Hz. İsa Aleyhisselâm’ın Öğütleri
Hz. İsa Aleyhisselâm’ın Öğütleri
·
Ne mutlu merhametli kimselere; onlar kıyamet günü rahmete
nail olacak kimselerin ta kendileridir.
·
Ne mutlu halkı arasını ıslah eden (halkın arasını bulan)
kimselere; onlar kıyamet günü Allah’ü Teâlâ’nın dergâhına yakın olan
kimselerdir.
·
Ne mutlu kalpleri temiz olan kimselere; onlar kıyamet
günü Allah’ü Teâlâ’nın nimetlerine kavuşurlar.
·
Ne mutlu dünyada alçak gönüllü kimselere; onlar kıyamet
günü padişahlık tahtlarına sahip olurlar.
·
Ne mutlu yoksullara; gök melekûtu onlar içindir.
·
Ne mutlu mahzunlara; onlar sevinecek kimselerdir.
·
Ne mutlu Allah’ü Teâlâ korkusundan açlık ve susuzluk
çeken kimselere; onlar doyurulacak olan kimselerdir.
·
Ne mutlu hayır amel yapan ve Allah’ü Teâlâ’nın seçkinleri
diye çağrılan kimselere.
·
Ne mutlu ruhları temiz olduğu için sövülen kimselere; gök
melekûtu onlar içindir.
·
Ne mutlu size; haset edildiğiniz, sövüldüğünüz ve
hakkınızda her çeşit çirkin ve yalan söz söylendiği zaman. O zaman neşeli ve
sevinçli olun. Çünkü sevabınız gökte çoğalmıştır.
·
Yine buyurmuştur ki: Ey kötü kullar, halkı zan yüzünden
kınıyorsunuz, fakat kendinizi hakkında yakin (ettiğiniz) ayıplar için
kınamıyorsunuz
·
Ey dünya kulları, sizde olmayan şeylerin hakkınızda
söylenmesini ve parmakla gösterilmenizi seviyorsunuz.
·
Ey dünya kulları, (zahit görünmeniz için) başınızı tıraş
ediyorsunuz, gömleklerinizi kısaltıyorsunuz ve başlarınızı aşağı eğiyorsunuz. Ama
kin ve hasedi kalbinizden çıkarmıyorsunuz.
·
Ey dünya kulları, siz, dışarısına bakanı şaşırtan, içerisinde
ise günahlarla dolu ölülerin kemikleri bulunan sıvalı kabirlere benziyorsunuz.
·
Ey dünya kulları, siz halkı aydınlatan, kendisini ise
yakan çıralara benziyorsunuz.
·
Ey İsmailoğluları, dizleriniz üzere sürünmeye mecbur
olsanız bile âlimlerin meclisini izdihamla doldurun. Çünkü Allah’ü Teâlâ
sağanak yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi ölü kalpleri de hikmet ışığıyla
diriltir.
·
Ey Beni İsrail, az konuşmak büyük bir hikmettir. Öyleyse
susun. Çünkü susmak güzel bir rahatlık olduğu gibi suçun azalmasına ve günahın
da hafiflemesine sebep olur.
·
İlim kapısını sağlamlaştırın. İlmin kapısı sabırdır.
·
Allah’ü Teâlâ boş yere gülen, edep ve eğitim için bir
yararı olmayan şeye doğru giden kimseye buğuz eder.
·
Sürüsünden gafil olmayan bir çoban gibi kendi raiyetinden
gafil olmayan valiyi de sever.
·
Açıkta insanlardan utandığınız gibi gizlide de Allah’ü
Teâlâ’dan utanın.
·
Bilin ki hikmetli söz müminin yitik malıdır. Öyleyse
hikmetli sözler elden çıkmadan onları alın.
·
Hikmetli sözlerin elden çıkması da ravilerinin gitmesi
(ölmesi) iledir.
·
Ey ilim sahibi, âlimlere ilimleri için hürmet et ve
onlarla tartışmayı terk et.
·
Cahilleri cehaletlerinden dolayı hakir say, ama onları
kovma; onları kendine yaklaştır ve bilmedikleri şeyleri onlara öğret.
·
Ey ilim sahibi, bil ki şükründen aciz kaldığın her nimet,
ona karşı ceza göreceğin günah mesabesindedir.
·
Ey ilim sahibi, tövbesinden aciz kaldığın her günah
cezalanacağın azap gibidir.
·
Ey ilim sahibi, ne zaman seni saracağını bilmediğin gam
ve üzüntülerin, ansızın saldırısından önce onlara karşı hazırlıklı ol.
