fedakârlıktan kaçınmaz. Onlarla yoruluncaya kadar ders çalışır; Kur’an-ı Kerim, İlmihal, Siyer, İslâm Tarihi dersleri aldırır; onları milli ve manevi bilgilerle donatır.

0074- Çocuklarına yaşayacaklara çağa uygun; yeteneklerinin son sınırına kadar eğitim ve öğretim aldırır, yabancı dil ve gelişim kurslarına gönderir.

0075- “Huzurlu bir dünya inşa edebilmek!” çocuklarını bilgili, kültürlü; ahlâklı, faziletli; örnek bir Müslüman olarak yetiştirir, onlara Allah sevgisini, peygamber sevgisini, Kur’an-ı Kerim okumasını öğretir. “Ya Rabbi! Eşimi ve çocuklarımı bana göz aydınlığı kıl ve sana karşı gelmekten sakınanlardan eyle!” diye dua eder.

0076- Çocuklarını; kötü arkadaştan, kötü çevreden, ahlâksızlıktan, cinsel saldırılardan, alkolden, sigaradan, uyuşturucu vb. diğer kötü alışkanlıklardan, görsel ve sosyal medyanın zararlarından, zamanın fitnelerinden korumak için onlara eğitim verir, gerekli tedbirleri alır.

0077- İmanıma bir zarar gelir mi, eşimi çocuklarımı, torunlarımı, mü’min kardeşlerimi haramlardan koruyabilir miyim; çoluk çocuğuma namaz kıldırabilir miyim, onları Cehennemden koruyabilir miyim diye, çabalar.

0078- Ev ortamında, ara sıra aile bireyleri, çocukları ve torunlarıyla sohbet eder; onların renkli dünyalarında bir yolculuk yapar; yerine göre onlarla arkadaş, yerine göre çocuk olur; onlara hisseli kıssalar anlatır, şiirler okur, yarım hikâye tamamlama çalışması yapar, onların fikirlerini alır.

0079- Çalışmaları ne kadar yoğun olursa olsun mutlaka eşine ve çocuklarına zaman ayırır, sevgisini verir. Dostlarıyla çay içer, ara sıra da kendini ödüllendirir.

0080- Çocuklara hazzın tüketmekle değil, üretmekle olduğunu, zahmetini çekerek kendi ürettiği ürünleri tüketmenin daha zevkli olduğunu göstermek için onlara saksılarda çiçek sebze ve meyve yetiştirmeyi öğretir.

0081- Çocuklarını özdenetim sahibi, mükellefiyet şuuru kazanmış şuurlu Müslüman olma; haklarını ve sorumluluklarını bilip görev alan, ibadetli, itaatli; sevgili saygılı; edepli adaplı olarak yetiştirir.

0082- Çocuklarına, erken yaşlarda kendi iç motivasyonları ile kendi davranışlarını harekete geçirebilme iradesi kazandırma, hazzın tüketmekle değil, zahmetini çekerek üretmekle tadılabileceği değerlerini kazandırır.

0083- Bedenini ve ruhunu dinlendirmek için; günlük, haftalık yıllık dinlenme ve tatil programları yapar. Bilgi ve görgüsünü artırmak, enerji toplamak için tatile çıkar; dinlenir, rahatlar; daha enerjik ve güçlü olarak işine devam eder.

0084- Neyi ne kadar, seveceğini, öğrenir ve bunu yaşantı haline getirir. İnsan ve Allah ilişkisi, sevgi, korku, bağlılık, gibi temel duygularını en yüksek seviyede tevhid çerçevesinde şekillendirir. Bütün iş ve davranışlarını, İslâmi esaslara göre ayarlar.

0085- Milletinin refah ve huzurunu yükseltmek, ahlâk ve faziletini güzelleştirmek; bayrağını en yükseklerde dalgalandırmak, ülkesini dünyanın süper gücü yapmak için; elinden gelen tüm çabaları gösterir.

0086- Atalarının; yalan-yanlış örfünü, dünyacı zihniyetin “Çağdaşlık” diyerek yaşadığı “Şeytani hayatı” değil; âlemlerin Rabbi Allah’ü Teâlâ’nın emir ve yasaklarını esas alan “İslâmi yaşantıyı” benimser ve uygular. “Elest Meclisi”ndeki ahdine sadık kalıp başka hiçbir varlığı ilâhlaştırmaz.

0087- Allâh’ü Teâlâ’yı ve Rasûlü Muhammed Mustafa Sallallahü Aleyhi Vesellem’i kendi evlâdından, anne ve babasından ve bütün sevdiklerinden daha çok sever.

0088- Ömrünün en verimli çağı olan gençliğini ve bin bir zorlukla kazandığı malını; Allah’ü Teâlâ’nın rızası ve insanlığa hizmet yolunda”, değerlendirir. Allahümme ente maksudi ve rıdâke matlubi. Allah'ım arzum sensin ve senin rızana talibim. Her sabah duasını okur.   

0089- Rabbini daha iyi tanıdıkça diğer Müslümanlara ve tüm insanlara daha fazla faydalı olmak için hizmetten hizmete koşmaya başlar. Neşelidir, hiç bir şeyi dert etmez! Tek kaygısı; bir an olsun bile gaflete düşme ve gevşeme esnasında hizmetlerin aksamasıdır.

0090- Allâh’ü Teâlâ’nın bütün mahlûkatına halisane hizmet ederek; incelikle, zarafetle, hâle rızayla, gözyaşıyla, iyilikler yaparak, şerlerden kaçarak Cenâb-ı Hakk’ın rahmet sıfatından nasibini alır.

0091- Kalbinde marifetullah, nurları parladıkça Allah’ü Teâlâ’yı daha iyi tanır; tanıdıkça daha çok sever, sevgisi arttıkça emirlerine daha istekle itaat eder, haram işlemekten daha çok korkar.

0092- Canlı ve cansız her şeyin hikmetle yaratıldığını; başıboş ve gayesiz olmadığını; her birinin pek çok vazifesi bulunduğunu; bütün mahlûkatın insana hizmet ettiğini buna mukabil Rabbinin kendisine büyük bir vazife “Halifelik!” verdiğini (En’âm Sûresi 165); bu şerefli göreve uygun davranması gerektiğini bilir.

0093- İyi insan grubundaki liderinin değil, Allah’ü Teâlâ’nın emrindedir; çevresini ve halkı ıslah ve irşat için prensipli ve sistemli hizmetlere devam eder. O’nun lideri Hz. Muhammed Aleyhisselâm’dır. Kur’an-ı Kerim’i ve Allah rasulünü dışlayanlarla anında yolunu ayırır.

0094- Eğitim kurumları, haberleşme, her türlü iletişim araçları en büyük hizmet vasıtasıdır. Eğitim ve haberleşmeye büyük önem verir. Her alanda en son teknolojik sistemleri öğrenir ve kullanır.

0095- Omuzunda büyük veballer ve sorumluluklar taşıdığının bilincindedir. Onun için kanının son damlasına kadar gayret göstermek; Allah yolunda yürümek en büyük şereftir.

0096- Haramlardan olduğu gibi şüphelilerden de kaçar, azimet ile hareket eder, ruhsattan elden geldiği kadar kaçınır. Mubahların fazlasından sakınarak; lüzumu kadar kullanır.

0097- “İyi insan”, her zaman iyilerle beraberdir. İnançsız, tembel, bilgisiz, olumsuz, kötülük ve günahlara teşvik eden, yıkıcı eleştiri yapan, başkalarını yönetmeye çalışan, yalan söyleyen, kötümser, cimri, dedikoducu, sefahat ve eğlence peşinde koşan; kısa görüşlü ve kötü ahlâklı kimselerden uzak durur.

0098- Mutmain olmuş bir nefis ve kalple; Allah yolunda; mal, can, evlât ve her şeyini tam bir ihlâsla feda edecek ruhi bir kıvama ulaşmaya çalışır.

0099- Allah’ü Teâlâ’nın bütün sıfatlarına, fiillerine ve isimlerine birlikte inanır. Celâlî isimler, kalbinde korku ve haşyet doğururken, cemâlî isimler gönlünü ümitle, sürurla, sefayla doldurur...

0100- Ayakta iken, otururken, yanı üzere yattığında Allah’ü Teâlâ’yı anmaktan geri durmaz, ağzı ve kalbi otamatik olarak “zikrullah” çeker.

0101- Yaptığı hiçbir ibadeti veya iyiliği büyük görmez, övünmez; hiçbir hata ve günahını da küçük görmez. Hatalarına geri dönüp tevbesini bozsa bile, “Ben artık yandım, kurtulmam!” diyerek karamsarlığa kapılmaz; tekrar tekrar nasuh tevbesi eder.

0102- Hatalarından ve günahlarından dolayı hiçbir Müslüman’a hor bakmaz. Yanlış yolda gördüklerine; “İnşallah tevbe eder de muhlislerden olur!” diye dua eder. Onları kazanabilme yollarını araştırır. Mü’minler arasında ırk, renk, dil ayırımı yapmaz. İnsanları kaybetmenin hüznü ve zararlarını değil; insanları kazanmanın fayda ve avantajlarını yaşar.

0103- Azap ayetlerini okuyunca hüzünlenir; Allah’ü Teâlâ’nın kâfir ve günahkâr için hazırladığı; acı azabı ve tehdidi düşünür; “Ya Rabbi! Beni, ailemi ve bütün mü’minleri Cehennem azabından koru!” diye dua eder; Rahmet ayetlerini okuyunca ümidi artar; “Ya Rabbi rahmetini esirgeme!” diye dua eder.

0104- Dünya Müslümanlarının maddi ve manevi bakımdan gelişmesi, İslâmiyet'i doğru öğrenmesi, dini görevlerini yerine getirebilmeleri; için imkânlar sağlamaya, bu konuda gereken tedbirlerin alınmasına yardımcı olur.

0105- İslam Dinini tanımak isteyen yabancılara; bu dinin gerçek yapısı, mahiyeti, özellikleri konusunda bilgi verir, gerekli kitap, yazılı, görsel, sosyal medya ve benzeri kaynaklarla yardımcı olur; örnek tutum ve davranışlarıyla yüksek gayretleriyle, çaba gösterir.

0106- Allah’ü Teâlâ tarafından Müslümanların bağışlanması, büyük nimetlere kavuşması, hatalarından kurtulmaları, kalkınma ve yükselmeleri için; ikram olarak verilen Cuma ve bayram günlerinde; mübarek gün ve geceleri, tövbe, zikir, dua ve ibadetle geçirir; hayırlar yapar.

0107- Evde, sokakta, arabada gürültü çıkarıp başkalarını rahatsız etmez. Merdivende, sokakta, pijamayla, uygunsuz kıyafetlerle gezinmez.

0108- Hiçbir işinde ve çalışmasında; ilim tahsil etmeden, cahilce yola çıkmaz; tembellik etmeden, kontrolü elden bırakmadan; bilgili, metotlu, prensipli, gayretli, ilmi usullerle çalışır; işin derinlemesine inceliklerini öğrenir; çağın gereklerine uygun teknolojik alet ve edevatı donanımlı hale getirir; sonra eyleme geçer. Çok kazansa sevinmez, çok kaybetse de üzülmez, “Nasibime razıyım!" der.

0109- Her işinde ve girişiminde bilimsel kaideleri, tarihi tecrübeleri dikkate alır; planlı ve programlı çalışmalar yapar Allah’ü Teâlâ’nın kâinatta koyduğu kurallara sünnetullaha ve dinde koyduğu dini kurallara uyar. Tüm görev ve sorumluluklarını yerine getirir ve dua eder ve sonucu Allah’ü Teâlâ’dan bekler.

0110- Zarar verene zarar vermez; ısıranı ısırmaz, düşüreni düşürmez. Kötülüğü iyilikle savar. Bunaldığı zaman, "Bu da benim imtihanım!" der, olumsuzluklara karşı sabrını güçlendirir.

0111- İnsanı ancak ahlâk, fazilet ve takvalı bir hayatın üstün kılacağını bilir. Bu sebeple insanları değerlendirirken, makamlarını, paralarını ve etnik köklerini değil; asalet, güzel ahlâk, ihlâslı olma sünnete bağlılık gibi maneviyatlarını dikkate alır.

0112- Allah’ü Teâlâ’ya iman, kalbinin cenneti olur. Bu huzuru tattığı için, asla yalnızlık duygusu çekmez, ümitsiz olmaz. Çünkü Allah’ü Teâlâ’la beraber olan asla yalnız değildir.

0113- Diğer mü'minlerle öncelikli ortak paydası, ticaret, siyaset, ırkî bağlar değildir. Din kardeşliği ile Tevhid inancı etrafında sarsılmaz bir kenetlenmenin kopmaz halkasıdır. Bundan dolayı bütün mü'minleri bir vücudun azaları gibi görür, dertleriyle dertlenir, sevinçleriyle bayram eder.

0114- Kanaatin bitmeyen bir hazine olduğunu; ecelin ansızısın geleceğini; zerre kadar iyilik yapanın da kötülük yapanın da karşılığını göreceğini bilir.

0115- Garipleri fakirleri dul, yetim ve muhtaç insanları ve hastaları ziyaret eder. Gücü nispetinde yardım yapmaya çalışır.

0116- Kalp huzuruna, kurtuluşa ve bağışlanmaya kavuşmak için; Allah’ü Teâlâ’yı içten yalvararak ve korkarak alçak sesle sabah akşam çokça zikir ve tesbih eder. Malları, evlâtları, ticaret ve alışveriş gibi dünya işleri; O’nu Allah’ü Teâlâ’yı anmaktan alıkoymaz.

0117- Sıkıntılarını Allah’ü Teâlâ’dan başkasına açmaz. Hak yolunda hizmet ederken başkalarının hakaretlerine, iftiralarına aldırmaz. İman ve inancının hatırına sabrederek çalışmalarını aksatmadan devam ettirir.

0118- Kalbin ve ruhun kararmasına sebep olan; sabırsızlık, tevekkülsüzlük, inanç zayıflığı ibadet noksanlığı gibi olumsuzluklardan uzak durur.

0119- Yapacağı her işi; kendi işi gibi benimser; temkinli ve dikkatlidir; “Allah’ü Teâlâ’nın rızasına uygun mu?” diye hüzün içerisinde; riyadan, gururdan, çalımdan ve gösterişten uzak; doğru insanlarla, doğru zamanda, çok çalışarak ve katma değer üreterek yapar. İşi yaparken, değişimi zorlar, en iyi yapmaya gayret eder; görev tanımının sınırlarını aşmaya çalışır.

0120- Kendisini emekliliğe hazırlar, başkalarına faydasının dokunacağı, ilim ve takvasını artıracağı, hayırlar yapabileceği; yaşına ve fiziksel kapasitesine uygun uğraşılar bulur.

0121- İyi insan bireysel ve toplumsal bilinçlerin kendisinde birleşmesi ve ulaşmasıyla, diğer insanlardan farklı ve özel bir kimlik kazanır; kazandığı bu kimlikle dış dünyaya yönelerek kendisini ifade eder, diğer insanlarla bir araya gelerek ortak bir hayatı herkesle birlikte ancak kendine özel olarak paylaşır.

0122- Bireysel bilinciyle (huy, mizaç, bireysel tecrübeler, kalıtım vs.); önce kendi varlığının farkına varır ve kendisini tanır. Sonra sosyal bilinciyle (inanç, sanat, örf, adet, değer, dil, kültür, folklor, siyaset, hukuk, töre gibi- içinde bulunduğu toplumun ortak düşünce, istek ve heyecanları, eylem ve hedeflerinin farkına varır.

0123- Dünya ve ahiret dengesini iyi kurar. Dünya hırs ve sevgisiyle dolu, çıkarı için her şeyi mubah görenlerden ve ahireti kurtarmak adına dünyaya tamamen sırt çeviren “mistisizm” yanlılarından uzak durur. 1) “Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” [Taberanî, Câmiu’s-Sağîr, c. 2, s. 12, Hadis No: 1201]

2) “Kendini hiç ölmeyecek zanneden kişinin çalışması gibi (dünyan için) çalış, yarın öleceğini zanneden (düşünen, akleden) kişinin korkması gibi (takva sahibi ol, günahlardan kaçın, Allah Aleyhisselâm’ın azabından) kork.” [el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 2, 12; Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, 3, 40, Hadis no: 5379]

3) “Sizin hayırlınız, dünyası için ahiretini; ahireti için dünyasını terk etmeyendir.” [Ali el-Müttakî, a.g.e., 3, 238, Hadis No: 6336]

(a) “İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, ‘Rabbimiz! Bize (nasibimizi-kısmetimizi) dünyada ver’ derler; böyle kimseler için ahirette bir nasip yoktur. Onlardan öyle kimseler de vardır ki, ‘Rabbimiz! Bize dünyada da, ahirette de iyilik ver; ve bizi ateş azabından koru’ derler.” [Bakara suresi, 200-202]

"Ne dünyası için ahiretini ne de ahireti için dünyasını terk eden -her ikisinden de nasibini almayan kimse- sizin hayırlınız değildir. Çünkü ahiretin ulaşım ve hazırlık yeri dünyadır. İnsanlara yük olmayınız.” (İbn Asakir Aleyhisselâm’ın Hz. Enes’den rivayet ettiği bu hadis için bk. Kenzu’l-ummal, h. No: 6334)“Ahireti kazanmaya çalış, fakat dünyadan nasibini de unutma.” (Kasas, 28/77)

 “Kulum bana en fazla farzlarla yaklaşır. Sonra nafilelerle (farz ve vacip dışında kalan ibadetlerle). … (Sonunda kul öyle bir noktaya gelir ki,) ben onun gören gözü işiten kulağı olurum.” (Buhârî, Rikak 38.)

0124- İyi insan kendisini ve her şeyi yaratan Rabbine âşıktır. Hak ve hakikatten kopuk inkârcılara ve asilere acır; keşke onlar da Allah’ü Teâlâ’yı tanısalar da itaat etseydiler diye üzülür; bundan dolayı kendisini hizmetlere adamıştır.

0125- İşine ilişkin faaliyetlerini diğer kişi ve birimlere haber vererek gerçekleştirir, Kendi yaptıklarını ve gözetimindeki kişilerin çalışmalarını kontrol eder; edindiği bilgileri bu kişi ve birimlerle paylaşır Bilgi almaya ve bilgi vermeye açıktır, çalışma sonuçları hakkında ilgili kişi ve birimlere geribildirim verir

0126- Sözlü ve yazılı iletişim araçları ile beden dilini etkili bir tarzda kullanarak düşünce ve duygularını açıkça ifade etme, bilgi ve görüşlerini etkili ve anlaşılır biçimde aktarma Bilgi alışverişini doğru kişilerle, doğru iletişim araçlarıyla, zamanında ve eksiksiz yapar.

0127- Yazılı ve sözlü iletişimde standart ve kurallarına dikkat eder. Dinlemeye önem verir, karşısındaki aktif dinler. Zor ve karmaşık mesajları anlar ve karşı tarafın da anlamasını sağlar. Farklı ortam ve kişilere uygun bir dil ve yaklaşım kullanır. Soru sorma becerilerini etkinlikle kullanır.

0128- Bilmediğini öğrenmek için çaba gösterir; işi ve sosyal yaşamla ilgili bilgisini ve becerilerini artırmak için güçlü ve zayıf yönlerini bilir, kendini geliştirmek için farklı görev ve sorumluluklar üstlenmeye isteklidir ve eleştiriye açıktır.

0129- Yapılacak işleri, rol ve sorumlulukları belirler, iş akışını düzenler, Görev dağılımını yapar ve koordinasyonu sağlar, Değişen koşullara göre planlarını gözden geçirir ve önceliklerini yeniden belirler.

0130- Amaçlara ulaşmak için gerekli finansal, zaman, işgücü ve malzeme kaynaklarını en yüksek verimi almak için ve akılcı bir biçimde kullanır. İsrafı önlemek için çaba gösterir ve gerekli önlemleri alır.

0131- Kapsamlı ve gerçekçi planlar yapar, zamanını günlük faaliyet ve hedeflerine uygun şekilde yönetir. Önem ve öncelik belirlerken dikkatlidir ve bu doğrultuda zaman kaybını önlemeye çalışır.

0132- Verileri analiz eder, mevcut ve değişen koşullar altında olası sonuçları öngörür. Risk, fırsat ve tehditleri önceden tahmin eder, alternatif planlar ve yeni çözümler üretir. İşi ve ekibi ile ilgili konularda isabetli, zamanında ve koşullara uygun kararlar verme becerisini geliştirir.

0133- Farklı kaynaklardan doğru ve hızlı bir biçimde veri toplar, olay ve koşulları izler, bilgileri geniş bir perspektifte analiz eder. Mantıklı düşünür, karar verirken olası zarar ve risk faktörlerini dikkate alır.

0134- Pozisyonu çerçevesinde karar verirken, belirli kalıpları için de kalmayıp, içinde bulunulan duruma göre esnek davranabilme İşiyle ilgili risk alırken rasyonel davranır.

0135- Sorunun kaynağına inmek için; sistemleri ve süreçleri neden-sonuç ilişkisi içinde inceleyerek veri toplar. Fayda ve maliyet analizi yaparak; öncelikleri belirler; alacağı önlemleri tanımlar; verilen yetkileri kararlı bir şekilde kullanır; sorumluluğu altındaki konularda gerekli adımları atar.

0136- İyi insan, sorunlardan çok fırsatlara odaklanır; değişim onu ürkütmez, değişimin içindeki tehditleri değil, fırsatları görür ve bunları Müslümanlar’ın yararlarına değerlendirir.

0137- Eylem planlarını uygularken; parasal ve fiziki, kaynakları hesaplar. Bütçe hedeflerini dikkate alır. Boyunu aşacak, gücünün üstünde maliyet gerektirecek projelere girişmez. Kaynak temini yapmadan; kendini ve çevresini maddi sıkıntıya sokmaz. Görevlerinde hedeflerin üstünde kârlılık sağlamak için yöntemler ve çözümler araştırır.

0138- Yeri geldiğinde yetkilerini beraber çalıştığı kişilerin bilgi, beceri ve diğer özelliklerine uygun olarak; sorumluluk kendinde kalma şartıyla, yetki devreder; devrettiği yetkileri denetlerken yapıcı ve destekleyici davranır.

0139- İşlerin etkin ve verimli bir şekilde yapılmasını sağlayacak yeni fikirler üretir, önerilerde bulunur ve yeni yöntemler geliştirir, geribildirim sağlayarak hangi alanda, nasıl performans geliştireceklerini bildirir.

0140- İşiyle ilgili uzmanlık bilgisini sürekli geliştirir; süreçleri bütün aşamaları ile kavrar, yaşanacak sorun ve ihtiyaçlara duyarlıdır. İşini yaparken dikkatli ve özenli davranır, gerekli ayrıntılara iner, istenilen standartların karşılanması ve sonuçların elde edilmesi için tüm bileşenleri gözden geçirir.

0141- İşiyle ile ilgili gerekli analiz ve değerlendirmeleri yapar ilgililere geribildirim sağlar, rapor hazırlar. Proje oluşturmayı, aşamalarını planlamayı, yöntem ve araçları belirlemeyi, iş akışını düzenlemeyi, iş bölümü ve yapmayı bilir.

0142- İyi insan çalıştığı ortamlarda, yaptığı işlerde, etkili güvenlik kurallarına ve sağlık koşullarına dikkat eder. performansını yükseltmek ve üstün performansa ulaşmak için sürekli olarak yetkinliklerini artırma çabası sarf eder.

0143- Arkadaşlarıyla bilgi paylaşımını, doğru iletişim araçlarıyla, zamanında ve eksiksiz yapar ve onlarla yardımlaşır; her zaman iyi bir dinleyicidir.

0144- Kendini sürekli mutlu olmaya zorlamaz. Hayatı acısıyla tatlısıyla kabul eder. Mutlu bir hayat yerine; Kur’an-ı Kerim ve Sünnete uygun tatmin edici bir hayat yaşamayı tercih eder. Her durumda Rabbinin yücelttiklerini yüceltir, küçük gördüklerini küçültür.

0145- Güzel ahlâk ve fazilete ulaşmanın genel kurallarını, güzel ahlâka ulaşmanın yollarını ahlâki üstünlüğün nasıl kazanılacağını; güzel ahlâkın, her insan ve toplum için bir zorunluluk olduğunu ve bütün ilkelerinin çok iyi öğrenilerek uygulanması gerektiğini bilir.

0146- Milletimizi birbirine bağlayan tarihî-kültürel ortak miras ve değerlerimize sahip çıkar. Bakışını dışa değil kendi içine yöneltir. Kalbine gelen yanlış şeylerden yüz çevirir; olanca gayretiyle Allah’ü Teâlâ’ya yönelir.

0147- İçinde yaşadığı çevrede yaşanan, olumsuz gelişmeler karşısında sağduyulu ve duyarlıdır; olumlu gelişmelere destek, olumsuz gelişmelere köstek olur. Gördüğü iyiliklere, ortaya çıkan her faydalı eser sahibine, minnettarlık gösterir, gerektiğinde övgülerde bulunur ve teşekkür eder.

0148- Hayattan ve başka insanlardan fazla bir şey beklemez; olanla yaşamayı yeterli bulur. Olumsuz durumlarda moralini bozmaz, korku ve ümitsizliğe düşmez, alınacak tedbirleri aksatmaz.

0149- Mükemmel insan aramaz; herkesin zevkleri, renkleri, fikirleri ve yorumları farklıdır. Ancak kendisinden yansıyan güzel ahlâk ve davranışlar; olumsuz insanları olumlu yönde değiştirebilir.

0150- Saldırgan tutum ve davranışlara girmez; karşısındaki hatalı bile olsa, onun kalbini kırmadan, gönül okşayarak diyeceklerini söyler; muhatabı çok sinirli olumsuz biriyse yumaşıkla söyleyebileceği bir ortam oluşuncaya kadar sabreder.

0151- Ailesine, sohbet gurubuna ve yaşadığı topluma odaklanır; statüye meydan okur; güzel mekânlarda arkadaşlarıyla bir araya gelir; öğrenmeye ağırlık verir; ulaşılabilirdir, istendiğinde hesap verebilir, kendi değerlerini ve görüşlerini oluşturur.

0152- Zamanını çok iyi değerlendirir ve yönetir. Hiçbir anını boşa geçirmez. İşlerini düzene ve sıraya sokar ve en önemlileri öne alarak ehemi mühime tercih eder. İmkân ve fırsatlarını, en verimli şekilde kullanır.

0153- Bütün iş ve faaliyetlerini etkili, ekonomik ve verimli şekilde yürütecek bir eylem planı hazırlar; kararlarını eyleme dönüştürür, hayata geçirir. Planlardaki eksiklik ve fazlalıkları sürekli güncelleyerek uygular. Planlı, metotlu ve düzenli çalışır; hiçbir işini şansa bırakmaz. Başarıyı ulaştığı anda daha büyük hedeflere odaklanır.

0154- Birlikte yaşamaya, aynı ortamları ve aynı imkânları paylaşmaya mecbur olduğu insanlarla, daha olumlu ve daha olgun ilişkiler kurabilmeyi; iletişim ve işbirliği kurallarını; “Barış ve hoşgörü ahlâkını” öğrenir ve uygular.

0155- Kendini İslâmiyet’e vakfeder, Allah’ü Teâlâ’ya hizmet yolunda programlar. Sağduyu, aklıselim ve sabırla çalışır, sevgi ve saygı mesajları verir. Kim söylerse söylesin hakkı kabul eder, ilim ve hüneri, hikmet ve hakikati nerede bulursa alır ve bunda taassup göstermez.

0156- İnandığı bir şeyi yaparken aklını, bilgisini, tecrübesini ve yüreğini ortaya koyar; hata yapmaktan korkmaz, yeteneklerini ortaya koyup, gelecek nesillere yararlı eserler bırakmaya çalışır.

0157- Müslüman olma nimetine her zaman şükreder; mütedeyyin ve dürüst; bir günlük hayatı vardır. “Daha iyiye! Daha güzele!” sloganıyla; hem dünyasını, hem ahiretini mamur etmek için çalışır.

0158- Geleceğin ümidi olan gençleri; İslâm dışı akımlardan, batı hayranlığından, bunalımdan, iradesiz ve cesaretsiz yaşamaktan, kurtarmak; onlarda var olan yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlamak, gençlere maddi ve manevi yönde atılım yaptırmak için dostane üslupla her nesle ilham kaynağı olacak önemli nasihatlerde bulunur.

0159- Mücadeleci bir ruha sahiptir. Ebedi kurtuluşunu sağlamak için; daima yeni şeyler öğrenir, dünyevileşmenin, modernizmin parıltılı ve aldatıcı yaşantılarına kapılmaz kendi özüne dönerek ahlâki ve milli değerlerle bütünleşir; bütün benliğiyle ashabı kiram ahlâk ve ruhuna yönelir.

0160- Ölümden ne kadar kaçarsa kaçsın; ölüme her geçen saniye bir adım daha yaklaştığını; genç - ihtiyar ayırımı yapmadığını, ne zaman, nerede, nasıl geleceği belli olmadığını bilir. Zengin ise mağrur olmaz, fakir ise üzülmez; insanlara tepeden bakmaz; gücü yettiği kadar herkese iyilik yapar; tövbesini geciktirmez, ölüme her an hazırlanır.

0161- “Hele dünyadan biraz daha murat alayım”, “ileride, bol bol hayır yaparım, ileride kapanırım, ileride sakal bırakırım, ileride haramları terk ederim, ileride hacca giderim, ileride tövbe ederim…" demez. Yapacağım dediklerini gücü yettiği an gerçeğe dönüştürür; asla beklemez, ertelemez.

0162- İyi insan dünyada ne kadar güzel giyinirse giyinsin, son elbisesinin "KEFEN"; ne içerse içsin son içeceğinin “Ecel Şerbeti”; ne kadar güzel saraylarda yaşasın, son evininin “Yılan ve çıyanlarla dolu karanlık kabir” olduğu gerçeğini asla unutmaz.

0163- Yaşadığı üzücü olaylar karşısında hayattan el etek çekmez. Hayatı sevmek için muhakkak bir sebep bulur. Elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır; kendisini bakımlı tutar.

0164- Müslüman dünyanın en temiz insanıdır. Bedenini, yiyeceğini, giyeceğini, evini barkını, yaşadığı ve çalıştığı mekânları ve çevreyi temiz ve düzenli tutar. Karışıklığa ve kargaşaya meydan vermez.

0165- İlk yardım bilgilerini ve önemli hijyen ve sağlık bilgilerini öğrenir ve sıhhatine çok dikkat eder; kafasını kötü fikirlerden, kalbini fena huylardan, dilini çirkin ve kaba sözlerden arındırır. Cismen ve ruhen temizliği ile herkese örnek olmaya çalışır.

0166- Konuşurken, gülümser, tüm enerjisini bu konuşmaya yönlendirir; kelime ve cümleleri özenle seçer; gramer kurallarına dikkat eder; insanlara isimleriyle seslenir, Konuşma sırasında telefona bakmaz mesaj atmaz, başını başka tarafa çevirmez. Kısa öz ve faydalı konuşur.

0167- Hafızasını geliştirir, her konuda planlı hareket eder, anlatılanları dikkatli dinler, her şeyi aklında tutmaya çalışmaz, düzgün not tutar.

0168- Kendisini gözden düşürecek, maksadını aşan, gerçekleştiremeyeceği söz ve davranışlardan uzak durur. İstikrarlıdır, kendisinin yapmadığı bir şeyi başkalarına tavsiye etmez; iyice düşünüp taşınmadan hiçbir iş yapmaz ve söz söylemez.

0169- İnsanları etkilemeyi, belli ideallere inandırmayı, sevk ve idare etmeyi; yeni stratejiler geliştirmeyi bilir. Dargınların arasını düzeltir; gönlünü bir dergâh hâline getirerek, gönüller alarak huzûr-ı ilâhîye selîm bir kalp ve yüz akı ile varabilmek için çalışır.

0170- Devamlı dua, zikir, ibadet ve tefekkür Rabbisiyle devamlı irtibat halindedir. Bu irtibatı bir an bile koparmaz. Gaflete düştüğü anlarda tevbe ederek telâfi eder

0171- Dünyanın her yerindeki Müslüman ve İslami kuruluşlarla sürekli yardımlaşma, dayanışma ve işbirliği içindedir. Bu işbirliği ve dayanışmayı asla koparmaz.

0172- Bireyler arası saygı ve anlayışı engelleyen İslam ve Müslüman kimliğine dair taşınan yanlış bilgi veya ön yargıların, gerilimlerin giderilmesi; İslâm dininin doğru anlaşılmasını için çalışır.

0173- Ebedi kurtuluşu için; içinde bulunduğu şartlar ne kadar ağır olursa olsun imanını, dinini ve ahlâkını bozmaz, maddi zararlara uğrasa, yaralansa, ölse de, Allah’ü Teâlâ’nın yolundan ayrılmaz.

0174- Haramlardan uzak, helâli içselleştirmiş, tembellik ve cehaleti yenmiş; üreten, paylaşan, vasıflı, sorumlu, yaşadığı çağa hükmeden bir nesil yetiştirmektir.

0175- Efendimiz Muhammed Aleyhisselâm’ın getirdiği, sahabe-i Kiramın yaşadığı; vahiy, akıl, ilim ve nakil dini olan “Ehli Sünnet Müslümanlığı”nın; kılavuzluğundan ayrılmaz. Ehlisünnet karşıtı, itikadı bozuk fırka, batıl ve tağutun peşinden gitmez.

0176- Önce Peygamber efendimiz Muhammed Aleyhisselâm’ın, hayatını ahlâkını ve sünnetlerini vakit buldukça diğer peygamber aleyhisselâm, sahabe-i kiram ve evliya zatların hayatlarını ve ahlâklarını öğrenir.

0177- İnsanları hayra teşvik edip yönlendirir, şerlerden sakındırmaya çalışır; hayırlı ve verimli bir ömür geçirir.

0178- Allah’ü Teâlâ’ya ortak koşmaz, O’ndan başkasına yalvarmaz. Bütün yaratılanları yaratandan ötürü sever ve muhabbet besler. Merhamet, sevgi, affedicilik ve hassasiyet onda bir lezzet halindedir.

0179- Allâh’ü Teâlâ’yı sever, sevdiklerini de sever, sevdiklerini de yine Allah’ü Teâlâ için sever. O’nu düşünür, O’nu gönlünde hisseder, O’nu zikreder, O’na itaat eder, O’nda hayat bulur; her anında Allah’ü Teâlâ ile baş başa kalarak onunla meşgul olmaya çalışır.

0180- Sevdiğini Allah’ü Teâlâ için sever; sevmediğine Allah’ü Teâlâ için sevmez. Allah’ü Teâlâ’nın dostlarına dost, düşmanlarına düşmandır.

0181- Ömrünün her nefes alış ve verişinde azaldığını bilir; ziyan etmeden imanını daha da olgunlaştırmaya, salih amellerini artırmaya ahiretteki derecesini yükseltmeye; Allah’ü Teâlâ’nın emirlerine uygun, zikirle ve huzurla yaşamaya, gaflete düşmemeye çalışır.

0182- Bütün varlığını, aklını, malını, mülkünü, ilmini, her şeyini Mutlak Yaratıcı âlemlerin Rabbi Allah’ü Teâlâ’nın emaneti olduğunu bilir. Rabbine bu emaneti en güzel şekilde iade etmek için her gayreti sarf eder.

0183- Mütevazı ve cömerttir; kendinde bir varlık görmez, elindeki varlığı kendine izafe etmez. Haktan geleni yine Hakka sarf eder. Kızgınlık hâlinde doğruluktan, sıkıntı hâlinde cömertlikten, güçlü iken affetmekten vazgeçmez.

0184- Yüce Allah’ü Teâlâ’dan başka hiçbir varlıktan korkmaz ve çekinmez. Yaratanından başka hiçbir varlığa el açıp yalvarmaz ve medet ummaz. “Ahireti için dünyayı verir; dünyalık için ahiretini vermez”.

0185- Cana yakın ve misafirperverdir. Misafirin evin bereketi oluğunu bilir; evini bereketsiz bırakmaz. Yoksullara, düşkünlere, misafirlere, dul ve yetimlere; hanesi ve gönül kapısı açıktır, onları azarlamaz, haklarını yemez, korur, gözetir; maddi ve manevi yardımlarını esirgemez.

0186- Eshab-ı kiramın, İslâm büyüklerinin, Müslümanlar’ın hiçbiri aleyhinde konuşmaz, tarihi olayları kurcalayarak, Müslümanlar arasında tefrika çıkarmaz.

0187- İslâm büyüklerine ve veliyullaha sonsuz bir sevgi ve saygı duyar; onların örnek hayatlarını okur; ibretler çıkarır, ancak onları ilahlaştırmaz.

0188- Kalbi, Allah’ü Teâlâ’yı anmakla diri, O’nun korkusuyla dolu, O’nun sevgisiyle nurlu, O’na kavuşma arzusuyla sevinçli, helâl yemekle aydındır.

0189- Ne kadar damarına bassalar da kızmaz. Öfkesine hâkim olmayı, kin, şehvet ve kötü fikirlere sabretmeyi, itidalli hareket etmeyi, insani münasebetler sürdürmeyi, acıyı ve mutluluğu paylaşmayı bilir.

0190- Toplumdan uzaklaşmaz, sohbeti terk etmez, kendini hiçbir zaman yalnız hissetmez. Bedeni halkın içinde, halkla beraber; kalbi ise Hak ile beraberdir. Rabbinin kendini her an gözetip kolladığını bilir.

0191- Ailesi, ticareti, alışverişi, ne de bir dünya meşgalesi O’nu Allah’ü Teâlâ’yı zikretmekten ve ibadetlerden alıkoyamaz. Ayakta, otururken, yanı üzeri yatarken; her durumda, her zaman zikirlerine devam eder.

0192- Şeriattan tarikata, tarikattan hakikate, hakikatten marifete, marifetten vuslata ulaşmaya çalışır.

0193- İçinde bulunduğu topluma, yaşadığı çevreye ve Ümmeti Muhammed’e karşı sorumluluklarını titizlikle yerine getirip; ayağa kaldırmaya, iyi bir kul ve hakiki bir mü’min olmaya, Allah’ü Teâlâ’ya yaklaşmaya, böylece “İhsan makamına” ulaşmaya çalışır.

0194- Fikirlerini paylaşır; kişisel gelişim etkinliklerine katılır; bireysel ve kurumsal alanlarda çalışma yapar. Bir iş yaparken Yön belirleme, takım çalışması, iletişim, işbirliği, sonuca odaklanma, yaratıcılık ve girişimcilik, kendini ve çalışma arkadaşlarını geliştirme farklılıklara uyum sağlama ve yönetme, diğer insanlara karşı duyarlılık vb. çalışmalar yapar.

0195- Allah’ü Teâlâ’nın ayetleri okunduğu zaman; imanı kuvvetlenir, kalbi titrer, kör ve sağır davranmaz; dikkat ile dinleyip bu ayetlerle kendisine yapılması emredilen şeyleri yapar.

0196- Basiret nuruyla “Rabbü’lâlemîn Aleyhisselâm’ın huzurundayım, Rabbim beni görüyor!” şuuruyla hareket ederek; Allah’ü Teâlâ’nın sıfat ve esmalarını idrak eder; işlerini ve ibadetlerini bu şuurla en hassas bir şekilde eksiksiz ve kusursuz yerine getirmeye çalışır. İşlerini ne kadar güzel yaparsa yapsın; “Keşke daha güzel yapabilseydim!” der.

0197- Allah’ü Teâlâ’ya kulluk vazifesini yapmakta kendini âciz, nefsini kusurlu, ibadet ve iyiliklerini yetersiz bularak Rabbisinin yardımını ister daha da iyilerini yapmaya çalışır.

0198- Çok çalışması gerektiğini ve tek başına kalırsa yorulup kaybedeceğini bilir. Onun için mümkün olduğu kadar temiz kişilerden dava arkadaşları edinir. Dava arkadaşlarının gönlünü kırmaz; kendisini kıran olursa, kırılmaz, kırılsa bile belli etmez, kin beslemez. Kırmanın maharetini değil, yapmanın zarafetini yaşar.

0199- Davası için gece gündüz çalışır; kısa ve uzun vadeli plan, program ve projeler yapar; canını ve malını ortaya koyar; korkaklık, tembellik ve cimrilik yapmaz. Allah’ü Teâlâ’nın rahmetine güvenir ancak tembellik göstermez.

0200- Hiçbir zaman anı kurtarmaya çalışmaz. Amacı davadır; davası onun tek hayat alanıdır; davasına ve dava arkadaşlarına ihanet etmez; lideri davadan saparsa göz yummaz, körü körüne onaylamaz; lider gidici davası ebedidir.

0201- Davasında kesin ve kararlıdır; arkadaşları gevşeklik gösterirse: “Rahatını ve ailesini düşünen evine gitsin, Allah’ü Teâlâ’yı ve Rasülünü seven benimle gelsin.” Yeryüzünde son kâfir Müslüman oluncaya, bir haneli beldede Ezanı Muhammediye okununcaya kadar ben dönmem der.

0202- Kendisinin, ailesinin, ülkesinin ve Ümmet-i Muhammed Aleyhisselâm’ın istikbali için güzel hayâller kurar, ahlâk-ı âliye erbabı ile sohbet eder; parlak düşünce ve fikirler üretir. Aile üyelerine, insanlara, doğaya, hayvanlara hatta kendi nefsine karşı; kinden uzak adil ve merhametlidir.

0203- Sonsuz şefkat, merhamet ve adâlet sahibi olan Allah’ü Teâlâ’ya ve iki cihan güneşi sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed Sallallahü Aleyhi Vesellem’e karşı derin bir sevgisi vardır.

0204- Zamanını etkili yönetir. Ömür cevherini sadece bu dünyaya hitap eden amellerle ve boş şeylerle geçirmez! Hayatının her ayrıntısından, sorumlu olduğunu bilir. Her saniyesini Allah’ü Teâlâ’ya sığınmak, O’nun rızası doğrultusunda değerlendirmek ve dostluğunu daha ileriye taşımak için kullanır.

0205- Kriz ve buhranlardan çıkmanın tek yolunun; eğitim kalitesinin yükseltilmesi, israfı önleme, kaynakları verimli kullanma, özverili çalışma, üretimin ve üretilen malların kalitesinin artırılması, adil paylaşım, samimi yardımlaşma, manevi bilinç ve güzel ahlâk olduğunu bilir.

0206- Başarının; yeterli bilgi, gerçekçi planlama, örgütlenme ve teşkilatlanma, iyi bir organizasyon fedakârca çalışma ve disiplinden geldiğini bilir; bilgiye, araştırmaya, örgütlenmeye, teşkilatlanmaya ve çalışmaya büyük önem verir.

0207- Hayatının şartları iyi de kötü de olsa sarsılmaz bir kalple şükretmeye devam eder. Cenabı Hakk’a boyun eğip, ilâhî hükümlerine saygı gösterir; sırf O’nun hoşnutluğunu gözeterek, emir ve yasaklarına riayet eder.

0208- Son nefesine kadar imanına sadık ve sağlam kalıp; “Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz!” hikmeti gereğince; ilim ve faydalı şeyler öğrenmeye; iyi ve faydalı hizmetler üretmeye; her gün bir eksiğini gidermeye devam eder.

0209- Dünyevi ve uhrevi hedeflerine kavuşmak için durmaz, dinlenmez; durursa düşeceğini bilir. Parolası: “İleri, ileri; daima ileri!”dir.

0210- Amaçlarını gerçekleştirmek için örgütleme, örgütlenme, yönetme, yöneltme, güç kullanma ve karar alma gibi faaliyetleri gerçekleştirebilir; farklılıkları yönetebilir.

0211- Kariyerinde ve bulunduğu konumda başarılı olmak için; yetenek ve becerilerini geliştirici kurslara gider; yabancı dil öğrenir; gerekirse mentor (akıl hocası) kullanır; akil kişilerle iletişim kurarak fikir ve birikimlerinden yararlanır.

0212- Hayatın değişen şartları ve bütün zorlukları karşısında; kendini her türlü sarsıntılardan muhafaza eder, devamlı rıza hâlinde bulunur.

0213- Kendisi dışındaki faktörleri ve süreci yönetebileceğine dair inancı vardır, öz-güveni yerinde, kendine saygısı yüksektir. Problemle (gerçeklikle) yüzleşir; kendisiyle ve çevresiyle barışık yaşar.

0214- Kendinden başlayarak, ailesinde, çevresinde, ülkesinde ve tüm Müslümanlar arasında sevgi, saygı, birlik ve beraberliği sağlamak, “vahdet ve tevhid” ruhunu güçlendirmek için çalışır.

0215- Çocuklarına, dünya malına makamına ve hiç bir şeye aşırı bağlanmaz ve güvenmez. Kendi kendine; “Dünya Sultan Süleyman’a kalmadı! Bana mı kalacak?” der.

0216- Bütün imkânlarıyla Allah’ü Teâlâ yolunda hizmetlere odaklanmıştır. İslam dinini bilmeyenlerin ve bilip de sapıtanların doğru yola kavuşmaları; Her Müslüman’ın rahat bir şekilde İslamiyet’i rahat yaşayabilmeleri için; çağın şartlarına uygun; ilmi ve teknik usullerle, yumuşak ve ikna edici bir üslupla tebliğ çalışmaları yapar.

0217- Zaman zaman kılık değiştirip insanların arasına girerek; “halkın kendisi hakkında neler düşündüğünü” kendi duyumlarıyla izler.

0218- Allah’ü Teâlâ’nın ziyaret ve teveccüh yeri olan Beytullah’ı olan kalbine yönelir. O’raya put sokmamak, varsa çıkarıp atmak, orasını her daim temiz tutmak için; bilinçli ve düzenli zikirler yapar.

0219- Geçmişe ve geleneksel yöntemlere takılıp kalmaz; yenilikçidir, İslâmiyet’e aykırı olmamak ve yararlı olmak şartıyla; değişim ve gelişime her zaman açıktır. Yenilikleri izler, olumlu olanları alır, yeni teknolojileri kullanır.

0220- Neyi istediğini, neyi istemediğini çok iyi bilir ve sahip olduklarına her zaman şükreder. İnandığı şeylerin gerçekleşmesi için elinden gelen gayreti sarf eder.

0221- Hayatın sürprizlerle dolu olduğunu bilir ancak fırsatların ayağına gelmesini beklemez; üretkenliğiyle her zaman öne çıkar; her daim üretir.

0222- Hayatı acısıyla tatlısıyla kabul eder. Gelecek konusunda endişe duymadığından, hedefe odaklanır ve keyfini çıkarır.

0223- Görev bilinciyle düşünür ve beyin yorar; fikir üretir, tartışır; uygulama aşamasında sorumluluk alır. Problemin nedeni, ister kendisi ister başkaları olsun, o problemin çözümüne odaklanır.

0224- Kendisini başkalarıyla kıyaslamaz, kendine iyi davranır. Bu hayata bir kez geldiğinin bilincindedir. Bu yüzden hayatında en kıymetli olan yine kendisidir.

0225- Kendisinin, ülkesinin ve yeni nesillerin geleceği için; sürekli yeni eserler okur. Ülkesinde ve dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri; toplumsal, kültürel, sosyal ve tarihi olayları ülke ve dünya gündemini yakından takip eder; ona göre pozisyon alır.

0226- Eğitim, bilim ve yüksek teknolojilerde, Ar-Ge çalışmaları ve inovasyonda, askeri ve ekonomik gelişmelerde Müslümanlar’ın ileri gitmesi ve çağının süper gücü olması için; gayret gösterir.

0227- Başkalarını yıkıcı olarak eleştirmez; gördüğü hata ve eksikleri kırmadan, yıkmadan, ayrıştırmadan, isim vermeden tatlı dille genele söyler. Kendisi de yapılan eleştirilere kızmaz, tavsiyeleri ve nasihatleri dikkatle dinler. Sürekli öğrenen, öğretendir.

0228- Esnek, akıcı gözlemci ve deneycidir. Sürekli sorar-sorgular, tepkilerini ve meraklarını gidermek için araştırır, soruşturur; deneyler ve gözlemler yapar. Gördüğü yenilik ve teknolojik gelişmeleri öğrenir ve uygular.

0229- Değişik dindeki ve inkârcılara karşı katı bir duruş gösterir ama onların ilâhlarına hakaret etmez. O’nun cevabı İslâmiyet’in güzel ahlâkıdır.

0230- Muhteşem bir ilâhî sanat harikası olan Kâinattaki düzeni; ilâhî kudret nakışlarını, yaratılış ve işleyiş sırlarını; bu muazzam sistemi yaratan yaratıcının varlığını tefekkür eder; varlık ve olaylarda parlayan göz kamaştırıcı güzellikleri fark eder.

0231- İslâmiyet’i en güzel şekilde kendisi yaşar; yaşadığı ilâhi emirleri yer ve zamana göre; ilim, hikmet, şefkat ve güzel öğütlerle başkalarına da anlatır.

0232- Konuşması, yemesi, içmesi, uyuması, gülmesi az; düşünmesi, okuması, çalışması, hayır-hasenatı, ibadeti, zikri, istiğfarı, salâvatı ve tefekkürü çoktur.

0233- Bilmediği bir konuda ahkâm kesmez; biliyormuş gibi numara yapmaz, “bilmiyorum” der. Sorar soruşturur, çok boyutlu araştırır ve inceler, kesin bilgi sahibi olur; sonra sonuca varır.

0234- Sanki bir kitap kurdudur; fırsat buldukça dünya klasiklerini, yabancı düşünür ve bilgelerin kitaplarını da okuyarak geniş bilgi ve birikime sahip olur. Okuyacağı kitabı yanından eksik etmez, nereye giderse kitabını da oraya götürür.

0235- Sağlam ahlâklı, düzgün karakterli; sözleri, fiilleri ve ahlâk-ı güzel olup; fiilleri ile sözleri birbirine uygun, ihlâslı-takvalı kâmil insan olmaya çalışır.

0236- Ölçüsü ihlâs ve takvadır; “Allah katında üstünlüğün takvada” olduğu bilinciyle; ömrünün her anında ihlâs ve takvadan ayrılmaz.

0237- Sohbet, ibadet, zikir, dua, istiğfar ve manevî gıdalarla sürekli kalbindeki takva şuurunu kuvvetlendirir. Kalbini tesbih, hamd, şükür, secde ve teslimiyetle güvene eriştirip; kalb-i selîm sahibi olmaya; ahlâkî bakımdan kemâle ermeye çalışır.

İnsanlara makam mevki malına soyuna sopuna göre değil; takvasına göre değer verir; onları doğru yola, takvalı olmaya ve Allah’ü Teâlâ’yı zikre yöneltmeye; kötülüklerden uzak tutmaya çalışır. Kendisi de hal ve davranışlarıyla herkese örnek olur.

0238- Allah’ü Teâlâ tarafından kendisine ihsan edilen, iman nimetine mukabil olarak; ihlâs ve takva üzere bir hayat yaşamaya çalışır. Allah’ü Teâlâ’nın rızasına kavuşmak; son nefeste imanla ölmek için; celâlinden cemaline sığınır.

0239- İmanını kemalâta erdirecek, salih amellerini artırarak, ahlâk ve takvasını güzelleştirecek kişilerle dost olur o tür kitapları okur. Dinde reformcu, nakli esas almayan, egolarını din kabul eden sapıkların, yerli ve yabancı misyonerlerin, bidatçilerin yazdığı ve ahlâk bozan kitapları okumaz; zararlı basın-yayın, sosyal ve görsel medyadan sakınır.

0240- Fikirlerini, duygularını, öğrendiği bilgileri ve hayattaki tecrübelerini paylaşmak; gelecek nesillere eserler bırakmak için; makale, şiir, hikâye veya yeterli olduğu dallarda kalıcı eserler bırakmaya çalışır.

0241- İnananlardan yana tavır alarak; Ümmeti Muhammedin dertleriyle ilgilenir, çağın bilgi ve teknolojileriyle donatılmış, gelecek çağlara hazır, imanlı ve ihlâslı nesiller yetiştirmek için; özel okullar, talebe yurtları, yaz kampları, dernekler, vakıflar gibi hayır kurumları kurar, oralarda gönüllü olarak çalışır.

0242- Bütün varlığını, aklını, malını, mülkünü, ilmini, aldığı her nefesi Mutlak Yaratıcı âlemlerin Rabbi Allah’ü Teâlâ’ya borçlu olduğunu bilir.

0243- Zaman zaman kendinin ve insanlığın halini düşünerek yaklaşan büyük hesap gününün dehşetinden gözyaşlarına boğulur. İbadetlerini kalp ve beden ahengi ile yapar.

0244- Bu dünya yaşamında her şeyin fani olduğunu, ebedi hayatın sonsuzluğunu; İslâmi bir hayat yaşamak için çekilen acı ve sıkıntıların amel defterine geçtiğini; “Yaptığı her şeyin an be an; amel defterine kaydedildiğini” ve “Mahkeme-i Kübra’da” hesabının sorulacağını bilir.

0245- En kutsal değerleri; canı, malı ve yüksek manevi değerleri tehlikeye maruz kalmadığı sürece takiyye yapmaz; her zaman içi dışına, sözü özüne, ameli düşüncesine uygundur; dürüst, adil ve güvenlidir. Yalancılık, dolandırıcılık, hilekârlık, kalleşlik, sahtekârlık, ikiyüzlülük yapmaz. Böylece hem dünyasına, hem ahiretine kazanç sağlar.

0246- Her zaman ilahî emirlere uygun hareket eder. Bütün işleri İslâmi ölçülere uygundur, İki cihan saadetinin anahtarı olan; “Edeb, doğruluk, helâl lokma” dan ayrılmaz.

0247- Gücü elverdiği sürece abdestli bulunmaya gayret eder. Çünkü abdestli olarak ölen, ölüm acısı çekmez; abdest, imanlı olmanın alameti, namazın anahtarı, bedenin günahlardan temizleyicisidir.

0248- İzzetli, şerefli, ciddi ve haysiyet sahibidir. Devlet adamlarıyla, zenginlerle, zaruri durumlar dışında görüşmez; onlarla görüşürken; izzet ve şerefini korur; onlardan kişisel menfaat beklemez. Fakirlerle görüşürken de yumuşak başlı ve mütevazı bir şekilde hareket eder.

0249- Güçlü yönlerinden övünerek bahsetmez. Aynı şekilde sahte mütevazılık sergilemez; güler yüzlü, tatlı dilli, hassas, merhametli, bağışlayıcı ve hayâlıdır.

0250- Maddiyatı, dünyaya tapar derecede putlaştırmaz; ihtiyaçları ölçüsünde ve hayırlar yapabilmek için önem verir. Dünyadaki her şey; O’nun için bir amaç değil, araçtır.

0251- "Beni kimse anlamıyor, kimse sevmiyor!” diyerek kendi kabuğuna çekilmez. Ne yapar yapar şeref ve haysiyetini çiğnetmeden kendini anlatmanın bir yolunu bulur.

0252- Uzun emel sâhibi değildir, ölümü çok hatırlayarak, günahlardan korunur; ağlayarak ve alkışlanarak geldiği dünyadan; kendisi gülerek herkesi ağlatarak gidebilmek için; amellerini daha da güzelleştirerek sonsuz ahiret yurdu için hazırlık yapar.

0253- Her şeye ibret nazarı ile bakar; kâinattan, var oluştan, ölümden, ibret alır; ölüm sonrası başına gelecekleri düşünür; böylece günahlara ve dünyaya olan meyli azalır; kalbinde Allah korkusu ve sevgisi çoğalır.

0254- Sarsılmaz bir inançla, takva, ihlâs, zühd, sabır, şükür, kanaat, vakar, hayâ, marifet, sadakat, ilim, tevazu, hilim, emanet, teenni, doğruluk, itminan, muhabbet, samimiyet, itaat güzel ahlâk ile donanıp hakka yönelerek Allah’ü Teâlâ’nın rızasına ulaşmaya çalışır.

0255- “İyi insan”, Başkalarına yaptığı iyilikleri ve kendisine yapılan kötülükleri unutur; Allah’ü Teâlâ’yı, ölümü, gördüğü iyilikleri, dünyanın fani ahiretin baki olduğunu ve her amelinin bir hesabı olduğunu hiçbir zaman unutmaz.

0256- Cenneti âlâyı kazanmak ve Cehennemden korunmak için hayatının her safhasında dinin emirlerine uyar. Farzları iştiyakla yapar; haramlardan şiddetle kaçar; mekruhlarda ısrar etmez, mendubları, müstehâbları, sünnetleri ve vâcibleri terk etmez, her ibadetini: Riya, gösteriş ve vesveseye kapılmadan; tembellik ve gaflete düşmeden; dünyevî düşüncelere girmeden; huşû ve hudû ile zamanında, eksiksiz olarak sadece Allah’ü Teâlâ’nın rızası için yapmayı alışkanlık haline getirir.

0257- “Üsve-i hasene” olarak gönderilen Rasul-i Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem’i, “Muhsinleri, “sadıkları”“salih mü’minleri” “ebrâr ve mukarrebûn’dan olanları, örnek alır.

0258- Dünyada olan biten her şeyin yüce Allah’ü Teâlâ’nın takdiriyle olduğunu; her şeyi O’nun yarattığını ve verdiğini; verilenleri yaratılış hikmetlerine uygun kullanır; Kur’an-ı Kerim-ı Kerim’i tek rehber ve ölçü kabul eder.

0259- Nefis, şeytan ve kötü insanların hile ve tuzaklarına karşı her zaman uyanıktır; onlardan Allah’ü Teâlâ’ya sığınır. Benliğini çiğneyerek dünya muhabbetine gönül vermez; kalbine gelen vesveseleri sürekli Cenab-ı Hakk’ı zikrederek şeytanı uzaklaştırır.

0260- Allah’ü Teâlâ’yı hatırlatan, zikrine vesile olan Allah dostlarını; varlığıyla, ruhuyla, kalbiyle destekler; irtibatı koparmaz, bir arada bulunmaya gayret eder. Kötü çevrelerden, dünyevileşen, nefsani hareket eden insanlardan uzaklaşır. Dua ve amelleriyle Hakk’a ve hayra yönelir.

0261- Değişik görüşlü kişiler arasında farklılıkları algılar; bölücü, kırıcı ve yıkıcı değil kaynaştırıcı ve birleştirici üslup takınır; yalnızca doğruları savunur; uzlaşma, birlik ve beraberlikten, yanadır.

0262- İslâm ve iman yolunda; millet, vatan, bayrak, hak ve adâlet uğrunda mücadele ederken izzetini korur; erdem ve faziletini yükseltir. Kutsal askerlik görevini seve seve, her saniyesine değer vererek yapar,

0263- Ömür boyu ibadet etse de verilen nimetlerin şükrünü eda etmenin mümkün olamayacağı bilincindedir; O’na ibadet etmek tatlı, kötülük yapmak ve günah işlemek acı gelir.

0264- Vasıflı, olgun, bilgili ve şuurlu Müslümandır. Allah’ü Teâlâ’ya ve vatanına hizmet yolunda şehit olmak en büyük arzusudur. Emperyalist güçlerin, toplum dönüştürücülerin oyununa gelip; dinine, milli kültürüne, tarihine, gelenek ve göreneklerine yabancılaşıp düşmanlık etmez. Her zaman inandığı gibi yaşar,

0265- Etkili öğrenebilmek için; muhakeme ve gözlem yapma yol ve yöntemlerini geliştirir. Bilgiye dayanan hayat felsefesini temel alır. Daha fazla bilgi edinebilmek; yeni beceriler kazanabilmek; doğru ve yanlışı ayırabilmek; üretken bir hayat yaşayabilmek; problemleri çözebilmek için “Eleştirel düşünme” yeteneğini geliştirir.

0266- Yaşlılar için iyi bir evlât, çocuklar için müşfik bir babadır. Hatta Allah’ü Tealanın bütün yaratıklarına karşı böyle davranır. Onların dertleriyle dertlenir, musibetlerine üzülür, eziyetlerine katlanır.

0267- Bütün ibadetlerinde, iş ve davranışlarında Allah’ü Teâlâ’nın kendisiyle beraber olduğu şuur ve bilinciyle hareket eder. Hakk’ın yüce dergâhına yol bulabilmek için; benliğini sıfırlamaya çalışır.

0268- “İyi insan”, nurunu güneşten alan ay gibi bütün güzellikleri Kur’an-ı Kerim ve Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Aleyhisselâm’ın sünnetlerinden alır. Nebevi ahlâkın güzellikleri kalbinde parlamaya başlar.

0269- Allah’ü Teâlâ’nın kendisine şefkatle muamelede bulunduğu gibi, o da Allah’ü Teâlâ’nın yarattıklarına karşı şefkatle muamele eder. Takva, zühd, ihlâs ve ihsan hasletlerinde yükseldikçe efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Aleyhisselâm’ın, sahabeyi kiramın, evliyanın, ahlâkıyla ahlâklanmaya başlar.

0270- Ahlâkî kemale sahip; şeriat, tarikat, hakikat ve marifet itibariyle tam ve ergin olan kişidir. Kâmil insanın sözleri doğru, işleri iyi, ahlâkı güzeldir, marifet sahibidir, yani eşyayı ve ondaki hikmetleri gereği gibi bilir.

0271- İyi insan, manevi hakikatlerin, hâl ve davranışlarında hayat bulduğu örnek şahsiyetlerin kitaplarını, hikâyelerini, hikmetli nasihatlerini, ibretli hayat yolculuklarını okur onları taklit ve takip eder.

0272- İyi insan kendi hâlini zirve şahsiyetlerin aynasında seyreder. Gördüğü noksanlıkları telafiye çalışır, hatalarını tashih eder, benzer taraflarını onların yüksek seviyesine çıkarabilme gayreti içine girer.

0273- Başarısızlığa uğradığı ve başına üzücü şeyler geldiği zaman karamsarlığa kapılmaz. Yeni bir şevk ve heyecanla, Allah’ü Teâlâ’nın dini ve dünyevi kurallarına uygun olarak yeniden o işi yapmaya devam eder.

0274- Sık sık tevbe ve istiğfar ederek günahlarından arınır, kul haklarına çok dikkat eder, telâfi edebileceği kul haklarını ifa eder. Farz ve vacip ibadetlerin yanında nafilelere de gereken önemi verir.

0275- Plansız, günübirlik, olayların akışına terk edilmiş bir hayat değil; zamanın planlı ve verimli kullanarak, elinden gelen bütün gayretleri sarf ederek, gönüllere iman güzel ahlâk sevgisini yerleştirerek insanı kâinatın halifesi haline getirmeye ve saadeti ebediyeyi kazanmaya çalışır.

0276- Kâinat Kitabı'nı okuyabilmek; hayatın karanlık ve fırtınalı yollarını aydınlatabilmek için varlığa yerleştirilmiş işaret ve alametleri okumaya; düşünmeye, akıl etmeye çalışır. Kur'an-ı Kerim Aleyhisselâm’ın maneviyat âlemini aydınlatan nurlarından ve pozitif bilimlerde yeni şeyler öğrenerek eşyanın sırlarından haberdar olur.

0277- Rabbimiz, kalplerimize sevdiklerinin sevgisini lûtfey­lesin! On­lar­la kalbî irtibâtımızı dâim kılsın! Onların gönül âlemlerinden sa­dır­larımıza bol bol feyz ve inşirah şebnemleri bahşeylesin! Sâlih­ler­le beraber yaşayıp yine onlarla beraber haşrolunmayı cümlemize na­sip ve müyesser eylesin...

0278- Kal­bi, kor­ku ve ümit ile di­li, hamd ve se­na ile göz­le­ri hayâ ve ağ­la­ma i­le­dir. İra­de­si dün­ya­yı terk et­mek ve Allah’ü Teâlâ’nın rı­za­sı­nı ka­zan­mak­tır.

0279- Allah’ü Teâlâ’nın sonsuz kudret ve gücü karşısında kendi güç ve saltanatının, Sınırlı”, “geçici” ve “garantisiz” olduğunu görür; ruhunun derinliklerinde çaresizliğini ve yalnızlığını anlar; secdeye gider, Rabbine sığınır; hiç hata yapmamaya, her yaptığı amelin salih olmasına çok çok dikkat eder.

0280- Kâinâtın Fahr-i Ebedîsi, enbiyânın serveri, âlemlere rahmet, emsalsiz örnek şahsiyet, bu cihanda en büyük rehberimiz, kıyâmet gününde ise şefâat melceimiz, Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ’ya, O’nun pâk ehl-i beytine, ashâbına ve etbâına sonsuz salât ü selâmlar olsun!

0281- Muhatabının seviyesine göre; açık ve anlaşılır bir şekilde konuşur, önemli ifadeleri tekrar eder; altını çizdiğini belirtir.

0282- Musibetleri sabırla, unutkanlığı zikirle, nankörlüğü şükürle, isyanı taatle; cimriliği cömertlikle; hodgâmlığı, diğergâmlıkla; bencilliği fedakârlıkla; riyayı yakînla; riyayı ihlâs ve tavazu ile; isyanı tevbe ile; gafleti tefekkürle bertaraf eder.

0283- “İyi insan” kalbinin her an ve her adımda Allah’ü Teâlâ’nın gözetiminde olduğunu bilir. Nefsini daima Allah’ü Teâlâ’nın gözetimi altında tutar, dışını da İslâm’a uygun hâle getirir.

0284- İçindeki yanar ateşi söndürebilmek için; en büyü arzusu; “Hakk’a vuslat”tır. Rabbine en güzel amellerle kavuşabilmek için; takvalı ve ihlâslı hayır ve hasenatını çoğaltır.

0285- “İyi insan”, dış görünüşünü de iç görünüşünü de bulunduğu her ortamı da Allah’ü Teâlâ’nın beğeneceği şekilde dizayn eder. Çünkü Allah’ü Teâlâ’nın sevmediği ve haram ortamlara rağbet etmediğini Rahmet meleklerinin uğramadığını bilir.

0286- Allah’ü Teâlâ’nın canlı cansız yarattığı eşsiz sanatlı eserlerini gördükçe O’na karşı iman ve sevgisi daha da artar. Gördüğü her güzellik Allah’ü Teâlâ’ya daha da yakınlaşmasına vesile olur. Böyle bir yüce yaratıcının kulu olduğu için; daha bir aşkla hamd etmeye, şükretmeye ve zikretmeye başlar.

0287- Tatsız olaylara, aniden alevlenerek her şeyi yakıp yıkarak yaklaşmaz. Soğukkanlı olarak, çözümü zorlaştırmadan; sünnet geleneğine uygun, akıl-mantık ve hakkaniyet mantığı ile yaklaşır.

0288- Kendisinin ve çevresinin sorunlarını; İslâmi tabanlı; psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve siyasi sosyal çözümler üreterek çözmeye çalışır.

0289- Ayetlerin günümüz insanına vermek istediği mesajları inceleyerek araştırır. İlahi bilgiyi kalbinde duyumsar, öğrendiklerini içselleştirmeye, daha bilinçli yaşamaya, yaşanan olaylara daha duyarlı olmaya başlar. Kendisine, çevresine ve diğer insanlara değer vermeye başlar.

0290- İyi insan kalp gözüyle; varlık âleminde bulunan her şeyin; Allah’ü Teâlâ’nın varlığından ayetler, belgeler, işaretler taşıdığını, Allah’ü Teâlâ’nın eşsiz yaratış güzellikleri ile dolu bir sanat müzesi olduğunu; canlı cansız her şeyin kendi dilinde Rabbini zikrettiğini anlar. Kâinatın yaratılışı, yasaları, Yüce Allah’ü Teâlâ’nın büyüklüğünü, sınırsız egemenliğini, gücü ve kudretinin eşsizliğini, sanatının inceliklerini tasdik ettiğini görür.

0291- Evrenin ve içindeki her varlığın yüce bir yaratıcının sonsuz gücü; sınırsız ilim ve iradesiyle meydana geldiğini; bir yaprağın bile O’nun izin ve bilgisi dâhilinde hareket ettiğini O yüce yaratıcının Allah’ü Teâlâ olduğunu bilir.

0292- Duyu organlarını daha etkin kullanmaya, aklını işlevsel durumda tutmaya varlıklara karşı daha da bilinçli tepkide bulunmaya çalışır.

0293- Bir Müslüman olarak hayatın bütün alanlarında hem Allah’ü Teâlâ’nın kâinatta koyduğu kurallara yani sünnetullaha ve hem de dinde koyduğu ilâhi kurallara uymaya; tüm görev ve sorumluluklarını yerine getirmeye dikkat eder.

0294- Dünyadaki savaşlar, zulümler, küfür, nifak ve olumsuzluklar karşısında uykuları kaçar, çok üzülür. İnsanlığın barış ve sevgiye olan ihtiyacını daha iyi anlar. “Ya Rabbi elimden gelen cihadı yapamadım, eğer senin yüce adını yeryüzünde her noktaya, her ferde ulaştırabilseydim bunlar olmazdı…” diye dua eder.

0295- Okudukça, öğrendikçe salih amellerini artırmaya; daha iyi insan olmaya; kendini ve Rabbini daha iyi tanımaya ve olgunlaşmaya dikkat eder. Gönül dünyasını ve ruhsal gelişimini daha da zenginleştirerek hayatı daha anlamlı bir şekilde yaşamaya başlar.

0296- Kendi iç dünyasında ve varlıkların olay ve oluşların arkasındaki gizli elin, yüce kudretin, sonsuz ilmin, sınırsız iradenin, derin hikmetini gördükçe; varlıklar ve olaylarda parlayan göz kamaştırıcı güzelliği fark ettikçe, imanını, hayret ve hayranlığa yükseltir.

0297- Dinini, vatanını, milletini ve bayrağını çok sever; devletin malını, dağını, taşını, sularını, ormanlarını öz malı gibi korur. Vatanını korumak ve böldürmemek için canını bile seve seve verir. Dünyanın öte başındaki bir kişi iman edip Müslüman olsa; O’nun kardeşidir.

0298- Irkçı, hizipçi, cemaatçi ayrımcı, bölücü ve bölgeci değil; Allah’ü Teâlâ’nın tüm yarattıklarına karşı kapsayıcı ve kuşatıcıdır. Hiçbir zaman benim, senin hocan davası gütmez. Doğruyu nerede bulursa alır. O’nun davası “İlây-ı Kelimatullahtır.

0299- Aşırı zorluklar karşısında; herkes davadan dönse, tek başına kalsa da o dönmez. Arkadaşlarına: “Rahatını ve ailesini düşünen evine gitsin, Allah’ü Teâlâ’yı ve Rasülünü seven benimle gelsin. Yeryüzünde son kâfir, Müslüman oluncaya, her beldede Ezanı Muhammediye okununcaya kadar ben dönmem!” der. Gidebildiği yere kadar gider.

0300- İslâmiyet’in kutsal gördüğü her şey; O’nun kutsalıdır; kendi çıkarları zedelense bile kutsalından taviz vermez. Allah’ü Teâlâ’dan başkasını iltifat etmez, İslamiyet’e uymayan, hiçbir işi yapmaz.

0301- Dinine, vatanına, milletine, ailesine ve masum insanlara zarar geleceğini hissettiği anda; “Cesur, gözü kara ve atılgandır”; kabuğuna çekilerek “Dünyayı ben mi kurtaracağım?” demez. Nizami ölçüler içinde; elinden gelen her şeyi yapar, dünyayı tek başına omuzlar.

0302- Ailesinde, çevresinde, vatanında ve tüm dünyada iyiliklerin yayılması, kötülüklerin azalması huzur ve mutlulukların için çalışır.

0303- Batılı yok etmek, Hakkı hâkim kılmak, Allah’ü Teâlâ’nın adını yüceltmek için; “İnkârcılara, Allah düşmanlarına ve zalimlere” karşı; Allah yolunda malıyla, canıyla, kalemiyle, duasıyla, tüm imkânlarıyla cihat eder.

0304- Canını, malını neyi varsa; Rabbine adamıştır. Allah’ü Teâlâ’nın yasaklarından kaçarak, emirlerini yaparak; sevgili peygamberimizin sünnetlerini hayatına tatbik ederek yaşamaya; ilâhi aşka ulaşmaya çalışır.

0305- Sevdiği ve bağlı bulunduğu siyaset, ideoloji, tarikat adamlarını putlaştırmaz, onların her dediğine sorgulamadan körü körüne inanmaz; faaliyetleri kitaba ve sünnete uygun değilse, fitne ve fesada sebep olacaksa, o gurupla ilişkisini keser.

0306- İçinde bulunduğu siyasi-dini zümre yapı ve kişilerin hiçbir talimatına körü körüne uyup, aklını kiraya vermez. Her şeyi sorgulayarak milli ve manevi süzgeçlerden geçirir. Dininin, vatan ve milletinin aleyhine bir şey yapıldığını gördüğü anda; o camiadan uzaklaşır.

0307- Hiçbir zümre ve grubu; cemaat ve tarikatı; Kur’an-ı Kerim ve Sünnetten üstün tutmaz. Cemaat, fırka, gurup holiganlığı ve militanlığı yapmaz; ehli kıbleye dil uzatmaz. Mezhebi, meşrebi değişik de olsa bütün mü’minleri kardeş bilir.

0308- Bütün Müslümanlarla yardımlaşma, danışma ve dayanışma içindedir. Sevgi ve merhamette, bütün mü’minlerin birbirlerine karşı bir vücudun uzuvları ve bir binanın birbirine kenetlenmiş duvarları gibi düşünür. İsteyemeyen muhtaçları da arayarak mahrum bırakmaz.

0309- İnsanı, çevreyi, kısacası kâinatı ilgilendiren her şeye, karşı duyarlıdır. İslam düşmanları tarafından uydurulan; her türlü fitneyle, “İslamofobi”yle mücadele eder, Müslümanları ilgilendiren hiçbir şeye; “Bana ne!” deyip geçmez; “sorumsuzluk”, “neme lâzımcılık” yapmaz. İnsanlığı ilgilendiren her şey onu da ilgilendirir; tek başına kalsa bile fitne uyandırmadan savaşır.

0310- Musibetlerin de nimetler gibi Allah’ü Teâlâ’nın takdiriyle geldiğini bilir. Her şeyin arka cephesinde Allah’ü Teâlâ’nın rahmet ve hikmetinin olduğunu iman gözlüğü ile görür. Rıza ve teslimiyet gösterir; “Rabbimize teslimiyet için yaratıldık; mutlaka O'na geri döneceğiz”; “O’ndan gelen hoş geldi!”; “Kahrı da hoş, lûtfu da hoş!” diyerek, Rabbine yönelir. Boşuna üzülüp, kendisine zarar verip, isyan etmez.

0311- Ana-baba, hoca, akraba komşu ve arkadaşlık haklarına dikkat eder; akrabalarını ve yakınlarını, gözetir, ziyaret eder. Ziyaret edemediği zaman telefon veya mesajla gönüllerini alır.

0312- Ana babaya ve aile büyüklerine itaat eder; hürmet ve hizmetlerinde bulunur; küçüklerini sever, yardım ve ilgisini eksik etmez; onlara güzel ahlâkla örnek olur. Akrabaya, komşusuna, arkadaşına, yolcuya, iyilik yapar, ihtiyaç ve sıkıntılarını gidermeye yardımcı olur, dualarını almaya çalışır.

0313- “Kişi sevdiği ile beraberdir!” hikmeti gereğince sadece Allah dostlarıyla dostluk ve samimiyet kurar. İşlerini başkalarına gördürerek kul hakkına girmez! İsteyerek veya istemeyerek kırdığı, zarara soktuğu kim varsa; zararlarını öder, titizlikle helâlleşir, tamir edici iyilikler yapar; kul hakkı almaktan çok korkar!

0314- Akraba ve dostlarıyla hediyeleşir; gönülden verilen hediyeleri kabul eder, gelen hediyeye daha üstünü ile mukabele eder. İstenilmeyen yere gitmez; sevildiği yere de sık giderek onları bıktırmaz.

0315- Kardeşlik hukuku gereği müminlerle selamlaşır, iyiliğe de kötülüğü de iyilikle karşılık verir; din kardeşinin rahata kavuşması ve sıkıntıdan kurtulması için gerekli çabayı gösterir. Kendisine soğuk davrananlara samimi davranır; gönüllerini alır.

0316- “İyi insan”, “Katı kalpli” değildir; gönlü bütün mahlûkata karşı sevgi, ve merhamet doludur. Çünkü her şeyi yaratan Allah’ü Teâlâ’dır. “O’nu herkes incitse bile; o kimseyi incitmez, kimseden de incinmez!”

0317- Cesurdur; inandığı değerleri rahatça savunur. Fitne çıkarmamak şartıyla “Hakkı” söylemek ve savunmaktan yılmaz; kınayıcıların kınamasından çekinmez; Allah’ü Teâlâ’dan başka hiçbir şeyden korkmaz.

0318- Zalimlerden, kötülerden, sapık ve fasıklardan uzak durur; sadece zaruret miktarı ilgilenir; hakiki Müslümanlarla her alanda işbirliği yapar. Diğer farklı din ve düşünceden insanlarla barışık yaşar, zaman zaman onlarla da akılcı işbirliği yapar.

0319- Pazartesi – Perşembe günleri ile her kameri ayın 13-14-15. günlerini oruçlu geçirmeye çalışır.

0320- Yolda giderken, başını sağ tarafa eğer; ayakuçlarına bakarak ve zikrederek yürür. Tanıyıp tanımadığı herkese selâm verir, selâm alır. Yola atılmış eza verici şeyleri kaldırır.

0321- Zararlı haşeratları öldürmek zorunda kalırsa; suda boğmaz, ateşte yakmaz, işkence etmeden bir vuruşta öldürür; bilerek hiçbir canlıya zarar vermez; vakti ve imkânları nispetinde bakımsız ve sahipsiz ve muhtaç hayvanlara yardım eder.

0322- Sürekli havf (korku- ve reca (ümit- arasında bulunur. Allah’ü Teâlâ’nın celâl, kibriya ve azameti karşısında haşyet duyar, O’nun lütuf, ihsan ve kereminden de daima ümitvâr olur.

0323- Allah’ü Teâlâ’tan korkarak günahları terk eder, Cehennemden kurtulur; Allah’ü Teâlâ’tan ümit ederek ibadet ve taate yönelir, Cenneti kazanır; Rabbine muhabbet ederek sıkıntılara tahammül ve sabır eder, rızasını kazanır.

0324- Herkes onun şerrinden emin, hayrından umut bekler. Kimseye eliyle, diliyle, sözüyle, varlığıyla maddi ve manevi anlamda zarar vermez.

0325- Müslüman, Gayri Müslim, turist, yerli yabancı; hiç kimseye kötülük yapmaz; kimsenin canına, malına, namusuna göz koymaz, dokunmaz. Kötülük yapanlara öğüt verirken; öncelikle kendi nefsine sonra başkalarına öğüt verir.

0326- Anlamını bilerek ve inanarak, "Lâilâhe illâllah’ı" çok söyler, sonuncusuna "Muhammed-ür Rasullullah"ı ekler. Mümkün olduğu kadar dilini zikirsiz bırakmaz.

0327- Mala, rütbeye, şan ve şöhrete düşkün olmaktan; doymak bilmeyen arzulardan; gururdan ve dünya sevgisinden sakınır.

0328- Allah’ü Teâlâ’nın külli iradesinin her şeyin üstünde olduğunu; O’nun rahmeti, hidayeti, ihsanı ve keremi olmadan ne ilmiyle ne de ibadetleriyle ne iyi amelleriyle hiçbir yere varamayacağını bilir.

0329- Eşine ve çocuklarına iyi davranır, onları üzmez, eksiksiz hizmetlerini yapar onlara sürpriz ikramlarda bulunur.

0330- Anne-babasına, dede ve ninelerine; son derece hürmet eder, onları ömür boyu sırtında taşısa haklarını ödeyemeyeceğini bilir; onlara “Öf!” bile demez; yaşlılık ve yardıma muhtaç duruma düşünce kendinden önce onların ihtiyaçlarını karşılar; huzur evlerine teslim etmez; hayır dualarını alarak kendini garanti altına alır.

0331- Yemesinde, giyinmesinde ve harcamalarında; ölçülüdür; hiçbir zaman lüks ve israfa dalmaz; sade, planlı ve düzenli bir hayat sürer, kendini ve ailesini ihmal etmez; ihtiyaç fazlası birikimlerini istihdam ve üretime yönelterek hem daha çok kazanır hem fakir fukaraya ekmek kapısı açar.

0332- Sağlığına, yemesine, içmesine, kilo almamaya, üşütmemeye azami gayret eder; hareketli ve sporlu yaşam onun vazgeçilmezidir. Düzenli sağlık kontrolleri yaptırır. Hastalanınca uzman ve mütedeyyin hekimlere gider; ama şifayı doktordan değil, “Şâfi” olan Allah’ü Teâlâ’dan bekler.

0333- Her konuda planlı ve prensiplidir. “öğrenme, çalışma, dinlenme, beslenme uyku, vb. alanlarda” disiplin kazanmıştır.

0334- Allah’ü Teâlâ’nın yarattığı her şeyin özel ve önemli olduğunu düşünerek kâinatın insanlar için var edildiğini, sayısız nimetlerin sunulduğunu bütün bunlar karşılığında insanların bir sınav için yaratıldığını, Hakka hamd ve şükür istendiğini bunları yapanların sonsuz saadete ve nimetlere kavuşacağını bilir.

0335- "İki günü eşit olan aldanmıştır!” Hadis-i Şerif Aleyhisselâm’ınin hikmetine göre her yeni günde “Bilgi-kültür, güzel ahlâk, fazilet ve iyilik” bakımından daha ileriye gitmenin gayreti içindedir.

0336- Bilgili, anlayışlı, ölçülü, halim tokgözlü ve anlayışlıdır. Kendisine yapılan cahillikleri olgunluk, sevgi, sabır, merhamet ve şefkatle karşılar.

0337- Mü’min sıfatıyla kendisine, ailesine, çevresine, ülkesine ve insanlığa karşı görevlerini yerine getirir. Allah’ü Teâlâ’nın kendisine taşıyabileceği kadar görev yüklediği bilincindedir; bunları gücü nispetinde hayatına geçirmeye çalışır.

0338- İntikam alma duygusundan içindeki kötü isteklerinden şiddetle kaçınır. İntikam almaya gücü yettiği halde bile hasımlarını affeder. Hep olumludur; evrene olumlu mesajlar gönderir ve karşılığını bir gün alacağını bilir.

0339- Yanlış yaptığında, yanlışları üzerinden doğruyu; doğru yaptığında da doğruları üzerinden daha mükemmeli öğrenir. Yanlışlarından dolayı samimi bir şekilde özür diler, kendisinden özür dileyenlerin özürlerini kabul eder.

0340- Nerede görürse görsün iyi davranış, söz ve güzellikleri örnek alır. Kendisi de başkalarına daha güzel davranış ve güzellikler sergiler.

0341- Kendisini dolaylı veya dolaysız yollardan ilgilendirmeyen konulara karışmaz, sıkıntıya düşmez.

0342- Elinde olan bir şeye yok demez; komşusu açken tok yatmaz, istismarcılara aldanmaz. Gerçek ihtiyaç sahiplerini araştırır; sahip olduğu maddi imkânlardan; gücü nispetinde ihtiyaç sahiplerine, akrabaya, yoksula, yetime, darda kalmışa gizlice yardım eder. Fazla da vererek kendini zor duruma düşürmez. “Allah’ü Teâlâ’nın verdiğini, Allah’ü Teâlâ için verir.”

0343- Allah’ü Teâlâ’nın rızık olarak verdiklerini; açıktan ve gizliden Allah’ü Teâlâ’nın razı olduğu yerlere harcar. İhtiyacı olan din kardeşlerine yardım eder; zalimlere, zalimlere, fasıklara, malını haram ve israfa harcayan kişilere yardımcı olmaz.

0344- Rabbinin verdiği sevgiyi merhamet için; vücudundaki kuvveti, Hakk’a ibadet ve halka hizmet için; aklına verilen feraseti adâlet için; ikram edilen nimeti cömertlik için kullanır; insanlara ihtiyaçlarını bildirmelerine meydan vermeksizin ihsan ve ikramda bulunur.

0345- Şahsi çıkarları kamu hakları ve diğer insanların çıkarlarıyla çatışırsa kendini değil, vicdanının sesini dinler. Hakkaniyet ölçülerinden ayrılmaz, Hak’tan yana tavır koyar.

0346- Uzmanlık alanıyla ilgili yeni gelişmelere; seminer, konferans, toplantı, akademik dergi, internet vb. duyarlıdır. Sürekli bilgi ve donanımlarını artırır. Basılı ve görsel medyayı, haberleşme, araçlarını, sosyal medyayı iyi kullanır. Hayatın her yönüyle ilgilenir; her çeşit yazılı, basılı, sözlü etkinliklerden yararlanır.

0347- Kendi fikirlerini söylemesini ve aklını kullanmasını; nasihat dinlemesini; başkalarının fikirlerinden, yeteneklerinden ve tecrübelerinden de yararlanmasını bilir.

0348- Üstünü-başını ve evini temiz, tertipli ve güzel tutmaya dikkat eder. İnsanların nefretine sebep olacak çirkin görüntü, ütüsüz elbise, kötü koku vb. olumsuzluklardan kaçınır.

0349- Kalkınma, bilim ve teknolojide atılım yapmak ve yüksek başarı göstermenin tek yolu; kayrılanların makamları işgal etmesiyle değil; ehliyetli, liyakatli, alan bilgisi fazla, tecrübeli, yüksek zekâlı, düşünce ufku açık ve geniş, olumlu değişimden yana, çok çalışkan, takvalı, namuslu, kişilerin makama gelmesiyle olduğunu bilir.

0350- İlmi siyaset sahibidir. Her doğruyu her yerde konuşmaz; ne zaman, nerede, ne konuşulacağını bilir. Tatlı ve etkili konuşmayı, dinlemesini, diyalog kurmasını ve sözün en güzelini söylemesini bilir.

0351- Açıklandığı takdirde, hoşuna gitmeyecek, üzecek şeyler hakkında soru sormaz.

0352- Şikâyetçi, mızmız, çabuk bıkan kişilik ve kişilerden uzak durur. Olumlu düşünür, herkesi hakkaniyete teşvik eder, çözüm odaklı insandır. Bilgi ve entelektüel yeteneklerini sağduyusu ile harmanlar ve verimli bir şekilde değerlendirir. Kaygılarını gerçeklikle yüzleştirir, olaylara realist yaklaşır.

0353- Karşılaştığı sorunları çözüme odaklanır; sonuç almak için çaba gösterir ve olaylara yapıcı tarzda yaklaşır, hikmetle bakar. Görevlerini yılmadan, yarım bırakmadan yüksek çaba ve gayretlerle yerine getirir.

0354- Değerlerinin farkındadır ve eylemlerini bu doğrultuda kendisi seçer ve belirler. Aldığı görevi asla ihmal etmez, “Allah’ü Teâlâ beğensin!” diye yapar. Verdiği kararların sorumluluğunu üstlenir; kontrolü elden bırakmaz, yerinde ve zamanında risk alır.

0355- İşlerini başkasına havale etmez, azimli, gayretli ve ihtiyatlıdır. Başladığı işi, en iyi şekilde bitirebilmek için, her türlü engeli aşarak; bütün helâl ve meşru yolları dener; sonuna kadar ciddiyet ve cesaretle takip eder, yarım bırakmadan mükemmel bir şekilde bitirmeye gayret eder.

0356- Kendi dışında gelişen olayları dikkatle süzer, duygusal ve ruhsal zekâsını hassas bir uyumla kullanır.

0357- Yeni şeyler öğrenmeye ve öğretmeye doymaz. Çalışmaya, eğitime, bilim ve teknolojiye, araştırmaya, deney, gezi, gözleme dayalı somut bilimlere gereken önemi verir.

0358- Kendini, toplumu, tabiatı tanımak ve karşılaşacağı problemleri çözebilmek için sürekli bilimsel araştırma, gözlem, deney ve çalışmalar yapar. Bilim sayesinde kendi varlığının ve tabiatın bilgisine sahip olur, bilinç kazanır.

0359- Zamanın üç boyutunu “geçmiş-şimdiki-gelecek” aynı anda algılar, fizik ve metafiziği birlikte düşünür, standartlarını yükseltir ve yaratılışına uygun açılımlar yapar.

0360- Ülke yönetimine her zaman iyi yönde katkıda bulunur. Seçimlerde “Şahsi menfaat” düşünmez. Araştırır, işin ehli olanlara, Allah’ü Teâlâ için hizmet yapanlara, dürüst, ihlâslı ve takvalılara, inancını davranışlarına yansıtanlara, ufku geniş olanlara, vatanı ve milleti için çalışanlara oyunu ona kullanır.

0361- Dünyaya daldığını hissettiği anda belli zaman dilimleri içinde; hastaları, hastaneleri, adliye koridorlarını, hapishaneleri, evliya türbelerini, mezarlıkları, tımarhane ve huzur evlerini, ziyaret ederek ibret alır.

0362- Kendisinin bu fani dünyada bir “Ahiret yolcusu” olduğunu; “Ecelinin ansızın geleceğini” aklından çıkarmaz; yaptığı her şeyin karşılığını ebedî olan ahirette bulacağı bilinciyle hareket eder.

0363- Bu dünyanın, zevk ve sefa yeri olmadığını; çalışma, fedakârlık, salih amel işleme yeri nimetlerinin geçici ise olduğunu; ahiretin ise zevk, sefa, selâmet ve ebedi nimetler yurdu olduğunu aklından çıkarmaz.

0364- Hayat imtihanının bütün meşakkat ve zorluklarını rıza ve teslimiyetle aşarak dünya sevgisini gönülden çıkarıp; Allah ve Rasûlü’nün yolunda yürür. Dünyalık, evlâd, makam, mevki, ilim, servet ve şöhret sahibi olursa şımarmaz, böbürlenmez; her şeyin emanet olduğunu, sorumluluklarının ağır, hesabının zor olacağını düşünür; kötü yolda kullanmaz.

0365- Kavuştuğu dünya nimetlerine şükreder, elindekilerle yetinir; ilâhî imtihanın gereği karşısına çı­kan musibetlere sabreder; işlediği günahlara istiğfar eder, Dünya hayatının Leylâlar’ına takılıp Mevlâʼsını unutma gafletine düşmez.

0366- Kendisinin yapmadığı bir şeyi başkalarına tavsiye etmez; önce kendisi uygular. Ele talkın verip kendisi salkım yutmaz.

0367- Halis bir niyetle bilgi ve irfan sahibi olmaya çalışır. Öğrendiği ilimleri hem kendisi uygular, hem ulaşabildiklerine öğretmeye çalışır. İhsan olunan her nimeti “Hak yolunda” hizmet için kullanmaya gayret eder.

0368- Başarısızlıklar onu yıldırmaz, moralini bozmaz, hayallerinden vazgeçmez; kendini hırpalamaz, utanç ve kırgınlık duymaz; bahane üretmez; özeleştiri yapıp eksiklerini görüp, giderme yolunu seçer. Daha güçlü bir azim, yapıcı bir bakış açısı ve yeni bir düşünce sistemi geliştirerek eskisinden daha kuvvetli bir hırs ve üretkenlikle yoluna devam eder.

0369- Nefsini özeleştirel bir muhasebe bakışıyla tanır. Nefis onun bineğidir; O’nu azdırmadan; istek ve arzularına zaruret miktarı uyar. O’na hiçbir zaman güvenmez; gafil yakalanmaz; onunla her an hesaplaşır; kontrol altına alır; disipline eder. Nefsine yenildiği anlarda; onu frenleyecek, tedbirler alır; ibadet ve itaatlerini artırır.

0370- İnsanları olduğu gibi kabul eder; her insanın; zevkleri, renkleri, fikirleri ve yorumları farklıdır. Bu farklılıklardan yararlanmaya çalışır. İnsanlara güvenir. Bir hatayı, tüm insanlara mal etmez; herkesi kendi isteklerine göre değiştirmeye çalışmaz. Herkes için yeni bir sayfa açar;

0371- Milli ve manevi değerlerine bağlıdır. Karşılaştığı olayları doğru değerlendirir, dar açıdan değil, geniş açıdan bakar, geçmişini inkâr edip dil uzatmaz, atalarını her zaman saygıyla anar.

0372- “Allah’ü Teâlâ’nın aciz ve fakir bir kulu” olduğunu unutmaz. Kibiri, tevazuuyla; kötülüğü, hoşgörüyle; çirkinliği, edeple; acıyı, tevekkülle; hiddeti, şefkatle; kötülüğü, iyilikle; nefreti, sevgiyle yener; fakat kibirliye karşı kibirlenir. Âlemlerin Rabbine lâyık bir kul olmaya çalışır.

0373- İbadet, dua, tevbe ve zikire devam etmek suretiyle, kalbini; “küfür, şükür azlığı, kibir, cimrilik, haset, kin, öfke, şehvet ve kötü ahlâk’tan arındırarak dünya hırsı, günah kiri, mal-makam ve itibar sevgisi gibi kötü duygulardan; kurtulmaya; takva ve zühde ulaşmaya çalışır.

0374- Anlamsız ve saçma korkulardan vesveselerden, kurtulmak için; günahlarını azaltır, hayır ve hasenatlarını çoğaltır; namaz, dua, tevekkül ve tam bir teslimiyet ile Allah’ü Teâlâ’ya sığınır.

0375- Basiret gözünün açılmasını sağlamak için; bir ilâhî program çerçevesinde kâinatta yaratılan; atomdan insana, hücreden galaksilere kadar; canlı-cansız her varlığın sanatlı ve kusursuz yaratıldığını; Allah’ü Teâlâ’yı zikrettiğini; Rabbimizin kâinat aynasında ki varlığını ve birliğini; sonsuz kudret ve azametini; eserden müessire, sebepten müsebbibe, sanattan sanatkâra, tefekkür eder.

0376- Allah’ü Teâlâ’nın zatını düşünmez, sanatını ve yarattıklarını düşünür, “Yarattıkları bu kadar güzel ve harika olursa; kendi zatı ne kadar mükemmeldir”; diye imanını kuvvetlendirir.

0377- Sözünde durur; konuşunca tatlı söyler, katı, kaba, sert sözlü değildir. Çok düşünür, çok okur; ülkesinin bilim, düşünce, sanat ve teknoloji üretmesine; insanlardaki gizli yeteneklerin açığa çıkarılmasına yardımcı olur.

0378- Kötü huydan, gönül dağınıklığından sakınır. Müslümanım diyenin imanını sorgulamaz, şüphe üzere kimseyi suçlamaz, mü’minim diyene; küfür isnat etmez.

0379- Dikkat çekmeye, egolarını güçlendirmeye çalışmaz; tam tersi bencillik, Haset, kin, hile gibi kötü huylardan sıyrılıp, ilgili kişilerle; işbirliği yapmaya, eksikliklerini gidermeye çalışır. Başkalarının çıkarları kendi çıkarı; zararları kendi zararı gibidir.

0380- İnsanları eksikleri ve zaafları ile kabul eder; bir anda herkesi değiştirip kendine benzetmek istemez. Yapıcı eleştiriye her zaman açıktır. Yıkıcı eleştiriye kırmadan, yıkmadan yapıcı, onurlu ve onarıcı bir duruş sergiler.

0381- O, bir gönül eridir. Onda; ayrım yapmama, güzel sözlü olmak, husumetten uzak durmak, hoşgörü, mürüvvet, feragat, yiğitlik, civanmertlik, insanları sevmek, dünya malına önem vermemek, başkalarının haklarını gözetme, vb. gibi fütüvvet ahlâkı bulunur.

0382- Yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürür; cahiller, sataşacak olursa, onlara “Sağlık ve selâmet sizin üzerinize olsun!” der; gülüp geçer; yumuşaklık gösterir, çatışmaz; doğruluk ve tatlılıkla günahtan sakınır.

0383- Kimseye kötü lakap takmaz, münakaşa etmez, ses tonunu yükseltmez; cahil ve seviyesi düşük kişilerle muhatap olmaz! Uygunsuz şaka, aldatma ve sözünden cayma gibi kötü davranışlardan sakınır.

0384- Zalimleri, fasıkları, gafilleri, münafıkları övmez, onlara yalakalık ve yağcılık yapmaz. İnançsız, fasık, mürtet, asi, kötü karakterli kimselerden uzak durur.

0385- Kimseye karşı ilişkilerini tümüyle kesmez; fakat kendisini hak ve hakikatten uzaklaştıran, sadece menfaat için yaklaşan; duyarsız, bencil, vb. yanlış insanlardan uzak durur.

0386- Bütün insanlara doğal, sade ve içten geldiği gibi davranır. Yapmacılıktan, yapaylıktan, ikiyüzlülükten, aşırı merasimden, etiketten hoşlanmaz.

0387- İyi bildiği konularda; az, açık ve anlaşılır konuşur; konuyu bilmezse veya konuştuğunda hayır yoksa susar, boş yere zevzeklik gevezelik, yapmaz.

0388- Her ortamda tesettüre, “mahrem-namahrem” ilişkilerine dikkat eder. Allah’ü Teâlâ’nın sınırlarını (Hududullah’ı- çiğnemez. Haremlik selâmlık, tesettürlü bulunma kurallarına dikkat eder. Mecbur kalmadıkça; günahlı ortamlarda bulunmaz.

0389- Yeterli, düzenli yeme-içme bilinci ve alışkanlığı edinmiştir. Tok karnına yemek yemez, sofradan doymadan kalkar, midesinin üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de boş bırakır. Tıka basa yemekten, şişmanlıktan uzak durur.

0390- Bir şey yerken-içerken, uyurken, dinlenirken ve gezerken; keyif için, lezzet için değil; “Allah’ü Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmeye, ibadet için kuvvet bulmaya” diye niyet eder; böylece her iş ve davranışını ibadete çevirir.

0391- Akşamları erken abdestli yatar, maddi rızıkların dağıldığı sabahları erken kalkar; manevi rızıkların dağıtıldığı ikindi ile akşam vakitleri arasında uyumaz.

0392- İş hayatı, tatil hayatı her şeyi düzenlidir. Hayatının her anını tam bir takvaya çevirir; hayırlı işleri geciktirmez. Lüzumsuz konuşma ve davranışlardan, karşı cinse art niyetli bakışlardan, kötü arkadaşlar edinmekten uzak durur.

0393- İltifat eden, ikram eden, gönül alan, gönle girendir. Kahkaha ile gülmez, gülüşü tebessüm şeklindedir.

0394- Şen şakraktır, yerine göre faydalı şaka ve espriler yapar; kırıcı, yersiz, başkalarını küçük düşürücü, kaba ve ağır şakalar yapmaz; mızmız, kavgacı ve karamsar değildir. İnsanları korkutmadan, üzmeden, mizahı zaman zaman kullanır.

0395- Doğru ve güzel şeyler düşünür, pak ve temiz tabiatlıdır; ince ve estetik zevk sahibidir. Yararlı ve doğru söz söyler, gevezelik etmez, komik ve düşündürücü espiriler yapar.

0396- Nüktedan ve mizahçıdır alaycılığa kaçmayan bir mizah anlayışı vardır. Mizahı; düşünce yolunu açmak, moral vermek ve gönül almak için kullanır. İncitici, kırıcı ve alaycı nükte ve hicivden kaçınır.

0397- Rahmanın nuruyla bakar ve anlayış sahibidir. Kafa gözünün yanında kalp gözü de açıktır. Hâli, hareketi, feraset duruşu, bakışı ve konuşma tarzıyla insanları manevî ve ruhanî yönden etkileme gücüne sahiptir.

0398- İnsanı Rabbine götüren, ona doğruyu gösteren ve isabetli hareket etmeyi sağlayan bilgiyi, kimden ve nereden geldiğine bakmaksızın alır; ruhsuz, köksüz, kuru maddecilikle oyalayan, insanı Rabbinden uzaklaştıran bilgiyi nereden ve kimden gelirse gelsin atar.

0399- Çalışır, öğrenir, ilim ve fikirlerle değerlerini koruyup geliştirir, yeni sonuçlar elde eder. Öğrendiği maddi ve manevi bilgileri hayata geçirip uygulayarak mana ve kıymet kazandırır.

0400- Bir şey öğrenirken ve öğretirken her insanın ayrı birer dünya olduğunu bilir. Etkili eğitim ve öğretim metotlarını uygular. Eğitim ve öğretimin en kaliteli yapılabilmesi için elinden gelen her şeyi yapar.

0401- İlim ve sanat erbabıdır; iman, fıkıh, ahlâk ilimleri sanat ve öğrenir; zararlı ilimden ve sanattan Allah’ü Teâlâ’ya sığınır. Gerçek ilim ve sanat adamlarına ve eserlerine saygısı sonsuzdur; onlara gereken değeri ve önemi verir.

0402- Onun evi medrese ve mescittir. İlim ve ibadet yuvasıdır. Kendisi önce; bilmediklerini öğrenmek isteyen bir talebe; sonra öğrendiklerini hemen öğretmek isteyen ve öğreten bir öğretmendir. Sürekli öğrenir, öğretir; aydınlanır, aydınlatır; ilham verir, uygular.

0403- Kendi kendine övünmek için, “İyiyim!”; yerinmek için, “Kötüyüm!” de demez. “İnşallah Rabbimin katında iyilerden oluruz!” der.

0404- İnsana ve insanlığa değer verir. İnsanlığın problemlerini ciddiye alarak geniş bir evrensel ve bilimsel bakış açısından; nebevi hareket metotlarından da yararlanarak, İslam’ı ve insanlığı yüceltmek için duygu ve düşünceler üretir.

0405- Sorunlara özgün ve esnek çözümler üretir. Daha iyiyi bulmak için kusursuzluk arayışı içindedir; farklılıklara, yeniliklere ve değişimlere açıktır, hayal gücünü kullanarak yaratıcı ve pratik çözümlerle işini geliştirme isteği içindedir; konulara önyargılardan uzak ve farklı bakış açıları ile yaklaşır.

0406- Beraber çalıştığı kişileri iyi tanıyarak gelişimlerine destek olur, onların önlerindeki engelleri aşmalarına yardımcı olur. Amirlerine itaat eder; astlarını, ekibindeki kişileri motive ederek yönlendirir hedeflere ulaşmaları için yol gösterir.

0407- İnsan ilişkilerinde nezaket kurallarına uyar, onlarla açık ve etkili iletişimde bulunur; yol arkadaşlarının ihtiyaçlarına, taleplerine ve şikâyetlerine öncelik verir; onlara empati gösterir.

0408- İslâm Aleyhisselâm’ın itikadî ve amelî ilkelerini özümsemiş, eğitim ve kültür seviyeleri yüksek, kendisiyle ve toplumla barışık, beşerî ilişkilerde sempatik, topluma öncü, muhatabını anlayan ve dinî meselelere; ehlisünnete uygun ve pratik çözümler üretebilen, dinî ve ilmî verileri birlikte kullanabilen, söz ve davranışlarıyla örnek bir hayat sergileyebilen din görevlilerine sahip çıkar.

0409- Sorunlardan şikâyetçi olmaz, çözülemeyecek gibi yaklaşmaz; sadece önündeki geçici engeller olarak görür; alternatif çözümler üretir. Sürekli bilgi toplar, bilgiyi toplumla paylaşmak ve güncel sorunlar hakkında yerinde ve zamanında çözümler bulmak; toplumsal hayata düzen vermek için çalışır.

0410- Kendinin, ailesinin, toplumun ve insanlığın problemlerini çözmek; hedeflerden sapmaları ve yaşanan güçlükleri aşmak için Hiçbir şeye ben biliyorum demez. Başkalarını da saygıyla dinler. Planlı çalışır, O konunun uzmanlarından ve tecrübeli büyüklerden fikir alır, beyin fırtınası yapar bilimsel çözümler üretir.

0411- Hiçbir şeyi kendisine dert etmez. Kendisiyle, ailesiyle, dünyayla barışık yaşar. Eksik ve yetersiz kaldığı alanlarda derin kaygılara girmez, akıllı ve mantıklı bir çözüm yolu bulur. Psikolojik sıkıntılarından kurtulmuş, iç dengesini kurmuş çevresiyle kaynaşmış ve bütünleşmiştir.

0412- Kendisini etkin bir özdenetimle kontrol ederek; sürekli kendi hata ve eksikliklerini araştırır; “Allah’ım nerede yanlış yaptım?”; sorusunu kendine sorar. Kendi yanlışlarını gördüğü anda “Ar etmeden…” dönmesini bilir. “Çözüm odaklı, geniş bir bakış açısına” sahiptir.

0413- Hiçbir işte aceleci ve telaşlı değildir, ağırbaşlılık ve vakarlı olmayı elden bırakmaz. İç ve dış tehdit ve tepkilere karşı uyanıktır. Geçmişten dersler çıkararak elde ettiği kazanımlarla bugüne ve geleceğe sağlam adımlar atabilmek için çözümler üretir, tedbirler alır. İç ve dış tehdit ve tepkilere karşı tedbirli ve uyanıktır. Davet edilmediği yere gitmez, başkasının hanesine izinsiz girmez.

0414- Bütünsel yaklaşımla olaylara ve durumlara geniş açıdan bakar, sorunlara odaklanır; onları aşmanın akılcı ve mantıklı bir yolunu bulur; konuları sistematik bileşenlerine ayırır, durumun parçaları arasındaki ilişkileri analiz eder.

0415- Sorunları çözmek için ihtiyaç duyduğu kaynakları bilir ve bunlardan sistematik bir biçimde yararlanır; işini yaparken planlı bir şekilde çalışır, hedeflerden sapmaları ve yaşanan güçlükleri çözülmesi gereken sorunlar olarak görür ve alternatif çözüm yolları üretir

0416- Yorulup yıprandığında; piknik, gezi, dost ziyaretleri, yararlı ve ruhu dinlendirici televizyon programları izler, kitaplar okur, ahiretine zarar veren, ahlâksız ve zamanını çalan TV programları izlemez.

0417- Nefsinin ayıplarını kabul eder; riyadan ve gösterişten kurtulabilmek için; dünyanın geçici olduğunu ölümün ansızın olduğunu düşünür; tul-i emelden kaçınır, nefsini arındırmaya ve hilelerinden kurtulmaya çalışır.

0418- Her amelinde rıza-i ilahi vardır diğer Müslüman kardeşini tenkit etmez, övmez, din kardeşlerinin meziyetlerini şahsında tasavvur edip onların iyilik ve başarılarıyla iftihar eder.

0419- Hoşuna giden şeyleri kendine düşen her gayreti sarf ettikten sonra Allah’ü Teâlâ’dan ister, O’nun rızasına uygun olmayan işleri yapmaz. Kendisindeki bütün güzel halleri, Rabbinden; kötü halleri ise nefsinden bilir.

0420- Riyanın amelleri boşa çıkardığını, Allah’ü Teâlâ’nın kahrını üzerine çektiğini, bundan umulan dünyevî faydaların ilk anda iyi olsa da, sonunda acıya ve “nifak” hastalığına dönüşeceğini; kalp, ruh ve düşünce dünyasının kirleneceğini bilir ve nefsiyle mücadele eder.

0421- Zaman zaman işlediği günahları göz önüne getirip, ölünceye kadar, “Rabbimin emrine niçin karşı geldim, niçin bu günahı işledim?” diye pişman olur, bir daha öyle bir günaha dönmez.

0422- Özgüven sahibidir; yeni yaşantılara açıktır, değerlendirmeyi içsel kaynağında yapar; psikolojik olgunluğu vardır, diğer bireyleri yeterince algılayabilir, onlarla güçlü iletişim kurabilir.

0423- Kendini olduğu gibi kabullenir, kendini gerçekleştirmek için güç toplar. Hatalarından ve yanlışlarından dolayı kendini suçlayıp durmaz ama ders alır; gereksiz korkulara kapılmaz, kendinden utanmaz. Başkalarını da, kabullenebilir.

0424- İyi niyetli, temiz kalplidir; fakat kötülere aldanmaz; Kimseye iftira atmaz, suizan etmez; herkese hüsnü zan besler; kendini ölçüyü kaçırmadan sever; kendi iyiliği ile birlikte başkalarının iyiliğini de düşünür. Kendini, kimseyle mukayese etmez.

0425- Problemlerden kaçmaz; geniş ve evrensel bir bakış açısıyla yaklaşır. Sadece kendi problemleriyle değil kendi dışındaki problemlerle, özellikle de kendini geliştirecek problemlerle de ilgilenir.

0426- İlişkilerinde sosyal sınıf, ırki dil ayrımı yapmadan karakterine uygun olan herkesle arkadaşlık ve dostluk kurabilir.

0427- Kendine has ancak alaycılığa kaçmayan bir mizah anlayışları vardır. Bu insanlar nüktedanlığı ve mizahçılığı, düşünce yolunu açmak için kullanırlar. İncitici nükteden ve hicivden kaçınırlar.

0428- Sıradan davranmaz bağımsız, farklı ve bu farklılığı ortaya cesaretle koyabilen bir yapıdadır. Yeni yaşantılara ve değişime açıktır; olanları olduğu gibi görür, karşısındaki insanları, olayları, hayatı, kendini daha doğru olarak değerlendirir.

0429- Sade ve doğaldır ve içinden geldiği gibi davranır; tabi, sade ve içten davranır; Yapmacıklıktan, riyakârlıktan, egoistlikten hoşlanmaz.

0430- İletişim ve ilişkileri güçlü ve sağlamdır; diğer insanlarla ilişkilerinde yoğun ve derindir. Çok geniş bir çevre yerine daha güçlü, derin ve yoğun bir çevreleri vardır ve bu onların tercihidir.

0431- Değerli olmayı karşı tarafın bakışlarında ve sözlerinde değil kendi içinde arar. Mal, makam, mevki, rütbe, şan ve şöhreti yükseldikçe daha da mütevazılığı ve alçak gönüllülüğü artar. Olumsuz olaylarda başkalarını suçlamak yerine sorumluluk alır.

0432- Değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu unutmaz; üste çıkmaya çalışmaz, anlamaya ve dinlemeye; haklı olmak yerine mutlu olmaya; başkalarından önce kendini değiştirmeye çalışır. Bazen hakkında kurulan tuzaklara gülüp geçer bazen affeder.

0433- Gönlünü dünya hırs ve muhabbetlerine ve fânî lezzetlere esir etmez; nefsânî ihtirasların hoyratlığı içinde dünyanın gelgeç sevdâlarına ve süflî câzibelerine takılıp kalmaz. Rabbinden gâfil olmaz, dünya nimetlerini onun rızası yolunda kullanır.

0434- Hakk’a vuslat yolcusu olduğunu; geri dönüşü olmayan yolda bulunduğunu, Cennet ya da Cehenneme gittiğini hiç mi hiç unutmaz. Dolaysıyla; “İlâhî bir imtihan mektebi” olan; dünya misafirhânesinde; aşılması gereken engelleri aşıp; süs ve yaldızlarıyla fazla oyalanmadan Rabbine kavuşmayı arzular.

0435- Bu kısacık hayatta güç ve enerjisini; kalpleri yıkmak için değil, gönülleri fethetmek için; kendisini değil, davasını yüceltmek, dünyanın tamamında “Toplumsal bir İslâmi hayat sistemi” kurmak için kullanır.

0436- Ebedî saadete ulaşmak için; zamanını en verimli kullanır; bütün potansiyelini harekete geçirerek ter döker, dünya hayatının meşakkat ve sıkıntılarına severek katlanır; böylece Rabbinin rızasını kazanıp cennetine girmeye hak kazanır.

0437- Zahiri sıkıntılara aldırmaksızın; helâl dairesinden ayrılmaz; elinin emeği, alnının teri ile kazandığı şeyleri yer, açlıktan öleceğini bilse; “haram lokmayı” ağzına koymaz.

0438- “Sevinçlerin de, kederlerin de gelip geçici” olduğunu bilir; sevinçlere aldanmaz, üzüntüleri de dert edinmez; sabrederse büyük mutluluklar kazanacağını düşünerek kendini rahatlatır.

0439- Sadece kendisini düşünmez, çevresindeki insanları da mutlu etmeye çalışır. İlimi, malı, sevgiyi, huzur ve mutluluğu paylaşarak çoğaltır. Yokluğu, dertleri, üzüntü ve sıkıntıları paylaşarak azaltır. 

0440- Sözleri ve davranışları arasında tezat yoktur; zikzaklar çizmez. İlkeli, dengeli ve tutarlıdır. Her söz ve davranışına dikkat eder. Sözünün eridir, yapmak istediklerini söyler; söylediklerini yapar.

0441- İslâmiyet’e göre düzenlenmiş; planlı ve programlı bir hayatı; şuurlu bir İslâmi yaşantısı vardır. Eylemlerini başarı ile gerçekleştirebilmek için; güç ve enerjisini sonuna kadar kullanır.

0442- Neler yapacağı hakkında; kısa, orta ve uzun vadeli programlar hazırlar ve bunları hayata geçirmek için gece gündüz çalışır.

0443- Hayatın bütün zorlukları karşısında her türlü sarsıntılardan kendini muhafaza edip devamlı rıza hâlinde bulundurur.

0444- Sıkıntılara, darlıklara, belâlara, uğradığı haksızlıklara, ibadetleri yaparken karşılaştığı güçlüklere karşı yılgınlık göstermez, isyan etmez, şaşırıp sızlanmaz, sabreder; her şeyi verenin ve alanın Allah’ü Teâlâ olduğunu bilir.

0445- Çağın gereklerine uygun bilgi birikim ve donanım ile kendini donatarak hedefleri yolunda yılmadan, yorulmadan, pes etmeden inatçı bir şekilde çalışır. Tökezlediği yerlerde eksiklerini gidererek, enerji toplayarak tekrar devam eder.

0446- Stresin hayatını esir almasına izin vermez. Her şeyin bir zamanının olduğunu bildiğinden, gelen her şeyi olgunlukla karşılar ve sonunda rahata ereceğini bilir.

0447- Ruhunu beslemek ve iç huzurunu güçlendirmek için Allah’ü Teâlâ’nın sıfatlarını ve esmalarını, kâinatın eşsiz yaratılışını ve nimetlerle donatılışını, kim bilir Cennet Aleyhisselâm’ın ne kadar güzel olduğunu düşünür.

0448- Huzurlu ve sağlıklı bir hayatın; dengeli beslenme, temizlik ve düzenli spordan geçtiğini bilir ve hayatını buna göre şekillendirir. Zaman zaman öğrenmek, bilgi ve görgüsünü artırmak, stres gidermek ve eğlenmek için yurt içi ve yurt dışına seyahat eder.

0449- Yetenek geliştirme kursları, yabancı dil öğrenme, sohbetlere katılma, spor yapma, temiz havada yürüyüş, bitki yetiştirme, hayvan besleme ve faydalı faaliyetlere katılma gibi çalışmalarla stresini azaltır; ruhunu ve bedenini dinlendirir.

0450- Kişilerin yaptığı hata ve yanlışlıkları önce hoşgörü ile karşılar ve affeder; Hatalarından ders almadılarsa rencide etmeden, yapıcı yöntemlerle uyarır; hatasında ısrar edenlerle yolunu ayırır.

0451- Şüpheli durumlarda bile insanlara suizandan kaçınır, lânet ve beddua okumaz; gördüğü kötülüklere, “Allah’ü Teâlâ hepimizi ıslah etsin!” diye dua eder.

0452- Sadece kendisi ve yakınları için değil bütün Ümmet-i Muhammedin sıhhat ve selâmeti için çalışır.

0453- Allah’ü Teâlâ’ya teveccühte bulunarak; Her anını doğruluk, iyilikle ve ibadetle geçirir; tövbe-istiğfar, zikir ve dua, ederek, rahmet ipine sarılarak, günahlarını affını talep eder.

0454- Kendini üzgün, bitkin ve yalnız bulduğunda; problemlerin altında ezildiğini hissettiğinde; samimî bir kalp ve temiz hislerle Rabbine yönelir, O’na dualar ederek yardım ister. Bulunduğu her ortamda “Doğru Olan Nedir?” sorusunu sorup ona göre davranır.

0455- Ailesine, çoluk çocuğuna, evlatlarına, akrabalarına ve hiç kimseye sert ve kötü davranmaz. Onlara merhamet ve şefkatli davranır; geçmişlerini hayırla ve dua ile yâd eder.

0456- Başkalarını değiştirmeye değil kendini daha da olumlu yönde değiştirmeye çalışır. Böylece kendisinden meydana gelen güzel ahlâk yansımaları karşısında başkaları da olumlu yönde değişmeye başlar.

0457- Kendi değerini başkalarının ölçülerinde değil; İslâmiyet’in gösterdiği ilâhi ölçülerde arar.

0458- Maddi durumu genişledikçe, makamı büyüdükçe ve dünya imkânları geliştikçe hal ve tavırlarında değişiklik olmaz, huyunu ve ahlâkını bozmaz.

0459- Kendisini kimselerle kıyaslamaz, olduğu gibi kabul eder. Ahlâk be fazilet yönünden üstün kimseler her zaman rol model edindiği kimselerdir.

0460- Allah’ü Teâlâ’ Teâlâ ona nasıl ihsanda bulunmuşsa, o insanların ırkı, dili, dini ne olursa olsun; herkese iyilik yapmaya çalışır. Yaptığı iyiliği başa kakmaz, kimseyi minnet altında bırakmaz; yaptığı hayrın manevî getirisinden kendisini mahrum etmez; verdiği zekâtı, sadakayı hemen unutan ama kendisine yapılan iyiliği unutmayan bir şahsiyettir.

0461- Söyleyeceği doğrular tahribata sebep olacaksa bildiği şeyleri söylemeyerek uygun zamana bırakır veya hiç söylemez.

0462- Fasitlik, kıskançlık, bozgunculuk yapmaz, fitne ve fesat çıkarmaz. Kargaşa zamanlarında soğukkanlılığını yitirmez; barışçı, diyalogcu ve uzlaşmacıdır. Olağan dışı şartlarda sakin davranarak görevlerini aksatmadan yerine getirir.

0463- İlim, irfan ve yaş bakımından büyük olanlara saygı ve hürmet; küçük olanlara sevgi ve merhamet eder. Hayırlı ve tatlı söz söyler, kötü ve müstehcen sözlerden dilini korur; herhangi bir olaydan uğursuzluk çıkarmaz.

0464- Az da olsa sadakayla, küçük bir iyilikle, tatlı dil ve güler yüzle, insanları sevindirir. Sadakayı gizli verir; sağ elinin verdiğini sol eli duymaz. İşini inanarak ve severek yapar; bütün insanlara karşı; mütevazı, edepli ve iyi huyludur. Gül gibidir, girdiği ortamları gül kokutur. Hizmetle öne çıkar, ücret zamanı geride durur.

0465- Sözünde durur, sır saklar, insanlara hakkı ve sabrı tavsiye eder; gerçekleştiremeyeceği şeylere söz vermez.

0466- Varlık zamanında şımarmaz, darlık zamanında cimrileşmez; kazandığı mallardan gücü nispetinde Allah’ü Teâlâ rızası için infak ederek; yetimleri, fakirleri ve muhtaçları sevindirir; çok verip kendini de zor durumda bırakmaz.

0467- Vahyin emrine teslim olur, meleki duygularını geliştirir; aklı ve fikri ile terakki eder; Allah’ü Teâlâ’ya olan sevgisiyle, insanlık mertebesinden meleklik mertebesine “Âlâyı İlliyîn’e” yükselir; melekler gibi hep iyi düşünür; böylece hem kendisini, hem de başkalarını huzurlu ve mutlu eder.

0468- Nefis engelini aşıp kâmil bir insan olabilmek; ebedi âlemde ilâhi rahmete ve yakınlığa mazhar olabilmek, Hakk’a yakınlığın hazzını tadabilmek, sonsuz saadete erebilmek için ecel gelip çatmadan evvel gaflet perdelerini aralar. Allah Resulü Sallallahu Aleyhi Vesselemin emir ve tavsiyelerine gönülden bağlanır; Hak dostlarının izinden yürüyüp onların irşat ve terbiyelerine teslim olur.

Kendi tabiatını tanır, kendi gelişiminden kendisini sorumlu tutar. Tam olarak ne istediğini öğrenir; yaşamın tüm alanlarında "daha ileri" gitmek için çaba sarf eder, kendi hayatında gelişim ve değişim fırsatını keşfeder; kendi yaşamındaki yansımaları dengeye oturtmayı öğrenir.

0469- Kendi yaşamına dışarıdan bakmayı, içsel doğasını gözlemlemeyi, kendini keşfetmeyi ve böylece potansiyelini maksimum kullanabilmeyi öğrenir.

0470- Geçmişteki hatalarından ders çıkarıp, geleceği önceden tahmin eder geleceğine organize olarak hazırlanır, kendini ileriye taşıyabilir.

0471- Ebedi ahiret yurduna alnının akıyla varabilmek için; sebatla ilim-irfan, salih amel, ihlâs-ihsan-huşû yolunda yılmadan yorulmadan çalışır ve çabalar.

0472- Geleceğini inşa edebilmek ve hayatında ulaşmak istediği noktaya varabilmek için; geçmişten bağımsız olarak kendisini anlayabilmeyi, geleceğe yön verebilmeyi, içindeki potansiyel gücü uyandırabilmeyi ve sahip olduğu kaynakları en iyi kullanmayı öğrenir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis