Seher Vaktinin Faziletleri


Seher Vaktinin Faziletleri

Allah’ü Zülcelâl Hazretleri; “Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak Cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı. Onlar geceleyin pek az uyurlardı. Onlar seher vakitlerinde Allah’ü Teâlâ'dan bağışlanma dilerlerdi” buyurur. (Zâriyât Sûresi, 51/15-18)
Gecenin sonuna doğru olan seher vakitleri, zihnin meşgalelerden uzak olduğu, kalbin durulup saflaştığı, sessizliğin etrafı kapladığı ve insanların uyuduğu, bu sebeple de riya ve kendini beğenme gibi hastalıklardan uzak kalındığı bir andır. Bu vakit, ilâhî rahmetin indiği ve Rabbil Âlemîn'in kuluna en yakın olduğunun bildirildiği bir zamandır. İbadet için en uygun vakitler de, böyle meşgalelerden uzak olunan ve gönlün tam anlamıyla Allah’ü Teâlâ’ya yönelebileceği anlardır.
Ebû Hüreyre Radiyallahü Anh hazretlerinin rivayetine göre Nebiyyi Ekrem Sallallah’ü Teâlâ Aleyhi Vesellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ her gece, gecenin son üçte biri kaldığı sırada dünyâ semâsına nüzul eder ve şöyle buyurur: “Bana duâ eden var mı, duasına icabet edeyim? İstediğini vereyim. Bana istiğfar eden var mı, onu mağfiret edeyim?”
Bu hadîsi şerîf, gecenin son üçte birinin vakti icabet olduğuna büyük müjdelerle beraber delâlet etmektedir. Gece yarısında semânın kapıları açılır ve bir münâdî şöyle seslenir: “Hiç duâ eden var mı, icâbet olunsun, bir şey isteyen var mı verilsin, bir sıkıntıda olan var mı kurtarılsın!”
Her hangi bir dua ile dua eden hiç bir Müslüman yoktur ki Allah’ü Teâlâ ona icabet etmiş olmasın. Ancak şehveti için koşan Zinakâr kadınla ayyaş ve işret ehli müstesna.
Gecede bir saat vardır. Müslüman bir kulun dünya ve ahiret işinden istediği her hangi bir hayır varsa ve duası o saate gelirse muhakkak Allah’ü Teâlâ ona dileğini verir. Bu her gece vardır.
Saatlerin efdali gecenin son kısmıdır.

Üç kişi vardır ki onlar İblisten ve askerlerinin şerrinden masundurlar:
1- Gece ve gündüz Allah’ü Teâlâ’yı çok zikredenler,
2- Seher vakitlerinde istiğfar edenler,
3- Allah’ü Teâlâ'nın haşyetinden ağlayanlar.

Hazret-i Aişe Radıyallahü Teâlâ Anhâ Validemizin anlattığına göre, Hazret-i Peygamber Sallallah’ü Teâlâü Aleyhi Vesellem Efendimiz, geceleri mübarek ayakları şişinceye kadar uzun müddet teheccüde devam ederlerdi. Durumdan müteessir olan muhterem zevcesi:

"-Ey Allah’ü Teâlâ'nın resûlü, geçmiş ve gelecek günahların bağışlandığı halde niçin böyle yapıyorsun?" diye sorunca;

"-Ey Âişe! Rabbime çok şükreden bir kul olmayayım mı?" karşılığını vermiştir. (Buhari, Teheccüd, 6)
Konuyla ilgili hadis rivayeti şöyledir:
“Geceleyin öyle bir zaman vardır ki, Müslüman bir kimse o zamana rastlayıp Allah’ü Teâlâ’dan dünya ve ahirete dair hayırlı bir şey dilerse, Allah’ü Teâlâ ona dilediğini verir. Bu her gece böyledir.” (Müslim, Müsâfirîn 166, 167)
Allah’ü Teâlâ kullarının, gündüz olduğu gibi geceleyin de kendisini anmalarını, el açıp dünya ve âhiretleri için dua ve niyazda bulunmalarını istemektedir. “Rabbim, beni iki cihanda bahtiyar et! Allah'ım, bana âfiyet ver! Mevlâm, beni tuttuğum işte başarılı kıl!” diye yalvarmalarını arzu etmektedir.
Şüphesiz geceler de Allah’ü Teâlâ’nındır, gündüzler de. O uygun gördüğü zamana dilediği feyiz ve bereketi verir. Kendilerini en güzel şekilde yarattığı, en güzel nimetleri kendilerine ihsân ettiği, cennetini ve cemâlini kendileri için hazırladığı kullarının uzun bir geceyi, derin gaflet içinde geçirmelerini uygun görmemiştir. Allah’ü Teâlâ’nın her şeyin sahibi olduğunu bilmelerini ve ihtiyaçlarını O’na arz etmelerini istemiştir.
Cenâb-ı Hakk’ın öyle kulları vardır ki, kuşların yuvalarını özlediği gibi akşamı gözlerler. Gece karanlığı çökünce, Cenâb-ı Mevlâ’nın huzurunda olmanın şuuruyla namaza dururlar; secdeye varıp yüzlerini yere sürmekten derin bir zevk duyarlar. Sayısız lutuf ve keremlerinden dolayı Rabbü’l-âlemîn’e şükür ve hamdlerini sunarlar. O’nun kelâmıyla dillerini ve gönüllerini aydınlatırlar. Zikir ve tesbih ile O’nu yâdederler. Onların bu hallerinden hoşnut olan Cenâb-ı Zülcelâl de feyiz, bereket ve rahmetiyle kendilerine büyük ihsanlarda bulunur.
Bu feyizli zaman diliminin bütün gecelerde bulunması da ayrı bir lutuf ve keremdir. Her gece bu değerli zamana tesâdüf etme imkânı vardır. Kula yakışan, bu fırsatı yakalamaya çalışmaktır.
- Vaktin gizli olmasının hikmeti nedir?
Hiçbir saat ve hiçbir vakit bizim kul olarak Rabb’imize dönüşümüz için elverişsiz ve kapalı değildir. Bu açıdan duânın kabul zamanları gizli tutulmuştur. Bununla, kulun dua hâlini hayatına yayması istenmiştir. Nitekim cuma gününde icabet saati gizli olduğu gibi, insanlarda veli, Ramazanda Kadir Gecesi, Allah’ü Teâlâ’ın isimleri içinde İsm-i Azam, insan ömründe eceli ve kıyamet kopma zamanı da gizlidir. Yani kıymet ve ehemmiyet tek bir cüzde değil, hayatın tamamındadır. (Nursi, Mektûbât, s. 460; Sünûhât, s. 19) Öyle ki, hayatımızın her ayrıntısından, lüzumsuz zannettiğimiz her saat diliminden ve zaman parçacığından sorumluyuz. Öyleyse yaşadığımız her “ân” parçacığını Rabb’imize sığınmamız için eşsiz bir fırsat olarak algılamak zorundayız.
İnsanları hayra yönlendirmek ve teşvik için, şerlerden sakındırmak ve muhafaza için Allah’ü Teâlâ ve Resulu hayırlı şeyler içinde belirsiz bir fert manası yerleştirmiştir. Amaç, insanlar o ferdi ararken hayrın diğer çeşitlerini de yaptırmak ve verimli ve ibadetli bir ömür geçirmektir. Bu yüzden her çeşit ibadet içine o ibadete münasip bir fert tayin ediliyor.
Mesela, "Namazlar içinde öyle bir namaz var ki, bu namazı yakalayan hac sevabı kazanır." İşte namaz içine atılan bu ödül sayesinde bütün namazlar hac gibi kıymet kazanırlar. Ama bu ödülün keyfiyeti müphem, yani belirgin olmamasından dolayı, hangi namaz, hac kıymetinde bilinmiyor. Bu yüzden her namaza hac sevabı verilmez. Ancak müphem o namaz bulunur veya tevafuk edilirse, hac sevabı kazanılır. Hac kıymetinde olan o namazın belirsiz olması, bütün namazları ihtimal dâhiline aldığı gibi, bütün namazların hac sevabında olmasına da engeldir. Müphemlik, yani belirsizlik iki yanlış hali de bertaraf eder.
Aynı şekilde, duaların kabul olunduğu vakti yakalama ümidiyle gecenin muhtelif saatlerinde el açıp Allah’ü Teâlâ’ya yönelmeli, yalvarıp yakarmalıdır. Soruda geçen hadisten öncelikle bunu anlamak, bütün gecenin değerli olduğunun farkına varmak ve ona göre hareket etmek gerekir.
Bu vakti Kur’an-ı Kerim okuma, dua etme gibi ibadetlerle değerlendireceğimiz gibi, bütün ibadetlerin içinde bulunduğu namaz ile hayatlandırmak daha büyük öneme sahiptir.
Diğer taraftan, bu hadis gecelerin gündüzlerden daha değerli olduğunu göstermektedir. Zira duaların kabul edildiği saat sadece cuma gününde bulunduğu halde, bu değerli vakit bütün gecelerde mevcuttur.
- Hangi vakittir?
Peygamber Efendimiz Aleyhisselâm’in, hayatının son dönemlerinde hep gecenin son üçte birinde ibadet etmesine bakarak, duaların kabul edildiği bu mübarek vaktin seher vaktinde olduğu düşünülebilir.
Bununla beraber, Kur’an-ı Kerim "gece" kavramına çok anlamlar yükler ve gecenin değerlendirilmesini teşvik eder. Gece, "ve'l-leyli" diye Kur’an-ı Kerim’in üzerine yemin ettiği bir zaman dilimidir. Gece, Allah’ü Teâlâ'nın varlık ve birlik delili olan bir "âyet"tir. Gece ve gündüz O'nun emrinde bulunan bir "rahmet"tir. Geceyi gündüze, gündüzü geceye çeviren O'dur.
Geceyi karartan, gündüzü parlatan O'nun kudretidir. Gece, uyanıp ibadet edilmesi gereken bir "kıyam" dilimidir. Gecenin bir vaktinde ibadet etmek, namaz kılmak, secde etmek, uzun uzadıya tespih çekmek ve dua okumak, gece yarıları kalkıp yalvarmak, yakarmak, niyazda bulunmak, özellikle teheccüd namazı kılmak bir Kur’an-ı Kerim tespitidir ve mü'min olmanın bir işaretidir. Gece hayatı, hayatın anlamını anlayanlar için hayatî fırsatlardır, kabir karanlığını aydınlatacak vesilelerdir.
Rabbine en yakın kul olan Peygamberimiz Aleyhisselâm'in gece ibadetinin adı "ihyâü'l-leyl"dir, yani gecenin canlandırılmasıdır. Yine Kur’an-ı Kerim’in ifade ettiği gibi, gecenin değerini bilmeyenler, geceyi Yaratan'ı tanımayanlar, O'na isyan edip zulme sapan kavimler hep geceleri helak olmuşlar, izleri ve tozları geceleyin kaybolmuş, bu anlamda gece onlardan intikam almıştır. Bu açıdan geceleri "ihya" etmek gerekir ki, başımıza belalar yağmasın.
Ebu Hureyre Hazretlerinden rivayet edildiğine göre Rasulullah Sallallahü Aleyhi Vesellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır;
"Rabbimiz Tebareke ve Teâlâ her gece, gecenin son üçte biri kaldığı sırada dünya semasına nüzul eder ve şöyle buyurur: Bana dua eden var mı, duasına icabet edeyim… İstediğini vereyim. Bana istiğfar eden var mı, onu mağfiret edeyim…” (Buhari teheccüd/14)
Bu hadis-i şerif, gecenin son üçte birinin çok faziletli bir zaman olduğuna büyük müjdelerle beraber delâlet etmektedir
“Gece yarısında semanın kapıları açılır ve bir münadi şöyle seslenir: Hiç dua eden var mı, icabet olunsun; bir şey isteyen var mı verilsin, bir sıkıntıda olan var mı kurtarılsın. Her hangi bir dua ile dua eden hiç bir Müslüman yoktur ki Allah’ü Teâlâ ona icabet etmiş olmasın. Ancak şehveti için koşan zinâkâr kadınla ayyaş ve işret ehli müstesna.” (İbni hanbel Müsned4/217)
“Gecede bir saat vardır. Müslüman bir kulun dünya ve âhiret işinden istediği herhangi bir hayır varsa ve duası o saate gelirse muhakkak Allah’ü Teâlâ ona dileğini verir. Bu her gece vardır.” (Tirmizi)
“Saatlerin efdali gecenin son kısmıdır.” (İbni hanbel Müsned)
Üç kişi vardır ki onlar iblisden ve askerlerinin şerrinden masundurlar:
1- Gece ve gündüz Allah’ü Teâlâ'yı çok zikredenler,
2- Seher vakitlerinde istiğfar edenler,
3- Allah’ü Teâlâ'nın haşyetinden ağlayanlar." (el-Camius Sağir)
Vakitlerin hepsini de Rabbimiz yaratmıştır. Ancak sabahın şafak vakti, vakitlerin en aziz ve mübareğidir. Bu sebeple ayette Rabbimiz müminleri tarif buyururken: “Onlar seher vaktinde tövbe istiğfar halinde olurlar”, buyurmuştur.
Nitekim namazların en çok sevaplısı da seher vaktinde kılınan namazdır. Bundan dolayı sabah namazını kazaya bırakmak büyük sevabın kaybı demektir. Güneş çıktıktan (kırk beş dakika sonra) sünnetiyle birlikte kaza etseler de yine vaktinde kılmış olmanın büyük sevabından mahrumiyet söz konusudur.
Cüneyd-i Bağdadi'yi vefatından sonra rüyasında gören bir müridi sorar:
Üstadım der, senin birçok iyiliğin ve faziletin vardı. Kim bilir Rabbim hangisine ne türlü sevaplar lütfeylemiştir.
Şöyle cevap verir büyük veli:
Hepsi bir yana seherde kıldığım iki rekât namaz bir yana!
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Hazretleri de böyle buyurur:
Fecir vaktinde iki rekât dünya ve içindekinden hayırlıdır.
Çünkü dünya ve içindekiler hep dünyada kalır; ama iki rekât namaz yanında ebedi hayatına kadar gidip orada şefaatçi olur.
Evet, seher vakti böyle mübarek ve muazzez bir vakittir. İçindeki ibadetleri bile kat kat yücelten özellik ve güzelliğe sahip bir zaman parçasıdır.
Sabahın nasıl bir bereket vakti olduğunu, sabahları uyanık olanların nasıl bir berekete nail olduklarını Hazreti Mevlana verdiği bir cevapta şöyle ifade eder.
Biri sorar:
Efendim der, koyun nesli hem kasaplık hem de kurbanlık olarak kesildiği halde bir türlü tükenmez, aksine daha da çoğalıp devam eder. Ama köpek nesli hem de birkaç tane birden yavruladığı, kasaplık olarak kesilmeyip korunduğu halde bir türlü çoğalmaz, koyun gibi sürüler haline gelemez. Neden acaba?
Hazreti Mevlana'nın cevabı şöyle olur:
Sabaha karşı seher vakti bereket vaktidir. Bu bereket vaktinde koyunlar asla uyumaz, hep uyanık olurlar. Köpekler ise hiç uyanık olmaz hep uykuya dalar, gaflette olurlar. Onun için koyun nesli seherin bereketine nail olur, köpekler ise bereketsizliğine maruz kalırlar. Mevlana Hazreleri seher vakti uykusunu bu şekilde izah buyururlar.
Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem Hazretleri bir gaza dönüşünde gecenin en yorgun saatinde bir bahçelikte mola verir. Askerler hemen uykuya dalar. Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem de Bilal-i Habeşi'yi nöbetçi bırakarak istirahata çekilir. Ne var ki Efendimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem gözlerini açtığında güneşin üstlerine doğmuş olduğunu üzüntü ile müşahede eder. Hemen sitem eder:
Ya Bilal, hani bizi sabah namazına kaldıracaktın?
Bir hurma kütüğüne dayanınca uykuya dalmaktan kendini kurtaramayan Bilal-i Habeşi Hazretleri cevap verir:
Ya Rasulullah size galip gelen, bana da galip geldi!
Bundan sonra hızla buradan uzaklaşan kafile, ileride bir kuyu başına abdestlerini alıp sünnetiyle birlikte sabah namazını kaza ederler.
Seher vakti, dua ve istiğfarların kabul olduğu bir zamandır. Ramazan ayında sahura kalkılınca seher vaktinde kalkılmış olur. Her Müslüman bu vakitte dua etmeyi ganimet bilmelidir! Allah’ü Teâlâ iyileri överken, (Onlar seher vaktinde istiğfar eder) buyuruyor. (Zariyat 18)
Yakup Aleyhisselâm, oğullarına, “Sizin için yakında [seher vakti] Rabb’ime istiğfar edeceğim” dedi. (Yusuf 98)
Al-i İmran suresinin 17. ayetinde, sabredenler, sadıklar, namaz kılanlar, zekât verenler ve seher vakitlerinde istiğfar edenler övülmektedir. Hepsinden sonra, istiğfar edenlerin bildirilmesi, insanın her ibadetini kusurlu görüp daima istiğfar etmesi içindir.
Fırsat ganimettir. Bir Müslüman, ömrünü faydasız işlerle geçirmemeli, her bir nefesini Hak Teâlâ’nın rızasına uygun şeylere sarf etmelidir!
Beş vakit namazı tadil-i erkân ile ve cemaat ile eda etmelidir!
Teheccüd namazı kılmalı, seher vakitlerini istiğfarsız geçirmemelidir.
Gaflet uykusuna dalmamalı, daima ölümü ve ahireti düşünmelidir.
Haram olan dünya işlerinden yüz çevirip, ahiret işlerine yönelmelidir.
Zaruri olan dünya kazancı ile meşgul olup, diğer vakitlerini, ahireti imar etmekle geçirmelidir.

Buhârî, Teheccûd, 14;
İbn Hanbel, Müsned, 4/217, 3/34, 43, 94.
Tirmizî, Vitr, 16; Nescî, Mevâkit, 35.
Ibn Hanbel, Müsned, 4/385.

Kaynaklar: Mumsema, Sorularla İslâmiyet ve Lamelif Dergisi kaynaklarından alıntıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Esmaül Hüsna (Arapça- Türkçe) دُعٰٓاءُ اَسْمٰٓاءُ الْحُسْنٰى

Uzun Ömür İçin Dua

Şifa Salavâtı (Salavâtı Tıbbil Kulubi/Salâvatı Tıbbiye)