Kur’anı Nasıl Okumalıyız
Kur’anı Nasıl Okumalıyız
Ali Umuç
1. Kur’an okumaya Allah’ın adıyla başlamalıyız.
İslam dinine göre, her meşru işe ve her salih amele
Allah’ın adıyla başlanması gerekmektedir. Bu temel kaide, Kur’an-ı Kerim okuma
içinde geçerlidir. Bu yüzden Kur’an okumaya da Allah’ın adıyla başlanmalıdır.
Kur’an-ı Kerim’deki “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” [1] ayeti Kur’an okumaya
Allah’ın adının anılarak başlanılması gerektiğini belirtmektedir. O’nun
okunmasına Allah’ın adını anarak başlayanlar, eğer yaptıkları işi bilinçli
yapmışlarsa bu okudukları Kur’an’dan fayda sağlayabilirler.
Ancak günümüzdeki birçok Kur’an okuyucusu, O’nu
okumaya Allah’ın adıyla başlamalarına rağmen, O’nun ayetlerini kullanarak
kendilerine maddi gelir sağlamayı amaç edinmektedirler. Kur’an-ı Kerim’den
maddi menfaat sağlamayı amaç edinen bu insanlara, sonradan ihdas edilmiş kandil
gecelerini naklen yayınlayan televizyon programlarında rastlayabiliriz. Bu
tipler, törenin başında Allah’ın adını anarak Kur’an okumaya başlar, törenin
sonunda yapılan dua bölümünde ise Allah’ın dininin düşmanı Tağutlara dua
ettirirler. Bazı Kur’an okuyucuları da, yine Allah’ın adıyla başladıkları Kur’an
okumalarını, ücretleri konusunda yaptıkları sıkı pazarlıkla bitirirler. Bu
istismarcıların örnekleri oldukça çoktur. Dini geçim vasıtası haline dönüştüren
örneklerini yukarıda verdiğimiz bu zihniyetin üyelerinin hiçbiri okudukları
Kur’an’ı bilinçli bir şekilde okumamaktadırlar. Zaten O’nu anlayarak
okusalardı, asla böyle bir istismara kalkışmazlardı.
2. Kur’an okurken, şeytan ve şeytanlaşan insanların
Kur’an’ı anlamaya engel olacak fikirlerinden, Allah’a sığınmalıyız.
Kur’an-ı Kerim’deki “…Şeytandan Allah’a sığın!” [2]
ayeti Şeytan’a karşı dikkatli olmamız gerektiğini, O’nun zararlarından korunmak
için Allah’a sığınmak gerektiğini açıklamaktadır. Allah’ü Teâlâ, Kur’an-ı
Kerim’de; şeytanın insanları saptıracağını, [3] bu yüzden Müslümanların O’nun adımlarına
uymamaları gerektiğini, [4] O’nu ve neslini dost edinmemeleri gerektiğini [5]
açıklayarak kullarını bu apaçık düşmana [6] karşı uyarmıştır. Biz Müslümanlarda
bu uyarılara kulak vererek bizi hidayetten sapıklığa, aydınlıktan karanlığa
çağıran şeytana karşı uyanık olmalıyız. O’ndan bize bir vesvese dokunduğunda
hemen Allah’a sığınmalıyız. [7]
Kur’an-ı Kerim’deki “ Böylece biz, her peygambere
insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine
yaldızlı sözler fısıldarlar…” [8] ayeti şeytan denildiğinde hem cinlerden, hem
de insanlardan olan şeytanların anlaşılabileceğini açıklamaktadır. Aynı ayetten
cin ve insan şeytanlarının yaldızlı sözlerle insanları saptırmaya çalıştıkları
da anlaşılmaktadır. Görüldüğü gibi, şeytan ve şeytani fikre sahip olan
insanlar, Allah’ın dininin anlaşılmaması veya yanlış anlaşılması için
ellerinden gelen gayreti gösterirler. Günümüzde Allah’ın kitabının sağlıklı
anlaşılmaması için gayret sarf eden, bazı yöneticileri insan şeytanlarına örnek
olarak gösterebiliriz. Mekke döneminde de, Medine döneminde de bu tip İslam
düşmanı yöneticilere ve bunlara basın yoluyla destek veren şairlere
rastlanmıştır. O dönemin şairlerini günümüzdeki bazı köşe yazarlarına
benzetebiliriz. Bunlar nasıl Peygamber ve sahabelerle mücadele ettilerse
bunların halefleri olan günümüzün bazı yöneticileri ve bazı medya mensupları da
Müslümanlara karşı aynı mücadeleyi vermektedir. Bu grubun mensupları,
Müslümanlar aleyhinde; her türlü karalama, iftira ve engelleme kampanyalarını
düzenleyerek mücadelelerini sürdürmektedirler. Bize düşen görevse, bunları
tanımak ve tuzaklarına düşmemektir.
3. Kur’an-ı Kerim’i düşünerek okumalıyız
Allah’ü Teâlâ kitabında, “Kur’an‘ın gereği gibi
okunması” gerektiğini belirtmiştir. [9] Bu yüzden Allah’ın kitabını O’nun
istediği şekilde okumalı ve gereğini yerine getirmeliyiz. Gereği gibi okumak
denilince, ayetlerin anlamını düşüne düşüne, anlayarak, hissederek ve yaşayarak
okumak anlaşılmalıdır. Şimdi Kur’an-ı Kerim’i düşünerek okumanın nasıl olması
gerektiğini maddeler halinde açıklamaya çalışalım. [10]
a) Tefekkür ederek okumalıyız: Kur’an insanlara, bir takım ilahi gerçekleri anlamaları için,
tefekkürü [11] tavsiye eder. [12] Allah’ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de yağmur,
hayvan, süt, hurma, üzüm, balarısı örneklerini vererek, [13] uyku ile ölüm
arasındaki benzerliği örnek vererek, [14] insanların bunlar üzerinde
düşünmelerini tavsiye etmiştir. Bu sebeple Allah’ın kitabının ayetlerini
okurken, ayetler üzerinde tefekkür ederek okumalıyız. Çünkü anlaşılmadan ve
üzerinde tefekkür edilmeyen ayetlerin insanı uyarması ve sapık yollardan
kurtarması mümkün değildir.
b) Tedebbür ederek okumalıyız: Allah’ü Teâlâ, kitabının ayetlerinin tedebbürle [15] okunmasını
tavsiye etmiştir. [16] Çünkü O’nun ayetleri üzerinde tedebbür etmeyen kişilerin
O’nun mesajını ve o mesajın inceliklerini kavraması mümkün değildir. Bu sebeple
Allah’ın kitabının ayetlerini okurken; o ayetler üzerinde iyice düşünüp
taşınmalı ve onları derinliğine incelemeliyiz. Aksi takdirde Kur’an’dan gereği
gibi faydalanmamız mümkün olmaz.
c) Tezekkür ederek okumalıyız: Allah’ü Teâlâ kitabının tezekkürle [17] okunmasını tavsiye
etmektedir. [18] Tezekkür; geçmişe yönelik bir düşünme eylemi olan tezekkürden,
geleceğe yönelik dersler çıkarılıp ibretler almaktır. Kur’an’ı Kerim’i
tezekkürle okumak denildiğinde de; ayetlerde sözü edilen geçmişe mal olmuş
hadiseleri düşünerek bugün ve yarınlarımız için öğüt ve ibretler çıkarmak
anlaşılmalıdır. Allah’ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’den öğüt alınmasını ve O’nun
ayetleri üzerinde düşünülmesini tavsiye etmiş ve bu sebeple de O’nu
kolaylaştırmıştır. [19] Ancak buna rağmen insanların birçoğu düşünmeyi ihmal
etmiş ve öğüt alamamıştır. [20] Bize göre, düşünmeyi ihmal eden insanların
Kur’an’dan öğüt almaları mümkün değildir. Çünkü Allah’ın kitabında, ancak temiz
akıl sahiplerinin tezekkür edip öğüt alacağı açıkça belirtilmiştir. [21]
d) Aklederek okumalıyız: Allah’ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’i aklederek [22] okumamızı tavsiye
etmiştir. Kur’an-ı Kerim’in Arapça indirilmesinin asıl amacıda Arapların kendi
dilleriyle gelen bu kitabı anlamaları ve üzerinde akletmeleri içindir. [23] Allah’ü
Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini aklını kullanan bir toplum için, geniş
geniş ve türlü misallerle açıklamıştır. Çünkü Kur’an-ı Kerim, akıl ve basiret
sahiplerine hitap eden ilahi bir kitaptır. Kur’an-ı Kerim’in içerisindeki
ayetler; temiz akıl sahiplerine, (Ulul elbab) [24] basiret sahiplerine, (Ulul
ebsar) [25] ve aklıselim sahiplerine (Ulu’n nüha) [26] açıklanmıştır. [27]
Kur’an; muhataplarına, Akletmez misiniz? [28] Düşünmez misiniz? [29] gibi
sorular sorarak muhataplarını akletmeye teşvik etmiştir. Ancak, bu ayetlere
rağmen insanların akıllarını pek fazla kullanamayacakları da yine Kur’an’da
açıklanmaktadır. [30] Kur’an-ı Kerim; bu kadar uyarılara rağmen aklını
kullanmayan ve düşünemeyen toplulukların [31] bireylerini hayvandan daha sapık
olarak değerlendirmiş [32] ve onların düşünemedikleri için ateşe gireceklerini
belirtmiştir. [33]
Kur’an-ı Kerim’deki en önemli konulardan bir tanesi
aklın kullanılmasıdır. Bunu dikkate almayan geleneksel İslami anlayışta, aklın
kullanımı sınırlandırılarak akla pranga vurulmuştur. Gelenekçi anlayışa mensup
bazı tipler, aklın kullanılmasını tavsiye eden birçok ayeti görmemiş, Kur’an-ı
Kerim’deki “Hevasını ilah edinen kimseyi gördün mü? Onun üstüne sen mi bekçi
olacaksın!” [34] ayetini görmüştür. Hâlbuki hevaya [35] tabi olmakla aklı
kullanmak aynı şeyler değildir. Aklını kullanmaktan korku duyan tipler, aklı
kullanılmasını hevaya tabi olmak şeklinde değerlendirmişlerdir. Bu tipler
Kur’an-ı Kerim’e önyargısız yaklaşsalardı, Allah’ü Teâlâ’nın aklı kullanmayı
emrederken, hevaya tabi olmayı yasakladığını görürlerdi. Bu zihniyete mensup olanlardan
bazıları da “Şeytanda aklını kullandı ve sapıttı, aklını kullananın ayağı
kayabilir” diyorlar. Bu iddia saçmadır. Çünkü hikâye türü bilgiler terk edilip
de Allah’ın kitabına müracaat edilse şeytanın sapma sebebinin akletmesi değil,
kibirli olması olduğu rahatlıkla görülecektir. [36]
Allah’ü Teâlâ; Kur’an-ı Kerim’de kullarının aklını
kullanmasını ısrarla tavsiye etmiş ve insanların akıllarını kullanmamalarına
sebep olabilecek engellerden bahsetmiştir. Kur’an-ı Kerim’de menfaat sebebiyle
ortaya çıkan heva engelinden, [37] cehalet sebebiyle ortaya çıkan taklitçilik
engelinden [38] ve korku sebebiyle ortaya çıkan güçlülere boyun eğme engelinden
[39] bahsedilmiştir. Hemen hemen her sayfasında insanı düşünmeye, aklını
kullanmaya yönlendiren bir kitabın, aklı devre dışı bırakarak anlaşılması
mümkün olamayacağından, aklı kullanmamıza engel olacak olan yukarıdaki
engelleri mutlaka aşmalıyız. Aksi takdirde Allah’ın kitabını anlamamız mümkün
olmayacaktır.
e) Fıkhederek okumalıyız: Kuran’ın mesajını, derin kavrayış yeteneğine sahip olan ve
fıkheden [40] insanlar anlayacaktır. Kur’an-ı Kerim dinde derin anlayışa sahip
insanların ve toplumların anlamaları ve üzerinde düşünmeleri için
gönderilmiştir. Allah’ü Teâlâ, ayetlerini, fıkheden bir topluma,[41]
fıkhetmeleri için açıklamıştır. [42] Kur’an-ı Kerim’de, Şuayb peygamberin
Medyen halkına [43] kendi dillerinde ilahi mesajı iletmesine rağmen, kavminin
fıkhetmedikleri açıklanmaktadır. [44] Peygamberlerinin kendi dillerinde
getirdiği mesajları elbette Şuayb peygamberin kavmi duyup, işitmesine rağmen
fıkhetmiyorlardı. Kur’an-ı Kerim’e göre, Kâfirlerin kalplerinde perde
olduğundan dolayı, onlar fıkhetmez, yani iyiden iyiye gerçeği anlamazlar. [45]
f) Hissederek okumalıyız: Kur’an-ı Kerim’i okurken O’nu hissederek okumalıyız. Hissederek
okuma denince; aklın ve kalbin uyanık tutulduğu okuma şekli anlaşılmalıdır.
