Kayıtlar

Allah Teâlâ Rızkı Bol Verseydi

Allah Teâlâ Rızkı Bol Verseydi   Musa Aleyhisselam bir fakiri görür, fakir giyeceği olmadığı için kumun içine girmiştir. Fakir: “- Ya Musa, bana dua et. Cenab-ı Hak ban yetişecek kadar dünyalık versin, yoksulluk beni tüketti.” Musa Aleyhisselam dua eder, Hak Teâlâ fakire dünyalık verir. Bir müddet sonra Musa Aleyhisselam bir kalabalık görür, ne oluyor diye yaklaştığında, o fakirin kalabalığın ortasında olduğunu görür ve sorar. “- Bu ne haldir, ne oluyor burada?” “- Bu adam şarap içmiş, kavga etmiş, kavga ettiği adamı da öldürmüş, şimdi ona kısas uygulanacak.” Musa Alayhisselam bunun üzerine, Allah’ın adaletine cüretinden dolayı tövbe eder ve Allah’ın insanlara durumuna göre nimet verdiğini anlar. Şüphesiz Allah’ın kullarına merhameti tüm insanlardan daha fazladır. Dolayısıyla bu dünyada bir takım nimetlerden mahrum olma aslında eksiklik değil, bizzat Allah’ın bir lütfu olabilir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruluyor: “Eğer Allah, kullarına rızkı bol bol verseydi,

Allah'ın Vaadi

Allah'ın Vaadi   İnsan doğar büyür, gelişir gövdesi, Sona yaklaşıp, bitince nefesi vadesi, Kalkınca gözlerden, ahiretin perdesi, Vaat edileni görünce, pişmanlık başlar...   Mezar kazılmıştır, tabutuna bakar, Aceleyle toprak üzerine, kudurur akar, Kalkmak ister, başını tahtaya çakar, Vaat edileni görünce, pişmanlık başlar...   Der ki; Vah! Hiç ölmeyeceğim sandım, Dünya denen yerde, boşa dolandım, Ne mal ne para, beş kuruşsuz kaldım, Vaat edileni görünce, pişmanlık başlar...   Çekip gidince herkes, tek başınadır, Adı, sanı, şeceresi, mezar taşındadır, İlk gecesi, anlar ki yolun başındadır, Vaat edileni görünce, pişmanlık başlar...   Önce önden gidenleri, görür sorar, Nasıldır ilk gece, boşa kendini yorar, Oysaki çok zengindi, şimdi ne işe yarar, Vaat edileni görünce, pişmanlık başlar...   Sorgu Melekleri gelir, başlar sualler, Heybesi boştur, boştur boş ameller, Cevap veremez, lal olur diller, eller, Vaat edileni görünce, pi

Namazın Kılınmadan, Namazını Kıl

Resim
  Namazın Kılınmadan, Namazını Kıl Aydın'ın Koçarlı ilçesine bağlı kırsal Sobuca Mahallesi'nde görev yapan köy imamı, hutbe ve vaazlarında namazın önemine değinmesine rağmen cemaatten beklediği geri dönüşü alamayınca caminin kapısına ilginç bir tabela astı. Sadece köylülerin değil yoldan gelip geçenlerin de dikkatini çeken tabeladaki yazıyı okuyanlar namazın önemini kavrarken, tabela sayesinde namazına dikkat edenlerin sayısının arttığı öğrenildi. "NAMAZIN KILINMADAN, NAMAZINI KIL" Temizliği ve çevre düzenlemesi ile bölgenin en güzel camilerinden biri olan Koçarlı-Söke yolu üzerinde bulunan ya bağlı Koçarlı ilçesine bağlı Sobuca Mahallesi’nin Camisi son günlerde güzelliği kadar kapısına asılan ilginç bir nasihatle dikkat çekiyor. Cami İmamı Muhlis Sağöz tarafından kapıya asılan tabelada: "Namazın kılınmadan, namazını kıl!" yazısı yer alıyor. Cami cemaatinin artması, gençlere cami ve namaz alışkanlığının kazandırılması için asılan yazıyı gören

