Fâtih’e İstanbul’u Fethettiren Mektup
Fâtih’e
İstanbul’u Fethettiren Mektup
Kuşatma
altındaki Bizans’a yiyecek ve yardım getiren 3 Ceneviz ve 1 Bizans nakliye
gemisi Zeytinburnu açıklarında Osmanlı donanmasını atlatarak Haliç’e geçmeye
muvaffak olur. İşte Fatih’e ait atını denize sürerken tasvir edilen o müthiş
tablo o an cereyan eder. Öfkelenen Fatih, atını denize sürer.
Bu başarısızlık
Osmanlı ordusunun moralini sıfırlar. Bizans ümitlenir. Üstelik Avrupa’dan
gelecek Haçlı yardımları konusunda da ümitlerini ve dayanma güçlerini artırır.
Osmanlı devlet erkânının büyük bölümü zaten kuşatmanın kaldırılmasından
yanadır. İstanbul fethedilirse Fatih’in artacak itibarı yanında kendilerinin
etkisizleşeceği endişesi yaşayan üst düzey devlet erkânının sayısı
azımsanamayacak kadar çoktur. Bu olay üzerine sesleri daha da gür çıkar. Orduyu
da yanlarına çekmek üzeredirler. Homurdanmalar iyice artar. Bu olayın hemen
ardından aynı gün içinde Akşemseddin’in mektubu ulaşır Fatih’e… Mektubun aslı
Topkapı Sarayı Arşivinde muhafaza edilmektedir.
Akşemseddin
Hazretleri’nin, Fâtih Sultan Mehmed’e Mektubu
…Bu hadise,
gemi ehlinden oldu. Kalbime büyük bir kırıklık ve üzüntü getirdi. Bir fırsat
görünüyordu. Fakat bu hadise o fırsatı ortadan kaldırdı. Yeni gelişmeler oldu.
Birincisi,
kâfirler rahatladı, sevince boğuldu, moral buldu.
İkincisi, sizin
görüşünüzün eksik, hükmünüzün ve kararlarınızın isabetsiz, sözünüzün tesirsiz
olduğu görüşü kuvvet kazandı.
Üçüncüsü,
dualarımızın kabul olmadığı, müjdemizin geçersiz olduğu ifade edilir oldu. Bu
bakımdan bu hadise, bunun gibi pek çok mahzurlar doğurdu.
Şimdi
yumuşaklık ve merhamet gerekmez. Bu hususta kusuru görülenler, fethe muhalif
olanlar tespit edilip, bunlar görevden azil dahil gereken en şiddetli ceza ile
cezalandırılmalıdır. Eğer bunlar yapılmazsa, kaleye yeni bir hucuma
kalkışıldığında, hendeklerin doldurulmasına karar verildiğinde gevşeklik
gösterilecektir. Bilirsiniz, bunlar yasaktan (zordan) anlayan Müslümandır.
Allah için canını, başını ortaya koyan azdır. Meğer bir ganimet göreler,
canlarını dünya için ateşe atarlar.
Şimdi sizin
yapmanız gereken, bütün gücünüzle, fiilen, emirle, hükümlerinize, sözünüzle işe
sarılmanız, gayret göstermenizdir.
Bu tür
görevler, gerektiğinde merhameti ve yumuşaklığı az, şiddet kullanabilecek zora
başvurulabilecek kimselere verilebilmelidir. Bu, hem geçmişteki uygulamalara,
hem de dine uygundur.
Allah şöyle
buyuruyor: “Ey şanlı Peygamber! Kafirlerle, münafıklarla sonuna kadar savaş ve
onlara karşı sert ol. Yumuşak davranma. Onların varacakları yer, cehennemdir
ki, orası varılacak ne kötü yerdir.”
Bir acayip hal
oldu. Üzgün bir halde otururken, Sâdâtın büyüğü, Cafer-i Sadık’ın işareti
üzerine Kur’an-ı Kerim üzerinde mütalaada bulunurken şu ayete rastladım: “Allah
münafıklara ve kâfirlere ve ebedi olarak cehennem ateşini vaad etti. O, onlara
yeter. Allah onları rahmetinin sahasından uzaklaştırdı. Onlar için devamlı azap
vardır.”
Bu ayete göre,
bu işte gayret sarf etmeyenler de, senin emrine uymayanlar da Müslüman
değildir. Bunlar, münafık hükmünde olup, kâfirlerle cehennemde beraber
olacaklardır.
İşlerini daha
sıkı tutmandan ve sert davranmadan başka çare olmadığı anlaşıldı. Sonuçta
Allah’ın yardımıyla biz buradan utanan ve gücenen değil, ferahlayan mansur
(yardım edilen) ve muzaffer olarak dönen oluruz. İmdi, “Kul tedbiri alır, takdiri
Allah’a bırakır.” hükmü her zaman geçerlidir. Neticede başarı Allah’tandır. Ama
elden gelen bütün gayret sarf edilmelidir. Allah Rasülü ve ashabının sünneti de
budur.
Hüzünlü bir
halde iken biraz Kur’an okuyup yattığımda, bir takım lütuflara ve müjdelere
mazhar oldum ve teselli buldum.
Bu
söylediklerim sana boş söz gibi gelmesin. Gereğini yapasın. Söylediklerim
tamamen sizi sevdiğimizdendir. (Alıntı)
Yorumlar
Yorum Gönder