Kur’an-ı Kerim’i sadece bilgi sahibi olmak için okuyanlar, sadece akademik bir
kariyer edinmek için okuyanlar, sadece çevresindeki insanlarla tartışmak için
okuyanlar duygu ve histen yoksun bir şekilde O’na yaklaştıklarından gereği gibi
O’ndan faydalanamayacaktır. Kur’an’ın indiriliş gayesine uygun olmayacak
şekilde O’nu okuyan ve O’nu geçim vasıtası haline dönüştüren, O’nu dirilerin
kitabı olmaktan çıkartarak ölülerin kitabına dönüştüren kişilerin de O’ndan
faydalanabilmesi mümkün değildir.
4. Kur’an’ı tedricilik mantığını dikkate alarak
okumalıyız.
Kur’an-ı Kerim yaklaşık 23 yılda tamamlanmış bir
kitaptır. O’nun ayetlerinin bazıları savaş zamanında bazıları barış zamanında
nazil olmuştur. O’nun ayetlerinin bir kısmı Mekke’de, bir kısmı da Medine’de
nazil olmuştur. O’nun ayetlerinin bir kısmı geçmiş ümmetlerden bir kısmı ise
Muhammed ümmetinden bahsetmektedir. O’nun ayetleri, itikadi, ameli ve ahlaki
hükümler içermektedir. Bu kadar kapsamlı konuları ihtiva eden Kur’an-ı Kerim’in
sağlıklı bir şekilde anlaşılabilmesi için O’nun tedricilik ilkesinin göz ardı
edilmemesi gerekir. Kur’an ferdin ve toplumun değişiminde tedricilik ilkesini
esas almıştır.
Mesela; ilk inen ayetlerde; kafirlere itaat etmemek,
onların eziyetlerine sabretme… vb yüklenmişken uzun bir zaman geçtikten ve
Müslümanlar cihad için hazır olduktan sonra cihad emri gelmiştir. Bu örnek,
Kur’an’ın getireceği nihai hükmü, belirli aşamalardan geçtikten sonra ortaya
koyacağını göstermektedir.
Bir müslümanın Kur’an’ın tedricilik ilkesini
anlayabilmesi için, O’nun surelerini nüzul sırasına göre okuması gerekir. Bu
şekilde okunduğunda hem tedricilik mantığı dikkate alınmış olur, hem de
İslam’ın teşri tarihi daha iyi anlaşılmış olur. Bu mantığı dikkate alarak
Kur’an’a yaklaşanlar O’nun ayetlerini azar azar anlayarak okumalıdırlar. Böyle
okunduğunda fert ve toplum için zararlı olan bir davranışın hangi aşamalardan
geçtikten sonra yasaklandığı ortaya çıkar. Mesela; içki çeşitli aşamalar
sonucunda nihai olarak yasaklanmıştır. İçkinin yasaklanmasıyla alakalı çeşitli
aşamalardan bahseden ayetlere, tedricilik mantığı dikkate alınarak bakıldığında
olayın mahiyeti daha iyi anlaşılmış olur. Eğer tedricilik mantığı dikkate
alınmazda ayetler üç-beş günde okunup bitirilmeye çalışılırsa Kur’an ayetleri
eksik veya yanlış anlaşılır, yani sağlıklı anlaşılamaz. O’nu, bir iki yıl gibi
uzun bir zaman diliminde nüzul sıralamasına göre azar azar okursak daha
sağlıklı ve daha iyi anlamış oluruz.
Eski alimlerin büyük bir çoğunluğu, Kur’an
ayetlerini tedricilik esası yerine nasih-mensuh usulüyle anlamaya
çalışmışlardır. Bu yaklaşımı savunanlar O’nun bir kısım ayetlerini devre dışı
bırakmak zorunda kalmışlardır. Bize göre bu usule göre ayetleri anlayanlar;
tedricilik ilkesi gereği birbirini tamamlayan ayetlerin birbirlerini nesh
ettiğini zannetmişlerdir. Biz onların görüşlerine katılmıyoruz.
5. Kur’an-ı tertil üzere okumalıyız:
Allah’ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de Kur’an-ı Kerim’i
tertil üzere okumamız gerektiğini açıklamıştır. [46] Kur’an-ı Kerim’i tertil
üzere okumak demek; O’nu acele etmeden yavaş yavaş ve üzerinde düşüne düşüne
anlayarak okumak demektir. Kur’an-ı Kerim tertil üzere okunmalı ki, O’nu
anlayabilmek ve hissedebilmek mümkün olsun. Alimlerimizin birçoğu, tertil üzere
okumak denildiğinde tecvid kaidelerine riayet ederek okumayı anlamışlardır.
Ancak biz onların bu görüşlerine katılmıyoruz. Çünkü O’nun manasını anlamadan
tecvid kaidelerine uygun bir şekilde okumak Kur’an’ın indiriliş gayesine uygun
bir okuma değildir.
6. Kur’an’ı tekrar tekrar okumalıyız.
Şeytanın Müslümanlara zararlarından bir tanesi de,
Rabbinin emirlerini ona unutturmasıdır. [47] Müslüman şeytanın bu zararını
önlemek için Kur’an’la irtibatını hiçbir zaman kesmemelidir. Müslüman, O’nun
kitabını bazen nüzul sırasına göre, bazen de Kur’an sırasına göre okumalıdır.
Ancak hangi sırayla olursa olsun önemli olan O’nu devamlı okumak zorundayız. Çünkü
Kur’an her okunduğunda O’nun farklı bir yönü ortaya çıkacaktır. Ayrıca tekrar
tekrar okunduğunda hemen hemen her kitap insanı sıkarken, Kur’an ilk defa
okunuyormuş gibi okuyucuyu sıkmamakta ve O her okunduğunda ayrı bir haz
vermektedir.
Her Müslüman, gücü nispetinde Kur’an’ı anlamaya
çalışmalıdır. Bunun için kendine uygun bir Kur’an araştırma programı
hazırlayarak Kur’an bilgisini artırmanın yolunu bulmalıdır. Kur’an bilgisi
edinebilmenin birçok yolu vardır. Kur’an bilgisi elde edebilmek için aşağıdaki
yollardan biri seçilebilir. Kur’an-ı Kerim’deki kelime, kavram ve konuların
açıklandığı fihristlerden Alfabetik sıraya göre veya konunun önem sırasına göre
araştırma yapılabilir. Önceden hazırlanmış paket bir programla temel İslami
akideler oluşturulmaya çalışılabilir. Kur’an bilgisi edinmenin daha farklı
yöntemleri de vardır. Biz burada sadece bir-iki örnek vermeye çalıştık. Önemli
olan Kur’an’ı tekrar tekrar okuyarak O’ndan irtibatı koparmamak ve Kur’an’lı
bir hayat yaşamaya çalışmaktır.
Müslüman; her
türlü probleminin çözümünü bulabileceği bu kitabı yanından hiçbir zaman
ayırmamalıdır. O’nu otururken, yürürken, çalışırken kısaca her halde okuyarak
O’ndan gereken faydayı sağlamalıdır. Şimdi akla şöyle bir soru gelmektedir.
Kur’an-ı Kerim her zaman diliminde okunabilir mi? Evet! Kur’an her halde ve her
zaman okunabilir. Çünkü Kur’an okumanın belirlenmiş bir vakti yoktur. O, her
zaman diliminde okunacak bir kitaptır. Ancak, gece vakti veya seher vakti, O’nu
anlamak ve hissetmek için en uygun zaman dilimi olduğundan mümkün olursa, diğer
vakitlerde de okuduğumuz Kur’an’ı bu vakitlerde daha çok okumaya çalışmalıyız.
Kur’an-ı Kerim’i özellikle gece okuyarak, O’nun ayetleri üzerinde bol bol
tefekkür etmeliyiz. Çünkü gece vakti, insanın kendini dinleyebileceği, okuduğu
yazıya daha iyi motive olup, anlama konsantrasyonunun en yüksek olacağı
zamandır.
7. Kur’an’ı kendi bütünlüğü içinde, yani kendine
özgü mantık kurgusunu dikkate alarak okumalıyız:
Kur’an-ı Kerim’deki mesajın daha iyi anlaşılmasını
sağlamak için çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemlerden bir tanesi de, Kur’an-ı
Kerim’in önemli konu ve kavramlarının bilinmesidir. Kur’an-ı Kerim’in
anlaşılmasını kolaylaştıracak olan bu kavramlara “Kur’an’ın anahtar kavramları”
diyebiliriz. Bu kavramlar tam olarak kavranılırsa mesajın mantık örgüsü de
kavranılmış olur.
Kur’an’ın anahtar kavramlarına İbadet kavramını
örnek olarak verebiliriz. Kur’an-ı Kerim’de bazı kavramlar vardır ki, bu
kavramlar tarihi süreç içerisinde kültür İslam’ının etkisiyle Kur’ani
manasından saptırılmıştır. Bu kavramlara da “Kur’an’ın saptırılan kavramları”
adını verebiliriz. Kur’an’ı doğru anlayabilmek için bu kavramları da bilmek
zorundayız. Kur’an’ın saptırılan kavramlarını çok iyi bilirsek hidayet yolunda
ilerlerken önümüze çıkan saptırıcı tabelalara itibar etmez ve sıratı
müstakimden sapmayız. Kur’an’daki saptırılan kavramlara veli kavramını örnek
olarak verebiliriz. Kur’an-ı Kerim’in ayetlerinde anlatılan veli anlayışıyla,
kültürümüzde anlatılan veli anlayışı birbirinden farklıdır. Çünkü tarihi süreç
içerisinde bu kavramın anlamı saptırılmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de gerek konu gerekse de kavramları
araştırdığımızda, o konudaki ayetlerin bütününü dikkate almak zorundayız. Aksi
takdirde O’nu sağlıklı bir şekilde anlayamayız. Yukarıdaki belirttiğimiz
şekillerde Kur’an-ı Kerim’e yaklaşmayıp, O’nun ayetlerinin sadece bir kısmını
esas alarak O’na yaklaşanlar O’nu sağlıklı bir şekilde anlayamayacaklardır. Bu
yüzden, Kur’an bütünlüğünü bir yana bırakarak sadece belirli sayıda ayetler
üzerinde durmak doğru bir yaklaşım değildir. Bu yaklaşım sonucu Müslümanlar
hiziplere ayrılmış ve birbirleriyle mücadele etmektedirler. Bu tür yaklaşımlar,
günümüzün Müslümanlarını; fil’i tarif etmeye çalışan ve fil’in dokunduğu her
yerini fil zanneden, fil sorulduğunda da “benim dokunduğum yer fil’dir” diyen,
kör insanların durumuna düşürmüştür. Bu kör insanlar, fil’in diğer bir organını
fil’in kendisi zanneden körlerle tartışmış durmuş yıllarca, hatta yüzyıllarca… Günümüzde
de bu durum aynen devam etmektedir. Bir hizip kendi görüşlerini te’yid ettiğini
sandıkları ayetleri alıp yorumlamakta, bir başka hizipte Kur’an’daki başka
ayetlerin kendi görüşlerini te’yid ettiğini sanmaktadır. Her iki hizipte
Kur’an’a bütünlük içerisinde yaklaşamadıkları için birbirleriyle didişip
durmaktadırlar. Birbiriyle uğraşıp duran bu hizipçilerin durumuna düşmemek ve
Kur’an-ı Kerim’i sağlıklı anlayabilmek için, O’nu bütünlük içerisinde ve kendi
mantık örgüsüne göre anlamaya çalışmalıyız.
8. Kur’an’ı önyargılardan uzak olarak okumalıyız:
Kur’an-ı Kerim, yüce Allah’ın göndermiş olduğu ilahi
bir kitaptır. Bu kitabı anlayabilmek için temel şart; O’nu okuyan okuyucuların
önyargıdan uzak olmalarıdır. Gerek tarihte, gerekse de günümüzde birçok kişi
mezhep ve hizip önyargısını bırakamadıkları için Kur’an-ı Kerim’i
anlayamamıştır. Önyargılarını terk edemeyen insanların büyük bir çoğunluğu,
Kur’an’ın evrensel hitaplarını mezhebin ve hizbin dar kalıplarına
sıkıştırmışlardır. Mezhepçilik önyargısından kurtulamayan ve insanlara “Sen
mukallitsin, ilmihal oku, sakın! Meal okuma, okursan sapıtabilirsin” diyen
mezhepçilerin ve Kur’an-ı Kerim’e kendi hiziplerinin istismarına maruz kalan
ayetleri bulmak için yaklaşan önyargılı hizipçilerin yaklaşımları sağlıklı
değildir. Çünkü O’na bu şekilde yaklaşanlar, O’nu sağlıklı bir şekilde
anlayamayacaklardır. Biz Müslümanlar; Allah’ın kitabı olduğunda hiçbir şüphemiz
olmayan Kur’an-ı Kerim’e önyargısız yaklaşabilmeli ve O’nu anlayabilmek için
elinden gelen gayreti göstermeliyiz.
Kaynak:
ALİ UMUÇ www.aliumuc.com
Yorumlar
Yorum Gönder