·
Hz. İsa Aleyhisselâm ashabına şöyle buyurdular: Söyleyin
bakâlim, eğer bir kimse kardeşinin yanından geçtiğinde onun avret mahallinin
açıldığını görürse acaba o açılmayan tarafını da açar mı, yoksa açılmış olan
yeri örter mi? Ashab: Elbette onu örter dediler. Hz. İsa: Hayır, siz onun
açılmayan tarafını da açarsınız buyurdular. Ashap, Hz. İsa’nın sorusunun bir
misal olduğunu anlayınca: Ey Ruhullah, bunu açıklayın dediler. Hz. İsa: Bu, kardeşinin
ayıbını görüp onu gizlemeyen bir kimsenin misalidir buyurdular. Hak olarak
söylüyorum ki, öğrenmeniz için öğretiyorum; bencil olmanız için değil.
·
Siz hoşlandıklarınızı terk etmedikçe dileklerinize
ulaşamazsınız ve sevmediğiniz şeylere karşı sabretmedikçe umduklarınızı elde
edemezsiniz.
·
Sakın (namahreme) bakmayın. Çünkü bu bakış, kalplere
şehvet tohumu saçar ve bu da bakan kimseyi aldatmak için yeterli bir fitnedir.
·
Ne mutlu bakışı kalbinde yer alan kalbi bakışında yer
almayan kimseye.
·
Halkın ayıplarına efendiler gibi değil, köleler gibi
bakın.
·
İnsanlar iki kısımdır: Belalara duçar olan ve afiyette
olan. Çaresiz olana acıyın ve afiyete karşılık da Allah’a şükredin.
·
Ey İsrail Oğulları, Allah’ü Teâlâ’dan utanmıyor musunuz
Suyu çerçöpten arıtmadıkça onu rahatlıkla içemiyorsunuz. Ama fil büyüklüğündeki
haram maldan çekinmiyorsunuz.
·
Tevrat’ta size söylenen şu sözleri duymamış mısınız?
Akrabalarınıza sıla-i rahimde bulunun, onlara iyilik yapın. Ben de şöyle
diyorum: İlişkisini kesenle ilişki kurun. Esirgeyene bağışta bulunun. Kötülük
yapana iyilik edin. Sövene selam verin. Sizinle münazara edene insaflı davranın.
Zulmedeni affedin; nitekim siz de kötülüklerinizin affedilmesini istiyorsunuz. Öyleyse
Allah’ü Teâlâ’nın sizi affetmesinden ibret alın.
·
Güneşinin iyi ve kötülere ışık saçtığını, yağmurunun
salih ve suçlulara yağdığını görmüyor musunuz?
·
Eğer sizi sevenlerden başkasını sevmezseniz, iyilik
edenlerden başkasına iyilikte bulunmaz ve bağışta bulunanlardan başkasına
bağışta bulunmazsanız o zaman sizin diğer kimselere karşı ne üstünlüğünüz
olabilir. Bu işi, fazilet ve aklı olmayan sefih kimseler de yapıyor.
·
Ama Allah’ü Teâlâ’nın dostu ve seçkin kulu olmak
istiyorsanız, kötülük edene iyilik edin. Size zulmedenin suçundan geçin. Sizden
yüz çevirene selam verin.
·
Sözümü dinleyin. Vasiyetimi koruyun; âlim ve fakih
olmanız için tavsiyelerime riayet edin.
·
Hak olarak söylüyorum ki, kalpleriniz, hazinelerinizin
olduğu yere yönelir; işte bunun içindir ki insanlar mallarını seviyor ve
nefisleri onları arzuluyor. Öyleyse hazinelerinizi, güvenin yiyemeyeceği ve
hırsızın çalamayacağı gökte biriktirin.
·
Hak olarak söylüyorum ki, bir kul iki efendiye hizmet
edemez, zorunlu olarak birini diğerine tercih edecektir. İşte böylece siz hem Allah’ü
Teâlâ, hem de dünya sevgisine bir arada sahip olamazsınız.
·
Hak olarak söylüyorum ki, insanların en kötüsü, dünyayı
ilmine tercih eden, onu seven, onu talep eden ve bu talebinde gayret gösteren âlimdir.
·
Öyle ki insanları şaşkınlıkta bırakmayı başarabilse onu
da mutlaka yapar. Güneşin bu aydınlatan ışığı, kör adamın gören gözü olmadıktan
sonra neye yarar? Böylece bu âlimin de ilmi, onunla amel etmedikten sonra neye
yarar?
·
Ağaçların meyveleri ne kadar da çoktur. Fakat hepsi
yararlı olmaz ve yenilmez.
·
Âlimler de çoktur; fakat hepsi ilminden yararlanamıyor.
·
Yeryüzü ne kadar da geniştir, ama her yerinde yerleşim imkânı
bulunmamaktadır.
·
Konuşanlar da çoktur; fakat hepsinin sözleri tasdik
edilmez.
·
Öyleyse yünlü elbise giyip de hatalarını sahtekârlıkla
gizlemek için başlarını aşağıya eğen, kurdun bakışı gibi kaşları altından bakan
ve sözleri amellerine ters düşen yalancı âlimlerden kendinizi koruyun.
·
Topalaktan (bir çeşit ağaç) üzüm ve Ebucehil karpuzunun
dalından da incir toplamak mümkün müdür Böylece yalancı âlimin sözü de batıl ve
yalandan başka bir eser bırakmaz. Her konuşan da doğru konuşmaz.
