Ashabu'l-Uhdûd
Ashabu'l-Uhdûd
Hz. Süheyb
radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular
ki:
"Sizden
öncekiler arasında bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz
yaşlanınca Kral'a: "Ben artık yaşlandım. Bana bir oğlan çocuğu gönder de
sihir yapmayı öğreteyim!" dedi. Kral da öğretmesi için ona bir oğlan
gönderdi. Oğlanın geçtiği yolda bir râhip yaşıyordu. Bir gün giderken rahibe
uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, râhibe
uğruyor, yanında bir müddet oturup onu dinliyordu.
Bir gün delikanlıya
sihirbaz, yanına gelince dövdü. Oğlan da durumu râhibe şikâyet etti. Rahip ona:
"Eğer
sihirbazdan dövecek diye korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de;
ailenden korkacak olursan, "beni sihirbaz oyaladı" de!" diye
tenbihte bulundu.
O bu halde
devam eder iken, insanlara mani olmuş bulunan büyük bir canavara rastladı. Kendi
kendine:
"Bugün
bileceğim; sihirbaz mı efdal, rahip mi efdal!" diye mırıldandı. Bir taş
aldı ve:
"Allah’ım!
Eğer râhibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür de
insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar
yollarına devam ettiler. Delikanlı râhibe gelip durumu anlattı. Rahib ona:
"Evet!
Bugün sen benden efdalsin üstünsün! Görüyorum ki, yüce bir mertdebedesin. Sen
imtihan geçireceksin. İmtihana maruz kalınca sakın benden haber verme!"
dedi. Oğlan anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi
eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Onu kralın gözlyeri kör
olan arkadaşı işitti. Birçok hediyeler alarak yanına geldi ve: "Eğer beni
tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. O da:
"Ben
kimseyi tedavi etmem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana
şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!" dedi. Adam derhal iman
etti, Allah da ona şifa verdi.
Adam bundan
sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral:
"Gözünü
sana kim iade etti?" diye sordu.
"Rabbim!"
dedi. Kral:
"Senin
benden başka bir Rabbin mi var?" dedi. Adam:
"Benim de
senin de Rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi. Kral onu yakalatıp işkence
ettirdi. O kadar ki, gözünü tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan
oğlanın yerini de gösterdi. Oğlan da oraya getirildi. Kral ona:
"Ey oğul!
Senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir
dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Oğlan:
"Ben
kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi. Kral onu da
tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da râhibin yerini haber
verdi. Bunun üzerine râhip getirildi. Ona:
"Dininden
dön!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının
ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra oğlan
getirildi. Ona da:
"Dininden
dön!" denildi. O da imtina etti. Kral onu da adamlarından bazılarına
teslim etti.
"Onu falan
dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman tekrar dininden
dönmesini talep edin; dönerse ne âla, aksi takdirde dağdan aşağı atın!"
dedi. Gittiler onu dağa çıkardılar. Oğlan:
"Allah’ım,
bunlara karşı, dilediğin şekilde bana kifayet et!" dedi. Bunun üzerine dağ
onları salladı ve hepsi de düştüler. Oğlan yürüyerek kralın yanına geldi. Kral:
"Arkadaşlarıma ne oldu?" dedi.
"Allah,
onlara karşı bana kifayet etti" cevabını verdi. Kral onu adamlarından
bazılarına teslim etti ve:
"Bunu bir
gemiye götürün. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne âla, değilse
onu denize atın!" dedi. Söylendiği şekilde adamları onu götürdü. Oğlan
orada:
"Allah’ım,
dilediğin şekilde bunlara karşı bana kifayet et!" diye dua etti. Derhal
gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral:
"Arkadaşlarıma
ne oldu?" diye sordu. Oğlan.
"Allah
onlara karşı bana kifayet etti" dedi. Sonra Kral'a:
"benim
emrettiğimi yapmadıkça sen beni öldüremeyeceksin!" dedi. Kral: "O
nedir?" diye sordu. Oğlan:
"İnsanları
geniş bir düzlükte toplarsın, beni bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok
alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştir ve: "Oğlanın Rabbinin
adıyla" dersin. Sonra oku bana atarsın. İşte eğer bunu yaparsan beni
öldürürsün!" dedi. Hükümdar, hemen halkı bir düzlükte topladı. Oğlanı bir
kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra:
"Oğlanın
Rabbinin adıyla!" dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına isabet etti.
Çocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah'ın rahmetine
kavuşup öldü. Halk:
"Oğlanın
Rabbine iman ettik!" dediler. Halk bu sözü üç kere tekrar etti. Sonra
krala gelindi ve:
"Ne
emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk oğlannın Rabbine iman
etti!" denildi. Kral hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını
emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral:
"Kim
dininden dönmezse onu bunlara atın!" diye emir verdi. Yahut hükümdara
"sen at!" diye emir verildi.
İstenen derhal
yerine getirildi. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın
oraya düşmekten çekinmişti, çocuğu:
"Anneciğim
sabret. zira sen hak üzeresin!" dedi."
Müslim, Zühd
73, 3005; Tirmizi, Tefsir, Bürûc, 3337. (Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder