Onların Dilinden
Onların Dilinden
Hz.
Peygamberin Sallallahü Aleyhi Vesellem güzel ahlâkını ve insanlarla olan
ilişkilerini, onun en yakınlarından ve kendisini bir gölge gibi takip eden
ashabından dinleyelim. Zira Resûlullah'ı Sallallahü Aleyhi Vesellem en iyi
tanıyan ve bilen, hiç şüphesiz hanımları, hizmetçileri ve yakın arkadaşlarıdır.
Hz.
Âişe validemiz, Peygamberimiz'in ahlâkını şöyle anlatıyor:
Hz.
Peygamber'in Sallallahü Aleyhi Vesellem ahlâkı Kur'an idi.83 Bir kere olsun,
nefsi adına uğradığı haksızlıktan dolayı intikam almaya kalkıştığını görmedim.
Ancak yüce Allah'ın yasakladığı haramlardan biri işlendiğinde en fazla o kızardı.
İki şey arasında muhayyer bırakıldığı takdirde, günah olmadıkça,
daima
kolay olan işi tercih ederdi.84
Hz.
Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem yavaş yavaş konuşur, her sözün arasını
ayırt ederdi, hatta dinleyen onu ezberleyebilirdi. Çok iyi anlaşılması gereken
sözleri üçer defa tekrarlardı. Böylece dinleyenler arasında konuyu anlamayan
kalmazdı. 85
Resûl-i
Ekrem Sallallahü Aleyhi Vesellem konuşurken muhatabının akıl ve anlayış
seviyesini gözetirdi.
Hz.
Âişe diyor ki: Resûlullah Sallallahü Aleyhi Vesellem sözü, sizin birbirinize
zincirlediğiniz gibi oyalayarak uzatmazdı. O, sözü, ayıra ayıra söylerdi,
dinleyenlerin gönüllerine sindirirdi.86
Hz.
Ali Radiyallahü Anh ise Hz. Peygamber'in güzel ahlâkını şöyle sıralıyor:
Hz.
Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem her zaman güler yüzlü, yumuşak huylu ve
engin gönüllü idi. Asla asık suratlı, katı kalpli, kavgacı, şarlatan, kusur
bulucu, dalkavuk ve kıskanç değildi. Hoşlanmadığı şeyleri görmezlikten gelir,
kendisinden beklentisi olan kimseleri hayal kırıklığına uğratmaz ve onları
isteklerinden bütünüyle mahrum etmezdi.
Üç
şeyden titizlikle uzak dururlardı: Ağız kavgası, boşboğazlık ve faydasız
şeyler. Şu üç husustan da titizlikle sakınırlardı:
Hiç
kimseyi kötülemezler, kınamazlar ve hiç kimsenin ayıbı ve gizli yanlarını
öğrenmeye çalışmazlardı. Sadece faydalı olacaklarını ümit ettikleri konularda
konuşurlardı. Hz. Peygamber Sallallahü Aleyhi Vesellem konuşurken meclisinde
bulunan dinleyiciler, başlarının üzerine kuş konmuşçasına hiç kımıldamadan
kulak kesilirlerdi. Kendileri susunca da konuşma ihtiyacı duyanlar söz
alırlardı.
Ashab
Hz. Peygamber'in huzurunda konuşurlarken asla ağız dalaşında bulunmazlardı.
İçlerinden biri Resûlullah'ın huzurunda konuşurken o sözünü bitirinceye kadar
hepsi de can kulağıyla konuşulanı dinlerlerdi. Peygamber Efendimizin katında
onların hepsinin sözü, ilk önce konuşanın sözü gibi ilgi görürdü.
Sahabelerinin
güldüklerine kendileri de güler, onların hayret ettikleri şeylere kendileri de
hayretlerini ifade ederlerdi. Huzurlarına gelen gariplerin kaba saba
konuşmaları ile yerli yersiz sorularının yol açtığı tatsızlıklara sabrederlerdi.
Sahabeler
ise onların gelip soru sormalarını çok isterlerdi.
Peygamber
Efendimiz, "İhtiyacının giderilmesini isteyen biriyle karşılaştığınız
zaman ona yardımcı olunuz" buyururlardı.
Peygamberimiz
ancak yapılan iyiliğe denk düşen ve fazla dalkavukluğa kaçmayan övgüleri kabul
eder, haddi aşmadığı sürece hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Şayet huzurlarında
haddi aşacak şekilde konuşulursa o zaman ya konuşanı susturmak ya da meclisten
kalkıp gitmekle ona engel olurlardı.
Hz.
Hatice'nin ilk kocasından olan oğlu Hind b. Ebû Hâle Hz. Hasan'ın isteği
üzerine Peygamberimizin üstün vasıflarını şöylece dile getirmektedir:
Resûlullah
daima düşünceliydi. Onun susması konuşmasından uzun sürerdi. Lüzumsuz yere hiç
konuşmazdı.
Konuşmaya
başlarken de sözü bitirirken de Allah'ın adını anardı. Sözleri hak ve doğru
olup, birçok mânayı veciz bir şekilde az sözle ifade ederdi. Konuşurken ne
fazla ne de eksik söz kullanırdı. Hiç kimsenin gönlünü kırmaz, kimseyi hor
görmezdi. En ufak bir nimete bile saygı gösterir, hiçbir nimeti basit görmezdi.
Bir nimeti ne hoşuna gittiği için över ne de hoşlanmadığı için yererdi.
Dünya
işleri için kızmazdı. Fakat bir hak çiğnendiği zaman öyle bir kızardı ki o hak
yerini buluncaya kadar öfke ve gazabını hiçbir şey, hiçbir kimse önleyemezdi.
Buna karşılık, Resûlullah, kendi şahıslarına ait bir mesele hakkında kimseye
kızmaz ve intikam almayı düşünmez, aksine hilim ve kerem sahibi olarak, kötülük
edene iyilikle mukabele ederdi.
Kızdığı
zaman hemen kızgınlıktan vazgeçer ve kızdığını belli etmezdi. Neşelendiği,
ferahlandığı zaman gözlerini yumardı. En fazla gülmesi tebessümdü. Gülümserken
de mübarek dişleri parlak inci taneleri gibi görünürdü.
Yine
on yıl kadar hizmetinde bulunan Hz. Enes de Peygamberimizin bir güzelliğini
şöyle açıklamaktadır:
"Resûlullah,
insanların en lutuflu olanıydı. Soğuk bir günün sabahında bile bir kölenin, bir
cariyenin, bir çocuğun getirdiği su ile abdest alır, onları geri çevirmezdi.
Kendisinden bir şey soranı can kulağıyla dinler, soru soran ayrılıp gitmedikçe
Resûlullah onu terketmezdi.
Biri
Resûlullah'ın elini musafaha etmek için tutsa, tutan kimse Peygamberimiz'in
elini bırakmadıkça Resulullah onun elini bırakmazdı."89
Peygamberimiz'in
vahiy kâtibi Zeyd b. Sâbit'in yanına birkaç zat gelerek, "Ey Zeyd, Hz.
Peygamber'in Sallallahü Aleyhi Vesellem hal, hareket ve sözlerinden bize haber
verir misiniz?" diye sordular.
Zeyd
b. Sabit de şöyle anlatmaya başladı:
"O
yüce Resûl'den size ne haber vereyim? Siz eğer onun bütün hal, tavır ve
sözlerinden sual ederseniz, o öyle bir denizdir ki sahili yoktur. Fakat bazı
hallerinden size bahsedeyim:
Ben
Resûl-i Ekrem'in komşusuydum. Kendisine bir vahiy geldiği zaman bana birini
gönderirdi. Ben de huzuruna gider, indirilen vahyi yazardım. Biz huzurlarında
dünya işlerinden bahsetsek, kendisi de bizimle beraber dünya işlerinden
bahsederdi. Biz âhiret işlerinden bahsetsek, bizimle beraber âhiretle alâkalı
meselelerden konuşurdu. Biz yemeğe dair konuşmaya başlasak, bizimle beraber
yemek hususundaki bu sözlere katılırdı."
Yorumlar
Yorum Gönder