·
Hak olarak söylüyorum ki, ekin, yumuşak (ve düz) yerde
biter, kayanın üzerinde değil. Böylece hikmet de mütevazı olan kimsenin
kalbinde gelişir; serkeş ve kibirli kimsenin kalbinde değil.
·
Bilmiyor musunuz ki, kim başını dik tutarsa tavan başını
yarar; kim de başını aşağı eğerse onun gölgesinden yararlanır.
·
Böylece kim Allah’ü Teâlâ için tevazu etmezse Allah’ü
Teâlâ onu alçaltır; kim de Allah’ü Teâlâ için tevazu ederse Allah’ü Teâlâ onu
yüceltir.
·
Balın her tulumda salim kalmaması gibi hikmet de her
kalpte gelişmez. Tulum delinmediği, kuruyup bozulmadığı müddetçe bal için bir kap
olabilir. Böylece kalpler de, şehvetler onu delmediği, tamah onu kirletmediği
ve nimet onu katılaştırmadığı sürece hikmet için bir yer olabilir.
·
Hak olarak söylüyorum ki, bir evde yangın çıkarsa o
yangın evden eve sirayet ederek birçok evi yakar kül eder. Ama yangın çıkan ilk
eve yetişilir ve o ev temelden tahrip edilirse o zaman ateş, yakacak bir yer
bulamaz. İlk zalim de böyledir, önü alınırsa artık ondan sonra halkın kendisine
uyacağı zalim bir imam bulunmaz. Nitekim ateş, ilk evde odun ve tahta bulamazsa
o zaman hiç bir şeyi yakmaz.
·
Hak olarak söylüyorum ki, kim bir yılanın, kardeşini
sokmak için onu hedef aldığını görüp de kardeşini ikaz etmez yılan da onu
öldürürse, onun ölümünde ortak olmaktan beri olamaz. Böylece kim de kardeşinin
günah işlediğini görür de onu o günahın sonucundan korkutmaz ve o adamı günah
sararsa, onun suçuna ortak olmaktan güven içerisinde olamaz.
·
Kim bir zalimi zulmünden vazgeçirmeye gücü yeter de onu
vazgeçirmezse o zulmü işleyen kimse gibi olur.
·
Zalim nasıl korkar. Oysaki sizin aranızda güven içinde
yaşamaktadır. Nehyedilmiyor; itirazda bulunulmuyor ve önü alınmıyor. Sizin bu
gevşeklik ve sorumsuzluğunuzu gördükleri halde neden zulümlerinden vazgeçsinler
ve azmasınlar ki?
·
Sizden herhangi birinizin: Ben zulmetmiyorum, zulmetmek
isteyen etsin demesi ve zulmü görüp önünü almaması acaba yeterli midir? Eğer
dediğiniz gibi olsaydı o zaman neden zalimlere azap indiğinde, onların yaptığı
işi yapmadığınız halde sizler de onlarla beraber cezalandırılıyorsunuz?
·
Yazıklar olsun size ey kötü kullar, Allah’ü Teâlâ’nın kıyamet
gününün korkusundan size güvence vermesini nasıl ümit ediyorsunuz? Oysaki siz Allah’ü
Teâlâ’ya itaatte halktan korkuyorsunuz, O na karşı itaatsizlik etmekle onlara
itaat ediyorsunuz ve Allah’ü Teâlâ’nın ahdine aykırı olarak halk ile olan
ahitlerinizi yerine getiriyorsunuz.
·
Hak olarak söylüyorum ki, Allah’ü Teâlâ, kulları rabb
edinen kimseleri, kıyamet gününün korkusundan emin kılmaz.
·
Yazıklar olsun size ey kötü kullar! Hakir dünya ve geçici
şehvetler için cennet mülkü hakkında kusur edip kıyamet gününün vahşetini
unutuyor musunuz?
·
Yazıklar olsun size ey dünya kulları, zevale uğrayan
nimet ve kısa bir hayat için Allah’ü Teâlâ’dan kaçıyorsunuz ve O´na kavuşmaktan
hoşlanmıyorsunuz. Allah’ü Teâlâ’nın huzuruna çıkmaktan hoşlanmadığınız halde Allah’ü
Teâlâ sizi huzuruna kabul etmeyi nasıl sever?
·
Allah’ü Teâlâ kendisiyle görüşmeyi seven kimse ile görüşmeyi
sever ve kendisiyle görüşmekten hoşlanmayan kimseyle görüşmek istemez.
·
Siz nasıl sadece kendinizi Allah’ü Teâlâ’nın dostu
sanıyorsunuz? Oysaki siz ölümden kaçıyorsunuz ve dünyaya sarılıyorsunuz. Ölünün
kâfurunun güzel kokusu ve kefeninin beyazlığı ona hiç bir yarar sağlamayıp
hepsi toprak altında kalacağı gibi, nazarınızda güzel ve süslü görünen dünya
güzellikleri de size fayda vermeyecektir; (çünkü) bunların hepsi zevale mahkûmdur.