Bu Dünya İmtihan Meydanı…

Bu Dünya İmtihan Meydanı…   Yarım asır Firavun’un sarayında yaşayan Asiye Radiyallahü Anha'nın Cennete gittiği...  950 yıl aynı yastığa baş koyan Nuh Aleyhisselâm’ın eşinin Cehenneme gittiği… Köle diye aşağılanan Bilâli Habeşi Radiyallahü Anh'ın, Efendimiz Aleyhisselâm’ın övgüsüne mazhar olduğu… Amcası Ebu Leheb'in daha yaşarken Cehenneme gideceği haber verildiği...  Bir dünyada yaşıyoruz... “Kimsenin ahiret garantisi yok!” Ya Rabbi bizleri her türlü şirk, küfür ve dalâletten uzak eyle! Kıyamete kadar gelecek nesillerimizi imandan ve İslâm’dan ayırma! Senin Her Şeye Gücün Yeter!

Dört Şeyin Azı da Çoktur

Dört Şeyin Azı da Çoktur   Hz. Ali Radiyallahü Anh "dört şeyin azı da çoktur..." buyurmuştur. Dört şeyin azı da çoktur, bunları küçük görmemelidir:   1.      Ağrı. 2.      Fakirlik. 3.      Ateş. 4.      Düşmanlık. (İbn-i Hacer, Münebbihât, s. 17)

Benim Kaynanam

Resim
Benim Kaynanam   Ben köyde ailemden sevgi görmeden büyüdüm. Ailem hep erkek çocuk beklemiş. Beşinci kız çocuk, yani ben olunca herkes ağlamış. Babam iki gün eve gelmemiş. İtile kakıla büyüdüm. İlkokuldan sonra ne okula gönderdiler ne hocaya. Evde hep hırgür, dayak. Kışın halı dokur, yazın bahçede tarlada çalışırdık. Bu yüzden benden büyük ablalarımı babam evlendirmiyordu. Başlık parası âdeti olsa eminim hiç durmaz evlendirirdi ama bizim köyde başlık parası yoktur. Kızlar çalışır babam parayı alır akşama kadar kahvede tavla oynardı. Köyümüzde yol yapım çalışmalarında çalışan bir çocuğu sevdim. Babası ölmüş iki kız kardeşi evlenmiş annesi ile yaşıyordu. Önümde dört ablam varken evlenmem mümkün değildi. O'nun annesi de beni istemiyordu zaten. Kaçmaya karar verdik ve kaçtık. Ben 15, eşim 17 yaşındaydı. Şehirde ablasının evinde evlendik. Bir hafta sonra eşimin köyüne döndük. Bizim köye hiç benzemiyordu. Meğer bu köyde başlık parası varmış. Başta istemese de bu durum hoşuna gitti

Cennette Merak Edecek Dostun Var mı?

Cennette Merak Edecek Dostun Var mı?   Bu soruyu kendine samimi bir şekilde sor! “- Bu kadar arkadaşım var, acaba cennette bile beni özleyecek kadar samimi bir dostum var mı?"   Peygamber Efendimiz Sâllallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “- Adam cennete girince şöyle der: ‘Acaba falan arkadaşım ne halde?’ Hâlbuki o arkadaşı cehenneme düşmüştür…”   Allah’ü Teâlâ şöyle buyurur: “Bu kişinin arkadaşını bunun hatırı için, arkadaşını aradığı, özlediği için, samimi olduğu için cehennemden çıkarın!"   Bunun üzerine cehennemde ki diğer kimseler şöyle der: “Bizim için bir şefaatçi yok! Ne bir dost ne de bir samimi bir arkadaşımız var!” (Şuara Sûresi, 100-101)   Cehennemdekiler, bu kişinin cennetteki bir dostunun şefaati ile kurtulduğunu görünce derin bir ah çekerler. Adam cennette ama yine de dostunu arıyor. Keşke bizim de cennetlik bir dostumuz olsaydı!   Düşünsenize bazılarının cennete giren hiçbir dostu dahi olmayacak! Ne üzücü değil mi? Şu

Bir Dehri (Ateist-Tabiatçı) Hz. Ali Radiyallahü Anh’a Sormuş

Bir Dehri (Ateist-Tabiatçı) Hz. Ali Radiyallahü Anh’a Sormuş   Hz. Ali Radiyallahü Anh’ın, Allah Teâlâ’ya inanmayan bir komşusu vardı. Bir gün Hz. Ali Radiyallahü Anh’a gelerek: “Yâ Ali! Allah'a, ahirete inanıyorsunuz. Peki ya yoksa?” demiş. Hz. Ali Radiyallahü Anh ise: “Ey kâfir! Eğer yoksa benim kaybedecek bir şeyim olmaz. Ya varsa sen ne yapacaksın?” Buyurmuş…

Gerçek Dost ve Akrabalar…

Gerçek Dost ve Akrabalar…   Bir adam koca bir danayı kurban kesti ve büyük bir ateş̧ yaktı ve kızına dedi ki: “- Kızım, sevdiklerimizi ve komşularımızı çağır ve gelip bizimle oturup et yesinler...” Kızı bağırdı: “- Evimizde yangın çıktı yetişin ahali Evimizdeki bu yangını söndürmemize yardım edin!”. Bir kaç̧ dakika içinde bunu duyan bir grup insan yangın söndürmek için yardım etmeye koşup evlerine geldiler. Diğer komşular akrabalar bu feryadı duymamış̧ gibi davrandılar feryada kulak tıkadılar. Yardıma gelenler Kurban kesen ailenin kurban etinden yiyip içtiler, karınlarını doyurdular giderken de ellerine birer parça et verildi. Baba şaşkındı kızına döndü̈ ve dedi ki: “- Kızım Gelen insanları, tanımam, daha önce hiç̧ görmedim, Kızım yangın var dedin bağırdın peki sevdiklerimiz, dostlarımız ve meslektaşlarımız nerede?” Kızı gözleri dolu dolu dedi ki: “- Evimizdeki yangını söndürmeye yardım etmeye gelmeyenler bizi yangına terk ederler. Bizim dostumuz arkadaşımız ail

Letaif Nedir?

Letaif Nedir?   Bilindiği gibi insan gerçek yapısı on letaifden oluşmuştur. Bunu beşi emirler (melekût) âleminden, diğer beş tanesi de madde (mülk) âlemindendir. Emir âlemi arşın üstündedir; görüntü ve madde olmaksızın Allah’u Teâlâ’nın emriyle yaratılmıştır. Âlem-i mülk, âlem-i halk denen madde âlemi ise arşın altında hava küresine kadar olup beş duyu ile anlaşılabilir. Emirler âleminden olan beş letaifden biri insani kalb’dir. Madde âleminde yer, insanın sol memesinin dört parmak altındadır. İkincisi insani ruh olup sağ memenin dört parmak altındadır. Üçüncü sır’dır ve sol memenin iki parmak üstündedir. Dördüncüsü hafa ismini alır, sağ memenin iki parmak üstündedir. Beşincisi boyun çukurunun iki parmak altında bulunan ahfa’dır. Bu letaifler İmam-ı Rabbani Kuddise Sirrûh Hazretlerinin buyurduğu gibi nurdan yaratılmıştır. Bunların varlığını keşif sahipleri de söylemektedir. Çünkü bu letaifler esas yerlerine döndükten sonra yerleri boş olarak görülmektedir.   Gerçekt

Müminin Nesil Endişesi

  Müminin Nesil Endişesi   Kâinâta ibret nazarıyla bakıldığında görülmektedir ki; bal yapan arı, yumurta veren tavuk, süt veren koyun, hatta yavrusunu bakışlarıyla besleyen bir yılan dahî, fıtratının bir gereği olarak neslini devam ettirme gayreti içerisindedir. Bütün yaratılan mahlûkat için bu kaide geçerlidir. İnsan da içinde bulunduğu âlemde cari olan adetullah gereği, neslini idâme ettirme arzusundadır. Fakat bir mü’minin nesil endişesi, diğer mahlûkattan çok daha ulvîdir.   Müminin Nesil Endişesi Nasıl Olmalıdır?   Nitekim mü’min; evlât ve torunlarıyla sadece kendi soyunun sürmesi derdinde değildir. Onun esas endişesi; Allah Teâlâ’nın fazl-u keremi ve kendisini yetiştiren büyüklerinin gayretleriyle sahip olduğu îman, ibadet ve ahlâk ölçülerini, evlâdına nakledebilmektir. Onun gönlü, evlâdının sadece bu dünyasını değil, ebedî saâdetini kazanma düşüncesiyle yoğrulmaktadır. Gayreti sadece bu fânî cihan için değil, ebedî olan âhiret yurdu içindir.   Çünkü bir mü’min