Güneşin Oğluydu

Güneşin Oğluydu

Biraz Şintoizm inancı, biraz da yoğruldukları efsanelerden olacak, Japonlar imparatorlarını fevkalbeşer sanırlar. Güya onlar istisnadır, kutsaldır, sıradan insanlarla muhatap olamazlar.

Taşeron Oldu
Hirohito 65 yıl evvel bugün kayıtsız şartsız teslim olur ve 2. Cihan Harbi durur. Şaşırtıcıdır ama imparator, efendilerini yormaz, denileni yapar. Yeni Japon Anayasasını bile Amerikalılar hazırlar.

Kime Niyet...
Truman atom bombasını Almanlara karşı düşünmüştür, gelgelelim böylesi bir silahın sarı saçlı, mavi gözlü, üstelik Hristiyan bir halk üzerinde denenmesi şık olmayacaktır. Kaldı ki o günlerde Berlin düşmüş, Hitler intihar etmiş, Naziler havlu atmışlardır.
Ama Japonlar Asyalıdırlar. Esmerdirler, çekiktirler, bodurdurlar. Dahası papaz kilise tanımazlar. Hepsi bir yana sızıntı riski yoktur.
Okyanusta adadırlar!
Bay Başkan bu zarif, kibar, çalışkan insanlara haşerat muamelesi yapar.

Aman Almanlar Yapmadan
Beyaz Saray atom bombası için 2 milyar dolar para ayırır. Askerler nükleer fizikçileri baskı altında tutar, "siz bekleyin bakalım, Almanlar yapsın da görün" yalanına oynarlar. Sürekli korku ve kaygı pompalar, işi hızlandırırlar. Halbuki Hitler nükleer çalışmaları hiçbir zaman ciddiye almamış, maddenin enerjiye dönüşeceği bir reaksiyonu Yahudi fizikçilerin hüsnü kuruntusu sanmıştır. Yahudi fizikçiler... Evet atom bombasında Yahudi parmağı vardır. Leo Szilard bu işe 1933 yılından beri emek verir ki projenin mimarıdır. Ancak bombanın insanlar üzerinde denenmesine şiddetle karşıdır. Yapılan hiçbir silah "sır" olarak kalamayacağına göre, yarın başkaları da üretecek, 'tehdit' başlarında dolanacaktır.
Michinomiya (Hirohito) Tokyo'da Aoyama Sarayında doğar (1901), henüz dört yaşındayken General Nogi'nin idare ettiği asiller mektebine başlar ki, burada sadece prens ve prensesler eğitim alırlar.
Hirohito tahsilini bitirince gider Avrupa'yı dolaşır. (Japon tarihinde ilk) Babası Toişo hastalanınca naib prens olur. Ölünce dizginleri elinde toplar.
O yıllarda meriyette olan Japon Anayasası imparatora sınırsız salahiyetler tanımaktadır.
Hirohito Hitler ve Musollini'nin tesirinde kalmış olmalıdır. Baskıcıdır, yayılmacıdır, ırkçıdır, "Büyük Japonya" uğruna cinayet işlemekten kaçınmaz. Önce Mançurya'yı işgal eder (1931) ardından Çine dalar (1937). Öyle topla tüfekle de işi olmaz, kimyasal silahlar daha masrafsızdır zira...
Ardından Korelilere tebelleş olur, genç erkekleri şantiyelere sürer, gelinlik kızları genelevlere tıkar.
Bu çöplüğün horozu odur, Uzakdoğu'yu ondan sormalıdırlar.
Hâlbuki emperyalizmin de bir raconu vardır, üleşmesini bileceksin ki başın ağrımaya. Almanlar bile Ruslarla anlaşır, Polonya'yı fifti fifti paylaşırlar. Hitler Norveç Danimarka, Belçika ve Hollanda'yı istila eder, Stalin Baltık ülkelerinin ümüğünü sıkar.
Ancak Nazilerin iştahı fren tutmaz, o hızla Fransa'yı ezip, Balkanlara sarkınca "olmuyor ama" dedirtirler, hasımları artar.


ABD'nin Hiroşima'ya attığı atom bombasından sonra sadece görünen banka
binası ayakta kalır.

Uyuyan yılanın...
Hirohito gençtir, toydur, maceradan hoşlanır. Madem ki ortada Hollanda ve Fransa diye bir devlet kalmamıştır, onların sömürgelerine el koymalıdır. Hatta İngiliz müstemlekelerine saldırsa ne yazar? Şu hengamede asker yollayacak halleri yoktur ya! Sadece Pasifikte yatan Amerikalı denizciler canını sıkar.
Siyasetçiler gelişmeleri endişe ile izlerken generaller imparatordan ziyade imparatorcu kesilir, "Savaş! Savaş!" diye naralanırlar.
Hirohito fedailerine bekledikleri emri verir, 7 Aralık 1941 sabahı Hawaii'deki Pearl Harbor deniz üssünü basarlar. 8 muhripten 6'sı batırılırsa da 3 uçak gemisi (Yorktown, Enterprise, Hornet) seferde oldukları için kurtulurlar.
ABD hemen ertesi gün Japonya'ya savaş açar. Japonya'nın müttefikleri de (Almanya ve İtalya) ABD'yi kara listeye alırlar. Al başına iş, ortalık toz duman!
6 yeni uçak gemisiyle takviye edilen Japon donanması hakikaten güçlüdür, hava kuvvetleri deseniz ona keza.
O hızla Filipin Adalarını ele geçirir, 36 bin askeri esir alırlar. Ardından Hong Kong ve Singapur'u işgal eder, Brunei, Borneo, Timor, Cava, Sumatra, Yeni Gine derken Andaman Adaları'na kadar yayılırlar. Peşpeşe kazandıkları zaferlerle sarhoş olurlar.
Kadrolu alkışçılar Hirohito'ya şarkılar besteler, şiirler yazar, yere göğe sığdıramazlar.
Ulu önder, büyük lider, biricik kurtarıcı...
Bildiğiniz masallar!

Ama, Lakin, Ancaak...
ABD ordusunun bilfiil savaşa girmesiyle Mihver Devletler bocalamaya başlar. Peş peşe gelen mağlubiyetlerle dağılırlar. Mussolini kendi yurttaşları tarafından öldürülür. Hitler ise kaçışı intiharda arar.
Berlin ve Roma tamamdır ama Tokyo kolay lokma sayılmaz.
Japonlar adım adım yaklaşan Amerikan çıkarmasına iyi hazırlanırlar. İntihar bombacıları zırhlı araçları berheva etmek için sabırsızlanırlar.
Genç kızlar bile müdafaaya katılacak, yanlarında ucu hançer gibi sivriltilmiş bambu kamışlar taşıyacaklardır. Hanım hanımcık görünecek, utangaç duracak fırsatını bulunca kargılarını işgalcilerin böğrüne böğrüne sokacaklardır.
Muhtemel bir çıkarmada mümkün olduğunca yanki öldürmeyi hesaplarlar. Eğer Amerika'ya bir milyon tabut yollayabilirlerse Washington sallanacak, Başkan imparatorun önünde eğilip, barış istemek zorunda kalacaktır.
Doğrusu ABD'de de çıkarmadan çekinir ama şu üzerinde çalıştıkları "bomba" netice verecek olursa!

Ümitsiz Vaka

Artık Hirohito da eskisi gibi yırtıcı değildir, ayakları yere basar. Karizmaya toz kondurmasa da harbi bitirmek için çareler arar.
İyi de bunu terennüm ne mümkün? Askerler siyasete müdahildir, meclisten mantıklı kararlar çıkmaz. Generaller toplantıları slogana boğar, mebusları, nazırları azarlar, çizgiden sapanı "Güneşin oğluna" sadakatsizlikle suçlarlar.
Hâlbuki Midway ve Guadalcanal'da yenilmişlerdir, ne kol kalmıştır ne kanat!
Amerikan bombardımanı ile yollar köprüler atılmış, şehirler dağılmıştır. Fabrikalar tahrip olmuş, ekonomi rayından çıkmıştır.
ABD ablukası bunaltıcıdır, ilaç için arasanız petrol bulunmaz.
O gemilerin korkulu rüyası olan kamikazeler havalanamaz, çünkü ellerindeki yakıt, depolarını bile ıslatmaz. ABD tayyareleri gönüllerince at oynatır, dişe dokunur bir direnişle karşılaşmaz.
Generaller bütün bunları halktan saklar, hamasi nutuklar atarlar.
Tojo hükümeti "yeter artık" der, istifa eder. Vebale ortak olmaz. Yeni Başbakan Kantaro Suzuki de orduyu karşısına alamaz. "Savaşı sürdürmek için fedakârlık yapmalıyız" şeklinde konuşur ama tutukça... N'apsın komutanlarla takışacak hali yoktur ya!