·
Bedenlerinizin tertemiz ve renklerinizin de açık ve
parlak olması size ne fayda sağlar? Oysa ölüme doğru gidiyorsunuz, toprakta
unutulup kalacaksınız ve kabrin karanlığına gömüleceksiniz.
·
Ey dünya kulları, yazıklar olsun size, güneş ışığı
altındayken çerağ (kandil) taşıyorsunuz; Oysaki güneşin ışığı size yeter. Karanlıkta
ise çerağın (kandil) ışığından yararlanmayı terk ediyorsunuz, Oysaki çerağ (kandil)
bunun için yapılmıştır. Böylece ilim ışığından da dünya işleri için
faydalanıyorsunuz. Oysa dünyadan size ulaşacak pay bellidir. Ama ahiret
işlerinde ilimden faydalanmıyorsunuz; oysa size ilim bunun için verilmiştir.
·
Ahiret haktır diyorsunuz; Oysaki siz dünyayı düzene
koyuyorsunuz. Ölüm haktır diyorsunuz; oysaki siz ondan kaçıyorsunuz. Allah’ü
Teâlâ duyuyor, görüyor diyorsunuz; ama amellerinizi yazmasından korkmuyorsunuz.
Duyan bir kimse sizi nasıl tasdik eder Bilmeyerek yalan söyleyen kimsenin, bilerek
yalan söyleyen kimseden mezareti (kalp şiddeti) daha çoktur. Gerçi hiç bir
yalana özür yoktur.
·
Hak olarak söylüyorum ki, binek binilmediğinde ve
çalıştırılıp uysallaştırılmadığında inatlaşır ve huyu değişir. Böylece kalpler
de ölümü anmakla yumuşatılmadığında ve sürekli yapılan ibadetlerle yorulup
zahmete düşürülmediğinde sert ve katı olur.
·
İçerisi karanlık ve ürkütücü olan bir evin damında lamba
yakmanın faydası olmadığı gibi ilim ışığının ağızlarınızda olmasının, kalplerinizin
o ışıktan yoksun olduğu bir halde size bir faydası olmaz. Öyleyse karanlık
evlerinize doğru koşup onları aydınlatın. Böylece katı kalplerinizi de, günahlar
onları paslatmadan ve taştan daha sert bir hale getirmeden önce çabukça
hikmetle yumuşatın. Ağır yükleri taşımaya yardımcı aramayan kişi, onları
taşımaya nasıl güç yetirir.
·
Allah’ü Teâlâ’dan mağfiret dilemeyen kimsenin günahları
nasıl dökülebilir?
·
Elbisesini yıkamayan kimsenin elbisesi nasıl temiz
olabilir?
·
Günahları (tövbe ile) gidermeyen kimse onlardan nasıl
kurtulabilir?
·
Gemisiz denizden geçen kimse, boğulmaktan nasıl
kurtulabilir?
·
Çaba ve gayret göstererek çare yolu aramayan kimse, dünya
fitnelerinden nasıl kurtulabilir?
·
Kılavuzsuz yolculuk yapan kimse maksada nasıl ulaşabilir?
·
Dinin nişanelerini görmeyen kimse, cennete nasıl
gidebilir?
·
Allah’ü Teâlâ’ya itaat etmeyen kimse, onun rızasına nasıl
ulaşabilir?
·
Aynaya bakmayan kimse, yüzünün ayıbını nasıl görebilir?
·
Malından bir kısmını dostuna bağışlamayan kimse dostunun
muhabbetine nasıl karşılık verebilir?
·
Allah’ü Teâlâ’nın verdiği rızıktan bir miktarını O’na
borç vermeyen kimse, Rabbinin sevgisini nasıl kâmil kılabilir?
·
Hak olarak söylüyorum ki, bir geminin denizde gark olması
denize bir noksanlık getirmediği ve ona bir zarar vermediği gibi sizin Allah’ü
Teâlâ’ya karşı yaptığınız günahlar da O´na en küçük bir noksanlık ve en ufak
bir zarar vermez. Aksine kendinize zarar verir ve kendinizi noksanlaştırırsınız.
·
Güneşin ışığı, istifade edenlerin çok olmasıyla eksilmez.
Canlılar onun ışığı vesilesiyle yaşayıp hayatlarını sürdürüyorlar. Allah’ü Teâlâ’nın
hazinesi de size çok bağışta bulunmak ve rızık vermekle eksilmez; insanlar O’nun
rızkıyla yaşamaktalar.
·
Allah’ü Teâlâ, şükredenin rızkını çoğaltır. Şüphesiz O, şakir
(şükrü kabul eden) ve âlimdir.
·
Yazıklar olsun size, ey kötü işçiler, işinizin
karşılığını alıyorsunuz, rızkı yiyorsunuz, elbiseyi giyiyorsunuz, evler
yapıyorsunuz; fakat size işverenin işini bozuyorsunuz. Çok geçmeden işin sahibi
sizi isteyecek; bozduğunuz işe bakacak, sizi aşağılatıcı bir azaba uğratacak ve
boyunlarınızın kökten kesilmesini, ellerinizin eklemlerinden ayrılmasını ve
daha sonra bedenlerinizin yeryüzünde sürüklenmesini emredecektir. Sonra da
bedenleriniz, takvalılara öğüt, zalimlere de ibret olsun diye yolun ortasında
bırakılacaktır.
·
Ey kötü âlimler yazıklar olsun size, ölümün şimdilik sizi
yakalamadığından dolayı ertelendiğini sanmayın; ölüm o kadar yakın ki sanki
ölüm ulaşıp sizi göç ettirmiştir bile. Öyleyse şimdiden, hak olan daveti
kulaklarınıza yerleştirin; kendi halinize ve günahlarınıza ağlayın; gerekeni
hazırlayın; hazırlığınızı yapın ve tövbe ederek Rabbinize doğru yönelin.
·
Hak olarak söylüyorum ki, hastanın acının şiddetinden
dolayı, lezzetli bir yemeğin tadını alamaması gibi dünyaya sahip olan kimse de
mal sevgisinden dolayı ibadetin tadını alamaz.
·
Hasta adam, şifa verici ilaçların vasfını bir tabipten
duymakla haz duyar; ama ilaçların acılığını hatırladığında ilaç kullanarak şifa
bulma arzusu nazarında kararır; dünya ehli kimseler de dünyanın çeşitli
güzelliklerinden tat alırlar, ama ölümün ansız saldırısını hatırlamaları
onların yaşantılarını karartıp mahveder.
·
Hak olarak söylüyorum ki, bütün insanlar yıldızlara
bakıyorlar, fakat yalnızca onların rotasını ve menzillerini tanıyan kimseler
onlar vasıtasıyla (karanlık gecelerde) kendi yollarını bulabilirler. Sizler de
hikmet öğreniyorsunuz, ama yalnızca onunla amel eden kimseler hidayete
kavuşabilirler.
·
Ey dünya kulları, yazıklar olsun size, buğdayın tadını
almak, hoş ve hazımlı olması için onu (çerçöpten) temizleyip dövüyorsunuz. İmanın
da tadını almak ve size fayda vermesi için onu halis etmeniz gerekir.
·
Hak olarak söylüyorum ki, eğer karanlık gecede katran yağıyla
yanan bir çerağ (kandil) bulursanız mutlaka onun ışığından yararlanırsınız;
onun kötü kokusu sizi ondan yararlanmaktan menetmez. Böylece hikmeti de kimde
bulursanız alın. Onun o hikmete rağbetsiz kalması onu almanıza engel olmasın.
·
Ey dünyaya tapanlar, yazıklar olsun size, sizler ne
hekimler gibi düşünüyorsunuz, ne akıllılar gibi anlıyorsunuz, ne âlimler gibi
biliyorsunuz, ne kötülüklerden çekinen kullar gibisiniz ve ne de değerli hür
kişilere benziyorsunuz.
·
Çok geçmeden dünya sizi kökten kazıyacak ve sizi yüz üstü
yere serecektir. Daha sonra günahlarınız, saçlarınızdan tutarak sizi
sürükleyecek, (kendisiyle amel etmediğiniz) ilim de arkanızdan sizi itecek;
çıplak, tek ve tenha olarak sizi, ceza veren sultana teslim edeceklerdir ve O, kötü
amelleriniz karşılığında sizi cezalandıracaktır.
·
Yazıklar olsun size ey dünya kulları, acaba ilim
vesilesiyle bütün mahlûkata egemen olmadınız mı? (Ama) o ilmi uzağa atıp onunla
amel etmediniz. Dünyaya yöneldiniz; dünya için hükmediyorsunuz; onun için
hazırlık görüyorsunuz. Onu (ahirete) tercih ediyorsunuz; onu bayındır
kılıyorsunuz; artık ne zamana kadar dünyaya yöneleceksiniz? Allah’ü Teâlâ’nın sizin
vücudunuzda hiç payı yok mudur?
·
Hak olarak söylüyorum ki, sevdiğiniz şeyleri terk etmedikçe
ahirette şeref kazanamazsınız.
·
Tövbe etmek için yarını beklemeyin. Çünkü yarının önünde
bir gece ve bir gündüz vardır; bu arada Allah’ü Teâlâ’nın kaza ve kaderi
caridir (geçerlidir).
·
Hak olarak söylüyorum ki, küçük günahlar, Şeytan’ın tuzaklarındandır.
Onları sizin nazarınızda pek küçük gösteriyor; derken o günahlar toplanıp
çoğalır ve sizi kuşatıverir.
·
Hak olarak söylüyorum ki, yalanla methetmek ve din
hususunda kendini övmek, bilinen bütün şerlerin başı olduğu gibi dünya sevgisi
de her hatanın kaynağıdır.
·
Hak olarak söylüyorum ki, ahiret şerefine ulaşmak ve
dünya olaylarına karşı kendini koruyabilmek için her zaman kılınan namazdan
daha iyi hiçbir şey yoktur ve hiçbir şey namaz gibi insanı Allah’ü Teâlâ’ya yaklaştıramaz.
Öyleyse sürekli olarak namaz kılın; namaz, insanı Allah’ü Teâlâ’ya yakınlaştıran
her salih amelden Allah’ü Teâlâ’ya daha yakın ve O´nun katında her şeyden daha
sevimlidir.
·
Hak olarak söylüyorum ki, sözle, eylemle veya kinle
intikam almayan mazlumun her ameli göklerde (melekût âleminde) çok büyüktür. Sizlerden
hanginiz, ismi karanlık olan bir nur veya ismi nur olan bir karanlık görmüştür.
Böylece hiç bir kul da mümin olduğu halde kâfir, ahirete rağbet ettiği halde de
dünyayı tercih eden olamaz.
·
Acaba arpa eken buğday, buğday eken de arpa biçer mi?
Böylece her kul, dünyada ektiği şeyi ahirette biçer ve yaptığı her amelin
karşılığını orada görür.
·
Hak olarak söylüyorum ki, insanlar hikmet konusunda iki
kısımdır: Bir kısmı onu sözüyle sağlamlaştırır, kötü ameliyle zayi eder; diğeri
ise sözüyle sağlamlaştırır, ameliyle tasdik eder; bunların arasında oldukça
fark vardır. Öyleyse ilmiyle amel eden âlimlere ne mutlu ve ilmiyle amel
etmeyip de sadece dilde âlim olanlara da yazıklar olsun.
·
Hak olarak söylüyorum ki, kim ekinini, sürekli her tarafı
saran zararlı otlardan temizlemezse, zararlı otlar o ekini yok eder. Kim de
dünya sevgisini kalbinden çıkarmazsa bu sevgi onu öyle sarar ki artık ahiret
muhabbetinin tadını alamaz.
·
Ey dünya kulları! Sürekli Rabbinizin camilerinde bulunun,
kalplerinizi takva evleri yapın ve onları şehvetlere mesken kılmayın.
·
Hak olarak söylüyorum ki, belaya daha çok tahammülsüz
olanınız, dünyayı daha çok seveninizdir. Belaya karşı daha çok sabırlı olanınız
da dünyada daha zahit olanınızdır.
·
Ey kötü âlimler, yazıklar olsun size, siz Allah’ü
Teâlâ’nın dirilttiği ölüler değil miydiniz? Sizi dirilttiğinde tekrar öldünüz. Yazıklar
olsun size, siz Allah’ü Teâlâ’nın ilim öğrettiği cahiller değil miydiniz? Size
ilim öğrettiğinde onu unuttunuz. Yazıklar olsun size, siz Allah’ü Teâlâ’nın fakih
kıldığı bilgisizler değil miydiniz? Sizi fakih kıldığında cahil oldunuz. Yazıklar
olsun size, siz Allah’ü Teâlâ’nın hidayet ettiği sapıklar değil miydiniz? Sizi
hidayet ettiğinde tekrar sapıklığa düştünüz. Yazıklar olsun size, siz Allah’ü
Teâlâ’nın görme kudreti verdiği körler değil miydiniz? Size görme kudreti
verdiğinde tekrar kör oldunuz. Yazıklar olsun size, siz Allah’ü Teâlâ’nın duyma
gücü verdiği sağırlar değil miydiniz? Size duyma gücü verdiğinde tekrar sağır
oldunuz. Yazıklar olsun size, siz Allah’ü Teâlâ’nın konuşma gücü verdiği
dilsizler değil miydiniz? Size konuşma gücü verdiğinde tekrar dilsiz oldunuz. Yazıklar
olsun size, siz (Allah’ü Teâlâ’dan) zafer dilemiyor muydunuz? Size zafer nasip
ettiğinde tekrar geriye döndünüz. Yazıklar olsun size, siz Allah’ü Teâlâ’nın aziz
kıldığı zeliller değil miydiniz? Aziz olduğunuzda, tecavüz ve isyan ettiniz. Yazıklar
olsun size, siz Allah’ü Teâlâ’nın yardım ettiği ve düşmanların saldırısından
korkan yeryüzündeki mustazaflar (mustazaf: Cahil halkın içinde hakkı
savunduğu için hor görülen, güçsüzleştirilen) değil miydiniz? Size yardım
ettiğinde kibirlendiniz, zulüm ve isyan ettiniz. Öyleyse kıyamet gününün zilletinden
dolayı size yazıklar olsun; o gün, sizi nasıl da hakir edecektir.
·
Ey kötü âlimler, yazıklar olsun size, siz mülhitlerin
amelini yapıyor, varislerin (cennet ehlinin) arzularını arzuluyor ve ateşe
atılmayacağına dair güvencesi olan kimse gibi huzur buluyorsunuz. Hâlbuki Allah’ü
Teâlâ’nın işi, sizin dileğinize uygun değildir. Sizler ölüm için türüyor, harap
olmak için yapıyor, bayındır kılıyor ve varisler için de toplayıp
hazırlıyorsunuz.
·
Hak olarak söylüyorum ki, Musa Aleyhisselâm size Allah’ü
Teâlâ’ya yalan yere yemin etmeyin diye emrediyordu. Ben de: Allah’ü Teâlâ’ya ne
yalan ve ne de doğru olarak yemin etmeyin! Fakat hayır veya evet deyin diyorum.
·
Ey İsrail Oğulları, çöl baklagilleri ve arpa ekmeği yiyin;
buğday ekmeğinden sakının. Çünkü ben onun şükrünü yerine getirememenizden
korkuyorum.
·
Hak olarak söylüyorum ki, insanların bazıları sıhhatli, bazıları
da belaya düçardır; öyleyse Allah’ü Teâlâ’ya, verdiği sıhhat için şükredin ve
belaya uğrayanlara acıyın.
·
Hak olarak söylüyorum ki, söylediğiniz her çirkin
kelimenin cevabını kıyamet gününde alacaksınız.
·
Ey kötü kullar, kim kurbanlığı boğazlamaya
hazırlandığında kardeşinin kendisine öfkelendiğini anlarsa, kurbanlığı
bırakmalı, gidip kardeşini memnun etmeli ve daha sonra dönüp kurbanlığı boğazlamalıdır.
·
Ey kötü kullar, herhangi birinizin gömleği alınırsa, abasını
da onunla beraber versin. Herhangi birinizin sağ yüzüne tokat atılırsa, sol
yüzünü de çevirsin. Herhangi birisi size zorla bir mil (üç fersah) mesafe
miktarınca yük yükletip çalıştırırsa, bir mil daha onunla beraber gitsin.
·
Hak olarak söylüyorum ki, dışı sağlam, içi ise bozuk olan
beden neye yarar ki Kalpleriniz bozuk olduğu halde bedenleriniz ne kadar
hoşunuza gitse de hiçbir faydası olmaz. Kalpleriniz kirli olduğu halde bedenlerinizi
temizlemeniz ne yarar sağlar ki?
·
Hak olarak söylüyorum ki, yumuşak unu geçiren ve kepeği
tutan elek gibi olmayın. Böylece siz, hikmeti ağzınızdan çıkarıyorsunuz, ama
kin kalbinizde baki kalıyor.
·
Hak olarak söylüyorum ki, ilk önce şerri terk edin, daha
sonra fayda vermesi için hayrı talep edin. Hayırla şerri bir araya
topladığınızda, hayrın size bir yararı olmaz.
·
Hak olarak söylüyorum ki, nehre dalanın elbisesi ne kadar
çaba gösterirse göstersin mutlaka ıslanır. Böylece dünyayı seven kimse de
günahlardan kurtulamaz.
·
Hak olarak söylüyorum ki, ne mutlu gece uyumayıp ibadetle
meşgul olanlara; onlar ebedi bir nura sahip olan kimselerdir. Çünkü onlar
gecenin karanlıklarında ibadetgâhta ibadet için ayağa kalkıyorlar ve Rablerine
yarının (kıyamet gününün) zorluğundan kendilerini kurtarması için yalvarıp
yakarıyorlar.
·
Hak olarak söylüyorum ki, dünya bir tarla olarak
yaratılmıştır, kullar orada tatlı, acı, şer ve hayır ekerler; iyi ekenin hesap
günü yararlı bir neticesi olur, şer ekenin de biçme günü zorluk ve meşakkati
olur.
·
Hak olarak söylüyorum ki, hekim, cahil ile cahil de heva
ve hevesiyle denenir. Ağzınızdan câiz olmayan çirkin sözlerin çıkmaması için
onu mühürlemenizi tavsiye ediyorum.
·
Hak olarak söylüyorum ki, sevmediğiniz şeylere
sabretmedikçe umduğunuza ulaşamazsınız; hoşlandığınız şeyleri terk etmedikçe de
dilediğiniz şeylere erişemezsiniz.
·
Hak olarak söylüyorum ki, ey dünya kulları, dünya
isteklerini azaltmayan, rağbetini ondan kesmeyen kimse ahireti nasıl idrak
edebilir?
·
Hak olarak söylüyorum ki, ey dünya kulları, sizler ne
dünyayı seviyorsunuz ve ne de ahireti. Eğer dünyayı sevseydiniz ona ulaşmaya
vesile olan işe değer verirdiniz ve ahireti sevseydiniz onu ümit eden
kimselerin amelini yapardınız.
·
Hak olarak söylüyorum ki, ey dünya kulları, sizlerden
bazıları arkadaşından zan üzerine nefret ediyor, fakat kendi nefsinden yakin
üzerine nefret etmiyor.
·
Hak olarak söylüyorum ki, sizlerden bazıları, bazı
ayıpları söylendiğinde kızıyor, oysa onlar bir gerçektir. Ama kendisinde
olmayan bir şeyle methedildiğinde ise seviniyor.
·
Hak olarak söylüyorum ki, şeytanların ruhları, kalplerinizde
yaşadıkları gibi hiçbir yerde uzun süre yaşamamışlardır.
·
Allah’ü Teâlâ, dünyayı ahiret için çalışmanızdan dolayı
size vermiştir; sizi ahiretten alıkoyması için değil. Allah’ü Teâlâ dünyayı
ibadetinize yardımcı olması için size yayıp açmıştır; günah işlemenize yardımcı
olması için değil. Dünyada kendisine itaat etmeyi size emretmiştir, isyan
etmeyi değil; onu size helâle ulaşma vesilesi kılmıştır, harama değil. Onu
birbirinizle ilişki kurmanız için yaymıştır, ilişkiyi kesmeniz için değil.
·
Hak olarak söylüyorum ki, sevaba ulaşmayı herkes arzu
eder, ama yalnız amel eden kimse ona ulaşır.
·
Hak olarak söylüyorum ki, ağacın, güzel meyvesi olmadıkça
kâmil olmayacağı gibi din de günahlardan kaçınmadıkça kemale erişmez.
·
Hak olarak söylüyorum ki, ziraat, ancak toprak ve suyla hâsıl
olur; iman da ancak ilim ve amelle doğrulur.
·
Hak olarak söylüyorum ki, suyun ateşi söndürdüğü gibi
hilim de gazabı söndürür.
·
Hak olarak söylüyorum ki, suyla ateş bir kapta
toplanamadığı gibi fıkıh ve körlük de bir kalpte toplanmaz.
·
Hak olarak söylüyorum ki, bulutsuz yağmur yağmaz; temiz
bir kalp olmadıkça da Allah’ü Teâlâ’nın rızası olan bir iş yapılmaz.
·
Hak olarak söylüyorum ki, her şey aydınlığını güneşten
aldığı gibi, kalp de hikmetle nur kazanır. Takva da her hikmetin başıdır. Hak
her hayrın kapısıdır; Allah’ü Teâlâ’nın rahmeti de her hakkın kapısıdır; bu
kapıların anahtarı da dua, yalvarıp yakarmak ve amel etmektir. Anahtar
olmaksızın kapı nasıl açılabilir?
·
Hak olarak söylüyorum ki, hekim bir adam sevmediği bir
ağacı ekmez ve sevmediği bir ata binmez; mümin bir âlim de Rabbinin sevmediği
bir işi yapmaz.
·
Hak olarak söylüyorum ki, saykal, kılıcı düzeltip cilaladığı
gibi hikmet de kalbi cilalar, aydınlatır.
·
Hikmet hekimin kalbinde, ölü topraktaki su gibidir; suyun,
ölü toprağı diriltmesi gibi hikmet de kalbi diriltir. Hikmet hekimin kalbinde, karanlıktaki
bir ışığa benzer ki hekim onun ışığıyla halk arasında yürür.
·
Hak olarak söylüyorum ki, dağların tepesinden taş taşımak,
sözünü anlamayan kimseyle konuşmaktan daha iyidir; (böyle bir adam) taşı, yumuşaması
için suya koyan veya ölüler için yemek yapan kimseye benzer.
·
Ne mutlu gereksiz sözlerinin önünü, Rabbinin gazabına
sebep olacağı korkusuyla alan, anlayacağı sözden başka bir şey söylemeyen ve
ameli kendisine belirlenmeyinceye kadar da hiç kimsenin sözüne gıpta etmeyen
kişiye.
·
Ne mutlu bilmediğini âlimlerden öğrenen ve öğrendiğini de
cahillere öğreten kimseye.
·
Ne mutlu, âlimlere ilimlerinden dolayı saygı gösteren, onlarla
tartışmayan, cahilleri cehaletlerinden dolayı küçük gören, fakat onları
kendisinden kovmayan, onları kendi yanına çağıran ve bilmedikleri şeyleri
onlara öğreten kimseye.
·
Hak olarak söylüyorum ki, ey Havariler, bugün siz, halk
arasında ölülerin arasındaki diriler gibisiniz; öyleyse (bu) dirilerin ölümüyle
ölmeyin.
·
Yine Hz. İsa Aleyhisselâm, Allah’ü Tebareke ve Teâlâ’nın
şöyle buyurduğunu söylemiştir: Mümin kulum, dünyayı kendisinden aldığımda
mahzun oluyor; hâlbuki bu durumda bana her zamankinden daha sevimli ve daha
yakındır. Dünyada, ona bolluk ve genişlik verdiğimde ise seviniyor; hâlbuki bu
durumda benim indimde her zamankinden daha kötüdür ve bu durumda benden daha
uzaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder