Kayıtlar

Musibetlerin Geliş Sebebi Ve Sabretmenin Sevabı

Musibetlerin Geliş Sebebi Ve Sabretmenin Sevabı   Allah Celle Celâlüh, musibetleri insanların işledikleri günahları yüzünden bir ceza olarak verdiği gibi; onların günahlarını bağışlamak, manevi derecelerini yükseltmek ve insanın ameli ile ulaşamayacağı mertebeye ulaştırmak için de verir. Allah’ın ilmi, merhamet ve affı pek yücedir. O Celle Celâlüh, abes fiil işlemez. İnsana düşen görev O’ndan gelene razı olmak, başına her gelen musibette bir hikmet ve nimetin bulunabileceğini düşünüp sabretmek, başına gelen musibetin yerine daha hayırlısını vermesi için O’na dua ve niyaz etmek, bela ve musibetlerden kurtulmak için maddi ve manevi tedbirlere sarılmak, halini ıslah etmek ve hatalarından vazgeçmek olmalıdır. İnsan sadaka ve dua ile musibetlerden korunmaya çalışmalıdır. Ancak şunu bilmeliyiz ki, musibetleri kaldıracak olan yalnız Allah’tır. İnsanlar dindarlığı derecesinde musibetlere maruz kalırlar. Mükafatın büyüklüğü, belanın büyüklüğü nispetinde olur. Peygamber Sallallahü ...

Var Deme!

Var Deme!   Bir göz Hakk'ı görmezse Ona sakın yâr deme Sana ibret vermezse Benim gözüm var deme Görenedir görene Köre nedir köre ne?   Kulak Hakk'ı duymazsa Kulağım duyar deme Duyduğuna uymazsa Kulaklarım var deme Duyanadır duyana Sağır nice uyana?   Dil Hakk'ı zikretmezse Fitne olur âdeme Her nefes şükr etmezse Sakın dilim var deme Diyenedir diyene Dil gerek bilmeyene   Bir el Hakk'a ermezse Her işe yarar deme Hakkı hakka vermezse Ona elim var deme Tutanadır tutana El gerektir tutuna   Ayak Hakk'a yetmezse Adımım uyar deme Mescide de gitmezse Ayaklarım var deme . Gidenedir gidene Ayak gerek bedene   Bir can Hakk'ı bulmazsa Sen ona yaşar deme Hakk'da fânî olmazsa Benim cânım var deme Cân gerek ki cân ola Cân içre cânân bula   AŞKÎ Hakk’ı bulmadan Her yanım arar deme Hakk ile hakk olmadan Benim aşkım var deme Bulanadır bulana Kul yolunda buluna   Z...

Kara Yer

Kara Yer   Gözüm yummuş gaflet ile giderken; Dediler ki tebdil görmüş kara yer… Dünya varlığını hayâl ederken; İkitaş bir mezar örmüş kara yer…   Sanma bu dünyanın bir vefası var; Aldatır oynatır eder ihtiyar; Ağayla hizmetkâr yanyana yatar; Ne asıl ne nesil sormuş kara yer…   Reyhani farkı ne az ile çoğun; İkisi bir olur var ile yoğun; Ecel bir tarladır insanlar tohum; Hergün evlek evlek sürmüş kara yer…   (Âşık Yaşar REYHANİ Rahmetullahi Aleyh)

Musibet Karşısında Müminin Tavrı

Musibet Karşısında Müminin Tavrı   Dünya bir imtihan yurdudur. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim-ı Kerim’de şöyle buyurur: “Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 155) “Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara, 153) Musibet anı, bir müminin Allah’a yakınlaşması, teslimiyeti ve sadakatini göstermesi için bir fırsattır. Tasavvuf büyükleri bu hâli “kulun iç yolculuğu” olarak anlatır.   1. Musibet Anında Sabır: Sevgili Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi Vesellem buyuruyor ki: “Gerçek sabır, musibetin ilk anda gösterilendir.” (Buhârî) İmam Gazali Rahmetullahi Aleyh der ki: “Musibet, Allah’ın kuluna kendisini hatırlatmasıdır.” Sufî, sabrı bir ağırlık değil; Allah’a yaklaşmanın kapısı bilir.   2. Tevekkül—Sonucu Allah’a Bırakmak: Cenâb-ı Hak: “Kim Allah’a tevekkül ederse, O ona yeter.” (Talâk, 3) İbn Atâullah İskenderî Rahmetullahi Aleyh şöyle der: “Tevekkül, sebepleri terk etmek değil; kalbi sebeplerden arındırmaktır.” Sufî, çalışır, gayret eder ama kalbinde yalnızca ...

