Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem ile Şeytan Arasında Geçen Bir Konuşma
Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem ile Şeytan Arasında
Geçen Bir Konuşma
Seceret-ül Kevn'den:
(Muhîddin-i Arabî) îbni Abbas Radiyallahü Anh’dan naklen Muaz bin Cebel rivayet
ediyor…
Bir gün Rasulüllah Sallallahü
Aleyhi Vesellem Efendimiz Hz Eyyüb El-Ensarî' Radiyallahü Anh’ın evinde ashabı
ile sohbet ederlerken, dışarıdan:
- Ya Rasülullah! Görülecek,
halledilecek bir işim var. Halli için içeriye girmeme müsaade buyurur musunuz?
Diye bir ses geldi. Bu sesi işiten Rasulüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem
Efendimiz ashaba dönerek:
- Bu sesin sahibinin kim
olduğunu biliyor musunuz?
- Allah’ü Teâlâ ve Rasülü en iyi
bilendir. Sesin sahibinin kim olduğunu bilmiyoruz ya Rasûlullah! Dediler,
Efendimiz:
- O, melûn îblîs'tir. Allah’ü Teâlâ’nın lâneti O'nun üzerine olsun! Buyurunca:
Hz. Ömer Radiyallahü Anh hemen
yerinden fırlayarak:
Ya Rasûlullah! İzin veriniz O'nu
hemen öldüreyim, dedi.
- Dur ya Ömer! Bilmez misin ki
O'na belli hır vakte kadar mühlet verilmiştir. Buna kimse muktedir değildir.
Öldürmeyi aklından çıkar, dedikten sonra şöyle buyurdu:
- Kapıyı açın, gelsin O, buraya
gelmek için emir almıştır. Söyleyeceği sözleri iyice anlamaya çalışınız!
Rasûlüllah'ın izni üzerine
açılan kapıdan melun îblîs içeri girdi. Gözleri yukarı doğru açılmış, kafası
büyük bir fil kafası gibi şaşı, köse bir ihtiyar görünümünde îblîs:
- Selam sana ya Muhammedi, Selam
size ey Peygamber ashabı! Diye selam verdi. İblîs'in selamını kimse almadı. Peygamber
Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz:
- Selam Allah’ü Teâlâ’nındır ey
mel'un! Buyurarak, bize niçin geldin ya laîn? Diye sordu:
İblis:
- Ben de buraya gelmekten çok
rahatsız oldum. Allah’u Teâlâ’nın, bir melekle; "Habibim Muhammed'e Sallallahü
Aleyhi Vesellem zeliline bir şekilde gidecek ve insanları nasıl aldattığını
anlatacaksın. Sana ne sorulursa doğru cevap vereceksin şeklindeki emri üzerine
buraya geldim!" dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz
Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz:
- Ya mel'un! Söyle bakalım
insanlar arasında en çok sevmediğin kimdir? Diye sordu, îblîs:
- Sensin ya Muhammedi! Diye cevap
verdi Rasülüllah:
- Benden sonra en çok kimleri
sevmezsin? Diye sordu, îblîs:
- Adil devlet reislerini,
ilmiyle amel eden âlimi, varlığını Allah’ü Teâlâ yoluna adayan muttaki genci… Sabırlı
olan fakiri ki, ihtiyacını üç gün üst üste hiç kimseye anlatmaz, halinden
kimseye şikâyet etmez… Şükreden zengini ki, kazancı helâl yoldandır ve Allah’ü
Teâlâ rızası için harcar, fakir ve yetimleri korur… Kur'ân-ı hıfzederek onunla
amel edeni ve beş vakit Allah’ü Teâlâ Celle Celâlüh rızası için ezan okuyan
müezzini… Dinine bağlı, daima abdestli olan zahidi ve kendini haramdan sakınan
merhametli kalb sahibini… Helâl yiyip cömert olan kişiyi ve Hakk için tevazu
edip, ahlâkı güzel olanı… Herkes uyurken gece kalkıp namaz kılanı… Allah’ü
Teâlâ Celle Celâlüh için sevişen iki genci…
Cemaatle namaz kılmaya çok istek
ve dikkatli mü'mini… Kalbinde bir şey olmaksızın arkadaşlarına nasihat verip,
Allah’ü Teâlâ’nın Celle Celâlüh tekeffül ettiğini tasdik edeni… İhlaslı ve
tesettüre riayet eden kadınlara yardımcı olan kimseyi… Ölüm her an gelecekmiş
gibi hazırlık yapan Müslümanı hiç sevmem! Bunlar benim can düşmanlarımdır, diye
cevap verdi.
Resülullah Sallallahü Aleyhi
Vesellem Efendimiz ile îblis arasında şu konuşma geçti:
- Ümmetim tadil-i erkân üzere
namazını eda etse nasıl olursun?
- Beni bir sıtma tutar, tir tir
titrerim. Kul Allah’ü Teâlâ için secde ettikçe bir derece yükselir.
- Peki, oruç tuttukları zaman?
- Elim, ayağım bağlanır. Ta onla
iftar edinceye kadar…
- Kur'an okudukları zaman?
- Eririm. Suda eriyen tuz,
'Ateşte eriyen kurşun gibi…
- Hacc etseler?
- Boynuma bir zincir vurulur…
- Sadaka verdikleri zaman nasıl
olursun?
- İste o zaman halim çok kötü
olur. Sanki sadaka veren başımdan aşağıya beni ikiye böler…
Zira sadakada şu hasletler
vardır:
Sadaka verenin malı bereketlenir
Allah-u Teâlâ sadakalarını cehennemle arasında perde yapar. Her türlü belâ
sıkıntı ve üzüntüleri ondan giderir. Duaları makbul olur. Kıyamet günü
hayırları mizanda ağır gelir…
İblîs'in bu sözlerinden sonra
Resülüllah Sallallahü Aleyhi Vesellem:
Efendimiz, ona sıra ile şu
sorulan sordu:
- Ya mel'un! Beraber oturduğun
arkadaşın kimlerdir?
- Faiz yiyenler!
- Dostların kimlerdir?
- Zina edenler, yalan
söyleyenler!
- Yatak arkadaşların ve
hizmetçilerin kimlerdir?
- İçki içenler, sarhoşlar!
- Misafirlerin kimlerdir?
- Hırsızlar!
- Elçin ve habercilerin
kimlerdir?
- Sihirbazlar!
- Gözünün nuru nedir?
- Talak (Karısını boşamak için)
yemin edenler!
- Sevgililerin kimlerdir?
- Cuma namazını terk edenler!
- Hazinedarın?
- Zekât vermeyenler!
- Peki, ya lain, senin kalbini
ne kırar?
- Allah’ü Teâlâ rızası için
cihada giden atların kişnemesi…
- Senin cismini ne eritir?
- Günahlarına tövbe edenlerin
tövbesi…
- Ciğerini parçalayan nedir?
- Gece ve gündüz Allah’ü
Teâlâ’ya çokça yapılan istiğfar…
- Peki, yüzünü ne kara eder?
- Gizlice verilen sadaka!
- Gözünü kör eden?
- Teheccüd (gece) namazı!
- Başını eğdiren?
- Çokça cemaatle kılınan namaz
ve sana devamlı getirilen salavat…
- Sana göre insanların en
sevimlisi kimdir?
- Namazlarını bilerek kasten
bırakanlar…
- Sana göre insanların en şakisi
kimdir?
- Cömertler!
- Seni işinden ne alıkoyar?
- Âlimlerin meclisleri!
- Ebu Bekir için ne dersin?
- Cahiliyet devrinde bile bana
itaat etmiyordu; O İslam'a girdikten sonra mı itaat edip yalan söyleyecek?
- Peki, Ömer için ne dersin?
- Her gördüğüm yerde ondan
kaçarım!
- Peki, Osman için?
- O'ndan pek çok utanırım!
- Peki ya Ali, için ne dersin?
- O'nunla başa çıkamam! Beni
kendi başıma bıraksa; Ben de O'nu bıraksam Ama O beni bırakmaz…
Resülüllah Sallallahü Aleyhi
Vesellem İblîs'in bu sözlerinden sonra söyle buyurdu:
- Allah’ü Teâlâ’ya hamdolsun, Ey
şakî! Ümmetimin saadete kavuşması için ahiretine hazırlanmasını sağladın…
Bunun üzerine İblîs de şöyle
dedi:
- Ya Muhammed! Ümmetinin saadeti
için nasıl ferah durursun? Ben o belli vakte kadar sağ kaldıkça, onların kan
damarlarında dolaşır, vesvese veririm. Beni yaratan Allah’ü Teâlâ’ya yemin ederim
ki, onların âlim ve cahillerim, abid ve tacirlerini velhasıl hepsini azdırırım.
Yalnız Allah’ü Teâlâ’nın salih kulları müstesna İşte onları azdıramam.
Rasülüllah Sallallahü Aleyhi
Vesellem Efendimiz:
- Sana göre bu salih kullar
kimlerdir Ya Lain? Diye sorunca İblîs;
- O salih kul ki mal ve parayı
sevmez, methedilmekten hoşlanmaz, hemen onu bırakır, kaçarım. Bir kimse ki
malı, parayı ve övülmeyi sever, kalbi dünya arzularına bağlıdır İşte o benim en
itaatkâr dostumdur.
Sonra benim yetmişin tane
çocuğum vardır Onların her birini bir yere tayin etmişimdir. Her çocuğumun da
yetmiş bin tane şeytanı vardır…
Onların bir kısmım ulemaya, bir
kısmım meşayıha, bir kısmım ihtiyar kadınlara musallat ettim. Bir kısmını
gençlere ve çocuklara gönderdim. Gençlerle aramız gayet iyidir. Çocuklarla da
bizimkilerin istedikleri gibi oynarlar. Bir kısmını da âbid ve zahitlere
yolladım. Her taraflarından hücum ederler. Öyle bir hale gelirler ki,
başlarlar, çeşitli sebeplerden herhangi birine sövmeye… İşte böylece ihlâsları
gider. Yaptıkları ibadetleri ihlâssız olur. Fakat bu durumlarının farkında
olamazlar…
Rasûlallah Sallallahü Aleyhi
Vesellem ile iblis arasındaki konuşma şöyle devam etti:
- Rabbinden neler talep ettin?
- On şey talep ettim!
- Nedir o talep ettiklerin ey
mel'ün?
- Şunlardır: Birincisi, Allah’ü
Teâlâ’dan beni, Âdemoğullarının malına ve evladına ortak etmesini diledim… Bu
ortaklık talebimi yerine getirdi ki bu: “Onların mallarına ve çocuklarına ortak
ol; onlara vaad et… Hâlbuki şeytan onlara aldatıştan başka ne vaad eder”. (Îsrâ
Sûresi 27. Ayet) ayet-i celîlesi ile sabittir.
Besmelesiz kesilen her hayvanın
etinden, faiz ve haram karışan her yemekten yerim. Şeytandan, Allah’ü Teâlâ’ya
sığınılmayan malın da ortağıyım. Öyle ki, cinsî münasebet anında besmele
çekmeyip şeytandan Allah’ü Teâlâ’ya sığınmayan kimse ile birlikte, hanımı ile
birleşirim. Ve o birleşmeden hâsıl olan çocuk bize itaat eder, sözümüzü dinler…
Her kim hayvana (veya vasıtaya)
binerken haram yola gitmeyi isteyerek binerse; ben de onunla beraber binerim.
Ona yol arkadaşı olurum. Bu da ayet ile sabittir. Allah-u Teâlâ bana şu emri verdi:
"Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart.” (Îsrâ Sûresi 64.
Ayet)
Kendime kardeşler istedim. Bana
mallarım israf edenlerle, ma'siyet yoluna para harcayanları verdi. Bu da şu
ayet-i celîle ile sabittir. "Çünkü (mallarını) saçıp savuranlar şeytanların
kardeşleri olmuşlardır. Şeytan ise Rabbine (karşı) çok nankördür." (Îsrâ Sûresi 27. Ayet)
Ben Âdemoğullarını görebileyim,
fakat onlar beni görmesinler diye, diledim. Allah’ü Teâlâ kabul etti.
Bunun üzerine Resülülah
Sallallahü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
- Eğer bu söylediklerin! Allah’ü
Teâlâ’nın Celle Celâlüh Kitabındaki ayetlerle isbat etmeseydin seni
tasdiklemezdim.
Ya Muhammed! Ben hiç kimseyi
azdırmaya, delalete düşürmeye kadir değilim! Ancak vesvese vererek kötü bir
şeyi güzel gösterebilirim. Eğer delalete düşürmeye imkânım olsaydı, dünyada
Allah’ü Teâlâ’ya ve Peygamberlerine inanan hiç bir insan bırakmaz, hepsini delâlete
ve küfre sürüklerdim.
Nasıl ki, sen de, hidayete kadir
değilsin! Zira Sen ancak Allah’ü Teâlâ’nın Rasülüsün ve tebliğe memursun. Şayet
hidayet elinde olsaydı; yeryüzünde tek kâfir bırakmazdın…
Sen, Allah’ü Teâlâ’nın mü'min
kulları için bir hüccetsin. Ben de, kendisi için ezelde şekavet yazılan
kimselere bir sebebim.
Hidayet de, dalalet de ancak
Allah’ü Teâlâ’dandır…
Şeytan onlara vaad eder,
olmayacak kuruntulara ve ümitlere düşürür. Fakat şeytan onlara kuru bir
aldatmadan başka ne vaad eder? (Nisa Sûresi Ayet: 120)
İşte onların (aldananların)
varacakları yer cehennemdir Oradan kaçacak bir yer de bulamayacaklardır. (Nisa
Sûresi Ayet: 121)
Kur'an okuduğun vakit, o
kovulmuş şeytandan Allah’ü Teâlâ’ya sığın! (Nahl Sûresi: Ayet 98)
Hakikat şu ki iman edip te
Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın herhangi bir hâkimiyeti yoktur. (Nahl
Sûresi: Ayet 99)
Onun hâkimiyeti ancak, kendisini
dost edinenlere ve Allah’ü Teâlâ’ya ortak koşanlaradır. (Nahl Sûresi: Ayet 100)
Yorumlar
Yorum Gönder