Stalin'e Kaldıysan
Genç kızlar, delikanlılar... Ölüme hazırlanın çocuklar!
Varsa yoksa imparatorun onuru... Gerisi teferruat!
Hâlbuki Hirohito yaklaşan felaketin farkındadır, Prens Konoye'ye gizlice haber yollar. "Ne yap yap müttefiklere ulaş. Barış için zemin hazırla!" Konoye aracı olmaları için Ruslara ricada bulunursa da cevap alamaz.
Kucağına düşmüşsün bir kere, Stalin su mu verir adama?
Bu arada atom bombası bitmiş denenmiş askerlerden geçer not almıştır. Truman, Churchill ve Stalin, Potsdam'da bir araya gelir, Japonya'ya "kayıtsız şartsız teslim ol" çağrısı yaparlar.
Teslimiyet ha! Komutanlar çok kızar, adını bile andırmazlar.
Stalin sabırsızdır, bombanın Japonlar üzerine atılmasını arzular.

Şehrin Çarşısına
Fizikçi Leo Szilard gösteri mahiyetinde bir eylemden yanadır. Pasifikte ıssız bir adayı vurabilir, tesirini düşmana gösterebilirler pekâlâ...
Ama bilim heyeti başkanı Robert Oppenheimer "atom bombasının fenalığını kimseye anlatamayız" der, "taa ki Japonlara karşı kullanmadıkça!"
Neticede Robert'in dediği olur, "Little Boy" yola çıkar.
Hiroşima 'bilhassa' seçilmiştir, çünkü tahrip olmamış bir şehirdir. Civardan göçmenler gelmiş, nüfus yükselmiştir. Kaldı ki düz bir satha yayılmaktadır, ki bombanın tesiri net bir şekilde izlenebilir.
Amerikalı bilim adamları yıkımı üç aşağı beş yukarı tahmin edebilirler ama radyasyon meçhuldür hâlâ. İnsanları hangi kılığa sokacaktır, acaba?
Uzatmayalım bomba şehir merkezine bırakılır, 70 bin zavallıyı anında eritir, moleküllerine ayırır. 100 bin ana baba kuzusu da radyoaktif serpintilere maruz kalır. Yanıklar, mecruhlar... Filitlenmiş böcek gibi kıvranırlar...
Tokyo, henüz vaziyetin vahametini anlayamadan (haberleşmede zaafları vardır zira) Nagazaki'yi hedef alırlar. Ki ikinci bomba kesinlikle keyfidir, barbarca!
Truman tribünlere oynamaktadır aslında, savaş sonrası şekillenecek dengeler için birilerine sopa sallar.

Harakiri
Neticede Hirohito yelkeni suya indirir, teemmülleri ayaklar altına alıp radyodan halkına hitap eder ve "teslimden başka çare kalmadığını" açıklar.
Generaller çok kızar, yıkılırlar. Hatta ihtilal teşebbüsünde bulunurlar.
Umulanın aksine Müttefikler imparatora dokunmaz, onunla çalışır, tepe tepe kullanırlar.
1926-89 arası 63 yıl başta kalan Hirohito "ben tanrı filan değilim" der, efsanesini kendi yıkar.
Ülkeyi göz göre göre uçuruma iten generallerin söyleyecek sözü yoktur, hançerlerini kınından çıkarır karınlarına sokarlar.
Bu saatten sonra kahramanca (!) ölmüşsün kimin umurunda? (Bade harab el Basra!) Basra harap olduktan sonra…
Tuhaftır, böylesi aşağılık bir katliamdan sonra Japonların ABD aleyhtarı olmaları beklenirdi, oysa Amerikalaşırlar…
Özenti, egoist, marka delisi bir nesil yetişir. Hollywood izler, kola zıkkımlanır, hamburger tıkınırlar.
Beysbol takımları, sarıya boyanan saçlar, Amerikan bayraklı kotlar, montlar...
Kimonosunu çıkaran çıkarana… Zünnar kuşanan kuşanana...
Bombanın yıktıkları maddidir, yapılır.

AMA KÜLTÜRÜN ERİYORSA???

http://www.saatlimaarif.com (sitesinden alınmıştır)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)

Güzel Ahlakla ilgili 40 Hadis