Ey Yolcular! Ey Yolcular…

Ey Yolcular! Ey Yolcular…   Ey Yolcular! Ey Yolcular… Yol Muhammed’in yoludur. Her bahçenin gülü kokmaz, Gül Muhammed’in gülüdür…   Nerde anan nerde baban? Aynı yere sende varan, Cehennemden çekip alan, El Muhammed’in elidir…   Bir gün olur sende yalan, Malın mülkün olur talan, Doğru yolu tarif eden, Dil Muhammed’in dilidir…   Bağla nefsin olsun kölen, Böylelikle kalbin silen, Medine şehrine giden, Yol Muhammed’in yoludur…

Büyük İskender’in Vasiyeti

Büyük İskender’in Vasiyeti               Büyük İskender bir gün vezirlerini toplamış ve onlara: “Ben öldüğümde cenaze merasimimi söylediğim gibi yapın!” demiş! “Ülkemin dört bir yanından tebaamdan olan insanları çağırın!” “Cenazemin önünden askerlerim yürüsünler silahlarıyla…” “Cenazemin sağından âlimler yürüsünler kitaplarıyla…” “Cenazemin solundan zenginler yürüsünler mallarıyla…” “Cenazemin arkasından ise fakirler ve garipler yürüsünler gözyaşı ve dualarıyla…”        “Sağ elime bir altın küre verin, sol elimi ise boş bırakın ta ki mezara dek…” demiş! Vezirler Büyük İskender’in bu söyledikleri karsısında şaşırmışlar. “Ve bunu bilse bilse Büyük İskender’in hocası Diyogen bilebilir!" demişler. Ve Diyogen'e sormaya karar vermişler!   Vezirleri dinleyen Diyogen demiş: "İskender’in Ne kadar büyük olduğunu bir kez daha anladım!" demiş ve ilave etmiş: “İskender şunu an...

Zaman Gelsin

Zaman Gelsin   Dur hele sabret zamanı bekle! O gün hasbihal ederim senle… Henüz erken bir şey şöylemek için! Sabret hele zaman gelsin söylerim…   Bu yollarda çok yürüdük sen ile, Ölüm bile yalan geldi hep bize, Sorma bugün ne oldugunu bize, Sabret hele zaman gelsin söylerim…   Egilmeyip kırılan dalları düşün, Bükülmeyip vurulan başları düşün, Ne oldu diye sakın sorma bu işi, Sabret hele zaman gelsin söylerim…   Neler neler yaşadık neleri biz seninle, Nice işler çevirdik neler gördük seninle, Şimdi ters düşmeyelim bekle seninle, Sabret hele zaman gelsin söylerim…   Küsüp kırılma sakın tanırsın beni, Bilirsin canım dan çok severim seni, Lakin henüz erken sorma sebebini, Sabret hele zaman gelsin söylerim…   Siir olup dilim de kaldı gidenler, Aklımı fikrimi benden alıp gidenler, Bana vatan için sus sus dedi gidenler, Sabret hele zaman gelsin söylerim…   Memleket vatan ülke bayrak cıkarı, Ana dan baba dan yar dan yukarı, Gerçek vatan evlatlarının olmaz cıka...

Müceddid-i Elf-i Sânî

Müceddid-i Elf-i Sânî   Aşkın bağında açan güllere, bülbül olan, İslâmın hasret ile, beklediği kahramân, Ma’şûkunun aşkından yanıp yanıp kül olan, Ağlasa yeri vardır, seni görmiyen zemân!   İlmîle, irfânîle, sâhib olan (sıla) ya, İki temel bilgiyi, vasleden bir araya, Dalıp ucsuz bucaksız, o mu’azzam deryâya, Ve bu zikr deryâsından en büyük payı alan!   Kimi sâhile gider ve bu bana yeter der; Kimi uzakdan görür, mest olur, başı döner; Kimi yalnız seyreder, kimi bir katre içer; Bir sensin, bu deryâdan, içip içip de kanan!   Kur’ândan, hadîslerden sonra, gelir eserin, Rûhlara şifâ olan, o mubârek sözlerin, Baş kumandanısın sen, velîlerin, erlerin! Ve (müceddid-i elf-i sânî) adını alan!   Bize seni duyuran, fıtraten dostun olan, Ve cihânda bir tekdir, senin izinde kalan, (seyyid abdülhakîm) o, senin aşkınla yanan, Hurmetine nasîb et, bize şefâ’atından!   Eserinle cihânı, yeniden tenvîr eden, Sihirli bir k...

Değil midir?

Değil midir?   Ne düştün telâşa ey insanoğlu! En fazla yaşayan yüz değil midir? Yatı katı olan bey insanoğlu! Servetin üç arşın bez değil midir?   Kimse baki değil kalanı göster! Azrail’den mühlet alanı göster! Leylekle dost olan yılanı göster! Hayat bir muamma giz değil midir?   Yatarsın bir gün musalla taşına! Eşin dostun toplanırlar başına! Eyvah dersin yaşamışım boşuna! Ölüm nefes kadar tez değil midir?   ……………………..

Telefon

Telefon   Bir gün delinin biri… İki kulağı da yanmış bir vaziyette doktorun odasına girer. Doktor: “- Ne oldu?” diye sorunca. Deli: “- Ütüyü telefon zannettim!” Der. Doktor: “- Öteki kulağın niye yandı?” Deli: “- Telefonla ambulans çağırmak istemiştim!” der. Rabbim bizleri beden, akıl ve ruh sağlığı bozulanlardan eylemesin!